Tarih Boyunca İslam Hakimiyeti ve Uğradığı Suikastlar

Başlatan ihvan23, 25 Ekim 2024, 17:18:19

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

ihvan23

#60
İslâm tarihini ve îslâmın neşir ve tebliğ vazifesini nasıl yaptığım bir miktar gözden geçirdik. Eshabı kiramın ve mü­minlerin dâvalarına ne kadar candan inandıklarmı ve ne ka­dar samimî bir surette bağlandıklarını da gördük. O ihlâs ve o azim ve imanladır ki, Müslümanlık, hıristiyanlık gibi asırlar boyu yerinde saymamış, güneş gibi, yıldırım gibi bir anda yer­yüzüne yayılmıştır.

Türk tarihini, ta Alparslan'dan Selçuklardan, Osman oğul­larından itibaren tetkik edelim. O bir avuç insanın kısa zaman­da kazandıkları akıllar durduran zafer ve muvaffakiyetlerin sırrı ne idi? Hiç şüphesiz Müslümanlığın itilâl ve ona canla, yürekle bağlanmış olmak!..

Biz; bizi irticala itham eden, daha doğrusu İslâmiyeti bir gerilik sembolü diye tavsif edenlere karşı şimdiye kadar ne yaptık? Hiç!

Din adamlar ımız, münevverlerimiz, muharrirlerimiz, mü­elliflerimiz niçin bu nokta üzerinde durmuyor. Niçin kanunlar -ve nizamlar çerçevesi içinde karşı tarafa hadlerini bildirmiyor?

Zengilerimizin bu dâvadaki hizmetleri nedir? O da hiç! Allahın geniş arazilerinden kendilerine bahşedilen nimetler­den ve servetlerden on binde bir fedakârlık yapmış olsalardı asırlar boyu Allah diye savaşmış ve son istiklâl savaşlarını Al­lah diye kazanmış olan bu milletin karşısına köpekler çıkıp havlayabilirler miydi? işte yukarıda bahsettiğimiz iman akide­sinin o gibilerin ruhlarına nüfuz etmediğinin bir misali!..

İman ve ondan doğacak fedakârlık, gönlümüzün arzu etti­ği gibi ruhlarımızda teessüs ve tecelli etmiş olsaydı, o zaman bu aziz milletin iç huzurunu bozan çatlak sesler yükselemez, düş­man başları pervasızca havaya kalkamazdı.

Kalkmay ınca ne olurdu? İşte o zaman dedikodular ve fit­neden yakasını sıyırmış olan bir millet sıfatiyle biz de kendi­mizi gerilikten, iptidailikten sıyırır, muasır medeniyete ayak uydurmağa çalışırdık.

Vaktiyle garbe ilim ve teknik tahsiline giden gen çlerimiz, orada şu cümleyi defaatle işitmişlerdir:

Din, terakkiye man îdir!

Bu sözün söylendiği garpta, bu bir hakikattir. Orada din; bütün tarihî vak'a ve ilmî delillerle sabittir ki terakkiye, mâ­nidir. insan ruhuna bir atalet vermesi, Cenabı Hakkın insan­lara lütuf ve ihsanı olan saymakla tükenmez dünya nimetlerine arkasmı çevirmek i'tizâl ve saire bütün bunlar insanların ilerilemesine, terakki etmesine bir mâni teşkil ediyordu, bunun i çin garbda din terakkiye manidir! sözü adetâ hakikattin bir ifadesi olmuştur.

Fakat yar ım yamalak tahsilli, kulaktan dolma ilim sahibi, basit insanlar şu mühim noktayı gözden ırak tutmuşlardır ki: İslâmiyette mes'ele tamamen ber akistir.

Tarih ve h âdiseler gösteriyor ki Müslüman milletler dinle­rine ne kadar samimiyetle ve ciddiyetle sarılmış iseler o ka­dar terakki ve taalî etmişler, bu dinden ne kadar uzaklaşmışlarsa, işte o zaman irticaın, geriliğin kârına düşmüşlerdir.

