iyi gelişmiş ve güneşten yanmış yüzü ile, uzun boylu, iriyarı cüsseli savaş meydanlarındaki dövüşlerin yarasını yüzünde taşıyan gözlerinin kenarı yarılmış olan bir adam, emin ve kararlı adımlarla Kufe pazarından geçiyordu.
dükkanında oturmuş olan civardaki bir pazarcı , arkadaşlarını güldürmek için adama doğru bir avuç çöp fırlattı. yoldan geçen adam gözünü kapamadan ve o tarafa bakmadan bile aynı emin ve sağlam adımlarla yoluna devam etti. uzaklaşır uzaklaşmaz pazarcının arkadaşlarındna biri ona:
- kendisine hakaret ettiğin o adamı tanıdın mı ?diye sordu .
- hayır tanımadım, her gün gözümün önündna geçen binlercesinden biriydi ,sahi kimdi o adam?
- hayret, tanımadın mı? yoldan geçen o adam Malik-i Eşteri Naha'i , diye tanınan o meşhur komutandı.
- bu adam Malik-i Eşteri miydi? haniaslan kalbinin korkusundan eriyerek su olduğu ve adının düşmaları titrettiği Malik mi?
- evet Malik in ta kendisiydi.
- vay benim halime ! ne biçim iş yaptım! şimdi beni sert bir şekilde cezalandırmak için emir verecek . hemen koşupta eteğini tutayım ve kusurumu bağışlaması için yalvarayım .
Malik-i Eşteri nin peşinden yola koyuldu. Malik in yolunu mescide çevirdiğini görünce, peşincen mescide gitti. onun namaza durduğunu görünce selam vermesi için bekledi. sonra ona yaklaşıp yalvarıp yakarıp kendini tanıttı,ben cahillik neticesi harekette bulunan kişiyim dedi, Malik :
Allah a yemin ederim ki mescide senin hatırın için geldim. çünkü senin çok cahil bilgisiz ve yolunu şaşırmış bir insan olduğunu anladım. sebepsiz yere halkı intitenlerdensin. acıdım haline ve buraya senin için dua edip Allah tan doğru yola girmeni istemek için geldim. zannettiğin gibi sana karşı her hangi bir düşmanca kasdım yoktur.