Gönderen Konu: Zindandan Aydınlık Yarınları Haykıran Bir Şâir Necip Fazl  (Okunma sayısı 26900 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı ridâ

  • This desert rose
  • aktif okur
  • **
  • İleti: 216

Necip Fazıl'ın hayatında üç devre vardır. Onun yetmiş dokuz yıllık hayatı ve altmış yıllık şâirliği genel hatlarıyla üç devreye ayrılır.
Necip Fazıl, bu devreleri "Onu Tanıyıncaya Kadar", "Onu Tanıdıktan Sonra", "O Günden Beri" olarak adlandırır. O dediği; şâirin yol göstericisi, efendisi Abdülhakim Arvasi'dir. Necip Fazıl'ı sevmeyenlerin, onu beğenmeyenlerin tasnifi ise; "Genç Şâir", "Mistik Şâir" ve "Sâbık Şâir" şeklinde olmuştur. O, bu devrelerde birbirinden çok farklı bir hayat ve sanat anlayışına sahiptir.

1904-1934 yılları arasındaki birinci devresinde Necip Fazıl, Fransız Mektebi, Amerikan Koleji, Büyük Reşit Paşa Numune Mektebi, Rehber-i İttihat Mektebi, Bahriye Mektebi gibi okullarda okuyan yaramaz bir çocuk olarak dikkati çeker. Bu okullardan sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'nde okur. 1924 yılında ise, Cumhuriyet'in Avrupa'ya gönderdiği ilk öğrenciler arasındadır. Paris'e gidecek ünlü Sorbon Üniversitesi'nde felsefe tahsili yapacaktır. Fakat, Paris'te kendini kumara kaptıran şâir, Türkiye'ye dönmek zorunda kalır. Üniversite öğrenciliğinden Paris dönüşüne kadar geçen yıllarının özü, kendi ifadesiyle "başıbozukluk ve serseriliktir." 1

1925-1934 yılları arasında Hollanda Bankası, Osmanlı Bankası ve İş Bankası'nda çalışır. Ahmet Haşim, Yahya Kemal, Abdülhak Hâmid, Aka Gündüz, Nurullah Ataç, Ahmet Hamdi, Cahit Sıtkı, Peyami Safa, Yusuf Ziya, Orhan Seyfi, Nazım Hikmet gibi birçok yazar ve şâirle tanışır ve onlarla birlikte kendini bohem hayatına bırakır.
İlk şiirleri 1922 yılında Yeni Mecmua'da yayımlanan Necip Fazıl, 1925 yılında ilk şiir kitabı "Örümcek Ağı"nı yayımlar. Ardından 1928 yılında "Kaldırımlar" adlı ikinci şiir kitabı çıkar. Kısa sürede büyük bir şöhrete kavuşur. Yaşayan genç şâirlerin en büyüğü olarak görülür. Devrin ünlü edebiyatçılarından Yakup Kadri, onu bir deha olarak tanıtır. Edebiyat tarihçisi İsmail Habib, onun his ve hayal yüksekliğine hiçbir şâirin çıkmamış olduğu yazar. Devrin kimseyi beğenmeyen ünlü eleştirmeni Nurullah Ataç, onu yarına kalacak tek şâir olarak değerlendirir. Yaşar Nabi, ondan "bir mısraı bir millete şeref verecek şâir" diye söz eder. Şiirleri ders kitaplarına girer ve bu arada 1932 yılında üçüncü şiir kitabı "Ben ve Ötesi" yayımlanır.

Bütün bu ilgi, sevgi, itibar ve şöhret Necip Fazıl'ı mutlu etmeye yetmez. Perişan yaşayışını önlemez. Onu kadın-içki-kumar üçgeninden kurtaramaz. Bu hali, onun şiirlerine de yansır. Bu devirde yazdığı şiirlerinde, o, yalnızlık duygusu, boşluk hissî, ölüm korkusu, umutsuzluk gibi hep menfî denilebilecek duyguları terennüm eder.
Yeryüzünde yalnız benim serseri
Yeryüzünde yalnız ben derbederim
diye feryat eder.

Şüphe, korku, cinnet duyguları içinde yaşar. Büyük şehirlerin kaldırımlarında kendini yalnız, yapayalnız hisseder. Ailesinden aldığı ulvî değerleri bir süre korumaya çalışsa da, birçok çağdaşı gibi "devrini ve neslini saran korkunç imansızlığı yenemez."2 "

İçinde yaşadığı devir ve muhitin ulvî bir imanın gelişmesine meydan vermeyen yıkıcı şartları"3 Necip Fazıl'a da önemli ölçüde tesir eder.
İşte Necip Fazıl, bu derbeder, perişan hayatını yaşarken karşısına çıkan bir büyük insan, onun hayatının akışını değiştirmesine sebep olur. Bu, Abdulhakim Arvasî'dir. Abdülhakim Arvasî'yle tanıştıktan sonra, Necip Fazıl'ın hayatının birinci dönemi biter. 'Onu Tanıdıktan Sonra" diye adlandırdığı ikinci dönemi başlar.

