Gönderen Konu: Zekat, Fitre, Sadaka Vermenin Ehemmiyeti [8 Eylül 2008]  (Okunma sayısı 41521 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı SadakatNet

  • Administrator
  • araştırmacı
  • *****
  • İleti: 298
    • http://www.sadakat.net



 
Hafta:    46


Mevzu: Zekat, Fitre, Sadaka Vermenin Ehemmiyeti


Araştırmalarınızı bekliyoruz..


(Araştırma yapmak demek bildiklerimizi aktarmak demek değil, bu mevzu hakkında elimizdeki mevcut kitaplardan iktibas yapmak demektir. Her üyemizden bir iktibas yapmasını istirham ediyoruz.) :usgunn:
« Son Düzenleme: 08 Eylül 2008, 10:36:01 Gönderen: moderatör »
Sadakat Yönetim Kurulu

talib 67

  • Ziyaretçi
Ynt: Zekat, Fitre, Sadaka Vermenin Ehemmiyeti [8 Eylül 2008]
« Yanıtla #1 : 08 Eylül 2008, 03:07:48 »

İslâmın beş şartından dördüncüsü zekât vermektir. Mal ile yapılan ibadettir.
Zekât, dini ölçülere göre zengin olan müslümanların seneden seneye malının ve parasının kırkta birini fakir olan müslümanlara vermesidir. Zekât, Kur'an-ı Kerim'de namaz ile birlikte otuzyedi yerde geçmektedir. Zekâtın üzerinde bu kadar çok durulması onun dinimizde büyük önem taşıdığını göstermektedir.

Zekât, kalbi cimrilik hastalığından, malı fakirin hakkından temizleyen, zenginlerde şefkat ve merhamet duygularını geliştiren bir ibadettir. Zekât sayesinde fakirlerin kalbindeki haset ve kıskançlık ortadan kalkar. Kendilerine yardım eden zenginlere karşı sevgi ve saygı meydana gelerek toplumda birlik ve kardeşlik kuvvetlenmiş olur.

İslâm Dini, toplumun dertlerini tedavi eden, ihtiyaçlarını karşılayan birçok esaslar getirmiştir. Allah'ın emri olan zekât, bir sosyal yardımlaşma sistemidir. Zekât malın büyümesini ve bereketlenmesini sağlar. Zekâtı verilen serveti, yok olmaktan, kötü insanların zararından Allah korur. Sevgili Peygamberimiz şöyle buyuruyor: "Mallarınızı zekât ile koruyunuz." (Et-Terğib ve't-Terhib; c. 1, s. 520)

Zekât, müslümanlıkta samimi olup olmadığımızın bir ölçüsüdür. Zekâtını veren; Allah'a kullukta samimi olduğunu göstermiş, kendisine bu zenginliği veren Rabbine karşı teşekkür vazifesini yerine getirmiş olur. Zekâtını veren zengin, fakirlere yardım eden, yoksulların yüzünü güldüren sevimli ve faydalı insandır.

talib 67

  • Ziyaretçi
Ynt: Zekat, Fitre, Sadaka Vermenin Ehemmiyeti [8 Eylül 2008]
« Yanıtla #2 : 08 Eylül 2008, 05:56:33 »
Fitre Sadakası

          Fitre sadakası, Ramazan ayının sonuna yetişen ve temel ihtiyaçlarından başka en az nisab miktarı bir mala sahib bulunan her müslüman için verilmesi vacib olan bir sadakadır. Buna yalnız "Fitre"de denir. Fıtrat sadakası, sevab için verilen yaratılış ikramı demektir.

          Fitre sadakasının vacib olması, zekâtın farz kılınmasından öncedir. Orucun farz kılındığı yıla rastlar. Bu bir yardımlaşmadır, orucun kabulüne ve can çekişme ile kabir azabından kurtuluşa bir yoldur. Yoksulların ihtiyaçlarını gidermeye, bayram gününün sevincine katılmalarına bir yardımdır. Bu yönü ile fitre sadakası, insanlık için bir hayır ve bir görevdir.

          Fitre sadakası, Ramazan Bayramının birinci günü fecrin doğuşundan itibaren vacib olursa da, bundan önce ve bundan daha sonra da verilebilir. Önceden verilmesiyle fakirler bayramlık ihtiyaçlarını gidermiş olurlar.

          (Üç İmama göre, fitre sadakası Ramazanın son akşamında güneşin batmasından itibaren vacib olur. Bayramdan sonraya bırakılması ile bu sadaka düşmez, kaza edilmesi gerekir.)

          Fitre sadakası, nisab miktarı bir mala sahib olan her hür müslüman için vacibdir, ister çocuk olsun, ister mecnun olsun...

          Bunların velileri, bunların mallarından bu sadakayı vermezlerse, kendileri baliğ olduktan veya iyileştikten sonra bu sadakayı ödemekle yükümlü bulunurlar. Bu mesele, İmam Azam ile İmam Ebû Yusuf'a göredir. İmam Muhammed ile İmam Züfer'e göre, bunlara fitre sadakası vacib olmaz. Bu gibilerin babaları veya vasileri bu sadakayı onların mallarından verirlerse, onu ödemek zorunda olurlar. Bu sadakayı onlar adına vermek, babalar üzerine vacib olur. Fitrelerini babalar kendi mallarından verirler.

          Bu nisabdan maksad, iki yüz dirhem gümüş veya yirmi miskal altın veya bunların kıymetine denk bir maldır. Bu mal, temel ihtiyaçlardan (borçtan, oturulan evden, ev eşyasından, bineceği at ve kuşanacağı silâhdan, ailesinin bir aylık veya bir yıllık geçiminden) fazla bulunmalıdır. Bu fazla malların para veya ticaret malı olması şart değildir. Bu fazla olan mal üzerinden bir yıl geçmesi de aranmaz.

         İşte bu miktar bir mala sahib olan her müslüman için zekât almak veya vacib olan sadakaları kabul etmek haramdır. Üzerlerine kurban kesmek de vacibdir.

          (Üç İmam'a göre, Bayram günü ile bayram gecesine mahsus olmak üzere, kendisi ile aile halkının yiyeceklerinden ve temel ihtiyaçlarından fazla fitre miktarı bir mala sahib olan bir müslüman için fitre sadakası vacib olur.)

          Ramazan Bayramının ilk günü fecrin doğuşundan önce vefat eden veya fakir düşen veya fecrin doğuşundan sonra dünyaya gelen veya (İslâma giren) bir müslümana fitre sadakası vacib olmaz. Fakat fecirden sonra ölen bir müslümana vacib olur. Eğer vasiyet etmişse, terekesinin üçte birinden ödenir. Varislerin kendi mallarından vermeleri de caizdir.

          Nisab miktarı mal, fitre sadakasının vücubundan sonra telef olsa fitre düşmez, çünkü verilmesi için önceden bir imkân hasıl olmuştu. Zekât ise böyle değildir, onda kolaylığı gerektiren bir imkân gereklidir.

          Ramazanda bir özür sebebiyle oruç tutamayan kimseye de fitre sadakasını vermek vacibdir. Hasta, yolcu ve takatsız kalmış ihtiyar gibi...

         Nisabâ malik olan bir mümin hem kendisi, hem bunak ve mecnun olan evladı, hem küçük yaşta olan çocukları ve hem de hizmetinde bulunan köle ve cariyeleri için fitre sadakasını vermekle yükümlüdür. Köle ve cariyeleri müslüman olmasalar da, bunlar için fitre vermesi yine vacibdir. Fakat ticaret için olan köle ve cariyelerden ötürü fitre vermek gerekmez. Çünkü bunlar zekâta bağlıdırlar. Bir maldan hem zekât, hem de fitre vermek olmaz. Bunlar birleşmez.

          Yukarıda açıklandığı gibi, İmam Muhammed'e göre, zengin olan çocuklar için de fıtre sadakası vermek babalarının malına düşen bir borçtur.

          Fakir bir çocuğun babası ölmüş olursa veya fakir düşerse, dedesi (babasının babası) nisaba malik ise, çocuğun babası yerine geçer ve fitre sadakasını verir. Bununla beraber sahih görülen bir görüşe göre, bu çocuk için fitre vermek dedesi üzerine vacib olmaz.

