Gönderen Konu: Zeyneb binti Ali b. Ebî Tâlib  (Okunma sayısı 5714 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı vuslata_meftun

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 6
Zeyneb binti Ali b. Ebî Tâlib
« : 30 Mayıs 2010, 17:51:25 »




Zeyneb binti Ali b. Ebî Tâlib, Rasûlüllah (s.a.s)'in torunudur. Annesi, Rasûlüllah (s.a.s)'ın sevgili kızı Hz. Fâtıma'dır. Rasûlüllah'ın vefatından yaklaşık beş yıl kadar önce dünyaya gelmiştir
Zeyneb; zekî, akl-ı selîm sahibi, gayet düzgün ve edebî konuşan bir hanımdı.

Babası kendisini, amcasının oğlu Abdullah b. Cafer'l-e evlendirdi. Ondan Ali, Abbas, Ümmü Külsüm ve Avn el-Ekber adında çocukları oldu.

Annesi Fatımatü'z-Zehrâ'dan ve Esmâ binti Umeys'ten hadis rivayet etmiştir.


Hz. Zeyneb, Kerbelâ'da kardeşi Hz. Hüseyinle beraberdi. Hz. Hüseyin ve yanında bulunan yaklaşık 72 kişi şehîd edilip geri kalanlar esir alındı. Esirler, Ubeydullah b. Ziyad'a götürülmek üzere yola çıkarıldıklarında şehidlerin yanında geçirilmişler, bu arada kadınlar feryad edip dövünmeye başlamışlardır.
Zeyneb de:

"Ah ya Muhammed! Semânın bütün melekleri sana selâtü selâm etsin. İşte Hüseyin düzlükte yatıyor, kanlara boyanmış, azaları kesilmiş. Senin kızların ise esir alınmış, zürriyetin tek tek öldürülmüş. Rüzgâr onların üzerine toprak savuruyor" diyerek hem kendisi ağladı, hem de dost düşman herkesi ağlattı

Esirler İbn Ziyad'ın huzuruna çıkarıldıklarında Hz. Zeyneb, en âdî elbiselerini giyerek tanınmaz bir hale gelmişti. Cariyeleri de etrafını sarmıştı.
 
Ubeydullah;

"Şu oturan kadın kimdir?' diye üç kere sorduğu halde Zeyneb ona cevap vermedi.

Cariyelerden biri;

"Bu, Fâtıma'nın kızı Zeyneb'dir" deyince İbn Ziyad Zeyneb'e şöyle dedi:

"Sizleri alçaltan, tek tek öldüren ve ortaya attığınız şeyleri yalanlayan Allah'a hamdolsun."

Hz. Zeyneb ona şöyle cevap verdi:

"Bizleri Muhammed ile şereflendiren ve tertemiz yapan Allah'a hamdolsun! Bizler, kesinlikle senin söylediğin gibi değiliz. Ancak fâsıklar rezîl olur ve fâcirler yalancı çıkartılır."

İbn Ziyâd;

"Allah'ın, senin ailene yaptıklarını nasıl buldun?" diye sorması üzerine Zeyneb;

"Onların üzerine ölüm yazılmıştı. Onlar da öldürülecekleri yere geldiler. Allah onlar ve seni bir araya getirecek ve sizler karşılıklı olarak O'nun huzurunda muhakemeleşeceksiniz" diyerek karşılık verdi.

İbn Ziyad hiddetlenerek;

"Senin azgın kardeşine ve ailenden âsî ve isyankâr olanlara karşı duyduğum kinden artık rahatlamış bulunuyorum" dedi.

Bu sefer Zeyneb;

"Yemin ederim, sen benim yiğidimi öldürdün, ailemi ortada bıraktın, benim akrabalarımı benden kopardın, kökünü kazıdın. Eğer bunlar seni rahatlatıyorsa, rahatlamış oldun!" diyerek cevap verdi.

İbn Ziyad;

"Bu bir kahramanlıktır. Yemin ederim, gerçekten senin baban bir kahramandı" deyince,

Zeyneb;

"Bir kadının kahramanlıkla ne ilgisi olabilir ki?" dedi

Bu sırada, Hz. Hüseyin"in hayatta kalan oğlu Ali, İbn Ziyad'ın gözüne ilişir. Onunla da bir süre tartıştıktan sonra öldürülmesini emreder.

