Gönderen Konu: Elfâz-ı Küfr: Îman ve Nikâha Zarar Veren Sözler  (Okunma sayısı 12349 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Elfâz-ı Küfr: Îman ve Nikâha Zarar Veren Sözler
« : 17 Ağustos 2012, 11:38:16 »

Elfâz-ı Küfr: Îman ve Nikâha Zarar Veren Sözler

Müslüman'ın îmanına zarar veren küfür sözleri, nikâhınıda bozar. Hâl böyle iken bazı kimselerde büyük bir dikkatsizlik ve mes'uliyetsizlik bahis mevzuu olmaktadır. Adam evlenmiş, âile reisi olmuş hâlâ ağzından çıkanı kulağı duymuyor. Öfkelenip kızınca sarfettiği küfür dolu sözlerin, eski tâbirle "elfâz-ı küfr"ün, îman ve nikâhını alıp götürdüğünü kaale bile almıyor. Hatta, böylesine büyük tehlikeden haberi bile olmuyor. Daha açık bir ifadeyle; cehâlet, îman ve nikâh bağını koparıp götürüyor da, kılı bile kıpırdamıyor; titreme gereği duymuyor. Halbuki bu işin ehemmiyeti ve şakasının dahi olmadığı hiçbir zaman unutulmamalıdır. Meselâ, kötü bir şey yapmakta olan birisine, "Allah'tan korkmuyor musun?" denilse, o da kızgın halde, 'hayır' diye cevap verse kâfir olur ve karısı bâin olarak boş düşer." (Aliyyül Kâri, Şerhu'l-Fıkhi'l-Ekber)
Kezâ bu sözün kadından sâdır olması da aynı neticeyi doğurur.

Dînimizce mukaddes sayılan, yani İslâm'ın bize kudsî olduğunu bildirdiği nesnelere söven, küfreden, hakâret eden, hafife alan bir kimse, dinden çıkmış, âilesiyle olan nikâh bağını da feshetmiş olur. Dinden çıkmış bir kimsenin nikâhı altında ise Müslüman bir hanım durmaz. Küfür, ayırmış olur.

İşte bunun içindir ki, eski âlimler, yeni evlenen gençleri îkaz ederler; îkaz esnasında da şöyle hatırlatmalarda bulunurlardı:

"Evlâdım, artık evlendin, nikâh sahibi oldun. Bu nikâhını koruman, kollaman şarttır. Bunu koruyup kollamanın yolu da; aslâ dîne, îmana, kitaba ve sâir mukaddesâta sövmemek, küfretmemek, saygısızlıkta bulunmamaktır. Şayet öfkelenince küfretme gibi kötü bir alışkanlığın var idiyse, sakın bundan sonra bunu devam ettirme! Artık sen nikâhlı, evli bir mü'minsin; hâl ve hareketlerinle birlikte ağzından çıkan sözlere de dikkat etmelisin. Allah korusun, eğer böyle bir küfür sözü ağzından kaçarsa; hemen imânını yenile, pişmanlık duyarak tevbe istiğfar et ve nikâhını tazele ki, giden imânın kaybolan nikâhın tekrar yerine gelsin."

Evet, bu husus Müslümanlar için oldukça dikkat ve hassasiyet gerektiren bir noktadır. Aslında Müslüman, bırakın küfür sözlerini, nezâhet ve nezâket dışı sözleri bile ağzına almamaya, dilini bunlara alıştırmamaya gayret etmelidir. Îmanın da nikâhında şakası olmaz.

(19-20 Haziran 1997, Fazilet Takvimi Arkası)



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
99 Maddede Küfre Sebeb Olan Sözler Ve Haller
« Yanıtla #1 : 06 Ocak 2016, 02:46:32 »
99 Maddede
Küfre Sebeb Olan Sözler Ve Haller
(Elfâz-ı Küfr)


İmam-ı Rabbanî hazretleri:
“İtikat ve iman arsası tam temizlenmeden ve düzleştirilmeden hiç bir amelin kıymeti yoktur“ buyuruyor.
Biz bu sözü kendimize ölçü alacak olursak, binbir güçlükle ibadetlerini yapmak isteyen kardeşlerimizin zahmetlerinin boşa çıkmaması için bir kerre daha itikatlarını kontrol etmeleri ve imanî konularda titizlik göstermelerini arzu ediyoruz. Aksi halde imanın gitmesine ve insanın imansız kalmasına sebep olabilecek en ufak bir fikir ve bir amel üzerinde bulunan bir kimsenin Allah korusun yapmış olduğu bütün amelleri bir hiçten öte geçemez. İman tam olmadan yapılan amellerin, sabun köpüğü üzerine kurulmaya çalışılan binadan farkı yoktur.

Hâtemülenbiya Efendimiz: “Bir zaman gelecek benim ümmetim dinin muhafazada çok güçlük çekecektir. Din bir ateş olacak; bıraksa dininden olacak elinde tutsa eli yanacak. Ancak bir elinden diğer eline aktarmak suretiyle ateş nasıl elde tutuluyorsa dinini de benim ümmetim işte o güçlükler içinde muhafazaya çalışaktır.“ buyurmuşlar.

Yine bir hadis-i şerifte: “Bir gün gelecek, kişi mümin sabahlayacak fakat, akşama kâfir olarak girecektir“ buyurmuşlardır.

Bu iki hadîsi şerifin dehşetinden titreyen, geçmişteki din âlimleri yaşadıkları devirler için “acaba bu zaman o zaman mıdır?” endişesine kapılmadan kendilerini alamamışlardır. Asrımızda yaşayan ehli sünnet vel-cemaat âlimleri ise Allah’ın Resûlünün sözlerinin tecelliyatının asrımızda olduğunu söylemekte olup bunun üzerinde müttefiktirler. Bunun için de gerçek din âlimleri vaaz ve nasihatlarını amelî konulardan ziyade imanî mevzulara hasretmişlerdir ki, pek haklıdırlar.
Önce: İman insanın manevî kalbinde yanan bir mum gibidir; titrek ve nazlı nazlı yanan bir mum. Etrafı sıkı bir muhafaza yapılmadığında en ufak bir esintide hemen sönüverecek kadar zayıftır. Onun taht kurduğu yer insanın gönlüdür, insanın manevî kalbidir ki, bu gün herkesin atışlarına şahit olduğu maddî kalbin olduğu yerde olması itibariyle kendisine kalb ismi verilmiştir. O manevi kalbe Gönül, Yürek, hatta Ruh diyenler vardır. Bir muzır fikir, ufacık bir zararlı düşünce o yanan mumun üzerine doğru esen bir kasırga gibidir. Allah korusun.

Şimdi o ışığın sönmesine veya sağa sola yalpa yapmasına sebep olacak hususları görelim:



İMANI ZAYIFLATAN VEYA İMANI YOK EDEN ŞEYLER


1-   Allahın varlığı hakkında insanda meydana gelecek en ufak bir şüphe ve tereddüt.

2-   Allahın cisim olduğunu düşünmek ve hayalinde canlandırmak.

3-   Cenab'ı Hakkın sıfatlarından herhangi birini insanların sıfatlarına  benzetmek. (Mesela Cenabı Hakk'a dil ve ağız gibi mahlukatın hassalarından olan azalar hayal etmek)

4-   Allah'ı bir şeye hulûl etmiş olarak kabul etmek.

5-   Cenab'ı Hakka analık, babalık veya oğulluk isnad etmek. Haşa "Allah Baba" demek veya "Her şeyi yaratan Allah ama Allah'ı yaratan kim" (!) gibi sözler söylemek veya bunları kalbinden geçirmek. (Cenabı Hak Yaratan varlıktır. Yaratılan varlık değildir)

6-   Peygamberlere yalancılık isnadında bulunmak

7-   Peygamberlerden herhangi birini inkar etmek.

8-   Peygamberlere günah isnadında bulunmak

9-   Peygamberlerin yüksek terbiye ve ilimlerini Allah'ın yetiştirmesiyle değil de, bir insanın yetiştirmesiyle olduğunu sanmak.

10-   Meleklerden her hangi birini inkar etmek.

11-   Meleklere erkeklik dişilik isnadında bulunmak.

12-   Hakkında ayet olan herhangi bir mücizeyi inkar etmek

13-   Tevatur yoluyla sabit olan ayın yarılması ve mirac hadisesi gibi mücizeleri inkar etmek.

14-   Kur'an-ı Kerim'in bir ayet veya bir cümlesini inkar etmek.

15-   Kur'an-ı Kerim'de en ufak bir noksanlık düşünmek ve "kifayetsizdir" diye bir fikre sahip olmak.

16-   Kur'an-ı Kerim'in hükümlerinden ve kanunlarından daha üstün kanun ve hükümler olduğunu iddia etmek veya düşünmek, veya hutta ileri bir zamanda böyle bir fikre sahip olabilirim diye düşünmek.

17-   Kabir sualini ve azabını, öldükten sonra dirilmeyi inkar etmek veya şüphe ile karşılamak.

18-   Hesap gününü, sıratı, mizanı, cennet ve cehennemi inkar etmek.

19-   Cennet nimetleri veya Cehennemin azabı hakkında şüphede bulunmak, inkar etmek "Allah hiçbir kuluna azap etmez" demek.

20-   Mü'minlerin ebediyyen Cehennemde kalacağını söylemek.

21-   Her hangi bir farzın bir cüz'ünü veya tamamını inkar etmek, Mesela: "5 vakit namazdan öğle veya ikindi namazları bu devirde kılınmaz, farz olamaz" demek veya düşünmek.

22-   Faizi, insan öldürmeyi, günah ve haram kabul etmemek.

23-   İslam dinini mühimsememek ve hor görmek.

24-   Herhangi bir kâfiri mü'minden üstün görmek.

25-   Haramlardan birini helâl adetmek veya ayetle sabit bir haramı inkar etmek.

26-   Sahabelerden her hangi biri hakkında münafık, mürai (iki yüzlü), kâfir diye düşünmek.

27-   Bir mü'mini imanından dolayı hakir görmek veya bir kâfiri küfründen dolayı üstün görmek.

28-   İslamiyetin dünya saadetine engel olan bir din olduğunu söylemek veya düşünmek.

29-   Bir mü'mini küfürle suçlamak.

30-   Küfrü icap ettiren her hangi bir şeyi kendi isteğiyle hatırından geçirmek.

31-   Üzerinde ayet yazılı her hangi bir şeyi kasten kirletmek veya pisliğe tutmak.

32-   "Müzik aletlerinden birini çalarak Kur'an okumak"

33-   "O adam peygamber olsa gene inanmam"demek.

34-   "Peygamber gelse gene kabul etmem" demek.

35-   "Allah olsan ne yapabilirsin sen bana" demek.

36-   "Allah' ımı inkar edeyim bu böyle" demek.

37-   "Ne olur şu güzelim şarap haram olmasaydı" demek.

38-   "Namaz kılmam, kılmayacağım" demek.

39-   Allahın emir ve yasaklarından ve kanunlarından biriyle alay etmek, (mesela alaylı alaylı : Hırsızlık mı yaptın uzat kolunu, adam mı öldürdün uzat boynunu" diyerek istihza etmek veya istihza edenin gülmesine gülerek mukabelede bulunmak.

40-   Küfrü icabettiren bir söz söylendiğinde onu gülerek karşılamak.

41-   "İslam dini efsane ve hurafeden ibarettir" demek.

42-   Ruhların kalıptan kalıba geçtiklerine inanmak.

43-   Peygamberimizden sonraki hiristiyan ve yahudileri mü'min kabul etme, onların da dini haktır diye itikat etmek.

44-   Kur'anın kanunlarını Allahın kelamı diye değil de akla, mantığa, ilme ve felsefeye uygundur diye kabul etmek.

45-   Bir kâfire karşı muhabbet etmek. (Bu hususa bilhassa taassup derecesinde her hangi bir fıkraya fikren angaje olan kimseler dikkat etmelidir. Hele hele her şeyin sahtesinin çıkktığı günümüzde pek öyle zahire ve elfaza kapılarak hemen. "iyidir, aradığımız ve beklediğimiz olsa olsa budur" diye körü körüne birine sevgi beslememek lazımdır. Çünkü dış memleketlerden konmuş casuslar bir memleketin en yüksek idari mevkilerini işgal edebiliyorlar ve yükselebiliyorlar. Bu türlü bir sevgi dahi kişinin imanını götürür.)

46-   Uzun müddet küfre hizmet etmiş ve müslümanlığa zararı dokunmuş birisini sevmek, onu desteklemek ve hakkında Allah razı olsun diye dua etmek.

47-   Ölmüş bir kâfire veya İslam dinine kötülüğü dokunmuş birine "Allah rahmet eylesin" demek.

48-   Kafirlerin öteden beri kendilerini müslümanlardan ayırmak için kullandıkları Haç, zünnar (v.s) gibi alameti küfür olan şeyleri takmak veya giymek.

49-   Allah'ın ve dininin düşmanlarını taklit etmek, onların hallerini, tavırlarını kendisine örnek ittihaz etmek.

