Gönderen Konu: Zekât kimlere verilir, kimlere verilmez?  (Okunma sayısı 27597 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı ankebut-57

  • aktif yazar
  • *****
  • İleti: 908
Zekât kimlere verilir, kimlere verilmez?
« : 07 Ağustos 2007, 10:54:13 »

Halis ECE

Zekât kimlere verilir, kimlere verilmez?

Zekât, bir nevi din kardeşine yardımdır, destektir. Sıkıntısına bir ölçüde çare olmaktır. Böyle olunca insan elbette en yakınının derdine çare olmak ister, sıkıntısını önlemeye çalışır. Bu itibarla kişi, zekâtını da önce yakınlarına vermesi gerekir. Ancak bu hususta kesin hükümler vardır. Çok yakını olanlara zekât veremez. Çünkü bu kadar yakını olan insana zekâtıyla değil kendi nafakasıyla yardım etmesi, kendi ailesinin bir ferdi olarak bakması gerekir. Bunlara ilim lisanında usûl ve fürû‘ denilir.

Zekât verilebilecek yakınlar şunlardır:

• Başka aileye karışmış kız kardeşler,
• Ayrı hayat kurmuş erkek kardeşler, bunların çocukları, yani kişinin yeğenleri.
• Amcalar, dayılar, onların çocukları.
• Halalar, teyzeler, bunların da çocukları...

• ... ve sonra ihtiyaç sahibi konu-komşu ve dostlar, tanıdıklar, muhitin münasipleri.

Zekât verilemeyecek olan yakınlara gelince... Onlar da usûl ve fürû‘ olmak üzere iki sınıftır.

• Usûl; ana-baba, dede-nine ilh.dir.
• Fürû‘ da, oğul-kız ve bunların çocukları, yâni kişinin torunları ilh.dir.
Bunlara zekât ve fitre verilmez. Şayet ihtiyaç sahibi iseler, zekâtla değil öz nafakayla desteklenip korunmaları gerekir.

Burada sık sorulan “kayınvalide ile kayınpedere zekât verilir mi?” suâlinin cevabını da arzedelim:

- Verilebilir. Bir mâni yoktur. Bunlar zekât verilmeyecek kadar yakından sayılmazlar.

- Ya damat ile geline?..

- Onlara da verilebilir. Şayet ihtiyaç sahibi iseler, bunlar öncelik hakkına da sahiptirler. Oğluna kızına veremese de, damadına, gelinine verebilir. Çünkü gelin, zekât verilmeyeceklerden değildir. Damat da öyle... Ancak bunlar hassas ve ince ruhlu kimseler ise, dikkatli olmak, veriş şeklini çok iyi ayarlamak gerekir. Belki de bu hikmetinden olacak ki; zekâtı verirken, benim zekâtım, fitrem gibi isimlerle ifade etme şartı yoktur. Öyle olunca, alanların zekât ya da fitre olduğunu bilmelerine gerek yoktur. Verenin niyeti ve bir de zekâtı, fitreyi emreden Rabbimiz'in bilmesi kâfidir... Başka bilene ihtiyaç yoktur. Bu bakımdan Bayram harçlığı adıyla da intikal ettirmek mümkündür. Yeter ki rahatsızlık olmasın.

Zekât, büyük bir yardım müessesesidir. Bununla İslâm'a büyük çapta hizmet edilebilir. Yeter ki bu kaynak verilmesi gereken yerlere verilebilsin; çorak arazilere değil de, münbit muhitlere akıtılsın. Bu açıdan bakınca, hemen aklımıza ihtiyaç sahibi talebelerin-öğrencilerin kaldığı, okuyup barındıkları yerler gelmektedir.

