Gönderen Konu: Zaman gittikçe kötüleşir  (Okunma sayısı 3947 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı İsra

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 7482
Zaman gittikçe kötüleşir
« : 21 Kasım 2010, 08:33:16 »

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki: Dünyayı yaşanmaz hale getiren, insanlardır. Dünyanın yani taşın toprağın ne suçu var! İnsanın insana yaptığı kötülüğü, hiçbir kedi kediye, hiçbir aslan aslana yapmıyor. Dinimizde kalb kırmak haramdır, 70 defa Kâbe’yi yıkmaktan daha büyük günahtır. Böyle büyük bir günahı, imanı en zayıf olan Müslüman bile, hatırından geçirmez. Adam öldürmek, içki içmek ve hırsızlık bile, kalb kırmanın yanında hafif kalır.

Âhir zamanda yaşayan Müslümanların işi zordur. Onların iki mesuliyeti vardır. Biri, Müslümanın kendisini, çoluk çocuğunu ateşten kurtarmak mesuliyeti, biri de, fitneye sebep olmadan İslamiyet’i yayma mesuliyetidir. Emr-i marufu terk etmek büyük günahtır. Emr-i maruf yapayım derken bir de fitneye sebep olursa, o zaman daha büyük günah olur.

Zaman gittikçe kötüleşecek, bu fırsat da her zaman olmayacak, (Bir zaman gelecek fitneler o kadar yayılacak ki, hakiki Müslümanlar fitneye bulaşmamak için dağlara kaçacak, yiyecek bir şeyler bulamayıp, ot yiyecekler. O gün oklarınızı, yaylarınızı kırın! Kılıçlarınızı taşa vurun! Fitneye karışmayın) hadis-i şerifinde bildirilen günler de elbette gelecektir.

Fitne çıkarmadan emr-i maruf yapma fırsatı varsa, bunu iyi değerlendirmek gerekir. Yapılacak bir hayırlı hizmeti, yarın yaparım diyerek geciktiren, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarından bir kitap fazla vermeyi, yarın veririm diyerek erteleyen, o gün kaybeder. Hiç kimsenin yarına çıkacağı belli değildir.

Dünya karanlığa gidiyor, çünkü Peygamberler güneş gibidir. Eskiden güneşler batar, yeni bir güneş doğardı. Bin senede olsa bile, muhakkak güneş gelirdi. O resulün gelmesi yeterliydi. İsterse, inanan bir kişi olsun, bütün dünya onun bereketine kavuşurdu. Bütün insanlar güneşin varlığını inkâr etse, güneşin nurunu söndüremez. Güneş güneştir, o yine, feyzini, bereketini, nurunu verecektir. Peygamber efendimiz vefat edince, son nübüvvet güneşi de battı. Bir daha güneş doğmaz, fakat ortalık da birdenbire kararmaz. Nasıl güneş battığı zaman biraz alacakaranlık olur, ondan sonra biraz daha kararır, gittikçe kararmaya devam eder. Karartı arttıkça da, yıldızlar çıkar, ay çıkar, ama hiçbiri güneşin yerini tutamaz. Bununla beraber ayın ve yıldızların ışığı zifiri karanlıktan korur. İşte, âlimler, evliya zatlar ve bunların kitapları da, ay ve yıldızlar gibidir. Karanlıkta yolumuzu aydınlatırlar. Onlar da kaybolursa, yolumuzu bulmamız imkânsızlaşır.

Alıntıdır...
« Son Düzenleme: 07 Kasım 2015, 01:25:02 Gönderen: Mücteba »

Çevrimdışı mazlum

  • aktif yazar
  • *****
  • İleti: 861
  • Allah'a giden tüm yollar.Kalp lerden gecer.
Ynt: Zaman gittikçe kötüleşir
« Yanıtla #1 : 21 Kasım 2010, 10:10:46 »
Günümüz Hakkında Cok yerinde tesbitler .
H.z. Allah Cümlemizi bu zamanın Şerrinden Fitnesinden korusun ,
Zor cok zor İnsan gibi yaşamak bu devirde .Her kişinin işi degil Er kişinin işi .



1. (4758)- Ebu Ümeyye eş-Şa'bânî anlatıyor:

"Ey Ebu Sa'lebe, dedim, şu ayet hakkında ne dersin?" (Mealen): "Ey iman edenler! Siz kendinize bakın. Siz doğru yolda oldukça sapıtmış olanlar size zarar vermez.." (Maide 105). Bana şu cevabı verdi:

"Gerçekten bunu, iyi bilen birine sordun. Zira ben aynı şeyi Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a sormuştum: Demişti ki:

"Ma'rufa sarılın, münkerden de kaçının! Ne zaman uyulan bir cimrilik, takip edilen bir heva, (dine, ahirete) tercih edilen dünyalık görür, rey sahiplerinin (selefi dinlemeden) kendi reylerini beğendiklerini müşahede edersen, o zaman kendine bak. İnsanlarla uğraşmayı bırak. Zîra (bu safhaya gelince) arkanızda sabır günleri var demektir. O günler avuçta ateş tutmak gibi (sıkıntılı)dır. O günlerde, sizin kadar amel yapabilen bir kimseye elli kişinin ecri verilecektir." [Ebu Davud, Melahim 17, (4341); Tirmizî, Tefsir, Mâide, (3060); İbnu Mace, Fiten 21, (4014).]