50-   İbadetlerinde Cenabı Hakkın rızasından başkalarının hoşnutluğunu gözetmek ve başkalarının görmeleri için kulluk etmek.

51-   Kendisi veli olmadığı halde velilik iddiasında bulunmak.

52-   "Bu gün Kur'an-ı Kerimle dünya idare edilemez" demek veya diyen birine "doğru söylüyor" demek.

53-   Allah'a (cc) peygemberimize ve peygamberlerden herhangi birine, dine veya kitaba sövmek, hakaret etmek veya söven, hakaret eden birine sevgi beslemek o anda onun yüzüne gülmek.

54-   Ağıza veya göze sövmek, küfretmek.

55-   Nazar değmesin diye bir şeye boncuk takmak (Allah'tan gayri bir şeyden ümit beklemek)

56-   Allah dostlarından her hangi bir veli'ye düşmanlık etmek, çalışmalarını baltalamak.

57-   Şeriat, dini aykırılıkları bulunmayan ve Allah'ın dinini yaymağa çalışan bir topluluğa, Kur'an'ın şeriatın öğretildiği bir müesseseye düşmanlık etmek ve onların çalışmalarını baltalamak.

58-   Bir kâfirin dünyalık bir iyiliğinden dolayı cennete gireceğine kail olmak ve mesela "insanlığa bu kadar iyiliği dokunup da cennete giremiyecek olursa ben de cennet'e girmem" demek.

59-   Her hangi bir sünneti ittihaz etmiş bir mü'mine "sana hiç yakışmamış" demek. (Mesela sakal ve bıyık)

60-   Hakkında nas (Ayet-Hadis) olduğu açıkça bilinen, ayrıca icma ve selefi salihiyn efendilerimizin, Şah'ı Nakşi  Bendi Abdulhaliki Gucduvani, İmamı Rabbani ve daha  binlerce İslam büyüklerinin kail oldukları, kabul ettikleri Rabıta hakkında ileri geri laf etmek ve küfürdür, demek.

61-   "Peygamber gelse kararımdan beni caydıramaz" demek.

62-   "Bu işin inşAllahı maaşAllahı yok artık" demek.

63-   "İşte küfrün adını günah koymuşlar. böylelerine küfür sevaptır" demek.

64-   "Oruç tutup namaz kılmak neye yarar benim kalbim temiz" demek ve farzları hafife almak.

65-   "İslam dini dünya işlerini geriletmiştir" demek.

66-   Melaike-i kiramdan herhangi birine günah isnadında bulunmak (Harut ve Marut gibi)

67-   Hastalanmıyan birisine: "Seni Allah unuttu" demek.

68-   Gelecekten haber verdiğini iddia eden kimseyi tasdik etmek doğru söylüyor demek.

69-   "Eğer bu işi ben yapmış isem kâfirim" demek.

70-   Yalan olduğunu bildiği halde "Allah biliyor ki seni oğlumdan daha çok seviyorum" demek.

71-   "Allahım! rahmetini bana vermekle cimrilik etme" demek.

72-   "Allah'ın hiç işi kalmamışta bu gibi şeyleri mi yaratıyor" demek.

73-   "Allah falan kuluna şu kadar veriyor bana ise şu kadar veriyor. Bu adalet midir" demek.

74-   "Ben bu kadar iyilikte ve hayırda bulunuyorum bütün belalar yine bana geliyor. Falan kimse ise her çeşit kötülüğü yapıyor paşa gibi yaşıyor; bu nasıl adalet" demek.

75-   "Cinleri olacakları biliyor" demek.

76-   "Eğer ahirette Allah hakkı ile hükmederse senden hakkımı alırım" demek.

77-   "Falan kimse peygamber olsa idi ben iman etmezdim" demek.

78-   "Eğer Adem Aleyhisselam buğdaydan yemese idi biz eşkiya olmazdık" demek.

79-   "Falan kimse peygamber olsa idi yine de yalan konuşurdu" demek.

80-   Birisini döverken "dövme" denilse o da "Gökten dövme diye ses gelse yine bırakmam" demek.
81-   Kur'anın Arapça olmayıp başka bir lisanla olduğunu iddia etmek.

82-   Kur'anın bazı ayetlerini alaya almak ve mesela "Ben namazımı yalnız kılarım. Çünkü Allah 'İnnessalate tenhâ' buyurur" demek.

83-   Namaz kıl diyen kimseye: "Sabret Ramazan gelsin kılarız" demek.

84-   Zikirlerle alay etmek.

85-   Bir günahı işlerken besmele çekmek.

86-   Abdestsiz olarak bilerek namaz kılmak.

87-   "Eğer Allah Cenneti bana verse, sensiz girmem" demek.

88-   "Falan adamla Cennete bile girmem" demek.

89-   "Falan kimse kıble olsa o tarafa yüzümü çevirmem" demek.

90-   Hırıstiyan veya Yahudi, yahut başka din üzere ölenlerin azab göreceklerine inanmamak.

91-   "Ramazan bitti artık namazı rafa koydum" demek.

92-   Alim kıyafetine bürünüp yüksek bir yere çıkarak alay tariki ile konuşma yapmak veya böyle yapan kimsenin hareketlerine gülmek.

93-   Boşanma hakkında : "Ben talak malak bilmem" demek.

94-   "Hırıstiyanlık Yahudilikten daha hayırlıdır" demek.

95-   Yakını ölen kimsenin. "Ey Allahım! Biz şimdi ne yapacağız sen niçin böyle yaptın" diyerek sitemde bulunmak.

96-   Meşru bir sebep olmadığı halde bir kimse için "Şu adamın kanı helaldir ve mübahtır" demek.

97-   "Allahü Teâlâ falan kimseyi vaktinden evvel öldürdü ve vakitsiz gitti" demek.

98-   Yabancı bir kadına bakıpta : "Güzele bakmak sevaptır" demek.

99-   Ahiretten bahseden kimseye . "Ordan haber veren kim?  Oraya gidip gelen var mı?" demek. Günah işleyen bir kimseye "Tövbe et" denildiğinde "Ben ne yaptımda  tövbe edeyim" demek.

(Mekâsıdu't Tâlibiyn Tercümesi, Mehmed Raif Efendi)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Kavlen ve Fi’len Olan Hükmi Küfrün İlacı | Kalbin 60 Afeti
« Yanıtla #2 : 06 Ocak 2016, 15:09:57 »
Kavlen ve Fi’len Olan Hükmi Küfrün İlacı

1- İman ettikten sonra evvela küfrün, bütün itaat (amel) leri boşa gideren afetlerini ve zararlarını bilmektir.

           Zararları :
           a- Hükmi Küfür ile kafir olan kimse sevabı olmamakta yeni müslüman olmuş kimse gibidir. Eğer zengin ise tekrar hacca gitmesi icabeder. Fakat meşakkat olduğundan zekatı, orucu ve namazlarını kaza etmesi icabetmez.

           b- Nikahın gitmesi : Nikahını tazelemeden önce doğan çocuğu veledi zina olur.

           c- Kanının helal olması: Hakim emretmeden önce onu bir kişi hata ile veya kasten öldürse veya bir uzvunu telef etse o kişi üzerine bir şey (ceza) gerekmez.

           d- Kestiği hayvanın haramlığı (etinin yenmemesi).

           Bu durumda olan kişi tevbe etmeye ve söylediği sözün aynısından geri dönmeye icbar edilir, yoksa kelime-i şehadet getirmesi (o sözünden dönmedikçe) kendisine bir fayda vermez.

2- Tarikat-ı Muhammediyye isimli eserde zikredilen (altmış afeti ) bilmektir ki Allah’ ü Teâlâ ’ya küfür o afetlerden biridir.

3- Susmak ve sükut etmeye, azalarını (vücut organlarını) şeriat hudutları dışında kalan hareketlerden muhafaza etmeye devam etmek lazımdır.

4- Makul olmayan konuşmaları ve maskaralığı terk etmek

5- Bundan sonra da küfrün bütün çeşitlerinden koruması için Allahü Teâlâ’ya yalvarmak, bu hususta çabalamak, gayret sarf etmek. Zira cennete girmekten mahrum olmak ve cehennemde ebedi olarak azab görmek küfrün felaketlerindendir.

KAYNAK:
TEFCÎR-UT TESNÎM FÎ KALBİN SELİM
(Temiz Kalpte Cennet Pınarı Kaynatmak)
Fatih Dersiamlarından Merhum Eğin’li Mehmet Rahmi

***

Tarikat-ı Muhammediyye isimli eserde Berki’nin araştırmalarına göre kalbin 60 afeti vardır. Bu afetler:

1-Allah’a küfür,
2-Cehalet,
3-Reislik,
4-Kötülenmek korkusu,
5-Methedilme sevgisi,
6-Bid’atlere inanmak,
7-(Nefsin) Hevasına tabi olmak,
8-Taklit,
9-Uzun Emel,
10-Riya,
11-Tamah (bir şeye haris olmak),
12-Kibir,
13-Tezellül,
14-Ucub,
15-Haset,
16-Hıkd (kin beslemek),
17-Şamata (düşmanın başına gelene sevinme)
18-Mahkud (kin beslenilen kişiye) düşmanlık,
19-Gadab,
20-Tehevvür (saldırganlık),
21-Ahdini bozmak,
22-Hıyanet,
23-Vaadinden dönmek,
24-Sü-i zan,
25-Uğursuzluk saymak, inanmak,
26-Cimrilik,
27-İsraf,
28-Haram için malı sevmek,
29-Dünya sevgisi,
30-Hırs,
31-Sefihlik (Ahmak, cahil, malını israf edip savuran),
32-Tembellik, boş durmak,
33-Acele,
34-Tesvif (Bir işi, ibadeti sonra yaparım diyerek geçiştirmek),
35-Kalb katılığı,
36-Haya azlığı,
37-Ceza ve şekva (Gelen şeye sabır etmeyip telaşlanarak hüzünlenmek ve şikayette bulunmak),
38-Küfran-ı nimette bulunmak,
39-Öfke, gazap,
40-Güzel bina yapanlara bağlanmak,
41-Fasıkları sevmek,
42-Alimlere buğz etmek,
43-Allâh’ü Telalâya karşı cüretkar olmak (emin olmak),
44-Allah’tan ümit kesmek,
45-Dünya için üzülmek,
46-Dünya için korkmak,
47-Ğıll-ü Ğıyş
(Ğıll: Düşmanlık, gizli kin.
Ğıyş: Sahtekarlık, kalbde gizli olan kin ve düşmanlık -dışından seviyor görünüp içinden düşmanlık beslemek),
48-Fitne,
49-Müdahene, birine içindekinin aksini yaparak muamele etmek, münafıklık,
50-Allah’ı unutarak İnsanlarla ünsiyet ya da vahşet, yabanilik,
51-Tıyş: Aklı kıt, düşüncesiz, hafif meşrep olmak,
52-Mükabere, karşısındakine kibirli davranmak,
53-Azgınlık (haddi aşmak),
54- Kibir, istidadından fazlasını iddia ederek kibirlenmek, manasız laf etmek,
55-Nifak, (münafıklık) 56-Oburluk 57-Ahmaklık, beyinsizlik, akılsızlık,
58-Şerlik, kötülük,
59-(Ateşin sönmesi, soğukluk) Ateşin, korun saklandığı yer, ocak,
60-İsyanlara devam etmek ki bunlardan bazılarını şu meclislerde (mevzularda) zikrettik.

Bilmelisin ki:
Kafir demek imanı olmayan kimse demektir. (Kalbinde iman olmadığı halde) iman izhar ederse (imanlı görünürse) o münafıktır.
İman ettikten sonra kendisine küfür arız olur (küfreder) se o mürteddir.
İki ya da daha fazla İlâh olduğunu söylerse o da müşriktir.
Nesh olunmuş (hükmü kaldırılmış) bazı kitaplara ve dinlere ibadet eder (inanırsa) o kitabîdir, Yahudi ve Nasrani (Hıristiyan) gibi.
Zamanı ön plana çıkarır ve hadiseleri zamana isnat ederse o dehrîdir.
Peygamberimiz A.S’ın nebiliğini itiraf eder de, içinde küfür sayılan itikatları gizlerse o zındıktır. Küfür ehli bir millettir. (Mekki Zade Alel Bürde)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Kalbin 60 Hastalığı ve Onlardan Birincisi KÜFÜR (I)
« Yanıtla #3 : 06 Ocak 2016, 15:16:47 »
Kalbin 60 Hastalığı Ve Onlardan Birincisi
Küfür
(I)

(٨٨) يَوْمَ لاَ يَنْفَعُ مَالٌ وَلاَ بَنُونَ (٨٩) اِلاَّ مَنْ اَتَى اللَّهَ بِقَلْبٍ سَلِيمٍ
Allâh’ü Teâlâ buyuruyor ki :
88-89. O gün ne mal fayda verir, ne de oğullar.. Ancak Allah'a kalb-i selim ile gelmiş olan hariç... (O kurtulur.)
Kalb-i selîm: "Şirk, nifak, hased ve buğuzdan uzak  temiz kalb" demektir.
Bâzıları: Şüphe ve şirkten ârî, hâlis ve mânen sıhhatte olan kalb ki mü'minin kalbidir.
Bâzıları da: "Bid'adlardan sâlim, Allah'ın zikri ve Rasûlullah Efendimiz'in sünneti ile mutmain olan kalbdir" diye tefsir etmişler.