Necip Fazıl, önce eski hayat tarzıyla, "kurtarıcım" diye nitelendirdiği Abdülhakim Arvasî'nin kendisine tavsiye ve telkin ettiği hayat tarzı arasında bocalar ve ne yapacağını bilmez. "Aylarca yıkık ve şaşkın" dolaşır durur. Fakat bir süre sonra, Efendisi'nin yardımıyla hayat denilen "çetin bilmeceyi" çözer. O zamana kadar aklına takılan ama bir türlü tatmin edici cevaplar bulamadığı sorulara, cevap bulur. Kâinattaki müthiş nizamı keşfeder ve bu nizam onu, bu nizamı kuran, işleten, her şeye hükmeden büyük Yaratıcı'ya götürür:

Atomlarda cümbüş, donanma şenlik;

Ve çevre çevre nur, çevre çevre nur,
İç içe mimari, iç içe benlik;
Bildim seni ey Rab, bilinmez meşhur!

Abdülhakim Arvasî, şâirimize "yepyeni bir dünya hediye etmiş", onu derinden etkilemiş, hayat, kâinat ve insanın ne olduğunu anlatmıştır. Bu yüzden Necip Fazıl, Efendisi'yle tanıştığı ânı, hayatının en güzel ânı olarak görür:

Allah dostunu gördüm, bundan altı yıl evvel
Bir akşamdı ki, zaman, donacak kadar güzel.
Onu tanımadan geçen yıllarına üzülür, hayıflanır:
Tam otuz yıl saatim işlemiş, ben durmuşum;
Gökyüzünden habersiz, uçurtma uçurmuşum…


Necip Fazıl'ın hayatında, 1934 yılı, çok önemli bir dönüm noktası olur. Hayat tarzı değişir, şâir fildişi kulesinden çıkar, geniş halk kitleleriyle bütünleşir. Eserlerinin sayısı hızla artar. Kendi ifadesiyle "O güne kadar bütün eseri bir buçuk kitapçıktan ibaret mistik şâir, sadece o büyükten aldığı feyzle seksen-doksan cilt esere doğru yürür."4


Şiirleri, tiyatro eserleri, araştırma ve incelemeleri, gazete ve dergi yazılarıyla Türk edebiyatının ve Türk sosyal hayatının en renkli simalarından biri haline gelir. Artık gözü "büyük sanatkârlıktadır." Onun için sanat Allah'ı aramaktan başka bir şey değildir. Gerisi ise çelik-çomaktan ibarettir:

Anladım işi, sanat Allah'ı aramakmış;
Marifet bu, gerisi yalnız çelik-çomakmış..


Şimdi "gökte samanyolu" onun, "dipsizlik gölünde inciler" onundur. O, "Allah Dostu'nun" kılavuzluğunda "biricik meselesi" olan "Sonsuza" yürümektedir.

Hayatı düzene girmiş, namaza başlamış, Efendisi'nin "devamlı olarak evlenmesi gerektiği işaretine"5 uyarak 1941 yılında onun huzurunda evlenmiştir.6

Çalıştığı bankadan istifa etmiş, Güzel Sanatlar Akademisi ve Robert Kolej'de öğretmenlik yapmaya başlamıştır. Gençlik günlerine pişman olmakta, "nur topu günlerin kanına" girdiğini düşünmektedir.
Bu arada yıllar yılları kovalamış, "gazetelerde giriştiği İslâmî mücadele yüzünden" eski çevresinin ona karşı tavrı gün geçtikçe değişmiştir.

 O da, 1943 yılında bu şartlar altında fikirlerini daha iyi anlatacağı ve İslâm'a daha iyi hizmet edeceğini düşündüğü "Büyük Doğu" mecmuasını çıkarmış ve ilk sayısını eline alıp Eyüb'e, Efendisi'nin yanına koşmuştur. Fakat ev bomboştur. Çünkü Efendisi Bakanlar Kurulu kararıyla İzmir'e sürülmüş, kısa bir süre sonra serbest bırakılmış ve ardından vefat etmiştir. "Artık Efendisi'ni dünya gözüyle bir daha göremeyecektir." Bu olayla birlikte Necip Fazıl'ın hayatındaki ikinci devir de bitmiş, çok daha farklı, çileli, hareketli ve renkli üçüncü devir başlamıştır.


Necip Fazıl, Büyük Doğu mecmuasını çıkardıktan sonra, Güzel Sanatlar Akademisi'ndeki hocalık görevinden ayrılmak zorunda kalmış ve kendini mücadele dolu bir hayatın ortasında bulmuştur. Çıkardığı Büyük Doğu Mecmuası bazen Bakanlar Kurulu kararıyla, bazen sıkıyönetim tarafından kapatılmış, kendisi hapse atılmış, ailesiyle birlikte maddî, mânevî büyük sıkıntılara katlanmak zorunda kalmıştır.


Büyük Doğu mecmuasıyla birlikte, Necip Fazıl'ın hayatında sosyal bir dönem de başlamıştır. Artık o, cemiyet meseleleri karşısında "beyni zonk zonk sızlayanlardan biridir." "Kaldırımlar Şâiri" değil, "Muhasebe Şâiridir." Başını iki diz kapağının arasına yerleştirip sorar:
…Ben neyim ve bu hâl neyin nesi?

