Gönderen Konu: Yaşamak ve Anlamak  (Okunma sayısı 3712 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Yaşamak ve Anlamak
« : 12 Aralık 2011, 17:11:40 »

Bir zamandır bazı üniversite talebesi dostlarımızın “Kur’an’ı anlayabilir miyiz, Kur’an ne derece anlaşılabilir, meal okumak Kur’an’ı anlamak için yeterli midir, Arapça öğrenmek meseleyi halleder mi?” gibi sorularla  meşgul olduklarını işitiyoruz. Gençlerimizin ilim aşkıyla yanıp tutuştuklarını görmek elbette bizi ziyadesiyle mutlu etmektedir.

Kur’ân-ı Kerîm’i anlamak için başta Arapça’yı en ince teferruatına kadar öğrenmek gerektiğini; bundan sonra da İslam tarihi, esbâb-ı nüzûl, hadîs, tefsîr, kelam… gibi birçok ilimlere vâkıf olmak îcap ettiğini sahanın mütehassısları söylüyor. Binaenaleyh, elimize herhangi bir meali alıp okuyarak Kur’ân’ı anlamak pek mümkün görünmüyor. Bu bahis burada kalsın. Biz meseleye başka bir noktadan bakmayı deneyeceğiz.

Bu yazı onların bu devâsâ problemini halletmek iddiasını taşımıyor; ilmimiz de, gücümüz de, haddimiz de buna kifayet etmez. Belki küçük bir pencere açar ümidindeyiz.

Öyle görünüyor ki, mevzuun "okumaktan-yazmaktan" farklı bir buutu da var.

Geçen gün Elmalılı'yı esas almış bir satır arası meal aldım. Okurken bir âyet dikkatimi çekti:

"Sonra biz Musa'ya o Kitab'ı (Tevrat'ı) verdik ki güzel tatbik edene nimetimizi tamamlamak, her şeyi açıklamak ve bir rehber, bir rahmet olması için; umulur ki Rablerine kavuşacaklarına iman etsinler.” (En'am, 154) (1)

Koyulttuğum yerlere dikkat ediniz. Tefsirde ne diyor bakmadım. İlk anda içime gelen (inşaAllah bir yanlış yapmıyorumdur) şu hadîs-i şerîf oldu: "Allah, bildiklerini yapana bilmediklerini de öğretir."

Kur'an-ı Kerîm’i bol malumat sahibi olmak, tartışmalarda birilerini susturmak maksadıyla değil, Allah'ımızın dinini öğrenmek ve yaşamak gayesiyle anlamaya çalışmak lâzım. Sahabe öyleymiş. Kendine bir âyet okunmuş, devam edecekken, "Dur, bu okuduğunu bir yapalım, gerisini sonra okursun" demiş bir sahabe. Kendimizle kıyaslayalım... İşte Kur'an'a böyle yaklaşılırsa bize sırlarını açmaya başlıyor galiba. Aksi takdirde bizi sırlarına yanaştırmıyor, hep çevresinde dolaştırıyor, sofrasına oturtmuyor, çalılıklarda yüzümüz gözümüz sıyrıklar içinde kalıyor. "Yaşamak"la "anlamak" arasında sandığımızdan daha büyük ve sıkı bir ilişki olsa gerek.

Somuncu Baba bir sufi... Bursa Ulu Cami'nin ilk cuma namazında -biraz da Emir Sultan Hazretleri’nin emr-i vaki yapmasıyla- hutbeye çıktığında Fatiha'nın yedi türlü tefsirini nasıl yaptı acaba? Birincisini herkes, ikincisini büyücek bir kesim, üçüncüsünü daha az, dördüncüsünü daha az... bir grup anlıyor. Anlayanlar gittikçe azalıyor. Yedincisini bir Emir Sultan Hazretleri, bir de kendisi biliyor. Bu sırlar niçin herkese açılmıyor? Bu, sadece kitap üstlerinde gecelemekle elde edilebilecek bir keyfiyet midir? "Anlamak" için de "yaşamak" elzem oluyor Allâhü a'lem. "O kitabı, güzel tatbik edene her şeyi açıklamak için verdik..."

Necip Fazıl, Reis Bey'de haksız yere idam edilecek mahkûmu ne güzel konuşturur: "Ağlayabilseydin anlayabilirdin." İdam cezasını veren hâkime söyler bunu.

Biz, bal yemeden, hatta balı görmeden balı anlamak, hatta anlatmak derdindeyiz. Nasıl olacak?
Bu, yani balı tadarak idrak, tasavvufsuz olmaz; bir eteğe yapışmadan muhal. Eteğinde Rasûlullah'ın eteğinden bir parça, gözlerinde O'nun gözlerindekinden bir sürme, ayaklarında O'nun yollarından bir toz, yüreğinde O'nun yüreğinden aksetmiş bir nûr olan bir mübarek zâtın eteğinden tutmak...

Bakınız Necati Bey ne güzel demiş:

Şöyle muhkem dutayın aşk ile dildâr eteğin
Ya elim kat'edeler, ya keseler yâr eteğin


"Sevgilinin eteğini öyle sıkıca tutayım ki, ayıramasınlar; öyle ki ya elimi, ya da sevgilinin eteğini kessinler."
Her iki halde de el ile etek birbirinden ayrılmıyor; öylesine sağlam ve sıkı tutayım diyor.

O zaman sevdasıyla yanıp tutuştuğumuz sırlar bize de açılır mı acaba? Aman ya Rabbi! Nasıl bir şeydir acaba o?...

Mehmed Âkif bir mısrasında "Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol" diyor.

Var mı dersiniz?


Dipnot:
(1) Kur'an-ı Kerim ve Satır Arası Kelime Meali, Kervan Yayınları, Konya, 2009

     
Ahmet Tâlib ÇELEN - 27 Kasım 2011