   
MÜMİNİN KALBİ YEDİ DALI OLAN BİR AĞAÇ GİBİDİR

Evvela şunu bil ki; müminin kalbi, yedi dalı olan bir ağaç gibidir:

1. Birinci dal kalbe ulaşır. Meyvesi, sağlam irade ve ihlastır.
   2. Dile ulaşır. Meyvesi, doğru sözdür.
   3.Göze ulaşır. Meyvesi, sani’ ve yaratıcı (olan Allah)ın vahdaniyetine delalet eden âfâki ve enfüsi  delillere ibretle bakmaktır.
   4. Ellere ulaşır. Meyvesi, haramdan kaçmak, fakirlere ve yetimlere sadaka vermektir.
   5. Ayaklara ulaşır. Meyvesi, cemaatlere gitmek, haramlardan ve kötülüklerden kaçınmaktır.
   6. Boğaza ulaşır. Meyvesi, helal yemektir.
   7.Kulaklara ulaşır. Meyvesi, yalan, gıybet ve mâ lâ ya’ni (manasız, faydasız, boş şey) dinlememektir.

   
   DÖRT ÇEŞİT KALB VARDIR
   
   Bazılarına göre dört çeşit kalb vardır:
   1. Dünyası ile meşgul olan kalb.
   2. Ahireti ile meşgul olan kalb.
   3. Belası ile meşgul olan kalb.
   4. Mevlası ile meşgul olan kalb.

   Bunlardan birincisi dünya hayatına rağbet eder.
    İkincisi ibadet eder.
    Üçüncüsü sabreder.
    Dördüncüsü ariftir. Bu dördüncü derece insan için ancak, hayvani sıfatlardan çıkmak, nefsi bu sıfatlardan, kötü ahlaktan  ve bâtıni (manevi) hastalıklardan temizlemekle hasıl olur.

İsa Aleyhisselâm’ın şu sözünde bu hususa işaret vardır: İki kere doğmayan kişi, semâvâtın melekûtuna  giremez.

MÜNKERATIN ÇEŞİTLERİ


Bundan sonra sen bil ki : Münkerat ya el ve ayak gibi muayyen bir uzva mahsustur, ya da değildir.
   
Birinci kısım sekizdir :
   1. Kalb      
    2. Kulak
   3. Göz
   4. Dil
   5. El
   6. Karın (Mide)
   7. Avret Mahalli   
   8. Ayak.
   
Bu fani (dünyadan) bâki eve (ahirete) giden kişiye, her uzvunu her türlü günahtan muhafaza etmesi lazımdır ki, ona sahip olsun, müttekılerin yolunda sıraya girsin ve şu Ayeti Celile ile kendilerine işaret  olunan salih kişilerin derecesine yükselebilsin :
   

Ayet Meali : Allah’a ve Peygambere itaat edenler, işte bunlar, Allah’ın kendilerine nimet verdiği peygamberlerle, sıddıklarla, şehidlerle ve iyi kimselerle beraberdirler. Bunlarsa ne güzel birer arkadaştır ! (Nisa-69)


KALBİN ÇİRKİN YÖNLERİ, AFETLERİ VE BUNLARIN İLACI
   
Tarikat-ı Muhammediyye’de bunları araştırdım ve altmış tane olarak buldum (tesbit ettim). Bunlardan birincisi Allah’a küfürdür. Bundan Allah’a sığınırız. Küfür, dünya ve ahirette insanı helak eden şeylerin en büyüğüdür.
Küfrün ne olduğunu mutlaka bilmemiz lazımdır. İman da böyle; ne ile hasıl olur, şartı nedir, kemâli ve bekâsı nasıldır ? (Bütün bunları bilmemiz lazımdır.) Çünkü eşya (varlıklar) zıtları (nı bilmek) ile açığa çıkar, anlaşılır. Küfrü ve insanı küfre götüren şeyleri bilmekle küfürden ve küfre götüren şeylerden kaçınmak hâsıl olur.

   Denildi ki :  Şerri bildim (öğrendim),  işlemek için değil, lakin ondan kaçıp korunmak için.

   KÜFÜR : Lügat itibarı ile bir şeyi örtmek, gizlemek demektir. Zira kafirler (iman etmemek suretiyle) Allâh’ü Teâlâ’nın nimetlerini gizlerler. Gece de, karanlığı ile varlıkları örtüp gizlediği için gizleyici manasına gelen “Kâfir”  diye isimlendirilmiştir.
   Istılahta (şeriatta) küfür ; İnanılması gereken şeylere inanmamaktır.

   KÜFRÜN ÇEŞİTLERİ
   
   Küfür dört çeşittir:
   1. Küfrü Cehli,
   2. Küfrü İnâdi,
   3. Küfrü Nifâki,
   4. Küfrü Hükmi.
   

   1. Küfrü Cehli: Sebebi cehalettir. Bu da, Semâvât, Arz, Güneş, Ay ve diğer varlıklar gibi Allâh’ü Teâlâ’nın kudretine delalet eden akli deliller hususunda düşünmemek, iltifat etmemek, kulak vermemektir.   
   ŞİİR :
    Her  varlıkta Ona bir delil vardır,
    Ki Onun bir olduğuna delalet eder.
   
   Avam insanların küfrü böyle (cehli) dir.

   2. Küfrü İnâdi: İnkar yolu ile küfürdür. Musa Aleyhisselâm’ın bir çok mucizelerini ve bir önceki mevzuda zikredilen dokuz delili (mucizeyi) görmelerine rağmen Firavn’ın küfrü gibi.     

   Küfrü İnadinin sebebi: Kibirlenmek, riyaset sevgisi ve insanların kötülemesinden korkmaktır. (1)

   RUM KRALI HERAKL’İN KÜFRÜ .

   Rum Kralı Herakl’in küfrünün sebebi, dünya reisliği (idareciliği) nin elinden gitmesi korkusu idi.
   
   Şöyle ki : Dihyet-ül Kelbi Radıyallâhü Anh, İslam’a davet mektubu ile beraber Peygamberimiz tarafından Herakl’e gönderildi. Dihye Herakl’in yanına ulaşmadan önce, geceleyin Herakl’e birtakım şeyler zâhir oldu; Herakl, geceleyin yıldızlara bakmıştı. Peygamberimizin yücelik alametlerini, dininin zuhurunu, etrafa yayıldığını, diğer dinlerin hükmünün kaldırdığını gördü. Bu halin tesiri ile muzdarip bir şekilde sabahladı. Bu durumu devletin ileri gelenlerine haber verdi. Ona Şam’daki Kureyş tüccarlarından bir kafilede bulunan Ebu Süfyan’ı buldular ve yanına getirdiler. Herakl, Ebu Süfyan’a Peygamberimizin halinden sordu;
   -“O sizin eşrafınızdan mı yoksa fakirlerinizden mi ? Ondan evvel, sizden birisi nübüvvet davası iddia etti mi? Onun ecdadından melik ve emirlik yapan var mıydı? Ona tabi olanların içinde zenginler mi, yoksa fakir ve zayıflar mı var? Onun emri (davası) artıyor mu, yoksa azalıyor mu? Onun dininden dönenler oluyor mu? Onda, ahdini bozma, sözünde durmama hali vaki oluyor mu? Yalan bilir mi? Harplerde galip gelir mi? Gelirse, ekseriya O mu, yoksa muhalifleri mi galip gelir ?”
   Ebu Süfyan bütün bu suallere doğru  cevaplar verdi. Bunun  üzerine Herakl:
   -“Bunların hepsi peygamberlik alametlerindendir”, dedi.
   Bu hadiseden sonra Dihyet-ül Kelbi, Peygamberimizin mektubu ile beraber Herakl’e ulaştı. (2) Dihye mektubu okuduktan sonra Herakl içinde (kalbinde) gizlemiş olduğu imanı açıkladı ve dedi ki :
   -“Eğer içinde bulunduğum halkıma iman ettiğimi açıklarsam, beni öldürmelerinden korkarım. Yalnız sen şu mektubum ile filan manastırdaki filan rahibe git. O kişi herkes tarafından itimat edilen biridir. Ona “Dağâtır” denilir. Semâvi kitapları bilmektedir. Umulur ki O iman eder ve diğer insanlar da Ona inanırlar.”
   Dihye gitti. Rahip Peygamberimizin mektubunu gördüğünde Onun hak peygamber olduğunu anladı ve hemen iman etti. Kavmini de Peygamberimizin dinine davet etti. Bunun üzerine kavmi Rahibi öldürdüler.
   Dihye Herakl’in yanına döndü ve hadiseyi haber verdi. Herakl dedi ki :
   -“İşte bu mana (öldürülme) korkusu olmasa idi iman ettiğimi açıklardım.” (3) 
   Böylece dünya reisliği (idareciliği)nin elinden gitmesi  korkusundan dolayı küfrü imana tercih etti.

   3. Küfrü Hükmi : Şeriat hükmünce küfür sayılan her şeydir. Yani; kalben tasdik bulunmasına rağmen , Şâri’ hazretlerinin (Allâh’ü Teâlâ’nın) yalanlama emaresi saydığı söz ve işler (i işlemek) tir.
   Şer’an tazim edilmesi gereken hususları (mukaddesatı) hafife almak gibi...
   
a-    Allah’ü Teala Hakkında :
Allâh’ü Teâlâ’yı layık olmayan sıfatlarla vasıflamak gibi. Mesela ;
   “Allah, semadan bize bakıyor” demek,
   Hasta olmayan biri için “Allah onu unuttu” demek,
   “Ben Allah’tan ve peygamberden uzağım” demek,
   Yine, Allâh’ü Teâlâ’ya bir uzuv isnat etmek,
   Sıfatlarından birisini nefyetmek,
   Allâh’ü Teâlâ’ya zaman veya mekan tavsif (isnat) etmek,
   Allâh’ü Teâlâ’ya sövmek, (4)
   İbadetinde bir şeyi Allah’a ortak kılmak,
   Bir mahluk hakkında “Bunun yaratılması abestir (boşuna yaratılmıştır)” demek ile insan hükmen kafir olur.
   
b- Melekler Hakkında :
*  “Senin bana bakışın Azrail’in bakışı gibidir (bana Azrail gibi bakıyorsun)” dese ve bu sözü meleğe olan düşmanlığından dolayı veya  alay mahiyetinde söylese kafir olur.
*  “Filan kişi Cebrail veya Mikail de olsa onun şahitliğini kabul etmem” dese, “Cebrail de şahitlik etse kabul etmem” dese kafir olur.
*  “Bana bin dirhem (para) ver de, filan kişinin ruhunu alması için ölüm meleğine (Azrail’e) vereyim” dese ve bunlara benzer sözler söylese kafir olur.
   
c- Kitaplar hakkında :
   Kuran’ı veya ondan bir harfi hafife alsa,
   Mushaf’ı pisliğe atsa,
   Kuran’dan bir harfi inkar etse,
   Kuran’ı yalanlasa,
   Bir harfini değiştirse veya bir harf eklese,
   Kuran’ı def ve benzeri aletler ile alay ederek okusa,
   Kur’an okumaktan bıktım dese,
 *   Bayağı sözleri arasında onu kullansa , mesela; kadeh dolduranın “Ve Ke’sen Dihekâ”  Hem dolgun kadehler var, (Nebe’-31) demesi, içki içerken “Ve Kânet Şerâben Tahurâ” tertemiz bir şarap oldu, demesi gibi,
   Kuran’ın mahluk olduğunu söylese,
   Tevrat ve İncil’i inkar edip onlara sövse kafir olur.
   
d- Peygamberlere iman hakkında :
         *  Efendimizin sünnetlerinden bir sünnete razı olmamak, (5)
         *  “Filan kişi peygamber olsaydı inanmazdım” demek,
         *  “Veli peygamberden hayırlıdır” demek,
         * Peygamberimizin sakalı şerifine ihanet yoluyla “sakalcık” demek,
         *  Aleyhisselam Efendimize sövmek,
         * Onu “koyun çobanı” demek gibi yüce makamına layık olmayan bir şey nispet ederek ayıplamak,
         * “O (peygamber) Arap’tan değildir” demek v.b. şeyler söylemek küfre götürür.

       e- Ahiret günü hakkında :
    Ahiret günü ve o gün ile alakalı olan hesap, azap, sevap, Havz-ı Kevser, Mizan, Sırat ve Cennet gibi kitap (Kur’an-ı Kerim) ve sünnet (Hadis-i Şerif) ile bize haber verilen hususları inkar etse;
   Öldükten sonra dirilmeyi inkar etse kafir olur.
         “Allah bana filan kişi ile cennete girmemi emretse, girmem” dese, veya düşmanına “Hakkımı senden mahşerde alırım” dese, o da “Mahşerde benim ne işim var ?”  veya “Mahşerde beni nerede bulacaksın ?” dese kafir olur.
*     Kendisine “Dünyayı bırak ki ahiret (nimetlerine) kavuşasın” denilse, o da; “Peşin olan şeyi vadeli ile değişmem” dese kafir olur.

f- Şeriat Hakkında :
   Kim, başka din ve kanunlardan biri için “Muhammed Aleyhisselâm’ın şeriatından daha hayırlıdır, iyidir” derse,
   Başka ilim dallarından biri için “Şeriat ilminden daha iyidir” derse,
   Bir kimseye “Namaz kıl” denildiğinde “bunu tam olarak kim yapıyor ?”, “Namazdan elimi yıkadım”, “Onu (tarlaya) ekmesi için çiftçiye vereceğim”, “Ramazan ayı gelinceye kadar sabret, hepsini bir araya toplayacağım”, “Namaz kılmakla sen ne kazandın” dese kafir olur.
   Bir adama “Namaz kıl, (namazın) tadını alırsın” denilse, o da “Sen kılma, (namazsızlığın) tadını alırsın” dese kafir olur.

