Gönderen Konu: "Duvardan Dökülen İnciler" Takvim Yaprakları  (Okunma sayısı 1016121 defa)

0 Üye ve 10 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Kelime-i Tevhîd’in Fazîletleri
« Yanıtla #2160 : 13 Kasım 2016, 18:41:40 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَنْ شَهِدَ أَنْ لَا إِلَهَ إِلَّا اللهُ وَأَنِّى رَسُولُ اللهِ مُخْلِصًا بِهِمَا وَصَلَّى وَصَامَ وَآتَى الزَّكَاةَ وَحَجَّ الْبَيْتَ حَرَّمَهُ اللهُ عَلَى النَّارِ
(طس)


Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
“Kim Allâhü Teâlâ’dan başka ilah olmadığına ve benim de Allah’ın Resûlü olduğuma ihlâsla şehadet eder, namazını kılar, orucunu tutar, zekâtını verir ve Beytullah’ı haccederse Allâhü Teâlâ onu cehenneme haram kılar.”
(Hadîs-i Şerîf, Taberânî, el-Mu‘cemü’l-Evsat)



01
Kasım Salı 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 19 Teşrin-i Evvel 1432 Hicrî: 01 Safer 1438

İlk Osmanlı Resmi Gazetesi "Takvîm-i Vekâyi" Adı İle Basıldı (1831) • Saltanatın Kaldırılması ve Abdülmecid Efendi'nin Halife Seçilmesi (1922) • Latin Harflerinin Kabulü (1928)


Kelime-i Tevhîd’in Fazîletleri

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:

“Ey Ebû Hüreyre, her amel mizanda tartılabilir, ancak ‘Lâ ilâhe illâllâh’ kelimesi hariç. Muhakkak sâdık olarak (ihlâsla) onu söyleyenin mizanının bir kefesine kelime-i tevhîd, diğer kefesine de yerler ve gökler konulsa elbette kelime-i tevhîd ağır gelir.”

“Kıyâmet günü bir kişi amelleri tartılmak üzere mizana getirilir ve günah ve hatalarının yazılı olduğu doksan dokuz sicil (büyük defter) açılır. Her bir defter gözün görebildiği yer kadar geniş ve uzundur. Mizanın bir kefesine konulur. Allâhü Teâlâ ona:

“Bu defterlerde bulunan (günahlardan) bir şeyi inkâr edebilir misin? Kirâmen Kâtibîn meleklerim (yapmadığın şeyleri yazarak) sana zulmettiler mi?” diye sorar. Kul, ‘Hayır, yâ Rabbi’ der. Allâhü Teâlâ:

“Bu günahlara karşılık olacak bir sevabın var mı?” diye sorar. Kul, “Hayır” der. Allâhü Teâlâ:

“Muhakkak senin, bizim nezdimizde büyük bir sevabın vardır ve bu gün sana asla haksızlık edilmeyecektir” buyurur ve üzerinde ‘Lâ ilâhe illallâh’ yazılı bir kâğıt çıkarılır ve mizanın diğer kefesine konur. Günahların yazılı olduğu defterlerden ağır gelir. Zira Allâhü Teâlâ’nın ismiyle tartılan hiçbir şey ondan ağır gelemez.”

“Lâ ilâhe illallâh Muhammedün Resûlullah” kelime-i tevhîdi Kur’ân harfleriyle yirmidört harfdir. Kul kelime-i tevhîdi kalbi ile ihlâsla söylerse Rabbimiz Teâlâ buyurur ki:

“Yirmi dört harf(li kelime-i tevhîd) ile geldin. Gündüz ve geceyi yirmi dört saat olarak yarattım. Bu saatlerde işlediğin gizli ve âşikâr, büyük küçük, hata ile yahut kasden, sözle yahut fiille işlediğin her günahı bu kelime-i tevhîd hürmetine bağışladım.

Azîz Mahmûd Hüdâî (k.s.) buyurdu:

İyi bil ki kelime-i tevhîd zikri ve zikrullah (Allah ism-i celâlinin zikri) Allâhü Teâlâ’ya ulaştıran yolların en yakınıdır. Ancak Resûlullâh Efendimiz’e (s.a.v.) ulaşan bir silsileye mensup kâmil bir mürşid telkîniyle olmak şarttır. (Hulâsatu’l-Ahbâr, A. Mahmûd Hüdâi)



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Fırat Kenarında Bir Oğlak Zâyî Olsa Ömer’den Sorulur
« Yanıtla #2161 : 13 Kasım 2016, 18:45:01 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَا مِنْ عَبْدٍ اِسْتَرْعَاهُ اللهُ رَعِيَّةً فَلَمْ يَحُطْهَا بِنَصِيحَةٍ إِلَّا لَمْ يَجِدْ رَائِحَةَ الْجَنَّةِ
(خ)


Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
“Allâhü Teâlâ’nın halkı görüp gözetmek üzere vali (idâreci) kıldığı kimse, güzel nasihat ve idâresi ile halkı muhâfaza etmez (onlara zulüm eder)se elbette cennet kokusu koklayamayacaktır.”
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Buhârî)



02
Kasım Çarşamba 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 20 Teşrin-i Evvel 1432 Hicrî: 02 Safer 1438

İttihatçıların Türkiye'den Kaçışı (1918) • Muratlı'nın Kurtuluşu (1922)


