DİNİ KATEGORİLER > MANEVİYAT DÜNYAMIZ

Mebde' ve Me'âd (Başlangıç ve Son) / İmâm-ı Rabbânî Hazretleri (k.s.)

(1/14) > >>

Mücteba:
Uyarı

Bu yazıları yazanın, ahvâl, mevâcid, ilim ve ma’rifetleri beyânındaki ifâde ve yazılarında, birbiriyle uyuşmayan ve çatışan bir şeyler anlaşılırsa, vakitlerin ve vaziyyetlerin ayrı ayrı oluşuna hamletmelidir. Zîrâ ahvâl ve mevâcidin vakti ayrıdır ve her vaziyyetin ilim ve ma’rifetleri başka başkadır. O hâlde aslında uyuşmamak ve çatışmak yok demektir. Ya’nî bunlar da şerî’atdeki hükümler gibi olup, nesihten ve tebdîlden sonra uyuşmaz ve çatışır görünürler. Ammâ vakitlerin ve durumların ayrılığı göz önüne getirilirse, o uyuşmazlık ve çatışma kalkar. Bunda Allahû Teâlâ’nın hikmetleri ve nice fâideleri vardır. O hâlde kabûlden uzak olma. Ve sallAllahü teâlâ alâ seyyidinâ Muhammedin ve âlihi ve sellem ve bârek.
Bu fevkal’âde güzel ve eşsiz kitâbı toplayan bu za’îf kul, Hidâye lakablı Muhammed Sıddîk Bedahşî Kişmî derim ki, (Mebde' ve Me'âd) ismi ile bilinen bu yüksek ve şerefli ma’rifetlerin yazılmasını, 1019 [m. 1610] senesi Ramazân-ı şerîf ayının sonlarında i’tikâfta iken bitirdim.


Son Halin Başlangıca Yerleştirilmesi

Bu fakîr, Rebi’ül-evvel ayının sonlarında, bu büyük hânedânın [Nakşibendî büyükleri silsilesinin] halîfelerinden bir azîzin hizmet ve sohbeti ile şereflendi ve bu büyükler yolunu ondan aldı. Aynı senenin Receb ayının ortalarında, sonda olan hâllerin başlangıca yerleştirilmiş bulunduğu Nakşibendî huzûruna kavuştu. O azîz, “Nakşibendî nisbeti, bu huzûrdan ibârettir” buyurdu.
On tam sene ve bir kaç ay sonra Zilkâde ayının ilk yarısında, başlangıç ve ortalarda bir nice perdeler arkasında bidâyete yerleşmiş olan nihâyet, önündeki perdeleri yırttı ve gerçek yüzünü gösterdi. Hiç lekesiz ve engelsiz ve perdesiz ortaya çıktı. O zamân anlaşıldı ki, başlangıçta bu ismin sûreti, görüntüsü, o vücûdun bir karaltısı ve bu müsemmâdan bir isim var idi. Aralarındaki fark çok büyüktür. İşin hakîkati burada ortaya çıkdı. Mu’âmelenin sırrı burada âşikâr oldu. Tatmayan anlayamaz.

Vessalâtü ves-selâmü alâ Seyyid-il en’âm ve âlih-il Kirâm ve eshâbihil-izâm.



Mebde' ve Me'âd / İmâm-ı Rabbânî Hazretleri (k.s.)
(Başlangıç ve Son)

Mücteba:
Bir Âyetin İnce Mânası

(Ey mü’minler, size verdiğim rızkların temiz ve helâlinden yiyin ve Allahû Teâlâ’ya şükredin, eğer hakîkaten O’na ibâdet, kulluk ediyorsanız) [Bakara-172] âyet-i kerîmesindeki, in küntüm “iseniz” şart ifâdesi, yemek ile emrin bağlılığı olması muhtemeldir. Yanî eğer Allahû Teâlâ’ya ibâdete tahsîs edecekseniz, size rızk olarak gönderdiğimiz lezzetli gıdâlardan yiyiniz. Ammâ eğer bunu yapamayacak, hattâ o lezzetli yiyecekleri ve rızkları, nefsinizin isteklerini yapmak ve nefsinize kulluk etmek için kullanacaksanız, onlardan yemeyiniz. Çünkü sizde bâtın [kalb] hastalığı vardır. Böyle lezzetli rızklar sizin için öldürücü zehirdir. Bu bâtın [kalb] hastalığınız giderse, o zamân bu lezzetli rızıkları yemek sizin için iyi ve fâideli olur. Keşşâf sâhibi, arkasında şükür ile emrolunduğuna bakarak, tayyibât kelimesini müstellezzât ile tefsîr etti.


Mebde' ve Me'âd / İmâm-ı Rabbânî Hazretleri (k.s.)
(Başlangıç ve Son)

Mücteba:
Allah'ın Varlığı Hakkında Özel Bilgi

Allahû Teâlâ, vücûdları ile mevcûd olan diğer varlıkların hilâfına, vücûdü ile değil, zâtı ile mevcûddur.