Kendi küfrüne razı olmak mutlak küfürdür.
Başkasının küfrüne, onun için iyi olacağı düşüncesi ile razı olmak ittifakla küfürdür.
Küfür olduğunu bildiğini dili ile söylemeden, itaat ederek küfrü icabeden sözleri konuşmak küfürdür.

Küfür lafızlarını söylemek hususunda ihtilaf vardır. Alimlerin çoğuna göre bu da küfürdür. Bazı alimler tarafından da; “Hayır, kâfir olmaz, belki cahillik sebebi ile mazur sayılır” denildi.
Yine, küfür olduğunu bildiği halde küfrü icabeden şeyleri işlemek küfürdür. Eğer küfür olduğunu bilmeden yaparsa ekseri alimlere göre küfür, bazılarına göre ise küfür değildir. Bu da, mesela zünnar   bağlamak ve Mecusilerin takkesini başına giymek gibi.

Denildi ki : 
Eğer bu gibi şeyleri giymek soğuktan korunmak veya esiri kurtarmak gibi bir zaruret için olursa kafir olmaz.
Yine, onu harp hilesi için veya dâr-ı harbde ticaret için giyerse kâfir olmaz, denildi.

Bilmelisin ki :
 Küfrü gerektiren şeyleri söylemek veya yapmak küfürdür. Velev ki o sözün veya işin delalet ettiği şeye inanmaksızın şaka yolu ile söylemiş ve yapmış olsun.

    Hasılı Kelam ;
    Şeran tazim edilmesi icabeden şeyleri tahkir etmek veya şeran tahkir edilmesi icabeden şeyleri tazim etmek gibi küfrü gerektiren şeyler, yukarıda açıklandığı üzere böyle (küfür)dür.

HÜKMİ KÜFRÜN SEBEBİ :

-Konuşmada zerâfet ve belâğât izhar etmeyi kastetmek veya meclisi neşelendirmek, ferahlatmak, dünya perest insanların kendisini sevmeleri için maskaralık yolu ile mecliste bulunanları güldürmeyi kastetmek.
-Şahsi menfaatleri ve hissesinin elden gitmesi üzerine şiddetli sıkıntı ve öfke.
-Akılda hafiflik (göstermek).
-Çok konuşma arzusu.
-Kalbine, hatırına gelen şeyleri konuşmaktan dilini muhafaza edememek.
-Dini (hususlara) ehemmiyet vermemek.

KAVLEN VE Fİ’LEN OLAN HÜKMİ KÜFRÜN İLACI

1-    İman ettikten sonra evvela küfrün, bütün itaat (amel) leri boşa gideren afetlerini ve zararlarını bilmektir. (6)

Zararları :

a-    Hükmi Küfür ile kafir olan kimse sevabı olmamakta yeni müslüman olmuş kimse gibidir. Eğer zengin ise tekrar hacca gitmesi icabeder. Fakat meşakkat olduğundan zekatı, orucu ve namazlarını kaza etmesi icabetmez. (7)
b- Nikahın gitmesi : Nikahını tazelemeden önce doğan çocuğu veledi zina olur.
c- Kanının helal olması : Hakim emretmeden önce onu bir kişi hata ile veya kasten öldürse veya bir uzvunu telef etse o kişi üzerine bir şey (ceza) gerekmez.
d- Kestiği hayvanın haramlığı (etinin yenmemesi).
Bu durumda olan kişi tevbe etmeye ve söylediği sözün aynısından geri dönmeye icbar edilir, yoksa kelime-i şahadet getirmesi ( o sözünden dönmedikçe) kendisine bir fayda vermez.

2- Tarikat isimli eserde zikredilen ( Dilin altmış afetini ) bilmektir ki Allah’ ü Teâlâ ’ya küfür o afetlerden biridir. (8)

3- Susmak ve sükut etmeye, azalarını (vücut organlarını) şeriat hudutları dışında kalan hareketlerden muhafaza etmeye devam etmek lazımdır.

4- Makul olmayan konuşmaları ve maskaralığı terk etmek

5- Bundan sonra da küfrün bütün çeşitlerinden koruması için Allahü Teâlâ’ya yalvarmak, bu hususta çabalamak, gayret sarf etmek. Zira cennete girmekten mahrum olmak ve cehennemde ebedi olarak azab görmek küfrün felaketlerindendir.

Öyle ise, Ey Kardeşler ! Her gün sabah akşam hulus-ı kalb ile şu duayı okuyun.
“ Allah’ım, sana herhangi bir şeyi ortak koşmaktan yine sana sığınırım. Ben (bazı şeyleri) bilebilirim, bilmediklerimden de sana istiğfar ederim. Muhakkak sen gaip olan şeyleri ziyadesiyle bilirsin.”
Şeytanın şerrinden ve imanımızın soyulmasından ( gitmesinden ) Allah’a sığınırız.


DUA
 
Ey kerem sahibi, af edici olan Allah’ım! Kusur ve kötülük ile senin kapına geldik, bizi kabrin azabından ve mahşerin dehşetinden kurtar. Ey Şekûr olan ( az amele karşılık çok mükafat veren) Allah’ım, umumi ve geniş olan faziletin ile bizi sevinç ve karar  (dinlenme evi olan cennetine koy.

DUA
 
Allah’ım! Bizim ayıplarımızı ört, günahlarımızı af et, kalplerimizi (kötü niyet ve düşüncelerden) temizle, kabirlerimizi nurlandır, göğsümüzü genişlet, hatalarımızı yok et, bizim ruhumuzu iyilerle beraber al. Ey gece ve gündüzü idaresi altında tutan Allah’ım! Bizi kabrin fitnesinden ve cehennemin azabından koru. Muhakkak sen (her şeye) kâdirsin, büyüksün, kahhârsın, kadrin şerefli olmakla fikirlerin idrakinden yücesin, rüzgar ve yağmurlarda tasarruf  (idare) etmekle kudretinin eserlerini izhâr ettin. Temiz nebilerin efendisi, reisi olan nebin ( Muhammed  A.S ) hürmetine, onun mağara arkadaşı Ebu Bekir hürmetine, kafirleri zelil kılıp kahreden Ömer- ül Faruk hürmetine, evinde şehit edilen haya sahibi Osman hürmetine, seher vakitlerinde  (kaim) ibadet eden cömert Ali hürmetine, sair nebiler, onların hayırlı âli hürmetine, muhâcirin ve ensâr hürmetine.
Allah’ım ! Emir- ül Müminine ve onun muharip askerlerine yardım et. Düşmanları ve şerlileri de hor ve zelil kıl. Amin...



KAYNAK:
TEFCÎR-UT TESNÎM FÎ KALBİN SELİM
(Temiz Kalpte Cennet Pınarı Kaynatmak)
Fatih Dersiamlarından Merhum Eğin’li Mehmet Rahmi

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Kalbin 60 Hastalığı ve Onlardan Birincisi KÜFÜR (II)
« Yanıtla #4 : 06 Ocak 2016, 15:18:10 »
Kalbin 60 Hastalığı Ve Onlardan Birincisi
Küfür
(II)

Nebi ( S.A.V.) den rivayet edlidi ; buyurdular ki :
Kendisinde Muhammed ( S.A.V.) e salavat getirilen hiç bir meclis yoktur ki , oradan güzel bir koku kalkmış olmasın. Kalkan bu koku semanın ufkundan görülebilen yere kadar ulaşır. Bunun üzerine melekler derler ki: “Bu koku Muhammed’e salavat okunan bir meclisin kokusudur.”

Allah’ım! Alemlere rahmet olarak gönderdiğin, âşikâr olarak hakkı getiren Efendimiz Muhammed Aleyhisselâm’a , onun âline , ashabına , hepsine salat et..

Allâh’ü Teâlâ Gâşiye suresinde buyurdu ki :
(O kafirler, ibret gözü ile) hala bakmazlar mı deveye, nasıl yaratılmış? (Her şeye) kâdir ve idare edici bir yaratıcıya muhtaç olduğuna delalet eden acayip haller, hususiyetler ve menfaatleri şamil (içine alır) olduğu halde, Allah’ın idaresinin güzelliğine ve kudretinin kemaline delalet eden bir yaratılış. Öyle ki, Hazreti Allah deveyi, yeden kişinin yetmesini kabul edici, sırtına yüklenen yükü uzak beldelere taşımaya devam edici özellikte ve daha başka faydalar için yaratmıştır.

DEVENİN ÖZELLİKLERİ

      İmam-ı Razi şöyle buyurdu  : Muhakkak devede bir takım hususiyetler vardır:
   a-Diğer birçok hayvanda bulunan özellikleri kendinde toplamış olması:
   Allâh’ü Teâlâ yarattığı hayvanları muhtelif sınıflarda yaratmıştır. Bazısını eti yenmesi için, bazısını sütü içilmesi için, bazısını insanlar yolculuk esnasında binsinler diye, bazısını da eşyalarını ve mallarını bir beldeden diğerine nakletmeleri için yaratmıştır. Bu menfaatlerin tamamı devede vardır. Bu özelliklerin hepsinin devede toplanmış olması hayret edilecek bir durumdur, her ne kadar insanlarla haşır neşir olmasının  çokluğundan dolayı hayret edilecek bu durum gözden kaçmış olsa dahi. Eğer deve süt için istihdam edilirse çok kişinin susuzluğunu giderir. Eğer yemek (et) için kullanılırsa birçok kişiyi doyurur. Binek maksadı ile kullanılırsa başka bir hayvan ile kat edilmesi mümkün olmayan uzak mesafeyi kat etmek mümkün olur. Zira devede, on gün hatta daha fazla gün susuzluğa tahammül ve yola devam etme kabiliyeti vardır. Arapların yanında devenin çok büyük bir yeri vardır. Onun içindir ki insanın diyeti deve olarak tayin edildi.
 
b-Yolu bilme özelliği :
İmam-ı Razi diyor ki : “Bir topluluk ile birlikte bir çölde idim. Yolu kaybettik. Bir deveyi kafilenin önüne geçirdiler ve ona tabi oldular, onu takip ettiler. Deve bir tepeden diğer tepeye, bir taraftan diğer tarafa dönüp duruyor, kafile de ona tabi oluyordu. Ta ki  uzun bir zaman sonra yolu buluncaya kadar. Yolu buldu, biz de o hayvanın hayal gücüne hayret ettik; o hayvan bir defada nasıl o virajların, dönüşlerin suretini hayalinde muhafaza etmişti ?”

c-    İtaatkarlık ve yedeğe gelme:
   Çalışma ve yük taşımada gayet kuvvetli olmakla birlikte itaat ve yedeğe gelmede hayvanların en zayıflarından dahi ayrılmaktadır.

         Ayet Meali: Göğe bakmazlar mı, nasıl yükseltilmiş? (Gaşiye-18). Yani; direksiz, onu tutan bir şey olmadan, uzak (yüksek) mesafelere yükseltilmiş. Dağlara bakmazlar mı, nasıl dikilmiş? (Gaşiye-19) Sabit, kararlı, hareket etmeyecek bir şekilde dikilmiştir. O dağlar yerinde kökleşmiştir, meyletmez, yerinden ayrılıp kaymaz. Yere de bakmazlar mı, nasıl döşenmiş? (Gaşiye-20) Yayılarak döşenmiştir. Yeryüzü bir döşektir. Yayılmış, sanki döşek olmuştur.

         Ayet  Meali: Biz, yapmadık mı arzı bir döşek, dağları da bir kazık? Kudret ve hikmet sahibi olan Allah’ı tesbih ederiz (İmam-ı Beyzavi ve Müstetraf tefsirinden)

         Meâlim’den: Bu sırada Allâh’ü Teâlâ cennette olan nimetleri tavsif ettiği zaman küfür ehli bu duruma hayret ettiler ve yalanladılar. Allâh’ü Teâlâ da İlâhi sanatını hatırlattı ve dedi ki: “O kafirler, (ibret gözü ile) hala bakmazlar mı deveye, nasıl yaratılmış?”

