Haberler:


X adresimiz

Ana Menü

Kulluk vazifelerini yapmak!

Başlatan İsra, 16 Haziran 2010, 05:16:05

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

İsra

İmam-ı Rabbani hazretleri buyurdu ki: “Bütün varlıkların hülâsası, özü olan insan, eğlence için, oyun için, yiyip içmek, gezmek, yatmak, keyif sürmek için yaratılmadı. Kulluk vazîfelerini yapmak için, Rabbine itaat, tevâzu, kuvvetsizliğini, ihtiyacını göstermek, Ona sığınmak ve yalvarmak için yaratıldı.

Muhammed aleyhisselâmın bildirdiği ibâdetlerin hepsi, insanlara faydalı şeylerdir. İnsanlara yaradığı için emredilmiştir. Yoksa, hiçbir ibâdetin Allahü teâlâya faydası yoktur. Candan teşekkür ederek, minnet ile ibâdet yapmalı. Tam teslim olarak, emirleri yapmaya ve yasaklardan kaçınmaya çalışmalıdır. Allahü teâlâ hiçbir şeye muhtaç olmadığı hâlde, kullarını, emir ve yasaklar vermekle şereflendirdi. Her şeye muhtaç olan, biz kulların, bu büyük ihsâna, bol bol teşekkür etmemiz, bunun için de, emirleri yapmaya, candan sarılmamız lâzımdır.

Dünyada biri, mevki, rütbe sahibi olsa, emrinde bulunanlardan birine, mühim bir vazîfe verse, bu vazîfenin yapılmasında, emir verene de faydası olduğu hâlde, bu işçi, bu vazîfeye ne kadar çok önem ve kıymet verir. Bu vazîfeyi, bana büyük bir zat verdi diye öğünür ve seve seve, zevk ile yapmaya çalışır değil mi?

Yazıklar olsun! Allahü teâlânın büyüklüğü, yüksekliği, bu kimsenin büyüklüğü kadar değil midir de, islâm dîninin istediklerini yapmaya, böyle çalışılmıyor.

Utanmak lâzımdır. Gaflet uykusundan uyanmamız lâzımdır. Allahü teâlânın emirlerini yapmamak, iki sebebden ileri gelir:

1- Allahü teâlânın emirlerine, yasaklarına inanılmamıştır. (Bu ibâdetler Arablar içindir. Çöldeki insanların sağlam olması içindir. Bugün spor, fiziko-terapi, masaj, namazın işini görmekte, duşlar, banyolar, plâjlar, abdestten daha modern temizlemektedir denilmesidir).

2- Allahü teâlânın emirlerine önem vermemektir. Bu emirlerin büyüklüğünü, mevki, makam sahibi kimselerin büyüklüğünden aşağı görmektir.
Her iki sebep ile de, ibâdet etmemenin kötülüğünü, çirkinliğini düşünmemiz lâzımdır.”

Mehmet oruç

İsra

Evliyânın büyüklerinden Ebû Abdullah Sübeyhî hazretlerine “Allahü teâlâya karşı gerçek kulluktan soruldu. O; “Allahü teâlâya karşı gerçek kulluk, Resûlüne, sallAllahü aleyhi ve sellem tam uymakla isbât edilir. Bu da, ahde vefâ, O’nun emirlerine uygun hareket, mevcûd olana rızâ, kayıp olana sabretmektir” buyurdu.

Evliyânın büyüklerinden Ebû Abdullah Mağribî de kulun, Allahü teâlânın emirlerine göre hareket etmesi gerektiğini söylerdi. Kul olduğunu iddiâ edip, şahsî arzuları da bulunan kimse bu iddiâsında yalancıdır. Çünkü, kulun arzuları bulunmamalı, sâhibinin irâdesi istikâmetinde hareket etmelidir, buyurdu.

Ebû Ali Cürcânî hazretleri buyurdu ki: “Bir kulun, Allahü teâlânın beğendiği işleri kolayca yapabilmesi, sünnete göre hareket etmesi, sâlih kimseleri sevmesi, eş-dost ile güzel geçinmesi, Allah rızâsı için insanlara iyilik yapması, Müslümanların işini görmesi ve vakitlerini Allahü teâlânın dînine hizmetle geçirmesi, saâdet alâmetlerindendir.”