M üslümanların ilimde, fende, matematikte, astronomide ve sair bilgi şubelerinde derecei kusvâya vardıkları zaman, garb iptidailik ve vahşet içinde yaşıyordu, bizden tam dörtyüz sene geride idi.

Fakat dinimizin m âna ve hikmetine arka çevirip de benli­ğimize aşağılık duyguların girdiği devirlerde Müslümanların başlarına ne belâlar geldiğini bilmeyen yoktur .

ihvan23

Bu kitab ı bitirirken son söz olarak şunları söylemek iste­rim ki, bugün milletler; iki dev müstesna olmak üzere, teker teker bir mâna ifade etmiyorlar.. Yirmi altı milyon Türk, alt­mış milyon Arab, milyarlar karşısında ne kemiyet teşkil eder?

Fakat iktisad î, ictimaî ve harsî faktörlerle birbirlerine da­yanmış, birbirlerini tamamlamış, aralarındaki ?düşman tara­fından körüklenen ? anlaşmazlıkları def-ü ref etmiş yediyüz elli milyon kitle; o kadar manalı, o kadar güçlü, o kadar muh­teşem ve mes'ut ki, bunun hayali bile insanın ruhuna şevk ve gayret ve cesaret verir!

Yahudiler, şu on iki milyon insan bunu yapmış ve muvaf­fak olmuştur. Biz niçin yapmayalım! Hem bizim öyle insanları köle yapmak, beşeriyeti kendi emrimizde bir sürü gibi idare etmek iddiamız da yok! Biz, bir inananlar kardeşliğinin neşvesi v e saadeti pe şinde koşuyoruz. Menfaatimiz bunda, hayatiyeti­miz ve istikbalimizin garantisi bundadır!

ihvan23

Allah' ın (cc) büyük kudreti Müslüman milletleri korusun ve birlik haline gelmeleri için sebepleri halk buyursun, âmin!......amin amin amin....

ihvan23



Cevat Rıfat Atilhan

Doğum   1892
İstanbul, Osmanlı İmparatorluğu
Ölüm   4 Şubat 1967 (74–75 yaşlarında)
Defin yeri   Karacaahmet Mezarlığı
Çocuk(lar)   Bülent Oran
Cevat Rıfat Atilhan (1892, İstanbul – 4 Şubat 1967), Türk yazar.


Cevat Rıfat Atilhan'ın Karacaahmet Mezarlığı'ndaki mezar taşı
Hayatı
Cevat Rıfat Atilhan, 1892 yılında İstanbul'da dünyaya geldi. Çocukluğunun ilk yılları Şam'da geçti. Atilhan'ın babası Rıfat Paşa, Şam mutasarrıfıydı. Doğduğu şehir olan İstanbul'a gelerek burada ilkokula başladı. İlkokulu bitirmesinin ardından Kuleli Askerî Lisesi'ne girdi. I. Dünya Savaşı'nın başlaması ile birlikte Mersinli Cemal Paşa'nın emrine verilen Atilhan, Sina ve Filistin Cephelerinde bulundu. Türk Kurtuluş Savaşı'nda Zonguldak-Bartın ve Havalisi Cepheleri kumandanlığına tayin edildi. Türk Kurtuluş Savaşı'nın ardından ordudan ayrılarak yazı hayatına başladı.

1942 yılında dönemin hükûmeti, bir darbenin hazırlandığı düşüncesindeydi. Atilhan da tutuklandı ve 11 ay hapsedildi. Fevzi Çakmak'ın yaptırdığı inceleme sonucunda Atilhan serbest bırakıldı. Ancak 1952 yılında Malatya'da Ahmet Emin Yalman'a yapılan suikast girişiminin ardından tekrar tutuklandı ve 11 ay 15 gün tutuklu kaldı.[1]

Tek parti döneminde Türkçülük ideolojisine yakın olan Atilhan 1946 yılından itibaren İslami düşüncenin en önemli iki fikir dergisi olan Sebilürreşad ve Büyük Doğu'da yazılar yazdı. Gerek yazıları gerekse siyasal etkinliğiyle o dönemde güç kazanmakta olan İslami hareketi büyük oranda etkiledi. 1945 yılında Millî Kalkınma Partisi, daha sonra 1947'de kurulan Türk Muhafazakâr Partisi ve de İslam Demokrat Partisi'nin kurucuları arasındaydı.[2] Sonrasında Necip Fazıl ile tekrar hapse atıldı.

