Gönderen Konu: Sermayemiz takvamız olsun  (Okunma sayısı 2094 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı İsra

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 7482
Sermayemiz takvamız olsun
« : 19 Temmuz 2010, 03:38:03 »


Kalp temizliği sadakattendir

Kalp temizliğinin İslâm dininde çok büyük bir yeri vardır. Zaten kalp temiz olmadığı zaman, niyet ve ihlâs da gerçekleşmez. Onun için insan kalbindeki bütün kötü sıfatları çıkarıp yerine güzel vasıfları yerleştirmesi lâzımdır.

Anlatıldığına göre, bir zat bir Evliya’dan nasihat istemiş, o Evliya şöyle demiştir: “Allahu Teâlâ senin kalbine baktığında, onda razı olmadığı bir şey görmesin.”

İnsanın kalbi temiz olduğu zaman, bütün vücut kötülüklerden muhafaza olur. Nitekim hikmet ehli bir zat şöyle demiştir: “Ben kalbimi on gece şeytandan, hataralardan (lüzumsuz düşünce, hatıra) korudum. Kalbim de beni yirmi sene bunlardan korudu.”

Onun için kalp temizliğine çok dikkat etmek lâzımdır. İnsanın çaresi, kalbini Allahu Zülcelal’e sadık yapmasıdır. Çünkü kalp Allahu Zülcelal’in nazargahıdır. Kalbi Allahu Zülcelal’e bağlamak gerekir. Bizlere Allahu Zülcelal’i unutturacak her şeyi kalpten çıkarmak lâzımdır.

Kalbimizi Allah’a teslim edelim

Sehl bin Abdullah rahmetullahi aleyhi şöyle demiştir: “Kim kalbini Allah’a teslim ederse Allah da onun âzâlarına sahip çıkar.”

İnsan, kalbini Allah-u Zülcelal’e teslim ederse O da o kimsenin gözlerine, ayaklarına, diline hülâsa bütün âzâlarına sahip çıkar. Allah-u Zülcelal’in yaratmış olduğu bir et parçası olan kalbimizi O’na teslim etmemek, çok garip bir şeydir. Kalbi Allahu Zülcelal’e teslim edip: “Ya Rabbi! Bu kalbi sen yarattın. Onu sana teslim ediyorum. Dilediğin gibi yap!” diyerek, Allahu Zülcelal’e teslim etmek lâzımdır.

Böyle olunca, Allah-u Zülcelal’in muhabbeti kalbimize girer ve bütün âzâlarımız da O’nun istediği şekilde olur inşaAllah.

Kalp temizliğine çok önem vermek gerekir. Nasıl ki bir bahçıvan, bahçesindeki zararlı otları temizleyip bahçesine su veriyorsa bizler de kalbimizdeki dünya hırsı, riya, kin, hased gibi bütün kötü sıfatlardan temizleyip onu muhabbet, zikir gibi güzel sıfatlarla beslememiz lâzımdır.

İbadet ne için yapılmalı?

İnsan her hangi bir hayır yaptığı zaman, onu Allah için yapması gerekir. İnsan her yaptığını Allah-u Zülcelal’in rızasına çevirebilir. İnsan, sabah işe gitmek için evinden çıkarken: “Ya Rabbi! Aile efradımın nafakasını üzerime vacip ettin. Bir misafir geldiğinde ona ikram etmek için ve sadaka vermek için işime gidiyorum.” dediği zaman, insanın bu işi de ibadet sayılır.

Elimizden geldiği kadar, Allah-u Zülcelal’in üzerimize farz kıldığı şeylere çok dikkat etmeliyiz. Davud aleyhisselama indirilen Zebur’da şöyle yazılı olduğu rivayet edilmiştir: “Allah’ın halis kulları, O’ndan bir şey bekleyerek değil, Rabb olduğu için O’na kulluk edenlerdir. Allah, cennet ve cehennemi yaratmasaydı bile, O’na karşı aynı şekilde kulluk ederlerdi.”

   
Allah’ın nimetleri karşılığında ibadet yapmak, yine de iyidir, ama hakikate bakılırsa ibadet tek onun Zât’ı için yapılmalıdır. Biz, Allah-u Zülcelal’i tanımadığımız için ya cennet nimeti için ya da cehennem korkusundan ibadet yapıyoruz. Eğer tamamen, hakkıyla Allah’ın azametini, O’nun bizim üzerimizdeki nimetlerini, iyiliğini bilseydik, sadece O’nun rızası için daima ibadet edecektik.

Allah-u Zülcelâl kulunun, tek kendi Zât’ı için kendi aşkı ve muhabbeti için ibadet etmesini, cennet ve cehennem için ibadet etmesinden daha makbul tutmuş ve onu daha çok sevmiştir.

