Gönderen Konu: Mizah Sanatı Olarak Letâifnâmeler  (Okunma sayısı 3912 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Mizah Sanatı Olarak Letâifnâmeler
« : 07 Ekim 2013, 11:25:25 »

Mizah Sanatı Olarak Letâifnâmeler


Edebiyatımızda mizahi anlatımı yazılı olarak ilk defa; Kutadgu Bilig, Divan-ı Lügati’t Türk ve Dede Korkut hikâyeleri gibi eserlerde görüyoruz. Kaşgarlı Mahmud’un külüt “halk arasında gülünç olan şey” olarak karşılığını vermiş olduğu mizah 13. yüzyılda Letâifnâme ismiyle edebî bir tür olarak karşımıza çıkar. Özellikle Mevlana Celâleddin Rumî ve Nasreddin Hoca başta olmak üzere birçok şair ve mütefekkir, eserlerini oluştururken mizahtan faydalanmıştır.

Günümüzde fıkra olarak isimlendirdiğimiz latîfeler tamamen faydasız değildir. Bilakis insanlara hikmetli öğütler verme, insanlara telkinde bulunma yöntemi olarak kullanılmışlardır. Lamiî Çelebi, derlediği latifeleri tamamlaması için oğlu Abdullah Çelebi’ye verirken oğlunu, insana bir şey kazandırmayan ve boş şakaların da karışabileceğine karşı onu uyarır. Latifelerin bir söz oyunu olma özelliğine de işaret eden Çelebi, bunları değerli kılan şeyin içlerinde taşıdıkları hikmetler olduğunu belirtir.

Letâifnâmeler, yazarların gerek taşradan ve gerekse bulunduğu çevreden toplayarak derlediği latîfelerden oluşmaktadır. Letâifnâmeler; Melikler, Hâkimler, Edibler, Mektep ve Medreseler, Tabipler ve Hastalar ile ilgili çok çeşitli kısımlara ayrılmıştır. Genel olarak 14. yüzyıldan itibaren derlenmeye başlanan latifeler 19. yüzyılda da fıkarât ismiyle anılmıştır.

Ayrıca sözlüklerde ve halk arasında nükte-âmiz (söze nükteler karıştıran), nükte-bîn (nükteyi anlayan, ince mânâyı sezen), nükte-dân (nükte bilen, zarif), nükte-dâr (nükteli), nükte-gû (nükte söyleyen), nükte-perdâz (nükte bulup söyleyen), nükte-pîrâ (nükteyi söyleyen, güzel nükteler çıkaran), nükte-senc (nüktenin değerini bilen, nükte tartan), nükte-şinâs (nükteci, zarif, nükteyi seven), nükte-ver (nükte sahibi) gibi tabirler günümüzde kullanılmasa da o dönemde sık kullanılmaktaydı.

Yine bir letâifçi olan Fâik Reşad, Letâif-i külliyat ismiyle derlediği lâtifelerin ön sözünde mizahın ve latifenin sınırlarını çizer;

“Öteden beri her kavmin edebiyatçı ve hikmet sahibi kimseleri mizahı kullanmışlardır. Mizahı kullanarak ciddi bir dille anlatılamayacak hikmet ve öğütleri anlatmışlardır. Bu yolla ahlakı tezhibe ve gafilleri tenbihe himmet etmişlerdir. Binaenaleyh latifeler hem gönülleri şenlendirme vesilesi olması, hem de ibret almayı ve hakikatleri öğrenmeyi sağlaması yönüyle eğlencelerin faydalı kısmandandır.”

Başlıca Letâifnâme çalışmaları

Hatiboğlu’nun (14-15. yüzyıl) Letâifnâme, Lamiî Çelebi’nin (ö-1532) derlemeye başlayıp oğlu Abdullah Çelebi’nin tamamladığı Letâifnâme, Zâtî’nin Letâif isimli eseri(1546), Bursalı Cinânî’nin III. Muradın emriyle hazırladığı Bedâyîül Âsar (ö-1595), Fehîm-i Kadîm’in (ö-1647) Tercüme-i Latîf-i Kümmelîn’i, Tokatlı Ebûbekir Kânî’nin (ö-1792) Letâif adlı eseri 18. yüzyıl öncesinin en önemli eserleridir. 19. Asrın son çeyreğinde derlenen Fıkarât isimli eserler arasında ise Fâik Reşad’ın Mecmuâ-i Letâifi, Gencine-i Letâif ve Külliyatı Letâif isimli çalışmaları, Ahmed Fehmi’nin Külliyatı Fıkarât’ı, Mehmet Tevfik’in Nevâdirü’z Zerâifi, Letâifi Nasreddin ve Hazine-i Letâifi önemli eserler arasındadır.

