Gönderen Konu: Yalan Kirletir  (Okunma sayısı 4558 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı İsra

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 7482
Yalan Kirletir
« : 19 Haziran 2012, 07:22:00 »

İnsanda karakter inşasına kafa yorarken, en çok öne çıkartmak zorunda olduğumuz bazı konular var. Dürüst olmak, yalan söylememek, ikiyüzlülük yapmamak, kalp kırmamak, başkasının hakkına tecavüz etmemek gibi karakter özellikleri, hepimizin çevremizden beklediği özelliklerdir.

Diploma sahibi olsun, parası çok olsun, yakışıklı / güzel olsun, gibi karakterle hiç ilgisi olmayan özellikler, insanın çevresiyle düzgün ilişkiler kurması için ikinci – üçüncü derece de vasıflardır. Karaktersiz olan bir insanda bu vasıfların tamamı bile olsa, bir şey ifade etmiyor elbette.

En sevdiğimiz insan bile olsa, bize yalan söylediğini anladığımızda, ona mesafe koymaya başlıyoruz. Her gün beraber olmaktan keyif aldığımız bir insanın, hırsızlık yaptığını fark edince, birden uzaklaşmak istiyoruz ondan. Yüzümüze karşı söyledikleriyle, arkamızdan konuştukları arasında çok büyük farklar bulunan birisiyle (ikiyüzlü), hiçbirimiz dost olmak istemeyiz.

Hatta böyle bir durumunu fark ettiğimiz arkadaşımıza ‘Seni de adam sanmıştım!’ diyecek kadar sert tepkiler verip, ilişkilerimizi askıya alırız

Çocuk yetiştiren anne – baba, öğrencisini okutan bir öğretmen, camide çocuklara ders veren bir hoca, bu gerçekleri öne çıkartarak insan eğitmeli. Çünkü karakter, insanın omurgasıdır.

Anne baba çocuğunun okul karnesine, öğretmen sınavda ki başarısına, camide hoca ezberleme gücüne bakarak insan eğitmeye devam ettiği müddetçe, omurgasız diploma adamlardan kurtulamayacağız.

Yalan, yaratılışa bile aykırıdır.

‘Beden dilini okuma’ derslerinde ve kitaplarında, ‘Yalan söyleyen insanı, beden dilinden nasıl anlarsınız?’ başlığı altında verilen örnekler ilginçtir.

‘Yalan söyleyen kişi, gözlerini sizden kaçırmaya çalışır’ çünkü gözler ruhun dünyaya açılan penceresidir. ‘Gözler yalan söylemez’ şarkı sözünde anlatılmaya çalışılan gerçek budur.

‘Yalan söyleyen kişi, elini ağzına götürür veya burnunu kaşır’ çünkü ruh bedenin yalan söylemesine engel olmak için, ‘O yalanı ağzından çıkartma!’ dercesine ağza yönelir eller.

Yalan yaratılışımıza aykırıdır. ‘Yalan ile iman aynı kalpte durmaz!’ diyen Hz. Peygamber, yalanın girdiği kalpten imanın kaçacağını, imanın girdiği kalbin sahibinden yalanın çıkmayacağını bize öğretmeye çalışıyor.

Asla yalan söyleme/z!

‘Her hatanızı affederim ama yalanınız affetmem!’ diyerek çocuk büyütmeli anne babalar.

‘Derslerdeki eksiğinizi affederim, ancak bana yalan söylemenizi asla kabullenemem!’ demeli sınıfta ki öğretmen.

‘Ezberlerde, mahreçlerde, ibadetlerde eksiklerinizi anlarım, ancak bir Müslüman asla yalan söylemez!’ diyerek, dürüstlüğün hem bedenin hem dinin hem de sosyal hayatta ki ilişkilerimizin omurgası olduğunu çocuklara anlatmalı hocalar.

Beş vakit namaz kıldığı halde, on vakit yalan söyleyen insanların yetişmiş olmasının en önemli sebeplerinden birisi de, bu hatamızdır.

