Haberler:


X adresimiz

Ana Menü

Son İletiler

#21
HİKAYELER / Keloğlan Uçan Halı - Serdar Y...
Son İleti Gönderen Serdar102 - 12 Mayıs 2025, 22:43:09

KELOĞLAN UÇAN HALI
Bir varmış, bir yokmuş. Keloğlan adında bir genç varmış. Çalışmayı sevmezmiş ama kızlar onun peşinden koşarmış. Kasaba yolunda önüne çıkarlar, beni al Keloğlan, beni al, derlermiş. Bunun üzerine Keloğlan: " Yoo, durun bakalım kızlar. Hepiniz çok güzelsiniz ama benim gözüm yükseklerde. Ben padişahın kızını almak isterim. " dermiş. Böyle dermiş ama, sen padişahın kızını gördün mü, onunla konuştun mu, diyenlere, ne gördüm, ne konuştum ama ben onu seviyorum, dermiş. Ee Keloğlan bu, görerek de sever, görmeden de sever, ona sadece başı kel diye Keloğlan dememişler. Mert, yiğit, cesur olmasa yüzyıllardır adı böyle saygıyla anılır mıymış? Keloğlan, Anadolu insanının ezilmişlikten kurtulmak isteyişinin canlı bir haykırışıymış. Her yiğit gencin içinde mutlaka bir Keloğlan varmış. Yürü Keloğlan yürü, Anadolu sana yetmezmiş, senin adın dünyada duyulmalıymış.

Yürü Keloğlan yürü demiştik ya sonunda Keloğlan yürüye yürüye başkente varmış. Hayal gibiymiş ama başkentte herkes padişahın kaçırıldığından bahsediyormuş. Böyle bir olay dünya tarihinde olası değilmiş. Kim kaçırabilirmiş ki koskoca padişahı?
Bir, iki derken duydukları, ee yeter artık deyip, Keloğlan saraya gitmiş. Keloğlan'ı padişahın kızının huzuruna çıkarmışlar. Padişahın kızı Ayla'nın iki gözü dört çeşmeymiş. O kadar çok ağlamış ki, sarayın salonu diz boyu gözyaşı dolmuş. Ayla biraz daha ağlasa sarayı gözyaşı basacakmış. Keloğlan Ayla'nın yanına gitmiş: " Sevgili sultanım, nedir bunca gam keder, babanızın kaçırılması mı etti sizi heder? " demiş. Ayla gözyaşlarını silmiş. Daha önceki gecelerde bu genç pek çok defa rüyalarına girmiş. Onun olmazı olduran, imkansızı gerçekleştiren biri olduğunu biliyormuş:
" Aman Keloğlan, yaman Keloğlan, dağlar başı duman Keloğlan.
Sen sen ol Keloğlan, odamdaki halı uçar Keloğlan.
Sen halı uç de halı uçar, dünyayı dolaşır gelir Keloğlan.
Ben sana aşığım Keloğlan, ne olur babamı kurtar Keloğlan. "

Ayla'nın haykırışı üzerine Keloğlan harekete geçmiş. Odaya gidip halının üstüne oturmuş. Ayla ve baş vezir de halıya binmiş. Keloğlan, halı uç, demiş, halı uçmuş. Saray penceresinden çıkıp gökyüzüne yükselmiş. Ayla'nın söylediğine göre, babasını kaçıran amcasıymış. Amcası dedesinin bir cariyeden olma oğluymuş. Yıllar önce saray dışına çıkarılmış ama a nasının teşvikiyle şimdi padişahlıkta hak iddia ediyormuş.

Uçan halı, Uludağ'ın sarp ve yalçın kayalıklarında kurulmuş olan kaleye varmış. Saray penceresinden içeri salona girmiş. Keloğlan, Ayla ve baş vezir uçan halıdan inmişler. Padişah salonun ortasındaki bir kafes içindeymiş. Ayla tahtında oturan amcasına doğru yürümüş: " Amca, amca, neden yaptın bunu böyle, derdin nedir, çabuk söyle? " demiş. Amcası ayağa kalkmış. O da yeğeni Ayla'ya doğru yürümüş: " Yeğen, yeğen, uçan halıya bindin geldin, neden beni payladın? " demiş.
" Amca, amca, ben seni paylamadım. Sen neden babamı kaçırdın? " demiş.
" Yeğen, yeğen, babanı kaçırdım ama o beni önemsemedi. Tahta bir oturdu, kalkmadı. O tahtta benim de hakkım var, dedim, bana dönüp bakmadı. Babanla ben kardeşiz. Baba bir ana ayrı, olur mu kardeşler arasında ayrı gayrı? Tahtın yarısı onunsa yarısı benim, halkımın mutluluğu için, çırpınır canım. "