          Bir kimse, kendi zevcesinin ve akıl sağlığı yerinde büyük evlâdının fitre sadakasını vermekle yükümlü olmaz. Çünkü bunlardan her biri kendi başına tasarruf hakkına sahib mükellef kimselerdir. Onun için bunlardan her biri nisaba malik ise, zekâtını kendi malından vereceği gibi, fitre sadakasını da kendi malından vermekle yükümlüdür. Aynı zamanda sadakalarda bir ibadet manası vardır. Koca, zevcesine ait bir ibadet görevini yüklenmek için evlenmemiştir.

          Bir kimse, zevcesinin veya büyük yaştaki evlâdının fıtrelerini onların izinleri ile kendi malından verecek olsa yeterli olur. Bunlar kendi idaresinde ve geçimi altında bulundukları takdirde izinleri olmaksızın vermesi de yeterlidir. Çünkü bu durumda âdet bakımından izin var sayılır. Aile arasında bulunan diğer şahıslar hakkında da hüküm böyledir. Gerçek yönden veya âdet bakımından izin gereklidir. Çünkü fitre sadakasında niyet bulunmalıdır, niyetsiz verilemez. Böyle bir izin ise, niyet yerine geçer.

          (İmam Şafiî'ye göre, zevcenin fitre sadakası, kendisi zengin olsa bile, kocasına aittir. Kendilerine ücret tayin edilmeyen hizmetçiler hakkında da hüküm böyledir.)

          Bir kimse, kendi geçimi altında bulunsalar bile, babasının ve annesinin fitre sadakasını vermekle yükümlü değildir. Baba fakir olduğu halde mecnun ise, fitresini vermek zorundadır.

          Fitre sadakası dört cins maldan belli bir miktarda verilir. Şöyle ki: Buğdaydan yarım sa' (Irakî) ki, beş yüz yirmi dirhem verilir. Buğday unu ile kavutu da, buğday hükmündedir. Arpadan, kuru üzümden ve kuru hurmadan da bir sa' (bin kırk dirhem), verilir. Bunların yerlerine kıymetlerinin verilmesi de caiz hatta daha faziletlidir. Fakat fakirlerin ihtiyacı bunların kendilerine daha çok ise, o zaman kendilerini vermek daha iyi olur._____

          Burada dirhemden maksad, zekât nisabında olduğu gibi, Şer'i dirhemdir. Bununla beraber her beldenin örfde kullandığı dirhem ölçüsünü esas kabul etmek gerektiğini söyleyenler de vardır. Örfi dirhem daha fazla olduğu için, fitre sadakasını bundan vermek ihtiyata uygundur ve ziyade sevabı vardır.

          (Üç İmama göre, fitre sadakası buğdaydan da bir sa'dır. Fakat bu sa'dan maksad, Irak sa'yi değil, Hicaz sa'yi olan 6931/3 dirhem miktarıdır.)

          Fitre sadakası için buğday, arpa, üzüm ve hurma birer değişmez ölçüdür. Çünkü bunlardan maksad, fakirin bir günlük ihtiyacını gidermektir. O da bunlarla karşılanır. Eğer belli bir para ölçü olarak gösterilmiş olsaydı, bu gaye elde edilemezdi. Çünkü yiyeceklerin fiyatı zaman zaman değişmekte olduğundan, o belli para bazı yıllar bu maksadı karşılar ve bazan da karşılayamazdı.

          Fitre sadakası, zekât gibi niyet edilerek fakirlere temlik şekli ile verilir. Yemek ikramı şeklinde verilemez. Bu niyet, malı ayırırken yapılabileceği gibi, fakire verirken de yapılabilir. Ancak fakire bunu verirken fitre olduğunu söylemek gerekmez.

          Fitre sadakasını, aralarında zevciyet veya doğum bakımından ilgi bulunanların birbirlerine vermesi sahih değildir. Bir kimse fitresini, fakir olan karısına, babasına ve oğluna veremez.

          Fitre sadakası, İmam Ebû Yusuf ile İmam Şafıî'ye göre, fakir olan zîmmîlere de verilemez. Fetva da bu şekildedir. Çünkü bunun verilmesindeki maksad, bayram gününde fakir müslümanların ihtiyaçlarını gidererek onların da bayrama sevinçle katılmalarını sağlamaktır. Bu maksad, fitrenin zimmîlere verilmesi ile elde edilmez. Bununla beraber, fitrenin zimmîlere verilebileceğini söyleyen alimler diyorlar ki: Bu sadakadan asıl maksad, mutlak olarak fakirlerin ihtiyacını bir ibadet niyeti ile karşılamaktır. Bu maksad, fakir zimmîlere verilmekle de kazanılır. Çünkü onlara verilecek sadaka da bir ibadettir.

          Bir kimse fitresini bir fakire verebileceği gibi, birkaç fakire de dağıtabilir. Birçok kimseler de, fitrelerini birkaç fakire verebilecekleri gibi, bir fakire de verebilirler.

          Fakat bir görüşe göre, bir fitre birkaç kimseye verilemez.

          Birkaç fitre, gerek aynen ve gerek kıymet olarak sahiblerinin izni ile karıştırılmış bir halde fakirlere verilebilir. Her fitreyi diğerinden ayırmaya gerek yoktur. Bununla beraber fitrelerin ayrı ayrı verilmesi ihtiyata daha uygundur.

          Fitre sadakası, yükümlünün bulunduğu yerdeki fakirlere verilmelidir. Başka yerlere gönderilmesi mekruhtur.

          "Eksiklikten ve fazlalıktan münezzeh ve yüce olan Allah, doğruyu daha iyi bilir ve O'nun kereminin kemâlinden başarıya ulaştırması ve mükâfatlandırması umulur.


alinti sadakat kütüphanesi.

Çevrimdışı Ber-ceste

  • yazar
  • ****
  • İleti: 551
Sükût etmek gibi alemde nadana cevab olmaz..

Müsenna

  • Ziyaretçi
Ynt: Zekat, Fitre, Sadaka Vermenin Ehemmiyeti [8 Eylül 2008]
« Yanıtla #4 : 10 Eylül 2008, 17:29:27 »
Yaptığınız her iyilik sırf kendiniz içindir. Siz yalnızca Allah rızasını gözetmenin dışında infak etmezsiniz. İyilik cinsinden ne infak ederseniz o size aynen ödenir. Size hiçbir şekilde haksızlık yapılmaz.(S.Bakara A.173)

*****

(Habibim) Onların mallarından sadaka (zekât) al ki, bununla kendilerini (günahlardan) temizlemiş, hasenâtlarını bereketlendirmiş olasın... (S. Teğabün 103)

*****

Ubeydullah b. Abbas Anlatıyor:
Ebu Zer bana dedi ki:
Yeğenim! Ben Rasûlullah’ın yanındaydım ve onun elinden tutmuştum.Bana:Ya Ebâ Zer!Uhut dağı kadar altın ve gümüşüm olsa onların hepsini Allah yolunda harcardım.Ölürken bir gram dahi bırakmak istemezdim. Buyurdu.Bende: Yâ Rasûllah bir kantar dahi olsada mı dağıtırdın?dedim.
Dedi ki;Yâ Ebâ Zer ben aşağısını söylüyorum ,sende en yükseğini söylüyorsun.Ben Ahireti istiyorum,sen ise dünyayı.Evet bir gram da olsa,dağıtırdım.Dedi ve bunu üç defa tekrarladı.(Mecme’uz-Zevâid)

****
Siz Allah yolunda (az veya çok ) ne infak ederseniz Cenab-ı Hakk onun karşılığını verir. O rızık verenlerin en hayırlısıdır. (Sure-i Sebe  Ayet 39)