Bunu ağzıyla söyleyen anne, baba, öğretmen, hoca, davranışlarıyla da söylemeli / göstermeli. Çocuk, ‘Benim anne babam, okulda ki öğretmenim, camide ki hocam asla yalan söylemez!’ gerçeğini görerek yaşıyorsa, kendisi de hayatına bunu uygular.

Yalan yüzünden yıkılan yuvaların sayısı, şiddet yüzünden yıkılan yuvalardan daha fazladır.

Yalan yüzünden yıkılan dostlukların sayısı, para yüzünden yıkılan dostlukların sayısından çok daha fazladır.

Yalan yüzünden iflas eden tüccar sayısı, kredi kartı yüzünden iflas eden tüccar sayısından fazladır.

Ruhumuzun penceresi gözlerimiz

‘Gözlerimin içine baka baka nasıl yalan söylersin!’ diyerek, sevdiğimiz bir insana olan sevgimizin yok oluşunu, büyük bir şaşkınlık ve üzüntüyle ifade ederiz.

Göz deyip geçmeyin. Doktorlar içimize, gözümüz vasıtasıyla bakarlar. İçimizdeki fiziki bir hastalık nasıl gözden anlaşılabiliyorsa, ruhumuzun acıları da, mutlulukları da gözlerimizden okunur. ‘’Gözlerinin içi gülüyor’’ dediğimiz insan, öylesine mutludur ki, gözlerinden mutluluk fışkırır adeta.

Beyaz yalan yalanı!

Maalesef medyada yayınlanan bazı dizlerde ‘Küçük, beyaz bir yalandan bir şey olmaz!’ cümlesi zihinlerde iz bırakıyor. Maalesef hayatlarımızın bir parçası haline gelmiş dizilerden etkilenen gençler, söyledikleri yalanlarına beyaz yalan veya küçük yalan demeye başlıyorlar.

Beyaz yalan söylemeye kendisini alıştıran insanlar, zaman içerisinde renk körü olmaya başlıyor. Küçük yalan söylemeye alışanların yalanları, üst üste binince kocaman yalan dağları oluşturuyor.

Karakterin namusu!

Tecavüz, başka insanların bir diğer insana zorla yaptığı bir şeydir. Bir erkeğin bir kadına, zor kullanarak tecavüz etmesi, bir insanın başkasının evine zorla girmesi. Haneye tecavüz, kelimesi de buradan gelir.

Ancak yalan, başkasının size zorla yaptırdığı bir eylem değildir. Küçük ve geçici bir menfaat için, kendi kendinize yaptığınız bir tahribattır yalan. Yalan söylememek, insanın kendi karakterinin namusunu korumasıdır. ‘Namussuz adam!’ denildiğinde, sadece bedensel namusuyla ilgili problemi olan kişileri değil, karakter problemi olan kişileri de kastederiz. Onun için yalan, karakterin namusuna tecavüz gibidir. Kendi elleriyle kendi ruhunu kirletmektir yalan. Yalan söyleyen beden, kendisini ayakta tutan, kendisine can veren ruhunu kirletir.

Sosyal günah!

Dinimizin ödül ve ceza hükümlerinde, sosyal hayatımızı ilgilendiren önemli bir ayrıntı vardır. Güzel bir şeyi başlatan kişi, o güzelliği devam ettirenler oldukça, bu güzellikten sevap defterine pay alır. Olumsuz ve kötü bir şeyin başlamasına sebep olan kişi için de aynı şey geçerlidir.

Bireysel günahlarımızın, uluorta, herkesin görebileceği ortamlarda işlenmiş olmasının cezası, gizli işlenmiş olmasının cezasından çok daha fazladır. Bunun sebebi, herkesin göreceği bir ortamda işlenen günah, o fiilin / günahın yaygınlaşmasına sebep olmasıdır.

