YALANIN VE YALANCININ ZEMMİ
Safvân İbnu Süleym radıyAllahu anh anlatıyor: "Ey Allah'ın Resûlü! dedik, mü'min korkak olur mu?"
"Evet!" buyurdular. "Pekiyi cimri olur mu?" dedik, yine:
"Evet!" buyurdular. Biz yine:
Pekiyi yalancı olur mu?" diye sorduk. Bu sefer: "Hayır!" buyurdular."
Muvatta, Kelâm 19, (2, 990).
Abdullah İbnu Amir radıyAllahu anh anlatıyor: "Bir gün, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, evimizde otururken, annem beni çağırdı ve:
Hele bir gel sana ne vereceğim!" dedi. Aleyhissalatu vesselam anneme:
Çocuğa ne vermek istemiştin?" diye sordu.
Ona bir hurma vermek istemiştim" deyince, Aleyhissalatu vesselam:
Dikkat et! Eğer ona bir şey vermeyecek olursan, üzerine bir yalan yazılacak!" buyurdular."
Ebu Davud, Edeb 88, (4991).
Atalarımız;
Sana senden olur, her ne olursa,
başın selamet bulur, dilin durursa
Göz iki, kulak iki, ağız tek,
çok görüp, çok dinleyip, az söylemek gerek
Yunus Emre de diyor ki:
Sözünü bilen kişinin, yüzünü ak ede bir söz.
Sözü pişirip diyenin, işini sağ ede bir söz.
Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı,
Söz ola zehirli aşı, bal ile yağ ede bir söz.
Esmâ Bintu Yezîd radıyAllahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
"Ey insanlar! Pervanenin ateşe atılması gibi sizi yalanın peşine düşmeye sevkeden şey nedir? Halbuki, üç yer hariç yalanın her çeşidi âdemoğluna haramdır: Bu üç yere gelince:
1. Erkeğin, rızasını sağlamak için hanımına yalanı,
2. Harpte söylenecek yalan. Çünkü harp bir hileden ibarettir.
3. İki müslümanın arasında sulhü sağlamak kasdıyla söylenen yalan."
Tirmizi, Birr 26, (1940).