Yeni kelimelerin Türkçeye kazandırılmaları, yazarların beğendikleri veya türettikleri kelimeleri yazıları ve eserleri içinde kullanmaları ile olurdu. Okurlar tarafından beğenilen, benimsenen kelimeler ise günlük konuşma ve yazışmalarda revaç bulurdu.
Türkçenin zarafetini husule getiren üdebanın serbest çalışmasının önüne, bir takım kurum ve kuruluşlarla geçilip, adeta emir ve komuta zinciri içinde zart ve zurt la yazım ve yazıtların, sözcük ve tümcelerin ön pılana çıkarılmalarıyla irticai bir yazım tarzı meydana getirildi.
Dile yapılan bu sabotaj, esasen Tevfik Fikret’çe ye, Mehmed Akif’çe ye, Yakub Kadri, Falih Rıfkı, Hüseyin Cahid, Halide Edip, Ahmed Haşim, Yahya Kemal’ce ye dir. Daha nicelerinedir. Fuzuli’yi, Nabi’yi, Nefi’yi, Nedim’i ve diğerlerini saymaya kalkarsak içimizdeki tahribatın vüsatinin daha da cesim olduğunu görürüz.
Dabulyu (W) edebiyatıyla yetişen neslin, Türkün birikmiş bedii zevklerinden tad alması mümkün deyildir. O zevklerden ve hazlardan ve de bilgiden mahrum yaşayacaklardır. Kılasik zevkleri olamayacaktır.
Onun içindir ki, İstanbul un tarihi surlarını tamir ediyoruz derlerken, tahrib ve tadil ederek tarihin ve zamanın ruhunu yok ediyorlar. Patrona Halil Hamamı restorasyonu, Türkçesi çobanlık ve çoraklıkla ölçülebilecek olanların yapacakları düzeydedir.
Üniversitelerin tarihi binalarını kondu eklerle, kelime bilgileri kadar düşünebildiklerinden bezeme yerine “benzetmektedirler”. Netice itibariyle bugün Dabulyu (W) edebiyatı ile adeta varoş ve gecekondu “yazını” genişleyerek Türkçeyi ablukaya almaktadır.
Bin yıldır işlene işlene, fetih edile edile muazzam bir mana ve ifade zenginliğine ve müzikalitesine yükseltilen babamın Türkçesi; bu gün kendilerini muhafazakâr addeden şaşkınların dilinde bile “Tarzan” Türkçesine inkılab ederek tereddi etmektedir.
Bozkır ve çoban lisanını, ilericilik modası ve ruhi pisikozları içinde toy dimağlara tahmil ederek, bilerek veyahut bilmeyerek, onları bırakınız dedelerini, ebeveynlerini anlayamaz hale getiriyorlar. Dilin tarih içindeki birikimine, zenginliğine, tasarrufuna vakıf ve sahib olamayan bir neslin Türk tarih ve sanatına ve mimarisine; ne anlayıp ne hissedecek de sahip çıkarak onları korumaya müstenid tavır alacak?
Benim değer ifade etmeyen bir tavsiyem olacaksa şunu demek isterim:
Genç arkadaşlarımın öğrenme kabiliyeti yaşlarını geçirmeden, Türk ediplerinin külliyatlarına ulaşmaları keyif alacakları hususlarda derinleşmeye çalışmalarıdır.
Alaman üdebasından Göte “Devamlı değişen bir dile değerli ve esaslı eserler emanet edilemez” demiş. Ona göre…
Abdurrahman Çelebi