DEVEYİ İBRET OLARAK GÖSTERMESİNİN HİKMETİ:
       
   Arapların hayatında (o dönemde) deveden faydalandıkları çok husus vardı. Dünyada kendileri (nin faydalanması) için deve yaratıldı. Cennet ehli için de cennette olan nimetler yaratıldı.

       Misal olarak devenin tahsis edilmesinin bir başka yönü: Araplar deveden daha büyük bir başka hayvanı hiç görmemişlerdi. Çok azı müstesna, fili görmemişlerdi..

       Katâde dedi ki: Allâh’ü Teâlâ (bu surede) Cennetin tahtlarından ve döşeklerinden bahsetti. Kafirler; (O yüksek taht ve döşeklerin) üzerine nasıl çıkılır? dediler. Allah’ü Zül-celal bu ayet-i inzal buyurdu.

       Denildi ki: O dönemde insanlar yol kenarlarında otururlar, kadınlar ve delikanlı  oğlanların güzelliklerine bakarlar ve derlerdi ki; “Kudret-i İlâhiyyeye ibret nazarı ile bakıyoruz”. Bunun üzerine şu ayetler nazil oldu:
Bakmazlar mı deveye nasıl yaratıldı? Allah’ın kudretine ve sanatına delalet eden bir surette. Göğe bakmazlar mı yerden nasıl yükseltilmiş? Ona hiç bir şey ulaşıp (özelliğini) değiştiremeyecek şekilde.

       Rivayet:
       Musa (A.S)  rüyasında meleklere;
       -“Rabbimiz uyur mu?” diye sordu. Allâh’ü Teâlâ da meleklere onu üç kere ikaz etmelerini emretti. Sonra buyurdu ki:
-“İki tane şişe al.” O da aldı. Kendisini uyku kapladı (uyudu), şişeler elinden düştü ve kırıldılar. Cenabı Hak vahy etti ki;
-“Ben kudretim ile semayı tutuyorum, uyusam elbette düşer, yıkılır.”
 
       Dağlara bakmazlar mı, nasıl dikilmiş? Hiç bir dağ yoktur ki onun için kaf dağında bir damar olmasın. Yani, her dağı kaf dağına bağlayan bir damarı vardır. Kaf dağına müvekkel olan bir melek vardır. Allâh’ü Teâlâ yeryüzünde yaşayanlara bir bela vermeyi murat ettiği zaman  Kaf’ın meleğine vahy eder. Melek de o dağın damarını hareket ettirir ve zelzele olur. (Ebul-Leys) (Mealim ve Ruhul Beyan’dan)

KALBİN ALTMIŞ AFETİ

   Tarika isimli eserde Berki’nin araştırmalarına göre kalbin 60 afeti vardır. Bu afetler:
1-Allah’a küfür 2-Cehalet 3-Reislik 4-Kötülenmek korkusu 5-Methedilme sevgisi 6-Bid’atlere inanmak 7-(Nefsin) Hevasına tabi olmak 8-Taklit  9-Uzun Emel 10-Riya 11-Tamah (bir şeye haris olmak) 12-Kibir 13-Tezellül 14-Ucub 15-Haset 16-Hıkd (kin beslemek) 17-Şamata (düşmanın başına gelene sevinme) 18-Mahkud (kin beslenilen kişiye) düşmanlık 19-Gadab 20-Tehevvür (saldırganlık) 21-Ahdini bozmak 22-Hıyanet 23-Vaadinden dönmek 24-Sü-i zan 25-Uğursuzluk saymak, inanmak 26-Cimrilik 27-İsraf 28-Haram için malı sevmek 29-Dünya sevgisi 30-Hırs 31-Sefihlik (Ahmak, cahil, malını israf  edip savuran) 32-Tembellik, boş durmak 33-Acele 34-Tesvif (Bir işi, ibadeti sonra yaparım diyerek geçiştirmek) 35-Kalb katılığı 36-Haya azlığı 37-Ceza ve şekva (Gelen şeye sabır etmeyip telaşlanarak hüzünlenmek ve şikayette bulunmak) 38-Küfran-ı nimette bulunmak 39-Öfke, gazap 40-Güzel bina yapanlara bağlanmak 41-Fasıkları sevmek 42-Alimlere buğz etmek 43-Allâh’ü Telalâya karşı cüretkar olmak (emin olmak) 44-Allah’tan ümit kesmek 45-Dünya için üzülmek 46-Dünya için korkmak 47-Ğıll-ü Ğıyş  (Ğıll: Düşmanlık, gizli kin. Ğıyş: Sahtekarlık, kalbde gizli olan kin ve düşmanlık -dışından seviyor görünüp içinden düşmanlık beslemek) 48-Fitne 49-Müdahene, birine içindekinin aksini yaparak muamele etmek, münafıklık 50-Allah’ı unutarak İnsanlarla ünsiyet ya da vahşet, yabanilik 51-Tıyş: Aklı kıt, düşüncesiz, hafif meşrep olmak 52-Mükabere, karşısındakine kibirli davranmak 53-Azgınlık (haddi aşmak) 54- Kibir, istidadından fazlasını iddia ederek kibirlenmek, manasız laf etmek 55-Nifak, (münafıklık) 56-Oburluk 57-Ahmaklık, beyinsizlik, akılsızlık 58-Şerlik, kötülük 59-(Ateşin sönmesi, soğukluk) Ateşin, korun saklandığı yer, ocak 60-İsyanlara devam etmek ki bunlardan bazılarını şu meclislerde (mevzularda) zikrettik.

Bilmelisin ki:
Kafir demek imanı olmayan kimse demektir. (Kalbinde iman olmadığı halde) iman izhar ederse (imanlı görünürse) o münafıktır. İman ettikten sonra kendisine küfür arız olur (küfreder) se o mürteddir. İki ya da daha fazla İlâh olduğunu söylerse o da müşriktir. Nesh olunmuş (hükmü kaldırılmış) bazı kitaplara ve dinlere ibadet eder (inanırsa) o kitabîdir, Yahudi ve Nasrani (Hıristiyan) gibi. Zamanı ön plana çıkarır ve hadiseleri zamana isnat ederse o dehrîdir. Peygamberimiz A.S’ın nebiliğini itiraf eder de, içinde küfür sayılan itikatları gizlerse o zındıktır. Küfür ehli bir millettir. (Mekki Zade Alel Bürde)


(1)
KİBİR

Allâh’ü Teâlâ şöyle buyurdu:
“Hakkı kabul etmekten kibirlendiler ve mütekebbirlerden oldular.”
Ebu Cehil de bu kabilden (sebepten) küfretti. Şöyle ki; sayılamayacak kadar mucizeleri gördükten sonra (dahi) müslüman olmak nasip olmadı.

İBN-İ MES’UD VE EBU CEHİL

Rivayete göre; Rahman sûresi nazil olduğu zaman Peygamberimiz A.S:
-“Bu sûreyi Kureyş’e kim okuyabilir? diye sordu. Sahâbe-i kiramdan kimse buna cesaret edemedi. İbn-i Mes’ud dedi ki:
-“ Ben (okurum) Ya RasülAllah”  Zayıf ve cüssesi küçük olduğundan Rasülüllah Aleyhisselâm onu oturttu.
 Sonra, İbn-i Mes’ud Kureyş’lileri Kabe’nin etrafında toplanmış vaziyette gördü. Rahman sûresini okumaya başladı. Ebu Cehil kalktı, İbn-i Mes’ud’u tokatladı, (tokadın tesiri ile) kulağını yardı ve kanattı. İbn-i Mes’ud da ağlayarak oradan ayrıldı. Rasülüllah Aleyhisselâm onu gördü, üzüldü. O anda Cebrail Aleyhisselâm gülerek geldi. Rasülüllah A.S:
-“Ya Cebrail sen gülüyorsun, İbn-i Mes’ud ise ağlıyor”dedi. Cebrail A.S:
-“Niçin güldüğümü yakında sen de öğrenirsin Ya RasülAllah” dedi.
Bedir harbi olduğunda Allah-ü Teâlâ  Müslümanlara yardım etti. İbn-i Mes’ud Cihada katılma hususunda izin istedi. Aleyhisselâm efendimiz buyurdular ki:
“Mızrağını al, yaralıların içinden hayat eseri olan birini ara, onu öldür, (bu durumda) sana cihat edenlerin sevabı olur”.
 İbn-i Mes’ud (yaralıların içinde) yatan ve debelenen Ebu Cehil’e rastladı. Ebu Cehil’de (hala) güç-kuvvet olmasından korktu. Mızrağını uzaktan Ebu Cehil’in burnunun üzerine koydu,  takatsiz olduğunu anlayınca göğsünün üzerine çıktı. Ebu Cehil gözünü açtı, dedi ki:
-“Ey koyun çobanı, çok sarp bir yere çıktın”. İbn-i Mes’ud:
-“ İslam dini yücedir, hiç bir şey ondan yüce olamaz” dedi. Rasülüllah Aleyhisselâm bu sözü işittiği zaman:
-“Benim Firavn’ım Musa’nın firavn’ından daha şiddetlidir” buyurdu.
İbn-i Mes’ud Ebu Cehil’in başını kestiğinde, miğferinin ağırlığından, onu götürmeye gücü yetmedi. Kulağını yardı, bir ip bağladı, sürükleye sürükleye Rasülüllah’ın huzuruna getirdi. Cebrail A.S da Rasülüllah’ın yanında idi. Gülüyor ve;
-“Ya Muhammed, kulağa bedel kulak! Fakat kafa fazla değil mi?”diye (latife ediyordu).

(2)
PEYGAMBERİMİZİN DİHYETÜL KELBİ’YE MEKTUBU

Dihyetül Kelbi’nin Herakl’e götürdüğü  mektubun sureti Buhari’de olduğu üzere şöyle idi:
Bismillahirrahmanirrahim, Allah’ın Kulu ve Rasülü Muhammed’den Rum’un büyüğü Herakl’e; selam, hidayete tabi olanlar üzerine olsun. Bundan sonra, ben seni ıslama riayet etmeye, müslüman olmaya davet ediyorum. Müslüman ol ki kurtulasın, müslüman ol, Allah sana ecrini iki kat versin. Eğer İslam’dan yüz çevirir (müslüman olmazsan), tebaanın günahı da muhakkak senin üzerinedir. Ey kitap ehli olan Hıristiyan ve Yahudiler, bizim ile sizin aranızda müsavi bir kelimeye gelin. Şöyle ki: Allah’tan başkasına ibadet etmeyelim, ona hiç bir şeyi ortak koşmayalım, Allah’ı bırakıp ta birbirimizi Rabler edinmeyelim. Eğer kitap ehli bundan yüz çevirirse şöyle deyin: “Şahit olun, biz gerçek Müslümanlarız”  (Ali imran - Ayet-64)

(3)
HERAKL’İN PEYGAMBERİMİZE CEVABI:

Sahih haberde geldi ki: Herakl Rasülüllah S.A.V hakkında onun mektubunu getiren kişilere bir takım sorular sordu ve gerekli malumatı aldı. Eski kitaplardan onun hakkındaki malum olan alametleri ile onun hak peygamber olduğunu bildiği için “Eğer onun yanında olabilse idim, elbette ayaklarını öperdim” dedi. Fakat riyasetin gitmesinden korktu. Sonra da Peygamber A.S’ın mektubuna cevaben şunları yazdı:
-“Biz şahitlik ederiz ki gerçekten sen bir peygambersin, lakin biz Allâh’ü Teâlâ’nın İsa Aleyhisselâm için tercih ettiği eski dini terk edemeyiz.”
Rasülüllah Aleyhisselâm bu cevaba hayret etti ve buyurdular ki:
-“Muhakkak onların idaresi kıyamete kadar sabit oldu (devam eder).”

Peygamberimiz Aleyhisselâm İran Kisrasına da bir mektup yazdı. Kisra Peygamberimizin mektubunu yırttı, elçiyi de öldürmek istedi. Elçi döndükten sonra Rasülüllah Aleyhisselâm dua ettiler ve buyurdular ki:
-“Allâh’ü  Teâlâ  onların saltanatını parçaladı (yıktı), onlara ebedi olarak saltanat yok.”  (Ruhul Beyan)

(4)
Allah’A VE RASÜLÜNE SÖVMEK

Bilmelisin ki: Sövmek ya Allah’a ya da Rasülüllah’a olur. Bu çirkin hareketten Allah’a sığınırız. İleride geleceği üzere; bunlardan her ikisinin de küfür olduğunda ittifak edildikten sonra, ikisi arasındaki fark:
Peygamber A.S’a söven kişinin tevbesi bize göre makbul değildir. İmam-ı Malik’e göre de böyledir. Yani, tevbe etmeden evvel, (etmezse) küfründen öldürülür, tevbeden sonra da had uygulanır. Tevbe etmesi, bize göre öldürülme hükmünü düşürmez. İmam-ı Şafii buna muhalefet etti; buyurdu ki:
-“Kendiliğinden tevbe etmesi öldürülme hükmünün düşmesine tesir eder”. Allah’ ü Teâlâ ’ya sövmesi böyle değildir, tevbesi kabul olunur.
İkisi arasında böyle fark olması: Nebi A.S’ın cinsinden (insan olmasından) dolayı kötü halinin olması (yoktur ama) mümkündür. Yalnız Allâh’ü Teâlâ böyle değildir.Yani, Nebi A.S insandır, insan da  öyle bir cinstendir ki, kendisine kötü hal ve ayıp isnat edilir; ancak Allâh’ü Teâlâ’nın kendisine nübüvvet ikram ettiği zat böyle değildir (yani kendisine kötü hal ve ayıp isnat edilmez) Bari Teala ise bütün ayıplardan münezzehtir, kendisine kötü hal lahik olan cinsten değildir.(Ruhul Beyan- Tevbe Sûresi’nden).

