Gönderen Konu: Yazarlardan Seçmeler  (Okunma sayısı 14794 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı muallim

  • yazar
  • ****
  • İleti: 758
Yazarlardan Seçmeler
« Yanıtla #15 : 09 Aralık 2005, 12:11:00 »

09.12.2005
ERGUN GÖZE



--------------------------------------------------------------------------------
 
    SAYIN Başbakan, Avusturalya’da buyurdu ki demokrasi bir araçtır, din de bir araçtır. Sayın Başbakan, daha önce de demokrasi bir araçtır, istediğim noktaya kadar gider, istemediğim noktada inerim demiş ve birçok tenkit almıştı... Yine aynı Sayın Başbakan'ın, gerek imam hatip, gerek türban ve gerekse benzer konularda dini bir araç gibi kullandığı ifade edilmiş ve bu kanaat Türkiye'de büyük bir kamuoyu bulmuştu. Hâl böyleyken taa Avusturalya'dan yine ayni Sayın Başbakan tarafından gönderilen bu cümleler konuya tüy dikmiş bulunmaktadır.
Elbette demokrasi bir araçtır. Ama Din? Bir defa bu ikisini kıyas ederek aynı kefeye koymak akl-ı selim sahibi bir insan için nasıl mümkün olabilir? Birisi kul yapısı, diğeri Allah. Birisi fani, diğeri ebedi. Birisi sadece, dünyada iktidarın seçim yoluyla intikalinden ibaret bir metod, diğeri hem dünya hem ahireti içine alan metafizik bir sistem. Bu kadar ayrı iki şeyi aynı noktada sınırlamak ne büyük bir ölçüsüzlük. Hele Bu işte ulema karar verir, Eh biz de biraz mürekkep yaladık deyişini hatrlayınca şaşmamak mümkün mü? Bu nasıl mürekkep? Bu nasıl yalamak? Maksat acaba demokrasiyi mi din mertebesine yükseltmek, yoksa dini mi dünyevi bir sistem derekesine düşürmek? Anlamak müşkil. İnsan, imam hatip menşeli bir zattan sâdır olan bu inciyi hangi rafa koyacağını şaşırıyor.
Gerçi Sayın Başbakan insanların mutluluğu için bir araç diyorsa da bu parantezin içi çok kalabalık. Çünkü birçok insan var ki mutluluğu iki kadeh yuvarlamak, düzeyli birliktelik, beş yıldızlı otelde kaçamak yapmak, voli vurup cüzdanı doldurmak vs şeklinde anlamaktadır. Halbuki bunların çoğu din anlayışına aykırıdır ama demokrasiye değil.
Hak farkı var
BUNUN ben en canlı ve ibretli misâlini türban konusunda yaşamışımdır. Onbeş yirmi sene önce, türban konusunu siyasileştirmek isteyen bir genç kız grubu ziyaretime gelmişti. Biri beni ille de fikrine çekmek istiyordu ama niyeti asla dini değil siyasi idi. Nihayet son koz olarak dedi ki:
- Efendim türban takmak bizim demokratik hakkımızdır, bu hakkımız için bize yardım edin.
Şu cevabı verdiğimi hatırlıyorum:
- Bu benim dini hakkımdır yardım edin deseydiniz, benim için borç olurdu, ederdim. Ama demokratik hak derseniz edemem.. Çünkü bir kadının türban takması kadar, genelevde çalışması da bir demokratik haktır ve dine zıttır. Siz türban takmakla genelevde çalışmayı aynı kefeye koymuş oluyorsunuz.
Şimdi Sayın Başbakan da, Avusturalya'da aynı hataya düşmüş görünmektedir.
Türban dinin hicap emrinin bir uzuvdaki tatbik şeklidir. Dinin emri, iffettir, hicaptır, Allah'tan korkmaktır. Bunlarla demokrasinin ne alâkası var? Dinin anladığı mânâda kul hakkıyla dahi demokrasinin ne alâkası var?
Bu sözler Tayyip Bey mozaiğinin klasikleridir. Nitekim Tayyip Bey’in şimdiye kadar söylediklerini bir araya getirirseniz karşınıza tam bir Bizans Mozaiği çıkmaktadır. Önce demokrasi benim için araçtır, işime gelmediği anda inerim derken şimdi de din de araçtır diyerek ondan da işine gelmediği anda inebileceğini göstermektedir. Minareler süngümüz, camiler kışlamız tafrafuruşluğunu ve diğerlerini de ilave ederseniz tam bir Bizans Mozaiği.
Devlet çatısı sarsılırken Türkiyenin, deprem ve politika sefaleti içinde iken ve petrolleri yağma edilirken İslâm Âlemi'nin gündemi bu mu?
Bu cuma duamız Lâyık olduğumuzdan daha iyi bir idare ver Allah'ım olmalı değil mi? Cumanız mübarek olsun.
"Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah'tan korkun ki rahmete eresiniz."
[Hucurat Suresi 10]