Demek ki; zekât ve fitremizle, oldukça büyük hizmetlere vesile alabiliriz. Öğrencilerle meşgul olanlar, zekâtın nasıl ve nerelere harcanacağını bilen kimselerdir. Öyle ise “damlaya damlaya göl olmalı” zekâtlarımızın önemli bir kısmı böyle barajlarda toplanmalı, istikbâlde ihtiyaçlarını teminde kullanılmalıdır. Bunun ehemmiyetini hiç unutmamak gerektir.
Âlimleri irfan sahib eden, üç harf ile beş noktadır.(عشقْ)
Mü'minleri duhûlü cennet eyleyen, beş harf ile üç noktadır. (ايمان)

www.ayasofya.org

Çevrimdışı müteallim

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 4785
  • gizli mahzenlerde kalan tarihin yeni adresi
    • www.Libv- kamp-lintfort.de
Re: Zekât kimlere verilir, kimlere verilmez?
« Yanıtla #1 : 08 Ağustos 2007, 01:28:27 »
selamün aleyküm .
bunlarin kaynaklarini lütfen rica etsek.
« Son Düzenleme: 31 Ağustos 2008, 18:05:35 Gönderen: mystic »
  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

Çevrimdışı ankebut-57

  • aktif yazar
  • *****
  • İleti: 908
Zekât kimlere verilir, kimlere verilmez?
« Yanıtla #2 : 24 Eylül 2007, 10:11:18 »
Aleykümselam Hocam.

***

İbni Nüceym Fetvalarından: "Karısının diğer kocadan olup, fakir bulunan çocuklarına zekat vermek caiz olur" (H. Ec. 1/17).


Behce Fetvalarından: "Oğlunun fakir olan karısına zekat vermek caiz olur" (H. Ec. 1/17).

Açıklama: Zekat verilmeyecek yakınlar, nikah hısımları değil, sadece zengin şahsın usul ve fürüu; yani ana ve baba, dede ve nene ile evlad ve torunlarıdır. Zengin olan şahıs, gelinine zekat verebileceği gibi; damadına, kayınpeder ve kayınvalidesine de zekat verebilir.



Behce Fetvalarından: "Zekatını fakir olan kardeşlerine verse caiz olur" (H. Ec. 1/16).

Açıklama: Zekat; anne ve baba, dede ve nene gibi asl'a; evlat ve torun gibi fürüa verilmez. Fakat, bunların dışında kalan akrabaya verilebilir. Bu husustaki müsaade, sadece bir cevaz değil, tercih ve efdaliyet ifade eder. Oğlan ve kız kardeşler, daha sonra onların çocukları; amca ve hala, sonra bunların evladı, dayı ve teyze, sonra bunların evladı zekat vermekte tercih edilirler.

Netice Fetvalarından: "Kadının kocasına, veya erkeğin karısına zekat vermesi caiz olmaz" (H. Ec. 1/16).

(Mehmet EMRE-Fetvalar)
[/b]
Âlimleri irfan sahib eden, üç harf ile beş noktadır.(عشقْ)
Mü'minleri duhûlü cennet eyleyen, beş harf ile üç noktadır. (ايمان)

www.ayasofya.org

Çevrimdışı Srdroğlu

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 28
Ynt: Zekât kimlere verilir, kimlere verilmez?
« Yanıtla #3 : 31 Ağustos 2008, 01:43:34 »
TÜRKİYE DÜZELİRMİ ?  Mehmet Şevket EYGİ                                         Milli Gazete        30.Agustos.2008

...
...
S. Müslümanlar, Şeriatın zekât emrini doğru bir şekilde uygulayarak ülkede sosyal adaleti sağlıyorlar mı?