Ayla amcasına karşılık vermemiş ve Keloğlan'dan yana dönmüş.
Keloğlan: " Şimdi madem ki siz eski padişahın evlatlarısınız. O zaman, şey canım, siz ikiniz de padişahsınız. Taht geniş, bir tahta iki padişah oturmaz diye bir kanun yok ya. Siz ikiniz tahta oturursunuz olur biter, yani ben çözüm yolunu böyle buldum. "
Keloğlan'ın bu sözleri üzerine herkes birbirine bakınmış. Amca gidip kardeşini kafesten çıkarmış. Üç yolcuyla kederli gelen uçan halı, beş yolcuyla neşeli bir şekilde başkente yumuşak iniş yapmış. Daha sonra sarayda düzenlenen bir törenle tahta iki padişah oturmuş. Kişisel hırslara kapılmadan, halkın menfaatini düşünerek, sevgiyle, iyilikle ülkeyi yönetmişler. Böylesi daha iyi değil miymiş, ne demek tahtı ele geçiren şehzade padişah olurmuş ve kardeşlerini halledermiş? Keşke birlik olsaydınız ve güç birliği yapsaydınız. Biri padişah diğeri ordu komutanı olabilirdi. Devlet meseleleri üzerinde ortak kararlar alınabilirdi.

Bu arada Keloğlan ile Ayla evlenmişler. Ayla saraydan ayrılmak istememiş, Keloğlan da onunla birlikte sarayda yaşamak zorunda kalmış. Keloğlan hep çarşıda, pazardaymış. Halktan kopmamış ve halkın sorunlarını padişahlara anlatmış. Kardeş padişahlar, hazinenin değil, halkın cebinin dolu olmasına özen göstermişler. Çarşıda, pazarda köylüler takılırmış Keloğlan'a, Keloğlan Sultan derlermiş ama Keloğlan bunları önemsemezmiş: " Benim sultanlığımdan ne olacak canım. Eskiden başım keldi, kafamda saç yoktu. Şimdi sultan olduysak ne değişti? Kafamda yine saç yok ve başım yine kel, deyince köylüler kahkahalarla gülermiş.

SON

Yazan: Serdar Yıldırım

#22
HİKAYELER / Hurdacının Aşkı - Serdar Yıld...
Son İleti Gönderen Serdar102 - 12 Mayıs 2025, 22:40:47


HURDACININ AŞKI
Hurdacı genç el arabasıyla hurda toplamaya çıkmıştı:   " Haydi, demir alırım, bakır alırım, alüminyum alırım, sarı alırım. " diye bağırıyordu.  Çok zengin, katları, yatları, köşkleri, fabrikaları bulunan bir ailenin kızı olan Hülya, üstü açık, spor arabasıyla köşkün bahçesinden yola çıkmıştı. Hurdacı gencin sesini duyunca frene bastı. Bekledi. Hurdacı genç, arabasının yanından geçerken:  " Affedersiniz ama, siz aldığınız demirleri, bakırları ne yapıyorsunuz? " diye sordu.
Bunun üzerine hurdacı genç durdu:  " Ne yapacağım, bunları alan hurda deposu var, oraya satıyorum. "
" İyi kazanıyor musun? Bu iş günde ne kadar para bırakıyor? "
" Ben çok gezerim. Gün sonunda on kağıt kazandıysam, keyfim yerine gelir. Bazen çöpten hurda çıkıyor. Böyle hurdanın tümü kar. On beş-yirmi kağıt kazandığım günler oldu. Böyle ballı günlerde, kendime bir ziyafet çekerim. "
" Ziyafet mi? Nasıl bir ziyafet bu? Kokteyl partisi falan mı? "
" Kokteyl partisini hiç duymadım. Bir keresinde Cumhuriyet Halk Partisi'ne gitmiştim. Sağ olsunlar. Bana çok iyi davrandılar. Çıkarken, buyur, yine gel dedilerdi ya, ikinci kere gidemedim. "
" Siz neler söylüyorsunuz? Cumhuriyet Halk Partisi de nereden çıktı? Kendime ziyafet çekerim dediydiniz. "
" Ziyafet işte ama kendi çapımda. Çarşıdaki kebapçıda bir buçuk iskender yerim."

