Gönderen Konu: Yavuz Sultan Selim  (Okunma sayısı 11087 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

rahname

  • Ziyaretçi
Yavuz Sultan Selim
« : 22 Eylül 2007, 18:17:48 »

Babası: Sultan II. Bayezid
Annesi: Ayşe Hatun
Doğum Tarihi: 1470
Tahta Çıkışı: 25 Nisan 1512
Ölümü: 21 Eylül 1520

Hayatını; İslama, Müslümanların birliğine ve dirliğine vakfeden Yavuz Sultan Selim, tarihimizin şanına şan katmış büyüklerimizdendir.
Yavuz Selim, Şehzadeliğinden itibaren Devlet meselelerine el atmış, bütün mevcudiyetiyle İttihad-ı İslâm (İslam birliği) için çalışmıştır...

Tarihlerin kaydettiği büyük cihangirlerden olan Yavuz Selim, aynı zamanda san'atkârdı. Hayatının gayesini manzum olarak şöyle dile getiriyordu:

"Milletimde ihtilâf ü tefrika endişesi

Kûşe-i kabrimde hatta bî karar eyler beni;

İttihadken savlet-i a'dayı defa çaremiz,

İttihad etmezse millet, dağdâr eyler beni"

Milletinin ihtilafı karşısında mezarında bile rahat edemiyeceğini söyleyen Yavuz, bütün hayatı boyunca İslam Âleminin İttihadı için "İla-yı kelimetullah" için çalışmıştır. Bu gayeleri içindir ki Yavuz, Şehzadeliği esnasında ferasetiyle, Devletin arasına ayrılık sokmak isteyenleri keşfetmiş, baştaki idarecilerin Şah İsmail fitnesine karşı kayıtsız kalmasına dayanamayarak idareye talip olmuştur.

1470'te babası II.Bayezid'in sancak beyi olarak bulunduğu Amasya'da dünyaya gelen Yavuz Selim, Annesi Dulkadıroğlu Ala'üddevle'nin kızı Ayşe hatun'un nezaretinde devrin meşhur âlimlerinden ders alarak yetişmiştir.

Babası padişah olunca Şehzade Selim'i Trabzon sancak beyliğine atadı. Şehzade Selim sancakbeyi iken Anadolu'da Şah İsmail fitnesinin gittikçe yayıldığını ve Devletin istikbali için büyük tehlike oluşturduğunu görmüş ve başta pederi Sultan II.Bayezid olmak üzere, idarecilerin bu tehlikeye dikkatlerini çekmiştir. İdarecilerde bu tehlikeyi farkedecek feraseti göremeyince, kardeşleri Şehzade Ahmed'le Korkutun da Devletin düşmanlarından ziyade taht ile meşgul olduklarını görünce idareyi fiilen ele almaya karar vermiş ve bu kararını icra safhasına koymak için çalışmalara başlamıştı. Askerler, mertliğini, kahramanlığını yakinen bildikleri bu cihangir Şehzadenin idareyi ele almasını arzulamaktaydı. Çetin mücadeler neticesinde Şehzade Selim, 24 Nisan 1512'de tahta çıkmış ve 9. Padişah olarak Osmanlı tahtına oturmuştur.

Birlik yolunda...

Tahta oturuşundan 22 Eylül 1520'de vefatına kadar, 8 yıl içerisinde zaferden zafere koşan bu şanlı padişah, Devlet sınırları dahilindeki ve haricindeki ayrılığın kökünü kazıyarak "İTTİHAD"ı sağlamaya muvaffak olmuştur.

İlk olarak Devlet sınırları dahilindeki kargaşalığı halleden Yavuz Selim daha sonra devletin doğu hududundaki, fitne kaynağı İran üzerine yürümüş, 23 Ağustos 1514'te Şah İsmail'i Çaldıran'da perişan ederek, bu hile kaynağına kuvvetli bir şamar vurmuştur.