Ağustos 1964 yılında Somali'de toplanan İslam Devletleri Kongresi'ne davet edildikten sonra kongrenin İcra Komitesi Başkanlığına seçildi. Bu görev onun son göreviydi. Atilhan, 4 Şubat 1967 tarihinde geçirdiği kalp krizi sonucu öldü. Bülent Oran'ın, Ahmet Atilhan'ın, Atilla Atilhan'ın ve iki kız çocuğunun babasıydı.

Antisemitizm
74 eser ve binlerce makale yazan Atilhan, yazılarının içeriğinden dolayı Yahudiler tarafından Türkiye'nin Hitler'i olarak nitelendirildi. Türkiye'deki Nazi sempatizanlarının en önemlilerinden biriydi. Ona göre pek çok kötü gelişmenin sorumlusu Yahudiler idi. Yahudilerin dünyayı istila etmeye çalıştığını yazılarında belirten Atilhan, Bolşevik Devrimi'nin Troçki gibi düşünen Yahudilerin eseri olduğunu iddia etti. Atilhan'a göre, Yahudi ve Siyonist eş anlamlı kavramlardı. Atilhan, "kan iftirası"nın yani dinsel olarak Hristiyan kaynaklı antisemitizmin en önemli temalarından biri olan Yahudilerin Hristiyanlar çocukları kaçırıp kanlarını akıtıp hamursuz imal ettiklerine inanan ve propagandasını yapan ilk Türk ve Müslümandı. Atilhan'ın 1933-34 yıllarında yayımladığı Millî İnkılâp dergisi Nazi ideolojisinden etkilenmişti. Nazi ideoloğu Julius Streicher'in yayınladığı Der Stürmer'de yer alan karikatürler Millî İnkılâp'ta aynen kullanıldı. 1934'te Nihal Atsız'ın Orhun dergisinde,[3] Cevat Rıfat Atilhan'ın ise Millî İnkılâp dergisinde Yahudilere karşı ırkçı yazılar yazmaları sonucunda halk etki altında kalarak Yahudi azınlığa karşı şiddet olaylarına girişti.[3] Tekirdağ, Edirne, Kırklareli ve Çanakkale gibi illerde Yahudilere ait dükkân ve evler yağmalandı.[4] Atilhan, aynı zamanda masonluk karşıtı yazılar yazdı.

Eserleri
Ey Türk! Düşmanını Tanı!
İslamı Saran Tehlike ve Siyonizim
İğneli Fıçı-Tarih Boyunca Yahudi Mezalimi-
Masonluk Nedir? Tarihte ve Günümüzde Masonluk
Türk Oğlu! Düşmanını Tanı!
Bütün Açıklığıyla İnönü Savaşları ve Gerçek Kahramanlar
Menemen Hadisesinin İç Yüzü
Sultan Abdulhamid Han Ve İttihatı Terakkicilerin Cinayetleri
Yahudiler Dünyayı Nasıl İstila Ediyorlar?
Medeniyetin Batışı
Siyonizm ve Protokolları
Tarih Boyunca İslam Hakimiyeti ve Uğradığı Suikastlar
Gizli Devlet ve Fesat Programı
Tarihte ve Günümüzde Masonluk
İslam ve Beni İsrail
Dünya İstilacıları
Çağ Açan Hükümdar Fatih
31 Mart Faciası
Türk! İşte Düşmanın
Musa Dağı
Suzi Liberman'ın Hatıra Defteri
Filistin Cephesinde Yahudi Casusları
Farmasonluk Nedir? 24 Sina Cephesinde Yahudi Casusları
Dünya İhtilalcileri İsrail
Farmasonluk İnsanlığın Kanseri
Farmasonlar İslamiyeti ve Türklüğü Yıkmak İçin Nasıl Çalıştılar
İstiklal Harbi'nde Sarıklı Kahramanlar