Yakışıklı hurdacı genç, muzipçe o kadar güzel gülümsedi ki, Hülya da gülümsemekten kendini alamadı. Hülya'nın birden aklına köşkün arka tarafındaki atıl demirler geldi. Orada bir de eski soba vardı. Çocukluğundan beri onlar orada duruyordu. Bilmem bu genç onlara kaç para verirdi?
Hülya: " Arkadaş, senin adın ne? " diye sordu. " Benim adım Hülya: "
Hurdacı genç: " Benim adımda Şevket ama arkadaşlar bana Şevko derler. "
Hülya: " Şevko, bizim köşkün arka tarafında hurda demirler var. Sanırım bir de eski soba olacaktı. Onlara ne verirsin? "
Şevko: " Önce demirleri ve sobayı göreyim sonra bir fiyat biçerim. "

Hülya spor arabasını köşkün önüne park etti. Şevko ise, tek tekerlekli el arabasını iterek, birlikte köşkün bahçesine girdiler ve köşkün arka tarafına doğru yürüdüler. Onları köşkün penceresinden seyretmekte olan Hülya'nın babası, yanında korumaları olduğu halde, bahçeye çıktı ve Hülya'nın yanına gitti.
Hülya'nın babası: " Kızım ne oluyor? Bu hurdacı da neyin nesi? "
Hülya: " Hiç babacığım. Bu Şevko. Az önce arkadaş olduk. "
Hülya'nın babası: " Arkadaş mı oldun? "
Hülya: " Evet, arkadaş oldum ve buradaki demirleri ona satmak istiyorum. "
Hülya'nın babası: " Ee iyi, sat bakalım. "
Hülya, Şevko'dan yana dönerek: " Arkadaş, bu demirlere ve sobaya ne verirsin? "
Şevko: " Demirler para etmez, arabaya atıvereyim. Sobaya beş lira veririm. "
Hülya: " Sen şimdi bu kadar demir para etmez diyorsun ha? Ama kilo hesabı satacaksın. Demirler kalsın. Sobaya beş lira az, şuna on beş desek. "
Şevko: " Hemen kızma arkadaş! Sobaya on beş tamam ama yanında demirleri de isterim yani burada ne varsa hepsine on beş. "
Hülya: " Olmaz! Hepsine yirmi. Beş kuruş aşağı olmaz. "
Şevko: " Tamam, hepsine yirmi. Ben şunları arabaya yükleyivereyim. "
Şevko, demirleri ve sobayı arabasına yükledikten sonra, Hülya'ya dönerek:  " Şimdilik beş lirayı vereyim, kalanı yarın bu vakitler buraya getiririm. Görüşmek üzere. " deyip, arabasını iterek gö türmeye başladı.
Hülya, Şevko'nun verdiği beş liraya bakakaldı. Bir an babasıyla göz göze geldi. Babası onun haline acıyarak bakıyordu:  " Kızım, seni Amerikalarda boşuna okutmuşum. İktisat üniversitesinden mezunsun ama üniversitenin ünisinden haberi olmayan birine karşı yirmi sıfır galip gelmen gerekirken, on beşe beş yeniliyorsun. Bu genç sana on beş lirayı getirmez. Gitti gider. "
Babası bu sözleri söyledikten sonra korumalarıyla birlikte uzaklaştı. Hülya iki damla gözyaşının yanaklarına süzüldüğünü fark etti. Bebeklik günleri hariç, ağlamadığını biliyordu. Çok iyi bildiği bir şey daha vardı: İnsan karakterleri. Karakter tahmini işinde hiçbir zaman yanılmamıştı. Tahmini doğru çıkarsa, Şevko yarın gelir ve on beş lirayı getirirdi. Eğer Şevko yarın gelir ve on beş lirayı getirirse, ondan ayrılmayacağına kendi kendine söz verdi.