Daha sonra İslâm âlemi ve İslâm âleminin bayraktarlığını yapan Osmanlı devletine karşı düşmanca tavır izleyen Memlüklüler üzerine yürüyen Yavuz, 24 Ağustos 1516'da Mercidabık ve 22 Ocak 1517'de Ridaniye zaferiyle bu devlete son vererek Müslümanlar arasındaki bir sınırı daha ortadan kaldırmıştır.

29 Ocak 1516'da son Abbasi halifesi III.Mütevek-kil'alAllah'dan halifeliği devralan Yavuz Selim, böylece, "Hâlife-i Müslimin" olarak Devleti namına İslam âleminin mânevi reisliğini de yüklenmiştir.

Mukaddes Beldeler; Mekke, Medine ve Kudüs'ü Devletin sınırlarına dahil eden Yavuz Selim kendi tabiriyle "Hâdimü'l Haremeyni'ş-şerîfeyn" sıfatını da almıştır.

İçerisinde Peygamber Efendimizin Hırka-i şerifi, kılıcı ve diğer eşyalan bulunan "Mukaddes Emanetleri" de, "Halife-i Müslimîn" sıfatıyla alarak İstanbul'a getirmiştir. "Emânat-ı Mukaddese"nin nakli ve

daha sonra Topkapı sarayında hususi yerine yerleştirilmesi esnasında gösterdiği hassasiyet dikkate şayandır.

Yavuz Sultan Selim, "Emanât-ı Mukaddese" nin Mısırdan İstanbul'a nakli esnasında yol boyu durmaksızın Kur'an-ı Kerim okutmuş, daha sonra Topkapı sarayında, bu mukaddes emanetler için "Hırka-i Saadet" dairesini yaptırmıştır. Dairenin inşası esnasında geceli gündüzlü bizzat inşaatla ilgilenmiştir. Daha sonra "Hırka-i Şerif dairesinde 24 saat aralıksız Kur'an-ı Kerim okutmuş, bu vazife için 40 hafız tayin etmiştir. Kırkıncı hafız olarak ta bizzat kendisi Kur'an-ı Kerim okumuştur.

Yavuz Selim; Hususu hayatındaki sade giyimi ve yaşayışıyle, âlimlere gösterdiği hürmet ve onlara verdiği değerle, İslama bağlılığıyla, Vatanının bekası, milletinin saadeti için çalışmasıyla, harp meydanlarındaki cihangirce davranışlarıyla, usta kumandanlığıyla, ilmiyle, faziletiyle kendinden sonraki nesillere örnek olmuş şanlı büyüğümüzdür.

O'nu harp meydanlannda en ön saflarda, yalınnılıç harbederken görür gibi olur, heyecandan titreriz. Şah İsmail üzerine yürürken askerlerin sabatsızlığı karşısında;

"Ehl-ü ıyâl" kaydünde olanlara desturdur, gerü karularunun yanıma getsünler! Biz buraya gerü dönmek içün gelmedük! Rahat isteyen bu yola yaraşmaz! Bizi isteyüp yolumuzda can ve baş fidâ idecek yiğitler ölümden havfitmez. Ölümden korkanlar geri dönsün! Düşmanla çarpuşacak merdler benümle gelsün! Eğer içünüzde er yoğ ise ben yalunuz gidenim!" dediğini hatırlayarak sarsılmaz azmi karşısında hayranlık duyarız.

Âlime hürmet ederdi

Cenk meydanlarının bu namlı cengâverini âlimler yanında halim selim görmekteyiz. Mısır seferinden dönüşte çamurlu bir yolda İbn-i Kemal'in atının ayağından sıçrayan çamurun Padişah'ın kaftanına bulaşması üzerine telaşa kapılan değerli âlime, "Efendim telaş etme. Âlimlerin atlarının ayaklarından sıçrayan çamurlar bizim için şereftir. Padişahlar her zaman âlimlere muhtaçtırlar" dediğini ve daha sonra bu çamurlu kaftanın vefatında sandukası üzerine örtülmesini vasiyyet ettiğini hatırlayıp âlime hürmetin derecesini takdirden âciz kalırız...

İlme âşık Yavuz Selim, âlimlere de son derece kıymet vermiştir. Devlet işlerinden arta kalan vaktini âlimlerle sohbet ederek geçirmiştir. Edebiyata meraklı, aynı zamanda "Farsça" divan sahibi bir şairdir.