Fırat Kenarında Bir Oğlak Zâyî Olsa Ömer’den Sorulur

Ömer bin Hattâb (r.a.) Hazretleri’nin halifeliği devrinde az vakit zarfında İslâm memleketleri çok genişledi ve İslâm dini fevkalâde kuvvet buldu. Devlet hazinesi malla doldu. Mal demek dünya sevgisi ve fitne-fesadın çıkması demekti. Bir müddetten beri bu düşünce Hazret-i Ömer’in zihnini kurcalıyordu. Bir gün huzûrunda bulunan bazı Ashâb-ı Kiram’a:

“Resûlullah (s.a.v.)’ın fitne hakkında olan sözü hanginizin hatırındadır?” diye sordu. İçlerinden Hazret-i Huzeyfe (r.a.):

“Yâ Emîre’l-müminîn! Senin için ondan bir beis yok. Senin zamanınla onun arasında bir kapalı kapı var” dedi.

Hazret-i Ömer: “Bu kapı kırılacak mı; yoksa açılacak mı?” diye sorunca Hazret-i Huzeyfe “Kırılacak” dedi. Hazret-i Ömer: “Öyle ise o kapı artık kapanmaz” deyip üzüldü.

“Kapının ne olduğunu İmam Mesrûk (rah.) sordu. Hazret-i Huzeyfe “Kapı Ömer’dir” diye cevap verdi. “Ömer, kapının kim olduğunu bilir mi?” diye sordu.

Hz. Huzeyfe: “Sabahtan sonra akşamın geleceğini nasıl bilirse, onu da öyle bilir.” dedi.

Hâsılı Hazret-i Ömer, Müslümanlar arasında fitne çıkması husûsunda çok endişe ediyordu. İnsanlar arasında dünya hırslarını doğuran servet ve zenginlik arttıkça alâmetleri de meydana çıkmaya başlamıştı. Lâkin Hazret-i Ömer’in insanların nazarında bilinen heybeti ve Müslümanların kendisine fevkalâde bağlanıp itâat etmesi fitne çıkmasına engeldi.

Ancak İslâm ülkelerinin sınırları çok genişledi, işler çoğaldı. Her yerde adâletin temin edilmesi zorlaşmaya başladı. Hazret-i Ömer bu halden sıkılıp:

“Yâ Rabbî! Ruhumu kabzet” demeğe başladı. Bir gün ağlarken sebebi sorulunca: “Nasıl ağlamayayım ki, Fırat kenarında bir oğlak zayi olsa korkarım ki Ömer’den sorulur” diye cevap verdi. (Hz. Ömeru’l-Fâruk, Çamlıca B. Y.)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Hazreti Ömerü'l-Faruk'un Şehit Edilmesi
« Yanıtla #2162 : 13 Kasım 2016, 18:47:59 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَا فِي السَّمَاءِ مَلَكٌ إِلَّا وَهُوَ يُوَقِّرُ عُمَرَ وَمَا فِي الْأَرْضِ مِنْ شَيْطَانٍ إِلَّا وَهُوَ يَفِرُّ مِنْ عُمَرَ
(كر)


Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
“Gökte hiçbir melek yoktur ki Ömer’e (r.a.) hürmet etmesin. Yeryüzünde de hiçbir şeytan yoktur ki Ömer’den (r.a.) kaçmasın.”
(Hadîs-i Şerîf, İbn-i Asâkir, Târîh-i Dimaşk)



03
Kasım Perşembe 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 21 Teşrin-i Evvel 1432 Hicrî: 03 Safer 1438

Hz. Ömer'in Şehid Edilmesi (644) • Tanzimat Fermanı'nın İlanı (1839) • Arpaçay ve Susuz'un Kurtuluşu (1920)


Hazreti Ömerü'l-Faruk'un Şehit Edilmesi

Müslümanların ikinci halîfesi Hazret-i Ömer (r.a.), sabah namazı kıldırmak üzere Mescid-i Şerif’e geldi. Saflar düzeltilirken Mecusi Ebû Lü’lü’ iki başlı bir hançerle Hazret-i Ömer’i altı yerinden yaraladı.

Hazret-i Ömer, Abdurrahman bin Avf (r.a.)’a namazı kıldırmasını emretti. Kendisi de kaldırılıp evine götürüldü.

Oğlu Abdullah’ı, müminlerin annesi Âişe (r. anhâ) Hazretleri’ne gönderdi ve hücre-i saadette defnolunmak üzere izin istedi. O da müsâade etti. Abdullah (r.a.), bu cevab ile geri döndüğünde:

“Elhamdülillâh, en mühim işim bu idi” dedi.

Resûl-i Ekrem (s.a.v.) ve Ebûbekir (r.a.) Hazret-i Âişe’nin hanesine defnolunmuşlardı.

Oğlu Abdullah’a: “Vefâtımda beni hücre-i saâdete götürdüğünüzde yine Âişe’den izin isteyiniz. Verirse orada defnediniz. Vermezse Bakî mezaristanında defnediveriniz” diye vasiyet etti.

Sonra kelime-i şehâdet ve zikrullah ile meşgul oldu ve gece cennet bahçesine göç etti. Hicri yirmi üç senesinin Zilhicce ayının sonunda (M. 644) vefat etti.