C. Maalesef hayır... Zekâtın öncelikle fakir ve miskin Müslümanlara verilmesi gerekirken birtakım dernekler, vakıflar, tarikatlar, cemaatler (hiç hakları olmadığı halde) zekât topluyor ve fakirlerin haklarını gasb etmiş oluyor. Bu büyük bir zulümdür. Şeriat kesin şekilde zekâtın hakikî şahıslara (fakirlere, miskinlere...) temlik suretiyle (yani paranın veya malın mülkiyetinin zekât verilen şahsa aktarılması şeklinde) verilmesini emr ediyor. Bir örnek vereyim: Bir Müslüman, bir koyunu zekât olarak verecek. Bunu koyun olarak vermesi gerekir. Hayvanı kesip pişirip yemek yapsa, fakirlere yedirse zekât olmaz. Tüzel kişilere (derneklere, vakıflara, cemaatlere, tarikatlara, Müslüman medyaya, din okullarına), birtakım “mücahidlere” verilen zekâtlar zekât sayılmaz.Zekâtını böyle veren veya dağıtan mükellefin tekrar vermesi gerekir. Zekât parasıyla cami, okul, köprü, hastahane ve diğer hayır işleri yaptırılamaz.
...
      Sayın Halis ECE Hocamız ,M.Şevket eygi'nin 30.08.2008 tarihli Milli Gazete ve Haber.7.Com. daki yazısı bizleri şaşırttı. Acilen bu ummet-i merhumeyi aydınlatırsanız,hayırlı bir iş yapmış olacaksınız. Sayın EYGİ'yi de bilgilendirin. Kötü niyeti olduguna inanmıyorum, fakat bu yazısı ile , Çölaşan'dan  veya Y.Nuri'den  çok daha fazla zarar vermiş oldu. Onlara kimse inanıp ,itibar etmez ,ama Eygi'nin  az-çok tesir sahası var. O'da maalesef mayınlı tarlada geziyor. Biraz maksadını aşan bir yazı yazmış.
     Delilli olarak dogru bilgi ile, bu milleti aydınlatın lütfen.

     VEKALETEN İLİM TALEBESİ İÇİN ZEKAT TOPLANIRMI ?

     BU FAKİRLERİN HAKKINI GASB MIDIR  ?

     BU BÜYÜK BİR ZULÜMDÜR. deniyor ÖYLEMİDİR ?

Çevrimdışı ankebut-57

  • aktif yazar
  • *****
  • İleti: 908
Ynt: Zekât kimlere verilir, kimlere verilmez?
« Yanıtla #4 : 08 Eylül 2008, 10:43:46 »




Halis ECE Hocanın bu konuya cevap teşkil edecek yazısı epey evvelden beri var. Başka bir forumda M. Ş. Eygi'nin yazısının altına koyduğum Halis Hoca'nın yazısından aktarmaları ve yazının aslına götüren linki aktarıyorum. Selamlar...

***

Kur‘ân-ı Kerim, zekâtın verilebileceği kimseleri hususî bir biçimde sıralayıp, sonra da nerelere harcanabileceğini şöyle ifade eder:

Zekâtlar, Allâh'tan bir farz olarak fakirlere, yoksullara, üzerinde çalışanlara (zekât toplamak üzere vazifeli memurlara), kalbleri te'lif olacak olanlara (İslâm'a ısındırılmak istenenlere) verilir; âzât edilecek köleler, borçlular, Allâh yolunda ve yolcu olanlar için sarf edilir.(Kur’an-ı Kerim, Tevbe sûresi, 60.)

Bu sekiz sınıftan “tahsis lâmı” ile beyan olunan ilk dört grup için temlikin şart; zarfiyet edâtı olan “fî” ile ifade edilen dört kısım sarf yerleri içinse, temlikin şart olmadığı söylenmiştir. Temlikin bunlar için de gerekli olduğunu söyleyenler ise, zekâtı, onların ihtiyaçlarını görmekle vazifeli kimselere vermek suretiyle de bunun yerine gelmiş olacağını ifade etmişlerdir. Zira Allâh yolundaki mücahitlerin, “cihad ihtiyaçları”nın hepsini bizzat kendilerinin temin edebilmeleri mümkün değildir. Bu uygulamadaki asıl maksat ise, ihtiyaçların karşılanması olduğundan, ihtiyacın cinsine göre zekâtları, mücâhitlerin teker teker bizzat kendilerine değil de, veliyyü’l-emr’e yani onların işlerini-hizmetlerini görmekle, ihtiyaçlarını gidermekle görevli kişi veya kişilere teslim etmekle de temlik tahakkuk etmiş ve farz yerine getirilmiş olur.

Zekâtla alâkalı bu âyet-i celile (nass), günümüzde çocuklarımızın-gençlerimizin en iyi şekilde yetişmeleri için faâliyet gösteren İslâmî müesseselerin-derneklerin mâlî yapısını teşekkül ettirecek şekilde genişçe tefsir ve te'vil edilmeye (yorumlamaya) gayet müsaittir.