Yetiş, yetiş, hey sonsuz varlık muhasebesi?
Dışımda bir dünya var, zıp zıp gibi küçülen,
İçimde homurtular, inanma diye gülen…
İnanmıyorum, bana öğretilen tarihe!
Sebep ne, mezardansa bu hayatı tercihe?
Üst kat: Elinde tesbih ağlıyor babaannem
Orta kat: (Mavs) oynayan annem ve âşıkları,
Alt kat: Kız kardeşimin (tamtam)da çığlıkları,
Bir kurtlu peynir gibi, ortasında kestiğim
Buyrun ve maktaından seyredin, işte evim!
Bu ne hazin ağaçtır, bütün ufkumu tutmuş!
Kökü iffet, dalları taklit, meyvesi ...

Artık Necip Fazıl, bir başka Necip Fazıl olmuştur. Artık o, "mukaddes emanetin dönmez davacısıdır." Ona kimileri mürteci derler, fakat çile şâiri onlara gereken cevabı vermekte gecikmez:

Zamanı kokutanlar, mürteci diyor bana;
Yükseldik sanıyorlar, alçaldıkça tabana

Yeter senden çektiğim, ey tersi dönmüş ahmak!
Bir saman kâğıdından, bütün iş kopya almak;


O, hiç durmadan, dinlenmeden, yılmadan büyük mücadelesine devam eder. "Kollarını bir makas gibi açarak"
"Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak!"
diye haykırır.

İnsanları doğru yola davet eder. Her şeyi sorgular. Devrin tarih ve dil anlayışını tenkit eder:

Bülbüllere emir var; lisan öğren vakvaktan
Bahset tarih, balığın tırmandığı kavaktan.


Onun bu şiirleri Anadolu insanı tarafından sevilerek okunur. Ve Türk halkı, kendi duygularını, düşüncelerini, inançlarını, tarihini, kültürünü, mukaddeslerini böylesine güzel bir şekilde destanlaştıran İstanbullu şâiri hasretle kucaklar.


Necip Fazıl, 1943-1960 yılları arasında defalarca tutuklanır, hapse atılır, "ölüm ve cinnetten ötede zindan acıları" çeker. Büyük Doğu defalarca kapatılır, toplatılır. "1958 Büyük Doğu'larından da yüklendiği, parça parça yüz yıla yakın mahkumiyeti" vardır. Bu durumda tam ne yapacağını düşünürken 1960 ihtilâli olur. İhtilâlin umumî basın affıyla bu cezalardan bütünüyle kurtulur. Fakat o çile şâiridir. Bu dünyaya sanki çile çekmek için gelmiştir.

İhtilâli yapanların ilk tutukladıkları, kimseler arasında Necip Fazıl da vardır. "Bir metre genişlik ve iki-üç metre uzunluğunda, basık, içinde teneşirimsi tahta bir kerevet, boğucu, daha doğrusu çıldırtıcı"7 bir "hücreye" atılır. Bu hücrede "eli, kolu, dili ve yolu bağlı" çile şâirini "tokat, yumruk ve tekme altında hırpalarlar."8 Ayrıca çıkarılan genel basın affına bir istisna getirilerek, Necip Fazıl birbuçuk yıl hapse mahkûm edilir ve Toptaşı Cezaevi'ne kapatılır.9 "Batı demokrasilerini örnek alan Cumhuriyet devrinde çeşitli dünya görüşlerine sahip birçok yazar ve şâir hapse atılmışlardır."

11 Toptaşı Cezavi'nde birbuçuk yıl kalan çile şâiri, orada Türk edebiyatına çok güzel şiirler kazandırır. Bunlar arasında, belki de en güzel şiirlerinden biri olan "Zindandan Mehmed'e Mektup"da vardır. Mehmet şâirin büyük oğludur.

Zindan iki hece, Mehmed'im lâfta!
Baba katiliyle baban bir safta!
Bir de, geri adam, boynunda yafta…
Halimi düşünüp yanma Mehmed'im!
Kavuşmak mı?.. Belki… Daha ölmedim!

Avlu… Bir uzun yol… Tuğla döşeli,
Kırmızı tuğlalar altı köşeli.
Bu yol da tutuktur hapse düşeli…

Git ve gel… Yüz adım… Bin yıllık konak,
Ne ayak dayanır buna, ne tırnak!

Bir âlem ki, gökler boru içinde!
Akıl, olmazların zoru içinde.
Üst üste sorular soru içinde:

Düşün mü, konuş mu, sus mu, unut mu?
Buradan insan mı çıkar, tabut mu?

Bir idamlık Ali vardı; asıldı:
Kaydını düştüler, mühür basıldı.
Geçti gitti, birkaç günlük fasıldı.

Ondan kalan, boynu büyük ve sefil;
Bahçeye diktiği üç beş karanfil…

Müdür bey dert dinler, bugün "maruzât"!
Çatık kaş.. Hükümet dedikleri zat…
Beni Allah tutmuş, kim eder azat?

Anlamaz; yazısız, pulsuz, dilekçem…
Anlamaz! Ruhuma geçti bilekçem!

Saat beş dedi mi, bir yırtıcı zil;
Sayım var, maltada hizaya dizil!
Tek yekûn içinde yazıl ve çizil!

İnsanlar zindanda birer kemmiyet;
Urbalarla kemik, mintanlarla et.

