Gençliğe acemi adımlar atmak üzere olan bir çocuk, günlerden bir gün babasıyla birlikte dağlara çıkmıştı...
Yürürken ayağı kaydı, az daha uçurumdan yuvarlanıyordu. Can havliyle bağırdı:
“Eyvaaah!..”
Karşı dağlardan aynı ses geldi:
“Eyvaaah!”
Önce duyduğu sesin babasından geldiğini, kendisiyle dalga geçtiğini sandı. Hayretle babasına baktı. Telaşlı yüzünü fark edince, sesin başka yerden geldiğini anladı. Ama acaba o ses nereden geliyordu?
Bunu anlayabilmek için tekrar bağırdı:
“Heeey!...”
Anında karşılık geldi:
“Heeey!.”
Çocuk ilk defa böyle bir durumla karşılaşıyordu. Hem heyecanlanmış, hem de bu oyunu sevmişti:
“Sen de kimsin?” diye sordu.
Karşı taraftan aynı soru geldi:
“Sen de kimsin?”
“Korkağın birisiiin!...” diye bağırdı bu sefer, çocuk.
“Korkağın birisiiin” cevabını almakta gecikmedi.
“Aptalsııın!..”
Aynı şey:
“Aptalsııın!”
“Delisiiin!..”
Yine aynı karşılık:
“Delisiiin!”
Merakla babasına dönüp sordu:
“Bu nedir baba?”
“Hayatın sesidir oğlum” dedi babası, “Dinle ve öğren.”
Avuçlarını boru gibi yaparak karşı dağlara doğru bağırdı:
“Seni seviyoruuum!..”
Karşılık gecikmeden geldi:
“Seni seviyoruuum!”
Çocuğun babası tekrar bağırdı:
“Sen harikasııın!..”
Ses aynen geri döndü: “Sen harikasııın!”
“Çok güzelsiiin!...”
Hemen karşılık: “Çok güzelsiiin!”
Sonra baba oğluna döndü: “Oğlum” dedi, “Herkes buna ‘yankı’ diyor, ama aslında bu hayatın ve umudun sesidir.
Hayattan ne umar, ona nasıl seslenirsen, sana o sesi yansıtır.”
Çocuk, hayata hangi sesi verirse, hayattan o karşılığı alacağını o gün öğrendi.
Yavuz Bahadıroğlu
tesekkürler.