İlim öğrenmek ve öğretmek için kendilerini bu yola vakfetmiş olan kimselere veya bunların ihtiyaçları için kullanılmak üzere vermek, elbette ki münasip olacaktır. Bunların ihtiyaçları ise; binadır, binanın arsasıdır, inşaatın her türlü malzemesidir; yiyecek-içecek, yakacak-yatacak... kısacası, ülke ve insanlık yararına okuyup yetişmeleri için lüzum eden her şeydir.

***

Alıntı
Zekat paralarıyla cami, okul, tekke, köprü, hastahane, şadırvan, yurt binası, imarethane ve diğer hayır işi binaları yapılmaz. 02.09.2008 Tarihli yazısından...

Zekâtta temlîk’i yani verileni ferdin mülkiyetine intikal ettirmeyi şart koşan âlimler; zekât gelirlerinin yol ve ulaşım tesislerine, ibâdethâne ve mekteplerin/okulların yapımına, sulama kanal ve tesislerine ve kalelerin yapımına harcanamayacağı görüşündedirler. Bilhassa Hanefî ve Hanbelî’ler bunu eserlerinde belirtirler.

İmam Mâlik de zekât gelirleriyle câmi yaptırılamayacağını söylüyor ki, bundan, onun da görüşünün aynı merkezde olduğu anlaşılıyor. Ancak İmam Ebû Yûsuf Kitâbü’l-Harâc adlı eserinde, -diğer Hanefî kaynaklarının onun görüşü hakkında verdikleri mâlumata zıt olarak- bu fasıldan; vergi memurlarının maaşları ödenmiş olmak şartiyle, yol yapım ve ıslâhına da harcama yapılabileceğini yazar.

Gene Hanefîler’den Kâsânî (Ö. 587/1191)fî sebîlilah” ıstılâhını; “Allâh’a yaklaştıran bütün işler (hayırlı hizmetler-sâlih ameller)” diye târif eder ve hayır yaptıran kimselere paraları yetmediğinde bu fasıldan yardım yapılacağını, söyler. Ancak o, yukarıda sayılan işlere, doğrudan harcama yerine, bu işleri yapanlara zekât vermekten söz etmektedir.

Yukarıda zikri geçen ulemânın bu görüşlerine karşılık, zekât gelirlerinin yol ve köprüye de harcanabileceği görüşünde olan âlimler de vardır... Enes b. Mâlik, Hasan-ı Basrî ve Atâ‘ rahimehümüllah bunlardandır. Fahr-i Râzî hazretlerinin de aynı görüşü paylaştığı görülmektedir. Ona göre “fî-sebîlilah” kavramını yalnız muhâriplere/mücahitlere tahsis etmek îcap etmez.

Fahr-i Râzî, Kaffâl’in tefsirinden verdiği nakillerde isim vermeden bazı âlimlerin de bu fâsıldan zekâtın kale, cami ve mescid yapımı gibi bütün hayır işlerine sarfını câiz gördüklerini kaydeder. Osmanlılar döneminde, “Masârifü Beyti’l-Mâl” adlı bir risâle de yazmış olan Dede b. Yahşî (yahut Bahşî) zengin olmayan ilim adamlarının, araştırmaları için lâzım olan eserleri satın alabilmeleri maksadıyla onlara zekâttan verileceğini söyler ve bazılarının “fî sebîlillah” ıstılâhını ilmî araştırma yapanlar olarak da tefsir ettiklerini kaydeder.

***

Günümüze gelince…

İslâmî ve insanî hizmetlerin daha iyi yürütülebilmesi, dinin öğretilmesi-yayılması, gelecek nesillerin iyi birer fert, topluma yararlı, güzel ahlâklı insanlar olarak yetişmeleri için bazı gayretli Müslümanlar tarafından, ülkemizin hukuk sistemi çerçevesinde dernekler kurulmuştur. Söz konusu hizmetlerin yerine getirilebilmesi, yürütülebilmesi için lazım olan pek çok şeyin yanında, öncelikle öğrencilerin kalıp barınabilecekleri yurt binalarına ihtiyaç vardır. Bu binaların arsası ve yapımı için yardım devletten gelmediğine, gökten zenbille inmediğine ve bu derneklerin belli bir akarı da olmadığına göre, elbette ki vatandaşlardan temin edilecektir. Vatandaşın yardımı da ya bağış, ya da zekât ve sadaka yoluyla olacaktır. Günümüzde, yürütülmeye çalışılan bu hizmetlerin ise, zekâtın harcanabileceği sekiz sınıftan “Allâh yolunda” kavramının içine girmediğini söylemeyi-söyleyebilmeyi bir kenara bırakınız, düşünmenin bile imkânsız olduğu âşikârdır. Barınacak bir yer olmadan o öğrencileri nerede yedirip içireceksiniz? Onların sağlıklarını nasıl koruyacak, istirahatlerini, okuyup yazmalarını, düzenli ders çalışmalarını nasıl temin edeceksiniz? Demek ki temel ihtiyaç, öncelikle bina… diğerleri ondan sonra geliyor ve ancak onunla birlikte var olabiliyor.