Somurtuş ki bıçak, nâra ki tokat;
Zift dolu gözlerde karanlık kat kat…
Yalnız seccademin yönünde şefkat:
Beni kimsecikler okşamaz mâdem;
Öp beni alnımdan, sen öp seccadem!

Çaycı, getir, ilâç kokulu çaydan!
Dakika düşelim, senelik paydan!
Zindanda dakika farksızdır aydan.

Karıştır çayını zaman erisin;
Köpük köpük, duman duman erisin!

Peykeler, duvara mıhlı peykeler;
Duvarda başlardan, yağlı lekeler,
Gömülmüş duvara, baş baş gölgeler…

Duvar katil duvar, yolumu biçtin!
Kanla dolu sünger… Beynimi içtin!

Sükût… Kıvrım kıvrım uzaklık uzar;
Tek nokta seçemez dünyadan nazar.
Yerinde mi acep, ölü ve mezar?

Yeryüzü boşaldı, habersiz miyiz?
Güneşe göç var da, kalan biz miyiz?

Ses demir, su demir ve ekmek demir…
İstersen demirde muhali kemir.
Ne gelir ki elden, kader bu, emir…

Garip pencerecik, küçük, daracık;
Dünyaya kapalı, Allah'a açık.



Bu ne güzel, ne muhteşem bir şiirdir. Bu ne güzel, ne mükemel bir dildir! Bu nasıl çarpıcı bir üslûptur. Bu nasıl bir şâirdir ki, mahkumken bile hükmeder. Çeşitli devirlerde, çeşitli dünya görüşlerine mensup birçok şâir hapse girmiştir. Fakat bunların hiçbirisi, zindandan bu kadar aydınlık, bu kadar orijinal, bu kadar derin, bu kadar heyecanla ve bu kadar gür bir sesle, bu kadar umutla haykıramamıştır. Türk edebiyatında heceyi onun kadar başarıyla kullanan çok az şâir yetişmiştir.

Çile şâirinin en önemli vasıflarından biri de, en olumsuz şartlar altında bile umutsuzluğa kapılmaması, daima umut dolu olmasıdır. O hiçbir zaman, hiçbir olumsuz şart altında ümitsizliğe düşmemiş ve topluma daima tarihî misyonunu hatırlatmıştır. Necip Fazıl, zindandan bile aydınlık yarınları haykıran, çevresine müjdeler veren adamdır:


Dua, dua, eller karıncalanmış;
Yıldızlar avuçta, gök parçalanmış.
Gözyaşı bir tarla, hep yoncalanmış…

Bir soluk, bir tütsü, bir uçan buğu:
İplik ki, incecik, örer boşluğu.

Ana rahmi zâhir, şu bizim koğuş;
Karanlığında nur, yeniden doğuş…
Sesler duymaktayım: Davran ve boğuş!

Sen bir devsin, yükü ağırdır devin!
Kalk ayağa, dimdik doğrul ve sevin!
Mehmed'im, sevinin, başlar yüksekte!
Ölsek de sevinin, eve dönsek de!
Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!
Yarın elbet bizim, elbet bizimdir!
Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!


Hapisten çıkınca, 1964'den 1971'e kadar Büyük Doğu dört defa daha çıkar, kapanır. Necip Fazıl yine bu yıllarda 1963'te başlayan konferanslarıyla Anadolu'yu bucak bucak dolaşır. "Büyük Doğu Neslini" yetiştirmeye çalışır. Binlerce insana hitap eder. Hep ümit doludur. Geleceğe umutla bakar. Hiç durmadan Anadolu'ya tohum saçar. Bu tohumlar bitmezse toprak utanmalıdır:


Tohum saç, bitmezse toprak utansın
Hedefe varmayan mızrak utansın
Hey gidi küheylan, koşmana bak sen!
Çatlarsan, doğuran kısrak utansın!
….
Ustada kalırsa bu öksüz yapı,
Onu sürdürmeyen çırak utansın!



Necip Fazıl, 1972'de artık evindedir. 1978'de Büyük Doğu on altıncı defa çıkar. Ama o artık bir hayli ihtiyarlamıştır. "Pırıl pırıl zekâsına, muhayyilesine, dipdiri sesine rağmen, bedeni son senelerde süratle çökmüştür." Ve koca şâire artık dünya boş, odaları loş gelmekte, gözleri müebbette, gününü beklemektedir. Gelen meleğe hoş geldin, safa geldin demeye hazırlanmaktadır. İnanan bir insan olarak onun için "Ölüm güzel şeydir." Bu inancını ne kadar da güzel şiirleştirir:

Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber…
Hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber?

O da her fani insan gibi, 25 Mayıs 1983'te bir güzel ölümle bu dünyadan ayrılır, çok sevdiği Yüce Yaratıcı'sına kavuşur.


Fatih ALPEREN

.....

Kaynaklar:
1- Necip Fazıl Kısakürek, O ve Ben, 5. baskı, İstanbul, 1987, s. 64.
2- Mehmet Kaplan, Edebiyatımızın İçinden, İstanbul, 1978,. S. 19.
3- a.g.e., s. 193.
4- Necip Fazıl Kısakürek, Bâbıâli, 2. baskı, İstanbul, 1976, s. 204.
5- Kısakürek, O ve Ben, s. 130.
6- a.g.e., s. 162.
7- Necip Fazıl Kısakürek, Cinnet Mustatili, 4. baskı, İstanbul, 1983, s. 301.
8- a.g.e., s. 302.
9- a.g.e., s. 306-307.
10- Mehmet Kaplan, Cumhuriyet Devri Türk Şiiri, 2. baskı, İstanbul, 1975, s. 30.
11- a.g.e., s.31.
12- Necip Fazıl Kısakürek, Çile, 12. baskı, İstanbul, 1987.