Tatarhaniye’ de şöyle denildi:
Bir adam “ilim talebeleri meleklerin kanatları üzerinde yürür” dese, diğeri de inkar ve alay etse kafir olur.

HİKAYE

Talebelerden birisi Peygamber A.S’ın şu Hadisi Şerifini işitti:
“Muhakkak ki melekler yaptığı işten (ilim öğrenme) razı olduğundan dolayı ilim talebesinin ayaklarının altına kanatlarını serer”. Meleklerin kanadı kırılsın düşüncesi ile ayağını yere vurdu, Hazreti Allah o talebenin ayağını kuruttu. (felç oldu).

      *    Sevap umarak, haram maldan bir şeyi bir fakire verse kafir olur. Çünkü Hazreti Allah güzeldir, ancak güzel (helal) olanı kabul eder.
       *   Bir kimse “Eğer Namazlar beş vakitten fazla olsaydı, Zekat, iki yüz dirhemde beş dirhemden fazla olsaydı ve oruç bir aydan fazla olsaydı onlardan hiç birini yapmazdım” dese kafir olur.
   Bil ki; ilim ve alimler ile alay etmek küfürdür.
   Sebepsiz, bir alime sövenin küfre düşmesinden korkulur.
    Alay maksadı ile, çocukları dövmek için eline sopa almak, bunu da  bir alime benzemek kastı ile yapmak küfürdür.
   Birisine “ilim meclisine git” denilse, o da “ alimlerin emrettiklerini yapmaya kimin gücü yeter” dese kafir olur.
   Bir alim için, alay niyeti ile “Alimcik” dese kafir olur.
                                                             (Fıkıh ve Fetva Kitaplarından)   
(5)
HİKAYE
KABAĞI SEVMEM DEDİ, BAŞI VURULAYAZDI

 İmam-ı Ebu Yusuf Rahimehullah yemekte Harun Reşit ile beraber oturuyordu. Orada Peygamberimiz Aleyhisselâm’ın kabak sevdiği mevzu edildi. Harun Reşidin teşrifatçılarından birisi “Ben onu (kabağı) sevmem” dedi. Ebu Yusuf Harun Reşide: “Bu adam kafir oldu, eğer tevbe eder ve müslüman olursa ne ala, değilse boynunu vur (dur)” dedi. Adam tevbe ve istiğfar etti ve öldürülmekten kurtuldu.
 

Bu durumda, “ihanet ve hafife alma şeklinde olursa öldürülür, değilse öldürülmez” denildi. (Ruhul Beyan)

HİKAYE

Timur bin Necmettin’in bir gün canı sıkkın, morali bozuk idi. Nedimlerinden birisi Timur’u güldürmek için dedi ki:
-“Filan Kadı’nın yanına birisi girmiş ve şöyle demiş : “Filan kişi Ramazanda oruç yedi”. Kadı cevap vermiş:” Keşke, başka biri de namazı yese de, her ikisinden de kurtulunsa”. Emir (Timur) nedimine:
-“Güldürmek için dini hususlardan başka bir şey bulamadın mı?” demiş ve boynunun vurulmasını emretmiş.(Hadimi)

Hür ve akıllı olan kimseler için dar-ı İslamda cehalet özür sayılmaz.

Emali Kasidesinde şöyle diyor:
Akıl sahibi bir kişi için, semavat ve arzı yaratan (Allah’ı) bilmemek özür değildir.

Öyle ise ilmihali, hatta ondan daha fazlasını öğrenmek lazımdır. Zira, insanı helak edici şeylerden kurtaran ancak ilimdir.

İLİMLER 4 TÜRLÜDÜR.

a- İlm-i Tıp, bedenler içindir.
b- İlm-i Nücüm, zamanlar içindir.
c- İlm-i Nahiv, lisan içindir.
d- İlm-i Fıkıh, dinler içindir.

 Kişinin amellerinin en faziletlisi dininde fıkıh (ilmi) sahibi olmasıdır.

HİKAYE:
MEDİNE EHLİNİN İHTİYAÇ DUYACAĞI HANIM

 
Rivayet edildi ki, bir adam hanımını merdivene tırmanırken gördü. Hanımına;
-“Eğer yukarı tırmanırsan, aşağıya inersen ya da merdivende durursan (beklersen) her üç durumda da boşsun” dedi. Hanımı kendisini yere attı. Bunun üzerine adam hanımına şöyle dedi: 
-“Anam Babam sana feda olsun, eğer imamı Malik ölürse Medine ehli hükümlerinde sana ihtiyaç duyar.”
 
Hasıl-ı kelam, dünya ve ahiret hayrı ilim iledir.
 
 Hazreti Ali Radıyallâhü Anh buyurdu ki: Cebbar (olan Hazreti Allah’ın) bizim hakkımızdaki taksimatına razı olduk. Bizim için ilim, düşmanlar için de mal vardır. Mal yakın zamanda fani olur, ama ilim bakidir, elden gitmez.

 Şeriat, kişinin zünnar bağlamasını, putları tazim etmek gibi inkara delil kıldı.
Yani; Şeriatın sahibi ki, O, Peygamberimiz A.S dır, bu tür fiilleri kendi isteği ile putlara secde etmek gibi  Allâh’ü Teâlâ’nın dinini yalanlama işaretlerinden saydı. Kalbin tasdiki olsa bile kendi isteği ile bunları yapan kişi küfre nispet edilir. Hakiki iman, tekzip (yalanlama) işaretlerinden uzak bir tasdiktedir. (Uryani Alennuniyye)

 Bilmelisin ki: Şeriatın ve aklın uygun bulmadığı hususlarda öfkelenmek yerilmiştir.

ÖFKENİN AFETLERİ DÖRTTÜR:

1- İtaatlerin başı yani imanı ifsat etmek

Peygamberimiz Aleyhisselâm buyurdular ki:
-“Sabır otunun balı bozduğu gibi öfke de imanı bozar.”

2- Öfkesinden dolayı ceza korkusu. Şüphesiz Allâh’ü Teâlâ senin öfkeni o insana infaz etmen (uygulaman)dan ve senin kudretinden intikam almaya onu muktedir kılar.

3- Öfkelendiğin kişi ile senin aranda bir düşmanlık ve o kişide senin başına gelen musibetlere sevinç meydana gelmesi.

4- Öfke anında suretinin çirkinleşmesi ve insanlara eziyet vermek üzere saldırgan bir köpeğe benzemen.
 
ÖFKENİN İLACI DA DÖRTTÜR:

1- Abdest almak.
Peygamberimiz Aleyhisselâm buyurdular ki:
-“Öfke şeytandandır (Yani şeytanın vesveselerindendir). Şeytan da ateşten yaratılmıştır. Ateş ise su ile söndürülür Öyle ise biriniz öfkelenince hemen abdest alsın”.

2- Ayakta ise oturmak, oturuyorsa ayağa kalkmak.

3- Huzuru İlâhiden kovulmuş olan şeytandan Allah’a sığınmak (Birinci mecliste geçtiği gibi).

4- Öfkeyi def etmeye mahsus duayı okumak.

Peygamberimiz Hazreti Aişe Validemizi öfkeli olarak gördüğünde şöyle buyurmuş:
 -“Ey Ayşecik! Allah’ım, benim günahımı affet kalbimin öfkesini uzaklaştır ve beni şeytandan koru diye söyle.”
(Tarikat ve Hadimi’den kısaltılmış olarak)

(6)
KAFİRİN AMELLERİ BOŞA GİDER

Allâh’ü Teâlâ Bakara sûresinde şöyle buyurdu:
Sizden kim dininden döner de kafir olarak ölürse, bu gibilerin yaptığı iyi şeyler, dünyada da, ahirette de boşa gitmiştir; ve onlar cehennem ehli olup orada ebedi olarak kalırlar. (Bakara - 217)

(Sizden kim dininden dönerse) irtidad; geri dönmek demektir. Bu ifadeler irtidad etmek (dinden dönmek) ten korkutma ifadesidir. Yani kim bunu yaparsa ve tekrar islama dönmez; (kafir olarak ölürse,) Burada, dinden döndükten sonra ölüm anına kadar tekrar islama dönmeye teşvik, rağbet vardır. (İşte onlar) yani mürtedlikte ısrar edenlerin müslüman iken yapmış oldukları amaller boşa gitmiştir. Dünyada kendisine karşı zafer kazanıldığı zaman, mürtedliğinden dolayı hayatının sona erdirilmesi, öldürülmesi, nikahının gitmesi ve müslüman (yakınlarının) mirasından mahrum kalması, (ahirette) amallerin sevabı ve güzel sonun kaybedilmesi. Çünkü onların ibadetleri dünyada sahih olmadı, ahirette de onlardan dolayı mükafatlandırılmazlar.
Amellerin iptalinden, boşa gitmesinden murat; amellerin kendisinin iptal edilmesi değildir. Zira onlar ârızidir, mevcut olduğu gibi fani ve yok da olabilir. Belki bu ifade ile murat olunan mana; sonradan meydana gelen bu irtidad geçmişteki imanın sevabının ve o imanın neticelerinin sevabının boşa gitmesidir.
Ya da ayetin zahiri, amel sahibi mürted olarak ölmedikçe irtidad, amelleri iptal etmez, boşa gitmez ki İmam-ı Şafii’nin görüşü de böyledir.
İmam-ı Ebu Hanife’ye göre ise irtidad mutlak olarak, yani tekrar islama dönse dahi önceki amelleri iptal eder. Ebu Hanife bu hususta şu ayet-i kerimelerin umumi manasına dayanmaktadır:

Ayet Meali: Eğer onlar da (peygamberler) Allah’a ortak koşsalardı, yaptıkları bütün (hayırlı) ameller elbette boşa çıkmış gitmişti. (En’am-88)

Ayet Meali: (Kim şeriatın hükümlerini tanımaz,) imanı inkar ederse, bütün yaptıkları boşa gitmiştir. (Maide-5)
 
Bu meseleden şu hüküm çıkar: Bir müslüman namazını kılsa, sonra Allah korusun mürted olsa, daha sonra o namaz vakti içinde tekrar müslüman olsa İmam-ı Şafiye göre o namazı iade etmez. Ebu Hanife’ye göre ise, eda ettiği namazı kaza etmesi gerekir. Hac ibadetinde de söz böyledir. Öyle ise müminin salih amel işlemesi ve onu iptal edecek şeylerden de koruması icap eder. (Ruhul-Beyan)

(7)
Nikahın gitmesi. Kadında da olsa netice aynıdır. Yalnız kadın evvelki kocası ile nikahlanmaya zorlanır.

Denildi Ki: Kadının irtidadı nikahı ifsat etmeye tesir etmez ve tecdidi nikah ile emrolunmaz.

Mesele: Elfaz-ı küfürden vaki olan, Talak-ı Ric’ı midir, beyan buyurula, müsab olursunuz (sevablandırılırsınız).


El Cevap: Talaksız firkat (ayrılık) vaki olur Talak-ı Bayin hürmeti mesabesindedir, hürmet gelir, tecdidi-i nikah lazım gelir ve nikahsız tasarruf zinadır. Amma kaç defa vaki olursa hülleye hacet yoktur, hemen tecdidi-i nikah kafidir. (Ebus Suud)

(8)
İNSANIN AFETİ DİLİNDENDİR .   

Denildi Ki: Ebu Tayyib-i Mütenebba, devletin ileri gelenlerinin kendisine verdiği hediye - yük ile beraber İran’dan Bağdat’a dönüyordu. Kendisi ile birlikte İran’dan bir topluluk da vardı. Önlerine yol kesiciler çıktı. Mütenebba onlardan kaçtı. Oğlu (arkasından seslenerek) ona dedi ki:
-“Yoksa kaçıyor musun? Halbuki sen şiirinde şöyle söylüyordun:

Şiir:
Süvarileri geç, sahralar  beni bilir.
Darplar, harpler, kağıt kalem de bilir.