Şimdi, hal böyle iken, kalkıp hangi akıl-mantık, insaf-iz‘an ölçülerine dayanarak, “Efendim camiye, yurt binasına zekât verilmez” denilebiliyor! (Herhalde bununla ‘harcanmaz’ demeyi kastediyorlar.) Gerçekten anlamak zor. Âmiyâne ifadeyle, senin dinin için kalkıp ABD mi yardım edecek, AB mi hibede bulunacak, Vatikan mı el uzatacak, Havra mı iâne yapacak?!.. Her sahada olduğu gibi bu noktada da söz söylerken en azından insafı elden bırakmamak gerek. Söylediğimiz sözün hangi sonuçları doğuracağını, meselenin nasıl da kördüğüm olacağını iyi hesap etmemiz lâzım.

Ayrıca bu mevzuda birbirine karıştırılan iki önemli husus var; “temlik” ve “tasarruf”. Yukarıda ifade ettiğimiz gibi temlik, zekât verilecek kişinin, bunu bizzat kendisinin almasıyla gerçekleşeceği gibi, bir başkasının onun adına vekâleten almasıyla da yerine gelmiş olur. Bu gibi hizmetlerin ifasında da, talebenin bizzat yardım toplaması yerine, bu işi onlar adına vekâleten başkalarının görmesi elbette ki daha doğru olur. Hatta tasarruf/harcama meselesi de böyledir. Öğrenci her şeyi, her ihtiyacı hesap edemeyebilir; çünkü onların asıl işi o değildir. Ama veliyyülemr mevkiindeki vazifelilerin durumu farklıdır; onların esas görevleri, talebenin iaşe ve ibatelerini temindir. Onlar, ihtiyaca göre, ihtiyaçların lüzum ve önemine göre sarfta/harcamada bulunurlar.

Zekâtın bina inşaatına harcanıp harcanamayacağı meselesi de yine yukarıda açıkça belirtildi. Bunun caiz olduğuna dair pek çok âlimin görüşleri ortada… Bunları gözardı ademeyiz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Ümmetimin ihtilâfı (onlar için) geniş bir rahmettir(Bilmen, Ömer Nasuhi, Büyük İslâm İlmihali, İstanbul, bty., s. 42.) buyuruyor. Yani âlimlerin herhangi bir mevzuda farklı görüşler-içtihatlar ortaya koymaları, meseleye esneklik kazandırmaları ümmet için çok büyük bir kolaylıktır. Onları sıkıntıdan, darlıktan kurtarır. Zira her hususta tek bir görüşe uymak zorunda kalmak, başka çıkış yollarına müracaat edememek elbette ki büyük bir sıkıntıdır. Fetvalarda meselenin tarihî seyri, insanların ihtiyaçları, yararına olup olmayan hususlar mutlaka dikkate alınır; vaziyete en uygun, fertlerin ve toplumun faydasına olan içtihat ve görüşlere dayanılarak hüküm verilir. Zamanımızın şartları ise ortadadır, ayrıca bir açıklamaya gerek olmayacak kadar nettir. O bakımdan son söz olarak diyoruz ki;

Günümüzde hayır cemiyetlerinin ve bilhassa öğrenci derneklerinin görevlileri/yetkilileri öğrenciler adına zekât alabilir/toplayabilir… ve bu toplanan zekâtlar, diğer yardımlar gibi, öğrencilerin bina ihtiyaçları da dahil olmak üzere her türlü hizmetleri için harcanabilir. Bunun caiz olup olmayacağı tartışmasının lüzumsuzluğu bir kenara, hatta, zekâtın verilebileceği en uygun yerlerin başında buraların geldiğini söylemenin bile zâit olacağı açıktır.