O hâlde varlığında vücûda ihtiyâcı yoktur ki, “Allahû Teâlâ’nın vücûdu, zâtının aynıdır, ondan başka değildir ki, başkasına ihtiyâcı yoktur” densin. Yoksa vücûdün zât ile aynı olduğunu isbâtta uzun delîllere ihtiyâç düşer. Eğer vücûd zâtın aynıdır dersek, bu sözle Ehl-i Sünnet ve cemâ’atin cumhûruna uymamış oluruz. Zîrâ bu büyükler ikisinin aynı olmadığını bildiriyorlar. Vücûdu zâid, ayrı olarak telakkî ediyorlar. Şûrâsı gizli değildir ki, vücûdün ziyâdeliğini söylemek, Vâcib Teâlâ ve Tekaddes’in başkasına muhtâç olduğunu gerektirir. Eğer Vâcib Teâlâ ve Tekaddes vücûd-i zâid ile mevcûddur, yâhud Hak Teâlâ zâtı ile mevcûddur dersek ve bu vücûdu umûmî araz [sıfat] kabûl edersek, hem Ehl-i Sünnet âlimlerinin müşterek sözüne uyarız, hem de muhâliflerin i’tirâzlarına hiç yer bırakmamış oluruz. Vâcib Teâlâ için, zâtı ile mevcûddur deyip, vücûdü hiç karıştırmamak ile vücûd ile mevcûddur deyip, o vücûda zâtın aynısıdır demek arasında büyük ve açık fark vardır. Bu, Allahû Teâlâ’nın bana mahsûs kıldığı marifetlerdendir. Bunun için Allahû Teâlâ’ya hamd ederim ve Resûlüne salâtü selâm ederim.

Mebde' ve Me'âd / İmâm-ı Rabbânî Hazretleri (k.s.)
(Başlangıç ve Son)

Mücteba:
"Görülen ve hayale sığan şeyler Allah Teâla değildir."

Şühûdun hâtasına giren, görünen, bilinen düşünce ve hayâle sığan bir hudâya [ma’bûda] aslâ tapmam. Çünki müşâhede edilen, görünen, bilinen, vehim ve hayâle gelen de, müşâhede eden, gören, bilen, düşünen ve hayâl eden gibi mahlûktur ve sonradan olmadır.ezelî ve ebedî değildir

Beyt:
"Ben, ağıza sığmayan lokmanın tâlibiyim."

Seyr ve sülûkden maksat perdelerin yırtılmasıdır. Bu perdeler, imkânî [mahlûkâta âit] olsun, vücûbî [Rabbe âit] olsun aynıdır. Ya’nî şühûde mâni’ olan nûrânî veyâ zulmânî perdeleri aradan kaldırmaktır ki, vasl-ı uryânî, ya’nî tam kavuşmak ele geçsin. Yoksa matlûbu kayda getirmek ve avlamak için değildir.

Beyt:
Anka kimseye av olmaz, tuzağını topla,
Ki ancak orada hava girer tuzağa.

Kaldı ki, âhirette rü’yet haktır, ya’nî Cennet’te olanlar Allahû Teâlâ’yı göreceklerdir. Buna îmân ederiz, ammâ nasıl olacağı ile meşgûl olmayız. Çünki avâm bunu anlayamaz; havâsın, seçkinlerin bunu anlayamamasından dolayı değil. Çünki havâs için dünyâda bu makâmdan nasîp vardır, ismi rü’yet olmasa da, vardır.

Hidâyet üzere olanlara selâm olsun!

Mebde' ve Me'âd / İmâm-ı Rabbânî Hazretleri (k.s.)
(Başlangıç ve Son)

Mücteba:
İnsanın Melekten Üstünlüğü

Bu büyükler yoluna girdiğim ilk zamânlarda idi. Gördüm ki, bir yerde tavâf ediyorum. Benimle birlikte bir cemâ’at de tavâf ediyordu. Ammâ onlar o kadar yavaş hareket ediyor ve dönüyorlardı ki, ben bir tavâf edinceye kadar, ancak bir iki adım atıyorlardı. O esnâda bana bildirildi ki, bu tavâf ettiğimiz yer, Arş’ın üzeridir ve tavâf edenler meleklerdir “alâ nebiyyinâ ve aleyhimüssalavâtü vet-teslimât”. (Allahû Teâlâ ba’zı kullarına husûsî rahmet eder. O, büyük ihsânlar sâhibidir.)

Mebde' ve Me'âd / İmâm-ı Rabbânî Hazretleri (k.s.)
(Başlangıç ve Son)

Navigasyon

[0] Mesajlar

[#] Sonraki Sayfa

Tam sürüme git
Seo4Smf 2.0 © SmfMod.Com | Smf Destek