Gönderen Konu: Yolculuk Edepleri  (Okunma sayısı 12431 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı mazlum

  • aktif yazar
  • *****
  • İleti: 861
  • Allah'a giden tüm yollar.Kalp lerden gecer.
Yolculuk Edepleri
« : 03 Temmuz 2011, 23:59:33 »


Bu yaz günlerinde  Sılayı Rahim yaparken. Maddi ve manevi önlemleri alıp yola cıkılmalı .  Tüm yolcu kardeş'lerimize,
Hayırlı yolculuklar dileriz .

(20) Hûd Sûresi, 41 Meâli: "O nun yürümesi ve durması Allah'ın adıyladır Rabbim bağışlar ve merhamet eder"

وَقَالَ ارْكَبُواْ فِيهَا بِسْمِ اللّهِ مَجْرَاهَا وَمُرْسَاهَا إِنَّ رَبِّي لَغَفُورٌ رَّحِيمٌ
Ve kâlerkebû fîhâ bismillâhi mecrâhâ ve mursâhâ, inne rabbî le gafûrun rahîm(rahîmun)  Duasını okumayı ihmal etmemeliyiz .



Perşembe Günü Erkenden Yolculuğa Çıkmak

Kâ’b İbni Mâlik radıyAllahu anh’den rivayet edildiğine göre Nebî sallAllahu aleyhi ve sellem Tebük Gazvesi’ne perşembe günü çıktı. Zaten Hz. Peygamber genellikle perşembe günü yolculuğa çıkmayı severdi.

Sahîhayn’daki bir rivayet şöyledir:

Peygamber sallAllahu aleyhi ve sellem’in, perşembe günü dışında yolculuğa çıktığı pek nâdirdir.

 

Sahâbî Sahr İbni Vedâa el–Gâmidî radıyAllahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallAllahu aleyhi ve sellem:

“Allahım! Ümmetimin erkenciliğini bereketli kıl” diye dua etmiştir.

Râvi (Sahr) diyor ki; Peygamber aleyhisselâm, seriyye veya ordu gönderdiği zaman, sabahleyin erkenden gönderirdi.

Tüccardan olan Sahr da, ticaret mal ve kervanlarını sabah erkenden yola çıkarırdı. Bu sebeple malı çoğaldı, zengin oldu.

* Sünnete uymak bereket ve zenginlik vesilesidir. Helal kazanç ve bereket isteyenler mesailerine dikkat etmelidirler. Kazanç ve kalkınma ve ileri gitmenin temel ilkelerinden biri de erken işe başlamaktır.

Kaynak. Riyazus-Salihin


SILA-İ RAHM

3262 - Hz Aişe (radıyAllahu anhâ) anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Rahim Arş'a asılıdır, der ki: "Kim beni sıla ederse Allah da ona sıla etsin Kim benden koparsa Allah da ondan kopsun"
Buhari, Edeb 13; Müslim" Birr 17, (2555)

3263 - Ebu Hüreyre (radıyAllahu anh) anlatıyor: "Resullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kim, rızkının Allah tarafından genişletilmesini, ecelinin uzatılmasını isterse sıla-i rahim yapsın''

3264 - Tirmizi'deki rivayet şöyle: "Nesebinizden sıla-i rahm yapacaklarınızı öğrenin Zira sıla-i rahim akrabalarda sevgi, malda bolluk, ömürde uzamadır"
Buhari, Edeb 12; Tirmizi, Birr 49, (1980)

3265 - Meymune radıyAllahu anha anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselâm'dan izin almadan bir cariye azad ettim Resulullah'ın benimle kalma günü gelip, beraber olduğumuz zaman:
"Ey Allah'ın Resülü, câriyemi azad ettim, farkettlnlz mi?'' dedim
"(Sahi mi söylüyorsun), bunu yaptın mı?'' dedi Ben, "Evet!'' deyince:
"Keşke onu dayılarına verseydin, senin için daha hayırlı olacaktı!" buyurdular"
Buhari, Hibe 15; Müslim, Zekât 44, (999); Ebu Dâvud, Zekât 45 (1690)

3266 - Selmân İbnu Âmir (radıyAllahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Fakirlere yapılan tasadduk bir sadakadır, ama zî-rahm'a (yani akrabaya) yapılan ikidir: Biri sıla-i rahim, diğeri sadaka"

Nesai, Zekât 82, (5, 92); Tirmizi, Zekât 26, (658); İbnu Mâce, Zekât 28, (1844
Alıntı.Mumsema
« Son Düzenleme: 04 Temmuz 2011, 00:27:55 Gönderen: moderatör »
Bir harf yeter inan, varsa o evde bir insan.

Dost Ararsan Kendine Bak
Dostun Ağlasını Bulursun
Düşman Ararsan Yine Kendine Bak
Düşmanında Ağlasını Bulursun .
vesselam .

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Yolculuk Edepleri
« Yanıtla #1 : 04 Temmuz 2011, 03:14:37 »
Allah razı olsun rahmani.
Geliştirilerek paylaşılması gereken bir mevzuu.
Hocamızdan konuyla ilgili bir risale bekliyoruz.

Çevrimdışı mazlum

  • aktif yazar
  • *****
  • İleti: 861
  • Allah'a giden tüm yollar.Kalp lerden gecer.
Ynt: Yolculuk Edepleri
« Yanıtla #2 : 04 Temmuz 2011, 03:26:56 »
Allah razı olsun rahmani.
Geliştirilerek paylaşılması gereken bir mevzuu.
Hocamızdan konuyla ilgili bir risale bekliyoruz.
Hz. Allah cünlemiz'den Razı olsun , eklenilmesi gereken cok şey var , yolculuk öncesi sonrası ve yolculuk içinde ,devanını hep beraber getirelim İnşaAllah .
Bir harf yeter inan, varsa o evde bir insan.

Dost Ararsan Kendine Bak
Dostun Ağlasını Bulursun
Düşman Ararsan Yine Kendine Bak
Düşmanında Ağlasını Bulursun .
vesselam .

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Yolculuk Edepleri
« Yanıtla #3 : 04 Temmuz 2011, 17:57:53 »
Umumî Açıklama

Sefer (Yolculuk) Ve Âdâbı Bölümü

Birinci Edeb
Yola Çıkış Günü
*
İkinci Edeb
Yol Arkadaşı
*
Üçüncü Edeb
Yürüme Ve Konaklama
*
Dördüncü Edeb
Arkadaşa Yardım
*
Beşinci Edeb
Kadının Yolculuğu
*
Altıncı Edeb
Yolcunun Yanında Bulunması Mekruh Olan Şeyler
*
Yedinci Edeb
Seferden Dönüş
*
Sekizinci Edeb
Deniz Yolculugu
*
Dokuzuncu Edeb
Yolcuyu Karşılama
*
Onuncu Edeb
Kudüm (Seferden Dönüş) Namazı

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Yolculuk Edepleri
« Yanıtla #4 : 04 Temmuz 2011, 17:58:56 »
Umumi Açıklama

İnsan hayatının vazgeçilmez safhalarından biri sefer'dir. Seferi umumiyetle yolculuk diye tercüme ederiz. Sefer kelimesinin dilimizde daha hususî bir mânası vardır, kelimeyi kullanınca öncelikle bu mâna zihnimize gelir. Sefer, askerî bir tabirdir. Halbuki, şer'î ıştılah olak belli bir mesafeyi aşan yolculuğa sefer denir. Bu yolculuğun gayesine bakılmaz; ticarî, askerî, turistik, sıla-i rahm vs. hepsi birdir. Dinen, bu durumdaki kimse misafirdir, bazı hususî ahkâma tâbîdir.
 
Ayrıca, kişiye her halinde, her durumunda, dünyevî-uhrevî her meselesinde rehberlik eden dinimiz, misafire de rehberlik eder, yolculuğunun en verimli, en faydalı ve emniyet içerisinde geçmesi için "hazırlıktan, dönüş ânına kadar" maruz kalacağı belli başlı durumlarla ilgili âdablar tavsiye eder, emirlerde, yasaklarda bulunur. Bunlar yakından tahlil edilince hepsinin yolcunun lehine teşriat olduğu görülür.
 
Yolculukla ilgili olarak şu hususları özetleyebiliriz:
 
1- Yolculuk bir gayeye mâtuf olmalıdır: Askerî, ticarî, ilmî, ibretî, sıla-i rahm vs. Akl-ı selimin "faydalı"lığına hükmedeceği her gaye, yolculuk için meşru bir sebep sayılabilir. Hadislerde "ihtiyaç olmaksızın yapılacak seyahat'in kerahetine dikkat çekilmiş ise de hangi seferin mekruh olduğuna dair sarahate yer verilmemiştir. Mü'min kişinin sağduyusu, vicdânî hükmü, îmânî ferâseti bunu tayinde yeterlidir.   نِيَّةُ الْمُؤْمِنِ خَيْرٌ مِنْ عَمَلِهِ   "Mü'minin niyeti amelinden hayırlıdır" veya   اَ“ثْمُ حَزَّازُ الْقُلُوبِ   "Günah kalbin titremesidir" gibi hadislerde yer verilen umumî prensipler hayırlı ve hayırsız seyahatleri belirlemede yardımcı olur.
 
2- Âyet ve hadisler seyahate teşvik eder: Yeryüzünün dolaşılıp, geçmiş insanların bıraktıkları eserlere bakılarak ibret alınması, yaratılışın nasıl olduğunun görülmesi vs. pek çok âyet-i kerîmenin emridir. [Âl-i İmrân 137, En'âm 11, Nahl 36, Neml 69, Ankebut 20, Rûm 9, 42, Gâfir 21, 82, Yusuf 109, Hacc 45-46, Fâtır 44, Muhammed 10.]
 
Bir âyet meâlen şöyle: "Yeryüzünde gezip, kendilerinden öncekilerin sonlarının nasıl olduğunu görmezler mi? Onlar, kendilerinden daha kuvvetliydiler..." (Fâtır 44). Bir diğer ayet de şöyle: "De ki: "Yeryüzünde gezip dolaşın, sonra da, yalanlayanların sonunun nasıl olduğuna bir bakın" (En'am 12).
 
Bir başka ayette "seyahat edenler (sâihûn); tevbe edenler, ibadet edenler, hamdedenler, rüku edenler, secde edenler ve emr-i bi'lma'rûf nehy-i ani'l münker'de bulunanlarla birlikte müjdelenirler (Tevbe 112).
 
Kur'ân-ı Kerîm'in seyahate verdiği ehemmiyeti tesbitte zikri gereken mühim bir husus da İslâm devleti bütçesinin harcama kalemlerinden birini yolcuların teşkil etmesidir. Tevbe sûresinin 60'ıncı ayetinde devlet gelirlerinin harcanacağı belli başlı sekiz saha sayılır. Bunlardan biri "İbnu's-Sebîl (yoloğlu)" dur. Bu sebeple olacak, daha Hz. Ömer'den itibaren yol ve konaklama tesisleri ciddi olarak ele alınmış, mesela Kahire'den çıkan bir yolcu Bağdat'a gelinceye kadar yanına ne kendisi için azık ne de hayvanı için yem tedariki ihtiyacı duymamıştır. Yol boyu ihtiyaçları ve emniyeti sağlanmıştır.
 
Resûlullah da mesela:   سَافِرُوا تَصِحُّوا وَترْزُقُوا   "Sefere çıkın ki sıhhat bulasınız, rızkınız arta!" buyurmuştur. Daha önce (1, 133-134 ve devamı) ilim için yapılacak seyahatlere olan nebevî teşviki belirtmiştik. Burada tekrar etmiyoruz.
 
Yeri gelmişken şunu da belirtelim: 2197 numarada gelecek olan "Yolculuk azabtan bir parçadır" hadisi ile, "Sefere çıkın sıhhat bulun" gibi teşvikkar hadisler arasında zâhirî bir teâruz görülürse de gerçekte bir zıtlık yoktur. Yeri gelince açıklayacağımız üzere, orada, çıkılan seferdeki meşakkatler hatırlatılarak aileye çabuk dönülmesi kastedilmektedir, seferde meşakkat var, sefere çıkmaktan kaçının şeklinde bir mânayı hiçbir âlim anlamamıştır.
 
Dikkat çekmemiz gereken bir diğer nokta şudur: Sefer'den bir kısım âlimler ve bahusus  tasavvuf yönü ağır basan alimler, fikren, ruhen Allah'a yapılacak manevi seferi anlamışlardır. Bu görüşlerini te'yid eden ayetler de göstermişlerdir. Mesela Gazâli der ki: "Sefer iki çeşitir:
 
a) Zâhirde yapılan sefer,
 
b) Bâtında Allah'a yapılan sefer.
 