Hilâfeti, on sene, altı ay ve küsur gündür. Namazını Suheyb-i Rumî (r.a.) Hazretleri kıldı. Naaşını Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in seriri üzere koyup Hazret-i Âişe (r. anhâ) validemizin hanesine götürdüler. Vasiyeti üzere oğlu Abdullah (r.a.):

“Ey Müminlerin annesi! Ömer, hücre-i saadete defnolunmak üzere sizden rica eder. İznin var mı?” dedi. Hazret-i Âişe izin verdi. Hücre-i saadete Hazret-i Sıddîk’ın yanına defnettiler. Kabrine oğlu Abdurrahman ile beraber Osman ve Abdurrahman bin Avf ve Sa’d bin Ebî Vakkâs inmişlerdi. (RadıyAllahu anhüm.) (Hz. Ömeru’l-Fâruk, Çamlıca B. Y.)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Hazret-i Osman’ın Halife Seçilmesi
« Yanıtla #2163 : 13 Kasım 2016, 18:50:56 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: قَالَتْ أُمُّ سُلَيْمَانَ بْنِ دَاوُدَ لِسُلَيْمَانَ يَا بُنَيَّ لَا تُكْثِرِ النَّوْمَ بِاللَّيْلِ فَإِنَّ كَثْرَةَ النَّوْمِ بِاللَّيْلِ تَتْرُكُ الرَّجُلَ فَقِيرًا يَوْمَ الْقِيَامَةِ
(هـ)


Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
“Annesi Süleyman (a.s.)’a şöyle demiştir:
“Ey oğlum! Gece çok uyuma. Zira gece çok uyumak kıyâmet gününde insanı fakir bırakır.”

(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i İbn-i Mâce)



04
Kasım Cuma 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 22 Teşrin-i Evvel 1432 Hicrî: 04 Safer 1438

Sofya'nın Fethi (1388)


Hazret-i Osman’ın Halife Seçilmesi

Hazret-i Ömer’in (r.a.) büyük bir endişesi, yerine bir halîfe bırakmak meselesi idi.

Ashâb-ı Kiram’ın en yüksek tabakası Bedir ehli olup onların içinden de “Aşere-i Mübeşşere”den birini Halîfe namzedi tayîn buyurması gerekiyordu. Hazret-i Ömer, bunda kararsız kalmıştı. Zîra Halîfe bırakacağı zâtın zamanında fitne zuhur ederse manevî mesûliyyeti kendisine âid olur diye korkardı. Bu mesûliyyeti üzerine almaya mecbur da değildi. Zîra Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Hazretleri, halife seçme işini Ümmet-i Muhammed’e bırakmış olduğundan Hazret-i Ömer o yola gidebilirdi. 

Abdullah bin Abbas (r.anhümâ) Hazretleri der ki:

Bir gün Hazret-i Ömer’in yanına vardım. Kendisini gamlı ve düşünceli gördüm. “Hilâfet meselesi hakkında ne yapacağımı düşünüyorum” dedi.

Hazret-i Ömer “Bu işi Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Hazretlerinin kendilerinden hoşnud ve râzî olduğu halde vefat ettiği zâtların meşveretine havale edeyim” dedi ve:

Aşere-i Mübeşşereden altı zâtı, yani Ali, Osman, Talha, Zübeyr, Sa‘d bin Ebî Vakkâs ve Abdurrahman bin Avf radıyallâhü anhüm Hazretlerini meşveret (danışma) meclisine tayin ederek içlerinden birini hilâfete seçmelerini vasiyyet etti. Oğlu Abdullah (r.a.) Hazretlerini de hilâfete seçilmemesi şartı ile rey (oy) vermek üzere bu meclise memur etti.

Talha (r.a.), o vakit Medîne-i Münevvere’ye yakın bir yerdeydi. Hazret-i Ömer, halifenin bu şekilde seçilmesine karar verdikten sonra Abdurrahman bin Avf yanında olduğu halde Ali, Osman, Zübeyr ve Sa’d (r.anhüm) Hazretlerini yanına çağırdı: “Siz, bu ümmetin reislerisiniz. Hilâfete içinizden birini seçiniz ve ona tabi olunuz. Sizin hakkınızda korkmuyorum. Sizin aranıza ayrılık girer de insanlar ihtilâfa düşer diye korkuyorum. Talha’yı üç gün bekleyiniz. Gelirse ne a‘lâ, gelmezse kararınızı veriniz, dedi.

Bu meclis Hz. Osman’ı Müslümanların halifesi olarak seçti ve hepsi ona bîat ettiler. (Hz. Ömeru’l-Fâruk, Çamlıca B. Y.)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Musîbete, Tâate ve Günahlara Sabrın Fazîleti
« Yanıtla #2164 : 13 Kasım 2016, 18:53:47 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: يَا أَنَسُ اَلْإِيمَانُ نِصْفَانِ: نِصْفٌ شُكْرٌ وَنِصْفٌ صَبْرٌ
(قضاعى)


Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
“Ey Enes! İman iki kısımdır: Yarısı şükürdür, yarısı da sabırdır.”
(Hadîs-i Şerîf, Kuzâî, Şihâbü›l-Ahbâr)



05
Kasım Cumartesi 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 23 Teşrin-i Evvel 1432 Hicrî: 05 Safer 1438

Sultan Melikşah'ın Vefatı (1092) • Selanik'in Elden Çıkması (1912)


Musîbete, Tâate ve Günahlara Sabrın Fazîleti

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:

“Sabır üçtür: Musîbetlere (belâlara) sabır, Allâhü Teâlâ’ya  ibadette sabır ve günahlara karşı sabırdır.

