Hoşgeldiniz
Ziyaretçi
. Lütfen
giriş yapın
veya
kayıt olun
.
Aktivasyon eposta
nız mı yok?
1 Saat
1 Gün
1 Hafta
1 Ay
Her zaman
Kullanıcı adınızı, şifrenizi ve aktif kalma süresini giriniz
Haberler:
Ana Sayfa
Yardım
Ara
Giriş Yap
Kayıt Ol
Sadakat islami Forum
»
SADAKAT MEDRESESİ
»
MEDRESE SALONU
»
Yeni Bir Başlangıç: "İcâzetnâme"
« önceki
sonraki »
Arkadaşına gönder
Yazdır
Sayfa: [
1
]
Aşağı git
Gönderen
Konu: Yeni Bir Başlangıç: "İcâzetnâme" (Okunma sayısı 8079 defa)
0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.
Mücteba
Moderatör
popüler yazar
İleti: 9214
"En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Yeni Bir Başlangıç: "İcâzetnâme"
«
:
19 Şubat 2013, 23:44:36 »
İlk icâzeti Peygamber Efendimiz, bizzat kendileri vermişlerdir.
Devam eden dönemlerde ise
tabiin ve tebe-i tabiin vasıtasıyla
, Arap yarımadasında
200 yıl
icâzet verilmeye devam edildi.
Osmanlı’da ise 600 sene icazet merasimleri yapıla geldi.
Asrı saadette Peygamber Efendimiz vasıtasıyla verilmeye başlanan icâzet; tarih boyunca değişen adetlere, topluluklara rağmen
hikmetleriyle beraber Müslümanlara has bir şekilde devam etti, devam edecek.
İcazet, Peygamber Efendimiz (s.a.v)’e kadar ilim alınan hocaları gösteren tarihi bir vesikadır.
Talibin
belli bir ilmi yeterliliğe sahip olduğunu
gösteren icazet, ilmin aktarılmasında önemli bir belge olmuştur. İcazette genellikle
besmele-hamdele-salvele, icazet verilen kişinin adı, icazeti veren hocasından başlayarak Peygamber Efendimiz’e ulaşan bir hocalar silsilesi, hocanın icazet verdiği talebesine nasihatleri, icazeti veren hocanın künyesi ve icazetin verildiği tarih yer
almaktaydı. İcazetin sonu ise
Kelime-i Tevhid, Salavat-ı Şerife ve duâ
ile biterdi. Bu belgeyi alan kişi, bundan böyle eğitimini aldığı ilim dallarında,
başkalarına hocalık yapma salahiyetine sahip olurdu.
Yetkisi sınırları aşan belge “İcazet”
İcâzet, lügat manasıyla cevaz kelimesinden mastar
olup izin, ruhsat, müsaade manasına gelir.
İcâzetnâme ise; Arapça-Farsça bir terkip olup, Ulum-ı Diniye’de ve meşk ilminde tahsilini tamamlayanlara imtihan sonrasında verilen mezuniyet belgesi, izinname ve şahadetname için kullanılır.
İslâm Hukuku’nda belge özelliği taşıyan icazet, verilen
kişinin hizmet alanını ve yeteneklerini
tespit eden bir delil olup, İslami tedrisatta yüksek seviyede verilen ruhsat belgelerini, sanat ve meslekte yeterlilik için gerekli olan izin ve onayı ifade eden bir terimdir.
Aynı zamanda icazet, hocanın medrese usulüne göre talebesine okuttuğu kitap, ders veya tamamlattığı eğitim ve öğretimi ispat eden belgedir.
İcazet’in çıkış noktası “Hadis ilmi”
İcazet çıkış noktası olarak Hadis ilmine ait bir tabirdir.
İlmin aktarılmasında en geçerli delillerden kabul edilen senet veya rivayet zinciri
“isnad”
, İslâmi ilimlerin kazanılmasında önemli bir usûl olmuştur. İsnad, kişiyi bilginin asıl kaynağına güvenli bir şekilde ulaştırdığı için, İslam’ın ilk devirlerinden itibaren kabul görmüş ve uygulanmıştır. Öncelikli olarak hadisi şeriflerin nakliyle başlayan isnad, sonradan bütün ilimlerin aktarılmasında kullanılmıştır.
Bu akademik ahlak ve dipnot-kaynakça sistemi, batıda 20′inci yüzyıla kadar görülmemektedir.
