Gönderen Konu: Yazı Dilinde Laubalilik  (Okunma sayısı 29087 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Benimle TURKCHE Konuşma!
« Yanıtla #30 : 11 Nisan 2010, 19:44:08 »


Son yüzyılda İngilizcenin istilası altında Türkçe. Yabancı hayranlığının hat safhaya ulaştığı günümüzde kendi dilinden utananların akıllara zarar tabelaları ile dolu sağımız solumuz. Cep telefonu mesajlarında Türkçenin sesli harflerinden tasarruf ediliyor, yabancı adlarla iş yerleri açılıyor, televizyon ve radyolar yayına giriyor, pek çok süreli dergi piyasaya çıkıyor. V’nin yerine W, ks’nin yerine X kullanılıyor. Birileri bizi yabancılaştırıyorken, birileri de fena halde TURKCHE konuşuyor. Peki, Yahya Kemal BEYATLI’nın “ağzımızda anamızın sütü gibi helâl ve güzel olmalıdır.” dediği güzel Türkçemiz nereye sürükleniyor?

Teknolojinin ve basının yardımıyla Türkçemiz, Türkilizce’ye doğru yol alırken, övüne övüne bir hal olduğumuz bilgisayar kelimesi bile artık yeni neslin diline PC olarak yerleşmeye başlıyor.

Yeni nesil Türkler artık mail atıyor, feedback istiyor, cwp yazıyor, sms yolluyor, slm verip, a.s alıyor, bye deyip, tşk ederek sohbetini bitiriyor. Yeni doğmakta olan bu uyduruk dille öyle iyi iletişim kurabiliyorlar ki anlaştıklarını O.K’layarak kısaca belirtiyorlar.

Büyük bir kesim, aralarında çoğumuzun anlayamadığı yeni bir dille konuşuyor. V F’ye, Z S’ye, C J’ye dönüşüyor ve efet, güsel, abijim diyerek Türkçemiz daha da şirin bir dil olma yolunda ilerliyor(!) İki mesaj uzunluğundaki duygu ve düşünceleri 160 karaktere sığdırılabilmek, kontörden tasarruf edebilmek için Türkçenin sesli harflerinden de tasarruf etmekte hiçbir sakınca görülmüyor.

Artk bz trklr trkcyi sessz harflrle yazblmyi, konsblmyi hatta sesli hrflr olmdn anlsblmyi becrblyrz.

Artık “dahi anlamına gelen de’nin, ki bağlacının ayrı yazılması gerekirken birleşik yazılmasına bile razı olduk, Adnan Menderes Bulvarında sağdan sola uzanan Türkçe İngilizce karşımı mağaza isimleri arasında yürürken. Emlak’ı MLUCK, Karizma’yı Carizma yazan zihniyet, ileride çocuklarına isim olarak “Ayshe, Shakir, Chaglar” koyar, “chaylarını da kesme sugur’la icherlerse” hiç şaşmamak gerekir!

Biz İngilizceyi aşmışız, hatta ana dilimiz gibi konuşur olmuşuz. Şimdi sıra yabancı dil eğitimi veren bir kursta Türkçe öğrenmekte!
“Kâmusa uzanan el namusa uzanmıştır.” diyor Cemil MERİÇ. Sözlüğümüz, gün geçtikçe “sozluc”leşirken artık dilimize sahip çıkmanın vakti geldi de geçmedi mi? Türkçe giderse Türkiye de gitmez mi?

-THE SON!-

Fransız generaL,Nene Hatuna Türkçe oLarak : ''Tebrik ederim'' diyor.. Biz ''Thans you''..
Rus komutan,Kazım Paşaya Türkçe oLarak : ''Türkiye'niz çok cesur..'' diyor ..Biz ''Turkey'' yada ''heart'' keLimeLerini kuLLanıyoruz..

UNUTMAYIN! DİLİ OLMAYAN BİR ÜLKE , ÜLKE DEĞİLDİR!

Kaynak : Evren Günlüğü
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı Günbatımı

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 2490
  • Görelim Mevlâ'm neyler, neylerse güzel eyler...
Ynt: Yazı Dilinde Laubalilik
« Yanıtla #31 : 12 Nisan 2010, 13:40:06 »
:)   e44))

Trajikomik! Ama gerçekten çok dağıttı yeni nesil bu konuda! Nasıl toparlayacağız bilmem!  a25))
Dua'sız üşürmüş yürekler!
Sana bir dua eden olsun, senin de bir dua ettiğin...
Bilmezsin hangi kırık gönlün duasıdır karanlıklarını aydınlatan,
Sana ummadık kapılar açan.
Bilmezsin kimin için ettiğin duadır, seni böyle ayakta tutan...