Kim başına gelen musibetlere sabrederse Allâhü Teâlâ onun için üç yüz derece verir ki her iki derece arası yer ile gök arası kadardır.

İbadetlerde sabredene Allâhü Teâlâ altıyüz derece verir ki iki derece arası yer ile Arş-ı A‘lâ arası kadardır.

Günahlara karşı sabredene ise dokuz yüz derece ihsân eder ki her bir derece arası yeryüzünden Arş-ı A‘lâ’ya olan mesafenin iki katı kadardır.”

Allâhü Teâlâ, Mâide Sûresinin 27. âyet-i kerîmesinde ibâdetlerin ancak takvâ ile kabûl olunacağını beyân buyurmuştur.

Günahlardan takvâ, korunmak, sakınmak mertebece diğerlerinden daha yüksektir. Zira bunda nefsin şehvetlerini; gayr-i meşru arzularını terk etmek vardır. Nefis şehvetlerinden ayrılmaktan hoşlanmaz. Avâm içinde musibetlere sabredenler, farzları edâya sabredenler bulunur, amma günahlara karşı sabreden azdır. Bu sebeple takvâ sahipleri de azdır.

Muhakkak en büyük cihâd, nefsinin gayr-ı meşru arzularını terk için ona karşı yapılan cihaddır. Cenâb-ı Hak, Dâvud aleyhisselâma şöyle vahyetti:

“Ya Davud! Şehvetlerden sakın! Muhakkak dizginleri şehvetlerine bağlanmış kalpler benden mahcup (perdelenmiştir) ve mahrumdur.”

Kalpler ancak temizlenip tasfiye edildikten sonra kul Allâhü Teâlâ’nın rızasına vâsıl olur. Kalplerin kin, hased (çekememezlik) ve bilumum fenâ ahlâklardan temizlenmesi îcâb eder. Fenâ ahlâklardan temizlenmeyen kalp sahibinin Hak Teâlâ’ya yaklaşması mümkün değildir. (Menâzilü’l-Kurbe, Hakîm-i Tirmizî)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Hastalıklar Günahlara Keffârettir | Müminin Alametleri | Kıt'a
« Yanıtla #2165 : 13 Kasım 2016, 18:57:21 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَنْ أَصْبَحَ مِنْكُمْ آمِنًا فِي سِرْبِهِ مُعَافًى فِي جَسَدِهِ عِنْدَهُ قُوتُ يَوْمِهِ فَكَأَنَّمَا حِيزَتْ لَهُ الدُّنْيَا
(ت)


Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
“Sizden her kim kendisi, çoluk çocuğu hakkında korkudan emniyette, sıkıntı ve hastalıklardan âfi yette olur, yanında da (helâlinden) günlük yiyeceği bulunursa, sanki dünya(nın bütün nimetleri) kendisine verilmiş gibi olur.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)



06
Kasım Pazar 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 24 Teşrin-i Evvel 1432 Hicrî: 06 Safer 1438

Katip Çelebi'nin Vefatı (1658)


Hastalıklar Günahlara Keffârettir

Enes bin Mâlik’in (r.a.) vâlidesi Ümmü Süleym radıyallâhü anhâ, Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz’i ziyâret ederek çektiği ağrılardan şikâyet etti ve ne yapması lazım geldiğini sordu.

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.):

“Ey Ümmü Süleym! Sen ateşi, demiri ve demirin kirini pasını bilir misin?” deyince; Ümmü Süleym (r.anhâ):

“Evet, Yâ Resûlallâh!” dedi.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.):

“Bu ağrıların geçtiği zaman, demir ateşte nasıl kirinden pasından kurtuluyorsa sen de günahlarından öylece kurtulmuş olursun” buyurdular.

Ümmü Süleym (r.anhâ) hastalığından iyileşince Resûlullâh Efendimiz’e (s.a.v.) sordu:

“Yâ Resûlallâh, cihâdın en üstünü nedir?”

“Sen namaza devam et. Muhakkak o cihâdın en üstünüdür.

Günahları da terk et, zira o en üstün hicrettir” buyurdular. (Tarih-i Bağdad)

Müminin Alametleri

Hz. Ali’ye müminin alametleri soruldu. Şöyle buyurdu:

"Müminin dört alameti vardır:

Kalbini kibir ve düşmanlıktan,

Dilini yalan ve gıybetten,

Amelini riyâ ve gösterişten ve

Karnını haram ve şüpheli şeylerden korumak."
(Ruhu’l-Beyân)

Kıt’a:

Bilmek istersen seni

Can içre ara canı

Geç canından bul anı

Sen seni bil sen seni
  Hacı Bayram Velî (k.s.)



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: أَرْبَعَةٌ مِنْ كَنْزِ الْجَنَّةِ: إِخْفَاءُ الصَّدَقَةِ وَكِتْمَانُ الْمُصِيبَةِ وَصِلَةُ الرَّحِمِ وَقَوْلُ: لَا حَوْلَ وَلَا قُوَّةَ إِلَّا بِاللهِ
(الجامع الصغير)


Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
“Dört şey cennet hazinelerindendir:
Sadakayı gizli vermek,
musibeti gizlemek,
sıla-i rahim yapmak ve
“Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh” demek.”