“Bir kulun ereceği saâdet, emredilen ibâdetleri ve tâatleri kolayca yapmasıdır. Bütün işlerinde sünnet üzere yürümeyi başarmasıdır. Sâlih kullara karşı içten sevgi beslemesi, hangi işte olursa olsun, ahlâkını değiştirmemesidir.”
Sırrî-yi Sekatî buyurdu ki:

“Kul; nâfileleri yaparken farzları yapmayı unutursa ve bedeni ile ibâdet ederken, kalbi Allahü teâlâdan gâfil olursa, Hak teâlâdan uzaklaşır.”

“Kulun amellerini boşa çıkaran, kalbleri bozan, kulu en süratli helâke götüren, devamlı hüzne boğan, cezâyı çabuklaştıran, riyâyı sevdiren, ucba (amellerini beğenip güzel görmek) götüren, baş olmak hevesine kaptıran şey, insanın nefsini tanımaması, kendi ayıblarını bırakıp, başkalarının ayıblarını görmesidir.”

“Kul dört şeyle yükselir. Bunlar: İlim, edep, emânet ve iffettir.”

Evliyânın büyüklerinden Hâris el-Muhâsibî buyurdu ki:

“Kulluk, insanın, âcizliğini idrâk edip, anlamasıdır.”

Mehmet Oruç

İsra

İstanbul’un mânevî fâtihi, büyük âlim, hekim ve velî Akşemseddîn hazretleri buyurdular ki: “Kulluk beş kısımdır:

Birincisi; ten kulluğudur. Bu, Allahü teâlânın emirlerine uyup, yasak ettiği şeylerden sakınmaktır.

İkincisi; nefs kulluğudur. Bu kulluk, nefsi terbiye etmek, ıslâh etmek, mücâhede ve nefsin istemediği şeyleri yapmak, riyâzet çekip nefsin istediği şeyleri yapmamaktır.

Üçüncüsü; gönül kulluğudur. Bu ise, dünyâdan ve dünyâda bulunan şeylerden yüz çevirip, âhirete yönelmektir. Âhirete yarar iş yapmaktır.

Dördüncüsü; sır kulluğudur. Bu, her şeyi bırakıp, tamâmen Allahü teâlâya dönüp, O’nun rızâsını kazanmaktır.

Beşincisi; can kulluğudur. Bu kulluk, müşâhedeye ermek için kendini Allah yoluna vermekle olur...”

Tâbiînin büyüklerinden, velî, hadîs ve fıkıh âlimi Atâ bin Ebû Rebâh hazretlerine soruldu: “Kullara verilen en kıymetli şey nedir?” O da; “Dîni bilmektir” cevâbını verdi.

Evliyânın büyüklerinden Cüneyd-i Bağdâdî buyurdular ki: “Kulluk, her an Allahü teâlâya muhtâc olduğunu bilmek ve O’nun Resûlüne tam tâbi olmaktır.”

Evliyânın büyüklerinden Dâvûd-i Tâî buyurdu ki: “Uzun emele dalan bir kul, üzerindeki kul borçlarını unutur ve tövbe etmeyi sonraya bırakır. Siz böyle yapmayınız.”

Endülüs, Mısır ve Filistin taraflarında yaşamış büyük velîlerden Ebû Abdullah el-Kureşî hazretleri buyurdu ki: “Kul, ibâdetlerinde doğru olursa, ummadığı yerden yardımlara kavuşur.”

Evliyânın meşhurlarından Ebû Abdullah Seczî buyurdu ki: “Âzâlarıyla ve kalbiyle günâh işleyip de, sâdece dili ile tövbe eden, âzâsını ve kalbini günahlardan uzak tutmayan kimse ne kötü kuldur.”

Ebû Yâkûb Nehrecûrî hazretleri buyurdu ki: “Kişi, kendi benliğinden sıyrılıp, Hak ile berâber olursa, o zaman kulluk makâmına kavuşur. Kul olabilmek pek yüksek bir makamdır.”

Mehmet Oruç