Bâtınî seyahate şu âyetle işaret edilmiştir:   اِنِّى ذَاهبٌ الى رَبِّى   "(İbrahim): "Doğrusu, dedi ben Rabbime gidiciyim..." (Saffat 99). Şu ayet her iki seyahate birden işaret eder:   سَنُرِيهِمْ ايَاتِنَا فِي اŒفَاقِ وَفي اَنْفُسِهِمْ   "Gerek âfâkta ve gerek kendi nefislerinde ayetlerimizi yakında onlara göstereceğiz..." (Fussilet 53). İkincisi (bâtınî seyahat) daha büyüktür çünkü bu seyahati yapan kimse, genişliği arz ve sema olan cennette ebedî tenezzühe mazhar olur, öyle makamlara iner ki gelenlerin çokluğuyla sıkışıklığa uğramaz.
 
3- İslâmî seyahatin mühim âdâblarından biri, seyahatin gayesi hâsıl olur olmaz, sür'atle dönmektir. Bu husus, 2197 numaralı hadiste açıklanacak.
 
4- Burada belirteceğimiz husus da şudur: İslâmî seferin, bilinmesi gereken bir kısım ahkam ve âdâbı vardır. Bunlardan bir kısmı farzları ilgilendirir, her müslümanın bilmesi farz-ı ayn'dır. Bir kısmı sünnet ve edebtir.
 
İşte bu bahis, seferle ilgili muhtelif İslâmî  âdâbı beyân eden hadisleri ihtiva etmektedir. Teysîr bu âdâbı, on nev'e ayırarak zikreder. Biz, bunlara edeb kelimesiyle başlık attık: Birinci Edeb, ikinci Edeb diye. Aslı ise Birinci nev, İkinci nev şeklinde idi.

hadis.resulullah.org

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Yolculuk Edepleri
« Yanıtla #5 : 04 Temmuz 2011, 18:00:09 »

Birinci Edeb
Yola, Sefere Çıkış Günü

ـ1ـ عن كعب بن مالك رَضِيَ اللَّهُ عَنْه قال: ]قَلَّمَا كانَ رسولُ اللَّهِ # يَخْرُجُ إلى سَفَرٍ إَّ يَوْمَ الخَمِيسَ[. أخرجه أبو داود
 
,.1. (2180)- Kâb İbnu Mâlik (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) hep perşembe günleri yola çıkardı. Perşembe dışında yola çıktığı nadirdi." [Ebû Dâvud, Cihâd 84, (2605); Buhârî, Cihâd 103.]
 
AÇIKLAMA:
 
1- Bu rivayet Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın yolculuklarını perşembe gününe rastlattığını, Medîne'yi o gün terketmeyi tercih ettiğini belirtmektedir. Buhârî'nin rivayetinde Tebük seferine de perşembe günü çıktığı ilave edilir. İbnu Hacer, bu işte Resûlullah'ın perşembeyi tercih ediş sebebi olarak bir başka hadiste ifade edilen hükmü kaydeder:
 
   بُورِكَ ‘مَّتِى في بُكُورِهَا يَوْمَ الْخَمِيسِ   "Ümmetime perşembe günü erken yapacağı işler mübarek kılınmıştır." Resûlullah'ın bazı işler için haftanın günleri içinde perşembeye ayrı bir yer verdiği söylenebilir. Nitekim pazartesi, perşembe günleri nafile oruç tutulması sünnet kılınmıştır. Cennet kapılarının da bu iki günde açıldığı ifade edilmiştir:  
 
  تُفْتَحُ اَبْوَابُ الْجَنَّةِ يَوْمَ اِثْنَيْنِ وَيَوْمَ الْخَمِيسِ  
 
Ancak hemen belirtelim ki, sefere çıkmalarda perşembenin tercihi muttarid, değişmez bir prensip değildir. Nitekim Veda Haccı için Resûlullah cumartesi günü yola çıkmıştır. Öyle ise, perşembe günü çıkacak bir mâni sebebiyle yolculuğun bir hafta te'hîri diye bir prensip konmamıştır.
 
Haftanın belli günlerinde yapılacak işlerden bahseden bazı zayıf rivayetler kesin bir hüküm ifade etmez. Bilakis hayatını daha verimli kılmak isteyen kimselere irşâdî bir prensip verir: "Belli başlı işler, önceden programa bağlanarak haftanın ve hatta ayın belli muayyen günlerine dağıtılabilir. Böylesi bir kararlılık sünnete aykırı değildir, bilakis örneği bile mevcuttur." Bunu, ömrümüzü daha verimli kılmanın bir yolu olarak değerlendirmemize nassî bir mâni yoktur.
 
ـ2ـ وعن صَخْرِ بنِ وَدَاعَةَ الْغَامِدِىَّ رَضِيَ اللَّهُ عَنْه قال: ]قالَ رسُولُ اللَّهِ #:
 
 اَللَّهُمَّ بَارِكْ ‘مَّتِى في بُكُورِهَا، وَكانَ # إذَا بَعَثَ سَرِيّةً أوْ جَيْشاً بَعَثَهُمْ أوَّلَ النَّهَارِ، وكَانَ صَخْرٌ تَاجِراً، وَكَانَ يَبْعَثُ تِجَارَتَهُ مِنْ أوَّلِ النَّهَارِ فَأثْرَى وَكَثُرَ مَالُهُ[. أخرجه أبو داود والترمذي
 
.2. (2181)- Sahr İbnu Vedâa el-Gâmidî (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle dua ederdi: "Allah'ım, ümmetime erkenciliği mübarek kıl." Nitekim, Aleyhissalâtu Vesselâm Efendimiz bir seriyye veya bir ordu göndereceği zaman, onu günün erken saatinde yola çıkarırdı. Sahr tüccardı, o da ticarete günün ilk saatinde çıkardı. Böylece zengin oldu ve malı arttı." [Ebû Dâvud, Cihâd 85 (2606); Tirmizî, Büyû 6, (1212).]
 
AÇIKLAMA:
 
1- Bu hadise Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ümmetine "erken" i, yani günün ilk saatini tavsiye etmektedir. Erken saatte yapılacak işlerin mübarek ve hayırlı kılınması için de dua etmektedir. Hadisin râvisi Sahr, bu sünnete uymanın maddî neticesini kendisini örnek vererek göstermektedir: "Tüccardım, ticaret için mallarımı erkenden pazara götürürdüm, Resûlullah'ın duası bereketine servetim oldu, malım arttı" mânasında beyanda bulunmaktadır.
 
2- Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) pek çok işte günün ilk saatini tercih etmişti: İbadet, yolculuk ve düşmana taarruz. Bir önceki rivayet, her ne maksadla olursa olsun yolculuğa erken saatte çıktığını ifade ederken, bu rivayet düşmana karşı gönderilen orduların da erken saatte yola çıkarıldığını ifade ediyor. Başka bazı rivayetler de Resûlullah'ın hedefe sabanın erken saatinde varıp, ezan okunup okunmadığını gözetleyip, sabah ezanı okunmuyorsa saldırı ve baskına geçmeyi prensip yaptığı belirtilir (1051. hadis).
 
Erkencilik hususunda Hz. Peygamber'in başka teşvikleri de vardır. Hz. Âişe'nin bir rivayeti şöyle:   بَاكِرُوا لِلْغُدُوِّ في طَلَبِ الرِّزْقِ فَاِنَّ الْغُدُوَّ بَرَكَةٌ وَنَجَاحٌ   "Rızık talebi için çıkmada erken davranın. Zîra erken çıkışta bereket ve muvaffakiyet vardır."
 
Âlimler, sadece sefere çıkmada, rızık için gitmede değil, görülecek her işte   في قَضَاءِ الْقَضَايَا   erkenciliği tavsiye ederler. Bunların başında ilim talebi zikredilir. "Gerçek ilim, kargalar gibi erkenci olmakla elde edilir" demişlerdir.
 
3- Seriyye, küçük çaptaki askerî birliktir, sayısı dörtyüzü geçmez. Hafif olduğu için hareket kabiliyeti fazladır, gece yürüyüşlerini ve ânî baskınları tercih eder. Cem'i Serâya'dır.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Yolculuk Edepleri
« Yanıtla #6 : 04 Temmuz 2011, 18:02:59 »

İkinci Edeb
Arkadaş

ـ1ـ عن ابن عمر رَضِيَ اللَّهُ عَنْهما قال: ]قال رسول اللَّه #: لَوْ يَعْلَم النَّاسُ مِنَ الْوَحْدَةِ مَا أعْلَمُ مَا سَارَ رَاكِبٌ بِلَيْلٍ وَحْدَهُ[. أخرجه البخارى والترمذي
 
.1.(2182)- İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "İnsanlar yalnızlıktaki (mahzuru) benim kadar bilselerdi, hiçbir atlı tek başına bir gececik olsun yol yapmazdı." [Buhârî, Cihâd 135; Tirmizî, Cihâd 4, (1673).]
 
AÇIKLAMA:
 
Hadis, tek başına seyahat etmemeyi tavsiye etmektedir. Ancak şârihler: "Zaruret ve maslahat halinde yalnız başına yolculuğun câiz olduğunu belirtirler. Şöyle ki bazı durumlar vardır ki bir kimsenin tek başına hareket etmesini gerektirir: Casus gönderme, öncü çıkarma gibi. Sünnetten de bazı örmekler rivayet edilmiştir. Kerahet bunun dışındaki hallerle ilgilidir. İbnu Hacer: "Muhtemelen cevaz hali, emniyet durumunda ihtiyaçla kayıtlıdır." dedikten sonra muhtelif fırsatlarda, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın yalnız başlarına yola çıkardığı kimselerden isimler verir: Huzeyfe, Nuaym İbnu Mes'ud, Abdullah İbnu Üneys, Havvât İbnu Cübeyr, Amr İbnu Ümeyye, Sâlim İbnu Ümeyr gibi.
 
Şu halde, sadedinde olduğumuz hadis, normal şartlarda yapılacak ideal mânadaki yolculuğun âdâblarından birini beyan etmiş olmaktadır: Kişi tek başına yola çıkmamalıdır.
 
Müteakip hadisler meseleyi daha da açacaktır.
 
ـ2ـ وعن سعيد بن المسيب قال: ] قال رسول اللَّه #: الشَّيْطَانُ يَهُمُّ بِالْوَاحِدٍ وَا‘ثْنَيْنِ، فإذَا كَانُوا ثََثَةً لَمْ يَهُمَّ بِهِمْ[. أخرجه مالك
 
.2. (2183)- Said İbnu'l- Müseyyeb (rahimehullah) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Şeytan tek başına olanla, iki kişi beraber olana sıkıntı verir.Eğer üç kişi olurlarsa onlara sıkıntı veremez." [Muvatta, İsti'zân 36, (2, 978).]
 
AÇIKLAMA:
 
1- Bu hadis Muvatta'da mürsel ise de, başka tarikten mevsul olarak Ebû Hüreyre rivayeti olarak gelmiştir.
 
2- Bu hadis yolculukla ilgilidir. Yani "Tek başına seyahat edenle iki arkadaş olarak seyahat edenlere şeytan sıkıntı verir, üç kişi beraber seyahat ederlerse sıkıntı veremez" demektir. Ancak, bazı âlimler: "Tek başına (vahid)'den maksad "kendi görüşünde yalnız kalan" dır" diyerek "çoğunluğa uymak, büyüğe uymaktan evladır" prensibini getirmişlerdir. Nitekim bir başka hadis de bu mânayı te'yîd etmektedir:
 
  عَلَيْكُمْ بِسَوادِ اَعْظَمِ مَنْ شَذَّ شَذَّ الى النَّارِ    "Ekseriyete uyun, yalnız kalan ateşe gider.
 
 
 
ـ3ـ وعن عمرو بن شعيب عن أبيه عن جده رَضِيَ اللَّهُ عَنْه قال: ]قال رسول اللَّه #: الرَّاكِبُ شَيْطَانٌ: وَالرَّاكِبَانِ شَيْطَانَانِ، وَالثََّثَةُ رَكْبٌ[. أخرجه مالك وأبو داود والترمذي
 
.3. (2184)- Amr İbnu Şuayb an ebîhî an ceddihi (radıyallâhu anh) tarikinden naklediyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Bir atlı bir şeytandır, iki atlı iki şeytandır, üç atlı bir gruptur." [Muvatta, İsti'zân 25, (2, 978); Ebû Dâvud, Cihad 86, (2607); Tirmizî, Cihâd 4, (1674).]
 