Çevrimdışı muallim

  • yazar
  • ****
  • İleti: 758
Yazarlardan Seçmeler
« Yanıtla #16 : 12 Aralık 2005, 17:02:25 »
yazıyı okuyun buna paralel olarak su anki durumu düşünün.Din ile ilgili olarak ortaya cıkan tartısmalara bakın. üst kimlik alt kimlik meselesine..

kendi agzıyla tuzaga mı dusuyor acaba?
"Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah'tan korkun ki rahmete eresiniz."
[Hucurat Suresi 10]

Çevrimdışı muallim

  • yazar
  • ****
  • İleti: 758
yorumsuz....
« Yanıtla #17 : 09 Şubat 2006, 14:41:59 »
"Türkçe Fatiha ile" (Güneri civaoğlu) 9 subat 2006


En "bilge Atatürkçü" üstat Cemal Kutay'ı yitirdik. Onu, bence en güzel yapıtı "Türkçe İbadet"teki İHLAS suresi ile analım...
"Söyle ki gündüze gece
Tanrı tek, Tanrı yüce
O doğmaz ve doğurmaz
Kimse O'na denk olamaz."
........................
Türkçe kutsal kitap dizelerini, Cemal Kutay'ın yapıtları içinde en sevdiğim "Atatürk ve Türkçe İbadet"ten sürdürelim...
ALAK suresi:
"Candan seslen, Rabbin yanında hazır
Temiz tut gönlünü, koy secdeye baş." En zor anlarımızda "Allahım sen yardım et" çağrımıza inanç kapıları ancak bu kadar güzel açılabilir.
.........................
FATİHA suresi:
"Hamd, evrenler sahibi yüce Allah içindir.
Allah ki acıyandır, koruyandır, sevendir;
Günü gelince ancak O'dur hesap soracak.
Tek sana tapar, senden medet umarız biz."
..........................
Kutay, kitabında Atatürk'ün yaptırttığı -ne yazık ki- tamamlanamamış Türkçe ibadet çalışmalarını anlatır. Bugünlere kadar uzanan yanlışı Atatürk daha o zamanlar hissetmiş.
Atatürk'ün dinde aydınlanma düşüncesinin ilk aşaması "Kuran'ın Türkçe tefsiri" olmuş. Çünkü inananların anlamını bilerek dua etmeleri ve İslamı yaşamaları gereğini görmüş. Ancak Kuran'ın tefsiri beyni aydınlatmış ama yürekleri ısıtamamış.
Arapça duadaki ilahi musiki lezzeti yok.
Bunun üzerine Londra'ya edebiyat eğitimi alması için gönderdiği şair Behçet Kemal Çağlar'dan bu tefsirleri ruha bal damlaları gibi akacak "nazım" diliyle yazmasını istemiş.
Yukarıda yansıttığım sureler işte Behçet Kemal'in bu çalışmaları... Cemal Kutay'ın kitabında o proje, onun harikulade ve ağızda akide şekeri gibi eriyen üslubuyla çok güzel anlatılır.
...........................
Cemal Kutay'ın kitabından birkaç Behçet Kemal Çağlar çalışması daha...
