Gönderen Konu: Baharat kokan zaman tüneli: Mısır Çarşısı  (Okunma sayısı 3445 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Devri Âlem

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 429




Geçmişte olduğu gibi günümüzde de rengârenk bir dünyaya adım atarsınız Mısır Çarşısı’yla birlikte. Bir yanda ışıl ışıl kuyumcu dükkânları, diğer yanda çiniciler, bir başka tarafta allı pullu kıyafetler,  semaverler, fincan takımları, baharatçılar, cam eşya satanlarla dolu bir zaman çarşısıdır burası.

Bir ucundan girince çıkışı da görünen çarşı, hayatı hatırlatır insana. Ortasında bir sürü oyalayıcı incik boncuk. Kim bilir yıllarca kimler geçti buralardan ve neler düşünüp neler yaşadılar ayak bastığınız o yerde. “İki kapılı bir han” derler dünya için. Bir kapısından gir, diğerinden çık.

Eminönü semtinin kalabalığı içinde kaybolmak üzereyken, karşınıza çıkıp ışıltısı, parıltısıyla sizi içeri davet eden büyük kapı Mısır Çarşısı’nın kapısıdır. Yeni Cami’nin arkasında, Çiçek Pazarı’nın yanında, Ali Baba ve Kırk Haramiler masalındaki gibi birden çıkar karşınıza. Tek farkı “Açıl susam açıl” repliğini söyleme gereği duymadan, kapının ardına kadar açık olması. İşte o kapı biraz tarih, biraz renk ve biraz da ışıltı demek.
 

Mısır Çarşısı adını eskiden burada satılan pek çok baharatın özellikle Kızıldeniz ve Mısır üzerinden gelmesi nedeniyle almış. İlk zamanlar “Valide Çarşısı” ya da “Yeni Çarşı” adı verilmiş. 18. yüzyılın ortalarından itibaren de Mısır Çarşısı olarak anılmaya başlanmış. Günümüzde de bu özelliğini koruyor. Aklınıza gelen her baharatı rahatça bulabileceğiniz gibi, kokularıyla tanışma fırsatı da yakalıyorsunuz.  Küçük göründüğüne aldanmayın. Burada 100 civarında dükkân var. Ayrıca İstanbul’un ikinci büyük kapalı çarşısı olma özelliği de taşıyor.





Mısır Çarşısı, Yeni Cami külliyesinin bir parçası olarak 1663-64 yılları arasında yaptırılmış. Bu yönüyle tarihi bir yapı. Yeni Cami Külliyesi’nin yapım kararını 1591’de II. Selim’in eşi Safiye Sultan vermiş. Fakat önce dönemin en önemli mimarı Davut Ağa, ardından Safiye Sultan ölünce, IV. Mehmet’in annesi Turhan Sultan altmış sene sonra bu kez o yılların Hassa Başmimarı Mustafa Ağa’yı yapının tamamlanması için görevlendirmiş. 1663’ te bina ilginç mimarisi ile nihayet tamamlanmış. Üzeri kapalı ve “L” şeklindeki mimarisi ve iki katlı çatalın kesişme noktasındaki ahşap kürsüsü ile dikkat çekici bir özelliği var.
 

Günümüz Mısır Çarşısı’nda kapıdan girince ilk, ışıl ışıl vitrinleriyle kuyumcu dükkânları göze çarpıyor. Dükkânlardan dışarıya vuran sarı ışık, hem yerli hem de yabancı turistlerin ilgisini çekiyor. Altının ışıltısı dükkânlara, oradan da çarşıya yansıyor. Çarşının farklı yerlerine yayılan kuyumcu dükkânları aynı zamanda çarşıya hareket katıyor. Kuyumcular gözünüzü almasın. Güzellikler detaylarda gizli. İşte baharatçılar.
 