(Hadîs-i Şerîf, Suyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr)



07
Kasım Pazartesi 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 25 Teşrin-i Evvel 1432 Hicrî: 07 Safer 1438

Şair Bâkî'nin Vefatı (1600)


Gizli Sadaka Allah’ın Gadabını Söndürür

Medine-i Münevvere’de bazı fakirlerin kapılarına gece vakti yiyecek bırakılırdı. Fakat kimin bıraktığını bilmezlerdi.

Tâbiînden Zeynelâbidîn (r.a.) hazretleri, vefat ettikten sonra artık erzak gelmez oldu.

Cenâzesini yıkayanlar sırtında morluklar olduğunu görüp sordular.

‘O, geceleri un çuvallarını sırtına alır ve Medine’deki fakirlerin kapılarına bırakırdı.’ denildi.

İnsanlar onun cimri olduğunu, adaka vermediğini zannederlerdi. Fakat vefâtından sonra Medine’de yüz ailenin yiyecek ihtiyacını onun karşıladığı anlaşıldı.

Zeynelâbidîn (r.a.), Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.):

“Gizlice verilen sadaka Allâhü Teâlâ’nın gadabını söndürür” hadîs-i şerîfini nakleder ve sadakasını gizli verirdi. Ailesinden onun gizlice sadaka verdiğini bilmeyenler onun para biriktirdiğini zannederlerdi. (Hilyetü’l-Evliya)


SAĞLIĞIMIZ: Meyveleri Karışık Yememelidir!

• Kavun, karpuz, üzüm gibi meyveleri birlikte ve çok soğuk olarak yemek ve yanında soğuk içecekler içmek ishale sebep olur. Bu sebeple meyveleri karıştırmadan bir defada tek çeşit yemeli ve meyve çok soğuk olmamalıdır.

• Kayısı, dut, muz, incir, üzüm, kavun gibi meyveler kan şekerini hızla yükseltebilirler. Meyveyi ölçülü yemeli, fazla yememelidir. Elma, armut ve portakal gibi çoğu meyvenin porsiyonu 1’er adet; kayısı ve yeni dünyanın 5-6 adet; kiraz ve üzüm gibi meyvelerin ise 12-15 tanedir.


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ashâb-ı Bedir……………..BİLÂL-İ HABEŞÎ (r.a.)
« Yanıtla #2167 : 14 Kasım 2016, 18:27:02 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: اَلْحَسَدُ يَأْكُلُ الْحَسَنَاتِ كَمَا تَأْكُلُ النَّارُ الْحَطَبَ وَالصَّدَقَةُ تُطْفِئُ الْخَطِيئَةَ كَمَا يُطْفِئُ الْمَاءُ النَّارَ
(هـ)


Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
“Hased, ateşin odunu yediği gibi iyi amelleri(n sevabını) yer, bitirir. Sadaka ise suyun ateşi söndürdüğü gibi günahları söndürür.”
(Hadîs-i şerîf, Sünen-i ibn-i Mâce)



08
Kasım Salı 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 26 Teşrin-i Evvel 1432 Hicrî: 08 Safer 1438

Sultan İkinci Süleyman Han'ın Tahta Çıkışı (1687)


Ashâb-ı Bedir……………..BİLÂL-İ HABEŞÎ (r.a.)

Bilâl bin Rebâh radıyallâhü anh hazretleri, Muhâcirlerdendir. “Bilâl-i Habeşî” ismiyle meşhur olmuştur. Ebûbekr-i Sıddîk hazretlerinin Mekke’de iken satın alıp âzâd ettiği Müslüman kölelerdendir.

Resûlullâh Efendimiz’in (s.a.v.) hazinedârı ve müezzini idi. İlk ezân okuyan ve kâmet getiren odur. Cebrail aleyhisselâm: “Yâ Resûlallâh, Allâhü Teâlâ bu Habeşli kulunun sesini sever” buyurmuştur.

Bedir, Uhud ve bütün gazâlarda Peygamberimiz’in yanında bulunmuştur. Resûlullâh Efendimiz’in (s.a.v.) her hizmetini görür, bir an yanından ayrılmazdı. Resûlullâh’ın (s.a.v.) vefatından sonra cihan başına dar geldi, Medine’de duramaz oldu. Hz. Ebûbekir’den izin alarak Şam tarafına gitti.

Bilâl hazretleri, Şam tarafında iken rüyasında Resûl-i Ekrem (s.a.v.): “Yâ Bilâl! Bu cefâ nedir, beni ziyâret edeceğin vakit gelmedi mi?” diye buyurmuş. Bilâl-i Habeşî (r.a.), gayet hüzün ve korku ile uyanmış. Hemen devesine binip tek başına çölleri yararak Medine-i Münevvere’ye vardı ve Peygamberimiz’in pâk kabrinin toprağı üzerine kapanıp ağlamakta iken Hasan ve Hüseyin hazretleri çıkagelmişler. Bilâl (r.a.), hüzün ve hasret ile ağlayarak onlara sarılınca: “Ya Bilâl! Senin Mescid-i şerîfte Resûlullâh’a okuduğun ezanı işitmek isteriz” dediler. Resûlullâh’ın zamanında ezan okuduğu yerde durup: “Allahü Ekber” deyince Medîne yerinden oynadı. “Eşhedü en lâ ilahe illAllah” deyince Medine çalkandı, “Eşhedü enne Muhammeden Resûlullah” deyince, Resûlullâh dirilmiş diyerek bütün halk sokaklara çıktı. Resûl-i Ekrem’den sonra Medine’de o kadar ağlayış görülmemişti. Hazret-i Bilâl de hayrette kaldı, ezanı tamamlayamadı.