Elbette Müslüman, ‘Allah beni her yerde görüyor!’ bilinciyle hareket etmeli. Ancak hiç kimsenin bilmediği günahlarını da, toplumda yaygınlaşmaması için, herkesin içinde paylaşmamalı. Tövbe edip, aynı günahı tekrar işlememeye gayret etmeli. Bu gerçeği bilen Allah dostları dua ederken ‘Allah sizi afetsin!’ diye değil, ‘Allah bizi affetsin!’ diye dua ederler.

Yalan, bireysel bir günah gibi görünmekle beraber, toplumsal barışa darbe vurduğu, Müslüman’ın Müslüman’a güvenini zedelediği için ‘sosyal hayatımızı tahrip eden’ bir günahtır

Asla!

Sahabe ile Hz. Peygamberimiz (as) arasında geçen şu konuşma, bireysel günah ile sosyal dokumuza zarar veren sosyal günah arasındaki farka, Peygamberimizin (as) nasıl baktığını görmemiz açısından önemlidir.

Sahabe, ‘Mümin zina yapar mı Ey Allah’ın Resulü?’ diye sorunca, Hz Peygamber susuyor. , ‘Mümin içki içer mi Ey Allah’ın Resulü?’ diye sorulunca, Hz. Peygamber yine susuyor. ‘Mümin yalan söyler mi Ey Allah’ın Resulü?’ diye sorulunca, Allah resulü ayağa kalkarak ‘Mümin ASLA yalan söylemez!’ diye cevap veriyor.

Sait Çamlıca


mazhar

  • Ziyaretçi
Ynt: Yalan Kirletir
« Yanıtla #1 : 19 Haziran 2012, 07:53:35 »
Alıntı
Beş vakit namaz kıldığı halde, on vakit yalan söyleyen insanların yetişmiş olmasının en önemli sebeplerinden birisi de, bu hatamızdır.
[/color][/b]


Güzel bir yazı yazana da paylaşana da teşekkürler.Benim de bir katkım olsun.


Çocuk terbiyesi
 
KÜÇÜKLER NEDEN YALAN SÖYLER?
 
Yedi yaşına kadar çocukta gerçeklik (şe’niyet-realite) duygusu gelişmemiştir. Anne çocuğa, “Bu senin değil, alma!” dediğinde, çocuk anlamaz; boş boş bakar. Çünkü mülkiyet duygusu inkişaf etmemiştir. Her şeyin kendisine ait olacağını düşünür, doğuştan ben merkezcidir. Bu sebeple, başkalarına ait olan pek çok şeyi sahiplenme duygusu, hemen her çocuğun geçtiği bir merhaledir. Kalem, silgi, para gibi şeyleri, daha çok “sahip olma” duygusu ile toplar.
 
Bu noktada anne ve babaya çok mühim bir vazife düşmektedir. Yalanın, hırsızlığın yanlış olduğu çocuğa mutlaka öğretilmelidir. Vazoyu kıran çocuk, elinde vazo parçaları olduğu halde, “ben kırmadım” diyebilir. Annenin ifrat derecedeki aksülameli (aşırı reaksiyonu) veya alâkasızlığı, çocuğun bu husustaki değerlerini şekillendirecektir.

Çocuk takdir edilmek için, ilgi ve şefkat beklentisi için yalan söyleyebilir. Cezâdan kurtulmak veya suçu saklamak için, tenkitten-azarlanmaktan kaçmak için, olduğu gibi değil de büyüklerin istediği gibi görünmek için yalan söyleyebilir. Bazı çocuklarda çocuksu düşmanlık ve kıskançlık duygusu da yalan söyletebilir. Ana-babanın yanlış tavırlarına karşı çocuğun tek silahı, umumiyetle “yalan söylemek” olmakta; dolayısıyla yalan davranış kalıbı, huy hâline gelmektedir.

Meşhur hikayedir, bilirsiniz; bir gün, büyük bir suç işleyen bir gencin idamına karar verilir. İdam sehpasında gence, son isteği sorulur. O da annesinin dilini öpmek istediğini söyler. Anne çağırılır. Genç, annesinin dilini öperken ısırır. Sonra da şöyle der:

“Bana küçükken yalan söylemeyi öğrettin; neticede ben de böyle oldum.”
 