İsnad,
Müslümanlar tarafından belli bir disiplin içerisinde geliştirilerek
kontrollü
kullanılmış bir sistemdir. Güvenilir bir ravinin yine güvenilir başka bir raviden Peygamberimize kadar muttasıl olarak hadis nakletmesi,
Müslümanlara has bir ayrıcalıktır.
Çünkü
tarihte hiçbir ümmet veya milletin
peygamberinden fasılasız, muttasıl olarak söz nakletmesinin başka misali yoktur.
İslâm âleminde çok önem verilen
isnad
, ilmin aktarılmasında en doğru, en geçerli yol ve usul kabul edilmiştir. Kaynağı belli olmayan bilgi güvenilir değildir ve içerisinde
zan
vardır.
Zan ise ilmi açıdan değersizdir.
Bunun için yüzyıllar boyunca İslam dünyasında ilme talip olanlar, kendi acizliklerinin farkında olarak
kesin bilgiyi aramışlar
ve bu amaçla büyük hocaların, üstazların bulunduğu diyarlara seyahat etmişlerdir. Bu çabalar neticesinde
ya bir üstazdan ya bir hocadan ya da bir medreseden
kendi acizliklerinin de belgesi sayılan; ama ilmin aktarılmasında çok kıymetli olan icâzetnâmelerini alarak dinlerine ve dünyalarına hizmet etmişlerdir.
Muhaddislerin Hadis ilmi öğretilen meclislere çocuklarını getirmeleri ve bu çocukları da
‘Şu zâtın hadis meclisine devam ettiler.’
diye yazarak tespit etmeleri, zamanla adet halini almıştır. İşte bu adet İslâm dünyasında ilmi disiplini sağlamak amacıyla
icazet usulüne dönüşmüştür.
Âlimin ilmini talebesine aktarması olarak terim haline gelen icazet, ilk defa hadis alanında kullanılmıştır.
Bu alanda hadis rivayetine sözlü veya yazılı izin vermek, rivayet hakkını bir başkasına devretmek anlamında yerleşmiştir.
Peygamber Efendiniz (s.a.v) şu Hadis-i Şerif ile
mübarek sözlerinin aktarılması hususunda sahabelerini teşvik etmiştir,
"Allah, sözümü işitip başkalarına güzelce aktaran kimsenin yüzünü ak etsin. Burada bulunanlar bulunmayanlara sözümü aktarsın. Böylece sözümü daha iyi anlayabilecek birilerine ulaştırmış olabilir."
İcazet zamanla belge niteliği kazandı
Hocanın talebesine hadis rivayeti için verdiği
sözlü yetki
, daha sonradan yazıya geçirilmek suretiyle
belge (diploma) özelliği
kazanmıştır. Bu diploma zamanla İslami ilimlerin diğer alanlarına da şamil olacak şekilde genişlemiştir. Hatta
ilmî icazet
yanında
meslek ve sanat erbabı
için de icazet verilmeye başlanmıştır. Ayrıca bu usul çok eski devirlerden beri
tasavvufta
da kabul görmüştür.
Tarikatlarda
şeyhlik veya halifelik vermeye de icazet vermek, icazeti alan zata icazetli, şeyhe verilen yazılı ve mühürlü belgeye
icâzet-nâme
veya
meşihat-nâme
, halifelik icâzetnâmesine ise
hilâfet-nâme
denirdi.
Bu belgelerdeki silsileler de en nihayetinde Peygamber Efendimiz’ (s.a.v )’e ulaştırılırdı.
Osmanlı’da icazet daha özeldi
Osmanlı’da talebelerin,
sıbyan mekteplerini bitirerek veya ona denk hususi bir eğitim alarak
medreselere başladıkları bilinmektedir. Bu aşamadan sonra
Haşiye-i Tecrid Medreseleri’nde
bir müderrisin derslerine devam eden talebelerin, buradan aldıkları icazet ile sırasıyla
Miftah
ve
Kırklı Medreselere
sonra buradan alınan başka bir icazetle de
Ellili
ve oradan da
Sahn-ı Semân medreselerine
geçmesi söz konusuydu.
İcâzet Osmanlı Devleti’nde 1914′te İstanbul’da yeniden yapılanmaya tabi tutulan,
Daru’l-Hilafeti’l-Aliyye Medreseleri’nin Âli Kısmı
şubelerinde
“İcâzet-nâme”
adıyla resmileştirilmiştir. Bu icâzet-nâmeyi alanlar
müderris
, fıkıh icâzeti alanlar da
kadı veya müftü
olmuşlardır.