Hicretin 20. senesinde 60 yaşını geçmiş olduğu halde Şam’da vefât etmiş ve Bâbüssağîr yahut Haleb’de Bâbü’l-erbaîn kabristanına defnolunmuştur. Mersin’in Tarsus kasabasında da makâmı ziyâretgâhdır. Radıyallâhü anh.


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ölümü Günde Yirmi Kere Anan Şehidlerle Haşrolur
« Yanıtla #2168 : 27 Kasım 2016, 01:57:40 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: جَاءَ مَلَكُ الْمَوْتِ إِلَى نُوحٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَقَالَ: يَا أَطْوَلَ النَّبِيِّينَ عُمُرًا كَيْفَ وَجَدْتَ الدُّنْيَا وَلَذَّتَهَا ؟ قَالَ : كَرَجُلٍ دَخَلَ بَيْتًا لَهُ بَابَانِ فَقَامَ فِي وَسَطِ الْبَيْتِ هُنَيَّةً ثُمَّ خَرَجَ مِنَ الْبَابِ الْآخَرِ
(الزهد لابن ابى الدنيا)


Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
“Ölüm meleği (Azrâîl Aleyhisselam), Nûh Aleyhisselam’a “Ey en uzun ömürlü peygamber! Dünyayı ve dünyanın lezzetini nasıl buldun?” dedi.
Nûh (a.s.): “İki kapısı olan bir eve giren, ortasında biraz durup sonra diğer kapısından çıkan adam gibi” buyurdu.
(Hadîs-i Şerîf, İbn-i Ebi’d-Dünyâ, ez-Zühd)



09
Kasım Çarşamba 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 27 Teşrin-i Evvel 1432 Hicrî: 09 Safer 1438

Erzurum Müdafaası (1877) • Babaeski ve Pehlivanköy'ün Kurtuluşu (1922)


Ölümü Günde Yirmi Kere Anan Şehidlerle Haşrolur

Azrâil aleyhisselâm, Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) şöyle dedi:

“Yâ Muhammed (aleyhisselam), malumundur ki ben insanların ruhunu alırım. Eğer feryad eden biri olursa ölenin ruhu elimde olduğu halde evde durur derim ki:

“Bu feryad nedir? Vallâhi biz zulmetmedik, takdir olunmuş ecelini ne geriye bıraktık ne erkene aldık. Bizim bunun rûhunu almakta bir suçumuz yoktur.

Eğer Allah’ın takdîrine râzî olur ve sabrederseniz mükâfâtını, sevâbını alırsınız.

Eğer feryâd ve figân ederseniz günahkâr olur ve gazaba uğrarsınız. Sizin bize kızmaya hakkınız yoktur. Muhakkak biz sizin yanınıza -her birinizin ruhunu alıncaya kadar- tekrar tekrar uğrarız. Aman dikkatli ve uyanık olun.

Vallâhi Yâ Muhammed, şehirde veya kırda, ovada veya dağda, denizde yahut karada; her nerede olsalar ben insanları her gün ve gecede beş defa yoklarım. Hatta onların küçük ve büyüklerini kendilerinden daha iyi tanırım.

VAllahi eğer bir sineğin bile ruhunu almak istesem Allâhü Teâlâ bana emretmedikçe ona gücüm yetmez, ancak Allâhü Teâlâ emredince alabilirim.”

Hazret-i Âişe vâlidemiz: “Yâ Resûlallâh!” dedi: “Şehîdlerle beraber haşrolunan bir kimse var mıdır?”

“Evet” buyurdular; Kim bir gün ve gecede ölümü yirmi kere hatırlarsa (şehîdlerle beraber haşrolunur).” (İhyâu Ulûmiddîn)

İbn-i Abbâs Radıyallâhü Anh’den rivâyet olundu: “Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz, Ashâbına buyurdu ki: “Biriniz teşehhüdde (ettehıyyâtü okuduktan sonra) dört şeyden -şöyle söyleyerek- Allâh’a sığınsın: Allâhümme innî eûzü bike min-azâbi cehenneme ve eûzü bike min-azâbi’l-kabri ve eûzü bike min-fitneti’l-mesîhi’d-deccâl ve eûzü bike min fitneti’l-mahyâ ve’l-memât. 

Peygamberimiz Ashâbına bu duâyı Kur’ân-ı Kerîm’den bir sureyi öğretir gibi öğretirdi.” (Sünen-i Ebû Dâvûd)



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
“…Hepiniz Allah’a Tevbe Ediniz Ey Mü’minler…”
« Yanıtla #2169 : 27 Kasım 2016, 02:03:28 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: اَلتَّوْبَةُ مِنَ الذَّنْبِ أَنْ يَتُوبَ مِنْهُ ثُمَّ لَا يَعُودَ فِيهِ
(حم)


Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
“Günahlardan tevbe, ondan pişman olmak ve bir daha o günaha dönmemektir.”
(Hadîs-i Şerîf, Müsned-i Ahmed)



10
Kasım Perşembe 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 28 Teşrin-i Evvel 1432 Hicrî: 10 Safer 1438

I. Varna Zaferi (1444) • Kırklareli'nin Kurtuluşu (1922) • Atatürk'ün Ölümü (1938)


“…Hepiniz Allah’a Tevbe Ediniz Ey Mü’minler…”

Müceddid-i Elf-i Sânî İmâm-ı Rabbânî (ks.) buyurdular:

“Kıymetli ömrümüzü günahlar, zelleler, kusurlar ve hatalara harcadığımız için tevbe, inâbe, verâ ve takvâdan bahsetmeyi güzel ve uygun buluyorum.