 Eshabı kiramdan Süheyb-i Rumi Hz.Efendimizin peşinden medineye hicret etmek istediğinde mekkede bir kısım mülkünü bırakıp yanında taşıyabileceği nakitlerini alarak yola çıkar. Kendisi çok yaşlı ve kimsesizdir. Mekke çıkışında müşrikler önünü kesip mani olmak isterler. Onları akli yönden ikna etmeye çalışır. “Benim gibi bir ihtiyarın ne size zararı ne onlara faydası olur.” der. Müşrikler ikna olmayınca Mekke de kalan malım mülküm sizin olsun der. Onu da alırız yine de seni göndermeyiz derler. Bu sefer üzerindeki para ve altınlarını çıkararak bunları alın ama beni Efendimizin yolundan alı koymayın diye rica eder.  Müşrikler onları da alırız ama senide göndermeyiz diye cevap verince Hz. Süheyb  “o halde bir ihtiyar canım var onu da alırsınız ama beni yolumdan döndüremezsiniz” der. Bunun üzerine müşriklerin niyetini Cenab-ı Hakk değiştirir, bu ihtiyarın  paralarını alıp gidelim, nasıl olsa bu haliyle Medineye zor ulaşır derler ve çekip giderler. Hz. Süheyb in merhale merhale yaptığı   bu fedakarlıktan Cenab-ı Hakk razı olur ve o anda:   şu Ayeti Kerime nazil olur:
İnsanlardan öyleleri de var ki, Allah'ın rızası uğruna (icabında) canını ve malını feda eder. Allah da kullarına ziyadesiyle şefkatlidir.(Bakara S. 207)
 Efendimiz Medinede Eshabına bu Ayeti okuyunca Eshabı Kiram bunun kim için nazil olduğunu merak ederler. Efendimiz (S.A.V): O yoldadır filanca gün güneş doğarken filanca yerden medineye vasıl olacaktır.  der. Hz. Ebu Bekir Efendimiz birkaç sahabi ile işaret edilen zamanda ve mekanda bu şahsı beklemeye başlarlar. Tam güneş doğarken karşıdan düşe kalka birinin geldiğini fark ederler bu Hz. Süheyb dir. Koşarak yanına gider ve hakkında ki müjdeyi iletirler bunu üzerine Hz. Süheyb gözyaşları içerisinde şükür secdesine kapanır ve Yarabbi şu Süheyb kulun senin için bir şey yapamadı diyerek acziyetini ifade eder.

*****

Ey iman edenler! Kazandıklarınızın iyilerinden ve rızık olarak yerden size çıkardıklarımızdan hayra harcayın. Size verilse, gözünüzü yummadan alamayacağınız kötü malı, hayır diye vermeye kalkışmayın. Biliniz ki Allah zengindir, övgüye lâyıktır. “S.Bakara A.267”

Enes (r.a) anlatıyor,
Ebû Talha Ensar içinde,Medinede en çok bahcesi olan zat idi.Malları içindede en çok sevdiği de,Beyraha hurmalığıydı.Bu bahçe mescidin karşısındaydı veRasûlullah (s.a.v.) oraya girer suyundan içerdi.”Sevdiklerinizden infak etmedikce hayra,sevaba eremezsiniz” Ayeti Kerimesi nâzil olunca Ebû Talha hemen Rasûlullaha giderek:
Ya RasûlAllah Allah Teâla .”Sevdiklerinizden infak etmedikce hayra,sevaba eremezsiniz”buyuruyor.Mallarımın içinde en çok Beyraha hurmalığını seviyorum.Onu Allah yolunda infak ediyorum.Allah ındinde makbule  geçmesini umuyorum.Yâ RasûlAllah onu Allah’ın emir ettiği yerlere ver.Dedi.Rasûlullah S.A.V
Ne uğurlu bir mal!Ne uğurlu bir mal!... Buyurdu..(sahıh-i Buhari ;Müslim ”Hayat-üs-Sahabe”)

-Muhammed b.Münkir Anatıyor: ”Sevdiklerinizden infak etmedikce hayra,sevaba eremezsiniz” Ayeti Kerimesi nâzil olunca,Zeyd b.Hârise Malları içinde en çok sevdiği “Şible” ismindeki kısrağını Rasûlullaha (s.a.v.)’e getirerek:
Bu Allah yolunda sadakadır.Dedi.Rasûlullah s.a.v de unu kabul etti ve Zeydin oğlu Üsâme’yi ona bindirdi.(Hayat-üs-Sahabe)

*****

H.Ş.: Malının zekâtını veren, şerrini defeder (heder olmasına mânî olur); bereketi celb eder, (her iyiliğe ulaşır). (Râmuz 2674-5)

Zekat  vererek mallarınızı koruyunuz  Sadaka vererek hatalarınızı tedavi ediniz,dua ve niyaz ederek bela dalgalarına karşı korununuz(.Tergıb Terhib)

*****

Sadakalarınızı, kendilerini Allah yoluna adamış olan fakirlere veriniz. Onlar yeryüzünde gezip dolaşmaya güç yetiremezler. Utangaç olduklarından dolayı, bilmeyenler, onları zengin sanırlar. Oysa sen onları yüzlerinden tanırsın. Yüzsüzlük yapıp kimseden birşey de isteyemezler. Ne türden bir iyilik yaparsanız, şüphe yok ki, Allah onu bilir. (S.Bakara/273-)

Ebû Hureyreden :
Rasûlullah s.av birgün bana gelerek:
-Yâ Ebâ Hureyre! Buyurdu
-Buyur dedim.
Ehli Suffe’ye git ve onları çağır buyurdu.Ehli suffe,(Allah için ılım öğrenmeye gelenler)Müslümanların misafirleriydi,Ne malları ne çoluk çocukları vardı.Rasûlullah s.a.v ‘e bir sadaka geldiğinde,kendisi  hiç bir şey almaz,hepsini  onlara gönderirdi.kendisine bir şey hediye edildiğinde,yine onlara gönderir onlarla paylaşırdı.
Muhammed b. Sîrîn’den:
Akşam olunca Rasûlullah s.a.v Ashab’ı suffe’yi Ashabı Arasında paylaştırırdı.Bazen iki ve üç kişi götüren olurdu.On kişide götüren vardı.Sa’d b. Ubâde her gece evine akşam yemeği için onlardan seksen kişiyi götürürdü.(Beyhakî-Kenz’ul ummal)

*****

-H.Ş.: “Can boğaza gelip «Bu malım falan, şu filan içindir» diyene veya üçte birinden fazlası vereselerin olana kadar sadakanı tehir etme!” (Buhârî. C. 5, S.160)

H.Ş.: “Üç şeye yemin ederim:
1-Sadaka vermekle mal eksilmez.
2-Zulmedeni affeden affolunur.
3-Kimseden bir şey istemeyen muhtaç olmaz.” (İhyâ)


-H.Ş.: “İki şey gıpta edilmeye değer: Biri, Allah’ın kendisine vermiş olduğu Kur'an-ı Kerîm’i gece gündüz okumak, diğeri de, Allah’ın kendisine verdiği malı gece gündüz sadaka olarak dağıtmaktır.” (Ramuz)
Dinin garip zamanında yapılan bir kuruşluk yardım,sair zamanlarda binlerce Altun tasadduk etmekten daha kıymetlidir.”(İmamı Rabbani (k.s)

« Son Düzenleme: 10 Eylül 2008, 19:38:16 Gönderen: Müsenna »

Çevrimdışı Ber-ceste

  • yazar
  • ****
  • İleti: 551
Ynt: Zekat, Fitre, Sadaka Vermenin Ehemmiyeti [8 Eylül 2008]
« Yanıtla #5 : 12 Eylül 2008, 22:15:37 »
Talha İbni Ubeydullah radıyAllahu anh şöyle dedi:

Uzaktan sesini duyup ne dediğini anlayamadığımız saçı başı dağınık Necidli bir adam Resûlullah sallAllahu aleyhi ve sellem'in huzuruna geldi. Resulullah'a yaklaştı. Bir de baktık ki, İslâm'ın ne olduğunu soruyor. Bunun üzerine Resûl–i Ekrem sallAllahu aleyhi ve sellem:

"Bir gün bir gecede beş vakit namaz kılmaktır" buyurdu. Adam:
– Kılmam gereken başka namaz var mı? dedi.

