Gönderen Konu: Zübeyr Bin Avvam (r.a)  (Okunma sayısı 3338 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı kenz

  • aktif yazar
  • *****
  • İleti: 1129
Zübeyr Bin Avvam (r.a)
« : 10 Aralık 2007, 21:30:26 »

ZÜBEYR BİN AVVAM

(RadıyAllahu Anh)

Cennetle müjdelenen on sahabiden biri olan Hazreti Zübeyr (RadıyAllahu Anh) ilk müslümanlardandır. Hem Habeş, hem de Medine muhacirlerindendir. Hazreti Ömer (RadıyAllahu Anh) tarafından halife seçimine mahsus olarak kurulan Şûra üyelerindendir.
Resulûllah (SallAllahu Aleyhi Ve sellem) Efendimiz O'nun hakkında şöyle buyurmuştur:
"Her Peygamberin bir Havarisi vardır, benim havarimde Zübeyr'dir."
Hazreti Ebu Bekir (RadıyAllahu Anh) iman edince, bu iman iksirinden herkese yudumlatmak istiyordu. İşte Hazreti Zübeyr (RadıyAllahu Anh)'de O'nun eliyle İslâm sarayına girmişti. Hazreti Ebu Bekir (RadıyAllahu Anh)'in teşviki ile davet ve tebliği üzerine kalkıp beraberce Peygamberimiz (SallAllahu Aleyhi Vesellem)'in yanına geldiler.
Peygamberimiz (SallAllahu Aleyhi Vesellem) O'na İslamiyeti arz ve teklif etti. Kur'anı Kerim okudu. İslam şeriatını anlattı. Allah (Celle Celalûhu)’ın müminlere va'd ettiği izzet ve şerefleri haber verdi. Zübeyr Bin Avvam (RadıyAllahu Anh) hemen müslüman oldu. İslam ile hayat buldu.
Zübeyr Bin Avvam (RadıyAllahu Anh) İslam'ın büyük kahramanlarındandır.
Eşca'unas
Yani; insanların en şeceâtlisi, en cesuru diye ün yapmıştır. Allah (Celle Celalûhu) yolunda ilk kılıç sıyıran ve Peygamberimiz (SallAllahu Aleyhi Vesellem)'in hayır duasını alan kişidir.
Birgün Mekke'de Nebiyyi Muhteremin müşrikler tarafından yakalandığı şeklinde bir haber işitir. Bunun üzerine o kadar celâllendi, öfkelendi ki, işin doğrusunu öğrenmeden şanlı kılıcını çektiği gibi Mekke'nin yukarı taraflarına doğru ok gibi giderken yolda Resulullah (SallAllahu Aleyhi Vesellem)'ı gördü. Alleyhissalatû Vesselam O’ nu böyle görünce:
"Ey Zübeyr! Ne oldu, neyin var?"
"Anam babam sana feda olsun, ey Allah'ın Resulü... Sizin müşrikler tarafından yakalanıp, şehit edildiğinizi duydum."
Kâinatın Efendisi tebessüm buyurarak, O'na ve kılıcına duada bulundu.
İslamda, mukaddes dava uğrunda ilk sıyrılan kılıç, O’ nun kılıcı oldu...
Bütün savaşlarda Resulullah (SallAllahu Aleyhi Vesellem) ile birlikte bulunmuştur. Bedir, Uhud, Hendek, Hudeybiye, Hayber, Huneyn v.b...
Bedir savaşında Zübeyr (RadıyAllahu Anh) sarı renkli bir sarık taşıyordu. Aleyhissalatû Vesselâm Efendimiz, meleklerin o gün Zübeyr'in simasında savaşa iştirak ettiklerini söylemiştir.
Hazreti Zübeyr (RadıyAllahu Anh)'in kendi ifadesiyle, "mahrem yerine varıncaya kadar" yara almadığı uzvu kalmamıştır. Uhud bozgununda, savaş meydanından ayrılmamış, Peygamberimiz (SallAllahu Aleyhi Vesellem)'in önünde ölmek üzere biât yapmış olan İslâm mücahidlerindendir.