Herhangi bir hususta karar vermeden önce iyice düşünen, ehil kişilere danışan karar verdikten sonra ne pahasına olursa olsun karan tahakkuk ettirmek için çalışan azim sahibi bir padişahtır.

Sefere çıkmadan önce, sefere çıkacağı ülkeler hakkında geniş çapta araştırma yaptırması kendisine büyük zaferler kazandırmıştır. Mısır'ın fethinden evvel Müverrih İbn Tağribirdi'nin "Al-Nucûm a-zâhira" adlı eserini Türkçeye tercüme ettirmiştir.

Yavuz Sultan Selim 8 yıllık idaresi esnasında

devletin hudutlarını Asya, Avrupa ve Afrika'da binlerce kilometrekare genişletmiştir. Vefatı anında Devletin üç kıtada yüz ölçümü; Avrupa'da 1.702.000 km2, Asya'da 1.905.000 km2 Afrika'da 2.950.000 km2 olmak üzere toplam 6.577.000 km2'ye ulaşmıştı...

İslâm âleminde birliği temin ettikten sonra, Batıya yönelen Yavuz'un Avrupa üzerine çıktığı sefer-i Hümayun esnasında sırtından çıkan "Şirpençe" çıbanı yüzünden hastalanmış ve Çorlu ile Uğraş nahiyesi arasındaki Sırt köyünde Beka âlemine göçmüştür.

Son ânı

Vefatından önceki hali, bu şanlı padişahın şahsiyyetini gösteren canlı bir misaldir. Cenab-ı Hakkın huzuruna çıkma anının geldiğini hisseden Yavuz, nedimi Hasan Can'dan Yasin suresini okumasını istemiştir. İlk okuyuşa kendisi de iştirak etmiş, ikinci okuyuşta "Selâmım kavlen min Rabbirrahîm" âyeti okunurken ruhunu Rahmana teslim etmiştir.

Son nefesinden önce Hasan Can'ın "Cenab-ı Hakk'la birlikte olmak anının geldiğini" söylemesi üzerine: "Bizi kiminle bilürdün" sözü Yavuz'u fazla tafsilata lüzum kalmadan tanıtan veciz bir cümledir...

Vefatını müteakip, şimdiki Yavuz Selim semtinde, Yavuz Selim Camii bahçesinde Kanûnî'nin yaptırdığı türbeye defnedilmiştir.

Bu şanlı büyüğümüzü hürmetle yâdedip Cenab-ı Hak'tan rahmet dilerken mevzuu Yahya Kemal'in 16.Asır Türkçesiyle, Yavuz Sultan Selim'in vefatı hakkında yazdığı "RIHLET" şiiriyle noktalayalım. Şöyle diyor Yahya Kemal "Rıhlet" şiirinde:

Bir gün çalındı nevbet-i takdir rıhlete

Ukbâda yol göründü Huda'dan bu davete

Doldukça doldu gözleri eşk-î firak ile

Kudretlü pâdişâh veda etti millete

Tevhîd maksadıyle geçirmişti ömrünü

Refetti ermegaanını dergâh-ı vahdete

Ray âtı gölgesinde fedâ-yı hayât eden

Ervaha pişdar olarak girdi cennete

Yekser riyâz-ı huld-i berin oldu cilvegâh

Her cenkten getirdiği binlerce râyete

Dîdâr-ı Fahr-ı Âlem'i görmekti gaayesi

Gark-ı huşu' çıktı huzûr-ı Risâlete

Alnında öptü fahrederek Fahr-ı Kâinat

Şâbâş sundu sarfedilen bunca himmete

Dîvân-ı Hak'da mağfiret-i Kirdigâr'dan

Şâyeste gördü cürm ü günâhın şefaate

Dür olmasıyle böyle büyük pâdişâhdan

Garkoldu nâs mâtem-i bî-hadd ü gaayete

Yer yer misâl-i bîd-i hazân oldu tuğlar

Sultan Selim'e girye-künân oldu tuğlar

Burhan Bozgeyik

Çevrimdışı kenz

  • aktif yazar
  • *****
  • İleti: 1129
Yavuz Sultan Selim
« Yanıtla #1 : 22 Eylül 2007, 18:26:47 »
Teşekkürler Rahname Şefaatlerini ümid ediyoruz...
İNSAN akli ile melekleşen nefsi ile iblisleşen bir aciptir İNSAN
İNSAN kendi kabahatini bilmeyen cehli ile dünyalara sığmayan bir mağrurdur İNSAN
İNSAN bütün zaaf ve acziyyetine rağmen kudrete kafa tutan taşkın bir şaşkındır İNSAN
İNSAN maziye bağlı hâle aldanmış istikbali gözler bir taştır İNSAN

Çevrimdışı Fatihan

  • Administrator
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 6994
  • Milimi milimine Ehli sünnet...
Yavuz Sultan Selim
« Yanıtla #2 : 22 Eylül 2007, 20:44:46 »
Alıntı yapılan: "kenz"
Teşekkürler Rahname Şefaatlerini ümid ediyoruz...

Mahi

  • Ziyaretçi
Parlayan kılıç
« Yanıtla #3 : 17 Mart 2008, 00:53:35 »
Venedik elçisi Antonio Jüstininani, Yavuz Sultan Selim'in huzuruna girer. Yeri öpüp itimatnamesini sunar. Ülkesine döndüğünde herkes, adeta bir ütopya medeniyetinin sultanı gibi gördüğü, hayalinden canlandırmaya çalıştığı cihan padişahının nasıl birisi olduğunu sorar. ''Göremedim'' der Jüstiniani... Merak ederler. ''Odasına girdiğin, yanına kadar gittiğin halde nasıl göremedin'' şu müthiş itirafta bulunmak zorunda kalır. ''Kılıc? öyle parlıyordu ki, yüzüne bakamadım!''

Elçinin bu sözlerini duyan Haşmetli Hünkar : ''Paşalarım, Osmanlı'nın kılıcı parladığı sürece düşmanların başı daima önde olur. Ama  Allah korusun, bu kılıç kınına girer ve paslanmaya başlarsa, o zaman bu kafalar yavaş yavaş dikilir ve bir gün bize yukardan bakar.'' der.

Mahi

  • Ziyaretçi
Sen sır saklamayı bilir misin?
« Yanıtla #4 : 12 Nisan 2008, 10:46:18 »
Yavuz Sultan Selim Han bir çok osmanlı padişahı gibi sefere çıkacağı yerleri gizli tutarmış. Bir sefer hazırlığında vezirlerinden biri ısrarla seferin yapılacağı ülkeyi sorunca, Yavuz ona şöyle der;
Sen sır saklamyı bilirmisin?
Evet hünkarım bilirim,
Bende bilirim...

Çevrimdışı Günbatımı

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 2490
  • Görelim Mevlâ'm neyler, neylerse güzel eyler...
Ynt: Yavuz Sultan Selim
« Yanıtla #5 : 02 Nisan 2009, 12:50:21 »
Sanma şâhım herkesi sen sâdıkâne yâr olur
Herkesi sen dost mu sandın belki ol ağyâr olur
Sâdıkâne belki ol bu âlemde dildâr olur
Yâr olur ağyâr olur dildâr olur serdâr olur

                         
"Yavuz Sultan Selim Han"

Şiirin güzelliğinin yanında bir de şöyle dâhiyane inceliği varmış:

Yavuz Sultan Selim Han'a ait bir beyit. Dizelerin ilk kelimeleri yukarıdan aşağıya okunduğunda aynı dizeyi verir. Bu tarzda yazılan ilk beyit olduğu söylenmektedir. Divan edebiyatında bu özelliğe vezni aher denir.