"Hayır yok! Nâfile olarak kılarsan o başka" buyurdu. Resûlullah sAllahu aleyhi ve sellem sözüne devam ederek:
"Bir de ramazan ayı orucunu tutmaktır" buyurdu. Adam yine:

– Tutmam gereken başka oruç var mı? dedi. Resûl–i Ekrem Efendimiz:
"Hayır yok. Nâfile olarak tutarsan o başka!" buyurdu.

Râvî Talha radıyAllahu anh diyor ki, Resûlullah sallAllahu aleyhi ve sellem adama zekât vermeyi söyledi. Adam:
– Vermem gereken başka sadaka var mı? dedi.
"Hayır yok. Nâfile olarak verirsen o başka" buyurdu.

Bu defa Adam:
– Bu söylediklerinden ne fazla ne eksik yaparım" diyerek Resûlullah'ın huzurundan ayrıldı.
Bunun üzerine Resûlullah sallAllahu aleyhi ve sellem:

"Eğer sözüne sahip çıkarsa, kurtuldu gitti" buyurdu.


Buhârî, Îmân 34, Savm 1, Şehâdât 26, Hiyel 3; Müslim, Îmân 8, 9. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 1; Tirmizî, Mevâkît 4; Sıyâm 1; Nesâî, Sıyâm 1, Îmân 23.

*****

İbni Abbas radıyAllahu anhümâ'dan rivayet edildiğine göre Nebî sallAllahu aleyhi ve sellem Muaz'ı Yemen'e (vali ve zekât âmili olarak) göndermiş ve ona şu tâlimâtı vermiştir:

"Onları önce Allah'tan başka tanrı olmadığına ve benim, Allah'ın elçisi olduğuma şehâdet getirmeye davet et. Eğer bunu itiraf ile sana itaat ederlerse, Allah'ın, onlara günde beş vakit namazı farz kıldığını açıkla. Buna da itaat ederlerse, zenginlerinden alınıp fakirlerine verilecek olan zekâtı Allah'ın farz kıldığını onlara bildir."


Buhârî, Zekât 1, Tevhîd 1; Müslim, Îmân 29. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Zekât 5; Nesâî, Zekât 46; İbni Mâce, Zekât 1.

*****

Ebû Hüreyre radıyAllahu anh dedi ki, Resûlullah sallAllahu aleyhi ve sellem'in vefatı üzerine, yerine Ebû Bekir halife seçilip de Araplar’dan kimileri dinden dönünce, Ebû Bekir bunlara karşı savaş açtı. Bunun üzerine Ömer radıyAllahu anh :

Resûlullah sallAllahu aleyhi ve sellem "Ben insanlarla Allah'tan başka ilâh yoktur deyinceye kadar savaşmakla emrolundum. Kim kelime–i tevhîdi söylerse, –İslâm'ın hakkı olan hadler hariç– mal ve canını benden korumuş olur. Gerçek hesabını görmek ise Allah'a kalmıştır" buyurmuşken şimdi sen onlarla nasıl savaş edersin? diye karşı çıktı.

Ebû Bekir:

– Allah'a yemin ederim ki, namazla zekâtın arasını ayıranlarla mutlaka savaşırım. Çünkü zekât, malın (ödenmesi gerekli) hakkıdır. Allah'a yemin ederim ki, Resûlullah'a verdikleri bir deve yularını bile bana vermekten kaçınırlarsa, sırf bu sebepten dolayı onlarla savaşırım" cevabını verdi.

Bunun üzerine Ömer radıyAllahu anh şöyle dedi:

"Yemin ederim ki, zekât vermek istemeyenlerle savaş konusunda Allah Teâlâ'nın, Ebû Bekir'in kalbine tam bir kararlılık vermiş olduğunu gördüm ve doğrunun bu olduğunu anladım."


Buhârî, İ'tisâm 2, Zekât 1, 40, İstitâbe 3; Müslim, Îmân 32. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Zekât 1; Tirmizî, Îmân 1; Nesâî, Zekât 3, Cihâd 1

*****

Ebû Eyyûb radıyAllahu anh demiştir ki bir adam Peygamber sallAllahu aleyhi ve sellem'e:

– Beni cennete götürecek bir amel söyle! dedi. Resûl–i Ekrem de:

– "Allah'a ibadet eder, O'na hiçbir şeyi ortak koşmazsın. Namazı kılar, zekâtı verir ve akrabanı görüp gözetirsin!" buyurdu.


Buhârî, Zekât 1, Edeb 10; Müslim, Îmân 12, 14. Ayrıca bk. Nesâî, Salât 10.
« Son Düzenleme: 12 Eylül 2008, 22:18:50 Gönderen: Ber-ceste »
Sükût etmek gibi alemde nadana cevab olmaz..

Çevrimdışı Ber-ceste

  • yazar
  • ****
  • İleti: 551
Ynt: Zekat, Fitre, Sadaka Vermenin Ehemmiyeti [8 Eylül 2008]
« Yanıtla #6 : 12 Eylül 2008, 22:20:38 »
Ebû Hüreyre radıyAllahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallAllahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Zekâtı verilmeyen her altın ve gümüş, kıyamet günü ateşte kızdırılarak plaka haline getirilip sahibinin yanları, alnı ve sırtı bunlarla dağlanır. Bu plakalar soğudukça, süresi elli bin sene olan bir günde kullar arasında hüküm verilinceye kadar sahibine azap için tekrar kızdırılır. Neticede kişi, yolunun ya cennete ya da cehenneme çıktığını görür."

– Ey Allah'ın elçisi! Peki zekâtı verilmeyen develerin durumu nedir? dediler. Nebî sallAllahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

– "Hakkı ödenmeyen her deve sahibi, –ki su başlarına geldikleri zaman sağılıp sütünün muhtaçlara dağıtılması da bu haklar arasındadır– kıyamet günü düz ve geniş bir sahaya yatırılır. O develer de en semiz hallerinde ve bir tek yavru bile dışarıda kalmamak şartıyla o kişiyi ayaklarıyla çiğner ve dişleri ile ısırırlar. Öndekiler geçtikçe arkadakiler gelir (aynı şeyi yapar). Süresi elli bin sene olan bir günde insanlar hakkında hüküm verilinceye kadar bu böyle devam eder. Neticede kişi, yolunun ya cennete veya cehenneme çıktığını görür."

– Ey Allah’ın elçisi! Peki zekâtı verilmeyen sığırlar ile koyunların durumu ne olacak? dediler. Resûl–i Ekrem sallAllahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

– "Hakkı (zekâtı) verilmemiş her sığır ve koyun sahibi, kıyamet günü düz ve geniş bir yere yatırılır. İçlerinde eğri boynuzlu veya boynuzsuz veya boynuzu kırık bir tane bile hayvan bulunmaksızın o hayvanlar o kişiyi boynuzları ile süser, tırnakları ile çiğnerler. Öndeki geçince arkadaki onu takip eder ve bu durum süresi elli bin yıl olan bir günde kullar arasında hüküm verilinceye kadar devam eder. Neticede kişi, yolunun ya cennete veya cehenneme çıktığını görür."

– Ey Allah'ın elçisi! Ya atların durumu nedir? dediler. Resûlullah aleyhisselâm şöyle buyurdu:

– "Atlar üç sınıftır. Kişi için yük olan at vardır; örtü olan at vardır, ecir ve sevap olan at vardır. Yük ve vebal olan at sahibinin sırf çalım satmak ve İslâm'a düşmanlık yapmak için beslediği attır. Bu, o adam için vebaldir, Örtü olan at sahibinin Allah rızâsı için beslediği ve binit ve koşum olarak üzerindeki Allah'ın hakkını ödediği, iyice bakıp gözettiği attır; bu sahibi için bir perde ve örtüdür. Ecir ve sevap olan ata gelince, o da sahibinin müslümanlara yardımcı olmak maksadıyla Allah yolunda besleyip çayır ve bahçelerde otlattığı attır. Atın o çayır veya bahçeden yediği ve çıkardığı şeyler sayısınca sahibine iyilik yazılır. Hatta at ipini koparıp da bir–iki tur atarsa, onun izleri ve pislikleri adedince sahibine iyilik yazılır. Ya da sahibi sulamak niyeti olmadığı halde onu bir nehir kenarından geçirirken at su içecek olsa, Allah onun içtiği su yudumları adedince sahibine iyilik yazdırır."

