Gönderen Konu: Yüz Yıllık Sömürüye Karşı Bir "Elif" Gibi Durmak: PAKİSTAN  (Okunma sayısı 1946 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."

Yüz Yıllık Sömürüye Karşı Bir "Elif" Gibi Durmak: PAKİSTAN



"Pakistan’ın mahzun bir köşesinde bir medrese öğrencisi… Fotoğrafçı gelecekmiş, diye sevinip kapıya çıkmış. Avlu kapısındaki telaşlı kalabalığa bakıyor. Hâlbuki çoktan içeri girmiştim. O fark edene kadar 10-15 poz çekmiştim."

    [ Mahmut Han Gediz ]


Pakistan’ın, son 100 yılını İngiliz sömürgesinde geçirmiş olsa da köklü ve de güçlü bir kültürel birikime sahip olduğunu biliyoruz. Bunu sadece tarihî vesikalardan, tarih kitaplarından değil, üzerindeki kıyafetin detaylarından, sırtını dayadığı kapının ihtişamından, gözlerindeki ışıltıdan anlamak mümkün.

Tam 100 yıl bil fiil İngiliz sömürüsüne maruz kaldıktan sonra sımsıkı tuttuğu kitabın kapağındaki ‘Elif’ gibi dimdik durabilmek istiyor. Kanları ve gözleri zehirlenmiş olsa da hala ruhlarında bir ‘’Elif’ olduğunu söylemek istiyor belki de. Ayrıca bölgeye yakın topraklarda İmam Rabbani Hazretleriyle beraber Silsile-i Sâdat’tan sekiz zâtın türbelerinin bulunması o bölgeye ayrı bir değer katıyor. Elif gibi dimdik durmanın esbabı daha net anlaşılıyor.

Dünyada yapılan askerî yarışmalarda fizikî kabiliyeti en yüksek ordulardan birisi Pakistan askeridir. Genç-ihtiyar her Pakistanlı bunu gururla anlatıyor. Ve bunu hala dipdiri duran vatan millet aşklarına bağlıyorlar. Ve hatırlarsınız Osmanlı Devleti’nin son zamanlarında en büyük yardımı yapanlar Pakistan halkıdır.

Osmanlı, İstanbul, Anadolu…

Bu üçlü, bir Pakistanlı için uğruna çok şeyin feda edilebileceği değerlerdendir. Anadolu’nun işgali sırasında hiç bir İslam ülkesinde Pakistan’daki gibi bir reaksiyon olmamış, başka hiç bir ülkeden Anadolu’ya bu kadar çok yardım gönderilmemiştir. Üstelik o yıllarda Pakistan-Hindistan Müslümanları İngiliz sömürüsünün pençesinde inliyorlardı. Yüz yıl süren ticarî, siyasî, politik sömürü Pakistan halkını aç ve açıkta bırakmıştı. Osmanlı zor durumda, Halife-i Müslim’in darda denilince, kimin neyi varsa toplayıp zamanın Rusya’sı üzerinden Türkiye’ye ulaştırmışlardı.

Hem de ne yardım…

Özellikle Pakistan’ın Lahor şehrindeki hadiseler gerçekten tarihî kayda geçecek değerdir. Tarihe bir kardeşlik vesikası olarak zapt olan bu hadiseler hem Osmanlı devlet arşivlerinde hem de o zamanın şartlarıyla Pakistan arşivlerinde mevcuttur. O devirleri yaşayan bugünün ihtiyarları, hâlâ bu hüzünlü ve onurlu hadiseyi Pakistan’ın pek çok bölgesinde gururla anlatıyorlar. Olayın yaşandığı yeri bile göstererek dedelerinin hatıralarını naklediyorlar:

Biri meydana çıkmış nida ediyor. “Ey ümmeti Muhammed yetişin! İslam’ın son kalesi son temsilcisi Osmanlı, halifelik makamı zor durumda. Bütün küffar birleşmiş İslam’ın son kalesine saldırıyor. Allah aşkı için Muhammed aşkı için Türk kardeşlerimize yardım edin.”

Bu nida bir uğultuya dönüşüp kulaktan kulağa şehrin bütün sokaklarına yayılıyor. Herkeste bir hareketlilik başlıyor. Kadınlar kollarındaki bileziği, kulaklarındaki küpeyi çıkarıyorlar. Bazı kadınlar öyle heyecanlanmış ki küpe kulağının etiyle düşmüş yardım toplanan sandığa.

O zaman mahallede yardım toplayanların anlattıklarından en çok bu hikâye dikkatimizi çekiyor:

Şehrin fakir mahallelerinden bir evde anasıyla oğlu konuşuyor. Çocuk annesine,

“Anneciğim, bari unlardan bir çuvalını bize bıraksaydın. Kardeşlerim açlıktan ölecek.”

“Oğlum, Evladım! Biz ölürsek biz ölürüz. Osmanlıya bir şey olursa İslam ölür.”

Yine meydanda ihtiyar bir kadın, insanlardan yardım istiyor. “Benim ne unum var ne de altınım, ne küpem var ne de bileziğim. Biricik evladım, kucağımdaki şu kara oğlum var. Allah için yok mu bir hayır sahibi.” Etraf bir anda çalkalanıyor. Hıçkıranlar, dua edenler, secdeye kapananlar. Onlarca hayırsever o küçük bebeği satın alıyorlar. Parası Anadolu’ya gitsin diye teslim ediyorlar o Pakistanlı pak ve temiz Ana’nın ellerine. Evladını da geri veriyorlar bize dua et diye…

Vefa borcu ödeniyor

Resmi rakamlara göre 2,5 milyon sterlin gibi bir yardım toplanıp Osmanlı’ya ulaştırılıyor. Pakistan (Hint Müslümanları) sadece maddi yardım toplamakla kalmayıp yaklaşık 3.000 kişilik kolluk kuvvetiyle fiilen savaşa da katılmışlardır. Hicaz cephesinde ve muhtelif cephelerde savaştıkları bilinmektedir.

Aynı Pakistan Kıbrıs Barış Harekâtı’nda 100’ü geçmeyen uçak filosunu Türk silahlı kuvvetlerine açmış, bütün uçak filomuz Türk Silahlı kuvvetlerinin emrindedir demiştir. Ve yine aynı Pakistan 17 Ağustos 1999 depreminde Türkiye’ye çok büyük yardımlar yapmıştır.

Bunca gerçekliğe rağmen günümüz Türkiye’sinde Pakistan ile olan bu münasebetimiz maalesef yeterince bilinmemekte. Geçen yıllarda Pakistan’da yaşanan sel ve deprem felaketlerinde Türkiye’den yardımlar bölgeye gönderildi. Ancak bu devlet nezdinde ve bir kaç STK bünyesinde gerçekleşen, toplumun geneline yayılmayan organik bir hareket olmaktan uzak bir yardımdı.

Bunların içerisinde en çok dikkat çeken faaliyet İpek Yolu Asya Derneği’ne aitti. Çünkü İpek Yolu Asya, sadece felaketler olduğunda değil bölgeye devamlı kurban ve yardım ulaştırmaktadır. Eğitim kurumları ile ortak yürüttüğü faaliyetleri ile yüzlerce gencin eğitimlerine katkıda bulunmaktadır. Vakti zamanında Osmanlı için tek tek kapı kapı toplanan yardımlar, vefa borcu niyetine yine kapı kapı o fedakâr analara ve çocuklarına ulaştırılıyor.


Haber Merkezi | 01 Aralık 2014 | http://insanvehayat.com/yuz-yillik-somuruye-karsi-bir-elif-gibi-durmak-pakistan/