Allâhü Teâlâ buyuruyor ki: “...Hepiniz Allâh’a tevbe ediniz, ey müminler! Tâ ki kurtuluşa eresiniz.” (Nur s., âyet 31) “Ey Mü’minler! Allâh’a nasûh (bir daha o günahı işlememek üzere gayet ciddi) bir tevbe ile tevbe edin. Ta ki Rabbiniz günahlarınızı örter de sizleri altından ırmaklar akan cennetlere koyar…” (Tahrim s., âyet 8) “Günahın açığını da bırakın, gizlisini de…” (En’âm s., âyet 120)

Bu âyetlerden anlaşılıyor ki her Müslümanın günahlarından tevbe etmesi farz-ı ayındır. Hiçbir insanın buna ihtiyâcı olmadığı düşünülemez. Nasıl olabilir ki? Peygamberler -aleyhimüssalâtü vesselâm- bile tevbeden müstağnî değillerdi. Peygamberlerin sonuncusu ve efendisi olan Resûlullâh -aleyhi ve aleyhim salevâtullâhi ve tahiyyâtühû- buyurmuştur ki: “…bir gün ve gecede Allâh’a yetmiş defa istiğfar ederim.”

İşlenen günahlar, kul haklarından olmayıp zinâ etmek, içki içmek, çalgı dinlemek, nâmahreme bakmak, abdestsiz mushafa dokunmak ve îtikadda (ehl-i sünnetten ayrılıp) bid’atlere düşmek gibi Allâh’ın hakları ile alâkalı olursa bunların tevbesi, pişmanlık duymak, istiğfâr etmek, mahzun olmak ve Allâhü Teâlâ’ya özür beyan etmektir. Terk edilmiş bir farzın tevbesi için o farzın kazâ edilmesi lazımdır.

İnsanlara zulüm ve kötülük yapılarak kul haklarından olan günahların tevbesi, haksız olarak alınmış malların iâdesi, hak sahiplerinden helallik alınması, onlara iyilikte bulunmak ve onlara duâ etmektir. Şayet mal ve ırz sâhibi kimse ölmüş ise onun için istiğfar edip, iyilikte bulunmak ve malı hak sahibinin çocuklarına ve vârislerine iâde etmek lâzımdır. Şâyet vârisleri bilinmiyorsa haksız olarak alınan malın veya işlenen suçun miktarı kadar, hak sâhibi veya haksız yere eziyet görmüş kimse adına fakir ve miskinlere sadaka verir. (Mektûbât-ı İmâm-ı Rabbânî, 2/ m. 66)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Akıllı ve Kâmil Müminlerin Vasıfları
« Yanıtla #2170 : 27 Kasım 2016, 02:07:12 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَنْ مَاتَ مِنْ أَصْحَابِي بِأَرْضٍ فَهُوَ شَفِيعٌ لِأَهْلِ تِلْكَ الْأَرْضِ
(كنز)


Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
“Ashabımdan her kim bir beldede vefat ederse o belde ahâlîsine şefâatçi olur.”
(Hadîs-i Şerîf, Beyhakî, Şuabü’l-Îmân)



11
Kasım Cuma 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 29 Teşrin-i Evvel 1432 Hicrî: 11 Safer 1438

Birinci Dünya Harbi'ne Girişimiz (1914)ve Harbin Sonu (1918) • Kofçaz ve Demirköy'ün Kurtuluşu (1922)


Akıllı ve Kâmil Müminlerin Vasıfları

Ra’d sûresinin 19-24. âyetlerinin tefsirinden:

Ya Muhammed! Sana Rabb’inden indirilenin hakikaten hak olduğunu bilen ve bu suretle Rabb’inin hak davetine icâbet eden kimse, a’mâ yani o hakkı görmeyen, tanımayan köre benzer mi? Elbette benzemez. Amma bunu ancak ülülelbab (akıllı ve kâmil müminler) idrâk eder.

O ülülelbab aşağıda bildirilen vasıf ile vasıflananlardır:

1- Allah’a verdikleri ahdi tutarlar: Allah’a karşı verdikleri hiç bir sözden caymaz, taahhütlerini, yeminlerini bozmazlar, kulluğun icaplarını yaparlar.

2- Hukuka riâyet ederler: Peygamberlerin ve onların vârisleri olan âlimlerin, akrabanın, komşunun ve bütün müminlerin haklarını gözetirler. Bütün insanların ve tavuğuna varıncaya kadar her hangi bir hakkı taallûk eden hayvanlar, bitkiler ve eşyaların haklarına riâyet etmek de buna dâhildir.

3- Allâhü Teâlâ’nın celâlinden ve gazabından sakınır, günahlardan çekinirler.