Yarın olmuştu. Hülya bir saati aşkın bir zamandır köşkün bahçesinde dolanıp duruyordu. Bilmem kaçıncı defa bahçe kapısına yaklaşmıştı ki, Şevko'yu gördü. Şevko gelmişti:  " Kusura bakma, arkadaş. Dün yanımda başka param yoktu da ondan öyle oldu. Yoksa borç bırakmak istemezdim. İşte on beş lira. "
Hülya: " Parayı getirdin ya gerisinin önemi yok. Demirlerle sobayı satınca sana iyi kar kaldı mı? "
Şevko: " Aman, ne demezsin! Çok iyi kazandım. Onları altmış liraya aldılar. Yirmi sana verdim bana kırk lira kaldı. Şimdiye kadar böyle ballı alışveriş yapmamıştım. Çarşıdaki kebapçıya gidiyorum. Benimle gelir misin, arkadaş? İskender haricinde ayran, kola ne içersen ısmarlarım. "
Hülya, Şevko'nun dediklerine bir güldü, bir güldü ki sormayın!
Onlar çarşıdaki kebapçıda çok güzel ve neşeli bir ziyafet çektiler. Hülya konuşma aralarına sorular sıkıştırarak Şevko'yu daha yakından tanımak fırsatını buldu. Onda gelişmeye, daha çok kazanmaya uygun muhteşem bir ticari zeka bulunduğunu fark etti. Dört yıllık hurdacı ve yirmi beş yaşındaydı. Askerliğini yaptıktan sonra köyüne dönmemiş, Bursa'da kalmıştı. Köyünde beşi bitirmiş, altının yan kapısından geçmişti. ( Altıncı sınıfa ait birkaç kitap bulmuş ve bunları okumuştu. ) Daha dün canlıca yaşadığı olayda adam beş lira sermaye ile on beş lira borcunu ödemiş, kırk lira da temiz para kazanmıştı. Yirmi liranın karı kırk lira olmuştu. Demek ki, yirmi bin lirası olsa kısa zamanda kırk bin lira kar edebilirdi.

Hülya birkaç gün sonra durumu babasına anlatarak, Şevko'yu şirketlerinden birinde işe aldırdı. Şevko ilk gün kıyafetlerini yadırgadı. Takım elbiseli, beyaz gömlekli, kravatlı halini aynada görünce şaşırdı ama zamanla alıştı. Hülya bu ilk avansın deyip beş bin lira verince cebi kızıştı. Para tomarı pantolonunun cebinde şişkinlik yapınca bir cüzdan alıp ceketinin iç cebine koymayı ihmal etmedi.

Şevko kiralık olarak tuttuğu apartman dairesinde satın aldığı pek çok kitabı okumaya başladı. Aradan aylar geçtikçe, beyninin hücreleri bilgiyle, bilimle, kültürle aydınlanmaya başladıkça, çağdaşlaştıkça, bakışları değişti, gözlerinden zeka fışkırmaya başladı. İnanılmazı gerçekleştirip dünyaya bir fakirin neler yapabileceğini göstermek istiyordu. Bunun için yıllardır fırsat kollamıştı. Beyninin en ücra köşelerindeki fikirleri, çevresindekilerden yanlış anlarlar diye açıklamaktan korktuğu düşünceleri şirketteki çalışma ofisine gelen Hülya'ya anlatıyor ve takdir görüyordu. Ne demek öyle, söz gümüştür. Şevko'ya göre, söz altın değerindeydi. Söz, ağızdan çıkar ve iyiyi, doğruyu, güzeli anlatırdı. Konuşacaktın, her konuda bilgini ortaya koyacaktın. Herkes istediği konuda fikir ileri sürüp yorum yapabilirdi. Bu konuda ben böyle düşünüyorum derdin ve kesinlikle yanlışa düşmezdin. Önemli olan, ben diyebilmekti. Boyun bükmeden, eğilmeden savunduğun fikrin takipçisi olabiliyorsan, Ne Mutlu Türküm Diyene.

Şevko, Hülya'nın ofise uğramadığı günlerde huzursuz oluyordu. Her gün mutlaka onu görmek, onunla konuşmak istiyordu. Zamanla Hülya'yı sevmeye başladığını fark etti. Bu sevgi öylesine büyük bir sevgiydi ki, kısaca adına aşk dedi. İnsanoğlu dünyada var oldukça aşk da var olacak ve benim aşkım, sırılsıklam aşık olan Şevko'nun aşkı yani Hurdacının Aşkı adıyla isim bulacaktır. Aslında Hülya da Şevko'ya karşı ilgisiz değildi. Tanıştığı ilk günlerde Şevko'ya karşı derin bir his ve sevgi duyduğunu anlamıştı. Şevko'ya yardımcı olmuş, onu sokaktan kurtarmış ve zirveye taşıyordu.

Aradan beş yıl geçti. Bu beş yıllık sürede Şevko para kazanmanın inceliklerini keşfetmekle meşguldü. Bir aralık para kazanmanın püf noktaları isimli bir kitap bastırmaya kalkışmış ve Hülya'nın gayretleri sonucu hazırladığı dokümanları sobada yakmıştı. Tahvil ve hisse senedi alımlarına girişen Şevko kıyısından, köşesinden de olsa azıcık bir servet oluşturmuştu. Şirketten kazandığı parayı yani aldığı maaşı derin dondurucuya atmıyor, o parayı çalıştırarak, paraya para kazandırıp, kasasına sıcak para girişi sağlıyordu.