Yavuz Sultan Selim Han bu beyti Şah İsmail'e yazmıştır. Hikayesi şöyledir:

Yavuz şiire, edebiyata ve satranç oynamaya meraklı biridir. Aynı şekilde Şah İsmail'de de bu özellikler vardır. Sarayında ünlü şairleri barındırır ve çok iyi satranç oynar. Bunu bilen Yavuz, şahın bu özelliğinden yararlanmak ister. Tebdili kıyafetle (gezgin bir abdal kılığında) şahın ülkesine gider. Hanlarda, kervansaraylarda satranç oynayarak önüne geleni yener. Haber şaha ulaşır. Şah der ki "Çağırın bir de benimle oynasın."

Yavuz şahı da yener. Şah sinirlenir ve Yavuz'a der ki: "Sen edep nedir bilmez misin? Hiç şahlar mat edilir mi?" Elinin tersiyle Yavuz'a bir tokat atar.

Şahın kızdığını anlayan Yavuz onu yücelten şiirler okumaya başlar. İşte şahın huzurundan ayrılırken de bu şiiri okur. Ancak Şah İsmail hâlâ onun Yavuz Sultan Selim olduğunu anlamamıştır.

Yavuz yediği tokadın acısını unutmaz. Birkaç sene sonra Çaldıran'da Şah İsmail'i yener ve ona bir mektup gönderir. Mektupta o günkü tokadın acısını aldığını söyler ve ilave eder: "Atacaksan tokadı böyle atacaksın. "


Aslında Yavuz bütün olanları şiirinde şaha anlatmış ancak şah anlamamıştır. Herkesin dost olmayacağını bir gün böyle kişilerin karşısına serdar olarakta çıkabileceğini söylemiştir.

(Alıntı)
« Son Düzenleme: 02 Nisan 2009, 13:49:28 Gönderen: günbatımı »
Dua'sız üşürmüş yürekler!
Sana bir dua eden olsun, senin de bir dua ettiğin...
Bilmezsin hangi kırık gönlün duasıdır karanlıklarını aydınlatan,
Sana ummadık kapılar açan.
Bilmezsin kimin için ettiğin duadır, seni böyle ayakta tutan...


Hz. Mevlana 

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Ynt: Yavuz Sultan Selim
« Yanıtla #6 : 02 Nisan 2009, 13:11:20 »
Bu kıssanın kaynağını bulabilirmisiniz,bana pek doğru gelmedi..  e52))
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı Günbatımı

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 2490
  • Görelim Mevlâ'm neyler, neylerse güzel eyler...
Ynt: Yavuz Sultan Selim
« Yanıtla #7 : 02 Nisan 2009, 13:13:26 »
Kaynak ismi özellikle aradım fakat belli bir kaynak verilmemiş. Fakat yazılan beyitin mutlaka bir kıssası vardır sanırım...
Dua'sız üşürmüş yürekler!
Sana bir dua eden olsun, senin de bir dua ettiğin...
Bilmezsin hangi kırık gönlün duasıdır karanlıklarını aydınlatan,
Sana ummadık kapılar açan.
Bilmezsin kimin için ettiğin duadır, seni böyle ayakta tutan...


Hz. Mevlana 

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Ynt: Yavuz Sultan Selim
« Yanıtla #8 : 02 Nisan 2009, 13:15:18 »
.........Bilindiği gibi, Şah İsmail, İran'da kısa bir zamanda Safevî Devletini kurmuş ve Doğuda hem Osmanlı Devleti için ve hem de âlem-i İslâm'ın birlik ve beraberliği için, hem siyasî ve hem de dinî açıdan tehlike arz eder hale gelmiştir.

Şehzâde Selim, bu iki yönlü tehlikeyi henüz Trabzon Sancakbeyi iken fark etmiş ve babasını İstanbul'da ikaz dahi eylemişti. Fakat, II. Bâyezid, tedbir alamamanın yanında, Şi’îlerin tahrikiyle çıkarılan Şah Kulı isyanını da önleyememişti. Anadolu'yu Şiîleştirme hedefini güden ve her geçen gün bu hedefine daha da yaklaşan Şah İsmail, bir türlü durdurulamıyordu.

Nihâyet Yavuz Sultân Selim Padişah olunca, şuurlu âlim İbn-i Kemal'in de yerinde ikazlarıyla, hem İslâm birliğini bozan ve hem de Doğudaki Sünnî Kürt ve Türkmen aşiretlerini rahatsız eden Safevî tehlikesini bertaraf etmeye azmetti.