Letaifelerden Misaller

Krallar, padişahlar ve vezirlerle ilgili latîfeler


Padişah bir gün tebdili kıyafet dolaşırken saçı ak, sakalı kara bir adam görünce, tuhafına gittiğinden çağırıp,

“Niçin böyle saçın ak, sakalın kara?” diye sormuş. Adam, “Saçım sakalımdan yirmi yaş büyüktür de onun için.” cevabını vermiş.

VAllahi de billahi de aceledir

İzmir vilayetine tayin edilen bir vali, itiyat maksadıyla havale edeceği evrakın hepsine “aceledir” ibarelerini koyarmış.

Bir gün hakikaten mühim ve acil ve dakika tehir edilemeyecek bir evrak gelmiş. Vali Bey evrakın aciliyetini göstermek için isti’mal edilmesi lazımken işareti mahsusalardan hepsini koyması gerekmiş. Fakat Vali Bey her zaman böyle yaptığından, çalışanların bu evrakı normal sıraya koyacağını bildiğinden “VAllahi billahi aceledir” ibaresini yazmak zorunda kalmış.

(Letâifi Halit – Muhammed Halit, 1916)

Hasisler cimriler ve züğürtlerle ilgili latîfeler

Bir cimriyi düğüne davet ederler. Herif, oğlunu da beraber götürür. Çocuk, nefis yemekleri görünce, lokmanın birini ağzına, öbürünü eline, üçüncüsünü de göz hapsine alarak yemeğe başlar.
Babası,

“ Oğlum! Göreyim seni! Yarınki, öbür günkü yiyeceğini de ye!”der. Çocuk dönüp şu karşılığı verir:

“ Aman baba! Dur, acele etme! Dünkü, evvelki günkü yemeği tekmil edeyim de sonra onlara da nöbet gelsin!”

Bilinmeyen kişilerle ilgili latîfeler

Adamın birine sorarlar:

“Siz mi büyüksünüz yoksa biraderiniz mi?”

“Biz büyüğüz; lakin biraderin bizden bir sene ziyadesi vardır.”

(Fehîm-i Kadîm- Tercüme-i Letâyif-i Kibâr-ı Kümmelîn )

Nasreddin Hoca latîfelerinden

Hoca merhum üzüm bağı dikmekte olan adamları görüp ne yaptıklarını sorar.

“Çubuk dikiyoruz, ileride salkım salkım üzüm verecek.” derler. Hoca biraz düşünüp, bağcılara der ki; “Beni de dikiniz. Bakalım ben ne çeşit yemiş veririm.”

Bağcılar hemen “Tamam” deyip hocayı beline kadar toprağa gömerler. Kendileri bir ağacın altına oturup yemek yemeye başlarlar. Mevsim ilkbahar olduğu için hoca üşür. Karnı da acıkır. Zor zahmet yerinden çıkıp bağcıların yanına gelir. Bağcılar: “Hoca Efendi niye yerinde durmadın? dediklerinde “VAllahi biraderler doğrusunu isterseniz yerimi sevmedim, tutmadım çıktım.”demiş.

(Letâif-i Hoca Nasreddin, Hüseyin, İkbal Kütüphanesi, 1910 )

KAYNAKLAR

Fehîm-i Kadîm’in Latîfeleri: Tercüme-i Letâyif-i Kibâr-ı Kümmelîn, Arş.Gör. Ramazan EKİNCİ; Kanî’nin Mensur Letâifnâmesi ve Hezliyyâtı, Dr. H. Dilek BATİSLAM; Letâifi Hoca Nasreddin, Hüseyin, İkbal Kütüphanesi, 1910; Faik Reşad – Külliyatı Letâif, Hazırlayan: N. Ahmet ÖZALP 1995; Letâifi Halit – Muhammed Halit, 1916; Bursalı Lamiî Çelebi, Nuran Tezcan; DİA, Cild27, Sayfa109-110, ANKARA 2003.


Yavuz Selim UYSAL | 02 Ekim 2013 | İnsan ve Hayat Dergisi