(Bu yazı Sızıntı derigisinin Mayıs 2004 sayısından alınmıştır)
I dream of rain.I dream of gardens in the desert sand.I wake in pain.Those dreams are tied to a horse that will never tire.This desert rose.Each of her veils, a secret promise,This desert flower.She moves in the logic of all my dreams.I realize that nothings as

Çevrimdışı yusufum

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 418
Zindandan Aydınlık Yarınları Haykıran Bir Şâir Necip Fazl
« Yanıtla #1 : 17 Ekim 2005, 04:17:52 »
Alıntı

şâirin yol göstericisi, efendisi Abdülhakim Arvasi'dir. Necip Fazıl'ı sevmeyenlerin, onu beğenmeyenlerin tasnifi ise; "Genç Şâir", "Mistik Şâir" ve "Sâbık Şâir" şeklinde olmuştur. O, bu devrelerde birbirinden çok farklı bir hayat ve sanat anlayışına sahiptir.



Alıntı

Efendisi'nin yardımıyla hayat denilen "çetin bilmeceyi" çözer. O zamana kadar aklına takılan ama bir türlü tatmin edici cevaplar bulamadığı sorulara, cevap bulur. Kâinattaki müthiş nizamı keşfeder ve bu nizam onu, bu nizamı kuran, işleten, her şeye hükmeden büyük Yaratıcı'ya götürür:

Atomlarda cümbüş, donanma şenlik;

Ve çevre çevre nur, çevre çevre nur,
İç içe mimari, iç içe benlik;
Bildim seni ey Rab, bilinmez meşhur!



Alıntı

Anladım işi, sanat Allah'ı aramakmış;
Marifet bu, gerisi yalnız çelik-çomakmış..


Alıntı

Şimdi "gökte samanyolu" onun, "dipsizlik gölünde inciler" onundur. O, "Allah Dostu'nun" kılavuzluğunda "biricik meselesi" olan "Sonsuza" yürümektedir.


Alıntı

Artık Necip Fazıl, bir başka Necip Fazıl olmuştur. Artık o, "mukaddes emanetin dönmez davacısıdır." Ona kimileri mürteci derler, fakat çile şâiri onlara gereken cevabı vermekte gecikmez:

Zamanı kokutanlar, mürteci diyor bana;
Yükseldik sanıyorlar, alçaldıkça tabana


Alıntı

Çile şâirinin en önemli vasıflarından biri de, en olumsuz şartlar altında bile umutsuzluğa kapılmaması, daima umut dolu olmasıdır. O hiçbir zaman, hiçbir olumsuz şart altında ümitsizliğe düşmemiş ve topluma daima tarihî misyonunu hatırlatmıştır. Necip Fazıl, zindandan bile aydınlık yarınları haykıran, çevresine müjdeler veren adamdır:



Alıntı

Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber…
Hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber?


 :cry:  :cry:  :cry:  :cry:  :cry:  :cry:  :cry:  :cry:  :cry:  :cry:  :cry:  :cry:
ANA HAKİKAT'İ ANLAT

Çevrimdışı İsra

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 7482
Zindandan Aydınlık Yarınları Haykıran Bir Şâir Necip Fazl
« Yanıtla #2 : 17 Ekim 2005, 05:13:26 »
Gönlüm uçmak dilerken semavi ülkelere;
ayağım takılıyor yerdeki gölgelere

           & & &

 Neye yaklaşsam, sonu uzaklık ve kırgınlık;
Anla ki, yok Allah'tan başkasıyla yakınlık... ...


SERSERİ


Yeryüzünde yalnız benim serseri,
Yeryüzünde yalnız ben derbederim.
Herkesin dünyada varsa bir yeri,
Ben de bütün dünya benimdir derim.

Yıllarca gezdirdim hoyrat başımı,
Aradım bir ömür, arkadaşımı.
Ölsem dikecek yok mezar taşımı;
Halime ben bile hayret ederim.

Gönlüm ne dertlidir, ne de bahtiyar;
Ne kendisine yâr, ne kimseye yâr,
Bir rüya uğrunda ben diyâr diyâr,
Gölgemin peşinden yürür giderim...




YATTIĞIM KAYA

 

Bu akşam o kadar durgun ki sular

Gömül benim gibi kedere diyor.

İçimde maziden kalma duygular

Ağla geri gelmez günlere diyor.

 

Ey gönül, gidenden ümidini kes!

Kaçan bir hayale benziyor herkes,

Sanki kulağıma gaipten bir ses

Buluşmalar kaldı mahşere diyor.

 

Enginden engine koşarken rüzgar,

Bende bir yolculuk heyecanı var...

Yattığım kayaya çarpan dalgalar

Çıkıver bir sonsuz sefere diyor.      Necip fazılı'ın en çok hoşuma giden şiirleri

Çevrimdışı yusufum

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 418
Zindandan Aydınlık Yarınları Haykıran Bir Şâir Necip Fazl
« Yanıtla #3 : 18 Ekim 2005, 01:07:44 »
Alıntı yapılan: "Necip Fazıl"
Ey gönül, gidenden ümidini kes!