MAUN suresi:
"Yazık gösteriş için namaz kılana
Yoksula yardımdan uzak kalana
Öksüzü hor görüp azarlayana
Ödünç vermeyi de ayıp sayana
Onun nasibi yok imandan yana"
...........................
Ve LEYL suresi:
"Bir kul ki yardım sever,
Bir kul ki Hakk'ı tanır,
Yüreği bu sayede arınır, aydınlanır Karşılık beklemeden
İyilik yapar her sabah
İşte böyle kulundan razıdır elbet Allah."
...........................
Yüce Atatürk bu çalışmaları ilerletmekle kalmamış, döneminin önemli seslerinden Refik-Fahire Ferzan'a okutturarak taş plaklar bastırtmıştır. Çoğalttırarak topluma mal etme projesini hayata geçirmek üzere çalışmaların tamamlanmasını bekliyormuş. Ancak 10 Kasım 1938'de hepsi durdu. Bu arada bir yakın dostunun mezarı başında bu Türkçe duaları okutmuş. Balıkesir Camii'nde hutbe verdiği de biliniyor... Ama böyle bir "aydın" yaklaşımıyla.
...........................
Bu çalışmalar tamamlansaydı karanlıklarda, loş köşelerde körpecik beyinlere yanlış bilgiler doldurulmazdı.
Elbette isteyen Arapça ibadetini yapar ama böylesine güzel sözcüklerle, yüreklere bal damlaları gibi akan duaları kim istemez...
Zaten Arapça ibadetin amacı Mekke ve Medine yöresi halkının anlaması içindi.
Ama İslamı yaşayan her toplumun kendi dilinde ibadet edebilmesi de mümkündür.
Acaba... Türkiye'yi yönetenlerden hangisi Atatürk gibi İslamın doğru anlaşılması için beyinleri aydınlatan ve olanca dil zenginliğiyle kalplerimizi ısıtan bir projenin sahibi olabildi?
...........................
Üstat Kutay, gerçek bir bilgeydi.
Onun katıldığı açık oturumlarda, tartışmalarda birkaç Arapça sure söyleyerek "nasıl olsa anlamazlar" zihniyetiyle polemik yapılamazdı. Kutay'dan cevabı anında gelirdi.
Kutay'ın kaybı ile Atatürk ve laisizmin bir yıldızı kaydı. Geride bıraktığı kitaplarla aydınlık sürecek. Onu Türkçe Fatiha ile de uğurluyoruz. Kutay'a Allah'tan rahmet, yakınlarına, ulusumuza ve insanlığa başsağlığı diliyorum.

g.civaoglu@milliyet.com.tr
"Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah'tan korkun ki rahmete eresiniz."
[Hucurat Suresi 10]

Çevrimdışı duaekseni

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 209
Biz Hepimiz Filistin'liyiz
« Yanıtla #18 : 19 Şubat 2006, 00:23:58 »
BİZ HEPİMİZ FİLİSTİN'LİYİZ