Allah'ın yardımıyla 1514 tarihinde kazanılan Çaldıran Zaferi ile, Şah İsmail'in Anadolu üzerindeki siyasî ve dinî emellerine son verildi. Bu mühim zaferin kazanılmasında tamamen Sünnî olan ve gazada Yavuz Selim'in yanında yer alan Sünnî Kürt ve Türkmen aşiret beylerinin de büyük rolü vardı............

Kaynaklar....Osmanlı.org

1] Koca Müverrih, Bedâyi‘, c. II, vrk. 452/a-b; Âli, Künh’ül-Ahbâr, Es’ad Efendi, nr. 2162, vrk. 249/a-251/a; Solakzâde, sh. 378-383; Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi, nr. 11634/26; E. 1019; Anonim Tarih, Süleymaniye Kütp. Esad Efendi, nr. 2362, vrk. 112/a-113/a; Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c. II, sh. 273 vd; Bediüzzaman Said Nursi, Nutuk (Osm.), sh. 20; Kodaman, Bayram, Sultân II. Abdülhamid Devri Doğu Anadolu Politikası, Ankara 1987, sh. 8 vd: Akgündüz, Güneydoğu Meselesi ve Çözüm Yolları, İstanbul 1996, sh. 30 vd; Osmanlı Kanunnâmeleri, c. III (Diyarbekir Eyâleti Kanunnâmeleri), sh. 197-213.

[2] Koca Müverrih, Bedâyi‘, c. II, vrk. 452/a-b; Âli, Künh’ül-Ahbâr, Es’ad Efendi, nr. 2162, vrk. 249/a-251/a; Solakzâde, sh. 378-383; Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi, nr. 11634/26; E. 1019; Anonim Tarih, Süleymaniye Kütp. Esad Efendi, nr. 2362, vrk. 112/a-113/a; Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c.II, sh. 273 vd; Bediüzzaman Said Nursi, Nutuk (Osm.), sh. 20; Kodaman, Sultân II. Abdülhamid Devri Doğu Anadolu Politikası, sh. 12 vd: Akgündüz, Güneydoğu Meselesi ve Çözüm Yolları, sh. 40 vd; Osmanlı Kanunnâmeleri, c. III (Diyarbekir Eyâleti Kanunnâmeleri), sh. 213 vd.
〰〰〰〰🐠

mazhar

  • Ziyaretçi
Bu Dünyadan Bir Yavuz Sultan selim Geçti
« Yanıtla #9 : 31 Mayıs 2013, 08:57:39 »
BU  DÜNYADAN  BİR  YAVUZ  SULTAN  SELİM  GEÇTİ

BU  DÜNYADAN  BİR  YAVUZ  SULTAN  SELİM  GEÇTİ
Osmanlı ordusu Mısır seferine giderken haliyle bağlık - bahçelik yerlerden geçiliyordu. Salkım üzümler,
olgunlaşmış elmalar, armutlar ve daha türlü türlü meyvalar vardı.

Ordu Gebze yakınlarında konakladığı zaman, Yavuz Sultan Selim,'in içine bir şüphe düştü: "Acaba askerim 
sahibinden izinsiz üzüm ve elma koparmış olabilir mi?" diye düşünüyordu. Hemen Yeniçeri Ağası'nı
çağırdı ve durumun araştırılmasını emretti.

Heybeler - torbalar araştırıldı, iyice soruldu ama, asker üzerinde hiç bir iz bulunamadı. Yeniçeri Ağası gelip
durumu söylediğinde Padişah rahatlamıştı. El açıp dua etti:

"Ey Allah'ım!.. Bana haram yemeyen bir ordu ihsan ettiğin için Sana şükürler olsun."

Sonra Yeniçeri Ağası'na dönüp şunları söyledi:

"Eğer askerlerim içinde bir tek kimse sahibinden izinsiz bir meyve koparıp yese idi, Mısır seferinden vazgeçerdim. Çünkü hay ağa, haram yiten bir ordu ile beldelerin fethi mümkün olamaz!.."

