Sadakat islami Forum

EDEBİYAT KÖŞESİ => EDEBİYAT => HİKAYELER => Konuyu başlatan: Fatihan - 28 Şubat 2006, 23:23:34

Başlık: Hikaye
Gönderen: Fatihan - 28 Şubat 2006, 23:23:34
OKUDUĞUM BİR HİKAYEYİ PAYLAŞMAK İSTEDİM. YORUM SİZE AİT....

Adamcağızın biri, karısıyla birlikte bir "kervan"a dahil olup, düşmüş "hac yolu"na...
Olacak ya;
Bir "eşkıya" grubu kesmiş yollarını... Üzerlerinde ne var, ne yoksa almışlar... Tabiî "hacı adayı" yaşlı karı-kocanın da!..
Öylesine soymuşlar ki;
"Eşkıyabaşı"nın talimatıyla, "kadınların başörtüleri" bile alınmış başlarından!.. Ola ki, "orada para gizliyor olabilirler" diyerekten!..
Yaşlı adam, bir fırsatını bulup "eskıyabaşı"nın yanına yaklaşıp sormuş:
"Senin adın ne evlâdım?"
Eşkıyabaşı, "Adım Ahmet!" deyince, derin bir düşünceye dalmış yaşlı adam...
Bu durum, "eşkıyabaşı"nın dikkatinden kaçmamış...
Sormuş;
"Niye düşüncelere daldın?"
Adamcağız şöyle demiş:
"Adın Ahmet!.. Bu, aynı zamanda Peygamberimiz'in adı... Ama sen, O'nun huzuruna gitmeye çalışan birinin yolunu kesip, soyuyorsun!.. Üstelik, yaşlı eşimin başını da açtırıyorsun!..
Bu, olacak şey değil!.. Bunda bir gariplik var!"
Eşkıyabaşı, şöyle bir düşünüp, "haklısın" demiş!..
"Yaptığım iş, adıma yakışmıyor!"
Sonra da aldıklarını geri verip, "Bırakın bu adamı ve karısını, varsınlar gitsinler yollarına!" diye talimat vermiş adamlarına...
Yaşlı karı-koca yola devam ededursun, "eşkıyabaşı"nı almış bir düşünce!..
"Yahu" demiş;
"Ben bir eşkıyayım!.. Benim işim; yol kesip adam soymak!.. Soyduğum adamın hacı adayı olup olmaması ne farkeder ki?!?"
Bu düşünceyle, talimat vermiş adamlarına;
"Gidip, getirin şu ihtiyarları!"
Gitmişler, getirmişler!..
Üstlerinde ne var-ne yok ise, yine almışlar!..
Yaşlı adam, "Bir sorum daha var" demiş,
"Babanın adı ne?"
Eşkıyabaşı, "Mehmet" demiş!..
Yaşlı adam; şöyle bir sakalını sıvazlayıp,
"Allah Allah" demiş;
"Senin adın Ahmet, babanın adı Mehmet!.. Ama, Mehmet'ten doğma Ahmet, yol kesip, eşkıyalık yapıyor!.. Üstelik, Mukaddes Topraklar'a giden iki insanın yollarını kesip; takkesine ve başörtüsüne varıncaya kadar açtırıyor!.. Olmaz, bunda bir iş olmalı!"
Eşkıyabaşı, "adam haklı" demiş;
"Hacca gidenlerin yolunu kesmem hiç de doğru değil!"
Yine serbest bırakmış yaşlı karı-kocayı!..
Bırakmış, ama "şeytan" dürtmeye başlamış;
"Sen eşkıyasın!.. İşin bu!.. Sana merhamet yakışır mı hiç?"
O "dürtme" ile kendine gelmiş eşkıyabaşı... Adamlarına tekrar emir verip, yine yanına getirtmiş yaşlı adamla, karısını!..
Bu defa kendisi sormuş ihtiyara:
"Hadi sor, yine ne soracaksın!.. Ama unutma, bu son hakkın!"
Yaşlı adam, hafifçe başını kaldırıp, yüzüne bakmış "eşkıyabaşı"nın!..
Sonra da, usulca sormuş;
"Evlât, senin dedenin adı neydi?"
Eşkıyabaşı, "söylemek"le "söylememek" arasında gidip-geldikten sonra, vermiş cevabını:
"Dedemin adı Mıgırdıç'tı.. Ama, Migo diye ün salmıştı!!!"
Bu cevabı alan yaşlı adamın yüzündeki "düşünce bulutları" dağılmış ve "gülümseme"ye başlamış!..
"Hah" demiş, "İşte şimdi oldu! Nihayet taş yerine oturdu!.. Mehmet'in oğlu Ahmet, asla eşkıyalık yapamazdı!.. Ama, Migo'nun torunu yapar!.. İnsanları soyman da, Allah yoluna giden insanları alıkoyman da gayet normaldir!.. İşte şimdi rahatladım!.. Hadi, ne yapacaksan yap gayri!"