İnsan ibadeti, cenneti istediğinden yâda cehennem korkusundan değil, sırf Allah rızası için yapmalıdır. İnsan ibadeti sırf Allah-u Zülcelal’in rızası ve Zât’ı için yaptığı zaman, ona, Allah-u Zülcelal’in azamet ve büyüklüğüne göre sevap, feyiz, rahmet ve nisbet gelecektir. Ama ibadeti kendi nefsi için; cennete girmek, cehennemden kurtulmak için yaparsa ibadetten kendi nefsi (cürmü) kadar lezzet duyar, sevap kazanır. Ancak kendini kurtarır.

İbadet ederken, Allah rızasından başka cennet umudu, cehennem korkusu gibi şeyler aklımıza geldiği zaman, hemen “İlahi ente maksudi ve ridake matlubi” (Ya Rabbi! Maksadım sensin, senin rızanı istiyorum. dememiz ve kendimizi Allah-u Zülcelal’in razı olacağı şekilde düzeltmeye çalışmamız lâzımdır.

Allah rızası ibadete bağlıdır

Allah-u Zülcelâl, ibadeti rızasına sebep kılmıştır. Kendi kendimize düşünürsek, secdeye gittiğimiz zaman, Allah secdeyi sevdiği için secdeden kalkmamaya dair bir istek bulunması lâzımdır. Secdeye gittiğimiz, namaz kıldığımız zaman, nefsimiz, “Bize acele et, namazı çabuk kıl!” der.

O zaman nefsimizi şöyle azarlamalıyız: “Ey nefsim! Sen ne kadar adisin. Bu secdeyle, sen de benimle beraber cennete gireceksin, Allah’ın rızasına müstahak olacaksın, öyleyse niçin yapmak istemiyorsun?”

Rükûya gittiğimiz, zikir yaptığımız, Allah için konuştuğumuz zaman, nefsimizi böyle azarlamalıyız ve daima Allah’ın razı olacağı sebeplere el atmamız ve Allah’ın gazabını taşıyan günahlardan da kaçınmamız lâzımdır.

 
İbadet sanatı

Allah-u Zülcelâl, bizlere İslâm dini ve imanı verdiği için bunların ne kadar mükemmel bir nimet olduğunu idrak etmeliyiz ve o şuurda olmalıyız. Allah-u Zülcelâl, insana dünyada ömür, sıhhat ve afiyet vermiştir. Bu sıhhat ve kuvvetle, tabi ki insan, bir şeylerle meşgul olmalıdır. İşte en büyük meşguliyet, ibadettir.

İbadet bir sanattır. Her sanatın bir kârı vardır. Bu sanatın atölyesi, daima Allah-u Zülcelâl ile meşgul olmaktır. Bir kimse yalnız kaldığı zaman, kendisi ile Allah-u Zülcelâl arasındaki durumu gözetmesi lâzımdır.

Bu sanatın sermayesi de Allah’a karşı takvalı olmaktır. Takva ise Allah’dan korkmak, O’nun emir ve nehiylerini yerine getirmektir. İnsan, sermayesi olmadığı zaman hiç bir ticaret yapamaz.

Demek ki kişinin sermayesi, Allah-u Zülcelal’e karşı takvalı olmasıdır. İnsanın, o zaman elde edeceği kâr da Allah-u Zülcelal’in rızası ve cennettir. Hz. Peygamber sallAllahu aleyhi vesellemin bizlere tebliği, bu şekildedir.

Niyetimiz Allah için olsun

Allah-u Zülcelâl bizi öyle iyi biliyor ki, bunu tahmin bile edemeyiz. Sabahtan akşama kadar kalbimize yüz bin tane niyet de gelse Allah-u Zülcelâl bu niyetlerin hepsini ince ince bilir. Onun için kendimizi Allah-u Zülcelal'e karşı biraz samimî yapmamız lâzımdır.

İnsan, daima Allah-u Zülcelal'e karşı olan kulluk vazifesini yerine getirmesi lâzımdır. Bir dilenci, bir zenginin kapısına gittiği zaman, nasıl ondan bir şey alabilmek için kendisini onun karşısında acınacak duruma sokuyorsa biz de böyle yapmalıyız. Bu, Allah-u Zülcelal'in çok hoşuna gidecektir. O derecede de bizi kabul edecektir inşaAllah.

Allah-u Zülcelâl hepimize kendi fazlı, ihsanı ve keremi ile muhabbetini versin ve razı olacağı şekilde salih amel nasip etsin... (Âmin)

gülistan dergisi
« Son Düzenleme: 19 Temmuz 2010, 03:41:31 Gönderen: İsra »