Haberler:


X adresimiz

Ana Menü

israf

Başlatan Oruc_Reis, 22 Ekim 2006, 17:07:44

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Oruc_Reis

İsrâf, nimeti hakîr görmektir

Mal, Allahü teâlânın verdiği bir nimettir. Âhireti kazanmak, mal ile olduğu gibi, dünyâ ve âhiret, mal ile intizâm bulur, râhat olur. Hac, cihâd sevâbı, hep mal ile kazanılır. Bedenin sıhhat, kuvvet bulması, mal ile olur. Başkasına muhtaç olmaktan insanı koruyan maldır. Sadaka vermek, akrabâyı dolaşmak, fakîrlerin imdâdına yetişmek mal ile olur. Mescidler, mektebler, hastaneler, yollar, çeşmeler, köprüler yaparak, asker yetiştirerek insanlara hizmet etmek de hep mal ile olur. Dînimiz;
(İnsanların en iyisi, onlara faydası çok olanıdır) buyuruyor.
İnsanlara yardım etmek için çalışıp para kazanmak, nâfile ibâdet yapmaktan dahâ çok sevâbdır. Cennetin yüksek derecelerine mal ile kavuşulur. Hadîs-i şerîfte;
(Allahü teâlâ, bir kuluna mal ve ilim verir. Bu kul da harâmlardan kaçınır. Akrabâsını sevindirir. Malından, hakkı olanları bilip verir ise, Cennetin yüksek derecesine gider) buyuruldu.
Abdullah ibni Mes’ûd hazretlerinin haber verdiği bir hadîs-i şerîfte de:
(İki şeyden birine kavuşan insana gıbta etmek, buna imrenmek yerinde olur. Allahü teâlâ bir kimseye İslâm ilimlerini ihsân eder. Bu da, her hareketini, bilgisine uygun yapar. İkincisi, Allahü teâlâ, birine çok mal verir. Bu kimse de malını, Allahü teâlânın râzı olduğu, beğendiği yerlere harceder) buyuruldu.

“Sen malsız idin”
Peygamber efendimiz, Amr ibni Âs hazretleri için;
(İyi kimseye malın iyisi, ne güzel yakışır) buyurmuştur.
Allahü teâlâ, Kur’ân-ı kerîmde, mala “Hayrlı şey” ismini vermekte ve Habîbine verdiği nimetleri hâtırlatırken:
(Sen malsız idin, sana, kimseye muhtâc olmayacak kadar, mal verdim) buyurmaktadır.
İslâm âlimlerinin büyüklerinden olan Süfyân-ı Sevrî hazretleri;
“Bu zamânda mal, insanın silâhıdır” buyurmuştur. Yani, insan cânını, sıhhatini, dînini ve şerefini mal ile korur.
Malı ve dünyâlığı kötüleyen haberler de çoktur. Fakat, bu haberler, malı, dünyâlığı değil, bunların sevgisini, zararlı kullanılmasını kötülemektedir. İnsanın azmasına, Allahü teâlâyı unutturmasına, ibâdete mâni olmasına sebep olan mal, zararlıdır. Ölümü ve ölümden sonrasını unutturan mal da zararlıdır. Mal, birbirine zıd iki şeye yani hayra ve şerre sebeptir. Hayra, iyiliğe sebeb olan mal övülmekte, şerre, kötülüğe sebep mal da kötülenmektedir.
İsrâf ise, malı helâk etmek, faydasız hâle getirmek, dîne ve dünyânın mubâh olan işlerine faydalı olmayacak şekilde sarf etmektir. Malı denize, kuyuya, ateşe ve elden çıkmasına sebep olan yerlere atmak, onu helâk etmektir. Kullanılmayacak hâle sokmak, kırmak, kesmek, ağaçtan meyveyi toplamayıp çürütmek, tarlayı hasâd etmeyip, ekinin helâk olması, hayvanları soğuktan, düşmandan korunacak yere koymamak ve soğuktan, sıcaktan ve açlıktan ölmelerini önleyecek kadar yedirmemek ve örtmemek de, helâk etmektir ki, bunların hepsi isrâftır.
Ayrıca, meyve ve ekin toplandıkdan sonra, bunları iyi saklamayıp kendiliklerinden bozulmaları veyâ nem alarak çürümeleri veyâ kurd, güve gibi benzeri canlıların yemeleri de hep isrâftır. Ekmek, et, etsuyu, peynir gibi gıdâların ve hurma, karpuz gibi meyvelerin ve kuru incir, kuru üzüm, zerdâli gibi kuru meyvelerin ve buğday, arpa gibi hubûbâtın ve elbise, kumaş, kitap gibi eşyânın, böylece isrâf edildikleri çok görülmektedir.
Yemek artıklarını dökmek, çatalı, kaşığı, tabağı, tası ekmekle veyâ parmakla sıyırıp yemeden önce, kapları ve parmakları yıkamak ve silmek de isrâftır. Fasulye, pirinç, nohud gibi şeyleri yıkarken dökmek ve dökülenleri toplamamak isrâftır. Sofra bezi ve masa üstüne düşen ekmek ve yemek kırıntılarını toplamayıp atmak da isrâftır. Bu kırıntıları toplayıp kedi, köpek, koyun, sığır, karınca, kuş, tavuk gibi hayvanlara yedirmek isrâf olmaz. Doyduktan sonra fazla yemek de isrâftır. Yalnız, misâfir utanmasın diye, ev sâhibinin fazla yemesi ve orucu râhat tutmak için sahûrda fazla yemek isrâf değildir.

