Gönderen Konu: Dinî hükümlerden çocuklar değil öncelikle yetişkinler sorumludur  (Okunma sayısı 4431 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

selcuklu

  • Ziyaretçi

 Dinî hükümlerden çocuklar değil öncelikle yetişkinler sorumludur
    

Dinî bilgiler, okul ve çocukluk çağlarında öğrenilir gibi algılanıyor. Gençlik çağıyla birlikte "Vaktim yok, çok yoğunum, yaşım geçti, bildiklerim bana yeter!" düşüncesi ile dinî bilgilere karşı uzak duruluyor. Prof. Dr. Recep Kaymakcan, dinî yükümlülüklerden yetişkinlerin mükellef olduğuna dikkat çekti.

Dinî bilgileri öğrenmenin çocukluk ve gençlik çağlarına ait bir olgu olduğuna inanılır. Din eğitimi denilince öncelikle çocuklar akla gelir. Oysaki dinî sorumluluk ve yükümlülükler çocukları değil, daha çok yetişkinleri ilgilendiriyor. Ebeveyn, çocuklarının bu bilgileri öğrenmesi için gayret sarf ederken kendi bilgilerini yenileme, eksiklerini tamamlama konusunda çaba harcamaya gerek duymuyor. Birçok insan çoğu zaman 'Çok yoğunum, işim başımdan aşkın, hiç vaktim yok, bu yaştan sonra daha ne öğreneceğim, bildiklerim bana yeter' düşüncesiyle hareket ediyor. Ve genelde dinî bilgilerin öğrenilmesine, çocukluk çağında öğrenilmesi gerekli mevzular olarak yaklaşılıyor. Her yetişkinin böyle konuları hayat boyu öğrenmeyi ilke haline getirmesi gerektiğini söyleyen Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Din Eğitimi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Recep Kaymakcan, 'Beşikten mezara kadar ilim öğreniniz' hadisini hatırlatıyor.

Prof. Dr. Recep Kaymakcan, dinin emirlerine ilk muhatabın yetişkinler olduğuna dikkat çekiyor. Kaymakcan, "Çocuklarımıza tabii ki dinî eğitim vereceğiz. Ancak, öncelikle biz yetişkinler olarak eksiklerimizi tamamlama, daha fazlasını öğrenme çabası içerisine girmeliyiz. Unutmamalıyız ki dinî yükümlülüklerden çocuklar değil, yetişkinler mükelleftir. Namaz, oruç, zekât gibi temel ibadetlerin yanında yardımseverlik, komşuluk ilişkileri, evlilik, boşanma, faiz, kumar gibi dünyevi ve dinî mevzular çocukları değil, öncelikle yetişkinleri ilgilendirir. Ayrıca dikkat edersek İslam dinî eğitimi, yetişkin eğitimi olarak başlamıştır." diyor.

Yetişkinler, aynı zamanda anne veya baba rolünü de üstlenir. Kaymakcan, yetişkinlerin aile içerisinde çocuklara yönelik din eğitimi konusunda örnek olmak ve rehberlik etmek için dini eğitimlerine önem vermeleri gerektiğini ifade ediyor. Kaymakcan'a göre; yetişkinler, dinî konularda kendilerini geliştirmek ve eksiklerini tamamlamak için alanında ehil olan veya dinî bilgisine güvendiği kişilerden yardım alabilir. Ayrıca çeşitli dini kurumlara giderek de dini konularda bilgi alabilir.

Dinî eğitim yetişkinlere neler kazandırır?

Dinî eğitim alıp, ahlakî değerleri sahiplendiği takdirde meslekî gelişime imkân tanır.

Kişinin üstlendiği hayat rollerinde edindiği kimliklerden dolayı karşılaştığı problemlere çözümler üretir.

Dinin sosyal alana uzanan kısımlarında bireye dini meselelerle baş edebilme gücü kazandırır.

Aile içi ilişkileri sağlamlaştırır, sorunların çözümünü kolaylaştırır.

Evde kitap okuma saatiniz olsun...

