Hacı Bektaş-ı Veli'nin "Cemevi" mi vardı?
Hikâye bu ya, vakt-i zamanında, şehrin birinde, bir "ulu kişi" yaşarmış... "Sözü" dinlenen, "gittiği yol"dan gidilen, kısacası "sevilen, sayılan" muteber bir insanmış... Ne var ki, "devrin egemenleri" bu ulu zatın çevresinde toplanan "halka"nın genişlemesinden, ona duyulan "sevgi hâlesi"nin gittikçe büyümesinden nem kapıp, huylanırlarmış!.. Öyle ya; bir sözüyle "kitleleri ayağa kaldıracak" kadar seviliyormuş!..
Uzatmayalım, devrin "egemen"leri, bir "bahane" bulup, "zindan"a atmışlar bu ulu kişiyi...
"Tevekkül"le karşılamış... "Bu da bir imtihan olsa gerek" deyip, girmiş zindanın küf kokulu karanlık hücresine... Biraz sonra, bakmış, hücrede "birisi" daha var!..
"Demek ki" diye düşünmüş, "Cenab-ı Allah, bu zâtâ tebliğle görevlendirdi beni!"
Başlamışlar "sohbet"e... Ulu kişi, zindan arkadaşının "boş bir kişi" olduğunu farkedince, başlamış anlatmaya... "Farz"lar, "sünnet"ler, "helâl"ler, "haram"lar!..
Arada bir de, "katedilen mesafe"yi görebilmek için; ona hissettirmeden, "neler öğrendiğini" sorarmış!..
Bakarmış ki, hâlâ "tıntın" durumda, baştan başlar, yeniden anlatırmış!..
Ama, ne mümkün!..
"Boş teneke" ses veriyor, adamda "tık" yok!..
Böyle böyle; günler günleri, haftalar haftaları, aylar ayları kovalamış!..
Ulu kişi, "ipekböceği sabrı" içinde, "koza"sını örmeye çalışıyormuş fakat sonuç yok!..
Kızmıyor... Yine ve yeniden anlatıyormuş...
Günlerden bir gün...
Adamın kendisi gelmiş, "diz çökmüş" ulu kişinin önünde... Ellerini tutmuş... Başını kaldırıp, ulu kişinin yüzüne bakmış... Hem de, "derinlere dalar" gibi...
Öyle bir "Hocam" demiş ki, ulu kişinin yüreği kıpır kıpır olmuş... "Tamam" demiş, "nihayet gelişme gösterdi!.."
Adam, hâlâ yüzüne bakıyor... Yine aynı "dalgınlık"ta... Tekrar "Hocam" demiş;
"Hocam, şu anlattıklarınız ve şu sakalınız var ya, bana neyi hatırlattı biliyor musunuz?"
Ulu kişi, sımsıcak bir ses tonuyla cevap vermiş:
"Nereden bilebilirim evlâdım... Hele söyle; anlattıklarım ve sakalım size neyi hatırlattı?"
Ne dese beğenirsiniz;
"Evimde bir keçim vardı... Onun da sakalı vardı!.. Yüzünüze baktıkça, hep keçimi hatırladım!!!"
ADI ÜSTÜNDE: HACI VE VELÎ
Hani, derler ya;
"Vermeyince mabud, neylesin Sultan Mahmud!"
Bu da, öyle bir şey işte... "Nasibi" var ise, gelir Hind'den Yemen'den, nasibi yoksa "ne gelir elden!?!"
Her şey, "nasip" meselesi!..
Adam var, "Hocanın sakalı"nı görünce "keçi"sini hatırlar; adam var "Hacı Bektaş-ı Velî" denildiğinde "Cemevi"ni hatırlar!..
Aralarındaki fark şu ki;
Birisi "ebleh" veya "dunkof"tur, öteki "profesör" etiketli bir zat!..
Ama, dedik ya;
"Nasip" ve "kapasite" meselesi!..
Birisi vardır, "leb" demeden "leblebi"yi anlar, birisi vardır, "davul-zurna az" gelir!..
Bu köşede, yıllardır "davul" çalıyor ve "tellâl"lar misali, gırtlağımız yırtılırcasına bağırıyor ve diyoruz ki;
Hacı Bektaş-ı Veli, iki sıfatından da gayet kolay anlaşılacağı gibi hem "Hacı"dır, hem de "Velî" bir zattır!..
Mekke'ye gidip "Beytullah"a yüz sürmüş, Medine'ye gidip "Hz. Muhammed (sav)'in kabri"ni ziyaret etmiştir...
HACI BEKTAŞ-I VELİ DİYOR Kİ
Hâl böyle iken;
Hacı Bektaş-ı Veli'nin adını kullanan "kişi, dernek ve vakıf"lara; "zindandaki ulu kişi"nin sabrı içinde yine ve yeniden sormak istiyorum;
"Hacı Bektaş-ı Veli nerede, siz neredesiniz?"
O Hacı Bektaş-ı Veli ki; "Makalât" eserinde şöyle diyor:
"Namaz kıl, oruç tut, zekât ver, gücün yetiyorsa Hacca git ve gâza et!..
Peki, Hacı Bektaş-ı Veli Hazretleri bunları diyorken, Cem Vakfı Başkanı İzzettin Doğa adlı "Dede" ne diyor?..
İşte dedikleri:
"Diyanet İşleri Başkanlığı, Aleviliği ayrı bir din gibi göstermeye çalışıyor... Oysa Alevilik; İslâm'ın doğru yorumunu yapan Hacı Bektaş-ı Veliler, Yunus Emreler, 12 İmamlar ve Mevlânalar'dır!!!"