İnsanlar öyle bir devir yaşayacaklar ki, o devirde dini üzerine sabret­mek, elinde ateş tutmak gibi zordur. Çünkü o devirde mümin, (öyle haka­retlere maruz kalır ki) davarından daha zelil, (daha haysiyetsiz bir) duruma düşer. Bu hakaret ve baskıya birçok insan dayanamaz. Zayıf olanlar, fire vererek, beş paralık menfaat için din ve mukaddesatından rüş­vet verme durumuna düşer. Gündüz ve gecelerin akması öyle devir getire­cektir ki, o zaman biri kalkıp alenen: "Bir avuç menfaati için bize din (ve mukaddesatını) kim satacak?" diye sorar. Bu soruş boşa değildir de: "Bir­çokları dinlerini çok az bir dünya malı karşılığında satar."

Hz. Peygamber aleyhisselatu vesselam, bu zor şartlar altında dinî tatbika­tın diğer zamanlardaki ne nazaran çok daha değerli olduğunu ifade eder: "Herc fitne ve insanların ahvalindeki ihtilat ve karışıklıklar zamanında ibadet tıp­kı bana hicret etmek gibi büyük sevaba vesiledir." Bir başka rivayette Hz. Peygamber, fitne devrindeki şartların ağırlığını ifade için Ashabına şu hitapta bulunur: "Siz öyle bir zamanda yaşıyorsunuz ki, sizden biri emredilenlerin onda birini terketse helak olur. Fakat arkadan öyle bir devir gelecek ki, her kim, emredilenlerin onda birini yapsa kurtuluşa erecek."

4758 numarada kaydedilen hadiste, zor fitne şartlarında dinî salabetini mu­hafaza edebilenlere normal şartlarda yapılan ibadetin sevapça elli misli vaadedilir: Hz. Peygamber "Siz kendi nefislerinizi (ıslah etmeye) bakın" ayetiyle alakalı bir soru üzerine Ebu Sa'lebe'ye yaptığı açıklama sırasında sözlerini şöyle bitirir: "...Zira, önünüzde "sabır günleri" var. O zaman sabır, elde ateş tutmak gibidir, O vakit, dini tatbik eden bir kimsenin (âmilin) ücreti, onun gi­bi çalışan elli kişinin ücretine denktir..." "Bu onlardan elli kişinin ücreti mi" diye bir kişi sorunca, Hz. Peygamber: "Bizden elli kişinin" ücreti diye tasrîh eder.

KÜTÜB-İ SİTTE , Prof.Dr. İbrahim CANAN , 13. cilt s, 458-459
Bir harf yeter inan, varsa o evde bir insan.

Dost Ararsan Kendine Bak
Dostun Ağlasını Bulursun
Düşman Ararsan Yine Kendine Bak
Düşmanında Ağlasını Bulursun .
vesselam .

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Fitne ve Karışıklık Zamanında İbadet
« Yanıtla #2 : 07 Kasım 2015, 02:39:48 »
“Karanlık gece parçaları gibi birtakım fitneler (harbler, zulümler) ortaya çıkmadan önce sâlih ameller işlemeye koşun, acele edin. İnsan (o fitneler içinde) mü’min olarak sabahlar, kâfir olarak akşamlar. Mü’min olarak akşamlar, kâfir olarak sabahlar. Onlar dinlerini, dünyânın küçük bir menfaati karşılığında satarlar.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)

Fitne ve Karışıklık Zamanında İbadet

İmam-ı Rabbanî Hazretleri buyurdular:

“…Hadîs-i şerîfte, küfür yeryüzünü kaplayıp hükümleri açıkça icra olunmadıkça Mehdî’nin zuhur etmeyeceği buyrulmuştur. Bu vakit de, küfrün her tarafı kapladığı ve kuvvetli olduğu; İslâm’ın ve Müslümanların zayıf ve kuvvetsiz olduğu vakittir.

Bu vakit, Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) ‘Garip Müslümanlara müjdeler olsun’ buyurduğu vakittir.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.);

‘Fitne ve karışıklığın olduğu zamanda ibadet etmek, bana hicret etmek gibidir.’ buyurmuştur. Malumunuzdur ki, fitne ve fesadın ortalığı kapladığı bir vakitte askerlerin az bir cesaret ve küçük hareketleri onlara çok büyük bir itibar kazandırır.

Hâlbuki fitnenin azaldığı, ortadan kalktığı bir vakitte onun hiçbir kıymeti yoktur. Onlar çok büyük bir harekette bulunsalar bile bir kıymeti yoktur. Amel edilecek ve amellerin kabule şayan olacağı vakit fitnenin (kötülüklerin)yayıldığı vakittir.

Onun için -eğer makbul olmuşlar zümresinde haşredilmek, diriltilmek istiyorsanız- Allâhü Teâlâ’nın razı olacağı şeylerde var gücünüzle gayret göstermeli ve sünnet-i seniyyeye -alâ sâhibihe's-salâtü vesselâmü vettehiyyetü- uymaktan başka hiçbir şeyi tercih etmemelisiniz.

Görmüyor musunuz ki, Ashab-ı Kehf, fitne zamanında bir hicret ile yüksek derecelere ulaştılar. Siz ümmetlerin en hayırlısı olan ümmet-i Muhammed zümresindensiniz. Binaenaleyh vaktinizi, oyun ve eğlence ile zayi etmeyiniz, çocuklar gibi boş şeylere aldanmayınız…(Mektubât-ı İmâm-ı Rabbâni, 2/6)


(Dünya ve Ahiret Saadetinin Anahtarı Güzel Ahlak; Fazilet Neşriyat;  S:212,216)