Hadi beyin jimnastiği yapalım!
“Her sabah kahvaltıda çay içmekten bıktım.” diyor musunuz?
“Falanca ustanın pideleri harikadır… ama o pideleri gözüm görmek istemiyor artık… çok uzun yıllar oldu, pidenin tadı hiç değişmedi.” diye yılların alışkanlığı olan emektar tadınızı terk ediyor musunuz?
“Doğum yaptım, ilk etapta çocuğumu çok sevdim; ama yıllar geçtikçe çocuk bende alışkanlık yaptı galiba. Artık oğlumu/kızımı eskisi kadar sevmiyorum, ona olan duygularımı kaybettim…” şeklinde cümle kuran bir anneyle karşılaştınız mı?
“Hep aynı anne, hep aynı baba! Yıllar geçtikçe insan değişiklik istiyor. Ben kendimi geliştirdim, annem/babam artık yanıma yakışmıyor! Kendime yeni bir anne/baba bulmaya karar verdim.” deyip arama yapmaya başlayan kaç kişi var aranızda?
Bunları söylemiyorsunuz da; niye iş “eşinizle aranızdakilere” gelince her şey değişiyor!
Evlilikte farklılık arayanlar, yenilik peşinde koşanlar niye iş sabah kahvaltısına gelince aynı değişikliği aramıyor…?
Eşiyle arasındaki ilişki kalitesini beğenmeyenler, niye anneleriyle yaşadıkları ilişki kalitesine değil de hayat arkadaşlarıyla yaşadıkları davranışların detaylarında dikkat odaklı tavırlar geliştiriyor…?
Yıllardır aynı pideyi aynı ustadan yiyen niceleriniz, iş eşinize gelince niye kabak tadı verdi muamelesi yapabiliyor…?
Niye…?
Ben söyleyeyim… çünkü yukarıda saydığım, sizin kendi yaşam tecrübelerinizle çok uzun maddeler boyunca uzatabileceğiniz durumların tamamında “ön kabul” var.
Yani bir anne, çocuğunu yıllar boyunca sevmekten vazgeçmiyor(1). Üstelik minikken öpüp kokladığı yavrusu, ileriki yaşlarında kendisini üzse bile umursamıyor. Emeklerinin zayi olmayacağını, yavrusunun eninde sonunda hatasını anlayacağını düşünüyor.
Meşhur pidecisinin pide kıvamından bıkması gerekirken, tam tersine, yıllar geçtikçe ustasının pidelerinin, yıllanmış değerli bir taş gibi daha da değer kazanacağını(2)düşünüyor. Hatta sevdiği bu lezzetin, herkesin gönlünde taht kurması için, arkadaşlarını o mekana taşımaktan bıkıp usanmıyor.
Yıllar geçiyor… zaman su gibi akıp gidiyor… ama çay keyfiniz hiç bitmiyor(3)… en güzel anlarını çay içerken kutlamaya; ölüm ve cenaze sonrası üzüntülerini çay içerek birlikte paylaşmaya(4), heyecan sonrası rahatlama sohbetlerini tavşan kanı çayında yaşamaya devam ediyor.
“Ön kabul” böyle bir şey…
O varsa her şey kolay… o yoksa yaşamak ne kadar zor… Hele evlilikler açısından düşünülecek olursa.
Evlilik ilişkisinde ön kabul olunca;
İnsanların birbiri hakkındaki iyi niyeti hiç bitmiyor.
Birbirlerine zaman ayırsalar da ayırmasalar da ilişkinin kendi doğal süreci içinde akıp gideceği biliniyor.
Evlilikte geçici dönemlerde karşılıklı veya tek taraflı ilgisizlik yaşansa bile, bunun altında ekstra bir durum olduğu; içinde kasıt ve kötü niyet olmadığı hissediliyor.
Geçmişle ilgili olumlu ve mutlu hatıralar hatırlanırken; üzücü ve rahatsız edici olaylar daha az akla getiriliyor.
Eskiden yaşanan iyi günlerin hatırına, bugünün sıkıntıları aşılmaya çalışılıyor.
Birbirlerini çok severken yaşanılan coşkulu duyguların, gelecek kaygılarını yok etmesi için temel zemin olacağına inanılıyor.
İyi bir evlilik için art niyetsiz sevgi, hoşgörü, esnek bakış açısı, ee tabii birazcık sabır ve en önemlisi çokça nezaket gerektiği herkes tarafından biliniyor ve özellikle yaşanıyor.
Demek ki neymiş…?
Her zaman yaptığınız ve rutine bağladığınız ilişkilerinizden sıkılmıyorsanız, eşinizden zaman içinde sıkılmaya başlamışsanız, aranızda müdahale edilmesi gereken ciddi bir sorun oluşmuş demektir.
Annesinden bıkmayan, çocuğundan usanmayan; ama eşinden sıkılan ve zamanla bir şeylerin bittiğini düşünenlere hediye edelim bu yazıyı.
İnsanlar bir ömür birbirlerini sevmek ve görmeyince özlemek için evlenir. Bunun güzel örnekleri tüm doğada ve ülkemizde de bol bol yaşanır.
…ve yazının sonunda; evliliğin zamanla bıkkınlık oluşturacak normal bir süreç olmadığını hatırlatalım.
Eşi özlememenin, zamanla sevgide azalma yaşamanın, evlilik ve ilişki sorunu olduğunu hatırlatıp, evliliğinizi ve kendinizi tekrar gözden geçirmenizi önerelim.
Mehtap Kayaoğlu