Söyleyin Allah aşkına; her tarafı "yamuk" olan bu sözlerin neresini düzelteyim ben?..
"Alevilik" madem ki "İslâm'dan ayrı bir din değil"dir ve madem ki o da "İslâm'dan bir parça"dır, o halde "tartışılan" ne?..
"Alevî yurttaşlar" da "İslâm'a tâbi" olduğuna göre, demek ki, onlar da "Müslüman"dır... Bir "Müslüman"a düşen ise Kur'an-ı Kerim ve Hadis-i Şerif'lerde bildirilenlere "uymak"tır!..
BAY DOĞAN, HANGİ "YOL"UN YOLCUSU?
Bunu böylece ifade ettikten sonra, gelelim, şu "İslâm'ın en doğru yorumu" meselesine...
"Prof." unvanlı "Dede İzzettin"e sormak istiyorum;
Hacı Bektaş-ı Veli, Yunus Emre, 12 İmam veya Mevlânâ Hazretleri, "İslâm'ın doğru yorumu"nu yapmışlardır da, ne demişlerdir?!?..
Hâşâ; "Allah"ın adını anmayın, Hz. Muhammed (sav)'in "Allah'ın elçisi ve peygamberi" olduğunu kabullenmeyin, "cami"ye gitmeyin, "abdest" almayın, "namaz" kılmayın, "oruç" tutmayın, "hacc"a gitmeyin, "Kâbe"ye yüz sürmeyin!.. mi demişlerdir!?!..
"Şeriat, Tarikat, Marifet ve Hakikat'in On Makamı'ndan söz eden Hacı Bektaş-ı Veli Hazretleri değil midir?.. "Kur'an'a tutsak, Muhammed Mustafa'nın yolunda toprak" olduğunu söyleyen Mevlâna Hazretleri değil midir?..
Ve işte Yunus Emre'nin yakarışı:
"Araya araya bulsam izini,
İzinin tozuna sürsem yüzümü,
Hak nasip etse de görsem yüzünü,
Yâ Muhammed! Canım arzular seni"
Onların hepsi "Allah dostu" ve "Allah'ın velî kulları"ydı... Ömürleri de, "şeriat yolu"nda yürümekle geçti!..
Peki, ya siz İzzettin Doğan Dede;
"Sizin yolunuz kimin yoludur?.. Sizin İslâm anlayışınız nedir?.. Hac ve Velî kavramları size neyi hatırlatıyor ve siz bu kavramların neresindesiniz?!?"
CEMEVİNDE HANGİ İBADET?!?
Yapmayın Allah aşkına... Bu ülkenin bağrına "Türk-Kürt ayrımcılığı"nı sokmak isteyen "Marksist-Ateist güruh"tan sonra; hele de körüklemek istedikleri ateş sönmeye yüz tutmuşken, bir de siz körüklemeyin "fitne ateşi"ni?.. Kaşıyıp da, "cerahatli çıban"a çevirmeyin bu "yara"yı!..
Hem, "Alevilik, İslâm'dan ayrı bir inanç değil" deyip, hem de "cemevlerinde ibadet" talep etmek, "çelişki"nin de ötesinde, bir "art niyet" ifadesinden başka bir şey değildir!..
Söyleyin Allah aşkına;
Hacı Bektaş-ı Veli'ler veya Mevlânâ'lar; "cami"lerde veya "mescid"lerde mi kıldılar "namaz"larını, yoksa "cemevleri"nde mi?..
"Sizin iddianız"dan yola çıkarak, daha açık sorayım;
"Alevî yurttaş"larımız, cemevlerinde "hangi inançlarını" yerine getirecek?.. Yine sizin ifadenizle, "Alevî inanç dedeleri" yetiştiğinde, hangi "ibadet şekilleri"ni öğretecekler?!?..
Öyle ya, "Alevilik, İslâm'dan farklı bir din değil" diyen sizsiniz!.. İslâm'a inananların "ibadet" yerleri "camiler ve mescidler" olduğuna göre; söyleyin Allah aşkına, "neyin peşindesiniz" siz?..
PKK'NIN OYUNU TUTMAYINCA!
Dilim varmıyor ama, yine de size soracağım Bay İzzettin Doğan
"PKK oyuncağı"nın oyunu "deşifre" olup, "Türk-Kürt çatışması" çıkarılamayınca; birileri "Sünnî-Alevî kapışması" mı tezgâhlıyor acaba?..
Değilse; tam da bugünlerde bu "fitne"yi körükleme gayretinizin esbab-ı mucibesi ne?..
Ve son söz:
"İslâm'dan ayrı olmadığınızı" söylediğinize göre, hele cevap verin; "ibadet" için "cami"lere gittiniz de, içeri mi almadılar sizi?!?..
Lütfen, düşün "Alevilerin yakası"ndan!..
"Hacı" ne demek, "Veli" ne demek, önce bu "kavram"ları öğrenin ve "yaşayın!"
Tabiî, "nasibiniz" varsa!
Vakit'in "dönek"lerle işi yok!
Bazı yazarlar, birbirleriyle giriştiği "polemik yarışı"nda, zaman zaman "Vakit"in adını da ağızlarına alıyor...
Öncelikle söyleyelim ki; Vakit, "Besmeleliler"in gazetesidir, "beslemeler"in değil!..
İkinci olarak da, Vakit'te yazmak için "dik duruşlu" olmak gerekir... Vakit'in sayfalarında, "dönek"lere, "yalaka"lara ve "yardakçı"lara yer yok!..
Bunları söyleyelim ki; eğer polemik yapacaklarsa, Vakit'e bulaşmasınlar!.. Hele de, "kimlik bunalımı" yaşayanlar!
Hasan Karakaya
hkarakaya@vakit.com.tr