Türkiye ne kadar bağımsız bir ülke? Bizim dışişlerini İsrail mi yönetiyor!.. “Demokratik” seçimlerle işbaşına gelen bir partinin lideri ile görüşmek, ABD ya da İsrail'i neden, nasıl, niçin bu kadar ilgilendiriyor ya da Ankara bu yöndeki uyarıları neden bu kadar ciddiye almak zorunda hissediyor kendini?!?
“Biz davet ettik” demeye bile korktular. “Kendi gelmiş, geçiyormuş uğramış” demeye getirdiler.. Erdoğan, Meş’al’i kabul etmemek için programını, güzergâhını değiştirdi. Abdullah Gül, Dışişleri Bakanı olarak değil, kişisel olarak görüştüğünü açıklama gereği duydu. TBMM Filistin Dostluk Grubu Başkanı ise, bunlar olurken Ankara'da değil, seçim bölgesindeydi..
“Hürriyet” meydan okuyor ve tehdit ediyor. İsrail, Meş’al ile Apo’yu aynı kefeye koyarak aba altından sopa gösteriyor..
AKP'nin bu yumuşak tavrı, birilerinin cür’et ve cesaretini artırıyor.. Hayır, böyle davranamazsınız!. Biz daha bir asır önce aynı ülkenin insanlarıydık. Filistin halkı ile bizim aramızda, dinî, tarihî, kültürel bağlar var.. AKP’nin ne yaptığı umurumda değil, biz hepimiz Filistinliyiz! Eğer böyle davranmaya devam ederlerse, bunun hesabı kendilerinden sorulur..
Birilerinin ABD ve İsrail'den korktuğundan daha fazla Hak’tan ve kendi halkından korkması gerekir.. ABD ve İsrail'e hesap vermeden önce, vekâletini aldığınız halka hesap vermek zorundasınız..
Siz onlardan olmadıkça, onlar sizden razı olmayacaklar.. Gömleklerinizi değiştirmeniz yetmez; derinizi, beyninizi ve yüreğinizde olanı da değiştirmeniz gerek.. Ve işte siz bunu yapamazsınız.. Ama, peki, öyleyse neden bu teslimiyet?!.
“Ahval ve şeraitin çok namüsaid” olduğunu biliyorum.. Ama yine de bu kadarı fazla..
Hani zalimler karşısında celadetli, mazlumlar karşısında mütevazi olacaktık!..
AK Partili kardeşlerim, şimdi “Abese ve tevella..” diye başlayan sûreyi okuyun.. “Kâfirûn” Sûresi'ni okuyun ilk namazınızda ve “Tebbet yeda” diye başlayın bir bakalım.. Hemen şimdi bir Kur’an-ı Kerim bulup, “Bakara” Sûresi'ne bir göz atın..
Zalimlere yardım etmeyin, sonra ateş size de dokunur.. “Dünya iktidarı” için ebedi olan ahiret hayatınızı satmayın. Allah yoluna engel koyanların, nefesleri ile Allah'ın nurunu söndürmeye çalışanların sadece kendilerine azap vesilesi olmaktan başka bir işe yaramayan işlerini kolaylaştırmayın, “Haksızlıklar karşısında susanlar”dan olmayın.. Unutmayın, “Hüküm Allah'ındır.” O, olanlardan haberdardır. Yaptıklarınızı da, gizlediklerinizi de, aklınızdan geçenleri de bilir..
Halid Meş’al'i biz bağrımıza basmak isterdik.. Onu selâmlamak, alkışlamak. Filistin halkı bu ümmetin yetimi..
