hy120 demiş ki:
-
sonuç olarak diyebilirim ki: tarikat elbette ki haktır. şeksiz kabul ediyorum, ve edilmelide. fakat tarikatsız hayat tatsız tuzsuzdur cümlesini kabul etmem ve seriat demek tarikat demektir. "
Bir hikaye eklemek istiyorum:
Hz. İmam-ı Fahreddin-i Razi’nin fazileti bütün cihanı tutmuştu. Maveraünnehir’den Herat’a geldikleri zaman, orada olan bütün alimler, salihler ve büyük zatların hepsi onu ziyarete geldiler. Bir gün sordu ki:”Bizim ziyaretimize gelmeyen kimse var mı?” Arkadaşları:”Evet vardır. Köşe-i inzivasına çekilmiş bir kişi var ki ziyaretinize gelmedi.” diye haber verdiler. Hz.İmam buyurdular ki:”Ne acaip şeydir. Bu kadar alim ve büyük zatlar ikramımızda kusur etmemişken o kimse niçin gelmedi?” Bu sözü o kimseye haber verdiler, fakat hiç seslenmedi. Daha sonra o beldenin büyüklerinden birisi bir ziyafet tertip ederek ikisini de çağırdı. Biraz sohbetten sonra Hz. İmam o zata niçin ziyaretine gelmediğini sordu. O zat da hangi sebeple ziyaretine varmanın lazım geldiğini sorduğu zaman Hz. İmam:”Ben Müslümanların imamı olduğum içindir.” diye cevap verdi. O zat buyurdu ki:”Senin övünmen, ilim ile imiş. Halbuki ilmin başı Allah korkusudur. İrfan-ı İlahi’de bilgin nedir?” dedi. Hz. İmam da çeşitli deliller getirince o zat şöyle dedi:”Delil şüpheyi gidermek içindir. Hz. Allah benim kalbime bir nur ve feyz vermiştir ki; ona hiçbir şekilde şek ve şüphe girmez ki, gidermek için bir delile muhtaç olayım. Bu söz Hz. İmama çok tesir etti ve derhal o zatın mübarek eline yapışarak ondan inabe aldı. Pirinin teveccühü ile irfan şarabını içtikten sonra Tefsir-i Kebir’i yazdı. Nakledildiğine göre o Pir, Ebu Aliyyil- Cübai Şeyh Necmeddinil-Bekri (k.s.) idi. (Tabakatül-Ümem, s.163) (Mecmuatü’l-Cevahir, Osmanlı Yayınevi İstanbul-1979, Eserin Müellifi Muhammed Ali Ziyaüddin Nakşibendiyyi’l-Halidi, s.58-59)
Mecmuatül Cevahir kitabını, eğer temin edebilirseniz, okumanızı tavsiye ederim.
Ayrıca şunu da ilave etmek isterim ki; çoğunu küfre götüren de haddi olmayan konular üzerinde tefekkür etmesidir. Böyle mevzularda bir rehberin eteğine yapışmak gerekir.
Asıl önemli olan ilimdir. Ancak ilimde yoldan çıkmamak için tarikata, tarikatta yoldan çıkmamak için de ilme ihtiyaç vardır. Nitekim dört hak mezhebin de imamları ilimde derya olduktan sonra tarikata intisab etmişler, bir mürşide bağlanmışlar. Yukarıdaki hikayeyi bu nedenle nakletmek istedim. Günümüzde hem ilmi Kuraniyyeyi akıllara nakşeden, hem de nuru İlahiye ile gönülleri mutmain eden müesseseler tüm dünyaya yayılmış vaziyettedir. Olması gereken de budur.
[/img][/code][/list][/quote]