Hz. Mevlana 

Çevrimdışı omur

  • ömür
  • yazar
  • ****
  • İleti: 651
Ynt: Yazı Dilinde Laubalilik
« Yanıtla #32 : 13 Nisan 2010, 09:29:17 »
Birde Avrupali Türkler var bu arada.
Bizler okullarda Türkçe egitimi almiyoruz. (verilmiyor!)
Bunun için bir çok avrupali genç gülünç duruma düsmemek için türkçe yazilan
sitelere katilmiyor. Türkiyeye geldigimiz de acaba yanlis bir cümle mi kurduk? veya
bu kelimenin türkçesi ne idi acaba? diye az düsünmüyoruz. Benim de mutlaka çok yazi hatalarim
oluyordur. Bu yüzden asagi daki Türkçe yazanlar için hatirlatmalar bölümü benim için çok iyi oldu.
Tesekkürler Tugra.  fg20))

Çevrimdışı Günbatımı

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 2490
  • Görelim Mevlâ'm neyler, neylerse güzel eyler...
Ynt: Yazı Dilinde Laubalilik
« Yanıtla #33 : 16 Nisan 2010, 20:51:44 »
Bunun için bir çok avrupali genç gülünç duruma düsmemek için türkçe yazilan
sitelere katilmiyor. Türkiyeye geldigimiz de acaba yanlis bir cümle mi kurduk? veya
bu kelimenin türkçesi ne idi acaba? diye az düsünmüyoruz.

Yabancı olup da, veya yabancı memleketlerde yetişip de bozuk Türkçe konuşanlar çok sevimli bence... :) Gülüyorsak da dalga geçmek için değil, şirin bulduğumuz içindir...

Dua'sız üşürmüş yürekler!
Sana bir dua eden olsun, senin de bir dua ettiğin...
Bilmezsin hangi kırık gönlün duasıdır karanlıklarını aydınlatan,
Sana ummadık kapılar açan.
Bilmezsin kimin için ettiğin duadır, seni böyle ayakta tutan...


Hz. Mevlana 

Çevrimdışı omur

  • ömür
  • yazar
  • ****
  • İleti: 651
Ynt: Yazı Dilinde Laubalilik
« Yanıtla #34 : 17 Nisan 2010, 00:14:46 »
Tesekkürler Günbatimi, herkes sizin gibi hosgörülü degil maalesef.
Millet ne bilsin bu kisi avrupali mi degil mi? Yüzümüz ara sira kizariyor. :sas

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Türkçe'deki Yozlaşma Giderek Artıyor
« Yanıtla #35 : 28 Eylül 2010, 02:18:18 »
 
Ege Üniversitesi (EÜ) Öğretim Üyesi Prof. Dr. Gürer Gülsevin, Türkçe'deki yozlaşmanın giderek arttığını belirterek, "Türk dilinin yozlaşmasının asıl sebebi dildeki değişiklikler değil, insanların beyinlerindeki değişikliklerdir" dedi.

EÜ Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü'nde düzenlenen "Türkçe'nin Yozlaşması" konulu konferansta konuşan Prof. Dr. Gürer Gülsevin, yeryüzündeki bütün dillerin diğer dillerle iletişim halinde olduğunu ifade ederek, "Türkiye tarih boyunca birçok farklı kültürü bünyesinde barındırdı, ancak günümüzdeki 'dil yozlaşması' hiçbir dönemde yaşanmadı" dedi.

21. yüzyılda "Amerikanlaşma" sorunuyla karşı karşıya olunduğunu söyleyen Gülsevin, "Öz Türkçe olan kelimelerimiz, tümcelerimiz Amerikanlaştırılıyor. Bilerek ya da bilmeyerek yabancı kelimeler dilimize yerleştiriliyor, buna dur diyemiyoruz" diye konuştu.

Yozlaşmaya karşı en önemli görevin basın yayın kuruluşlarına düştüğünü vurgulayan Gülsevin, "Farklı dillerle iletişim halinde olmak güzel bir şeydir. Ancak kantarın topuzu kaçarsa benliğimizi kaybetmiş oluruz" dedi.