Hani bizimkiler, hiçbir resmi değeri olmayan, protokol dışı buluşmada da İslâm birliği, kardeşliği, işbirliği, dayanışma mesajı verip, Filistin halkına karşı katliam uygulayan faşist İsrail yönetimine karşı bir tavır ve tepki koymuyorlar. Söyledikleri, “Aman sakın ABD, İsrail, AB ve BM kararları dışına çıkmayın, inatlaşmayın, İsrail'e karşı şiddet yoluna başvurmayın. Yoksa size 'terörist' derler. Uslu çocuk olun, geleneksel FKÖ politikasını sürdürmeye devam edin..”
Ha, öte yandan YÖK başkan yardımcısı çıkmış, AKP'ye akıl veriyor: “Seçmen size ekonomiyi düzeltin diye oy verdi, rejimi değiştirin diye değil” diyor.. Oysa seçmenin AK Parti'ye niye oy verdiği belli. Sadece ekonomiyi düzeltmesi değil, canından daha değerli olan dinine karşı uygulanan baskı ve tecavüzlerin önlenmesi için oy verdi bu millet! Rejim değişikliği dediği, İmam Hatip, başörtüsü meselesi.. Onlar yağmalayacak, hazinenin içini boşaltacak, siz gelecek dolduracaksınız ki, “beyaz”lar geri gelsin bir daha yesinler.. Bu düzen böyle devam edip gitsin.. Erdoğan’dan istedikleri “Tom Amca” olması!
Başörtüsü kamusal alandan dışlansın ama, zina eden öğretmen görevine devam etsin.. Bunun adı da adalet olsun.. Darbeciler değil, darbeciler hakkında fezleke düzenleyen savcı, darbecileri eleştiren yazar sanık sandalyesine oturtulsun!
Meş’al'in Türkiye ziyaretinin faturası, Erdoğan'ın birkaç aklı başında danışmanından biri olan Ahmet Davudoğlu'na çıkartılmaya çalışılıyor.. Davudoğlu ve bir iki kişiyi daha devre dışı bırakırlarsa, kılavuzluk kargalara kalacak! Kılavuzu karga olanın ise akıbeti hayrolmaz..
Zulm ile âbâd olunmaz.. Zalimlere zulm için mühlet verilse de, inanmış insanların zulme alet olmaları halinde akıbetleri onları tez bulur.. O zaman dost bildikleri onlara yardım edemez.. İkbal sevdaları zillete dönüşür.. Kazandıkları kendilerine ve çocuklarına hayır sağlamaz..
Biz hepimiz Filistinliyiz.. Hoş geldin, şeref verdin ey mazlumların önderi.. Ey yetimler babası.. Ey seçilmiş kişi.. Bizim halimize bak ve sen yüzünü Hakk'a dön, Allah'a vereceğin hesaba göre davran.. 7-8 Hasan Paşa'yı yetiştiren bu topraklarda, onun manevi mirasına sahip çık. 7-8 Hasan Paşa'nın çözdüğü şifrenin kodları yolunu aydınlatsın. Hoş geldin, güle gül git. Allah (cc) senin ellerinle zalimleri cezalandırsın ve mazlumlara yardım etsin.. Bir kavme olan düşmanlığın, seni onlar hakkında adaletsizliğe sevketmesin. Seni öldürmeye gelenler sende dirilsin. Ey Kudüs’ün hadimi, ey Mescid-i Aksa'nın bekçisi, gözlerinde İsra’nın aydınlığı ışıldayan adam!. Hz. Mesih’in doğduğu ve yükseldiği topraklara, Hz. Süleyman’ın ve Hz. Musa’nın, bağrında “sekine/emanet/vahiy sandığı”nı gizleyen, “Dabbe”yi misafir edecek yurduna, Selahaddin'e selam götür bizden.
Allah'ım! Aciz düştük. Harim-i ismetimiz işgal altında. Kutsalımıza ve malım, canım, sevdiklerim yoluna feda olası Resûlü Zişan Efendimize, Fahr-i Kainat'a dil uzatılıyor. Bizi rızana memur kıl. Bize kuvvet ver. Bizi nimet verdiklerinin yoluna ilet, gazaba uğrayanların değil. Bizi affet!
Selâm ve dua ile...