ihvan23

TARİHİN ÖTEKİ YÜZÜ
Müslüman camianın fikir ve dâvâ hayatındaki köşe taşlarından biri olan Cevat Rifat Atilhan (1892-1967), kendisini yakından tanıyan Kadir Mısıroğlu ve Mehmet Şevket Eygi gibi son üstadların da 2019 yılında iki ay arayla "ufûlü", ahirete yürümeleri üzerine maalesef büyük ölçüde ufkumuzdan silindi. Oysa kendi görgü, bilgi ve sezgileri ışığında yaşadıkları, işittikleri ve okuduklarından yola çıkarak irili ufaklı 100'e yakın yayın yapmış, 75 yıllık çileli ömrünün son devresini farkına vardığı veya bazılarının bizzat kahramanı olduğu gerçekleri okurlarıyla paylaşmaya ve onları uyandırmaya adamıştı.

Eserleri, basacak yayınevi çıkmadığı için günümüzde maalesef yasaklı muamelesi görmekte. Lakin bir kısmı aktüalitesini kaybetmiş olsa da, bazıları önemini muhafaza ediyor.

Yiğit, korkusuz ve bükülmez bir kalemdi Cevat Rıfat Atilhan (bu cins kalemlere ihtiyaç bugün hadden fazla). Yahudilerin dünyayı yönettiklerini savunan Gizli Devlet ve Fesat Programı veya Dünya İstilacıları gibi anti-Semitik kitapları bir kesim tarafından çok okunurken, diğer kesimler tarafından tamamen dışlanmasına yol açmış, hatta oğlu Atilla Atilhan'ın vaktiyle bir telefon görüşmemizde verdiği bilgiye göre 28 Şubat gibi İsrail'in siyaset üzerindeki ağırlığının arttığı baskı dönemlerinde eserlerini basmakta olan yayınevleri  (mesela Sinan Yayınevi) omuzu kalabalık askerlerce tehdit edilerek kitaplarının basılmasına, dolayısıyla yeni nesiller tarafından okunmasına mani olunmuştur. Oysa Cevat Rufat Bey'in ister beğenin, ister beğenmeyin millî bir dâvası vardı ve yanlış yazılan tarihi düzeltmek de davasının bir parçasıydı.

İşte merhum Kadir Mısıroğlu'nun Musa Dağı adlı kitabına, altına 5 Ağustos 1995 tarihini atarak kaleme aldığı Takdim'den tadımlık birkaç satır:

"Keskin kılıcı kadar müessir kalemi ile atıldığı ve ömrünün sonuna kadar devam ettirdiği bu yeni cidalde din ve devletimizin ezeli düşmanı Yahudi'nin bütün gizli emellerini ortaya koymakta o derece başarılı olmuştur ki, bugün onun bir eserini olsun görmemiş ve okumamış şuurlu bir Müslüman tasavvur olunamaz. (...) Merhumdan arta kalan yetmiş küsur "Nâr-ı Beyza" eserle, lekesiz, saf ve kahramanlık tedai ettiren şerefli bir isimdir."