Türk toplumunun kültürel açıdan Amerika'nın kat kat üstünde olduğunu ifade eden Gülsevin, "Özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrasında Amerikan emperyalizmine karşı duramadık. Amerika özentisi her yanı sardı. Son yıllarda değişim gösteren ve yozlaşan Türk dili değil, bazı insanların beyinlerinin içidir" şeklinde konuştu.

Prof. Dr. Gürer Gülsevin
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Sabun da mı bulamadın?
« Yanıtla #36 : 17 Aralık 2010, 23:11:52 »
BİR FIKRA

Sabun da mı bulamadın?

Çocuk İstanbul'a okumaya geliyor. Sonra köyüne dönüyor. Üstü başı kirli bir şekilde.

Babası 'oğlum niye yıkanmadın hiç?' diyor.

Oğlu cevap veriyor:

"baba olanak bulamadım"

Babası : "Olanak bulamadıysan sabun da mı bulamadın"


〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı omur

  • ömür
  • yazar
  • ****
  • İleti: 651
Ynt: Yazı Dilinde Laubalilik
« Yanıtla #37 : 06 Mart 2011, 09:44:16 »
 m2))  Güzelmis Tugra. Tesekkürler.

Çevrimdışı 33.yıldız

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 343
Türkçeyi Katl Ettiler!
« Yanıtla #38 : 17 Nisan 2011, 08:56:38 »
Kuzum siz bu konuştuğumuz, yazdığımız lisana Türkçe mi diyorsunuz? Böyle sanıyorsanız çok yanılıyorsunuz. Evet bizim konuştuğumuz dil de Türkçedir ama sokak, çarşı pazar günlük iletişim Türkçesidir o. Asıl Türkçe bu Türkçe değildir. Başka bir Türkçe, yazılı, edebî, zengin Kültür Türkçesi vardır ki asıl "lisan-ı 'azbü'l-beyan-ı Türkî" odur, "şîrin zeban-ı Türkî" odur ve heyhat ki heyhat, biz o güzel Türkçeyi yitirmişizdir.

Üç beş yüz kelime ve ünlemle kullanılan bugünkü kaba dil ne kadar zavallı, fakir, yavan ise; yüzbinlerce kelime ve tâbirden müteşekkil zengin Türkçe o kadar ince, o kadar medenî, o kadar latiftir.

Yitirdiğimiz o güzelim Türkçeyi tekrar ele geçirebilir miyiz?.. Heyhat, bu, belki muhal ve mümteni değildir ama çok zordur.

Bin yılda oluşan harika bir lisan kırk elli senelik bir tahribat sonunda işte bugünkü kuş diline dönüştürülmüştür.

Türkiye Müslümanlarının dilini kestiler, yüksek enderun ve divan kültürünü katl ettiler...

1940, 50, 60 yıllarında halk bunun farkında idi. Artık lisan kırımının fecaatini ve felaketini idrak eden çok az kişi kaldı.

Bir millet sadece topla tüfekle, bomba ile mağlub edilip yere serilmez. Lisanını tahrip ederseniz onu yine yıkmış, zelil ve esir etmiş olursunuz.

Türkiye Müslümanları Arapça bilmediği için bizden din kültürü dili Türkçedir. Hangi Türkçe? Elbette zengin yazılı edebî Türkçe. İşte o Türkçe elden giderse tereddi, tefessüh, yozlaşma, zillet, esaret başlar.

Müslüman halk o hale düştü ki, Ömer Seyfeddin hikayelerini bile yüzde yüz anlayamıyor. Piyasadaki Ömer Seyfeddin kitaplarının zengin ve güzel Türkçeden, fakir ve sade suya tirit Türkçeye tercüme edilerek yayınlandığını bilmiyor musunuz?

Müslümanların kaçta kaçının gündeminde Türkçe meselesi yer almaktadır.

Zaman zaman bendenize "Çok ağır yazıyorsun, kullandığın bazı kelimeleri anlayamıyoruz" mealinde mesajlar geliyor. Ağlayayım mı, güleyim mi bunlara? Benim yazdığım Türkçe, bilmecburiye, sâdenin sâdesi, basitin basiti bir Türkçedir. Bu anlaşılmazsa ben nelere gideyim?