Abdurrahman Dilipak

Çevrimdışı muallim

  • yazar
  • ****
  • İleti: 758
Yazarlardan Seçmeler
« Yanıtla #19 : 17 Mart 2006, 12:33:01 »
Yarın çok palavra olacak emre akoz

Yarın 18 Mart . 1915'teki Çanakkale Savaşı'nı anacağız. TV'de bir sürü program yayınlanacak... Köşe yazarları konuya değinecek. Bu programları izlerken ya da yazıları okurken aşağıdaki noktaları akılda tutun:
* Sık sık " 250 bin şehit verdik " denecek. Doğru değildir. Genelkurmay'ın verilerine göre Türk tarafının toplam zayiatı şu şekildedir: 66.262 şehit, 97.916 yaralı, 2000 esir.
Şehit sayısının 'az' olması bu savaşın önemini asla azaltmaz.
* Emperyalist ülkelerin ' biz mazlumlara' saldırdığı söylenecek. İnanmayın. Mazlum filan değildik. Osmanlı İmparatorluğu'nu yönetenler I. Dünya Savaşı'na ( 1914-1918 ) ayıla bayıla girdi. Savaş kazanıldığı takdirde yıkılmakta olan imparatorluğu toparlayacaklarını umuyorlardı. Yani İngiltere ve Fransa emperyalist ise Osmanlı da (bu 'biz' oluyoruz) emperyalistti ya da olmanın hayallerini kuruyordu.
* Mustafa Kemal'in bu savaştaki rolü öyle bir anlatılacak ki... Sanki ' o olmasaydı savaş kaybedilecekti' gibi bir anlam çıkacak. İnanmayın. Elbette Mustafa Kemal'in yıldızı Çanakkale'de parlamıştır ama o sadece bir albaydı. Oradaki Osmanlı ordusunun komutanı, bir Türk değil, Alman general, Liman von Sanders Paşa idi. Mustafa Kemal'i ' Anafartalar Grubu Komutanlığı'na atayan da odur.
Size ' hamaset edebiyatı' yapmayan, güvenilir bir kitap tavsiye edeyim: Uzun yıllardır Çanakkale Savaşı'nı inceleyen gazeteci Gürsel Göncü ile eski subay Şahin Aldoğan'ın yazdığı 'Siperin Ardı Vatan' (MB Yayınevi).
"Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah'tan korkun ki rahmete eresiniz."
[Hucurat Suresi 10]

Çevrimdışı muallim

  • yazar
  • ****
  • İleti: 758
Yazarlardan Seçmeler
« Yanıtla #20 : 17 Mart 2006, 12:33:58 »
tam canakkale haftasından ilginc bir yazı....okuyun bakalım...kim nelerle ugrasıyor...
"Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah'tan korkun ki rahmete eresiniz."
[Hucurat Suresi 10]

Çevrimdışı muallim

  • yazar
  • ****
  • İleti: 758
Danimarka’yı bırak Vatikan’a bak!
« Yanıtla #21 : 28 Nisan 2006, 12:48:36 »
Danimarka’yı bırak Vatikan’a bak!
Tarih : 27.04.2006  ali eren
 