İşiniz ne kadar yoğun olursa olsun, dinimizi öğrenmeye mutlaka vaktiniz vardır. Ölünceye kadar hiçbir şey için geç kalınmış değildir. Bunun için her hafta okuyacağınız bir kitabınız, evde eşinizle, arkadaşlarınızla takip edeceğiniz bir dinî eser olsun. Çocuklarınızla namaz kılın, ailenizle birlikte dua edin.

Hz. Ali (ra), "Ey iman edenler, gerek kendilerinizi gerekse ailelerinizi ateşten koruyun." (Tahrîm: 6) meâlindeki âyeti, "Kendilerinize ve ailelerinize onları cehennemden kurtaracak hayrı öğretin." diye tefsir etmiştir.

Onun ümmeti (s.a.s) olarak bizlere düşen de onun tavsiye buyurduğu şekilde ailelerimizle ilgilenmek, onlara bir şeyler öğretmek, onlardan bir şeyler öğrenmektir. Hayat boyu eğitim devam eder. Tâ ki ölüm gerçeğine kadar.

mazhar

  • Ziyaretçi

Müslüman’ın cihadı kendi nefsi ve yeryüzündeki kötülüklerledir. Bu mücadelenin içindeki insan, kendisinde ve diğer insanlarda sevgi, saygı, şefkat, merhamet, barış, güven, adalet gibi değerlerin hâkim olmasına vesile olur.


Toplumda kendi yiyeceği-içeceği, evi, arabası, malı mülküyle ilgilenen insanlar çoğunluktadır.  Aile kurmak, ev sahibi olmak, para kazanmak bu kişilerin en önemli amaçlarıdır. Dünyanın dört yanında yaşanan zulüm, acı, haksızlık, açlık, ölüm duyarsızlıkları sebebiyle bu kimseleri ilgilendirmez. Öldürülen masum insanların, çöpten yiyecek arayan çocukların görüntülerinden etkilenmezler. Yalnızca kendilerini düşünür, kendileri için yaşarlar. Kuşkusuz insanların zorluk yaşadıkları böyle bir ortamda bencilce davranmak vicdansızlıktır, büyük bir vebaldir.


Bu sebeple amaçsız yaşayan kişilere ya da batıl görüşlerin takipçilerine, yaratılış amaçlarının ve Kur'an ahlâkının anlatılması gereklidir. Bu, Allah'ın farz kıldığı bir ibadettir:


Bunlar, tevbe edenler, ibâdet edenler, hamdedenler, oruç tutanlar, rükû' ve secde edenler, iyiliği emredip kötülükten alıkoyanlar ve Allah'ın koyduğu sınırları hakkıyla koruyanlardır. Mü'minleri müjdele. (Tevbe Suresi, 112)


Yakınlarımızı Ateşten Koruyalım


“Ey iman edenler, kendinizi ve yakınlarınızı ateşten koruyun ki onun yakıtı insanlar ve taşlardır...” (Tahrim Suresi, 6) buyurur Allah. En yakınımız olan çocuklarımızın, özellikle okul öncesi döneminde her açıdan gelişimi ve sağlıklı dini eğitimi konularında sorumluyuz.


Çocuklar üzerinde en önemli etken olan ve taklit ettikleri anne babanın davranışları, çocuğa doğrudan yansır. Anne babanın, dini yaşantısına göre çocuğa olumlu ya da olumsuz olarak katkıda bulunduğu açıktır. İmani yönden çocuğun uyanışı ailenin yönlendirmesine, verdiği bilgilere ve iyi örnek olmasına bağlıdır. Çocuk kendisine gösterilen ilgi ölçüsünde -Allah'ın dilemesiyle-dine karşı ilgili ya da ilgisiz olacaktır.


Anne babalar çocuklarının nasıl bir eğitim alacağı, hangi okula gideceği, yazın hangi sosyal faaliyette bulunacağı gibi konularda kararları kendileri alırlar. Ancak bazı aileler bu kararları alırken, dini eğitimi genellikle görmezden gelirler. Mazeret ise neye inanacağını çocuğun ileride kendi kararıyla almasının daha uygun olacağı gibi ilginç bir mantık ürünüdür. Bu aileler, çocuğun dini öğrenmesinin, onu dünya hayatında yanlış yönlendireceği gibi dayanaksız bir endişe duyarlar.