Tek kişilik ordu
Vefatı üzerine başyazarı olduğu Yeni İstiklal'de (15 ve 22 Şubat 1967) yazılanlara göz atarak kendisi hakkında bir miktar fikir sahibi olalım:

"Mahkemeye verdiler, korkmadı. Hapishaneye soktular, üzülmedi. Tek başına yıllarca yazdı, neşretti... Bıkmadan tekrar etti ve nihayet milleti ve gençliği iki büyük tehlikeye karşı uyandırdı. Dünya çapındaki bu iki tehlike: Masonluk ve Siyonizmdi." (M. Şevket Eygi)

"Milleti irşat ve ikaz yolunda yapmadığı fedakârlık, sarf etmediği gayret kalmadı. Filistin'de bir Yahudi devletinin kurulmasına şiddetle mâni olan Türk sultanının ortadan kaldırılması lâzım geldiğine dair Siyonist Kongresinin kararını millete o bildirdi. Bu gizli Yahudi çetesinin memlekete dal budak salarak zehirli ağına soktuğu kimselerin soylarını yegân yegân (teker teker) millete o tanıttı." (Eşref Edip)

"Bugün sokakta, kahvede, evde okur yazar veya uyanık bir Türk yoktur ki Mason-Siyonist-Dönme mes'elesini bilmesin. İtiraf edelim ki bu doğrudan doğruya Cevat Rifat Atilhan'ın eseridir." (Münevver Ayaşlı)

"Cevat Bey merhum, çevresinde kalemle hiçbir teşvik ve destek görmediği halde, milletin manevî bünyesini rahnedâr edecek (yaralayacak) olan her türlü fikir ve teşekküllere kalemen cephe almış, yılmadan ömrünü bu inanç kal'asının millî bir kahramanı, sarsılmaz bir burc-i rasini (sağlam burcu) idi." (Mahir İz)

"Cevat Rifat Atilhan, İmparatorluğun çöküşü ve milletimizin karşılaştığı felaketler içinde yoğrulmuş; Balkan, Cihan ve İstiklâl harpleri içinde cepheden cepheye koşmuş ve sanki tek başına milletimiz üzerine çöken çığ yığınları altında kalmış bir şahsiyettir. O bu cepheden döndükten ve felaketlerin açısını tattıktan sonra tefekkür hayatına dalmış; çöküşün sebepleri üzerinde durmuş ve Türk milletinin uğradığı facialar hakkında eserler neşrine girişerek nefsini yeni nesli uyandırmağa hasretmiştir." (Osman Turan)

Dâvasını savunurken açık ve dürüst olmak ve şahsî bir çıkar hesabı gözetmeden hareket etmek Atilhan'ın vazgeçilmez şiarıydı. Yahudilere takıntılıydı kabul ama bu tutumu, diğer hususlarda yazdıklarını, hele içinde yaşadığı olaylar hakkındaki birinci el hatıralarını görmezden gelmeye sebep olmamalı. Üstelik Yahudilerin İngiliz ordusuna Beşinci Kol olarak hizmetlerini bizzat tespit etmiş ve NİLİ gibi Yahudi istihbarat örgütlerinin ihanetleri yüzünden Filistin cephemizin nasıl perişan edildiğini yaşayarak görmüş ve Sara Aaronsohn ve Naman Belkend gibi Yahudi casusları yakalamak ve konuşturmak için nice çilelere talip olmuştu. Hatta Sara adlı bu kadın casus konuşmayınca İstanbul'dan çağırdıkları bir doktora hipnotizma bile yaptırarak ağzından sır almaya çalışmıştı. Musa Dağı adlı kitabında şöyle der:

"Suggestion ve hipnotisme yoluyla casus söyletmek usulü belki de ilk defa Şam'da 8. Kolordu karargâhında tecrübe edilecekti." (İst. 1995, Sinan Yay., s. 119-120)

Anlattığına bakılırsa sır almada bu yöntem kısmen başarılı da olmuştur.