Kaçan bir hayale benziyor herkes,

Sanki kulağıma gaipten bir ses

Buluşmalar kaldı mahşere diyor.
 

   

Necip Fazıl söylerde  insan duygulanmaz mı?
 :cry:
ANA HAKİKAT'İ ANLAT

Çevrimdışı abdülhamid

  • okur
  • *
  • İleti: 97
Zindandan Aydınlık Yarınları Haykıran Bir Şâir Necip Fazl
« Yanıtla #4 : 18 Ekim 2005, 03:53:18 »
ridâ kardesimiz necip fazil hakkinda hülasa halinde derli toplu bir yazi iktibas etmis.Iyi de yapmis.Sizinti dergisinde yaziyi yazan fatih alperen bu yaziyi yazarken faydalandigi kaynaklari da siralamis.Bunlar icinde bir isim var ki, benim öteden beri ilgimi ve dikkatimi ceken bir sahsiyettir: Prof.mehmet kaplan.Su anda hayatta olmayan mehmet kaplan bilindigi gibi, edebiyat profesörüdür.Simdi bir iktibas ta ben yapacagim.Mehmet kaplanin dergah yayinlarindan cikan "BÜYÜK TÜRKIYE RÜYASI" isimli kitabindan...SAyfa 33: "Bizim camilerimizde her gün mevlid okutulur.Alisildigi, gelenek haline geldigi icin kimse buna itiraz edemez.Herkesin bildigi gibi, Mevlid türkcedir ve 1409 yilinda yazilmistir.Mevlid makaminin ne zaman, kim tarafindan uyduruldugunu bilmiyorum.Acaba birisi kalksa da MUhammed"in hayatinin baska safhalarini anlatan eserler yazsa ve bunlar bestelense camilerde okunamaz mi?Okunmasinda dini bakimdan ne mahzur vardir?Dindar oldugunda kimsenin süphesi olmayan Mehmed Akif, Süleymaniye kürsüsünde  adli kitabinda aydin kafali bir vaizi İsmaiyet"in ve Islam aleminin cesitli meseleleri üzerinde konusturur.Vaizler camilerde hemen her seyden bahsederler.Bundan maksat nedir?Halki din yolu ile terbiye degil mi? Ayni sey neden Mevlid"de oldugu gibi, dini konulu musiki eserleri vasitasiyle yapilmasin?" (Imla hatalari bana aittir ve koyu yazili olan yerler de, itirazim olan yerlerdir).
Aslinda muhterem kaplan hoca su anda hayatta olmadigi icin bir cevap hakki da yoktur ve kendisini tenkid edebilecek birikime de sahip degiliz ancak, dikkat ceken hususlari da ifade etmemiz lazimdir.KAplan hocanin iktibas ettigimiz bu satirlarinda biraz kilise müzigi tarzina bir öykünme, bir yaslanma, bir özenti vardir.batida öyle oluyor, bizde niye olmasin ki havasinda bir öykünmedir bu.Cünkü kaplan hoca hayat tarzi ve fikriyati itibari ile buna yatkin bir frekanstadir.Nitekim bir dönem milliyetci camiaya fikriyati ile yön veren ordinaryüs profesör ali fuat basgil de islami agirlikli mevzuularda fikirlerini serdederken, bu meyanda görüsler ortaya atmisti.
Simdi buradan baska bir noktaya gecelim.prof.mehmet kaplan siir tahlilleri isimli eserinde necip fazilin "kaldirimlar" isimli siirini tahlil eder.Sayin kaplan bu siirde necip fazil"in paris"te yasadigi yillardaki serkesligini, derbederligini, parasizligini anlattigini söyler ve sairin burada karamsar bir tablo cizdiginden bahisle onun bu halinin aslinda, yasadigi derbeder hayatin yansimasi olan patolojik bir vaka oldugunu ifade eder.BU husus, öteden beri benim cok dikkatimi cekmistir.Ayni siiri bir de sultanü"l muharririn ünvanli ahmet kabakli, türk edebiyati isimli üc cildlik eserinde tahlil eder.Mehmet kaplan ve ahmet kabakli , aslinda ayni camianin (milliyetci)  insanlaridirlar.Ancak mehmet kaplan, ilhamini batidan alirken, ahmet kabakli Islam"a yaslanan bir anadolulukla fikirlerini serdeder.Ahmet kabakli necip fazil"in bu siirini tahlil ederken hülasa olarak sunlari söyler:Necip fazil, evet, bir dönem serkes,derbeder bir hayat sürmüstür.Kaldirimlar siirinde de sanki o dönemden, pariste yasadig yillardan bahseder gibidir.Ancak necip fazil, zannedilenin hilafina bu siirinde bir dogu-bati veya islam-hristiyan bati mukayesesi yapmaktadir. Siir bir remzetme sanatidir ve sair bu siirinde batiyi derbeder bir hayatla remzetmekte ve cikis yolunu Islam"in gösterdigini ifade etmektedir.
Imdi, durunuz ve düsününüz.Necip fazil hakkinda veya onun kaldirimlar siiri hakkinda hangi tahlil daha akla yatkindir ve hangisi bizi kendine ceker.Ama iste yine düsününüz ki, mehmet kaplan da, nureddin topcu da, ali fuat basgil de, ahmet kabakli da devirlerinde milliyetci veya Islami camiaya az cok tesir etmis insanlardir.KIm sirtini Islam"a verir, Islam" a yaslanirsa, ol kisinin muhakemesi dahi sihhatle vücut bulur.Bunu icin edebiyat tahsiline hacet yoktur ve isbu yazi bir ahmet kabakli reklami degildir.Ahmet kabakli, mevzuu icab ettirdigi icin buraya misafir olmustur.
« Son Düzenleme: 20 Ağustos 2009, 03:46:56 Gönderen: Lika »