– Ey Allah'ın elçisi! Peki ya eşeklerin durumu nedir? dediler. Resûlullah sallAllahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

– "Kim zerre kadar bir hayır işlerse onun karşılığını görür. Kim zerre kadar kötülük yaparsa onun karşılığını görür" meâlindeki umûmi mânalı âyetten başka bana eşekler hakkında özel bir bilgi verilmedi."



Müslim, Zekât 24; Buhâri, Cihâd 48 (kısmen)
Sükût etmek gibi alemde nadana cevab olmaz..

Çevrimdışı fazıl14

  • aktif yazar
  • *****
  • İleti: 1338
Ynt: Zekat, Fitre, Sadaka Vermenin Ehemmiyeti [8 Eylül 2008]
« Yanıtla #7 : 27 Eylül 2008, 01:30:23 »
“Kim sadaka-i fıtrını bayram namazından önce verirse bu, kabul olunmuş bir sadaka-i fıtırdır.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Ebû Dâvûd)

Sadaka-ı Fıtır (Fitre)

Sadaka-i fıtır, Ramazan-ı Şerîf’in sonuna yetişen ve aslî ihtiyaçlarından başka en az nisâp miktârı (80.18 gr. altın veya ona denk miktarda) bir mala mâlik bulunan her Müslümanın vermesi vâcip olan bir sadakadır.

Zekâtın farz olmasından önce, orucun farz kılındığı sene vâcip olmuştur. Sadaka-i fıtır, orucun kabulüne, ölüm ânının sıkıntılarından ve kabir azâbından kurtuluşa vesîledir. Yoksulların ihtiyaçlarını gidermeye, bayram neşesinden onların da istifâde etmelerine bir yardımdır. Bu cihetle sadaka-i fıtır, insânî bir vazifedir.

Sadaka-i fıtır, her Müslümanın kendisi ve fakir olan küçük çocuğu için de vâciptir.

Büyük çocuğun ve zengin olan çocuğun fitresi babasına vâcip değildir.

Sadaka-i fıtır, Ramazan Bayramı’nın birinci günü fecr-i sâdıkın doğuşundan (sabah namazı vaktinin girmesinden) itibâren vâcip olur. Fakat bundan daha önce de verilebilir. Tâ ki fakirler, bununla bayram namazına çıkmadan evvel noksanlarını tedârik edebilsinler.

Sadaka-i fıtır (fitre), Ramazan Bayramı’nın birinci günü fecrin doğuşuyla vâcip olduğundan fecirden önce çocuk dünyaya gelse onun için de sadaka-i fıtır vâcip olur. Şâyet fecirden sonra doğarsa bir şey lâzım gelmez.

Bir kimse, kendi idâresinde olmayan hanımının veya büyük evlâdının fitrelerini onların izinleriyle verebilir. Kendi âilesi, idâresinde bulunduğu takdirde -âdeten izin bulunduğundan- izinleri olmaksızın vermesi de kâfidir.

Bir kimse kendi fitresini, fakir olan eşine, babasına veya oğluna veremez.

Fitreyi bayram namazından sonraya bırakmak mekruhtur. Müstehap olan, namazdan evvel verilmesidir. Çünkü Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) “Bayram namazından sonra verilen fıtra, diğer (nâfile) sadakalardan bir sadakadır. Lâkin bayram namazından evvel verilen fıtra, Allâhü Teâlâ’nın indinde makbûl olan bir sadakadır.” buyurmuşlardır.


« Son Düzenleme: 05 Eylül 2012, 15:28:25 Gönderen: Mücteba »
"El-mücâhid fî sebîlillâh, el-müştâk ilâ cemâlillâh, hüve ünvânüküm"

("Ünvanı: Cemal-i ilâhiye âşık, Allah yolunda mücahit")

"İtikaden Ehl-i Sünnet, Amelen Hanefi, Meşreben Nakşî-yi Müceddidî"

Çevrimdışı Nakkaş

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 250
Ynt: Zekat, Fitre, Sadaka Vermenin Ehemmiyeti [8 Eylül 2008]
« Yanıtla #8 : 29 Eylül 2008, 19:05:01 »
Âişe radıyAllahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallAllahu aleyhi ve sellem’e bir adam;

– Annem ansızın öldü. Öyle sanıyorum ki, şayet konuşabilseydi, sadaka verilmesini vasiyyet ederdi. Şimdi ben onun adına sadaka versem, sevabı ona ulaşır mı? diye sordu.

Nebî sallAllahu aleyhi ve sellem de:

– “Evet” buyurdu.



Buhârî, Cenâiz 95, Vasâyâ 19; Müslim, Zekât 51. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Vasâyâ 15; Nesâî, Vasâyâ 7; İbni Mâce, Vasâyâ 8.

Çevrimdışı efsanef

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 283
Ynt: Zekat, Fitre, Sadaka Vermenin Ehemmiyeti [8 Eylül 2008]
« Yanıtla #9 : 13 Ağustos 2011, 04:26:45 »
          Bu haftaki hutbemiz, yardımlaşma hakkında olacaktır.
Müslümanların birbirlerine karşı olan vazifeleri vardır. Bunların başında, müslüman kardeşini gözetmek, sıkıntısına çare aramak, muhtaç olduğunda yardımına koşmak gelir.
Cenab-ı Hak, kullarının, hangi hususlarda yardımlaşacaklarını şöyle beyan buyurur: “…İyilik etmek, fenâlıktan sakınmak hususunda birbirinizle yardımlaşın...” ,
Peygamber Efendimiz ise: “(Her) biriniz (din) kardeşinin aynasıdır. Onda ezâ (veren bir hal) görürse kardeşinden onu gidersin.” , buyurmaktadır.
Bütün Peygamberler iki vazife için gönderilmiştir. Hakka ibâdet, halka  hizmet. Bir müslüman, şu dört şeyle meşgul olabilir: Menfaat veren ilmi öğrenmek ve öğretmek ile; zikir, tesbih, Kur’an-ı kerim okumak, namaz kılmak gibi ibadetler ile; Müslümanların yardımına koşmak, onların  hayrına vesile olacak şeyleri yapmak ve onları sevindirmek ile; kendinin ve ehl-i iyâlinin nafakasını temin için çalışmak ile,
Peygamber Efendimiz (S.A.V) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadır: Mahlûkat Allah’ın ıyâli (mesâbesinde)dir. (Çünkü onların rızıklarını veren Hz. Allah’tır.) Allah’a karşı mahlûkâtın en sevimlisi, ıyâlüllah (olan halk)’a (veya kendi ıyâline) iyilik yapandır.  
   Allah yolunda mallarını, mülklerini bırakıp, Mekke-i Mükerremeden Medine-i Münevvereye yerleşen Eshâba “Muhacir”, Mekkeden gelen kardeşleriyle ellerindekini paylaşan, onlara kucak açan, bütün varlıklarıyla onlara yâr ve yardımcı olan Eshâba da “yardım edici manasına gelen” ‘Ensar” ismi verilmiştir.  Cenab-ı Hak, Kur’an-ı Keriminde, bu iki zümrenin imanda ulaştıkları kemal mertebeyi şöyle beyan buyurur:
“Onlar ki iman edip, hicret ettiler ve Allah yolunda mücahede ettiler.  (Yine) Onlar ki (Rasülüllah’ı ve muhâcirini kendi hânelerinden ve yerlerinden meskenler tahsis ederek, iskân ettiler, yerleştirdiler ve nusret ettiler. (Onlar ile berâber olup, düşmanlarına karşı her vechile yardım ettiler. Ensar oldular) işte bu (muhacirin ve ensâr) hakkâ müminlerdir.  Mağfiret ve kerîm bir rızık da onlarındır.”
   İbn-i Ömer (R.A) hazretlirinden rivayet edildiğine göre, Eshab’dan bir zata bir koyun başı hediye edilmişti. O zât: “Falanca kardeşim ve çocukları, buna bizden daha muhtaçtır”, diyerek hediyeyi komşusuna gönderdi. Komşusuna verilince, ondan da aynı cevab geldi. Böylece koyun başı, yedi evi dolaşıp, ilk zâta geri geldi. İşte bu hadise üzerine: “Kendilerinde fakr-u ihtiyaç olsa bile, onları öz canlarından daha üstün tutarlar. Her kim nefsinin hırsından korunursa, işte onlardır o felah bulanlar.” , kavl-i celili nazil oldu.
   