Cevat Rıfat Atilhan'ın 1950'li ve 60'lı, hatta benim de yetiştiğim 70'li yılların milliyetçi ve muhafazakâr (sağcı) gençliği üzerinde tartışılmaz bir etkisi vardı. M. Şevket Eygi'nin çıkardığı haftalık Yeni İstiklal dergisinde düzenli başyazılar kaleme alan Atilhan ömrü boyunca sadece binlerce yazı veya onlarca kitap telif etmemiş, dâvasını milletine daha iyi anlatabilmek maksadıyla 1951 senesinde İslam Demokrat Partisi'ni kurmuş, ancak parti tahmin edilebilecek sebeplerden dolayı rahatsız uyandırmış ve kısa ömürlü olmuştur. İslam Demokrat Partisi 1952 yılında, Vatan gazetesinin sahibi dönme Ahmet Emin Yalman'ın Malatya'da Hüseyin Üzmez tarafından vurulması olayıyla bağlantısı olduğu ve dini siyasete alet ettiği gerekçesiyle mahkeme kararıyla kapatılmıştır. (Cumhuriyet döneminde isminde "İslam" kelimesi bulunan tek parti olarak tarihe geçmişti.)

Cevat Rifat Atilhan kimdi?
Bugünkü nesiller bastırdığı 100'e yakın kitap veya kitapçığına ulaşma imkânından mahrum
. Celil Bozkurt'un Yahudiliğe ve Masonluğa Karşı Cevat Rıfat Atilhan adlı araştırması sayesinde meşakkatli hayatı hakkında bazı derli toplu bilgilere ulaşma imkânını buluyoruz (Doğu Kütüphanesi, 2012). Kitabın arka kapağında aşağıdaki bilgilere yer verilmiş:

"Balkan Savaşları, I. Dünya Savaşı ve Milli Mücadeleye katıldı. Edirne Müdafaasında gösterdiği kahramanlık ve cesaretten dolayı Bulgarların bile takdirini kazanarak esir tutulduğu Sofya'da kendisine "Bulgar İmtiyaz Madalyası" takdim edildi. Filistin-Suriye Cephesi'nde Mersinli Cemal Paşa'nın yaverliğinde Birinci ve İkinci Gazze savaşlarına katılarak, İkinci Gazze savaşında İngiliz ordusuna karşı yaptığı taarruzla savaşın Türkler lehine gelişmesinde büyük rol oynadı.

1916'da Yahudiler tarafından kurulan ve Filistin Cephesinde İngilizlere istihbarat sağlayan NİLİ adlı casusluk teşkilatını deşifre ederek çökertilmesini sağladı. (İstiklal Savaşı'nda) Bartın ve Havalisi Komutanlığına getirildi ve Fransızlara karşı mücadele etti. Savaştan sonra yüzbaşı rütbesiyle emekliye ayrıldı.

1933 yılında Nazi Almanya'sını ziyaretinde Hitler'le tanışarak 1934'de Münih'te toplanan Siyonist, Komünist ve Farmason Düşmanları Kongresi'nde kongrenin başkanlığını üstlendi. 1940'da ihtiyat subayı olarak görevli bulunduğu sırada, Nazilerce desteklenen hükümet darbesi yapacağı suçlamasıyla tutuklanıp 11 aylık bir mahkûmiyetin ardından beraat etti.

1948'de başlayan Arap-İsrail Savaşı'nda emekli Türk subaylarından oluşan 300 kişilik bir gönüllü birliğini Arap saflarında savaşmak üzere Filistin'e gönderdi.

Demokratik hayatın ilk muhalefet partisi olan (Nuri Demirağ'ın) Milli Kalkınma Partisi'nin kuruculuğuyla başlayan siyasî hayata 1947'de Türk Muhafazakâr Parti, Necip Fazıl Kısakürek'le Büyük Doğu Cemiyeti'nin genel başkan yardımcılığı ve 1951'de kurduğu İslam Demokrat Partisi'yle devam ederek, Türkiye'de İslamcı siyasetin mimarı oldu."