Kureyza gününde Resulullah (SallAllahu Aleyhi Vesellem) O’ndan memnuniyetini;
"Anam babam sana feda olsun..." diyerek ifade etmiştir. Bu ifadeleri Aleyhissalatü Vesselam Efendimiz pek nadir kullanmıştır.
Ve Hayber gazasında, Hazreti Ali (RadıyAllahu Anh) burçlara doğru heybetle ilerledi. Karşısında zırhlara bürünmüş insan azmanı bir adam. Bu kişi şöhreti her yanı sarmış olan "Merhab" adlı yahudi savaşçısı...
Avaz avaz bağırıyor;
"Er diliyorum, karşıma çıkacak kim var?"
Hazreti Ali (RadıyAllahu Anh), Uhud savaşında Resulullah (SallAllahu Aleyhi Vesellem)'ın elinden aldığı meşhur "Zülfikar" adlı kılıcı elinde, adım adım zırhlara bürünmüş adeta küfür kalesi gibi duran yahudiye yaklaştı ve ulvi teklifini yaptı.
"İslâma gelin, kurtuluşa erin!"
Yahudi savaşçısı böğürürcesine haykırdı:
"Asla! Asıl sen er meydanına gel!"
Hazreti Ali (RadıyAllahu Anh) yıldırımdan bir gülle gibi elindeki "Zülfikar" isimli kılıcı nasipsiz kâfirin beynine indirdi. Göz açıp kapayıncaya kadar kısa bir zamanda her şey olup bitti. Adamı sanki yıldırım çarpmıştı. Demirden zırh, teneke gibi yırtılmıştı.
Merhab'ın intikamını almak için fırlayan bir kaç kişi de yere serildi.
Bu defa geberen Merhab'ın oğlu Yasir, babasının intikamını almak için cenk sahnesine geldi. Adeta kudurmuştu, avaz avaz bağırdı:
"Karşıma çıkacak kim var?"
Bu sefer Hazreti Zübeyr (RadıyAllahu Anh), bu müthiş kahraman meydana atıldı ve atını Yasir'in üzerine sürdü.
"İşte ben Geliyorum!"
Ortada müthiş bir cenk başladı. Kılıçlar havada parıltılı kavsler çizerek tokuştular. Etrafa kıvılcımlar saçıyordu.
Bu arada Hazreti Zübeyr (RadıyAllahu Anh)'in annesi Hazreti Safiyye'de bu cengi seyrediyordu. Kainâtın Efendisi’ne yaklaşarak sordu:
"Ya Resulullah! Oğlum burada şehit olacak mı?" Resulullah:
"Hayır."
Resulullah (SallAllahu Aleyhi Ve sellem) bu beyanından az sonra Hazreti Zübeyr (RadıyAllahu Anh) yahudi savaşçısının kellesini bir vuruşta ayağının dibine düşürdü.
İslâm saflarından tekbir sesleri yükselirken, yahudiler tarafında adeta kıyamet koptu.
Müthiş bir çarpışma başladı Hayber'de... Hazreti Ali (RadıyAllahu Anh) ve Hazreti Zübeyr (RadıyAllahu Anh) en önde biçer döver gibi ilerliyorlardı. Kafiri tarumar ederek destanlar yazdılar.
Hayber Kalesi'nin devrilen kapısı ile küfrün kalle kapısı yıkılmıştı. Hayber'in fethinden sonra Allah Resulü Mekke'nin fethine hazırlanmaya başladı.
Harıl harıl hazırlık yapılırken Hatib, Mekkelilere bir mektup yazıp bir kadınla göndermişti.
Resulullah (SallAllahu Aleyhi Ve sellem) bunu Nebi'lik nuruyla gördü, hemen Hazreti Ali ve Mikdad ile Hazreti Zübeyr'i gönderdi. Onlar derhâl atlarına atlayıp, süratle yol aldılar. Yarı yolda kadına yetişip gizlediği mektubu alarak getirip Resulullah (SallAllahu Aleyhi Vesellem)'a takdim ettiler.