Cumhuriyet Bayramı resepsiyonunda Türk Dil Kurumu Başkanıyla ayak üstü konuştuk. İki yüz bin kelimeyi aşan bir sözlük bastırmışlar. Yazık ki bunların kısm-ı âzamı kullanılmayan, ölü kelime ve tabirlerdir. Başkan beyefendi, beş yüz bin kelime ve deyim ihtiva eden çok büyük bir sözlük daha hazırladıklarını, lakin bunun henüz basılmadığı söyledi.

Zengin Türkçenin yaşayıp yaşamadığının ölçüsü şudur:

Otuz kişilik lise son sınıfta en az beş öğrenci

• Osmanlı (İslâm/Kur'ân) alfabesiyle 1928'den önce basılmış Fuzulî divanını kolayca, hiç takılmadan okuyabilecek.

• Herhangi bir kaside veya gazeli şerh edebilecek.

• Bu kıraatten zevk alacak, haz duyacak.

• Fuzulî'den, Baki'den, Şeyh Galib'ten, Koca Ragıb Paşa'dan, Ziya Paşa'dan ve emsali şuara-i Osmaniye'den yüzlerce mısra, beyit, kıt'a ve rubaiyi ezbere bilecek ki, bu memlekette zengin ve edebî Türkçe yaşıyor diyebilelim. Zengin, edebî, yazılı, medenî (tersi bedevîdir!) Türkçenin canına okuyanlar Türkiye'ye, Türkiyelilere en büyük düşmanlığı yapmıştır. Japonlar'ın başına böyle bir dil ve yazı felaketi gelmiş olsaydı kalkınamazlardı.


Mehmet Şevket Eygi
Ortak paydamız, İbrahimi dinler değil! EHLİ SÜNNET, EHLİ SÜNNET...

amanbe

  • Ziyaretçi
Ynt: Yazı Dilinde Laubalilik
« Yanıtla #39 : 22 Ağustos 2011, 18:06:39 »
Güzel bir konu teşekkürler. Mehmet Şevket Eygi yazısında Fuzuli'nin Baki'nin eserlerinin okunup anlaşılmasından bahsetmiş. Onları bırakın şimdi genç ve hatta orta yaş grubundakiler İstiklal Marşı'mızı bile anlamıyorlar. Hatta ve hatta bunu da bırakın şimdiki çocuklar benim günlük hayatta konuştuğum kelimeleri bile anlamıyorlar.

mazhar

  • Ziyaretçi
TDK'nin Atasözleri – 1
« Yanıtla #40 : 13 Kasım 2011, 11:20:11 »
TDK’nin, kerameti kendinden menkul ve kendince makbul lügatleri meğer yıllardan beri sapır sapır dökülüyormuş...
Öyle ki “atasözü” maddesini bile tecrübe tahtasına çevirmiş. Hadi açıklama noksanlarını görmedik diyelim; peki, yanlış izahlarını da görmeyelim mi?
 Mesela bütün atasözleri öğüt mü veriyor?
 TDK öyle diyor:
“Uzun deneme ve gözlemlere dayanılarak söylenmiş ve halka mal olmuş, öğüt verici nitelikte söz...”
TDK tabii ki yine hata ediyor...
 Hatasını anlatayım:
 Evet, birçok atasöz(darbımesel)lerimiz bal gibi ve pek hoş öğüt(nasihat)ler verir:
Çalma elin kapısını, çalarlar kapını.
Çirkefe taş atma, üstüne sıçrar.
 Ayağını yorganına göre uzat.
 Bugünkü işini yarına bırakma.
 Yoldan kal, yoldaştan kalma.
Güvenme varlığa, düşersin darlığa.
 Bir kısım atasözleri aslında apaçık bir gerçeği söyler, bir taraftan da ima yoluyla bize nasihat eder:
Taşıma su ile değirmen dönmez. (İşini başarmak için başkasından yardım bekleme.)
Bakarsan bağ, bakmazsan dağ. (Faydalandığın şeyin bakım ve tamirini ihmal etme.)
 Keskin sirke küpüne zarar. (Öfkene hâkim ol.)
 Çobansız koyunu kurt kapar. (Kendine mutlaka bir idareci, hami, reis bul.)
 Ak akça kara gün içindir. (Paranı çarçur etme.)
Verirsen veresiye, batarsın karasuya. (Veresiye verme.)
 Ağlamayan çocuğa meme vermezler. (Talebinin karşılanmasını istiyorsan bunu ifade et.)
  Fakat aşağıdaki atasözlerimizin öğüt verir gibi bir hâli yok:
Ananın bahtı kızına.
Alet işler, el övünür.
 Aç esner, âşık gerinir.
 Acı patlıcanı kırağı çalmaz.
Açılan solar, ağlayan güler.
 Denize düşen, yılana sarılır.
 Yabancı koyun kenara yatar.
Elti eltiden kaçar, görümceler bayrak açar.
Velhasıl, atasözlerinin hepsinde nasihat bulunmaz. Bunların bazılarında sosyal ve psikolojik gerçekler, bir kısmında bazı tabiat kanunları, kimilerinde halkın çeşitli fikir ve inançları ve millî değerler dile getirilmiştir.
 Peki, TDK atasözlerimizin bu farklı yönlerini kuşatan bir bakışla görebilmiş mi, güzel bir tarifini bize verebilmiş mi?