Filistin'e gönüllü Türk birliği göndermiş
Filistin'e İsrail'e karşı savaşmak için milis bir birlik gönderdiği ve kendisinin de gittiği iddiasını ciddiye almak gerektiği kanaatindeyim. Celil Bozkurt bu bilgiyi teyid eder:

"Gönüllü Türk Birliği'nin kurulmasıyla ilgili haberler, Arap ülkelerinde büyük bir sevinç ve memnuniyet yaratmış, Türkiye'de, özellikle bazı emekli subaylar bu birliğe müracaatta bulunmuştur. Atilhan, Arap Birliği Genel sekreteri Abdurrahman Azam Paşa'nın da onayladığı bu birliğin masrafları için Arap Birliğinden tahsisat istemiştir."

Hatta Türk birliği bir Yahudi köyünü esir almayı başarmış, ardından da Ürdün ordusuna katılmıştır. (Bozkurt, s. 59-61)

Kahramanlar ve hainler
2013 Eylül'ünde ilk kez yayınladığım Filistin-Suriye Cephesinde Kahramanlar ve Hainler adlı kitabında ise 1917-18 Gazze Muharebeleri ve Filistin ve Suriye'nin kaybıyla sonuçlanan hezimet sırasında bizzat yaşadığı ihanet ve hataları açıkça anlatan Atilhan bazı önemli ifşaatlarda da bulunur. 7. Ordu Komutanı Mustafa Kemal Paşa'nın General Allenby kuvvetleri karşısında hiç direnmeden çekilmesinin 4. ve 8. Orduların ve bütün bir cephenin düşmesine nasıl sebep olduğunu olanca şeffaflığı içinde anlatır, hatta kuvvetlerini bırakıp kaçan İsmet Beyi (İnönü) Şam sokaklarında tellal çıkartarak arattırdıklarını ama bulamadıklarını tanıklara dayanarak yazar. (Atilhan'ın İnönü takıntısı bilahare yazacağı Bütün Açıklığıyla İnönü Savaşları adlı kitabında onu "savaş kaçağı" ilan etme noktasına kadar varacaktır).

Büyük Doğu dergisinde "Görünmeyen İnkılap" başlığıyla 8 Eylül 1950-16 Mart 1951 tarihleri arasında 26 bölüm halinde tefrika edilmiş ve en son tefrikada "Birinci faslın sonu" diye aniden kesilmiş olan Filistin-Suriye Cephesinde Kahramanlar ve Hainler adıyla yayınladığım kitabında unutturulan kahramanlarımızdan 8. Ordu Komutanı Mersinli Cemal Paşa'nın Filistin-Suriye cephesinin çökmemesi için nasıl can havliyle mücadele verdiğini, Araplarla tam anlaşmak üzereyken bu anlaşmanın kimler tarafından kasıtlı veya gaflet eseri olarak engellendiğini, Milli Mücadele'nin gerçek başlatıcısının yaveri bulunduğu Mersinli Cemal Paşa olduğunu, Milli Mücadele'nin başladığı yerin de Samsun değil, Konya olması gerektiğini net çizgiler halinde billurlaştırır. Bu arada bazı çok önemli belgelerin suretlerini de verir ki, asıllarının arşivlerde bulunması halinde yakın tarihin farklı bir ışık altında görülme umudu doğacaktır.

Siyonizme karşı bir ömür
Yazıyı Atilhan'ın 30 Aralık 1964 tarihli Yeni İstiklal'de çıkan "General Patton" başlıklı yazısından bir iktibasla noktalayalım:

"Bize gelince, vatanın paramparça olmasında ve mübarek Filistin topraklarında kurulacak İsrail devleti hesabına yüzbinlerce evladımızın şehit edilmesinde dünya Siyonizminin parmağı olduğunu gördüm. Birinci Dünya Harbinin en ateşli günlerinde bir müddet için ordunun istihbaratında çalışırken Yahudilerin Türkler aleyhine insafsız ve namussuzca ve toplu bir halde casusluk ettiklerini de görerek bütün varlığımla bu namerd ve gizli kuvvetlere karşı mücadeleye girmeyi vazife edindim. Davamı mukaddes bildiğimden hiçbir şeyden yılmadım ve korkmadım. Kaç kere hapse tıkıldım, perva etmedim."


Mustafa ARMAĞAN