Arabistan yarımadasında müthiş bir kıtlık ve kuraklığın yaşandığı bir zamandı. Bizans ordusunun müslümanlırın üzerine doğru geldiği haberi alındı. Rasülüllah, orduyu techiz etmeye çağırıyordu. Eshabtan, zengini-fakiri elinde ne varsa birşeyler getiriyordu. Hz. Osman (R.A) zahîre yüklü 300 deve ile, nakden 1000 altın vermişti. Bunun üzerine Rasülüllah o kadar memnun oldular ki, Hz. Osman için: “Allah senin bu zamana kadar işlediğin ve bundan sonra işleyeceğin bütün günahlarını affetsin!” duasında bulundular.” Hz. Ömer (R.A) malının yarısını vermişti. Rasülüllah ona da bereket duasında bulundular. Hz. Ebu Bekir (R.A) ise, elinde olan nesi varsa, herşeyini bu yola vakfetmişti. Rasülüllah: “Ya Ebâ Bekir. Ev halkına ne bıraktın”, deyince: “Allah ve Rasülü’nü bıraktım”, cevabını verdi. Eshab-ı Kirâmın hanımları da imkanları nisbetinde Allah ve Rasülü için birşeyler veriyorlardı. Bazıları da kollarındaki bilezikleri, kulaklarındaki küpeleri, gerdanlıklarını çıkarıp,  Peygamber Efendimizin önüne bırakmışlardı. Allah’ın Rasülü her birerine güzel dualar ettiler.
Muhterem Müslümanlar!
   Cömert; menfaati hiçbir karşılık beklemeden ulaştıran kimsedir.  “Kerem ve cömertlik öyle bir meziyettir ki, sahibinin ayıplarını ve kusurlarını örter.”  Abdülkâdir Ceylânî hazretliri:  “Allah’a gecenin namazı, gündüzün orucu ile vasıl olmuş değilim.  Allah’a ancak cömertlikle, tevâzu’ ile ve sadrımın selâmetiyle vâsıl oldum.”  buyurmuşlardır. Bir de cömertlik edeceğimiz kimseler, Allah ve Rasülü ile onun sevdiklerinin, kendilerine bizzat kıymet verdikleri kimseler olur ise, gayretimiz daha da fazla olması icabeder. Cenab-ı Hak Peygamber Efendimizin talebeleri olan Eshâb-ı Suffe için:
“Verin o fakirlere ki, Allah yolunda kapanmışlar, şuraya buraya dolaşmazlar. İstemekten çekindirleri için, bilmeyen onları zengin zanneder. Onları sîmâlarından tanırsın, halkı bîzar etmezler.” , buyurmaktadır.
Peygamberimiz ise, kendisinden, el değirmeni ile buğday çekip, un öğütmekten elleri kabardığı için, hizmetçi isteyen kızı Fatıma’ya: “Kızım, Ashâb-ı Suffe’nin ihtiyaçlarını gideremediğim halde, ben sana nasıl yardımcı bulayım.”, demişti.
Amellerin en faziletlisi müminleri sevindirmektir.  Kabre girene kadar herkes birbirine muhtaçtır. Bugün yardım edecek durumda olan, yarın yardıma muhtaç olabilir. Unutmayalım ki, Merhamet etmeyen, merhamet olunmaz.”







« Son Düzenleme: 13 Ağustos 2011, 04:29:57 Gönderen: selcuklu »

Çevrimdışı efsanef

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 283
Ynt: Zekat, Fitre, Sadaka Vermenin Ehemmiyeti [8 Eylül 2008]
« Yanıtla #10 : 13 Ağustos 2011, 04:29:19 »
استعيذ بالله : ان تبدوا الصدقات فنعما هي و ان تخفوها وتؤتوها الفقراء فهو خير لكم ويكفر عنكم من سيئاتكم والله بما تعملون خبير

الحديث : اتقوا النار ولو بشق تمرة
Muhterem Mü’minler!
   Bu haftaki hutbemiz, SADAKA-İ FITIR hakkındadır.
Sadaka, lügatte doğruluk mânâsına olup ıstılahta ise, rızâ-i ilâhi için fakirlere verilen para, mal vesâir şeylerdir. Sadaka-i fıtr ise, ramazan ayının sonuna yetişen ve aslî ihtiyaçlarının dışında nisap miktarı mala sahip bulunan her Müslimanın vermesi vâcib olan sadakadır. Buna yalnızca fıtra da denir. Hatta halk arasında biraz daha galatlaşmış şekli ile fitre diye de söylenir. Bu sadaka-i fıtr, fıtrat yani yaratılış sadakası demektir. Binâenaleyh sadaka-i fıtr, Allâh (c.c.)’nun bizleri en güzel varlık olarak yaratmasına mukabil teşekkürün bir ifâdesi; ramazan ayını idrak, rahmet-mağfiret ve feyzinden istifâde etme nimetine karşılık,onun rızâsı için verilen bir yaratılış hediyesidir.
Sadaka-i fıtr, kişinin bakmakla yükümlü olduğu şahıslar sebebiyle vâcib olur ve vâcib olduktan sonra da ancak edâ etmekle sakıt olur. Bakmakla yükümlü olduğu kimseler ister çocuk olsun isterse mecnun olsun, velîleri bunlar adına sadaka-i fıtr verirler. Sadaka-i fıtr’ın vâcib olma vakti ise, Ramazan bayramının birinci günü fecrin doğuşundan itibaren başlayıp bayram namazından çıkma anına kadardır. Bununla berâber vaktinden evvel de sonra da verilebilir. Tabî ki efdal olan, fakir ve yoksulların ihtiyaçlarını bayramdan evvel tedârik edebilmeleri için, önceden veya vaktinde vermek sonraya bırakmamaktır.
Sadaka-i fıtr, yukarda da ifâde ettiğimiz gibi, nisap miktarı mala mâlik bulunan ve hür olan her Müslüman’a vaciptir. Nisap miktarı ise zekâtla aynı olup, 20 miskal yani 80.18  gram altın veya bunun kıymetine muadil maldır. Ancak sadaka-i fıtr’da, zekâtta olduğu gibi malın üreyici olması ve üzerinden bir sene geçmesi şartı aranmaz. Zekâtın verildiği yerlere sadaka-i fıtr da verilebilir.
   Umûmî olarak sadaka bir müslüman için büyük ehemmiyet arz etmektedir. Çünkü yüce dînimiz sadakaya çok büyük kıymet vermiş ve fazîletini mensuplarına beyan etmiştir. Hal böyle olunca, veriliş sebebine ve hikmetine baktığımızda Sadaka-i fıtrın mühim bir ibadet olduğu anlaşılmaktadır. Peygamber Efendimiz bayram namazını kılmazdan evvel ashâbına sadaka-i fıtr vermelerini emreder ve “Muhakkak sadaka-i fıtrını veren kurtuldu” meâlindeki âyet-i kerîmeyi okurlardı. Rasûlüllah (s.a.v.) Efendimiz hadîs-i şeriflerinde de: “Sadaka belâları defeder, ömrü uzatır”, “Mallarınızı zekât ile muhafaza altına alın, hastalıklarınıza da sadaka ile deva bulun” , “Bir hurma ile dahi olsa sadaka verin” buyurmaktadırlar.
   Sadaka-i Fıtr’la alâkalı olarak rivâyet edildiğine göre, sadaka-i fıtr’ını edâ eden kimse için on şey vardır:
1.   Cesedi günahlardan temizlenir.
2.   Cehennem ateşinden azâd olunur.
3.   Orucu makbûl oruç olur.
4.   Cennet kendisine vâcib olur.
5.   Kabrinden emîn olarak kalkar.
6.   O sene içerisinde yapmış olduğu bütün hayırlar makbûl olur.
7.   Şefaat kendisine vâcib olur.
8.   Sırattan şimşek gibi geçer.
9.   Mîzanda hasenâtı tercih olunur.
10.   Cenâb-ı Hakk küfür ve şekâvet ehlinin listesinden ismini siler. buyurulmuştur.
Muhterem Mü’minler!
Yukarıda keyfiyetini ve fazîletini îzah etmeye çalıştığımız Sadaka-i fıtr’la alâkalı olarak, şuurlu her Müslüman üzerine düşeni yapmaya gayret etmelidir. Vermemenin değil vermenin yollarını aramalıdır. Sadaka-i fıtr’ı verirken hep asgarî ölçülere göre değil, kendi günlük hayatında bir günlük yeme içme ihtiyacını nasıl gideriyorsa, onu hesap edip ona göre vermelidir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyuruyorlar: “Ramazan orucu, semâ ile arz arasında bağlıdır. Oradan yukarı ancak sadaka-i fıtr ile yükselir.”
Mahkûlut-Tabiî R.A buyuruyorlar ki: Mümin bir sadaka verdiği zaman Cehennem, Ümmet-i Muhammedden bir kişinin ateşten halas bulması sebebiyle şükür secdesi yapmak için, Cenab-ı Hakk’tan izin ister. Bu hususta Peygamber Efendimiz (S.A.V): Cehennem ateşinden korunun. Velev ki bir hurma parçasıyla dahi olsun.” Hz. Aişe R.Anha validemiz bir cariye satın almıştı. Cebrail A.S Peygamber Efendimize gelerek: Ya Muhammed o cariyeyi evinden çıkar. Zira o Cehennem ehlindendir. Bunun üzerine Aişe validemiz cariyeye yemesi için bir hurma vererek derhal evden çıkardı. O cariye hurmanın yarısını yedi. Yarısını da yolda gördüğü bir fakire verdi. Cebrail A.S tekrar geldi ve: Ya Muhammed o cariyeyi tekrar eve al. Cenab-ı Hak onu yarım hurmayı tasadduk ettiği için cehenneminden azat etti.  Nüzhe c.1 s.226
« Son Düzenleme: 13 Ağustos 2011, 04:31:06 Gönderen: selcuklu »