TDK Lügatlerinden Türlü Türlü Atasözü Tarifleri
TDK 1945 yılında çıkarttığı Türkçe Sözlük’te “atasözü”nü şöyle tarif etmiş:
“Az kelime ile anlatılmış ve halka mal olmuş hikmetli söz.”
Fena bir tarif sayılmaz fakat bir kusuru var: “Az kelime ile anlatılmış...” sözü, bellisiz bir vasıf veya şartı bildiriyor. Öyle ya, sadece iki kelimeden ibaret atasözleri olduğu gibi 10 – 15 kelimeyle kurulmuş olanlar da vardır:
Vakit nakittir.
 Dağ başına harman yapma, savurursun yel için; sel önüne değirmen yapma, öğütürsün sel için.

***
 
TDK’nin 1948’de bastırdığı Edebiyat ve Söz Sanatı Terimleri Sözlüğü çok tuhaf bir tarif yapmış. Bu kitaba göre “atalar sözü” tabirinden şunu anlamalıymışız:
“İfade sanatlarına bürünmüş eski söz...”
 Demek “eski söz” ha? Bu vasıflandırma ile neyi kastediyorlar, “eskiden kullanılan fakat günümüzde unutulmuş olan söz”leri mi?
 Böyle atasözü olur mu? Onu bir yana koyalım.
 Peki, “ifade sanatlarına bürünmüş” olan ne kadar “eski söz” varsa hepsi atasözü mü oluyor? O takdirde bütün divan şairlerinin her mısrasını birer atasözü yaptınız demektir.
Kitabı hazırlayanlar böylesine eksik ve yanlış bir tarifle nasıl yetindiler acaba? Hadi bu güdük ve abidik gubidik tarifi kendilerine yakıştırdılar diyelim; peki, bunu atalarımıza, onların güzel sözlerine ve milletimize nasıl layık görebildiler?
 
***
 TDK, 1972 baskılı Dilbilgisi Terimleri Sözlüğü’nde, atasözünü 1948’deki – ne idiği belirsiz, kadük ve güdük – tariften nispeten kurtarmış görünüyor:
“Eski kuşakların denemelerinden kalma yol gösterici, akıl verici yargı ve öğüt...”

***
Atasözünü 1948 model o anlaşılmaz tarifinden 1972’de çekip çıkaran TDK, ataların “yol gösterici, akıl verici yargı”larını bir güzel karıştırıp öğütür ve hepsini “öğüt” kalıbına doldurur. Evet, onun 1974 model Yazın Terimleri Sözlüğü’ndeki atasözü tarifi 72 modelin bile gerisine düşer:
“Ataların uzun denemelerine dayanan yargılarını öğüt olarak kurallaştıran özsöz.”
 
***
1978’deki Halkbilim Terimleri Sözlüğü’ndeki tarifteyse atasözlerinin bu sefer “öğüt” kalıbından tamamen çıkıp başka şekillere girdiği görülür:
“Halkın, doğal ve toplumsal olaylarla ilgili kanıtlarını belirleyen özlü, kısa, geleneksel halk anlatımı.”
 (TDK bu sözlükleri İnternet’teki Büyük Türkçe Sözlük’e aktarırken sürekli hatalar yapıyor: Buradaki “kanıtlarını” kelimesi aslında “kanılarını” olacak...)  
 