Bir gün Şevko, çalışma ofisine gelen Hülya'ya aşkını anlattı. Onu çok sevdiğini ve evlenmek istediğini söyledi. Hülya da, Şevko'ya, kendisini çok sevdiğini ve evlenme teklifini kabul edebileceğini fakat babasının olurunu almak istediğini söyledi.  Köşkteki akşam yemeğinden sonra Hülya, babasına, bugün bir evlenme teklifi aldığını, bu teklifi yapan genci yıllardır tanıdığını ve onu çok sevdiğini söyledi. Bunun üzerine babası:             " Kızım, bu gencin otomobil fabrikası var mı? " diye sordu.
" Yok baba, nereden olsun? Belki zamanla otomobil fabrikası kurar. "
" Bak kızım, ben zenginliğe haddinden fazla önem veririm. Seninle evlenecek olanın mutlaka otomobil fabrikası olmalı. Sen doğduğun gün, ben bu kararı almıştım. Fabrikası olmayana ben kız vermem. "
" Baba, bana talip olan bizim Şevko. Hani bir zamanlar hurdacıydı da, sonradan şirkette ona iş vermiştin. Üstün gayretleri sonucu beş yılda şirketin karını yüz kat arttıran Şevko. "
" Tamam işte, Şevko, mevko. Kursun otomobil fabrikasını gelsin seni benden istesin. Ben seni sevdiğinle evlendirmem demedim ki. "

Ertesi gün Hülya, Şevko'ya, babasıyla konuştuklarını anlattı. Bunun üzerine Şevko:  " Baban market, pastane açmamı istemiyor ki, otomobil fabrikası diyor. Bankadaki paramı, tahvil ve hisse senetlerimi ortaya koysam otomobil fabrikasının bir kısmını inşa ettiririm. Bu fabrikanın yan kuruluş binaları olacak. Bunları hangi arsa üstüne yaptırırsın? Fabrikanın içindeki makinalar tonla para tutar. "
Hülya: " Bak Şevko, arsa işini düşünme. İki yıl önce babamın bana yaş günümde armağan ettiği beş bin dönümlük arsa yeter. Birkaç bankada yüklü miktarda hesabım var. Altın, mücevher falan da var. İşe girişelim. Paramız yetmezse kredi çekeriz. Babam fabrikayı yarıladığımızı görsün, desteğini esirgemez. "
Şevko ile Hülya iki yıl içinde otomobil fabrikasını hizmete sokup ilk yaptıkları otomobilleri piyasaya sürdü. Otomobiller geniş bir alıcı kitlesi tarafından rağbet gördü ve çok tutuldu. Hülya bir gün Şevko ile birlikte, babasını otomobil fabrikasına gö türdü. Fabrikayı gezen baba, Şevko ile Hülya'nın alnından öptü.

Ertesi akşam Şevko iki tanıdığıyla gidip, Hülya'yı babasından istedi. Baba, Hülya'yı Şevko'ya verdi. Bir ay sonra nişan, iki ay sonra düğünleri yapıldı. En lüks otellerde yapılan nişan ve düğüne Türkiye ve dünya jet sosyetesinin tanınmış simaları katıldı. Şevko ile Hülya evlenerek muratlarına erdiler. Hurdacının Aşkı hikayesi  burada sona erdi.

SON

Yazan: Serdar Yıldırım


#23
İSLAM-GENEL / Hayata yön veren kurallara uym...
Son İleti Gönderen Kendinibulanadam - 09 Mayıs 2025, 15:41:46
Yaşantımıza yön veren,kurallarına uymanın önemi nedir?