Çevrimdışı efsanef

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 283
Ynt: Zekat, Fitre, Sadaka Vermenin Ehemmiyeti [8 Eylül 2008]
« Yanıtla #11 : 13 Ağustos 2011, 04:31:51 »
ZEKÂT VE HİKMETLERİ

Muhterem Mü’minler,

   Allahımızın sarsılmaz nizamı olan İslâm, insanlar arasındaki fakirlik ve yoksulluk problemini, “senin var, benim yok” mücadelesini çok sağlam ve hassas ölçülerle çözen, cemiyetteki bükük boyunları, mahzun gönülleri, dertli vicdanları, ızdıraplı kalpleri en mükemmel emirlerle tedavi eden tek nizamdır. İslâm’dan başka hiç bir sistem bu mes’eleyi halledemez.

   Mukaddes dinimize göre, her şeyin ilk ve son sahibi Allah’tır. İnsan ise, malı üzerinde bekçi ve emanetçidir. Allah istediği an, o malı alıp dilediğine verebilir. Bu bakımdan müslüman, elinde emanet olarak bulundurduğu malı, sahibinin yani Allah’ın emrine uyarak harcamak, ondan fakir ve yoksulların hakkını ayırmak mecburiye-tindedir.

   İşte, İslâm’da, zenginin elindeki malda fakirin hakkını tayin eden müessese zekâttır. “Temizlenme ve arıtma” mânâsına gelen zekât, İslâm’ın beş esasından biridir. Hicretin ikinci senesinde farz kılınmıştır. Farziyyeti; kitap, sünnet ve icma-i ümmet ile sabittir. İnkâr eden kâfir olur.

O halde, bülûğ çağına ermiş, akıllı, hür, nisaba mâlik olan bir müslümana, sahip olduğu malın bir kısmını, üzerinden bir ay yılı, yâni 354 gün geçtikten sonra zekât olarak vermesi farzdır.
   Okuduğum Âyet-i Kerime’de Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:

   “Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin, rükû edenlerle birlikte rükû edin.”

   Görülüyor ki zekât, Âyet-i Kerime’de namazla birlikte zikredilmektedir. Kur’an-ı Kerim’in daha bir çok âyetinde de yine namazla birlikte zikredilir. Bunun sebebi, namazla zekât arasında kuvvetli bir bağlılığın oluşudur. Namaz, İslâm’ın direğidir. Namazı terkeden dinini yıkmış olur. Zekât ise, “İslâm’ın köprüsüdür.” Bu köprüden geçmeyen kurtuluşa eremez.

   Zekât, îmanın ve dinde samimî olmanın delîlidir. Zenginin vazifesi, fakirin de hakkıdır. Zengin, zekât vermek suretiyle hem mal borcunu ödeyecek, hem de fakirin yüzünü güldürecektir.

   Sevgili Peygamberimiz (S.A.V.) Hadis-i Şeriflerinde şöyle buyururlar:

   “Malının zekâtını verdiğin zaman, hiç şüphesiz üzerindeki mal borcunu ödemişsindir.

   Zekât sahibini günah paslarından temizleyen, cimrilik illetinden kurtaran, îman köprüsünden geçirip saadete ulaştıran, onun dinde samimî olduğunu îlan eden bir hakikat aynasıdır.

   Zekât, mü’minler arasındaki kardeşliği tesis eden, zengini fakire, fakiri zengine yaklaştıran, sahibini malî ihtiraslardan koruyan, ilâhi rahmete vesile kılan büyük bir 
ibâdettir.Zekât vermeyen kimse, îmanın hakikatine eremez.
 Zekât vermeyen kimse, Allah ve Rasülünün sevgisini kazanamaz.
   
Zekât vermeyen kimse, mal ve servetinin bereketini göremez.

   Şanı Yüce Mevlâmız, Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır:

   “Allah’ın fazl-u ihsanından verdiği şeylerde cimrilik yapanlar, bu yaptıklarının kendileri için daha hayırlı olacağını zannetmesinler, Bilâkis bu, onlar için bir şerdir. Onların cimrilik ettikleri şey, kıyamet günü boyunlarına dolanacaktır.”

   Sevgili  Peygamberimiz  (S.A.V.)  ise,  bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyururlar:

   “Sakın, sizden biriniz kıyamet gününde omuzuna zekâtını vermediği koyununu yüklenerek avaz avaz bağırarak ve: “Ya Muhammed (S.A.V.) diye imdad isteyerek bana gelmesin!..”

   Yüce Allahımız, zekâtın kimlere verileceğini de Kur’an-ı Kerim’de şöyle beyan etmiştir.

   “Sadakalar, (zekâtlar) Allah’tan bir farz olarak, ancak fakirlere, miskinlere, (zekât toplamak) üzere me’mur olanlara, kalpleri (müslümanlığa) alıştırılmak istenenlere, kölelere, esirlere, (borcundan fazla nisabı olmayan) borçlulara, Allah yolunda harcamaya ve yol oğluna yâni memleketinde zengin bile olsa meşru bir sebeple yola çıkmış ve yolda kalmış olanlara mahsustur. Allah hakkıyla bilendir, tam bir hüküm ve hikmet sahibidir.”




   Aziz Mü’minler,

   Şerefli dinimiz İslâm, bir cemiyette insanların bir kısmının lüks, rahat bir hayat, diğerlerinin açlık ve sefalet içinde yaşamasını kesinlikle reddeder. Bu bakımdan, cemiyeti temelinden sarsan sınıf farklarını önlemek, sıkıntıları gidermek, zenginle fakiri birbirine yakınlaştırmak için zekât müessesesini koymuştur.