Geriye dönerek hücum etti. 354 senesinde öldürüldü. Bu beyit onun ölümüne sebep oldu.(Nevadir-i Kalyubî )

HİKAYE
SÜLEYMAN ALEYHİSSELAM VE KUŞ


Süleyman A.S zamanında bir kuşun çok güzel sesi vardı. Bir adam bin dirhem vererek bu kuşu satın aldı. Başka bir kuş geldi, bu kuşun kafesi üzerinde bir müddet öttü ve uçtu gitti. Kafesteki kuş o andan itibaren sustu, ötmedi. Adam bu durumu Süleyman Aleyhisselâm’a şikayet etti. Süleyman Aleyhisselâm kuşu getirtti ve dedi ki:
-“Sahibinin sende hakkı var. Zira seni yüksek  bir meblağ ödeyerek satın aldı. Sen niçin sustun (da o kuşa cevaben ötmedin)?”    Kuş şöyle cevap verdi:
-“Ey Allah’ın Nebisi! Sahibime söyle, benim hakkımda kötü düşünmesin. Ben kafeste olduğum müddetçe ebediyyen ötmem.” Süleyman Aleyhisselâm: Niçin? diye sordu. Kuş dedi ki:
-“Benim ötüşüm vatan ve evlada olan sabırsızlığımdan (hasretimden) dir. O kuş bana dedi ki:
-“Seni sesinden dolayı hapsettiler, ötme ki kurtulasın,” Süleyman Aleyhisselâm kuşun dediklerini adama aktardı. Adam:
-“Bırak onu Ey Allah’ın Nebisi, ben onu sesi (nin güzelliği) nden dolayı hapsetmiştim” dedi. Süleyman Aleyhisselâm adama bin dirhem verdi ve kuşu salıverdi. Kuş uçtu, uçarken de şöyle diyordu:
-“Beni güzel bir suret üzere yaratan, gökyüzünde uçuran, sonra da kafeste sabır veren Allah’ı tesbih ederim.” (Ruhul Beyan)


KAYNAK:
TEFCÎR-UT TESNÎM FÎ KALBİN SELİM
(Temiz Kalpte Cennet Pınarı Kaynatmak)
Fatih Dersiamlarından Merhum Eğin’li Mehmet Rahmi

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Elfâz-ı Küfür
« Yanıtla #5 : 06 Ocak 2016, 15:22:14 »
Elfâz-ı Küfür

Küfrü gerektiren sözleri bilmemek yani cahillik özür olmaz. Bir kâfir, bir defa kelime-i tevhid söylemekle mü’min olduğu gibi, bir mü’min de -Allah korusun-, küfrü mucip bir söz söylemekle kâfir olur.
Bir Müslüman, ulemânın ittifakla (âlimlerin sözbirliğiyle) küfre sebep olacağını bildirdikleri bir sözün veya işin küfre sebep olduğunu bilerek, istekle veya başkalarını güldürmek için söyler, yaparsa; manasını düşünmese de, imanı gider. Buna küfr-i inâdî denir.

Eğer cahillikle, yani bunun küfre sebep olduğunu bilmeyip, kendi iradesiyle isteyerek söyler veya bu nevi bir işi yaparsa, yine küfür olur. Buna küfr-i cehlî denir. Her Müslümanın, bilmesi gereken şeyleri öğrenmesi farzdır. Cahilliği özür değildir.

Küfre sebep olan sözü, ancak yanılarak, te’villi (yoruma açık) olarak veya tehdit edilerek söylerse, kâfir olmaz. Buna ‘hata’ denir. [Bkz. Hâdimî, el-Berîkatü’l-Mahmûdiyye fî Şerhi Tarîkati’l-Muhammediyye;Abdülgani Nablûsî, Hadîka (İmam Birgivi’nin Tarîkat-i Muhammediyye’sine şerh);  İbrahim b. Muhammed el-Halebî, Mecmau’l Enhur (Mülteka'l-Ebhur'un Şerhi) Damad,]
Bunun delili, “yanılarak hata ettiklerinizde üzerinize bir günah yoktur. Fakat kalplerinizin kastettiğinde(günah-vebal) vardır. Allah, çok bağışlayıcı ve çok rahmet / merhamet edicidir.” [Ahzab suresi, 5]

Çorak ya da çöl bir arazide üzerindeki erzakıyla birlikte binitini kaybeden adamın durumunu anlatan hadis-i şerif de buna delildir. Adam binitini bulunca fartı sürurdan / aşırı sevinçten dolayı, yanlışlıkla “Allah’ım, sen benim kulumsun, ben de senin rabbinim” demişti.  [Buharî, Sahih, Deavât, 4; Müslim, Sahih, Hadis no: 2744; Tirmizî, Sünen, Kıyâmet, 50, Hadis no: 2499-2500] Buna binaen bazı âlimler, aşırı sevinçten dolayı hata etme engeline aşırı kızgınlıktan dolayı hata etme engelini de ilave etmişlerdir. Çünkü o durumda da kişi, ne söylediğinin farkında olmayabilir.
Binaenlayeh Müslümana hüsn-i zan etmek gerekir. Belki yanılarak söylemiştir, belki te’vili olan bir sözdür, belki de tevbe etmiştir, diye daima hüsn-i zan etmelidir. O tevbe etmemişse de, biz hüsn-i zan ettiğimizden dolayı günaha girmeyiz.
“Âlimler demişlerdir ki; ‘bir meselede, küfrü gerektiren doksan dokuz yön (te’vil-yorum) olsa, diğer taraftan aynı meselede küfre zıt olan bir sebep bulunsa, bu bir sebebe itibar etmeli ve küfür hükmü vermemelidir’. En doğru olanı bilen ve sözü en muhkem olan Allah Teala’dır”. [İmam-ı Rabbani (k.s.), Fazilet Neşriyat, İstanbul, yyy, el-Mektubat, 3, 38]
Tabii bu husus, bir sözün veya bir işin, yüz türlü te’vili / yorumu-manası olduğu durum içindir. Yoksa, yüz sözden veya yüz işten biri imanı gösterse, 99’u küfrü mucipse, bu kimseye Müslüman denilmez; çünkü bir kimsenin yalnız bir sözü veya bir işi bile, açık olarak küfrü gösterse, yani imanı gösterecek hiçbir manası olmasa, o kimsenin kâfir olduğu anlaşılır. Başka sözlerinin ve işlerinin imanı göstermeleri, imanlı olduğunu bildirmeleri, o kimseyi küfürden kurtarmaz, Müslüman olduğuna hükmedilmez.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Tekfîr
« Yanıtla #6 : 06 Ocak 2016, 15:23:03 »
Tekfîr

Tekfir ağır, vebâli de bir o kadar büyük ve tehlikeli bir iştir, son derece kaçınmak gerekir.
Kelime olarak “tekfîr”, küfr mastarından gelir. Bir kişiyi kâfir saymak, kâfir olduğuna karar vermek veya birine kâfir demektir. Tekfir kelimesi ayrıca keffaret vermek, günahları bağışlamak anlamına da gelir. Keffaret ve tekfir kelimeleri insan için kullanılırsa, ‘günahlarının bağışlanması için keffaret yaptı yani sadaka verdi, oruç tuttu, iyilik yaptı’ anlamına gelir. Bu kelimeler Allah Teala için kullanıldığında; ‘günahları örttü, bağışladı, affetti’ manasınadır. “Keffere” fiili ve bunun masdarı olan “tekfîr” kelimesinde, Arapça’da hem bir kişiyi kâfir saymak, hem de keffaret anlamı varsa da, Türkçe’de “tekfîr” kelimesi daha çok bir kimseyi kâfir saymak manasına kullanılır.
İslâm dünyasında tekfir hareketi, Havâric’in ortaya çıkışıyla başlamış, daha sonra oluşan itikadî ve felsefî fırkalar birbirlerini tekfire yönelmişlerdir. Genelde üç yönde tekfir hareketi ortaya çıkmıştır:
1-   Bid’at ehlinin birbirini tekfiri
2-   Bid’at ehlinin Ehl-i Sünnet’i tekfiri
3-   Ehl-i Sünnet ile Selefiyye’nin, Bid’at ehli ile filozofların tekfiri…
Ehl-i Sünnet kelâm âlimleri, son derece ciddi bir hassasiyetle meseleye eğilmişler ve Ehl-i Kıble denilen, Kâbe’ye doğru namaz kılmanın farz olduğunu kabul eden hiçbir kimsenin tekfir edilemeyeceğini belirtmişlerdir. Delilleri de Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.), “Son sözü ‘lâ ilâhe illAllah’ olan kimse Cennet’e girer" [Buharı, Sahih, İman 26, 40] hadisidir. Benzer bir müjdeli hadis de şöyledir: “Kim, ‘Lâ ilâhe illallâhu vahdehu lâ şerîke leh’ derse, Cennet ona vacip olur.” [el-Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, 1, 16]
Bu itibarla Ehl-i Sünnet çevrelerinde, ‘Ehl-i Kıble’yi tekfir eden tekfir olunur’ denilmiştir. Çünkü hadis-i şerifte, “Bir adam (din) kardeşine ‘ey kâfir’ derse, bu söz ikisinden birine döner. (Yani kâfir dediği Allah katında gerçekten kâfirse, söz kâfire aittir. Ama kâfir denilen Allah indinde mü’minse, söz kâfir diyene döner ve kendisi kâfir olur.)” [Buhari, Sahih, Edeb, 73; Müslim, Sahih, iman, 111; Tirmizî, Sünen, iman 16]
***
Başlangıçta da belirttiğimiz üzere tekfir, son derece önemli ve ve vebali büyük olan bir iştir. Muayyen bir kişiyi belirtmeden, ‘şöyle-şöyle yapanlar kâfir olur’ demek ve küfür sebeplerini saymak insana bir sorumluluk getirmez. Tabii ki bu sebepleri doğru ve isabetli olarak belirlemek kaydıyla…
Açıktan küfre delalet eden söz ve fiiller ortaya koyan kişiyi kâfir saymakta da bir mahzur olmayabilir. Çünkü biz zâhire göre hüküm veririz. Fakat kendisinin mü’min ve Müslim olduğunu iddia eden ve bunu söyleyen kişiyi, İslâm’ın bazı hükümlerini uygulayan bir kişiyi, kâfir sayma hususunda çok dikkatli olmak gerekir. Bir kimse, inkâr etmemek kaydıyla İslâmiyetin bir veya birden fazla hükmüne aykırı davranıyorsa, o kişi kâfir değil gürankârdır. Haramı helal, helali haram kabul etmemek şartıyla sadece bir davranışının İslâm’a zıt oluşu o kişiyi kâfir saymak için kâfi değildir. İslâm’a aykırı bir davranışın altında inkâr olursa, veya İslâm’ı küçük görmek, İslâm’ın alameti sayılan şeylere hakaret etmek söz konusu ise, ya da o davranış küfür alameti mesela istavroz çıkartmak, haç ve zünnâr takmak gibi ise, bu davranışlar küfür sayılır.
Ayrıca kişi, ‘Allah benim davranışlarıma ne karışır, ben istediğim hareketi yaparım, istediğim şekilde yaşarım’ tavrı ve zihniyetiyle Allah’ın hâkimeyetini/emretme ve itaat ettirme hakkını ve ilahlığını hiçe sayarak bir takım davranışlar sergiliyorsa, bu kişi de kâfirdir. Ağızdan çıkan sözler için de durum aynıdır. Bu sözler İslâm’ın bir hükmünü inkâr, küçük görme manası taşıyor veya küfrü, küfrün bir hükmünü ve alamatini benimseyici, övücü manalar taşıyorsa bu sözün sahibi de kâfir olur.
Hangi sözlerin küfür olup hangilerinin olmayacağı İslâm akâidi-fıkhı ve ahlâkına dair kitaplarda teferruatlı olarak belirtilmiştir.
Söz ve davranışların küfür olup olmamasında aslolan niyet olmakla birlikte, bizler zâhire göre hükmetmek zorundayız. Küfrü gerektiren bir davranış veya sözü ortaya koyan kişinin niyeti küfür olmayabilir. Niyetinin Allah nezdinde geçerli olup olmayışına göre o kişi, Allah katında kâfir de mü’min de olabilir. Gerçek durumu ancak Allah Teâla bilir.
Peki bizim insanları iman yönünden muhâkeme etme/yargılama durumumuz nedir?
Bir kişinin kâfir olup olmayışının ferdî sahada kalmayıp içtimai / toplumsal yönünün de olması, İslâm hukukunda tekfir işlemine çok büyük önem kazandırmaktadır. Çünkü bir kişi kâfir veya İslâm oluşuna göre İslâm toplumunda birbirine taban tabana zıt statülere/hallere-durumlara sahip olmaktadır. Binaenaleyh bir kâfir Müslüman bir toplumda vatandaş olarak yaşıyorsa, bir Müslümandan farklı statüye tâbidir. Farklı sorumlulukları ve ayrıcalıkları vardır. Mesela Müslüman zekât ve öşür verir, kâfir cizye ve harac verir. Müslümanlar kâfir erkeğe kız veremezler, onları Müslüman mezarlığına gömemezler, kâfir ve Müslüman birbirine mirasçı olamaz, ve saire… Bunun yanında gayrimüslim bir vatandaş dini vecibelerini yerine getirmede serbesttir; İslâm’da yasak olup kendi dininde yasak olmayan şeyleri İslâm toplumuna zarar vermemek şartıyla yapabilir. İçki içmek, domuz eti yemek gibi… Müslümanlarla birlikte savaşmak zorunda da değildir.
İslâm hukukunda, İslâm devletinin kâfir olan vatandaşına “zimmî” denir ve bunların hak ve sorumlulukları, ayrıcalıkları bütün detaylarıyla belirlenmiştir. Bazı farklar dışında temel insan hakları açısından bir Müslüman vatandaşın bütün haklarına sahiptirler.
Anlaşma ile İslâm toplumunda bulunan bir gayrimüslime müste’men denir. Bunların da hak ve sorumlulukları belirlenmiştir.
Önceden Müslüman iken İslâmiyetten çıkana da mürted denir.
Bütün bunlar göz önüne alındığında görülür ki, bir insanı gelişigüzel tekfir etmek son derece mahzurludur.
Bir Müslüman, başkalarını dış görünüşüne göre değerlendirir. Zaten insanların içini bilmek mümkün değildir. Çevresindeki insanın dış görünüşüne göre mü’min veya kâfir olduğuna kanaat getirir ve bu kanaatine göre davranır… Münasebetlerini ona göre ayarlar. Onu yargılamak ve içtimai statü biçmek İslâm toplumu idarecilerinin/otoritelerinin vazifesidir. Fakat bir Müslüman, dıştan kâfir olduğuna hükmettiği kişilere de, Müslümana bir kardeşine davrandığı gibi davranmamak zorundadır. Nihai planda ise elbetteki işin hakikatini Allah (c.c.) bilir. O bakımdan insanlarla ‘sen kâfirsin, mü’minsin’ tartışmalarına girişmenin sorumluluğu büyüktür. Allah korusun, söylediğin söz doğru değilse o hüküm, bumerang gibi döner seni vurur.
***
Meseleyi şöyle özetleyebiliriz:
"Bir Müslümanda 99 küfür alameti görülse, bir iman alameti olsa onun küfrüne hükmetmeyiz" sözü, hemen bütün Ehl-i Sünnet âlimlerinin (bilhassa müteahhirunun) Kelâm ve Fıkıh kitaplarında rastladığımız bir hüküm cümlesidir.
Tekfir müessesesi yani bir kimsenin herhangi bir söz veya fiilden dolayı küfre girdiğine hükmetme işi, yerli yerinde işletilmediği zaman dünyevî ve uhrevî çok büyük sıkıntılara yol açabilecek bir meseledir. Günümüz şartlarında bir şey ifade etmeyebilir; ama İslâm tarihi, tekfir meselesinden dolayı bu ümmetin yaşadığı çok büyük acı ve sıkıntılarla doludur.
Ehl-i Sünnet âlimlerimiz, bir kimseyi tekfirde alabildiğine hassas davranmış, hatta maddi-manevi ağırlığı sebebiyle herhangi bir kimsenin tekfiri mevzuunda ağzını açmama kararı alanlar bile olmuştur.
Bu meselede ölçü, İmam-ı Azam Ebû Hanîfe (rh.) hazretlerinin dediği gibi olmalıdır. O büyük İmam buyurmuşlardır ki: “Bir kimse, kendisini iman dairesine sokan hususlardan (zarûrât-ı diniyyeden) herhangi bir şeyi inkâr etmedikçe tekfir olunmaz.”