Mekke'nin fethinde de Hazreti Zübeyr (RadıyAllahu Anh), Resuller Serveri’nin sancağını taşıdı. Ve alemde kimseye nasip olmayan bu şerefle Peygamber Efendimiz'in sancağını getirip Mekke burçlarına dikti.
Hazreti Zübeyr son derece temiz kâlpli, yüce ahlaklı, müttaki, zahid, alicenap, merhametli bir insandı.
O kadar rikkât sahibi idi ki, bazı ayetleri işitince hemen gözlerinden yaşlar boşanırdı. Haşyetullahı bütün kalbi ile hissederdi.
Peygamberimiz’den ne gördü ise tüm hayatını, O'nun prensiplerine ve sünnetine sadık kalarak sürdürdü.
Otuzsekiz hadis rivayet etmiştir.
Ömrünü Resulullah ile geçirmesine seferde ve hazerde beraber olmasına rağmen, fazla hadis rivayet etmemesinin sebebini oğlu Abdullah sordu:
"Ey Babacığım! Senin Rasuli Ekrem'den filan ve filan gibi Hadis rivayet ettiğini görmüyorum, niçin?"
"Evet Allah Resulü’nden ayrılmadım. Fakat O'nun şu sözü söylediğini duydum. "Kim ki benden yalan bir söz naklederse kendine Cehennemde yer ayırsın."
İşte bu hadisi şeriften sebep, yanlış bir şey söyler, ilave ederim korkusu ile fazla hadis rivayet etmemiştir.
Zübeyr (RadıyAllahu Anh) aynı zamanda emanete riayeti ile maruftu. Hiçbir kimse yoktu ki, O'na an aziz, en kıymetli ve değerli şeyini emanet etmesin. Emaneti itibarı ile şöhreti o dereceye varmıştı ki, adalet güneşi Hazreti Ömer (RadıyAllahu Anh) şöyle demiştir:
"Bir ahitnâme bırakmış, yahut bir terike terketmiş olsaydım, onu en çok Zübeyr'e emanet etmeyi isterdim. Çünkü Zübeyr, dinin erkanından bir rükundür."
Hattâ Hazreti Osman, Hazreti Mikdad, Hazreti Abdullah İbni Mesud, Hazreti Abdurrahman İbni Avf gibi bir çok yüce sahabi, mallarına ve çocuklarına Hazreti Zübeyr (RadıyAllahu Anh)'i vasi bırakmışlar, ellerinde neleri varsa o iman kahramanına tevdi etmişlerdi.
Rasuller Serveri tarafından Cennetle müjdelenen Zübeyr (RadıyAllahu Anh) ticaretle meşgûl olarak maişetini kazanmasının dışında, hissesine düşen ganimet malllarıda O'nu zengin edecek derecedeydi. Menkûl ve gayrimenkûlleri itibari ile Medine'nin zenginlerinden sayılırdı.
Böyle olmasına rağmen, son derece sade yaşar, basit giyinir, dünya zinetine gönül vermezdi. Yemekleride sade idi, yemek seçmezdi. İman ve takva elbisesine bürünen Zübeyr (RadıyAllahu Anh)'in yolunu Allah Resulü çizmişti. Resulullah (SallAllahu Aleyhi Vesellem) nasıl yaşamışsa, O'da öyle yaşamaya gayret ediyordu.
Hicretin otuzaltıncı yılında Cemel vak'asında namaz kılarken İbni Cürmüz tarafından şehit edilmiştir.
Allah O'ndan razı olsun!


İNSAN akli ile melekleşen nefsi ile iblisleşen bir aciptir İNSAN
İNSAN kendi kabahatini bilmeyen cehli ile dünyalara sığmayan bir mağrurdur İNSAN
İNSAN bütün zaaf ve acziyyetine rağmen kudrete kafa tutan taşkın bir şaşkındır İNSAN
İNSAN maziye bağlı hâle aldanmış istikbali gözler bir taştır İNSAN