   O halde, müslümanlar zekâtını verecektir. Vermeye mecburdur. Halk arasında medhedilmek, kendine iyi insan dedirtmek için değil, Allah’ın emri olduğu ve Allah rızası için vermeye mecburdur. Zekât verirken de fakiri küçük göremez ve verdiğini başa kakamaz. Zira zekât, fakirin hakkıdır. Dinimizce, zenginlik bir şeref ölçüsü olmadığı gibi, fakirlik de zillet ölçüsü değildir.
   
O halde Mü’minler:

   Bir mal ki, onun zekâtı verilmezse, sahibi felâket ve ızdıraplara sürükleneceğini unutmayalım. Zekâtlarımızı vermek suretiyle malımızı temizleyelim.

   Hutbemize bir hadis-i şerif meâliyle nihayet verelim:

   “ Kim ki Allah kendine mal vermiş de, onun zekâtını vermemişse, mal, kıyamet gününde iki gözü üstünde siyah nokta bulunan korkunç, zehirli bir erkek yılan suretine konulur ve bu korkunç yılan o gün mal sahibinin boynuna sarılır. Sonra ağzı ile sahibinin çenesini iki tarafından yakalar ve: “ Ben senin malın, ben senin hazinenim” der.”

   

mazhar

  • Ziyaretçi
Ynt: Zekat, Fitre, Sadaka Vermenin Ehemmiyeti [8 Eylül 2008]
« Yanıtla #12 : 05 Eylül 2012, 05:35:21 »
Ömre mi faziletlidir, sadaka mı?

Selamun aleyküm, hocam ömre yani nâfile hacc yapmak mı, yoksa onun için harcayacağımız parayı sadaka vermek mi daha faziletlidir? İ. Hakkı Moralıoğlu - İstanbul Tşk ederim

*******

Ve aleyküm selam…

Değerli kardeşim;

Sorunuza cevap niteliğinde “İlâveli Mecmua-i Cedîde” isimli şeyhülislamların fetvâlarını ihtivâ eden eserin 48’inci sayfasında şöyle bir fetvâ vardır:

Sual: "Tatavvu'an haccetmekten (ömre yapmaktan/nafile hactan) sadaka vermek efdal olur mu?

el-Cevab: Olur."

Açıklama: Yani kişinini elindeki parayla ömre yapmak yerine, o parayı sadaka olarak vermesi-dağıtması daha üstündür, kendisine kazandıracağı ecir-mükâfat daha büyüktür. 

Bu fetvâdan sonra eserde, birçok fıkıh kitabından aynı mânâda cümleler nakledilerek sadakanın nâfile hacdan/ömreden daha efdal olduğu ifade edilmiştir.

Daha geniş bilgi için bkz.

http://www.halisece.com/fikih/15-hac/294-hanimlarin-hacci-tavafta-istilamda-izdiham-namazda-muhazat-ve-omre-ziyaretleri.html

http://sorular.mollacami.com/soru-ve-cevaplar-786.html

***
Halis ece.com

Toplumun umumu açısından fetvâ bu yöndedir. Ancak özel durumlarda farklı hükümler de düşünülebilir. Meselâ;

- Nâfile haccın/umrenin imanını, Allah (c.c.) ve Rasûl (s.a.v.) sevgisini, ibâdet alışkanlığını güçlendireceği umulan bir kimseyi bundan menetmemek, gitmesini teşvik etmek uygun olabilir. Zira böyle bir kimse, ileride Allah rızâsı için yapacağı tasadduk-infak, hayır ve hasenatlarla o kaybı telâfi eder, edebilir.

- Ayrıca bu mevzuda, tatmin edici ölçüde İslamî ve içtimai yardımda bulunan kimseler ile, bunu yapmayıp nâfile hacca devam eden insanları da birbirinden ayırmak gerekir.

- Bir başka ölçü de, içinde yaşanılan toplumun ekonomik durumu olmalıdır… Ortalama refahın oldukça yüksek ve yaygın olduğu, İslâmî hizmetlerin maddi ihtiyaçlarının bulunmadığı ya da en aza indiği toplumlarda yaşayan zenginler ile, yoksulluğun yaygın, hizmetlerin kıt-kanaat yürütülebildiği, hayat şartlarının büyük farklılıklar gösterdiği cemiyetlerde yaşayan zenginleri de birbirinden ayrı tutmak münasip olabilir.

- Bütün bunların yanında hac ibâdetinde gittikçe artan talebi/izdihamı/sıkışıklığı gözönüne almak ve ilk defa farz olan haccı yerine getiren mü’minlerin durumunu da düşünmek lazımdır. Şuurlu bir mü’min bunu da gözardı etmemelidir.

Çevrimdışı fatmer

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 36
Ynt: Zekat, Fitre, Sadaka Vermenin Ehemmiyeti [8 Eylül 2008]
« Yanıtla #13 : 05 Eylül 2012, 15:08:27 »
SADAKA RÜZGARDAN BİLE HIZLIDIR                                                                                                            Enes b. Malik'in rivayet ettiğine göre Hz. peygamber (sav) şöyle anlatmıştır: ' Allahü teala yer yüzünü yarattığı zaman titremye, sallanmaya başladı. Bunun üzerine Allah (cc) dağları yaratarak üzerine koydu. Böylelikle yeryüzü sallanmasını kesti, karar buldu. Bu duruma melekler çok şaşırdılar ve,                                                                                                                                                              _Ey Rabbimiz! Yarattıkların arasında dağlardan daha kuvvetli birşey var mıdır? diye sordular                             Allah (cc),                                                                                                                                                                 -Evet demir!   buyurdu.                                                                                                                                                             Melekler,                                                                                                                                                        -Ey Rabbimiz!Yarattıkların arasında demirden daha kuvvetli birşey var mıdır? diye sordular.                                   Allah (cc),                                                                                                                                                                -Evet, ateş! buyurdu.                                                                                                                              Melekler,                                                                                                                                                           -Ey Rabbimiz! Yararttıkların arasında ateşten daha kuvvetli bişey var mıdır? diye sordular.                                                                                                                                                             Allah(cc),                                                                                                                                                               Evet,subuyurdu                                                                                                                                                  Melekler,                                                                                                                                                        -Ey Rabbimiz! Yarattıkların arasında sudan daha kuvvetli birşey var mıdır?diye sordular.                                         Allah(cc)                                                                                                                                                                 -Evet. rüzgar! buyurdu.                                                                                                                                 Melekler tekrar,                                                                                                                                                             -Ey Rabbimiz, Yarattıkların arasında rüzgardan daha kuvvetli birşey var mıdır? diye sordular.                             Allahü Teala şöyle buyurdu:                                                                                                                                                          -Evet var! Ademoğlunun sağ eliyle verdiğini adeta sol elinden gizlercesine vereceği gizli sadaka.İşte bu sadaka rüzgardan daha kuvvetlidir (kişinin sevaphanesine rüzgardan daha hızlı varır).

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Zekat, Fitre, Sadaka Vermenin Ehemmiyeti [8 Eylül 2008]
« Yanıtla #14 : 05 Eylül 2012, 15:30:58 »
“Sadakanın en fazîletli olanı Ramazan ayında verilendir.”
(Hadîs-i Şerîf, Suyûtî, el-Câmiu's-Sağîr)

Sadaka Mü'minin Gölgesidir

Muhaddis İbn-i Huzeyme (rh.) şöyle nakletti: Tâbiînden Mersed (rh.) Mısır halkının mescide ilk gideni idi. Onu mescide yanında sadaka olmadan girdiğini hiç görmedim. Bu, ya para, ya ekmek ya da buğday olurdu. Hatta bir gün elinde soğan taşıdığını gördüm. Ona: “Ey hayırlı kimse, bu elbiseni kirletir.” dedim.

“Ey İbn-i Ebî Habîb, evde sadaka verecek soğandan başka bir şey bulamadım. Ashâb-ı Kirâm’dan bir zât bana Resûlullâh’ın şöyle buyurduğunu nakletti:
“Kıyâmet gününde mü’minin gölgeliği sadakasıdır.”


« Son Düzenleme: 05 Eylül 2012, 15:33:13 Gönderen: Mücteba »