(Kaynak: Zekâtın verileceği, harcanacağı kişiler ve müesseseler>>, Halis ECE)
Âlimleri irfan sahib eden, üç harf ile beş noktadır.(عشقْ)
Mü'minleri duhûlü cennet eyleyen, beş harf ile üç noktadır. (ايمان)

www.ayasofya.org

Çevrimdışı fazıl14

  • aktif yazar
  • *****
  • İleti: 1339
"El-mücâhid fî sebîlillâh, el-müştâk ilâ cemâlillâh, hüve ünvânüküm"

("Ünvanı: Cemal-i ilâhiye âşık, Allah yolunda mücahit")

"İtikaden Ehl-i Sünnet, Amelen Hanefi, Meşreben Nakşî-yi Müceddidî"

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Derneklere, Cemaatlere, Tarikatlara, Vakıflara Zekât Verilebilir mi?
« Yanıtla #6 : 06 Şubat 2016, 16:15:03 »
...
      Sayın Halis ECE Hocamız ,M.Şevket eygi'nin 30.08.2008 tarihli Milli Gazete ve Haber.7.Com. daki yazısı bizleri şaşırttı. Acilen bu ummet-i merhumeyi aydınlatırsanız,hayırlı bir iş yapmış olacaksınız. Sayın EYGİ'yi de bilgilendirin. Kötü niyeti olduguna inanmıyorum, fakat bu yazısı ile , Çölaşan'dan  veya Y.Nuri'den  çok daha fazla zarar vermiş oldu. Onlara kimse inanıp ,itibar etmez ,ama Eygi'nin  az-çok tesir sahası var. O'da maalesef mayınlı tarlada geziyor. Biraz maksadını aşan bir yazı yazmış.
Delilli olarak dogru bilgi ile, bu milleti aydınlatın lütfen.
VEKALETEN İLİM TALEBESİ İÇİN ZEKAT TOPLANIRMI ?  BU FAKİRLERİN HAKKINI GASB MIDIR  ? BU BÜYÜK BİR ZULÜMDÜR. deniyor ÖYLEMİDİR?

Bu devirde hala öyle insanlar var ki; işte zahiri ilim erbabı, sonuna kadar maddi ilimleri okumuş ama maneviyat olmadığı için Cenab-ı Hakk'ın zekât emri ile alakalı "Fî sebîlillâh" kaydının ne olduğunu anlamaktan aciz...

"Fî sebîlillâh" kaydını anlayabilmek için zekâtın kime verildiğini, ne olduğunu, nerelerde değerlendirildiğini bilmek; Allah yolunda "Fî sebîlillâh" hizmet etmenin ne demek olduğunu bilmek mühimdir. Allah yolunda "Fî sebîlillâh" hizmet eden bir topluluğa yardımın ne olduğu, alel'ıtlâk bir yardımın ne olduğu; aradaki farkın ne olduğunu, Cenab-ı Hakk'a Karz-ı Hasen vermenin ne demek olduğunu bilmek mühimdir.

Mehmet Şevket EYGİ Bey başta olmak üzere zahiri ulemanın çoğunluğu zekât verilecek 8 sınıf içerisinde sayılan “Fî sebîlillâh"  kaydını ya anlamıyor yada anlamak istemiyor. Hazreti Allah anlabilmeyi ve anladıklarıyla amel edebilmeyi nasib eder inşAllah...

http://www.sadakatforum.com/zekatin-verilecegi-harcanacagi-kisiler-ve-muesseseler-t12390.0.html;msg275972#msg275972

Kur’ân talebesine ve onları barındıran derneklere zekât verilebilir mi?