Çocuğun, işine geldiğinde yalan söyleyebileceği düşüncesini öğreten ve gösteren anne-baba; onun geleceğini, yalan söylemeye meyilli olarak şekillendirmiş olmaktadır. O bakımdan çocuk terbiyesinde gâye; yalanı teşvik eden âile durumuna düşmemek, aksine doğruluk ve dürüstlüğün yerleşip yeşermesini temin etmek olmalıdır.
 
ÇOCUK TERBİYESİNDE SACAYAĞI:
 SEVGİ-DİSİPLİN-İLGİ

 
Prof. Dr. Nevzat Tarhan bir makalesinde şunları yazıyor:
 
Bir anne soruyor: “Çocuğum 10 yaşında ama çok çekingen; insanların arasına girmekte zorluk çekiyor, kendini ifade edemiyor. Bunun sebebi nedir, düzelmesi için ne yapmalıyım?”
 
Evet soru bu. Geliniz bu sorunun cevabı çerçevesinde meseleyi ele alalım.
 
Çocuğun rûhî gelişiminde şahsiyetinin teşekkül ve tekâmülünde üç unsur çok mühimdir: Sevgi, disiplin ve ilgi. Bu üçlüden her birinin yanlış kullanılması, çocuğun geleceğini de yanlış şekillendirecektir.

Meselâ disiplin üzerinde biraz duralım. Öncelikle ifade edelim ki; disiplin kelimesi, sert sözler, otorite, eğitim çavuşunun emirler yağdırması ve sindirilmiş kitleleleri çağrıştırdığı için, çocuklarla bir ilgi düşünüldüğünde bile bir soğukluk ifade ediyor. Ancak burada kastedilen disiplin, sağlıklı sınırlar koymaktır, kalp kırmak değildir. Düzeltmek ve iyileştirmekle, muhâkeme etmek ve cezâlandırmak fiillerini biribiriyle karıştırmamamız gerekiyor. Disiplin, çocuğa hayatın usûl ve kâidelerini öğretmektir, onun şahsiyetini ezmek değildir. Disiplin, çocuğu sağlıklı ve dengeli yetişkinliğe hazırlamaktır. Disiplin, çocuğun doğru ile yanlışı ayırma, kendini kontrol edebilme, insanî münâsebetlerinde sınır koyabilme, iyi ve yardımsever olabilme gibi temel duygularını güçlendirmektir. Ebeveyn penceresinden bakmak gerekirse; çocuklara uygulanan disiplin, başını duvarlara vuran ana-baba olmamaktır. Binâenaleyh;
 
- Eğer çok katı olursanız, çocuğunuzun kalbini kırarsınız; saldırgan veya çekingen bir şahsiyet ortaya çıkar.

- Eğer fazlaca şefkatli olursanız, çocuğunuz ana kuzusu olur.

- Eğer çocuğu kontrolsüz bırakırsanız, size ve topluma yabancılaşır.

Çocukta davranış problemleri oluşmaması için, doğru şahsiyet ölçülerinin öncelikle anne-baba tarafından bilinmesi gerekir. Elinde model olmayan büyükler, küçüklere iyi örnek olamazlar. Müslüman bir anne-babanın ise, başta Sevgili Peygamberimiz ve onun ashâbı olmak üzere önünde sayısız güzel örnekler vardır. Yeter ki bunları kullanmasını bilebilsin.

Sözün kısası, işin doğrusu; her şeyde olduğu gibi, çocuk terbiyesinde de dâima vasat olanı yani orta yolu tâkip etmektir. İfrat (katı, titiz, kâideci-kuralcı, suçlayıcı, muhâkemeci-yargılayıcı olmak) da, tefrit (göz yumucu, aşırı musâmahakâr, her istediğini yapıcı olmak) de yanlıştır. Doğru olan; sertlik ve yumuşaklık arasında dengeyi muhâfaza edip orta yolda yürümektir.
 