Burada akide şekerlerine de rastlarsınız. Onlar, çocukluğumuzun tadı ve rengidir bizim. Hele de kırmızı ve tarçınlı olanları. Tadı hâlâ damağımda, mis gibi tarçın kokusu ise hafızamda mahfuzdur. Büyük kavanozlardaki akide şekerleri küçüklüğümdeki kadar cazip görünüyorlar hâlâ… Renk renk akide şekerleri.





Gezecek o kadar şey var ki! Dikkatle bakar ve zaman ayırırsanız semaverleri, zarif fincanları, kilimleri, çini tabakları, sim işli yastıkları fark edersiniz. Asıllarına ne kadar benzer tartışılır. Fakat o semaverlerde, o kilimlerde, o fincanlarda, el işlerinde tarih kokar. Yaşanmış bir kültürün izleri vardır. Evinizin bir yerinde şark köşesi kurma hayalleriniz tekrar gün yüzüne çıkar. Yere bir kilim, sonra büyük minderler yastıklar derken…
 

Ah nasıl unuttum kandilleri. Kırmızı, mavi, turuncu, sarı, yeşil ve daha hatırlayamadığım renkte kandiller. İçinde minik bir mum,  salonun ya da evinizin uygun bir yerine asabileceğiniz, odanızı ve içinizi loş bir aydınlıkla aydınlatan kandiller. Hayalimde bu kandiller ışığında masal anlatan dedeler vardır, torunları kucaklarında. Ya da nineler o bembeyaz yüzleri, güzel sözleriyle mahalle çocuklarına güzel hikâyeler anlatıyorlar. Kandillerin titrek ışıkları, çocukların hayal perdesine yansıyor. Kaf dağının ardına yapılan geziler, efsaneler, masallar, öyküler…
 

Çeşitli baharat kokuları arasında biri hemen ayrılır diğerlerinden. Onu tanıyorsunuz. En tatlı sohbetlerin, en kadim dostlukların, en güzel anların yanında o, kokusu ve tadıyla hep vardır hayatımızda. Bol köpüklü olanı, odun alevinde yavaş pişeni makbuldür. Tadı damağınızda kalır. Acısının bile kırk yıl hatırı vardır. Geleneğimizde vefa duygusunun ne mühim, ne vazgeçilmez olduğunu atalarımız ancak onunla anlatmıştır. Kahveyi diyorum elbette! Büyük konakların, leb-i derya yalıların, eski İstanbul’un her hangi bir semtindeki evinin en değerli içeceği kahveden… Buraya özellikle kahve almak için gelenlerin sayısı az değil.
 

Oraya girdiğimde sanki asırlarca geriye gidip, tarihte bir yolculuk yapıyorum hissine kapılıyorum. Mimari yapısı, her an dile gelecekmiş gibi duran taşlarıyla Mısır Çarşısı gezilip görülmeye değer. Pazar hariç 08.30-18.30 saatleri arasında gezebileceğiniz Mısır Çarşısı’ndan ayrılırken de başka bir tat kalıyor içinizde.
 

Bir an önce eve gitmek ve güzel bir Türk kahvesi içmek istiyorsunuz. Eh o kadar fincan görüp, kahve kokusu soluduktan sonra onları buluşturmamak olmaz. Afiyet olsun.

 

Fatma Beyza Tütüncüoğlu

Moral Dünyası Dergisi
اَلْعِلْمُ يَرْفَع بُيوتًا لاَعِمَادًا لَهَا وَالْجِهلُ يَهْدِم بِيُوتَ اْلعِزَّ وَلْكَرَمِ

Çevrimdışı adilcevaz

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 235
  • susukunlugum asaletimdendir.
Ynt: Baharat kokan zaman tüneli: Mısır Çarşısı
« Yanıtla #1 : 22 Ekim 2008, 21:55:17 »
inşllh gezip görmek nasip olur...
bu güzel paylaşım için siz degerli üyemize teşekkür edriz...
Bütün dünyayı verseler gamım bitmez nedendir bu
Taa ezelde gam turabıyla yoğrulmuş bendendir bu
Terk etme insafı makamı imtihandır bu
Gelen gider giden gelmez iki kapılı handır bu!