*
Mısır seferine gidilirken ordunun korkunç Sina Çölü'nden geçmesi gerekiyordu. Kum fırtınalarının etrafı kasıp 
kavurduğu, gündüzleri dayanılmaz sıcaklara sahne olurken geceleri dondurucu soğukları davet eden bu çölü dünya- da hiç bir ordu geçememişti. Yavuz Sultan Selim ordusuna moral verici sözler söyledikten sonra atını çöle sürdü.
Herkes yanındaki suyu idareli kullanıyor, namazlar teyemmüm yapılarak kılınıyordu. Yolculuk böyle sürüp giderken
Yavuz Sultan Selim'in bir ara atından indiği ve saygılı bir halde yaya olarak yürüdüğü görüldü. Herkes şaşırmıştı
ama, kimse sebebini soramıyordu. Padişahın hiç yanından ayırmadığı Hasan Can durumu öğrenmekte gecikmedi.
Padişah O'na şunları söylemişti:

"İki cihan sultanı Peygamber Efendimiz önümüzde yaya olarak yürürlerken biz nasıl
at üstünde olabiliriz Hasan Can?"

*
Mısır'ın fethinden sonra esir Memluk kumandanlarından Kayıtbay Yavuz Sultan Selim'in huzuruna getirilmişti.
Aralarında şöyle bir konuşma geçti:
"- Söyle bakalım Kayıtbay, cesaret ve kahramanlığın ne işe yaradı?"

"- Cesaret ve kahramanlığım hâlâ var ey Sultan! Yalnız, bize ne yaptıysa ordunuzdaki toplar yaptı!"

"- Anlamadım!.."

"- Berberilerden biri, Venedik'ten top getirerek bize satmak istemişti de, Peygamberimizin, 
"ok ve kılıç kullanın" şeklindeki emrine aykırıdır diye satın almamıştık. O satıcı bize, "Yaşayan görecektir ki, memleketiniz top yüzünden elinizden çıkacaktır" demişti. Meğer doğruyu söylemişmiş!"

"- Din kaidelerine böylesine bağlı idiniz de, Allah'ın, "Düşmanın silahına aynı silahla karşılık veriniz"
emrine neden uymadınız? Bilmez misiniz ki, "Ok ve kılıç kullanın" demek "Başka silah kullanmayın"
demek değildir. O zaman o silahlar varmış, şimdi de bu silahlar var!"

Kayıtbay başını önüne eğdi ve sustu.

*
1517 yılında kazanılan Ridaniye zaferinden sonra kutsal topraklarda huzuru sağlayan Yavuz Sultan Selim
ordusuyla birlikte İstanbul'a dönüyordu.
Yolculuk sırasında, İbn-i Kemal adıyla tanınan Anadolu Kazaskeri ve ünlü bilgin Kemal Paşazade'nin atının
ayağından sıçrayan çamurlar Padişah'ın kaftanını kirletti.

Kemal Paşazade mahçup oldu, korktu ve ne diyeceğini şaşırdı.

O'nun bu halini gören Padişah tebessümlü bakışlarla süzdükten sonra şöyle teselli etti:

"Senin gibi bir bilginin atının ayağından sıçrayan çamur benim için şereftir. Vasiyetimdir ki, 
öldüğüm zaman bu kaftan bu haliyle sandukamın üzerine konsun!"

Padişahın sırtından çıkardığı kaftanın çamurları temizlenmedi, öylece saklandı ve vasiyetine uygun olarak 
ölümünden sonra sandukasının üzerine örtüldü.

*
İki yıl iki ay süren Mısır seferi sonra ermiş; bugünkü İsrail, Suriye, Lübnan, Ürdün, Mısır, Sudan,
Cezayir ve Yemen devletlerinin bulunduğu topraklarının tamamı ile Suudi Arabistanla'la Libya'nın
bir kısmı Osmanlı hakimiyetine girmiş, halifelik Mısır Abbasilerinden Türklere geçmiş,
Türk toprakları iki mislinden daha fazla büyümüştü.
Şimdi, bütün bu işleri başaran kahraman İstanbul'a dönüyordu. Üstelik O, artık yalnızca bir Padişah değil,
bütün müslümanların halifesi idi. İstanbul halkı yediden yetmişe yollara dökülmüş düğün - bayram ediyor,
Padişahlarını en güzel biçimde karşılamanın hazırlıklarını yapıyordu.