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Hakiki bir mü’minin, imanına zarar verecek her türlü söz, fiil, hâl ve tavırlardan daima uzak durması, ölçülü davranması gerekir. En küçük bir bulaşıklıkta dahi, ihtiyaten derhal iman ve nikâhını tazelemesi icap eder.

Akaid ve kelâma dair eserlerde zikrolunduğuna göre, bir mü'mini küfre düşüren sözler, tavır ve davranışlar dörde ayrılır. Bunlar;

1 - İstihzâ,

2 - İstihfaf,

3 - İstihkar ve

4 - İstinkârdır.


İstihzâ, dinin esaslarından birini alaya almak…

İstihfâf, inanılması gereken ve zarûrât-ı diniyye denilen esasları küçümsemek, hafife almak…

İstihkar, dinle ilgili temel esasları ve dinin mukaddes saydıklarına hakaret etmek, çirkin sözler söyleyip sövmek…

İstinkâr ise bir İslâmî hükmü açıkça inkâr etmek veya dince mukaddes olan şeylere inanmayıp küfretmektir.

Allah Teala’nın zatı, sıfatları, fiilleri, isimleri, emirleri, yasakları hakkında şaka yollu da olsa alay ederek küçümseyici konuşmak ve Allah'a çirkin sözler söylemek kişiyi dinden çıkarır. "Eğer kendilerine (niçin alay ettiklerini) sorarsan, ‘Biz sırf lâfa dalmış, şakalaşıyorduk’ derler. De ki: ‘Allah ile, âyetleri ile ve peygamberi ile mi alay ediyorsunuz?’ Boşuna özür dilemeyin, iman ettik dedikten sonra küfrünüzü açığa vurdunuz. İçinizden bir kısmını affetsek bile bir kısmını suçlarında ısrar ettikleri için azabımıza uğratacağız.” [Tevbe suresi, 65]

Peygamberlik müsessesesi ve peygamberlikle alay etmek, onlar hakkında küçük düşürücü sözler söylemek istihkar (hakaret ve sövme) sayılır. Bu yüzden herhangi bir peygamberi küçük gören, alay eden ve O'na ezâ veren dinden çıkar.

"Muhakkak ki, Allah'a ve Rasûlü'ne eziyet verenlere Allah dünyada ve âhirette lânet etmiştir. Onlara çok küçük düşürücü bir azap hazırlamıştır." [Ahzab suresi, 57]

"Münafıklardan öyleleri vardır ki, peygamberi incitiyorlar ve 'O her söyleneni dinleyen bir kulaktır' diyorlar. De ki, 'O sizin için bir hayır kulağıdır. Allah'a da inanır, mü'minlere de. İman edenleriniz için bir rahmettir. Allah'ın Rasûlüne eziyet verenlere ise acıklı bir azap vardır." [Tevbe suresi, 61]


Rasûl-i Ekrem Efendimize (s.a.v.) hakaret dinden çıkardığı gibi, başta Kur’an-ı Kerim olmak üzere mukaddes kitaplara hakaret veya mukaddes kitapların aslını inkâr edici sözler söylemek küfürdür.

Kur'an'la, bir suresi veya ayetiyle alay etmek, onu küçümsemek küfürdür.

Meleklere hakaret etmek, alay etmek, ayıplamak, onları küçük görmek küfürdür. Cebrâil'in (a.s.) vahyi getirirken hata ettiğini, Hz. Ali (r.a.) yerine yanlışlıkla Hz. Muhammed'e (s.a.v.) vahyi verdiğini söylemek de kişiyi dinden çıkartır. Azrâil'e (a.s.), ölüm meleği olduğu için hakaret etmek, meleklerin dişi olduğunu söylemek de küfürdür.

Sahabeleri tekfir ederek, onların mü'min olmadığını söylemek de küfür kabul edilmiştir. Sahabeyi küçümsemek, alay etmek ve onlara buğz etmek ise bid'at ve sapıklıktır. [Bkz. Feth suresi, 18; Tevbe suresi, 100]

Söyleyeni dinden çıkaran küfür sözlerinin bu sonucu meydana getirmesi için, bunların hür bir irade ve ihtiyarla (kendi isteğiyle) söylenmesi gerekir. Tehdit, zor ve baskı altında küfür sözlerini söyleyen kimse, ikrâh-ı mülcî yani tam zorlama ile, öldürme, kesme, bedene / organlara zarar verme ve şiddetli dövme gibi işkence veya bu tehditler varsa küfür sözü söyleyebilir. Ayet-i kerimede buyrulmuştur ki; "Kalbi imanla dolu olduğu halde, küfre zorlanan müstesna olmak üzere, kim iman ettikten sonra, küfre sine açarsa Allah'tan onlara bir azap vardır." [Nahl suresi, 106]

Bu ayet, küfre zorlanan kimsenin dinden çıkmayacağını gösterir. Nitekim Mekke müşrikleri, Yâsir ile hanımı Sümeyye'yi İslâm'dan dönmeleri için zorlamış, işkence altında ikisini de öldürmüştür. Yâsir'in oğlu Ammâr'ı da bir kuyuya atarak işkence yapmışlar, Ammâr işkenceye dayanamayarak, kalbi imanla dolu olduğu halde, diliyle İslâm'dan döndüğünü söylemiş ve canını kurtarmıştır. Haber Rasûlullah Efendimize (s.a.v.) ulaşınca, kendisiyle görüşmüş ve yine işkenceye mâruz kalırsa aynı sözleri söylemesine ruhsat vermiştir. Yukarıdaki ayet-i kerime bu hadise üzerine inmiştir.

Günümüzde nice şarkılarda-türkülerde dinle ilgili mukaddeslere / kutsal esaslara hakaret taşıyan, kadere isyan eden, bir kadını putlaştırıp Allah'ı sever gibi sevme ifadeleri, maalesef Müslümanım diyen insanlar tarafından rahatlıkla söylenebilmektedir. Bir futbol takımı ekber, yani Allah'a ait olan "en büyük" ifadesiyle sloganlaştırılabilmekte; öğrencilere bir şahıs hakkında ilâhî özellikler verilerek anlattırılabilmekte, şiirler söylettirilebilmektedir.

Medyada, kahvelerde, sokaklarda nice elfâz-ı küfür rahatlıkla ağızlardan çıkabiliyor. Allah Teala hakkında küçültücü ifadeler söylenebiliyor. Azrâil'e (a.s.) kızılıp ileri geri sözler sarf edilebiliyor. Felek ifadesiyle göklerin insan kaderi üzerinde etkisi kabullenilerek ona kader adına hakaretler edilebiliyor. Açıkça kadere de çatılabiliyor. Zaman’a sövülebiliyor.

Cennet ve Cehennem’le ilgili fıkralar anlatılarak, karikatürler çizilerek, espriler üretilerek Allah Teala'nın mükâfat ve cezası şaka / espri mevzuu edilebiliyor.

Dini küçük düşürücü Bektaşi fıkraları veya dinin mukaddeslerini küçük düşürecek uydurmalar hikâye ve fıkralar anlatılabiliyor.

Allah Teala’nın sıfatları, uygun olmayacak tarzda kullara verilebiliyor.

Allah'tan başkasının önünde eğilip ondan medet ve yardım istenebiliyor.

Allah'tan başkası adına yemin edilebiliyor.

Ağzımızdan çıkan her sözün hesabının isteneceği unutularak küfür lafızları sakız gibi ağızlarda dolaşabiliyor.

Bütün bunlar, elfâz-ı küfür, şirk, irtidat gibi mevzuların şumûlüne / kapsamına girmektedir. Çok dikkat etmek gerekir.

***

Peki, şahsımız ve inandığımız mukaddesata küfür, alay ve hafife alan insanlara karşı nasıl davranmalıyız?

Dilerseniz bu sonunun cevabı üzerinde de bir nebze duralım.

Mukaddesatla alay edilen, hafife alınan böylesi yerlerde, öncelikle oradakilere doğruyu, iyiyi-güzeli ifade ederek meseleyi anlatmaya çalışmalıyız. İfadeden anlamayacaklarsa, o günaha ortak olmamak için oradan uzaklaşarak tavrımızı koymalıyız. Bu durum Kur'an-ı Kerim’de şöyle beyan edilir: "(Ey Rasûlüm!) Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır! Ve onlarla en güzel şekilde mücadele et. Şüphesiz Rabbin kendi yolundan sapanları en iyi bilendir. Ve O, hidayete kavuşanları da en iyi bilendir." [Nahl suresi, 125]

Kur’an-ı Kerim’de kötü konuşanlardan uzaklaşmayla alakalı beyan da şöyledir:

"Allah size Kitab’ta (Kur'an’da): ‘Allah'ın âyetlerinin inkâr edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, başka bir söze geçmedikleri müddetçe, o kâfirlerle oturmayın. Aksi halde siz de onlar gibi olursunuz’ diye hüküm indirdi. Muhakkak ki Allah, münafıkların ve kâfirlerin hepsini Cehennem’de toplayacaktır." [Nisa suresi, 140]

"Âyetlerimiz hakkında (alaylı tavırla) münasebetsizliğe dalanları gördüğün vakit kendilerinden yüz çevir (onlardan uzaklaş), tâ ki başka bir söze dalsınlar. Şayet Şeytan bunu sana bir an unutturursa, hatırına geldiği gibi hemen kalk! O zalimler gürûhu ile beraber oturma!” [En'am suresi, 68]

Hâsılı, kötülüğe kötülükle karşılık vermek doğru değildir. Zira herkes kendi karakterinin gereğini yapar, içindekini dışa vurur.
Nitekim Mevlâmız şöyle buyurur: “(Rasûlüm) de ki: ‘Herkes bulunduğu hal ve niyetine göre iş yapar. Bu durumda kimin en doğru yolda olduğunu Rabbiniz daha iyi bilir." [İsrâ suresi, 84]

Kaynak : http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/2561-bazi-karikaturlere-gulmek.html