Saniye kolu, yelkovan ve akrep
Duvarda asılı duran, 1960 yapımı, Nacar marka, kenarları tahta oymalı, uzun sarkaçlı, eski, dede yadigarı saate bakıyorum. Akrep on ikinin üzerinde sabitlenmis gibi duruyor. Aslında durmuyor ilerliyor, fakat bu hareket edişi çıplak göz ile seçebilmek pek mümkün değil. Akrep'in on ikinin üzerinden birin üzerine gelebilmesi için tam olarak üç bin altı yüz saniyenin geçmesi gerek (60 saniye= 1 dakika, 60 dakika= 1 saat). Yelkovan on birin üzerinde kımıldıyor. Onun hareket edişini seçebilmek akrepinkine nazaran daha mümkün. Saniye kolu ise bu ikisine (akrep ve yelkovan) göre çok daha hızlı hareket ediyor. Biraz sonra hepsi on iki rakamının üzerinde birleşecekler ve saniye kolu on ikiden bir rakamı yönüne doğru ilk hareketini gerçekleştirdiğinde dünya yeni bir güne yeni bir saatin içerisine girmiş olacak.
Evet, zaman kavramı her zaman olduğu gibi sürekli ve sessiz yolculuğuna devam edecek. Akrep yelkovanı, yelkovan ise saniyeyi durmak ve yorulmak bilmeksizin kovalamayı sürdürecek. Bu kovalamaca esnasında zaman kendisi ile birlikte çevresindeki canlı ve cansız birçok varlığın da değişimine tanıklık etmiş olacak. Bu değişimin içeriği kimi zaman yapıcı, kimi zaman ise yıkıcı olacak ve bizler içinde yaşadığımız bu evreni, ait olduğumuz dünyayı, ha-yatı, yaşamayı, yaşama dair iyi ve kötü, doğru ve yanlış birçok karşıt (zıt) duyguları bu kovalamaca esnasında öğreneceğiz. Örneğin tüm duyguların en yücesi olan aşkı, sevgiyi, şefkati, fedakarlığı, dostluğu, yardımlaşmayı, keşfetmeyi, yenmeyi, yenilmeyi, savaşmayı, vazgeçmemeyi, hırsı, öfkeyi, ihaneti, sabretmeyi, bağışlamayı, unutmayı ve her-şeye rağmen yeniden başlayabilmeyi zamanın doğal akışı içerisinde bizzat yaşayarak tecrübe edecegiz.
Bu nedenle zaman kavramı, bazen en büyük dostumuz, bazen ise en büyük düsmanımız olarak karşımıza çıkacak. Çünkü onun ilerleyişi haya-tımızın hem en güzel, hem de en kötü anlarını yaşamamıza neden olacak. Gün gelecek öyle anlar olacak ki, zamana karşı sözümüzü geçirmek, onu durdurmak hatta geriye almak isteyecegiz ama gücümüz buna yetmeyecek. Ne onu durdurmamız, ne de geçmiş ve yaşanmış olan zamanı geri getirmemiz mümkün olacak. Bazen "zaman geçmek bilmiyor" diye zamanın uzun oluşundan ve yavaş ilerlemesinden, bazen ise "zaman su gibi akıyor" diye kısalığından ve hızla geçiyor oluşundan yakınacağız. Fakat tüm bu yakınmalar zamanın akışını ve bu akış sırasındaki değişimi engelleyemeyecek.
İşte bu nedenle, evrende varolan canlı ve cansız varlıkların her biri zamanın ilerleyişi esnasında bir değişime uğrayacaklar. Bu değişim, zaman içerisindeki çok boyutlu geçiş dönemlerinin etkisi ile çok yönlü olacak. Ancak varlıklar üzerinde maddi, manevi, soyut, somut, fiziksel ve yüzeysel değişimlere tanıklık eden zaman, beraberinde tükenişi ve tabii yokoluşu da getirecek. Çünkü zamanın içinde başlangıcı olan herşeyin bir sonu vardır ve onun akışında varolan hiçbir sey sonsuz değildir, zamanın kendisi bile. Evet, zaman da birgün gelip duracak. Ancak bizler tarafından değil, kendisini yaratan ve bizlerin kullanımına sunan güç (Allah) tarafından durdurulacak.
Tüm bu düşünceler zincirinden bir an sıyrılıp, kafamı kaldırıyorum ve tekrar duvarda asılı duran saate bakıyorum. Vakit epey ilerlemiş ve saat gece yarısını çoktan geçmiş. Zamanla saatin üzeri toz tutmuş olduğundan, artık ilk alındığı günkü kadar parlamıyor. Küçük bir toz bezini uçlarından biraz ıslatarak saatin toz kaplı gövdesini silmeye çalışıyo-rum ama yine de o ilk alındığı yıllardaki parlaklığı geri gelmiyor. Zamanın ilerleyişi saatin tahta süslemelerinin aşınmasına, uzun sarkacının üzerindeki sarı yaldızlı boyanın yer yer soyulmasına ve camının eski parlaklığını yitirip donuklaşmasına neden olmuş. Fakat bu akış ve değişim esnasında akrep yelkovanı, yelkovanda saniyeyi saatin kadranı boyunca kovalamaya devam etmiş. Öyle görünüyor ki, daha uzun bir müddet bu üçlünün yarışı sürecek. Bir gün gelip, bir döneme tanıklık etmiş olan bu yaşlı saatin tahta gövdesi kovalamacanın heyecanına daha fazla dayanamayıp kendini bıaksa bile, saniye kolu, yelkovan ve akrebin yarışı başka duvarlarda ve başka saatlerde yaşanmaya devam edecek, ta ki zamanın sonu gelene kadar.
Zamanın sonu gelip, üçlü kovalamaca dur-madan kendinize ait olan süreyi, yani hayatta size sunulan en değerli hazine olan zamanınızı en iyi şekilde kullanabilmeniz ve onun akışı sırasında çevrenizdeki varlıklarda ve kendinizde meydana gelen değişimlere gereken uyumu sağlayabilmeniz dileğiyle.
Yazar: Zuhal Emin