Çevrimdışı abdülhamid

  • okur
  • *
  • İleti: 97
Zindandan Aydınlık Yarınları Haykıran Bir Şâir Necip Fazl
« Yanıtla #5 : 19 Ekim 2005, 01:02:25 »
Kisa bir-iki ilave daha yapayim.Yukaridaki söylediklerimizden Mehmet kaplani bir kalemde silip attigimiz cihetinde bir mana devsirilebilirse de, öyle degildir.Mehmet Kaplan milliyetci camianin edebi hususta gelisimine katkisi olmus bir insandir.Milliyetci camia derken de, muradimiz kuru bir sovenizm degildir.Bu ifadeyi kullanirken Islami duyarlilik tasiyan ve milli degerlerine sahip cikmayi bir borc telakki eden ve bunu yaparken de yine Islami bir endise olan insanlar toplulugunu kastetmekteyiz.Kaplan hocanin siir ve hikaye tahlilleri üslub itibari ile pek fazla vülgarize (bilim lisanini veya terminolojiyi herkesin anlayacagi bir dille ifade etmek) edilmemis olsa da,yine de edebiyata hic ilgi dúymayan kimselerin bile zevkle okuyabilecekleri bir cekicilikte kaleme alinmistir.

Çevrimdışı yusufum

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 418
Zindandan Aydınlık Yarınları Haykıran Bir Şâir Necip Fazl
« Yanıtla #6 : 19 Ekim 2005, 01:59:43 »
abdülhamid kardeşim.İmamı Gazali'yi hatırlayınız.Hayatındaki devreleri?
Hz. Ömer(ra) da 40 yaşında müslüslüman oldu.

Alıntı:

Efendisi'nin yardımıyla hayat denilen "çetin bilmeceyi" çözer. O zamana kadar aklına takılan ama bir türlü tatmin edici cevaplar bulamadığı sorulara, cevap bulur. Kâinattaki müthiş nizamı keşfeder ve bu nizam onu, bu nizamı kuran, işleten, her şeye hükmeden büyük Yaratıcı'ya götürür:

Atomlarda cümbüş, donanma şenlik;

Ve çevre çevre nur, çevre çevre nur,
İç içe mimari, iç içe benlik;
Bildim seni ey Rab, bilinmez meşhur!
 

Alıntı:

Artık Necip Fazıl, bir başka Necip Fazıl olmuştur. Artık o, "mukaddes emanetin dönmez davacısıdır." Ona kimileri mürteci derler, fakat çile şâiri onlara gereken cevabı vermekte gecikmez:

Zamanı kokutanlar, mürteci diyor bana;
Yükseldik sanıyorlar, alçaldıkça tabana
ANA HAKİKAT'İ ANLAT

Çevrimdışı dihancioglu

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 244
Zindandan Aydınlık Yarınları Haykıran Bir Şâir Necip Fazl
« Yanıtla #7 : 19 Ekim 2005, 02:08:35 »
Alıntı yapılan: "yusufum"

Zamanı kokutanlar, mürteci diyor bana;
Yükseldik sanıyorlar, alçaldıkça tabana


İşte özüne dönen insanın verceği cevap budur :x  :x  :x
Of eşrafından 80 yıllık bir M E K T U P

Çevrimdışı abdülhamid

  • okur
  • *
  • İleti: 97
Zindandan Aydınlık Yarınları Haykıran Bir Şâir Necip Fazl
« Yanıtla #8 : 19 Ekim 2005, 02:47:08 »
HErhalde türk topraklari haricinde mukim oldugum icin türkce ifadelerimde nakislik hasil oluyor; derdimi anlatmakta zorlaniyorum galiba.NEcip fazilin necip fikriyatindan hareketle ve onun eserlerindeki islami arkaplana dayanarak kendisinin icimizden biri oldugunu ifade etmeye calistim.Ancak mehmet kaplanin kaldirimlar siirini tahlil ederken yanlis bir yol tutturdugunu, ahmet kabaklinin ise ayni siiri tahlil ederken necip fazilin ideolocyasina ve vermek istedigi mesaja uygun; daha canayakin,daha bizden  bir yorum yaptigini ifade etmeye calistim.Bu arada mehmet kaplanin fikriyati hakkinda kücük ipuclarina sahip olabbilecegimizi beyan sadedinde bildiklerimi söylemeye calistim.Necip fazil gibi bir sahsiyetin fikriyatinin/mesajinin mehmet kaplanin tahlilinde nasil hak ile yeksan edildigini ve Islami camia icerisinde bati menseli tahlillerin kamu vicdaninda makes bulamayacagini ifade etmek istedim.Ve bu düsüncedeki insanlarin bir dönem nasill da milliyetci/islamci camiaya yön verdiklerinin hayretinin bir ifadesi idi, gayretim.Bilmiyorum, analatabildim mi, yoksa yine mi eksik oldu? Neyse takdir forumundur; bu da benim yorumumdur.