Ezelî isti’dâdı olan, az sayıda bazı nasipli Müslümanların, Kur’ân hizmetlerine destek verirken, Bayram yapar gibi sevinçle hayır yapmalarını büyük bir hayranlıkla izlerken, birçok zengin Müslümanların ise, (sanki) aslında fakirin hakkını değil de, kendi canının parçasını veriyormuş gibi zorlandığını ve Kur’ân dâvasına bir türlü gönül ver(e)mediklerini de, dehşet içinde seyredip duruyoruz. Tam da, Zekâtın verileceği yer, açıkça önüne çıktığı halde hâla "Kur’ân talebesine ve onları barındıran derneklere zekât verilebilir mi?" diye  sorup duran Müslümanları anlamak mümkin değil...

...

“Dîn'i ayakta tutma” emri istikametinde ilmi olanların ilmi ile,
okuma imkânı olan gençlerin ders halkasına katılımı ile ve
mâlî imkânı olanların maddî destekleriyle
yürütülen her asırdaki KUR’AN hizmetlerini omuzlayan bu üç sınıf isimsiz kahramanlar için, bu âyet’i kerimelerin, ne büyük müjde teşkil ettiği, bir düşünülmelidir!




"Dinî tedrisatla meşgul olan talebe-i ulûma zekât vermek câizdir. Çünkü o, nefsini, kendisinin ve başkalarının istifadesi için vakfetmiştir ve çalışıp kazanmaktan âcizdir. Hâcetler de onu buna zorlamaktadır."
{Nimet-i İslâm 35, İbn-i Âbidîn C.2 S. 343 Tahtavî... İhya C.1 S. 614}

"İlim tahsil edene ve âlime zekât verilir. Çünkü bunlar çalışmayı ilme hasrettikleri için zengin de olsalar, kazançtan mahrumdur. Hem âlimdeki paradan fakir de istifade eder."
{Nimet-i İslâm S. 524 - Mültekaa şerhi Damad C.1 S. 180}

"Talebeye zekât ve sadaka vermekle ilim tahsiline yardım etmiş ve ilim sevabına ortak olunmuş olur."
{İhyâ İmam-ı Gazâlî Hz.}


"El-mücâhid fî sebîlillâh, el-müştâk ilâ cemâlillâh, hüve ünvânüküm"
("Ünvanı: Cemal-i ilâhiye âşık, Allah yolunda mücahid")
"İtikaden Ehl-i Sünnet, Amelen Hanefi, Meşreben Nakşî-yi Müceddidî"

Elhamdülillâh...

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Zekât kimlere verilir, kimlere verilmez?
« Yanıtla #7 : 12 Mayıs 2016, 11:55:05 »
Sual: "Selamün aleyküm hocam, talebe ve yurt yapılması için düzenlenen kermeslerimize verilen para ve eşya zekata sayılırmı? bu kermeslere hayır olarak verdiğimiz elbise vb giyecek ve yiyecek eşyası zekat olurmu? Bunlar orada satılıyor."

CEVAP:
“...
Bildiğiniz gibi Kur’ân-ı Kerim, zekâtın verilebileceği kimseleri hususî bir biçimde sıralayıp, sonra da nerelere harcanabileceğini şöyle ifade eder:

“Zekâtlar, Allah'tan bir farz olarak fakirlere, yoksullara, üzerinde çalışanlara (zekât toplamak üzere vazifeli memurlara), kalpleri te'lif olacak olanlara (gönülleri İslâm'a ısındırılmak istenenlere) verilir; âzad edilecek köleler, borçlular, Allah yolunda ve yolcu olanlar için sarf edilir.” [Tevbe sûresi, 60]

Görüldüğü üzere âyet-i kerimede, zekâtın verileceği insanlar ve sarf edilebileceği/harcanacağı yerler sekiz sınıf olarak belirtilmiştir:

1. Fakirler: Nisap miktarından az bir mala sahip olan ve mevcut malı ihtiyacına kifâyet etmeyenlerdir. Yani normal ölçülerde geliri giderini karşılamayan kimseler.

2. Miskinler: Fakirden daha aşağı derecede olup hiçbir şeye sahip olmayan yoksullar.

3. Âmil: Ülû’l-emr tarafından zekât, sadaka ve öşürleri toplamak üzere vazifelendirilen memur.