Mal, büyük nimettir
Resûlullah efendimiz çeşitli meyveler yemiş ve Abdullah ibni Abbâs hazretlerine hitaben de;
(İstediğini ye, istediğini giyin! İnsanı yanlış yola götüren, isrâf ve tekebbürdür) buyurmuşlardır.
Netice olarak, âyet-i kerimelerde ve hadis-i şeriflerde bildirildiği gibi mal, büyük bir nimettir. Malı isrâf, Allahü teâlânın nimetini hakîr görmek, nimete kıymet vermemek, nimeti elden kaçırmak, kısaca küfrân-ı nimet etmek, yanî şükretmemek olur. Bu ise, nimeti verenin, azarlamasına ve azâb etmesine sebep olacak büyük bir suçtur. Nimetin kıymeti bilinmeyince, hakkı gözetilmeyince elden gider. Şükredilince ve hakkı gözetilince elde kalır ve artar. Zira sure-i İbrâhîmin 7. âyet-i kerimesinde meâlen,
(Şükrederseniz, verdiğim nimetleri elbette arttırırım) buyurulmaktadır.
cihan baginda ey akil, budur makbul-i ins i cin.Ne kimse senden incinsin, ne sen bir kimseden incin.

Ay Iıığı

İsraf, her hangi bir şeyde aşırı gitmek demektir. Dâi­ma orta yollu hareket etmeyi teşvik eden dînimiz, harca­mada ve yaşamada israfı haram kılmıştır. Yiyip içmede, giyip kuşanmada, nefeslerimizi ve kuvvetimizi kullan­mada israftan kaçınmamızı emretmiştir. Cenâb-ı Hak bir âyet-i kerîmede (meâlen):

"Ve onlar ki harcadıkları zaman ne israf ne de darlık gösterirler. Bunun arasında mutedil (orta) bir yol tutarlar." (Furkan-67) buyurmuştur.

Şeytan, insanoğlunu kötü yollara teşvik ile ömür ser­mâyesini israf ettirmek ister. Allâhü Teâlâ şeytanın bu oyunlarına gelmemeleri için kullarını îkâz ederek şöyle buyurmuştur:

"Şüphe yok ki, saçıp savuranlar, şeytanların kar­deşleridir. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankör­dür." (İsrâ-27)

Resûlullâh da (s.a.v.) bir hadîs-i şeriflerinde;

"Kim iktisâd ederse Allah onu zengin yapar, kim de saçar, savurursa (isrâf ederse) Allah onu fakir kılar." buyurmuştur.

İslâmiyet, israfın önüne geçmek için abdest alırken dahi suyun israf edilmesine müsâade etmemiş, zama­nın boşa harcanmaması için faydasız ve mânâsız söz­leri de israf saymıştır.

Resûlullâh (s.a.v.) Sa'd b. Ebî Vakkâs'ın (r.a.) abdest alırken suyu fazla kullandığını gördü ve; "Ey Sa'd, bu ne israftır?" buyurdu. O da; "Abdestte israf var mıdır?" dedi. Resûlullâh (s.a.v.); "Evet, akan bir nehirden olsa bile (vardır)." buyurdu.

Dinimizin koyduğu bu esasları hayâtımızın her saf­hasında tatbik etmeye gayret etmeliyiz. Sofraya düşen ekmek kırıntılarını atmak, fasulye, pirinç gibi yemek hazırlanırken yere düşenleri almamak, su, elektrik, gaz vesâiri lüzumsuz yere kullanmak hep birer israftır.

F.T.
14 Ocak 2010