Her insan kendi yaşantısına yön veren kurallara uymalıdır. Mesala bir toplumda yaşarken hepimizin bir birine karşı görevleri ve sorumlulukları vardır. Sorumluluk bilinci içinde yaşamalı, ahlâk kurallarına,etik kurallara,örf ve adetlere ve toplumumuzun normlarına hepimiz uymalıyızdır. Hiçbirimiz kendimize yapılması hoş olmayacak bir şeyi,başkasına yapmamaya çalışılmalıdır.  Başkasının ve kendimizin hakları çiğnenmemelidir. Mesala hak geçmesin diye,yiyecekler kardeş payı yapılır. Diğer kul hakları konusunda da bir önce ki misaldeki gibi hassas davranılmalıdır. Herşeyin hayatta bir kuralı vardır ve biz doğru olan kurallara uymalıyızdır. Allah'ın sevdiğini bizde sevmeli, sevmediğini bizde sevmemeliyizdir. Resulullah s.a.v, selat ve selam onun üzerine olsun, onun bildirdiği ilahi konunlara uymalıyızdır. Yaşamın kurallarına uymanın ne derece önemli olduğuna delil olan bir hikayeyi burada paylaşalım:"Mecusi bir adam son nefeste iman ederek ölüyor. Peki bu gizemli olaydaki sır neydi? Bu adam günün birinde oğlunu,oruçlunun önünde yemek yememesi için kulağını çekiyor. Işte bu olay son nefese gelince imanlı ölümünün arkasında yatan bir yaşam kuralı."Başka bir örnek:"Bir kadın çok ibadet ediyor fakat bir kediyi odaya hapis edip öldürüyor ve cehennemlik ediyor kendini.Bir kadında çok ibadet etmiyor ama bir kedinin yemini veriyor,bu iyilik ile cennetlik oluyor." Bir başka hikâyede zina eden bir kadın hakkında,işte hikaye şu şekilde:"Zinakar bir kadın günün birinde bir köpeği susuz görüyor ve ayakkabılarına su kuyusundan su çekip su doldurarak köpeğe veriyor ve bu davranışla affediliyor." Birde ayyaş bir çobanın Allah'a yaptığı bir dua sayesinde kurtuluşu var bir örnek olarak.Bu nimet sendendir diyor Allah'a hamd ediyor çoban ve cennetlik oluyor.Internette bu hikayeyi bulabilirsiniz araştırarak.Bir başka hikayede hz.Musa zamanında gerçekleşmiştir. Zamanında kötü bir adam yasarmış kimse sevmezmiş. Bu adam tövbe ederek ölmüş. Ölünce kötü olduğu için cesedini kuyuya atmışlar. Hz. Musa kuyudaki adamın tövbe ederek öldüğünü ve Allah'ın veli kulu olduğunu vahiy alıp insanlara bildirince adam kuyudan çıkartılıp müslüman mezarlığa gömülmüş.  Insanoglu çiğ süt emmiştir. Nefse uyarak ne kadar kötü şeyler yapabilir kim bilir? Aynı şekilde kalbi dinleyerek ne iyilikler yapabilir kim bilir? Nefsten gelenin yani kötülüklerin tersi yakılarak iyiliğe dönüştürülebilir. Bir kötülüğe bulaşırsa insan kalben pişman olmalı tevbe etmelidir. Inat edip eşkıya olunmamalıdır. Tevbe elden geldiğince sürdürülmesi gerekir ve bozulursa tövbe tekrarlanmalıdır. Günaha dalmak nefsin afetidir. Her günahta bir cehennem riski var olduğu unutulmamalıdır. Kalp dini ibadetlerle huzur bulur.Hadis:"Insan nasıl yaşarsa öyle ölür,nasıl ölürse öyle diriltilir."Hadis:"Tövbe eden hiç günah işlememiş gibidir."Hadis:" Günah işleyenler içinde en hayırlısı tövbe edenlerdir.".Allah dünyanın,kabrin,mahşer yerinin ve ahiretin korkunç hallerinden cümlemizi korumasını niyaz ederim. Günah korkusu ve nefs terbiyesi Allah nasip etsin diye diliyor ve niyaz ediyorum. InşaAllah Allah dünya yaşantısının kurallarına uymayı ve arınmış olarak yaşayıp ölmeyi nasip etsin diliyor ve niyaz ediyorum.Tüm iyilik yapıp kötülüklerden uzak kalanları,Allah tevhid üzere ruhunu teslim etmeyi nasip etsin ve bizlerede iyilik yapıp kotülüklerden uzak eylesin niyaz ediyorum.

https://youtube.com/shorts/KUhRI4CJvBM?si=pM7XLCQ_rE5vTVvt
#24
İSLAM-GENEL / Kainattaki nizam ve intizam te...
Son İleti Gönderen Kendinibulanadam - 09 Mayıs 2025, 15:37:42
Kainattaki nizam ve intizam tesadüf olur mu?

Kâinattaki nizam ve intizam, her şeyin sonsuz bir ilim ve hikmetle yapılmış olmasından doğmuştur. Bu ise kendi kendine yahut tesadüfen değil, ancak Allah'ın iradesiyle tahakkuk eder. Her şeyin ve her işin kast ve irade ile ortaya çıkmasının en büyük delili de bu nizamdan hasıl olan faydalı neticelerdir.