AÇIKLAMA:
 
Hattâbî, hadisi şöyle açıklar: "Bunun mânası şudur: "Yalnızlık ve yeryüzünde tek başına seyahat şeytanın işidir. Bu amele insanı şeytan sevkeder ve ona şeytan çağırır. İki kişi için de durum aynıdır. Ancak üç kişi  olursa o zaman bir cemaat teşkil ederler." Hattâbî devamla der ki: "Yalnız başına yolculuk yapan kimse yolda ölecek olsa, yanında onun yıkama, teçhiz ve defin gibi cenazesi ile alakalı işleri görecek kimsesi olmaz. Keza  malımülkü üzerine vasiyetini tevdi edeceği ve terekesini ailesine götürecek, ölümü hakkında onlara haber getirecek birisi olmaz. Keza yolculuğunda kendisine yardımcı olacak kimseden de mahrumdur. Üç kişi olurlarsa bazı külfetli işlerde, korunmada birbirlerine yardım ederler, namazlarını cemaatle kılıp, cemaat sevabından hisselerini alırlar."
 
ـ4ـ وعن أبى هريرة رَضِيَ اللَّهُ عَنْه قال: ]قال رسول اللَّه #: إذَا خَرَجَ ثََثَةٌ في سَفَرٍ فَلْيُؤَمِّرُوا أحَدَهُمْ[. أخرجه أبو داود .
 
4. (2185)- Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Bir sefere üç kişi beraber çıkınca birini emîr (başkan) yapsınlar." [Ebû Dâvud, Cihâd 87, (2609).]
 
AÇIKLAMA:
 
Hattâbî şu açıklamayı yapar: "Bu emirden maksad işlerinin müştereken ahenkli olarak yürümesi, aralarında farklı fikirler ortaya çıkmaması ve dolayısiyle ihtilafa düşmemeleridir."
 
Başkan seçme sünnet-i müekkededir. "Vâcibdir" diyen âlim de vardır.
 
Üçten murad, cemaatin en azı (ekalli) üç olması sebebiyledir. Daha fazla iseler evleviyetle başkan gerekli olur.
 
Hattâbî der ki: "Bu hadiste şu hususa delil vardır: Eğer iki kişi, aralarındaki bir mesele hakkında hüküm vermesi için üçüncü bir şahsı hakem tayin etseler, bunun hükmü infaz edilir."
 
1- Böyle bir emîre itaat gerekir, ancak bu emîrin hudûd ahkâmını tatbik etmeye veya ta'zir cezası vermeye yetkisi yoktur. Sadece yolculuk umuruyla ilgili kararlar almada şer'i izne sahiptir.
 
2- Bazı âlimler, "iki kişi olsalar da birinin emir olması gerekir" diyerek, ikiyi de "üç" ün ahkâmına tâbi kılmıştır.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Yolculuk Edepleri
« Yanıtla #7 : 04 Temmuz 2011, 18:03:39 »

Üçüncü Edeb
Yürüme ve Konaklama

ـ1ـ عن أبى هريرة رَضِيَ اللَّهُ عَنْه قال: ]قال رسول اللَّه #: إذَا سَافَرْتُمْ في الخِصْبِ فَأعْطُوا ا“بِلَ حَظَّهَا مِنَ ا‘رْضِ، وَإذَا سَافَرْتُمْ في الجَدْبِ فَأسْرِعُوا عَلَيْهَا السَّيْرَ وَبَادِرُوا بِهَا نِقْيَهَا، وَإذَا عَرَّسْتُمْ فَأجْتَنِبُوا الطَّرِيقَ فَإنَّهَا مَأوَى الْهَوامِّ بِاللَّيْلِ[. أخرجه مسلم وأبو داود والترمذي.وزاد أبو داود: »وََ تَعْدُوا المَنَازِلَ«.»النِّقْىُ« مُخُ العظام.»وَالتَّعْرِيسُ« نزول المسافر آخر الليل ساعة لستراحة.
 
1. (2186)- Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Münbit yerde sefer yaptığınız zaman, deveye arzdaki hissesini verin. Çorak yerde sefer yaptığınız zaman da orada yürümeyi hızlandırın, ilikleri kurumasın. Mola verdiğiniz zaman yoldan sakının çünkü orası geceleyin haşerâtın sığınağıdır." [Müslim, İmâret 178, (1926); Tirmizî, Edeb 75, (2862); Ebû Dâvud, Cihâd 63, (2529).]
 
Ebû Dâvud'da "hissesini verin" dendikten sonra "mutad mola yerlerini (konaklamadan yürüyüp) geçmeyin" ibaresini ilave etmiştir.
 
AÇIKLAMA:
 
Münbit, bol ot bitiren araziye denir. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), sefer sırasında yolumuz otlu araziden geçtiği zaman, oradan hızla geçmeyip, zaman zaman durup, hayvanın otlatılmasını tavsiye etmektedir. Arazideki hayvanın hakkı, otlamasıdır. Çorak ve otsuz araziden de çabuk çıkılmalı ki hayvan daha fazla acıktırılmamalıdır. Şu halde uzun çekecek yolculukta, yol güzergâhı tabii olarak bazan otlu, bazan otsuz araziden geçecektir. Resûlullah molaların otlak yerlerde verilecek şekilde programlanmasını tavsiye buyurmaktadır. Ebû Dâvud'un ziyade cümlesi, hedefe bir an önce varmak için konaklama yerlerinde mola yapmadan geçip gitmeyi de yasaklamaktadır. Zîra bu, hayvan için yorucu olur. Ayrıca konaklamaların yol üzerinde değil, yolun dışında uygun bir yerde yapılması tavsiye edilmektedir. Böylece hem yılan, akrep gibi zararlı hayvanların geceleyin geçitleri engellenmemiş, hem de onların zararlarından emin kalınmış olur.
 
Bu hadiste hem binek hayvanına hem de kırlarda yaşayan haşerata karşı Resûlullah'ın şefkat ve merhametinin derecesini görmekteyiz. Evet O aleyhissalâtu vesselâm, rahmeten li'l-âlemîn'dir.
 
ـ2ـ وعن خالد بن مَعْدَانَ يرفعه قال: ]قال النبي #: إنَّ اللَّهَ رَفِيقٌ يُحِبُّ الرِّفْقَ وَيَرضى بِهِ وَيُعِينُ عَلَيْهِ مَا َ يُعِينُ عَلى الْعُنْفِ، فَإذَا رَكِبْتُمْ هذِهِ الدَّوَابَّ الْعُجْمَ فَأنْزِلُوهَا مَنَازِلَهَا. فإنْ كَانَتِ ا‘رْضُ جَدبَةً فَانْجُوا عَلَيْهَا بِنِقْيَهَا، وَعَلَيْكُمْ بِسَيْرِ اللَّيْلِ، فإنَّ ا‘رْضَ تُطوَى بِاللَّيْلِ مَاَ تُطْوَى بِالنَّهَارِ، وَإيَّاكُمْ والتَّعْرِيسَ عَلى الطَّرِيق فإنَّهَا طَرِيقُ الدَّوَابِّ وَمَأوى الحَيَّاتِ[. أخرجه مالك .
 
2. (2187)- Hâlid İbnu Ma'dân -merfu olarak (yani Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in sözü olarak)- rivayet ediyor: "Resûlullah buyurdular ki: "Allah refikdir, (yumuşaklık, kolaylık, musamaha sahibi). Bu sebeple rıfkı sever, rıfk sebebiyle razı olur, rıfk (sahibin)'e mahsus bir yardımı vardır ki, şiddet sahipleri bu yardımı göremez. Öyleyse bu, dili olmayan hayvanlara bindiğiniz zaman bunlara konaklama yerlerinde mola verin. Eğer geçtiğiniz arazi çoraksa, oradan hayvanın iliğini kurutmadan çıkın. Gece yürüyüşünü tercih edin. Zîra geceleyin arz, gündüzleyin dürülmeyecek şekilde dürülür. Yol üzerine (geceleyin) konaklamaktan kaçının. Çünkü o, hayvanların yolu, yılanların sığınağıdır." [Muvatta, İsti'zân 38, (2, 979).]
 
AÇIKLAMA:
 
1- Rıfk, sözde ve fiilde kolaylık, yumuşaklık, tatlılık gibi mânalara gelir. Allah'ın refik yani rıfk sahibi olması, kullarına karşı kolaylık göstermesi, zorluk göstermemesi, güç yetirecekleri emirler vermesi, müsamaha ve afla muamele etmesi.. demektir. Bazı âlimler Allah'a "Refîk" ismini izafe etmeyi câiz görmemiştir. "Çünkü, derler Allah'ın isimleri tevatürle sabittir. Bu isim mütevatir haberle gelmediğine göre, Allah'a isim olarak kullanılamaz. Hadiste bu, arkadan gelecek hükmü genişletmek maksadıyla Allah'ın bir vasfı olarak beyan edilmiştir." Bu mütalaaya Nevevî: "Haber-i vâhidle sâbit olan  "refîk" ve diğer isimlerle Allah'ın tesmiyesi câizdir, esah olan budur" diye cevap verir.
 
2- Allah'ın rıfkı sevmesi, insanların birbirine müşfik ve anlayışlı davranmalarından Allah'ın hoşlanması demektir. Rıfk sebebiyle râzı olması, rıfk sahiplerine sevap vermesi; rıfk sahibine yardım etmesi, rıfk ile muamele etmek isteyene maksadını kolaylaştırması demektir. Müslim'in rivayetinde:
 
  اِنَّ اللَّهَ رَفيقٌ يُحِبُّ الرِّفْقَ وَيُعْطِى عَلى الرِّفْقِ مَاَ يُعْطِى عَلى الْعُنْفِ ومَاَ  يُعْطى على سِوَاهُ  
 
"... Rıfk için verdiğini, şiddet (unf) için, başka bir şey için vermez" şeklinde gelmiştir.
 
Hadiste şiddet diye tercüme ettiğimiz unf, zorluk, meşakkat, kabalık, sertlik, anlayışsızlık gibi ahlâkî düşüklük ve merhametsizlikleri ifade eder.
 
Rıfk üzerine başka rivayetler de gelmiştir.
 
Rıfk, hadisin devamında da görüldüğü üzere sadece akıl sahipleri için tavsiye edilmez, hayvanlara karşı da rıfkla muâmele tavsiye ve emredilir: "Bu, dili olmayan hayvanlara bindiğiniz zaman.." Hayvanlar konuşmadığı için onlar "dilsiz" olarak tavsif edilmiş ve merhamet celbedilmek istenmiştir.
 
3- Hayvanlara rıfk'ın gereklerinden biri olarak, yol sırasında mûtad konaklama yerlerinde durulup mola verilmesi zikredilmektedir. Buralar, dinlenme ve yeniden güç kuvvet kazanma yerleridir. Buralarda durulmaması hayvanın yorgunluğunu artıracağından onlara karşı merhametsizlik olur. Hadisin Dârakutnî'de gelen vechinde:   فَاعْطُوهَا حَظَّهَا مِنَ الْمَنَازِلِ وََ تَكُونُوا عَلَيْهَا شَيَاطِينَ   "Hayvana konaklama hakkını da verin, sakın onlara karşı şeytanlar olmayın" buyrularak, konak yerlerinde durmamanın "haksızlık" olduğu belirtilmiştir: "Allah'ın mahlukatına şefkatsiz davranarak şeytanların birisi gibi binip, onların kullanışı gibi kullanmayın" demektir. Şeytanın hayvana binmeyeceği söylenecek olsa, "emre âsilikte onlar gibi olmayınız" şeklinde mâna te'vîl edilir.
 
4- Hadis geceleyin yolculuk yapmayı tavsiye etmektedir. Gece yolculuğunun kazandıracağı kolaylıklar, taşınması kolay dürülü bir kumaşa benzetilmiştir. Taberî'nin kaydettiği bir rivayette:   عَلَيْكُمْ بِالدُّلْجَةِ فَاِنَّمَا يَطْوِيهَا اللَّهُ   "Geceleyin seyahat edin, çünkü yolu geceleyin Allah dürer" denmiştir.
 