***
 Atasözlerimiz TDK sahnelerinde kılıktan kılığa sokulmakta, sireti ve suratı sürekli değiştirilmektedir. Fakat – TDK’nin hakkını yemeyelim – atasözleri arada sırada siretine az çok uygun bir surete kavuşmaktadır. Nitekim 2003’te çıkan Gramer Terimleri Sözlüğü’nde TDK’nin “atasözü” tarifi epey olgunlaşmış görünüyor:
“Anonim özellik taşıyan, atalardan kaldığı kabul edilen ve toplumun yüzyıllar boyunca geçirdiği gözlem ve denemelerden, ortak düşünce, tutum ve davranışlarıyla dünya görüşünden oluşan, genel kural niteliğindeki kısa, özlü, kalıplaşmış söz.”
 (Aslında burada ifade kusuru var: “Deneme= tecrübe” geçirilir fakat “gözlem= müşahede” geçirilmez; yapılır, edilir.)
 Gene tuhaftır ki bu uzun ve detaylı tarifte atasözlerinin “öğüt verici” olduğundan hiç bahsedilmemiş...
 
***
 Görüldüğü gibi, atasözlerinin hepsinin öğüt vermediğini TDK’nin kendisi de daha evvel birçok yerde ifade etmiştir. Ne var ki iş Güncel Türkçe Sözlük’e gelince – karakolda doğru söyler, mahkemede şaşar misali – ifadeyi tekrar bozmuştur.
 Zihni mi bulanıyor acaba? Hâlbuki halkımızın TDK ile irtibata geçtiği birinci adres Güncel Türkçe Sözlük’tür. Yani TDK tarafından “Türkçenin en güvenilir, en gelişmiş ve en güncel sözlüğü, 1945’ten beri yayımlanan Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlük’ünün Genel Ağ'daki sürümü...” diye överek tanıttığı lügat... Bu lügatin “Türkçenin en güvenilir” lügati olduğundan bendeniz emin değilim. Çünkü “atasözü” nedir, ne değildir; doğru dürüst tarif edemiyor...
TDK, Güncel Türkçe Sözlük’ü hakkında şunu da söylüyor: “Türkçe Sözlük dilimizde yaşanan gelişmelere bağlı olarak sürekli güncellenmektedir. Şu anda sözlükte 121.509 anlam bulunmaktadır...”
 TDK’ye derim ki:
– Sen asırlardan beri kullandığımız – “atasözü” gibi – kelimeler için yaptığın izahları önce tek tek ve adamakıllı bir gözden geçir. Gözünde, sözünde ve özünde ne hatalar varmış; iyi bak da gör... Lügatinde 120 bin mana olduğunu söylüyorsun; onda kaç bin manasızlık ve itinasızlık bulunduğunu da gör ve onları da iyi hesap et.
TDK – bırakalım “atasözü” gibi çok mühim bir tabiri – bütün kelimeler için “efrâdını câmi, ağyârını mâni” tarifler yapmak zorundadır.
Eğer Türkçenin resmî lügatini hazırlama vazifesi ondaysa...
 
***
 Bakın, resmen böyle bir mesuliyeti olmayan D. Mehmet Doğan Bey “atasözü” için ne güzel bir tarif yapmış:
“Uzun gözlem ve tecrübelerden sonra varılmış hükümleri hikmetli tarzda kısa olarak ifade eden, eskilerden kalma söz, atalar sözü, eskiler sözü, darbımesel.”
 Kubbealtı Misalli Büyük Türkçe Sözlük’ün “atasözü” tarifi de güzel: “Bir düşünceyi, gerçek ve hikmeti veciz şekilde anlatan, atalardan bugüne gelmiş ve halka mal olmuş kısa söz, darbımesel.”
Dil Derneği kendi Türkçe Sözlük’ünde TDK’nin Güncel Türkçe Sözlük’ündeki atasözü tarifini tekrarlamış ama “öğüt verici nitelikte” kısmını çıkarıp onun yerine “özlü”  demeyi seçmiş ve TDK’nin bir puan önüne geçmiş:
“Uzun deneme ve gözlemlere dayanarak kısaca söylenmiş ve halka mal olmuş özlü söz, °darbımesel.”
 

***
 
TDK’nin “atasözü” faslında yalpa vuran bu zikzaklı tarifleri benim kafamı çok yordu.
Bu satırları okuyana atasözleri hakkında diyeceğim sözün özü şu:
 Levnî’nin “Tut atalar sözün...”  tavsiyesini dinle, eyvAllah.
 Fakat TDK’nin “atasözü” faslında bekleme, yAllah!..


Yazar: C.Yakup Şimşek