Hz. Zeyneb;

"Ey İbn Ziyad! Bizden öldürdüğün kimseler yeter. Bizim kanlarımızı içmeye kanmadın mı? Bizden bir kimse bıraktın mı?" diyerek Ali'nin boynuna sarılır ve sözlerine devamla;

"Eğer mü'min isen, Allah adına senden şunu istiyorum; şayet onu öldürürsen beni de onunla birlikte öldür" dedi.

Bunun üzerine İbn Ziyad, Ali b. Hüseyin'i öldürmekten vazgeçti

İbn Ziyad, bilahare esirleri Muaviye'nin oğlu Yezid'e gönderdi. Esirler Yezid'in huzuruna getirilince, Şamlı bir adam ayağa kalktı ve;

"Bunların esirleri bize helaldır" dedi, sonra Hz. Ali'nin kızı Fâtıma'yı kasdederek;

"Bunu bana bağışlayıver" dedi. Fâtıma, korkusundan, ablası Zeyneb'in elbisesine sarıldı.

Zeyneb,

"Yalan söyledin ve alçaklık ettin; bu iş ne sana ne de ona helâl değildir" deyince,

Yezid öfkelendi ve:
 
"Allah'a yemin ederim sen yalan söyledin. Bu bana düşer ve ben ona bağışlamayı istersem bağışlayabilirdim" dedi.

Zeyneb;

"Asla! VAllahi sen dinimizden çıkıp başka bir dine girmedikçe, Allah, bunu sana helal kılmış olamaz" diyerek karşılık verdi.

Yezid yine gazaba geldi ve;

"Sen bana bu şekilde karşılık mı veriyorsun? Dinden, olsa olsa senin baban ve kardeşin çıkmış olabilir" dedi.

Zeyneb;

"Allah'ın dini ile babamın, kardeşimin ve dedemin dini ile sen de, baban da, deden de hidayet buldunuz" diye cevap verdi.

Bu sefer Yezid;

"Ey Allah'ın düşmanı! Yalan söylüyorsun" dedi.

Zeyneb;

"Sen emîr olduğun halde, haksızlık ediyor ve hakarette bulunuyorsun" deyince Yezid utandı ve sesini kesti.

Daha sonra esirler, oradan çıkarılıp Yezid'in odalarına yerleştirildiler. Yezid'in aile efradı, tek tek onlara taziyede bulundular, onlardan alınan malları ziyadesiyle geri verdiler. Bunun üzerine Hz. Hüseyin'in kızı Silkeyne:

"Ben, Muaviye'nin oğlu Yezid'den daha iyilikçi bir Allah inkarcısı görmedim" diyordu

Hz. Zeyneb, H. 65 (684-85) yılı civarında Mısır'da vefat etmiş ve Kanâtırü's-Sibâ' denilen yerde defnedilmiştir. Mezarı, hâlâ ziyaret edilmekte ve ondan teberrük edilmektedir. Bugün Mısır'da ona nisbet edilen bir cami vardır ki, H.1173 yılında yeniden inşa edilmiştir .

Kaynak: Şamil İslam Ansiklopedisi


Çevrimdışı insirah

  • aktif yazar
  • *****
  • İleti: 1090
Ynt: Zeyneb binti Ali b. Ebî Tâlib
« Yanıtla #1 : 04 Aralık 2011, 22:23:33 »
Alıntı
Zeyneb de:

"Ah ya Muhammed! Semânın bütün melekleri sana selâtü selâm etsin. İşte Hüseyin düzlükte yatıyor, kanlara boyanmış, azaları kesilmiş. Senin kızların ise esir alınmış, zürriyetin tek tek öldürülmüş. Rüzgâr onların üzerine toprak savuruyor" diyerek hem kendisi ağladı, hem de dost düşman herkesi ağlattı

Allâhümme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed...

İbn-i Abbas meveddet ayetindeki "Yakınları sevmek" cümlesinin tefsirinde Resulullah'ın (saa) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: "Yani beni Ehl-i Beyt'im hakkında koruyun ve onları benim için sevin" (Ed-Dürr-ül Mensur, C7, S348)
Hayat başladığı noktaya, bittiğinde geri döner! Hayatta her şey noktayla başlar, noktayla biter... Sümeyra Denizli

mazhar

  • Ziyaretçi
Ynt: Zeyneb binti Ali b. Ebî Tâlib
« Yanıtla #2 : 05 Aralık 2011, 00:24:47 »
Belâ ve musîbetlere sabır ve teslimiyetin karşılığı