5- Yolculuk âdâbı meyanında, geceleyin uyku için konaklandığı takdirde yol üzerine konaklanmaması tavsiye edilmektedir .Burada hem haşerata karşı merhamet, hem de yolcuya karşı emniyet vardır. Hadislerin muhtelif vecilerinden bu anlaşılmakdır. Şârihler haşeratın, yollara oradan geçen yolculardan kalan kırıntıları yemek üzere geceleyin ineceklerini belirtir. O halde yolda konaklayanlar hem bunları rahatsız eder, hem de onlardan zarar görebilir. Ayrıca geceleyin seyahat eden başka yolcuları da rahatsız etmek mevzubahistir.
 
İbnu Mâce'nin bir rivayetinde, geceleyin yolda konaklamaktan başka, yola "kazayı hâcet yapmak" da yasaklanır.
 
ـ3ـ وعن أبى قتادة رَضِيَ اللَّهُ عَنْه قال: ]كانَ رسولُ اللَّهِ # إذَا عَرَّسَ بِلَيْلٍ اضْطَجَعَ عَلَى يَمِينِهِ، وَإذَا عَرَّسَ قَبْلَ الصُّبْحِ نَصَبَ ذِرَاعَهُ وَوَضَعَ رَأسَهُ عَلى كَفِّهِ.[ أخرجه مسلم .
 
3. (2188)- Ebû Katâde (radıyallâhu anh)  anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) yolculuk sırasında geceleyin uyumak üzere konaklayınca sağı üzerine yatardı. Sabah vaktine yakın konaklamış ise, (yastık yerine) kolunu diker, başını avucunun içine koyardı." [Müslim, Mesâcid 313, (683).]
 
AÇIKLAMA:
 
1- Müslim'deki lafızla, Teysir'in lafzı arasında biraz farklılık var: Teysir, "seferde" kelimesini hazfetmiş, ayrıca "sabaha yakın" veya "sabahtan az önce" diye tercüme edebileceğimiz kubeyle'ssubh yerine kable'ssubh demiş. Tercümede bu durumu gözönüne aldık.
 
3- Hadis, yolculuk sırasında ne şekilde yatılacağını göstermektedir. Sabaha yakın yatıldığı zaman kolun dikilerek başın avucun içine konması, herhalde sabah namazının geçmesini önlemek, kolayca uyanmak içindir.
 
ـ4ـ وعن أبى ثَعْلَبَةَ الخُشَنِىِّ رَضِيَ اللَّهُ عَنْه قال: ]كانَ النَّاسُ إذَا نَزَلَ رسولُ اللَّهِ مَنْزًِ تَفَرَّقُوا في الشِّعَابِ وَا‘وْدِيَةِ. فقَالَ النَّبىُّ # إنَّ تَفَرُّقَكُمْ في الشِّعَابِ وَا‘وْدِيَةِ إنَّمَا ذلِكُمْ مِنَ الشّيْطَانِ، فَلَمْ يَنْزلُوا بَعْدُ مَنْزَِ إّ انْضَمَّ بَعْضُهُمْ إلى بَعْضٍ حَتَّى يُقَالَ لَوْ بُسِطَ عَلَيْهِمْ ثَوْبٌ لَعَمَّهُمْ[
 
.4. (2189)- Ebû Salebe el-Huşenî (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) sefer sırasında konaklayınca yanında bulunan halk vadilere ve dağ geçitlerine dağılırdı. Bunun üzerine Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Vadilere ve geçitlere dağılmanız şeytan işidir" diye ikaz etti. Bundan sonra herhangi bir yere inilince birbirlerine yakın şekilde yerleşirlerdi. Öyle ki, "Üzerlerine bir yaygı atılsa hepsini örter" denirdi. " [Ebû Dâvud, Cihad 97, (2628).]
 
AÇIKLAMA:
 
1- Vadi, dağların arasındaki sel yataklarıdır. Şiâb, "şib"in cem'i olup dağlardaki yollar, geçitler mânasına gelir.
 
2- Resûlullah, yolcuların, mola verildiği zaman etrafa rastgele dağılmalarını hoş görmemiş topluca konaklamalarını tavsiye etmiştir. Dağılmadaki keraheti, bu tarzı nisbet ederek ifade buyurmuştur. Resûlullah, pekçok hikmet ve maslahatı muhtevi bir yasağı çoğu kere "şeytan"a nisbet ederek veciz şekilde ifade etmiştir. Müteâkip hadis, bu sıklıkta sıkışıklığa sebep olmamanın esas olduğunu ifade edecektir.
 
ـ5ـ وعن سهل بن معاذ الجُهَنِىًِّ عن أبيه رَضِيَ اللَّهُ عَنْه قال:]كانَ النَّبى # في غَزْوَةٍ فَنَزَلَ مَنْزًِ فَضَيَّقَ النَّاسُ المَنَازِلَ وَقَطَعُوا الطّرِيقَ. فَبَعَثَ النّبىُّ # مُنَادِياً يُنَادِى في النَّاسِ: إنَّ مَنْ ضَيَّقَ مَنْزًِ أوْ قَطَعَ طَرِيقاً فََ جِهَادَ لَهَ[. أخرجه أبو داود
 
.5. (2190)- Sehl İbnu Muâz el-Cühenî, babası (Sehl)'den naklen anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir gazve sırasında bir yerde konaklamıştı. Askerler konakladıkları yerleri birbirine pek yakın tutarak darlığa sebep oldular ve yolu da kestiler. Bunun üzerine bir dellal çıkararak halka şunu ilan ettirdi: "Konak yerini daraltıp yolu kesenin cihadı yoktur." [Ebû Dâvud, Cihâd 97, (2629, 2630).]
 
AÇIKLAMA:
 
Bu rivayette Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) konak yerinde başkasını daraltmamayı, rahatsız etmemeyi, lüzumundan fazla yer işgal etmemeyi, geçenlerin geçişini engelleyecek şekilde yolu kesmemeyi tavsiye etmektedir. Bu yasaklamayı "cihad sevabını kaybeder" ifadesiyle, mübalağalı bir üslubla müeyyideye bağlamış olmaktadır.
 
Şu halde önceki hadis dağılmayı yasaklayıp sık olmayı emrederken, bu hadisin de sıkışıklığı yasaklaması arasında tenakuz mevzubahis değildir. Öyle ise yolcular birbirini rahatsız etmeyecek, gelip geçenlere zorluk vermeyecek şekilde makul aralıklarla yerleşmelidirler.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Yolculuk Edepleri
« Yanıtla #8 : 04 Temmuz 2011, 18:04:43 »

Dördüncü Edeb
Arkadaşa Yardım

ـ1ـ عن أبى سعيد رَضِيَ اللَّهُ عَنْه قال: ]قال رسول اللَّه #: مَنْ كانَ مَعَهُ فَضْلُ ظَهْرٍ فَلْيَعُدْ بِهِ على مَنْ َ ظَهْرَ لَهُ، وَمَنْ كَانَ لَهُ فَضْلُ زَادٍ فَلْيَعُدْ بِهِ عَلى مَنْ َ زَادَ لَهُ. فَذَكَرَ أصْنَافاً مِنَ المَالِ حَتَّى رَأيْنَا أنْ َ حَقَّ ‘حَدٍ مِنَّا في فَضْل[. أخرجه مسلم وأبو داود
 
.1. (2191)- Ebû Saîd (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kimin yanında fazla hayvan varsa, onu hayvanı olmayana versin. Kimin de fazla azığı varsa onu azığı olmayana versin."
 
Resûlullah, bazı mal çeşitlerini bu suretle saymaya devam etti. Öyle ki, bizden hiç kimsenin (yol sırasında) herhangi bir fazlalıkta hakkı olmadığı düşüncesine vardık." [Müslim, Lukata 18, (1728); Ebû Dâvud, Zekât 32, (1663).]
 
AÇIKLAMA:
 
1- Bu hadis yolcuların birbirlerine yardıma mükellef olduklarını ifade eder. Yardımlaşma her zaman için gereklidir ve dinimizin emridir. Ancak yolculuk, kıtlık gibi durumlarda bu daha çok ehemmiyet ve mükellefiyet kazanmaktadır.
 
2- Hadisin gerek Müslim'deki ve gerekse Ebû Dâvud'daki aslı, hadisin vürud sebebini ihtiva etmektedir. Ancak Teysir, o kısmı hazfetmiş. Ebû Saîd el-Hudrî diyor ki: "Biz bir defasında Hz. Peygamber ile bir seferde bulunuyorduk. Devesi üzerinde bir adam gelerek gözünü sağa sola çevirmeye başladı. Bunun üzerine Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Kimin yanında..." diye hadise devam eder.
 
Hadis ihtiyaç sahibinin durumunu îmâ ile haber vediğini göstermektedir. İnsan feraseti bir başkasından bir ihtiyaç izharı sezer sezmez ilgi gösterilmelidir. Örnekte Resûlullah öyle yapmıştır. Şârihler, kafile reisinin yardım edilmesi emrini vermesi gerektiğini söylerler.
 
Bu hadis, ihtiyaç içinde olan yolcuyca, memleketinde zengin bile olsa, altında bineği, üstbaşında zenginliğe delalet eden kıymetli elbiseleri olsa bile sadaka ve zekat verilebileceğine delil olmuştur.
 
ـ2ـ وعن جابر رَضِيَ اللَّهُ عَنْه قال: ]أرَادَ النّبىُّ # الْغَزْوَ فقَالَ: يَا مَعْشَرَ المُهَاجِرِينَ وَا‘نْصَارِ. إنَّ مِنْ إخْوَانِكُمْ مَنْ لَيْسَ لَهُ مَالٌ وََ عَشِيرَةٌ. فَلْيَضُمَّ أحَدُكُمْ إلَيْهِ الرَّجُلَيْنِ وَالثََّثَةَ. فَضَمْمتُ إلىَّ اثْنَيْنِ أوْ ثََثَةً وَمَالِىَ إَّ عُقْبَةٌ كَعُقْبَةِ أحَدِهِمْ مِنْ جَمْلِى[
 
.2. (2192)- Hz.Câbir (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) gazveye çıkmak arzu etti ve: "Ey Muhâcir ve Ensâr topluluğu! Kardeşlerinizden öyleleri var ki ne malları var ne de aşîretleri. Herbiriniz, iki veya üç kişiyi yanına alsın" dedi."
 
(Hz. Câbir devamla der ki): "Bu tamim üzerine ben iki veya üç kişiyi yanıma aldım. (Yol boyu) devemde, diğerlerinin sırası gibi benim de bir (binme) sıram vardı."
 
ـ3ـ وعنه رَضِيَ اللَّهُ عَنْه قال: ]كانَ رسول اللَّه # يَتَخَلَّفُ في السَّيْرِ فيُزْجِى الضَّعِيفَ وَيُرْدِفُ وَيَدْعُو لَهُمْ[. أخرجهما أبو داود.»يُزْجِى الضَّعِيفَ« بالزاى. أى يسوقه لِيُلْحِقهُ بالرِّفَاقِ
 
.3. (2193)- Yine Hz. Câbir (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) yürüme sırasında geride kalır, (kafileye kavuşturmak için) zayıf hayvanı sürer, üzerindekini terkisine alır ve onlara dua ederdi." [Ebû Dâvud, Cihâd 103, (2639).]

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Yolculuk Edepleri
« Yanıtla #9 : 04 Temmuz 2011, 18:06:18 »

Beşinci Edeb
Kadının Yolculuğu

ـ1ـ عن أبى هريرة رَضِيَ اللَّهُ عَنْه قال: ]قال رَسُول اللَّهِ #: َ يَحِلُ مْرَأةٍ تُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ اŒخَرِ أنْ تُسافِرَ مَسِيرَةَ يَوْمٍ وَلَيْلَةٍ إَّ وَمَعَهَا مَحْرَمٌ لَها[. أخرجه الستة إ النسائى

.1. (2194)- Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Allah'a ve ahiret gününe inanan bir kadına, bir gece ve gündüz devam edecek bir mesafeye, yanında bir mahremi olmadıkça gitmesi helâl değildir." [Buhârî, Taksîru's- Salât 4; Müslim, Hacc 419, 422, (1339); Muvatta, İsti'zân 37, (2, 979); Ebû Dâvud, Menâsik 2, (1723-1725); Tirmizî, Radâ 15, (1170).]
 
Açıklama:
 
1- İbnu Hacer, hadiste "Allah'a ve âhirete inanan kadın" kaydına bakarak, bazı âlimlerin, mahremsiz seyahat yasağının mü'min kadınlara has olduğu, mü'min olmayan kadınların tek başlarına seyahat edebileceklerine hükmettiğini belirtir. Ancak, bu istidlâle itiraz edilerek: "Allah'a ve ahirete inanmış olma" kaydının te'kid için yer aldığı, yasağın bütün kadınlara şâmil olduğu belirtilmiştir. İbnu Hacer: "Bu hadisle, kadının yanında mahremi olmadan seyahat etmesinin câiz olmadığına istidlâl edilmiştir. Bu istidlâlde, hacc, umre ve diyar-ı şirk'ten çıkma durumları dışında, icma edilmiştir. Bir kısım ulema bunu haccın şartlarından biri saymıştır."
 