Dünya tesadüfe yer verilmesi mümkün olmayacak biçimde dizayn ve tasarım edilmiştir. Herşey ilahi bir sanatın var olduğunu gösteriyor ve kendiliğinden oluşmasının imkansız olduğunu gösteriyor. Mesala güneş olmasa dünya karanlık olur. Ay olmasa geceler zifili karanlık olur. Güneş dünyaya çok yaklaşsa sıcaktan bütün var olan şeyler yanar. Güneş dünyaya çok uzak olsa herşey donar. Yani güneş şimdiki yerindeyse bu tesadüf değil ilahi nizam ve intizamın bir göstergesidir. Başka bir örnek vermek gerekirse su olmasa insanlar hayvanlar,sürüngenler ve böcekler ölürler yaşayamazlar. Eğer toprak olmasa mahsül yetişmez. Eğer meyva,sebze,tahıllar, baklagiller olmasa insan beslenecek değil. Şifalı bitkiler olmasa veya ilaç yapacak kimyasallar olmasa hastalık şifa bulmaz. Ateş olmasa yemek pişmez.Tohum olmasa ağaç yetişmez. Gezegenlerin her biri yaşam için gerekli tüm bilim adamları öyle bildiriyorlar.Uzayda yer çekimi olsa gezegenler her biri yöne kayar yerinde durmaz.Bilgi kendiliğinden var olmuyor melekler bildiriyor,ilim bunun neticesinde var oluyor.Daha pek çok şey daha...Bir radyo bir ustası olmadan,kendiliğinden olamaz.Her bir hücre bile bir fabrika gibidir.Tüm bunlar ilahi bir sanatçının varlığını gösteriyor ve ilahi nizam ve intizamın tesadüfe yer olmayacağını gösteriyor.

https://sorularlarisale.com/kainatin-umumunda-bir-nizam-i-ekmel-bir-intizam-i-kasdi-vardir-her-cihette-resahat-i-ihtiyar-ve-lemeat-i-kast-gorunur?amp

https://sorularlaislamiyet.com/kaynak/okuma-parcasi-kainattaki-nizam-kendi-kendine-olmaz?amp

https://www.zaferdergisi.com/makale/16286-kainattaki-mukemmel-duzen-ahireti-nasil-bildirir.html