O büyük kahraman durumun farkındaydı ama alkışlardan, tezahürattan sıkılıp utanacağını düşünüyor,
İstanbul'a sessiz sedasız girebilmenin yollarını arıyordu.

Nihayet, yanına aldığı birkaç kişi ile birlikte tebdili kıyafet ederek Anadolu yakasından kayığa bindi ve gece
vakti Topkapı Sarayı'na giriverdi.

Ertesi gün şaşaalı bir tören için yollara dökülenler, Padişah'ın sarayda olduğunu öğrenince hayretler içinde
kaldılar ve ne yapacaklarını şaşırdılar.

*
Kutsal toprakların huzuru kavuşturulması için düzenlenen bu sefer sırasında götürülen para yetmediği için bir bezirgandan borç alınmıştı. Defterdar, bezirgana teşekkür ettikten sonra bir arzusunun olup olmadığını sordu
ve şu cevabı aldı:
"- Verdiğim altmış bin altını istemem; hazineye kalsın. Yalnız, bunun yerine oğluma günde iki akçe
ile orduda cebecilik verilsin!"

Defterdar bezirganın bu isteğini Padişaha iletince Yavuz Sultan Selim öfkelendi ve şöyle haykırdı:

"- Böyle kanunsuz bir teklif getirdiğin için seni ve o bezirganı katlederdim ama, el - alem,
'mekke ve Medine fatihi olan Sultan Selim bir bezirganın malına tamah ettiği için bezirganı ve
defterdarını öldürttü' derler. Bundan kaçınırım. Tek elden bezieganın parasını verin ve bana
bir daha böyle kanuna uymaz işler getirmeyin!"

Bütün bunlaardan sonra, "Hey gidi koca Yavuz bey!" demekten kendimizi alamıyor; bir vesileyle yazdığımız
sözü tekrar ediyoruz: "Anlayana sivrisinek saz, anlamayana kıssalar da hisseler de az!.."

*
"Her nefis ölümü tadacaktır" ilahi hükmünce Yavuz Sultan Selim Han'n ölüm anı da gelip çattı.
Padişah olalı daha sekiz yıl olmuştu, gençti devleti -milleti ve İslam alemi için büyük idealleri vardı ama,
ölüm ferman dinlemiyordu.
Kemak Paşazade çok sevdiği Padişahı için bir mersiye yazmıştı. Bu alim kişi, O'nu ve kısa saltanat dönemine
sığdırdığı büyük işleri şöyle tasvir ediyordu:

Şems-i asr idi, asrda şemsin
Zıllı memdüd olur, zamanı kasir
Tâc ü tahtıyle fahreder beyler
Fahrederdi ânınla tâc ü serir

Yani, Kemal Paşazade Tavuz'u hem asrın (yüzyılın) güneşi olarak görüyor, hem de ikindi vaktinde gölgesi
uzun ama ömrü kısa olan ikindi güneşine benzetiyor. Bütün beyler tac ve tahtlarıyla övünürlerken tac ve tahtın
Yavuz Sultan Selim'le övündüğünü dile getiriyor.

Ve, Yavuz Sultan Selim'in naaşı, Mısır seferinden dönüşte Kemal Paşazade'nin atının ayağından sıçrayan
çamurla leke olan kaftana sarılıp defnedildi.
http://www.sadakat.net/tarihimiz/damlalar21.html
****************************

http://www.sadakat.net/osmanl-padiahlar.html

Çevrimdışı sadıkyar

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 26
  • Sadakat Forum "Seviyeli İslami Forumunuz.."
Ynt: Yavuz Sultan Selim
« Yanıtla #10 : 11 Nisan 2020, 15:42:27 »
I. Selim, bilinen adıyla Yavuz Sultan Selim, 9. Osmanlı padişahı ve 88. İslam halifesidir.