Bazı âlimler, bu hadisten hareketle, bir günden az süren yolculuğu kadının mahremsiz yapabileceğini yöylemiştir.
 
2- Bu meselenin îzahı, Avnu'l-Ma'bud'da özetle şöyledir: "Kadının tek başına yolculuk yapmasını yasaklayan hadisler çoktur. Aralarında ifade yönüyle farklar vardır. Bazıları üç gün üç gecelik seyahati, bazıları iki gün iki gecelik, bazıları bir günlük... seyahati mahremsiz olarak yapmayı yasaklar. Mesela:   َ تُسَافِرُ الْمَرْأةُ ثَثاً اَِّ مَعَهَا ذُو مَحْرَمٍ   "Üç (günlük) yere kadın mahremsiz gidemez"   َ تُسَافِرُ الْمَرْأةُ يَوْمَيْنِ مِنَ الدَّهْرِ إَّ وَمَعَهَا ذُو مَحْرَمٍ  "Kadın mahremi veya kocası olmadan iki günlük yola çıkamaz"   َ يَحِلُّ ِمْرَأةٍ مُسْلِمَةٍ
 
اَنْ تُسَافِرَ مَسِيرَةَ لَيْلَةٍ  "Mü'min kadın bir gecelik mesafeye bir mahremi olmadan yola çıkamaz";   َ تُسَافِرُ اِمْرَأةٌ إَّ مَعَ ذِى مَحْرَمٍ  "Kadın yanında mahremi olmadıkça seyahat edemez."   َ تُسَافِرُ بَرِيداً   "Bir berîdlik mesafeye seyahat edemez."
 
Ulema ibarelerdeki ihtilafın, Resûlullah'a sorulan soruların farklı oluşundan ve farklı yerlerde sorulmuş olmasından ileri geldiğini söylemiş, "Üç günlük mesafedeki seyahatin yasaklanmasından hareketle daha kısa mesafelere gitmenin mübah olacağı hükmü çıkarılamaz" demiştir. Mesela Beyhakî şunu söyler: Sanki aleyhissalâtu vesselâm'a yanında mahremi olmayan bir kadının üç günlük mesafeye yapacağı seyahatten sorulmuştur, O da: "Hayır gidemez!" demiştir. Keza iki günlük mesafeye mahremsiz gidebilir mi diye sorulmuştur, O da: "Hayır, gidemez!" demiştir. Aynı şekilde bir günlük mesafeye gidip gidemeyeceği sorulmuştur, O yine "Hayır, gidemez!" demiştir. Bir berîdlik mesafeye seyahatinden sorulmuştur, O yine "Hayır, gidemez!" demiştir. Soru sahiplerinden her biri işittiği cevabı bilahare rivayet etmiştir. Aynı râviden gelen ihtihaflı rivayetler de o kimsenin Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı farklı yerlerde farklı sorulara -belirtildiği şekilde- farklı olarak verdiği cevapları dinlemiş olmasından ileri gelir. Hepsi de sahihtir. Bunların hiçbirinde, "sefer" ismi verilen en az miktar hakkında bir tahdit mevcut değildir. Resûlullah sefer diye tesmiye edilen en az mesafeyi tahdid etmeyi murad etmemiştir. Öyleyse "sefer" adı alan her mesafeye, yanında kocası veya bir mahremi olamayan kadının gitmesi yasaktır, bu mesafe üç günlük olmuş, iki veya bir günlük olmuş, bir berîdlik ve hatta daha da az olmuş farketmez. Zîra İbnu Abbâs (radıyallâhu anhümâ)'nın rivayeti yasağı mutlak olarak beyan etmiştir:   َ تُسَافِرُ اِمْرَأةٌ اَِّ مَعَ ذِى مَحْرَمٍ   "Kadın ancak mahremi ile seyahat edebilir." Bu rivayet, "sefer" denen bütün seyahatleri içine alır. Ümmet, kadın muktedir olduğu takdirde haccetmisinin gerektiğinde icma etmiştir. Çünkü ayette:   وَللَّهِ عَلى النَّاسِ حِجُّ الْبَيْتِ مَنِ اسْتَطَاعَ اِلَيْهِ سَبِيً   "Oraya gitmeye muktedir olan insana, Allah için, haccetmesi farzdır" (Âl-i İmrân 97) buyrulmuştur. "Kadının muktedir olması", erkeğin muktedir olmasından farksızdır. Öyleyse kadın veya erkek her muktedir olana farzdır. Ancak, "kadına mahrem şart mıdır değil midir?" bu meselede ihtilaf edilmiştir. Yani mahremin varlığı -kadın için- haccın farz olması için şart mıdır, yoksa bu, edası için mi şart kılınmıştır? Ebû Hanîfe (rahimehullah), haccın kadına vâcib olması için bunu şart koşar. Ona göre, kadınla Mekke arasında üç merhaleden daha az mesafe varsa mahrem şart olmaz. Ashâbu'l- hadis ve Ashâbu'rrey'den bir cemaat bu görüşe muvafakat eder. Hasan Basrî ve İbrahim Nehâî'nin de bu görüşte olduğu rivayet edilmiştir.
 
Atâ, İbnu Sirin, Saîd İbnu Cübeyr, Mâlik, Evzâî, Şâfi'î mahremi şart koşmazlar, nefsinin emniyetini şart koşarlar. Şâfiî'nin ashâbı: "Kadının, "kocası" veya "mahremi" veya "güvenilir" kadınlar"la emniyeti hasıl olur" derler. Şafiî'ye göre, "Bu üç şarttan biri yoksa kadına hacc gerekmez. Keza güven veren tek kadın bulmuş ise, yine hacc gerekmez, ancak onunla kadının hacca gitmesi câizdir." Nevevî'nin Müslim şerhinde belirttiği üzere Şâfiî mezhebinde sahih görüş budur.
 
Bu mevzuyu tamamlayan açıklama müteakip hadiste gelecektir.
 
ـ2ـ وعن ابن عباس رَضِيَ اللَّهُ عَنْهما قال: ]قال رسول اللَّه #: َ يَخْلوَنَّ رَجُلٌ بِامْرَأةٍ إَّ وَمَعَها ذُو مَحْرَمٍ. فَقَامَ رَجُلٌ يَا رسولَ اللَّهِ: إنَّ امْرَأتِى خَرَجَتْ حَاجَّةً وَإنِّى اكْتَتَبْتُ في غَزْوَةٍ كَذَا وَكَذا. قالَ: فَانْطَلِقْ فَحُجَّ مَعَ امْرَأتِكَ[. أخرجه الشيخان
 
.2. (2195)- İbnu Abbâs (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle buyurdular: "Bir erkek, yanında mahremi bulunmayan (yabancı) bir kadınla yalnız kalmasın!"
 
Bunun üzerine bir adam kalkarak: "Ey Allah'ın Resûlü, kadınım hacc için yola çıktı, ben ise falan falan gazvelere yazıldım!" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm: "Öyleyse git hanımına yetiş, onunla hacc yap!" diye emretti." [Buhârî, Cezâu's-Sayd 26, Cihâd 140, 181, Nikâh 111; Müslim, Hacc 424, (1341).]
 
Açıklama:
 
1- Hadiste, kadının yanında mahremi olmadan seyahate çıkması yasaklanmaktadır. Bu hadisin hükmü umumîdir. Hacc veya bir başka seyahat, uzak veya yakın mesafeye seyahat ayırımı yapılmamıştır. Zâhire göre yasak hepsine şâmildir. Ancak bu hususlar ihtilaflıdır. İhtilafları önceki hadiste belirttik, tekrara gerek yoktur.
 
2- Hadiste erkeğin yabancı bir kadınla halveti yasaklanmaktadır. Ulemâ bu hususta icma eder. Ancak, "mahrem"in yerini bu meselede "güvenilir kadınlar" gibi bir başka unsur tutabilir mi? ihtilaf edilmiştir. Yani erkek, yabancı kadının yanında mahremi olmasa fakat, buna mukabil başka kadınlar olsa bu şartlar çerçevesinde bir kadınla birlikte bulunabilir mi? İbnu Hacer der ki: "Sahih görüşe göre caizdir, çünkü bu durumda töhmet ihtimali zayıftır."  el-Kaffâl ise: "Mahrem şarttır" der ve ilave eder: "Hacc seferinde güvenilir kadınlar hakkında da hüküm aynıdır, bu kadınlardan en az birinin mahremi bulunmalıdır." Bu hükmü, Şafiî (rahimehullah)'nin şu görüşü de te'yid eder: "Erkeğin, tek başına olan kadınlar cemaatine imamlık yapması câiz değildir, bunun caiz olması için cemaatte yer alan kadınlarda en az birinin mahremi namaza katılmalıdır."
 
3- Hadisin zâhiri, haccın kadına vacib olması için mahremin bulunmasını şart koşmaktadır. Ancak mahremin varlığı vücubun şartı mıdır, edanın şartı mıdır .
 
alimler ihtilaf etmişlerdir. Ebû Hanife ve Ashâhu'lhadîsin vücub için bunu şart koştuğunu, Mâlik, Şâfiî ve diğer birçoklarının bunu vücub için şart koşmadığını yine önceki hadiste kaydettik.
 
4- Hadis, mahremi olmayan kadını seferden men etme hususunda bütün kadınları bir tutmaktadır. Bu meselede de ülema ittifak eder. Sadece Mâlikî âlimlerden Ebû'l-Velîd el-Bâcî, şehvet yönü kalmamış ihtiyar kadınları istisna etmiştir.
 
5- Hadisin son kısmında, hacc ile cihadın çakışmaları halinde haccın takdim edilmesi gereği gözükmektedir. Aynî şöyle der: "Bu emirde işlerin teâruzu halinde ehemm olanın takdimine delil vardır. Zîra burada erkeğin karşısına hacc ve gazve beraber çıkmış, hacc tercih edilmiştir, çünkü hanımının haccı meselesinde başkası onun yerini, yolculukta hanımla olma hususunda kimse tutamaz, halbuki gazve öyle değil."
 
6- Hadisten bazı âlimler: "Koca, karısını farz olan haccdan men edemez" hükmünü çıkarmıştır. Ahmed İbnu Hanbel bu görüştedir. Şafiîlerin de buna yakın bir kavli vardır. Ancak Şafiî mezhebinde sahih görüş kocaya men hakkı tanır. "Zîra, derler, hacc fevri bin farz değil, terâhî üzere yani zaman içinde eda edilebilecek bir farzdır." İbnu Hacer der ki: "Kocaya, hanımını götürmek vacib olmaz. Ama, hastaya bedel hacc yapacak kimse: "Bunu ücretle yapacağım, değilse yapmam" diye imtina etse, kadının ücret ödemesi gerekir, çünkü ücret onun iktidarı dahilindedir ve bu hacc'ın külfetlerinden sayılır."
 
Şunu da kaydedelim: Darâkutnî'nin merfu bir rivayetinde, kocası ve parası olan bir kadına kocası hacca gitmeye izin vermese, kadın bu izni istihsâl etmeden hacca gidemiyeceği ifade edilmiştir. Âlimler bunu "nafile olan hacc" ile te'vil ederler.
 
İbnu'l-Münir, ulemânın şu hususta icma ettiğini kaydeder: "Erkek, hanımını seyahatin her çeşidinden men etme yetkisine sahiptir." İhtilaf edilen husus vacib olan seferdeki yetkisidir.
 