PEYGAMBERİMİZ’İN (S.A.V.) ÇOCUKLARA OLAN SEVGİ VE ŞEFKATİ


Bir gün Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem Efendimiz, Temîm kabîlesi reislerinden Akra‘nın yanında torunu Hasan’ı (r.a.) öpmüştü. Akra, Sevgili Peygamberimiz’in bu davranışını yadırgayarak:
 
— Benim on çocuğum var, bugüne kadar onlardan hiç birini öpmedim, dedi.

Raûf ve rahîm olan Fahr-i Kâinat Efendimiz (s.a.v.) ona baktı ve sonra da:
 
— Merhamet etmeyene merhamet olunmaz, buyurdu.
 ***
 
Bir başka gün de Resûlüllah Efendimiz’in yanına çölde yaşayan bir bedevî geldi ve:
 
— Yâ Resûlellah, siz çocuklarınızı öpüp seviyormuşsunuz. Halbuki bizler, onları hiç sevmez, öpüp okşamayız, dedi.

Bunun üzerine Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) Efendimiz:
 
— Allah, sizin kalbinizden şefkat ve merhamet duygusunu çekip almışsa ben size ne yapabilirim ki!.. cevabını verdiler.
 ***
 
Yine bir gün Peygamber-i zîşân Efendimiz (s.a.v.), torunu Hz. Hasan’ı (r.a.) mübârek omuzlarına almış taşıyorlardı. Ashaptan bir zât, bu manzarayı görünce:
 
— Ey çocuk! Sen ne güzel bir binite binmişsin, demekten kendini alamadı. Fahr-i Âlem Efendimiz bu sözü şöyle tamamladı:
 
— O çocuk da ne güzel binicidir ama...
 ***
 
İslâm tarihinde, bu mevzûda daha nice örnekler vardır. Gerek Peygamberimiz’in (s.a.v.) ve gerekse onun güzîde ashâbının hayatları bu gibi güzel misâllerle doludur. Bizim için hayatımızın her safhasında en güzel örnek olan Sevgili Peygamberimiz’in çocuklara karşı tavrı buydu. Ashâb-ı kirâmın bu hususta ortaya koydukları tablolar bundan farklı değildi. Öyleyse gelin; biz de bu örneğe uymaya, çocuklarımıza da model olarak onları göstermeye gayret edelim. Rûhen ve bedenen kâmil mânâda yetişmeleri için gereken sevgi, ilgi, bilgi, görgü ve terbiyeyi usûlüne uygun tarzda vermeye çalışalım. Zira onların ilk muallimleri, hiç şüphesiz ki, biz ebeveynleriz.

Çocuklar, dünya hayatının süsüdür. (Kehf sûresi, 46) Cennetliklerin etrafında daima taze kalan çocuklar dolaşır ki, sen onları gördüğün zaman saçılmış birer inci sanırsın. ( İnsan sûresi, 19)


Halis Ece Molla camii.com



“Çocuklarımızın yalan söylemeleri üzerinde önemle durmak zorundayız.

"Şu an içinde bulunduğumuz zaman ve toplum bakımından bu durum hiç de kolay değildir.

"Ama, nasıl bir kurt meyveyi için için yer bitirir, işe yaramaz bir hale getirir ise yalan da toplumu aynı şekilde içten içe yiyip bitirecektir.

"Yalanın topluma nükleer bombalardan daha büyük zararlar vereceği gerçeğini her zaman hatırlamak zorundayız.” H. Fikri ulusoy
 ***
 
“Yalan söylemek bir davranış bozukluğudur.

"Beş yaş ve üzerindeki çocuklarda ‘yalan’ bir davranış bozukluğu olarak değerlendirilir.

"Eğer buna;
 - Tırnak yemek,
 - Altını ıslatmak,
 - Kekemelik,
 - Tik,
 - İnatçılık,
 - Tembellik,
 - Saldırganlık,
 - Korkaklık,
 - İçe kapanıklık...
 ... gibi bir veya birkaç davranış bozukluğu da eşlik ediyorsa durum ciddi demektir.” Ali Çankırılı
a.g.k