 
Alçaklığın sınırının olmadığını isbata çalışan bazı aşağılık mahluklar, Danimarka karikatür rezaletine kızgınlığımız henüz geçmeden bir yenisini servise koydular. “Akrebin sokması kininden değil cibilliyetindendir” Bunların, İslâmın aziz Peygamberine düşmanlıkları ise hem kinlerinden hem de cibilliyetlerinden ileri geliyor. Bazıları, hıristiyanların hepsinin aynı olmadığını, yani karikatür meselesinde hıristiyanları toptan suçlamanın doğru olmayacağını söylüyorlardı. Bu bazılarının, aşağıdaki yazıyı okuduktan sonra da yine aynı şeyi söyleyip söylemeyeceklerini cidden merak ediyorum. Şundan dolayı:
Hıristiyanlığın merkezi Vatikan’dır “Ben hıristiyanım” diyen herkes de Vatikan’a bağlıdır. Yani, Vatikan’ın söyledikleri bütün hıristiyanları bağlar.
Aşağıdaki yazıyı, bu gerçeği düşünerek okumanızı rica ediyorum.
Aziz Karaca’nın 20/4/2006 tarihli yazısını kısaltarak veriyorum. Görelim bakalım Vatikan dostumuz(!) neler söylemiş... Yazı şöyle:
“Haberi mutlaka duymuşsunuzdur; Vatikan’a bağlı “Katolik Araştırmaları” adlı aylık dergi, Peygamber Efendimizi cehennemde yanarken gösteren bir karikatür yayınlamış.
17 Nisan 06 tarihli gazetelerin konuya ilgi duyanları, haberi manşetlerinden verdiler.
Derginin genel yayın yönetmeni olan bir gâvur oğlu gâvur; bu karikatürün, İslâm dünyasında tepki görmesinden çekinip çekinmediği sorulunca da; “Bu tasviri yayınlamanın, suikastlere sebebiyet vermemesini umuyorum. Eğer böyle bir şey olursa, bu, aptalca tavırların perçinlenmesi olur” diye de aptalca ve küstahça ve bir haçlı ağzı ile cevap vermiş.
Bu tescilli gâvur, hem İslâm Peygamberine hakaret içeren karikatürü yayınlıyor, hem de bu edepsizliğe tepki göstermesi muhtemel olan ümmet–i Muhammed’e peşinen APTAL diyor. Yani katmerli gâvurluğunu hayâsızca sergiliyor.
Vaziyet, durum böyleyken böyle…
Vatikan’ın yayın organlarından, “Katolik Araştırmaları” adlı dergi böyle bir edepsizliği, terbiyesizliği ve küstahlığı yaptı, bunun hesabı elbette sorulmalı.
Evet, ey Türk milleti!
…Hızlanan diyalog faaliyetleri, bunca diyalog iftarları, bunca harcamalar, onların hezeyanlarla dolu muharref kitaplarının Kur’an’la karıştırılmasını sağlamışken, bizzat Vatikan’ı Peygamberimize hakaret etmekten vazgeçirememiştir.
Demek ki, diyalog misyonu tek taraflı çalışan, batılı Hak seviyesine çıkarmaya çalışan bir misyondur.
Demek ki, eğer İslâm yanlış anlaşılmışsa kesinlikle suç Müslümanların değildir.
Gerçeği anlatmak istemeyen, bağlılarının hakikatle tanışmasından korkan kilisenindir suç.
Böylesine bağnaz bir kilisenin, bir papalığın ne diyalogundan ne de hiçbir şeyinden elbette hiçbir şey hâsıl olmaz, olamaz.
Vatikan, kendi yayın organlarında Hz. Muhammed (S.A.V)’i cehennemde yanarken gösteren karikatürleri yayınlayabiliyor ve doğacak tepkileri de peşinen aptallık olarak ifade edebiliyorsa; Diyalog masalı ile geçen yıllara yazık olmuştur.
Bir hayal uğruna harcanan milyon dolarlara yazık olmuştur.
Bir ütopya uğruna iğfal edilen zihinlere yazık olmuştur.
Kiliseye papaya, papaza, haça, çana meylettirilen gençliğimize yazık olmuştur.
Hocaefendi, Vatikan’a ikinci defa gidip bu edepsizliğin hesabını sorar mı, sorabilir mi bilemem ama, Müslüman Türk Milleti ve yerin altındaki şehitlerimiz bu yapılanların hesabını bir gün mutlaka soracaktır.”
Aziz Karaca’nın, kısaltarak verdiğim yazısı burada bitti.
Değerli okuyucular! Hıristiyanlar, sevgili Peygamberimiz’e bir de Vatikan’dan yaptıkları bu hakaretle, “Ey Müslümanlar! Bizi anlamanız için size daha nasıl hakaret etmemizi bekliyorsunuz?”demiş olmuyorlar mı! Efendim!..
"Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah'tan korkun ki rahmete eresiniz."
[Hucurat Suresi 10]

Çevrimdışı muallim

  • yazar
  • ****
  • İleti: 758
Yazarlardan Seçmeler
« Yanıtla #22 : 29 Mayıs 2006, 15:07:45 »
hayat bir hikâyedir (Türkiye)
fishmanca@hotmail.com  
 
 
SON SÖZ

İletişim Fakültesi’nden staja gelmiş dört ayrı gazeteci adayını denemek için onlara, “Son sözleri” diye bir konuyu ödev olarak verdim. “Bu iki kelimeden kim ne anlıyorsa onu yazsın.”
***

Ertesi hafta getirdiler.
Doğal olarak dört arkadaş da farklı kompozisyonlar hazırlamıştı.
***