İbnu Hazm ez-Zâhirî, hadisten, kadının kocası veya bir mahremi olmadan seyahat etmesinin caiz olduğu hükmünü çıkarmıştır. Ona göre, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), kadının ne geri çağrılmasını emretmiştir, ne de yalnız başına hacc maksadıyla yola çıktığı için kadını ayıplamıştır. Ancak İbnu Hazm'a: "Eğer izin şart olmasaydı kocasına , yazıldığı gazveyi terkederek hanımıyla hacca gitmesini emretmezdi" diye cevap verilmiştir. Hususan Saîd İbnu Mansur'da kaydedilen bir rivayet gösterilerek: "İzin şart olmasaydı nezrin bozulmasını emretmezdi" denmiştir. Gösterilen bu rivayette adam Hz. Peygamber'e: "Ben orduda şu şu gazvelere katılmak üzere nezrettim" demiştir.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Yolculuk Edepleri
« Yanıtla #10 : 04 Temmuz 2011, 18:07:12 »

Altıncı Edeb
Yolcunun Yanında Bulunması Mekruh Olan Şeyler

ـ1ـ عن أبى هريرة رَضِيَ اللَّهُ عَنْه قال: ]قال رسول اللَّه #: َ تَصْحَبُ المََئِكَةُ رُفْقَةً فِيهَا كَلْبٌ وََ جَرَسٌ[. أخرجه مسلم وأبو داود والترمذي.وفي رواية: »الجَرَسُ مَزَامِيرُ الشَّيْطَان«.وفي أخرى ‘بى داود: »َ تَصْحَبُ المََئِكَةُ رُفْقَةً فِيهَا جِلْدُ نَمِرٍ«

.1. (2196)- Hz. Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Melekler, içinde köpek ve çan bulunan kafileye arkadaşlık etmezler." [Müslim, Libâs 103, (2113, 2114); Ebû Dâvud, Cihâd (2555, 2556); Tirmizî, Cihâd 25, (1703).]
 
Bir diğer rivayette şöyle denmiştir: "Çan şeytanın mizmarları (çalgıları)dır."
 
Ebû Dâvud'un bir diğer rivayetinde: "Melekler, içerisinde kaplan derisi bulunan kafileye refakat etmez" buyurmuştur.
 
Açıklama:
 
1- Burada yolcuların bulundurmaktan men edildikleri köpek, dinimizin beslenmesini yasaklamış olduğu köpektir. Pek çok hadiste av, çoban köpeği gibi faydalı bir maksada hizmet etmeyen köpeklerin beslenmesi yasaklanmıştır. Köpeğin yasaklanışını alimler, onların pisliği, necaset yemesi ve pis kokmaları gibi sebeplere bağlarlar. Hz. Peygamber, bir ara bulundukları yere meleklerin girmeyeceğini beyan ederek çoban köpeği hariç, bütün köpeklerin öldürülmesini emreder. Mâlikîye mezhebi yasağın bütün köpeklere şâmil olduğuna hükmeder. Kurtubî yolcunun ihtiyaç duyacağı bekçi köpeklerinin bu yasağa girmemesi gerektiğini söyler.
 
2- Çanın "şeytan çalgısı" olarak tavsif edilerek yasaklanması, bazı alimlere göre, bunun kilise çanlarını andırmasındandır. Bu kerâhet, kerahet-i tenzihiyedir. Bazı âlimler ise: "Kerâhet büyük çanlarla ilgilidir,  küçükler mekruh değildir" diye hükmetmiştir. İbnu'l-Arabî el-Mâlikî: "Hiçbir surette câiz olmaz, çünkü çan sesi, bâtıl seslerdendir, kâfirin şiarıdır" der.
 
3- Çan, köpek, resim gibi mekruhâtın bulunduğu yere girmiyeceği belirtilen melekler, rahmet ve istiğfar melekleridir. Değilse, hafaza melekleri, kirâmen kâtibîn melekleri bu hallerde insandan ayrılmazlar.
 
4- Bazı âlimler şu hususu da tasrih ederler: "Hadiste çan ve köpek kafile için yasaklanmaktadır, bu ifadeden hareketle tek başına yolculuk yapanlar beraberlerinde çan ve köpek bulundurabilirler mi, bu hal yasağın dışında kalmaz mı? diye hatıra gelebilir. Elcevap: Münferid yolcu için de kerâhet mevzubahistir, çünkü yasağa illet olan mâna bu durumda da mevcuttur. Kafilenin zikri, yolculuğun ekseriyet itibariyle kafile halinde yapılması sebebiyle "kafile (rüfka)" kelimesine yer verilmiştir." Nitekim, daha önce geçtiği üzere Resûlullah münferid yolculuğu reddetmekte, normal bir yolculuğun üç kişi ile yapılmasını tavsiye etmektedir.
 
Zeynü'd-Dîn el-Irakî, kerâhetin sadece deve, at, katır, merkeb gibi büyük hayvanlara takılan çanlara has olmadığını, insanların bile boyunlarına takmaları muhtemel çanlara şâmil olduğunu belirtir.
 
Çan takma yasağında Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'in, bulunulan yeri düşmana ihbar etmeme kastını da güttüğü belirtilmiştir.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Yolculuk Edepleri
« Yanıtla #11 : 04 Temmuz 2011, 18:07:55 »

Yedinci Edeb
Seferden Dönüş

ـ1ـ عن أبى هريرة رَضِيَ اللَّهُ عَنْه قال: ]قال رسولُ اللَّهِ #: السَّفَرُ قِطْعَةٌ مِنَ الْعَذَابِ، يَمْنَعُ أحَدَكُمْ طَعَامَهُ وَشَرابَهُ وَنَوْمَهُ. فَإذَا قَضىَ أحَدُكُمْ نَهْمَتَهُ فَلْيُعَجِّلْ إلى أهْلِهِ[. أخرجه الثثة.»نَهْمَتَهُ« بفتح النون: أى حاجته
 
.1. (2197)- Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Yolculuk azabtan bir parçadır, herbirinizin yiyeceğine, içeceğine, uykusuna mâni olur. Öyleyse işini bitiren, âilesine dönmede acele etsin." [Buhârî, Umre 19, Cihâd 136, Et'ime 30; Müslim, İmâret 179, (1927); Muvatta, İsti'zân 39, (2, 980).]
 
Açıklama:
 
1-Yolculuğun azabı, meşakkatidir, elemidir. Yolculukta yürümekten, binmekten muntazam hayatın alışkanlıklarının terkinden hâsıl olan birkısım meşakkatler ve sıkıntılar vardır. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bütün bunları azab kelimesiyle ifade etmiştir. Hadisin devamında bu azab'ın sebebi de kısmen açıklanmaktadır: "Yiyecek, içecek ve uykuya mani olur." Bir başka rivayette "... Zîra, kişi, yolculuk sırasında yeterince namaz ve oruçla meşgul olamaz" denmiştir. Şüphesiz yolculuk, bu sayılanların aslına mani olmaz, mükemmel olmasına mani olur. Nitekim Taberânî'nin bir rivayetinde:   َ يَهْنَأُ اَحَدُكُمْ بِنَوْمِهِ وََ طَعَامِهِ وََ شَرابِهِ   "Uykunun, yemenin, içmenin tadını alamazsınız..." buyurulmuştur.
 
2- Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), yolculuğun sür'atle yapılıp, bir an önce eve dönülmesini tavsiye etmektedir. İbnu Ömer'in bir rivayetinde, yolculuğun meşakkatine dikkat çekildikten sonra:  وَاَنَّهُ لَيْسَ لَهُ دَوَاءٌ اَِّ سُرْعَةَ السَّيْرِ   "Yolculuk azabından kurtulmanın tek devası vardır, o da süratle yol almaktır" buyrulur. Dönüşün çabuk yapılmasına teşvik sadedinde, hadislerde farklı ifadelere yer verilmiştir. Efendimiz birinde şöyle der:
 
  فَلْيُعَجِّلِ الرِّحْلَةَ الى اَهْلِهِ فَاِنَّهُ اَعْظَمُ ‘جْرِهِ
  '...ailesine dönüşte acele etsin, çünkü bunun sevabı daha fazladır."
 
3- Âlimler bu hadiste, kişinin, sebepsiz olarak ailesinden uzaklaşmasının mekruh olduğu hükmünü çıkarmışlardır.
 
4- Yolculuktan dönmede istical (çabukluk) müstehabtır. Bu durum, gurbette olmadan maddî ve manevî zarara uğramasından korkulanlar hakkında daha da ehemmiyet kazanır. Çünkü, aile içerisindeki rahat ikamet, kişinin dünyevî ve uhrevî işlerinin düzelmesinde yardımcıdır, ibadetlerin cemaatle, huzurla, güç kuvvetle yapılmasına vesîledir.
 
ـ2ـ وعن جابر رَضِيَ اللَّهُ عَنْه قال: ]قال رسولُ اللَّه #: إذَا جِئْتَ مِنْ سَفَرٍ فََ تَأتِ أهْلَكَ طُرُوقاً حَتَّى تَسْتَحِدَّ المُغِيبَةُ وَتَمْتَشِطَ الشّعِثَةُ، وَعَلَيْكَ بِالْكَيْسِ[. أخرجه الخمسة إ النسائى
 
.2. (2198)- Hz. Câbir (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Seferden dönünce ailene gece vakti gelme, ta ki kocasını bekleyen kadıncağız usturasını kullansın, dağınık saçlarını tarasın. Sana keys gerekir." [Buhârî, Nikâh 120, Umre 16; Müslim, İmâret 183-184, (715); Ebû Dâvud, Cihâd 175, (2776, 2777, 2778); Tirmizî, Radâ 17, (1172) İsti'zân 19, (2713).]
 
ـ3ـ وفي رواية: ]كانَ يَنْهَاهُمْ أنْ يَطْرُقُوا النِّسَاءَ لَيًْ لِئََّ يَتَخَوَّنُوهُنَّ وَيَطْلُبُوا عَثَرَاتِهِنَّ[ .
 
3. (2199)- Bir diğer rivayette şöyle gelmiştir: "Resûlullah onları (yolculuktan dönenleri), kadınları ihanet zannı altında tutmuş ve açıklarını aramış olmaları için, evlerinin kapılarını geceleyin çalmaktan nehyetti."
 
Açıklama:
 
1- Bu iki hadis, uzun müddet gurbette kalan bir kimseye, evine döndüğü vakit kör saatte, aniden girmemesini tavsiye etmektedir. Şarihler bu kerahetin, gurbette uzun müddet kalanlarla ilgili olduğunu belirtirler. Kısa bir müddet için giden, döneceği bilinen kimse bu yasaklamanın dışındadır. Ayrıca, geceleyin geleceğine dair, şu veya bu vasıta ile önceden bir haber ulaştırabilmiş olan kimsenin de geceleyin gelmesinde bir kerâhet yoktur. Hadis, hiç beklenilmeyen bir zamanda âni gelişleri kasdetmekte, bunun gece vaktinde olmamasını tavsiye etmektedir. Bir Müslim hadisi'nde bu husus daha sarihtir:
 
  نَهَى رَسُولُ اللَّهِ # إذَا طَالَ الرَّجُلُ الْغَيْبَةَ اَنْ يَأتِى اَهْلَهُ طُرُوقاً  
 
"Resûlullah, gurbette ikâmeti uzayan kimsenin, evine geceleyin gelmesini yasakladı." Sadedinde olduğumuz hadiste böylesi bir gelişte iki menfî mânanın varlığına dikkat çekilmiştir:
 
1) Kadınların ihânetinden şüphelenmek.
 
2) Açığını aramak. Açığını aramak, onu hazırlıksız, traşsız, saçı dağınık, pejmürde kıyafetle bulmak demektir. Bu durumun, karıkoca arasında bulunması gereken muhabbeti sarsacağı belirtilir. Böylece Resûlullah karıkoca arasındaki muhabbeti kırıcı, zedeleyici bir durumu yasaklamış olmaktadır.
 
2- Keys: Önceki hadiste geçen bu kelimeyi âlimler farklı şekillerde yorumlamıştır. Hattâbî: "Keys burada "hazer (sakınmak)" mânasındadır. Ancak keys bazan "rıfk" ve "iyi temenni" mânasına gelir" der. İbnu'l-Arabî'ye göre "Keys "akıl" demektir. Resûlullah burada çocuk talebini akıl olarak ifade etmiştir." Diğer bazıları da: "Resûlullah, keys ile cimaya acz göstermekten sakınmayı kastetmiştir" demiştir. İbnu Hibbân, keys ile, hadiste cima kastedildiğini cezmen yani pek kesin bir üslûbla söylemiştir. İbnu İshâk'ın bir rivayetinde bu mânayı te'yid eden sarâhat gösterilmiştir.
 
Kadı İyâz der ki: "Buhârî ve başkaları keys'i "çocuk ve nesil talebi" olarak tefsir ettiler. Bu yorum sahihdir." Keys'in manası üzerinde yeterli tahkikten sonra İbnu Hacer, neticede lügat olarak akıl mânasına gelse de, hadiste "cima" ve "çocuk talebi" mânasında anlamak gerekeceğine hükmeder.
 