  24 Tem 2008, 20:56

İnsanlar, zaman zaman çeşitli belâ ve musîbetlere mâruz kalabilir. Bunlar, ya müstahak olduğundan dolayı, veya günahlara keffâret olarak başa gelir; yahut da kişinin mânevî makam ve derecesini yükseltmek için verir Mevlâ-yi zû’l-Celâl... Her türlü halde de kula düşen; sabredip teslimiyet göstermek, aslâ isyan ve itiraza kalkışmamaktır. Zira böyle davranıldığı takdirde, netice mutlaka selâmettir.
***

Dilerseniz, bu mevzûda sözü büyük divan şairimiz Fuzûlî merhûma bırakalım. O, Hadîkatü’s-Süedâ’sında İmam Taberânî’den (rh.) naklen aynen şunları anlatıyor:

“Sahâbe-i kirâmdan Dihye (r.a.) isminde hem sûreti, hem de sîreti güzel bir zât vardı. Çoğu zaman ticaret maksadıyla seyahate çıkar, dönüşte de Rasûlüllah Efendimiz’in (s.a.v.) huzuruna hediyesiz çıkmazdı. Sevgili Peygamberimiz’in torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin (r.anhümâ) de, Dihye’nin (r.a.) her gelişinde, orada bulundukça, kendisinden hediye araştırırlardı.

Bir gün Cebrâil (a.s.), Dihye’nin (r.a.) şekline bürünüp Rasûlüllah Efendimiz’le görüşürken, torunları içeri girip Cibrîl aleyhisselâmı Dihye hazretleri sandılar ve teklifsizce dizlerine oturup cebine el attılar. Onların bu hâline Rasûl-i zîşân Efendimiz sıkılıp mâni olmak istediğinde, Cibrîl-i Emîn;

— Yâ Rasûlellah, onlara mâni olma! dedi ve bu hareketleriyle onların bana karşı edebi terk ettiklerini düşünme. Çünkü ben, onların hizmetkârıyım. Çok kere anneleri Fâtıma (r.anhâ) teheccüd namazından sonra uykuya dalıp bunlar ağlamaya başladığında, Allah Teâlâ’dan bana emir gelmiştir ki; beşiklerini sallayıp, gözyaşlarını silmiş ve dindirmişimdir. Tâ ki Hz. Fâtıma, teheccüd namazından sonra uyuyabilsin... Şimdi böyle yanıma gelip yakama sarılmalarına hiç şaşmam. Yalnız şundan dolayı hayretteyim ki, bu araştırmalardan maksatları nedir?..

Rasûl-i Ekrem ve Nebiyy-i Muhterem Efendimiz (s.a.v.),

— Seni, dedi, Dihye sandılar. Dihye bizi her ziyaretinde hediyesiz gelmez de onun için böyle yapıyorlar.

O zaman Cebrâil (a.s.), derhal cennetten bir salkım üzümle nar getirip onlara hediye etti. Bunları yemek üzere iken bir dilenci şöyle haykırdı:

— Ey Ehl-i Beyt! Bana o üzümle nardan nasip yok mu?..

Rasûlüllah Efendimiz, yaratılışı iktizâsı, dilenciye kısmetini vermek istediğinde, Cebrâil (a.s.) mâni olarak;

— Yâ Rasûlellah, bu dilenci, şeytânın ta kendisidir. Cennet nimetleri ona haram olduğu için hîle ile yemek istiyor, dedi.

Hz. Hasan’la Hz. Hüseyin (r.anhümâ) meyveleri yemekle meşgul olurken Cibrîl (a.s.) ağlamaya başlayıp devamla;

— Yâ Rasûlellah, dedi, bu iki torunlarınızın birini zehirle, ötekini de kahır kılıcı ile şehid edecekler! Bunlara erişecek musîbet, senin mânevî mevkiinin daha da yükselmesine, onların da şehitlik rütbesine çıkmalarına vesîle olacaktır!”
***

Evet, Rasûlüllah Efendimiz’in (s.a.v.) bu iki aziz torunları hakkında Cebrâil aleyhisselâmın verdiği bu elîm haber aynen cereyan etmiş; mü’minler, gönülleri yakan bu musîbeti dahi, sabır ve teslimiyetle karşılamışlardır.

HALİS ECE
İslami yaşam
« Son Düzenleme: 05 Aralık 2011, 06:03:19 Gönderen: mazhar »