Çevrimdışı yusufum

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 418
Zindandan Aydınlık Yarınları Haykıran Bir Şâir Necip Fazl
« Yanıtla #9 : 19 Ekim 2005, 03:20:00 »
Alıntı

bu düsüncedeki insanlarin bir dönem nasill da milliyetci/islamci camiaya yön verdiklerinin hayretinin bir ifadesi idi, gayretim.Bilmiyorum, analatabildim mi, yoksa yine mi eksik oldu? Neyse takdir forumundur; bu da benim yorumumdur



Özür abdülhamidim ben yanlış anladım. :oops:
ANA HAKİKAT'İ ANLAT

Çevrimdışı abdülhamid

  • okur
  • *
  • İleti: 97
Zindandan Aydınlık Yarınları Haykıran Bir Şâir Necip Fazl
« Yanıtla #10 : 19 Ekim 2005, 03:31:15 »
yavas yavas ta olsa anlasacagiz, galiba...Saka saka!.. zaten anlasiyoruz ya, hep birlikte... (yoksa ben mi öyle zannediyorum yaaa)...Bu durum aslinda biraz benim ismet özelvari caprasik ve dahi karisik ifadelerimden kaynaklaniyor...Yusufum yerli yersiz cikislarima gösterdigin anlayis ve tahammül ve nezaketli tavrin icin tesekkürler...Ruhuma yatmayan bir sey gördüm mü, mutlaka bir seyler yazmak zorunda hissediyorum kendimi, ne yapayim tutamiyorum ...

Çevrimdışı ridâ

  • This desert rose
  • aktif okur
  • **
  • İleti: 216
Zindandan Aydınlık Yarınları Haykıran Bir Şâir Necip Fazl
« Yanıtla #11 : 19 Ekim 2005, 03:49:56 »
Öncelikle herkese değerli katkıları için çok teşekkür ederim Allah razı olsn.

abdulhamid kardeşim edebiyat araşatımalrınız konusunda değerli katkılarınız,yorumlarınız oluyor sağolun.Tıbki diğer değerli kardeşlerim gibi.

N.Fazıl'ın kaldırımlar şiirini çok merak ederdim nasıl bir ruh haliyle yazıldığını hangi dönemlerinin bir yansıması olduğunu.

Daha önce de bahsetmiştim.Üstad'ın anıldığı bir prg ı uzun bir müddet takip ettim.

O prgda Üstad'ın en yakın arkadaşlarından Salâh Birsel'in Necib Fazıl'ın kaldırımlar şiirinde anlatılan ifadeler,o dönemdeki  ordaki ruh halini yansıttıını belirtmişti..

benim kafamdaki soru işaretleri cevap bulmuştu.Yorumları hemen hemen Mehmet Kaplan'ınkilerle aynı paralelikte..

Ahmet Kabaklı ise daha farklı bir pencereden bakmış :)
Onun yorumu daha geniş açılımlı geldi bana..

 en iyisi onun oğlu  Mehmet Kısakürek'in bu konudaki yorumlarını öğrenmek
I dream of rain.I dream of gardens in the desert sand.I wake in pain.Those dreams are tied to a horse that will never tire.This desert rose.Each of her veils, a secret promise,This desert flower.She moves in the logic of all my dreams.I realize that nothings as

Çevrimdışı abdülhamid

  • okur
  • *
  • İleti: 97
Zindandan Aydınlık Yarınları Haykıran Bir Şâir Necip Fazl
« Yanıtla #12 : 19 Ekim 2005, 04:09:49 »
TAbi salah birsel necip fazilin önceki bohem dönemlerinden arkadasidir ve o siiri de elbette öyle yorumlayacaktir.Kabaklinin yorumu tam olarak bize ve necip fazila göre bence...

Çevrimdışı ridâ

  • This desert rose
  • aktif okur
  • **
  • İleti: 216
Zindandan Aydınlık Yarınları Haykıran Bir Şâir Necip Fazl
« Yanıtla #13 : 19 Ekim 2005, 04:16:38 »
Evet.Ahmet Kabaklı'nın yorumu dediğiniz gibi bize göre katılıyorum.

Yorumlar kişilerin bakış açılarını da gösteriyor..

Allah razı olsun.Katkınız için..
I dream of rain.I dream of gardens in the desert sand.I wake in pain.Those dreams are tied to a horse that will never tire.This desert rose.Each of her veils, a secret promise,This desert flower.She moves in the logic of all my dreams.I realize that nothings as

Çevrimdışı abdülhamid

  • okur
  • *
  • İleti: 97
Zindandan Aydınlık Yarınları Haykıran Bir Şâir Necip Fazl
« Yanıtla #14 : 19 Ekim 2005, 04:22:51 »
Ameller niyetlere göredir, kistasindan hareket etmeye calistigimiza göre Cenab-i Hak cümlemizden razi olur, insaAllah.