ـ4ـ وفي أخرى: ]َ تَلِجُوا عَلى المُنِيبَاتِ، فَإنَّ الشَّيْطَانَ يَجْرِى مِنْ أحَدِكُمْ مَجْرَى الدَّمِ، فَقُلْنَا: وَمِنْكَ؟ قَالَ: وَمِنِّى إَّ أنَّ اللَّهَ أعَانَنِى عَلَيْهِ فَأسْلَمَ.قال سفيان: معناه أسلم أنا منه، فإن الشيطان  يسلم .
 
4. (2200)-Bir diğer rivayette şöyle gelmiştir: "(Resûlullah:) "Kocası gurbette olan (yabancı) kadınların yanına girmeyin. Zîra şeytan, herbirinizin içinde, vücudunuzda kanın dolaştığı gibi, (kendisini hissettirmeden) dolaşır" buyurdu. Biz atılıp sorduk: "Sende de dolaşır mı?" "Bende de (dolaşır), ancak Allah bana yardım etti de (şeytanım) müslüman oldu." [Tirmizî, Radâ 17, (1172).]
 
Açıklama:
 
1- Burada, Resûlullah, kocası gurbette olan yabancı kadınların yanına gitmemeyi tavsiye etmektedir.
 
2- Şeytanın vücudda kan gibi dolaşması iki mâna'ya muhtemeldir:
 
a) Şeytana insanda dolaşma gücünün gerçekten verilmiş olması. Bu durumda hadiste mecaz mevzubahis değildir.
 
b) Bu ifade mecaz olabilir. Hakikati de şeytanın verdiği vesvesenin çokluğudur.
 
3- Şeytanın müslüman olması meselesine Süfyân-ı Sevrî itiraz ederek: "Şeytan müslüman olmaz" demiştir. Bu durumda   اَسْلَمَ   imlasının mazi fiil değil,   اَسْلَمُ   şeklinde muzârî okunması uygun bulunmuştur: "Ben ondan selamette kaldım" demek olur.
 
ـ5ـ وفي أخرى ]كانَ إذَا قَفَلَ مِنْ غَزْوَةٍ أوْ سَفَرٍ فَوَصَلَ عَشِيَّةً لَمْ يَدْخلُ حَتَّى يُصْبِحَ. فإذَا وَصَلَ قَبْلَ الصُّبْحِ لَمْ يَدْخُلْ إَّ وَقْتَ الْغَدَاةِ. يَقُولُ: أُمْهِلُوا كَىْ تَمْتَشِطَ التَّفِلَةُ وَتَسْتَحِدَّ المُغِيبَةُ[.»الطُّرُوقُ« المجئ لي.»وَالتَّخَوُّنُ« طلب الخيانة والتهمة.»وَاِسْتِحْدَادُ« حلق العانة، وهو استفعال من الحديد، وكأنه استعمله على طريق الكتابة والتورية.»وَالمُغِيبَةُ« التي غاب عنها زوجها.»والشِّعثَّةُ« البعيدة العهد بالغسل وتسريح الشعر والنظافة.»والتّفِلَةُ« التي لم تتطيب.»وَالْكَيْسُ« الجماع، والْكَيْسُ العقل، فيكون قد جعل طلب الولد من الجماع عقًْ
 
.5. (2201)- Bir diğer rivayette şöyle gelmiştir: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), bir gazveden -veya bir seferden- döndüğü vakit Medîne'ye gece ulaşacak olsa girmez, sabahı beklerdi. Sabahtan önce ulaşacak olsa yine girmez, sabah vaktini beklerdi. Derdi ki: "Biraz mühlet tanıyın da kokusunu sürünmemiş olan taransın, kocası gurbette olan usturasını kullansın."
 
Kaynak 2198'de kaydedildi.
 
Açıklama:
 
Hadisle ilgili açıklama, önceki rivayetlerin îzâhı sırasında geçmiştir. Burada Ebû Dâvud'da kaydedilen:
 
  اِنَّ اَحْسَنَ مَا دَخَلَ الرَّجُلُ عَلى اَهْلِهِ اِذَا قَدِمَ مِنْ سَفَرِ اَوَّلَ اللَّيْلِ    
 
 
"Kişi seferden döndüğü zaman ailesine dâhil olacağı en iyi vakit, gecenin başıdır" hadisini açıklama sadedinde ulemânın dikkat çektiği bir yoruma, bir bakıma bu bahsin neticesi olarak yer vermek istiyoruz:
 
"Önceki hadisler, yolcunun ailesine geceleyin dönmesini mekruh görürken, bir rivayet "gecenin başında dâhil olma"yı tavsiye etmekte ve ortaya bir tenâkuz çıkmaktadır. Ancak ulema burada tenâkuz görmez. Der ki, bu Ebû Dâvud hadisinde kastedilen ehline duhul'den maksad, "evine dönme" değildir, hanımı ile halvet edip başbaşa kalmadır, cima ihtiyacını görmedir. Bu maksadla gecenin başı tavsiye edilmiştir, çünkü tabiî olarak, yolcu, ailesinden uzak kalmış olması sebebiyle, onda şehvet galebe çalar. Arzusunu gecenin başında yerine getirince nefsi sükünete erer ve uykusu rahat geçer."
 
ـ6ـ وعن ابن عباس رَضِيَ اللَّهُ عَنْهما قال: ]لَمَّا نَهَاهُمْ النّبىُّ # أنْ يَطْرُقُوا النِّسَاءَ لَيًْ طَرَقَ رَجَُنِ بَعْدَ النَّهْىِ فَوَجَدَ كُلُّ وِاحِدٍ مِنْهُمَا مَعَ امْرَأتِهِ رَجًُ[. أخرجه الترمذي .
 
6. (2202)- Hz. İbnu Abbâs (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) onları kadınların yanına geceleyin gelmeyi yasakladığı zaman, iki kişi (bu yasağı dinlemeyip), geceleyin evlerine geldi. Her ikisi de evinde hanımının yanında bir yabancı erkek buldu." [Tirmizî, İsti'zân 19, (2713).]
 
Açıklama:
 
İbnu Ebî Cemre, 2198'de kaydedilen Buhârî hadisi'ni açıklama zımnında: "Hadiste, yolcunun, geleceğine dair önceden herhangi bir haber ulaştırmadan, ailesine aniden girmesi yasaklanmaktadır. Bunun sebebi de hadiste işaret edilen husustur" dedikten sonra, sadedinde olduğumuz hadisi kastederek şöyle der: "Resûlullah'ın bu yasağına muhalefet edenler oldu ve hanımının yanında yabancı erkek buldu. Muhalefetine karşılık bu suretle cezalandırıldı."
 
Ebû Avâne'nin kaydettiği bir rivayete göre Abdullah İbnu Revâha, sefer dönüşü geceleyin ailesine döner. Hanımının yanında, onu taramakta olan bir kadın vardır. İbnu Revâha ilk anda bu yabancıyı erkek zanneder ve kılıcını çeker, o anda Resûlullah'ın kişiyi ehline geceleyin dönmesini yasakladığını hatırlayarak tevakkuf eder ve böylece bir cinayetten kendisini kurtarır.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Yolculuk Edepleri
« Yanıtla #12 : 04 Temmuz 2011, 18:08:31 »

Sekizinci Edeb
Deniz Yolculuğu

ـ1ـ عن ابن عمرو بن العاص رَضِيَ اللَّهُ عَنْهما قال: ]قال رسولُ اللَّه #: َ تَرْكَبِ الْبَحْرَ إَّ حَاجّاً أوْ مُعْتَمِراً أوْ غَازِياً في سَبِيلِ اللَّهِ تَعالى. فإنَّ تَحْتَ الْبَحْرِ نَاراً وَتَحْتَ النَّارِ بَحْراً[. أخرجه أبو داود.قال الخطابى في قوله: إن تحت البحر ناراً إلخ. هذا تفخيم ‘مر البحر وَتَهْوِيلٌ لشأنه، فإن اŒفة تُسْرِعُ إلى راكبه وَيؤمن هكه في غالب ا‘مر كما  يؤمن الهك من النار لمن بسها ودنا منها، وهذا في معرض التَّخَيُّلِ والتمثيل

.1. (2203)- Abdullah İbnu Amr İbni'l-Âs (radıyâllahu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Hacc veya umre veya Allah yolunda cihad maksadları dışında gemiye binme. Zîra denizin altında ateş, ateşin altında da deniz vardır." [Ebû Dâvud, Cihâd 9, (2489).]
 
Açıklama:
 
1-  Şârihler hadisin zaafına dikkat çekmekle birlikte, fukaha'nın bazı hükümler çıkardığın belirtirler: Hacca gitme imkanı sadece deniz yoluyla mümkün ise, hacc yine de farz olur. Ebû'l Leys Semerkandî: "Deniz seyahatinde selamet ihtimale galib ise mutlaka hacc farz olur" demiştir. Bu görüşe göre helak ihtimali galib ise kişi hacc mevzuunda muhayyerdir, dilerse tehlikeyi göze alıp deniz yoluyla hacca gider, dilerse gitmez, bu durumda muhayyerlik esastır. Bu yorumda "Gemi yolculuğu, haccın farz olmaması için özür sayılır" diyen görüşe red mevcuttur. Hattâbî'nin ifadesi, denizi özür sayanlara daha açık bir reddir: "Bu hadiste, "Hacca gitmek için başka yolu olmayanlara gemiye binmeleri gerektiği hususunda delil vardır." Bir çok fakih bu görüştedir. Ancak İmam Şafiî (rahimehullah): "Bunun gerekeceği hususunda açıklık göremiyorum, çünkü bu hadisi zayıf addetmişlerdir." İbnu Hacer, deniz yolculuğu hususunda İmam Mâlik gibi bazı âlimlerin kadınla erkek arasında tefrikte bulunduklarını belirtir. İmâm Mâlik, kadınlara deniz yolculuğunu mutlak olarak yasaklamıştır. Ancak cumhur "selamet galebe çalınca denizle kara arasında fark yoktur" diye hükmetmiştir.
 
2- Hattâbî, bu hadiste Resûlullâh'ın deniz yolculuğunda ciddi riskler bulunduğuna dikkat çekip, şe'nini büyüttüğünü söyler. "Çünkü, der, deniz yolcusuna âfet çabuk gelir, selâmetinden hiçbir zaman emin olunamaz, tıpkı ateşle iştigal edip ona yaklaşma halinde, onun felaketine uğramaktan emin olunamıyacağı gibi."
 
3- "Denizin altında ateş, ateşin altında deniz var" sözü, Resûlullâh'ın mucizevî ihbarlarından biridir. Bugünkü jeoloji bilgisi küre-i arzın merkezini ateş kabul eder. Arzımızın kürevî olması hasebiyle, bilhassa güney yarım kürenin ve hususen Suudî Arabistan'a yol veren denizlerin semtikademleri (antipod'ları) hep denizdir. Bu bilgi, günümüzde âdi bilgiler sınıfında ise de coğrafya bilgisinin çok sınırlı olduğu Resûlullah devrinde mucize değerindedir.
 
ـ2ـ وعن مُطَرِّفٍ قال: ]َ بَأسَ بِالتَّجَارَةِ في الْبَحْرِ وَمَا ذَكَرَهُ اللَّهُ تَعالى في الْقُرآنِ إَّ بِحَقٍّ. ثُمَّ تََ: وَتَرَى الْفُلْكَ فِيهِ مَوَاخِر لِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِهِ[. أخرجه رزين. قالت: وأخرجه البخارى في ترجمة واللَّه أعلم.»مَواخِرَ« جمع ماخرة: وهى الجارية

.2. (2204)- Mutarrıf der ki: "Denizde ticaret yapmada bir beis yok. Kur'ân-ı Kerîm'de Cenâb-ı Hak ancak hakkı zikreder" sonra da şu âyeti okudu;    تَرَى الْفُلْكَ فيهِ مَوَاخِرُ لِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِهِ   "Allah'ın lütfuyla rızık aramanız için gemilerin onu yararak gittiğini görürsün..." (Fâtır 12). [Rezîn ilavesidir. Buhârî, bunu bâb başlığında kaydetmiştir (Büyu, 8).]
 
Açıklama:
 
1- Burada Mutarrıf şeklinde zikredilen isim Buhârî'de Matar'dır ve İbnu Hacer, bunun, Tâbiîn'den meşhur Mater el-Varrâk el-Basrî olduğunu belirtir. Buhârî'nin sadece Hamevî nüshasında, tashif eseri olarak, Mutarrıf şeklinde geldiğine dikkat çeker.
 