https://youtube.com/shorts/C_ClpUBZHes?si=F3C_ogHUsJlGnPwf

https://youtube.com/shorts/FyskTRU7ovI?si=jEZS-APv1_QJwWIk

https://youtube.com/shorts/5Ck_HCCY-kg?si=YsBjjvstaJ64mek3

https://youtube.com/shorts/dq2iszmfv80?si=zSOiIT2dQ8l27iAn
#25
İSLAM-GENEL / Ynt: Nefslerin Temizliği ( Müz...
Son İleti Gönderen Kendinibulanadam - 29 Nisan 2025, 18:23:31
Sınanmak amacı ile dünyadayız,gerçek hayat bu değil,bu nedenle nefse her istediğini vermemek ve nefsin kötülüklerinden sakınmak önemlidir.
#26
İSLAM-GENEL / Kendimiz,dünyamız,ahiretmiz,ya...
Son İleti Gönderen Kendinibulanadam - 28 Nisan 2025, 16:09:08
Dua"Allah'ım bize rahmet nazar-ı ile bak ve merhametinle muamele et,razı olduğun kullar eyle bizi,bana ve benden dua bekleyen yakınlarıma yardım et ve sıkıntılarımızı gider,iyilik yaptırıp,kötülüklerden bizi uzaklaştır,dünya ve ahiretmizi mamur(bayındır)eyle, ölmüş yakınlarımada rahmet eyle ve kabir azabını hafiflet,ikram ettiğin kullarına dahil et.Amin.
#27
Cennetlik ile cehennemlik arasındaki fark nedir?Cennetlik ve cehennemlik bir insan arasındaki temel fark, cennetlik ahireti için dünyada yaşamaya çalışandır, cehennemlik dünya için dünyada yaşamaya çalışandır. Aradaki ayırt edici fark ise müslümanın namazıdır. Kafir ve müslüman namaz farkı ile bir birinden ayrılır. Namaz ise şunun için önemlidir ve bir hadiste rivayet edilir: "Cehennemi iğne deliğinden görseniz,başını secdeden kaldıramazsınız."diyor Allah resulü. Bir hadiste ebu Hureyre r.a. 'dan rivayet ediliyor:"Allah bir kulunu severse, ona ölmeden evvel istimal eder buyruluyor. Peki istimal nasıl eder? Yani ölmeden önce hayırlı ameller işletir kendine buyuruluyor."
#28
İSLAM-GENEL / Ynt: Gerçek olan bir şeyi inka...
Son İleti Gönderen Kendinibulanadam - 27 Nisan 2025, 18:20:45
Bazı şeyleri,kazanmaya bir ömür ister,kaybetmeye bir anlık gaflet yeter. Kimi insan çok sağlıklıdır, bu insan küçük günahlardan ötürü bile cehennemlik olur, bazı insanda da sağlık çok azdır, büyük günahtan bile affolunur cehenneme girmez. Herşey bir adalet iledir.İlahi rahmet ile cennete girer kişi, ilahi adalet ile cehenneme girer kişi. Kiminin parası ile iyilik gelir,kiminin duası ile iyilik gelir. Her insan birileri için yaşar. Bazısı birinin rızkını sağlar,birisi bir insanın hastalığı için ilaç verir,bazısı dünya saadetini verir,bazısı ahiret saadetini bulmasına yardımcı olur. Her insanında bir iyi yönü vardır. Her insanında veya bir güzelinde bir kusuru vardır. Hiç kimse dört dörtlük hayat yaşayamaz. Her insanın bir içinde saklı bir derdi vardır, çeker çeker ölür gider, bir Allah bilir, bir kendi bilir.
#29
İSLAM-GENEL / Ynt: Nefslerin Temizliği ( Müz...
Son İleti Gönderen Togika - 27 Nisan 2025, 17:44:28
Resûl-i Ekrem (sav) buyurur ki:
<< Ümmetim için en çok  korktuğum Lût kavminin yaptığını yapmalarıdır.>>
Bu hadisin mânası şu demektir ki; bütün günahları toplasalar, bu günahtan daha korkunç ve daha dehşetli olmaz. Bir hadis-i şeriflerinde de Efendimiz (sav) şunu söylemekte:
<< Lût kavminin amelini işleyen kimse Allah-u Teâlâ (cc)'nın rahmetinden uzak ve mel'un olmuştur.>>
Diğer bir hadis-i şerifte de:
<< Lût kavminin yaptığını yapanları bulduğunuzda yapanı da, yapılanı da ( eğer rızasıyla yapıyor ve yaptırıyorsa ) ikisini de tepeleyip öldürünüz.>>
Bir hadis-i şerifte de:
<< Kim ki güzel yüzlü bir oğlana şehvet nazarıyla baksa, o haram şey'e tevbe etmedikçe gönlü yerine gelmez.>> buyurmuştur.
Emirel mü'minin Ali (kvc):
<< Bir erkek şehveti için diğer bir erkekle livâta etse; kıyamet gününde o kimseyi ateşten yüksekçe bir direğe vururlar. Bütün ateş halkı bilirler ki o kimse dünyada iken o murdar fiili işler-miş. Tevbe etmeden ölüp gitmiş. Şimdi mahşer gününde bu azaba giriftar oldu. Sonra lanet ederler.>>
İbn-i Abbas (ra)'dan mervidir.
<< Bir erkek bir erkeğe binip livâta etse, arşullah titrer. Titremesinin sebebi Hak Teâlâ (cc)dan korkması ve günahın büyüklüğü ve murdarlığı dolasıyladır. Çok büyük ve ulu bir günahtır. Hakkın hışmına uğramayalım diye korkar ve titrer.>>
#30
Cehennem hükmü verilen biri nasıl kurtulur cehennemden?

Bu konuda üç rivayet vardır.

Rivayet 1:" Bir kişi cehenneme doğru götürülürken,arkasına dönüp:"benim rabbim hakkında düşüncem böyle degildi" der. Allah:"Senin benim hakkımda düşüncen nedir?" diye sorar. Cehenneme götürülen kişi:"Ben Rabbimin Ğaffûr ve Rahîm (Sonsuz mağfiret ve merhamet sahibi)olduğuna inandım" der. Bunun üzerine Allah şöyle cevap verir:"Şüphesiz onun benim hakkımda hüsn-i  zannı var,elbette onu cennete koyacağım"der.

Rivayet2:"Bir adam cehenneme götürülürken"ben Allah'ın rahmetinden ümit kesmedim" diyerek cehennemden kurtulduğu söylenir."

Rivayet3"Bir adamın cehenneme götürülürken ,arkasını dönerek bakar,sağına soluna bakar, etrafına bakar. Allah neden böyle yaptığını sorar. Cehenneme götürülen adam,günahlarının Allah tarafından bagışlanacağına inandığını söylemesi üzerine Allah adamı cehenneme atmaktan vazgeçer.