“Son sözleri...
Bu satırları üniversite öğrencisi (O...../Ç.....)’ın haberlere konu olan bitirme tezinden aktarıyorum. Ünlülerin son sözlerinden örnekler. MHP’nin merhum lideri Alpaslan Türkeş, ‘Oğlum, sıcak oldu. Şu kaloriferleri kapatın. Camları açın. Daralıyorum’, karikatürist Cemal Nadir, ‘Ah iyi olsam, terliklerimi giysem, şu odada dolaşsam, resimlerimi yapsam’, İngiliz Kralı 2. Charles, ‘Ölümüm çok uzun sürdü, umarım beni affedersiniz’, Fransız ressam Eugene Delacroix, ‘Mezarıma ne resim, ne heykel, ne de fotoğraf, hiçbir şey koymayınız’, idam edilen Fatin Rüştü Zorlu, ‘Allah memleketi korusun, millete zeval vermesin, haydi Allahaısmarladık’, ünlü edebiyatçı Gogol, ‘Bir merdiven, çabuk bir merdiven getirin’, Goethe, ‘Biraz daha ışık’, Filozof Kant, ‘İşte bu iyi’, Avusturyalı bestekâr Joseph Heidin, ‘Bu müthiş harp beni bitirdi’, İngiliz şair Lord Byron, ‘Her şey bitti, artık çok geç’, Namık Kemal, ‘Biraz dinleneyim’, Oscar Wilde, ‘Ya duvar kâğıdı gidiyor, ya da ben’, Peyami Safa, ‘İşte bu fena’, Victor Hugo, ‘Siyah bir ışık görüyorum’ demişti.”
***


“Son sözleri...
Valla hocam nasılsa bu resmi bir ödev değil. İtiraf ediyorum, bugüne kadar beş kız arkadaşım oldu. Her birinden ayrılırken son sözleri beynime kazınmıştı:
Z: Nefesim oldukça seni seveceğim.
S: Sevgim nefretimden büyük; sana kırgınım ama bu hareketin bile sevgimi söküp alamayacak.
B: Aşkı seninle tattım. Sen yoksan, aşk da olmayacak, bundan eminim.
D: Nereye gidersen git, dönmeye karar verdiğinde seninle olduğumu bil.
H: Her insanın dünyada bir tane “ruh eşi” olduğuna inanıyorum. Benim “ruh eşim” sensin. Bunu unutma, öyle git.
...
İşin ilginç yanı, bir gün baştan başlayarak yeniden arkadaşlık teklif ettim, hiçbiri kabul etmedi!”
***


“Son sözleri...
Maden kazasında göçük altında kalan on iki madenci ölmüştü. Talihsiz madencilerden birinin ağabeyi, morgda kardeşinin cesedini teşhis ederken ceketinin cebinde bir not buldu. Ödenmiş bir faturanın arkasına yazılan titrek notta ‘Şimdilik elveda’ kelimeleri vardı. Diğer cenaze yakınları bize de not var mı ümidiyle ölenlerin üstünü başını, hatta sefertasını bile aradı. Dört not daha çıktı. Biri, ‘Diğer tarafta görüşeceğiz’, bir başkası, ‘Acı çekmiyorum’, bir diğeri, ‘Yalnızca uykuya dalıyorum’ ve sonuncusu, ‘Sizi seviyorum’ yazmıştı. Bu son sözleri okuduğumda madencilerin ölümü bekleyen saatlerini düşündüm.”
***


“Son sözleri...
Amerikalı idam mahkûmu kadın Karla Tucker’in cezası, 1997’nin aralık ayında infaz edilecekti. Ancak yeni yılı görsün diye idamı ertelendi. Teksas’ta 4 Şubat 1998’de zehirli iğne ile öldürüldü. ABD tarihinde idam edilen ikinci kadın oldu. Ölümüne iki gün kala yiyecekleri reddetti. ‘Gittiğim yerde hepinizi bekleyeceğim’ dedi. Beni en çok etkileyen son söz budur.”
"Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah'tan korkun ki rahmete eresiniz."
[Hucurat Suresi 10]

mazhar

  • Ziyaretçi
Helal gıda meselesi
« Yanıtla #23 : 08 Şubat 2014, 09:13:50 »
Alıntı
Soru şu: Bu ülkede, haramilerin ve haramzadelerin haramı savunma hakları kadar, Müslümanların helal yeme hakları yok mu?

Teşekkürler.