2- İmam Mâlik, Hz. Ömer'in gemi ile gazveye çıkmaya müsaade etmediğini kaydeder. Şüphesiz bu, deniz seferi  hususunda kerahet ifade etmez. Nitekim "Hz. Muâviye (radıyallâhu anh)'nin ısrarlı talepleri üzerine Hz. Osman müsaade etmiştir. İlk defa onun zamanında müslümanlar deniz seferi yaparak Kıbrıs'a çıkartma yaparlar. Şu halde Hz. Ömer'in menfî tavrı, siyasi gelişmelerin ve belki de deniz seferiyle ilgili teçhizat ve tecrübelerin yetersizliğine bağlı bir durumdu. Hz. Osman zamanındaki gelişmeler, resmî müsaadenin istihsâline yetmiş olmalıdır.
 
Şu halde, deniz yolculuğunun cevazı meselesinde ulema arasındaki değerlendirmede, Buhârî, deniz yoluyla ticaretin câiz olduğu kanaatindedir ve bu fikrine delil olarak şeyhlerinden Matar el-Varrâk'ın kanaatini ve âyetten istidlalini bâb başlığında kaydetmektedir.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Yolculuk Edepleri
« Yanıtla #13 : 04 Temmuz 2011, 18:09:20 »

Dokuzuncu Edeb
Yolcuyu Karşılama

ـ1ـ عن السائب بن يزيد رَضِيَ اللَّهُ عَنْهما قال: ]ذَهَبَنَا نَتَلقَّى رسولَ اللَّهِ # مَعَ الصِّبْيَانِ إلى ثَنِيّةِ الْوَدَاعِ مَقْدَمَهُ مِنْ غَزْوَةِ تَبُوكَ[. أخرجه البخارى وأبو داود والترمذي
 
.1. (2205)- Sâib İbnu Yezîd (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Tebük Gazvesi dönüşünde, biz çocuklarla birlikte, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı karşılamak üzere Seniyyetü'l Vedâ'ya gittik." [Buhârî, Cihâd 196, Megâzî 82; Tirmizî, 38, (1718); Ebû Dâvud, Cihad 176, (2779).]
 
Açıklama:
 
1- Hadis, burada Resûlullah'ın Tebük gazvesi dönüşü sırasında merasimle karşılandığını ifade etmektedir. Buhârî'nin Kitâbu'l-Cihad'daki rivayeti, "Gazilerin karşılanması" adını taşıyan bir başlık altında kaydedilir. Burada râvi, hangi gazve olduğunu belirtmeden: "Biz çocuklarla, Resûlullah'ı karşılamak için Seniyyetü'l-Vedâ'ya gittik" der. Buhârî'nin başlığının da ifade ettiği üzere, âlimler: "Sefer dönüşlerinde yolcuları ve cihaddan gelenleri neş'e ve sürurla karşılamak hoş bir davranıştır, insanlara karşı îfâ edilen iyiliklerden biridir" diye hükme bağlamışlardır.
 
2- Seniyye tümsek demektir. Seniyyetü'l-Vedâ Medine'de yolcuların uğurlandığı, karşılandığı bir yerin adıdır, Mekke cihetindedir. Tebük, tam aksi cihette olduğu için, hadis bazı itirazlara uğramıştır. Şârih Dâvûdî, bu cihette de aynı ismi taşıyan bir yerin olabileceğini söylemiştir. İbnu Hacer müşkili bir başka yaklaşımla halleder: "Onun Hicaz cihetinde olması, Şam'a gidecek yolcuların şehri aynı yerden terketmelerine mâni değildir. Nitekim Mekke'ye giriş ve çıkışlar iki ayrı tepeden de olsa her iki tepenin yolu da sonunda birleşmektedir." Ayrıca, Resûlullah'ın hicretle Medîne'ye gelişi sırasında kadınların okuduğu manilerin birinde, bir rivayette:   طَلَعَ الْبَدْرُ عَلَيْنَا مِنْ ثَنِيّاتِ الْوَدَاعِ   "Ay bizim üzerimize vedâ tepelerinden doğdu şeklinde geldiğini kaydeder. Yani bu rivayette seniyyetü'lvedâ değil, seniyyâtü'lvedâ denmiştir. Seniyyât, seniyyeler (tepeler) demektir.
 
ـ2ـ عن عائشة رَضِيَ اللَّهُ عَنْها قالت: ]قَدِمَ زَيْدُ بنُ حَارِثَةً ورسولُ اللَّهِ #
 
في بَيْتِى، فَأتَاهُ فَقَرَعَ الْبَابَ فقَامَ إلَيْهِ # عُرْيَاناً يَجُرُّ ثَوْبَهُ، وَاللَّهِ مَا رَأيْتُهُ عُرْيَاناً قَبْلَهَا وََ بَعْدَهَا، فَاعْتَنَقَهُ وَقَبَّلَهُ[. أخرجه الترمذي

 
.2. (2206)- Hz. Âişe (radıyallâhu anhâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) odamda iken Zeyd İbnu Hârise geldi ve kapıyı vurdu. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) üryan vaziyette üzerindeki örtüsünü sürüyerek kalktı. Allah'a yemin olsun, O'nu, daha önce üryan olarak hiç görmemiştim, sonra da görmedim. Zeyd'i kucakladı ve öptü." [Tirmizî, İsti'zân 32, (2733).]
 
Açıklama:
 
Şârihlerin de belirttiği üzere, Zeyd (radıyallâhu anh)'in gelişi, mûtad bir geliş değil, bir sefer veya gazve dönüşüdür. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) O'nu bir çok gazvelere komutan yapmıştır. Rivayetten de anlaşılacağı üzere, Zeyd, istisnâî bir saatte Resûlullah'ın kapısını çalmıştır.
 
Resûlullah'ın üryan olarak, yani ridasını üzerine almış olarak, tekellüfsüz şekilde kapıya koşması, Zeyd'in gelişinden duyduğu sevinci ifade eder. Esasen Zeyd olsun, oğlu Üsâme (radıyallâhu anhümâ) olsun, Resûlullah'ın fazla teklif ve tekellüfe gerek duymayacağı kadar ziyade sevgisine mazhar olma şerefine ermiş bahtiyarlardandır.
 
2- Hz. Âişe, Resûlullah'ı ne daha önce ne de daha sonda böyle üryan vaziyette hiç görmediğini yeminle ifade etmektedir. Aynı yorgan altında yıllarca beraberliğe rağmen, Resûlullah'ı bu vaziyette görmemesi istiğrab mevzuudur. Bazı şârihler: "Hz. Âişe'nin burada, bu şekilde üryan olarak birisini karşılayıp kucaklamasını kastetmiş olacağını, ancak halin bu hususa delaleti sebebiyle sözü kısa kestiğini veya bu şekildeki üryanlıkta görmediğini kasdetmiş olabileceğini" söylemişlerdir. Kâdı İyâz evvelki tahminde bulunur. Tîbî de: "Doğrusu da bu olmalıdır. Zîra, Hz. Âişe'nin sözünün siyakından Zeyd'in gelişi sebebiyle Resûlullah'ın duyduğu neşe ve sevincin râyihası koklanmaktadır. Efendimiz, onu bir an önce karşılama hususunda duyduğu isti'cal sebebiyle ridâsını tam olarak giyinmeye vakit ayırmadan koşmuş, yürürken eliyle çekerek giyinmesini tamamlamaya çalışmıştır ki bu durum (herkese) kesretle vaki olan bir haldir."
 
3- Hadiste, yoldan gelenle kucaklaşmanın meşrûiyyetine delil mevcuttur. Musâfaha ve kucaklaşmanın, sünnetten başka örnekleri, başta Hz. Enes, Hz. Câbir ve Ebû Zerr olmak üzere bir kısım Sahâbi (radıyallâhu anhüm) tarafından rivayet edilmiştir. Hz. Enes'in bir rivayeti şöyle:   كًَانُوا إذَا تََقَوْا تَصَافَحُوا وَإذَا قَدِمُوا مِنْ سَفَرٍ تَعَانَقُوا   "Ashab karşılaşınca musâfaha ederler (tokalaşırlar), seferden gelince de kucaklaşırlardı
 
Âlimlerimiz, muhtelif rivayetleri nazar-ı dikkate alarak mü'minlerin karşılaşmalarda musâfahanın, uzaktan gelme durumunda da kucaklaşmanın hak ve sahih olduğunu söylemekte ittifak eder.
 
ـ3ـ وعن الشعبى قال: ]تَلَقّى رسولُ اللَّه # جَعْفَرَ بْنَ أبِى طَالِبٍ، فَالْتَزَمَهُ وَقَبَّلَ بَيْنَ عَيْنَيْهِ[. أخرجه أبو داود
 
.3. (2207)- Şa'bî merhum anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), Câfer İbnu Ebî Tâlib'i karşıladı, kucakladı ve gözlerinin arasından öptü." [Ebû Dâvud, Edeb 157, (5220).]
 
Açıklama:
 
1-  Şa'bî, sahâbî olmaması haysiyeti ile, rivayet munkatı'dır.
 
2- İbnu Hişâm'ın kaydına göre, Hz. Câfer'in bu sefer dönüşü, Habeşistan dönüşüdür. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), onu Habeşistan'a hicret edenlerin sözcüsü olarak Necâşî'nin yanına göndermiş idi. Oradaki hizmetini tamamlayıp dönen Hz. Câfer Hayber'in fethedildiği gün, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'la karşılaşır.  Onu görmekten son derece memnun kalan Efendimiz, rivayette ifade edildiği üzere kucaklayıp öptükten sonra:   مَا اَدْرِى بِاَيِّهِمَا اَنَا اُسَرُّ بفتح خيبر ام بقدوم جعفر   "Bilemiyorum bunlardan hangisi sebebiyle sevineyim. Hayber'in fethiyle mi, Câfer'in gelişiyle mi?" buyururur.
 
Ebû Dâvud "İki Göz Arasından Öpmek" adını verdiği bir bâb'ta bu hadisi zikrederek gözler arasından öpmenin meşruiyyetine delil yapar.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Yolculuk Edepleri
« Yanıtla #14 : 04 Temmuz 2011, 18:09:53 »

Onuncu Edeb
Kudüm (Seferden Dönüş) Namazı

ـ1ـ عن ابن عمر وكعب بن مالك رَضِيَ اللَّهُ عَنْهم قا: ]كانَ رسولُ اللَّهِ # إذَا قَفَلَ مِنْ سَفَرٍ بَدَأ بِالْمَسْجِدِ فَرَكَعَ فِيهِ رَكْعَتَيْنِ ثُمَّ انْصَرَفَ إلى بَيتِهِ. قال نافع: وكانَ ابْنُ عُمَرَ يَفْعَلُ ذلكَ[. أخرجه أبو داود
 
.1. (2208)- İbnu Ömer ve Ka'b İbnu Mâlik (radıyallâhu anhüm) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir seferden dönünce önce mescide uğrardı. Orada iki rekat namaz kılar, ondan sonra evine dönerdi." Nâfi: "İbnu Ömer de öyle yapardı" demiştir." [Ebû Dâvud, Cihâd 178, (2781, 2782).]
 
Açıklama:
 
Rivâyetin pek vâzıh olan ifadesi, Resûlullâh'ın sefer dönüşlerinde önce mescide uğrayıp iki rekat namaz kıldığını gösteriyor. Ebû Dâvud'un aynı bâbtaki bir rivayetinde, (halkın kendisini ziyaret edebilmesi için) namazdan sonra mescidde oturduğunu ifade eder. Teysîr'in kaydettiği rivayette, iki rekatlik namazdan sonra evine döndüğü ifade edilmektedir. Öyle anlaşılıyor ki, halkın ziyaret etmek, haber dinlemek ihtiyacını duyarak etrafını sarmaları halinde mescitte oturup, onlarla meşgul olmuştur. Böyle olmayan durumlarda ise, kudüm namazını kılınca evine çekilmiştir.
 
Şu halde burada esas şudur: Seferden dönünce önce mescide uğrayıp iki rekat kudüm namazı kılınmalıdır. Bir müddet oturmak veya hemen eve dönmek, şartlara bağlıdır.
 
Yeri gelmişken hatırlatalım ki, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'in sefer dönüşünü hep gündüze -Hasan İbnu Ali (radıyAllahu anhümâ)'nin tasrihine göre kuşluk vaktine- rastlatmasının, gece vaktinden sakınmasının bir hikmeti daha gözükmektedir: Bu da dönüşte ashabla karşılaşmak, onların merakını tahrik etmeden bazı haberler vermektir.