4. Müellefe-i kulûb: Kalpleri İslâm’a ısındırılmak istenenler.

5. Borçlular: Borç altında olup da, ödeme imkânı bulunmayan kimseler.

6. Yolcu: Yolda kalan kimse, yani memleketinde malı-mülkü, varlığı-serveti olsa bile, gurbette parasız kalmış insan.

7. Köle: Hür / özgür olmayan kişi.

8. Fî sebîlillah: Allah yolunda (mücadele-mücahede eden ve hizmette bulunan kimse) demektir.

Âlimlerimiz / müçtehitlerimiz tarafından, bu sekiz sınıftan, “tahsis lâmı” ile beyan olunan ilk dört grup için temlikin şart; zarfiyet edâtı “fî” ile ifade edilen dört kısım sarf yerleri içinse, temlikin şart olmadığı söylenmiştir. [Bkz. Zemahşerî, el-Keşşâf; er-Râzî, Mefâtîhu’l-Ğayb, mezkûr âyetin tefsiri.]

Temlikin bunlar için de gerekli olduğunu söyleyenler ise, zekâtı, onların ihtiyaçlarını görmekle vazifeli kimselere vermek suretiyle bunun yerine gelmiş olacağını ifade etmişlerdir. Zira Allah yolundaki mücahidlerin, “cihad ihtiyaçları”nın hepsini bizzat kendilerinin temin etmeleri / edebilmeleri mümkün değildir. Bu uygulamadaki asıl maksat ise, ihtiyaçların karşılanması olduğundan, ihtiyacın cinsine göre zekâtları, mücahidlerin teker-teker bizzat kendilerine değil de, veliyyü’l-emr’e yani onların işlerini-hizmetlerini görmekle, ihtiyaçlarını gidermekle vazifeli kişi veya kişilere teslim etmekle de temlik tahakkuk etmiş ve farz yerine getirilmiş olur.

Zekâtla alâkalı bu nass (âyet-i celile), günümüzde çocuklarımızın-gençlerimizin en iyi şekilde yetişmeleri için faâliyet gösteren İslâmî müesseselerin-derneklerin mâlî yapısını teşekkül ettirecek şekilde genişçe tefsir ve te'vil edilmeye (yorumlamaya) gayet müsaittir.

Ayrıca talebe adına tahsilatta, teberruda bulunan personel (hoca-talebe-ihvan-esnaf-tüccar), âmil hükmünde olamaz mı? Kendi kasaları-keseleri için talepte bulunmuyorlar ki. Gaye belli, niyet belli, yapılan iş bellidir.

[color=brown***

S o n u ç :

Şüphesiz ki zekât niyetiyle verdikleriniz zekât yerine geçer, bunda kuşkunuz / tereddüdünüz olmasın.

Şöyle düşünün:

Öbür türlü verdiğimiz zekâtlarımızı ekseriyetle nasıl veriyoruz ki; bizzat talebeye mi, yoksa vazifeli personele mi?

Tabii ki vazifeli personele…

Kimin için?

Talebe için.

Kermes niçin?

O da talebe için.

Yani ismin farklılığı, faaliyetin değişikliği maksadı değiştirmiyor.

Hedef, “Allah yolunda”ki hizmetlere malî ibadetimizle destek olmak…

Vesselam…”


http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/3215-kermese-verilenler-zekat-sayilir-mi.html[/color]


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
...Yoksa yalnız felsefî ve aklî ilimleri tahsîl edenler değildir...
« Yanıtla #8 : 12 Haziran 2016, 02:44:11 »
Fetvâ kitaplarında okuma ve okutma ile meşgul olan ilim ehlinin zengin de olsa zekat almasının caiz olduğu yazılmıştır. (Tenvîru’l-ebsâr ve Tefsîr-i Semerkandî) Hadîs-i şerîfte: “Kırk senelik nafakası da olsa ilim (din ilmi) talebesine zekât verilir.” buyurulmuştur.

İsmâil Hakkı Bursevî diyor ki: "Burada ilimden maksad: Peygamberlerin ve evliyânın ilmi olan dînî ilimlerdir. Yoksa yalnız felsefî ve aklî ilimleri tahsîl edenler değildir."(Hadîs-i Erbâîn terc. ve şerh, İ. Hakkı Bursevî)