İcazet aldıktan sonra künyeler değişir
İcâzetnâmelerin verildiği gün adeta bir
bayram havası
yaşanırdı.
İcâzetnâmeyi verecek olan zat,
besmele, hamdele ve salveleyi
okuduktan sonra, mezun olacak talebeleri tebrik eder,
“Cenab-ı Hak icazetinizi mübarek eylesin. Aldığınız bu ruhsat ile sizleri diğer insanların hidayetine vesile kılsın. Rasülüllah Efendimiz’in himayesinde hizmet etmekte sizleri muvaffak etsin.”
gibi dualar ederlerdi. Mezun olan talebelerin icazet merasiminden sonra
yeni bir künyesi
olurdu.
Bundan sonra mezun olan talebenin künyesi, adı, soyadı, baba adı, memleketi ve hangi dönem nereden mezun olduğuydu.
İcazet merasimi
mezuniyet
demek olduğu gibi, aynı zamanda
yeni bir başlangıcın
ifadesiydi,
“Bu zamana kadar okuyanlardandınız, bundan sonra okutanlardan olacaksınız.”
demekti.
İcâzetnâmelerin Beş Özelliği
1.
İcâzetnâmeler,
âlim silsilesine yer vermesi hasebiyle
, tarihte gelip-geçen hocaların kısa hal tercümelerinden bizleri haberdar eder.
2.
İlme verilen değer,
talebeye yapılan nasihat ve duâlar ile ilim öğrenme yolları
, icâzetnâmelerin hususiyetleri olarak öne çıkar.
3.
Bazı sanat ve meslek icazetleri dışında
neredeyse bütün icâzetnâmeler Arapça yazılmıştır.
Araştırmalara göre;
Osmanlıca
yazılan icâzetnâme örnekleri oldukça sınırlıdır.
4.
İşin adabına göre talebe hocasından daima icâzet talebinde bulunması gerekir.
5.
İcâzetnâmelerde hoca, hem
kendisini
hem
talebesini
hem de
Peygamber Efendimiz’e kadar ulaşan hocalar silsilesini anlatır.
Kaynakça
AKPINAR, Cemil, (2000), “İcazet”, DİA, XXI, s.393-400.
BİLGİLİ,, İsmail, (2012), “Son Dönem Osmanlı İslâm Hukukçularından Şeyhzade Ahmed Ziya Efendi’nin Hasan Kudsî Efendiden Aldığı İlmî İcazet”, İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi, Cilt.1, Sayı:1, s.21-75.
DÜZENLİ, Muhittin, (2004), “İslâm Rivayet Geleneğinde İcazet”, Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, S.17, s. 265-300.
GOLDZIHER, I, (1993), “İcâzet”, İA, 5/II, s.921, İstanbul:MEB.
GÖLPINARLI, Abdülbâki, (1972), “İcâzet”, Türk Ansiklopedisi, XX, s.15-16, Ankara: MEB. KAYADİBİ, Fahri, (2003), “Fatih Sultan Mehmet Döneminde Eğitim ve Bilim”, İ.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, S.8, s.1-18. ŞEMSEDDİN SAMİ, (2011), Kâmûs-ı Türkî, İstanbul: İdeal Yay.
Efkan Uzun | 03 Aralık 2012 |
İnsan ve Hayat Dergisi
«
Son Düzenleme: 12 Ocak 2015, 15:14:39 Gönderen: Miftahulkuluub
»
Moderatöre rapor et
Kayıtlı
"En büyük keramet,
istikâmet üzere olmak
tır. Zira kerametler gelir geçer,
kalıcı olan istikâmettir.
"
mazhar
Ziyaretçi
Ynt: Yeni Bir Başlangıç: "İcâzetnâme" -Yetkisi Sınırları Aşan Belge-
«
Yanıtla #1 :
20 Şubat 2013, 04:25:22 »
RASİM EFENDİ'NİN TALEBESİ AHMED HİLMİ TARAFINDAN VERİLEN İCAZET ÇERÇEVESİ İLE BERABER 40x33 CM BOYUTLARINDA VE GAYET YÜKSEK KONDÜSYONDADIR.
1285 (1868/1869) TARİHLİ FEVKALADE İCAZET
Moderatöre rapor et
Kayıtlı
Arkadaşına gönder
Yazdır
Sayfa: [
1
]
Yukarı git
« önceki
sonraki »
Sadakat islami Forum
»
SADAKAT MEDRESESİ
»
MEDRESE SALONU
»
Yeni Bir Başlangıç: "İcâzetnâme"