‘Modern’ birer anne baba olma adına çocukları inanç konusunda bilgilendirmemek büyük yanılgıdır. Her insan din fıtratı üzerine doğar ve bilgiye 'aç' olan çocuk öğrenme isteği içinde sürekli etrafını araştırır. Din konusunda kafasındaki soru işaretlerinin cevaplarını kendi kendine bulamaz. Sorularının cevabını, Allah'ı ve dini çocuğa anlatmak gereklidir.


Çocuk öncelikle Allah'ı sevmelidir. Ona çevresinde gördüğü her canlıyı, rengârenk çiçekleri, hayvanları, bitkileri, çamurlu topraktan mükemmel tat ve kokuya sahip bir şekilde çıkan üzümleri, çilekleri, elmaları, portakalları, narları Allah’ın yarattığı, hastalandığı zaman ona şifa verenin Allah olduğu, Allah’ın onu çok sevdiği, dualarını işittiği, tek dostu ve yardımcısının Allah olduğu öğretilmelidir.


Çocuk kendisini Allah’ın yarattığını, bütün evrenin yaratıcısının Allah olduğunu, O’ndan başka kimsenin hiçbir şeye güç yetiremeyeceğini, bütün gücün Allah’tan olduğunu bilmelidir. Allah'ın her şeyi gördüğü, bildiği, duyduğu, tüm insanlara karşı çok merhametli ve çok adaletli olduğu, sahip olduğu her şey için O’na şükretmesi gerektiği öğretilmelidir.


Anne baba çocuğa, kendilerini üzmekten, gücendirmekten çekindiği gibi, Allah'ın sevgisinin yok olmasından da buna benzer ama çok daha fazla çekinmesi gerektiğini anlatabilir. Allah korkusunun böyle bir korku olduğu ve bu korkunun insan davranışlarını güzelleştirdiği hatırlatılabilir. Çünkü insan Allah’tan korktuğunda O’nun buyruklarına çok titiz olur, en çok O’nu sever ve en çok O’na saygı duyar.


İnançlı yetiştirilen çocuk, yaşı ne kadar küçük olursa olsun, olgun bir akla ve ahlâka sahip olacak, hoşuna gitmeyen bir durumla karşılaştığında ağlamayacak, yakınmayacak, olayların hep Allah’ın kontrolünde olduğunu bilecek, tevekkül edecek, güzel tavır gösterecektir. "Çocuklarda Davranış Bozuklukları" adlı kitabında Profesör Sefa Saygılı şunları söyler: "Dindar olan ailelerin, Allah inancı ve sevgisiyle yetişen çocuklarında ölümün yol açtığı mahzurlar görülmemektedir...


Herhangi bir ölüm halinde, ahiret inancı çocuğu teskin eder. Bu yüzden İslâm terbiyesi ile yetiştirilen çocuklarda ruhî bozukluklara az rastlanır. Depremden korkan, daha doğrusu "en güçlü" babasının kaçışına mâna veremeyen çocuk, Yüce Allah'ın iradesi olmadan yaprağın bile kımıldayamayacağını bilseydi, hadiseyi zihninin derinliklerinde iz bırakmadan, zararsız geçirebilirdi."


Sonuç Olarak; İnsanın gerçek iyiyi ve kötüyü yalnızca kendisinin bilmesi ve yaşaması yeterli değildir. İyiliği tavsiye edip kötülükten men etmek, toplumdaki sapkın görüşlerle fikir mücadelesi yapmak, özellikle yaşadığımız dönemde her Müslüman'ın önemli sorumluluğudur. Yüce Allah, İslam’ı dünyaya hâkim kılacağını vaad ederken bunun için mücadele etmemek büyük yanılgıdır.


Mü'minlerden, özür olmaksızın oturanlar ile, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler eşit değildir. Allah, mallarıyla ve canlarıyla cihad edenleri oturanlara göre derece olarak üstün kılmıştır. Tümüne güzelliği (cenneti) va'detmiştir; ancak Allah, cihad edenleri oturanlara göre büyük bir ecirle üstün kılmıştır. (Nisa Suresi, 95)
Fuat Türker Habervaktim.com