4- Âhirete ve sonunda amellerinin hesâbını vereceklerine inanırlar da kötü hesabdan korkar ve ondan evvel dâima kendi nefislerini hesâba çekerler.

5- Rab’lerinin rızâ ve cemâline ermek için sabrederler: Ne halka karşı gösteriş ne de gönüllerinde ziynet ve iftihar hissi beslemeyerek sırf Allah rızâsı için hak yolunda sabır ve sebat ederek zahmetlere katlanırlar.

6- Namazı kemaliyle, âdap ve erkânı ile kılarlar.

7- Allah’ın kendisine ihsan ettiği rızıklardan; maldan ve paradan gizli ve açık sadaka ve zekât verirler.

8- Kötülüğe karşılık da iyilikte bulunurlar.

Burada sayılan sekiz amel cennetin sekiz kapısına işarettir. Âhiret saâdeti bu sekiz vasfın sâhibi olan ülülelbâba mahsustur. Onlar atalarından, zevcelerinden ve zürriyyetlerinden sâlih olanlarla beraber Adin cennetlerine gireceklerdir. Öyle ki melekler her kapıdan yerlerine girerek ‘Selâmün aleyküm, sabrettiğiniz için bakın, dünyanın nihâyetindeki âhiret saâdeti ne güzel’ diyecekler. (Hak Dîni Kur’an Dili Tefsiri)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Sâlih Amellerin Sâhibine Faydası
« Yanıtla #2171 : 27 Kasım 2016, 02:13:07 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ اللهُ تَعَالَى: إِنَّ هَذَا الْقُرْآنَ يَهْدِي لِلَّتِي هِيَ أَقْوَمُ وَيُبَشِّرُ الْمُؤْمِنِينَ الَّذِينَ يَعْمَلُونَ الصَّالِحَاتِ أَنَّ لَهُمْ أَجْرًا كَبِيرًا
(سورة الاسرى، 9)


Allâhü Teâlâ şöyle buyurdu:
“Haberiniz olsun ki bu Kur’ân, insanları en doğru yola hidayet eder ve (Kur’ân’da beyan olunan) salih ameller yapan mü’minleri müjdeler ki kendilerine büyük bir ecir vardır.”
(İsrâ Sûresi, âyet 9)



12
Kasım Cumartesi 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 30 Teşrin-i Evvel 1432 Hicrî: 12 Safer 1438

Pîrî Mehmed Paşa'nın Vefatı (1522) • Düzce Depremi (1999)


Sâlih Amellerin Sâhibine Faydası

Sâlih mü’min vefât edip ruhu bedeninden ayrılınca Allâhü Teâlâ’nın melek orduları onu müjdeyle karşılarlar. İblis feryâd eder, bütün askerleri etrafına toplanır. Onlara:

“Bu elinizden nasıl kurtuldu?” der.

“Bu korunmuş bir kuldur” derler.

Kabrine konulduğunda namazı başucuna, orucu ayak ucuna, diğer ibâdetleri ve zikri sağ ve soluna gelirler. En faziletli ameli olan sabrı, kabrin bir köşesinde durur.

Allâhü Teâlâ bir ateş gönderir, başı tarafından ölüye varmak ister. Namaz “Geri dur, o ömrü boyunca beni muhâfaza etti” der. Ateş hangi taraftan ölüyü tutmak istese bir ibâdeti ona karşı durur, Allâhü Teâlâ’nın rahmetiyle onu korur.

Sonra sabır diğer amellere der ki:

Sizin yaptığınızı gördüm. Sizin bu korumanızın sevinci olmasa bile benim Sırat’ta ve Mîzân’da onun azığı olarak bekleyecek olmamın sevinci ona yeter.

Tezkiretü’l-Kurtubî’de şöyle geçer:

Tâbiîn’den Zeyd bin Eslem hazretleri buyurdu ki:

Kıyâmet günü, mü’minin ameli ona en güzel şekilde ve güzel kokular saçarak gelir ve yanına oturur. Sâhibi ne zaman dehşetli bir halle karşılaşsa hemen onu selâmete kavuşturur, hangi şey onu korkutsa korkusunu hafifletir. Mü’min ona der ki:

“Allâh seni hayırla mükâfatlandırsın, sen kimsin?” O:

“Beni tanımadın mı, ben sana kabirde ve dünyada yoldaş idim. Ben senin amelinim. Vallâhi, senin amelin güzel ve hoş idi. Bu sebepten beni güzel ve hoş surette görüyorsun. Sen beni dünyada taşıdığından dolayı şimdi ben de seni taşıyarak selâmete kavuşturacağım” der. (Hâdimî, Eyyühe’l-Veled şerhi)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
İmâm Muhammed Bâkır (k.s.)
« Yanıtla #2172 : 27 Kasım 2016, 02:16:27 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

عَنْ عُقْبَةَ بْنِ عَامِرٍ قَالَ: أَمَرَنِي رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَنْ أَقْرَأَ بِالْمُعَوِّذَاتِ دُبُرَ كُلِّ صَلَاةٍ
(د)


Ukbe bin Âmir (r.a.)’dan:
“Resûlullâh (s.a.v.) bana her (farz) namazın arkasında muavvizât’ı (İhlâs, Felâk ve Nâs sûrelerini) okumamı emretti.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Ebû Dâvûd)



13
Kasım Pazar 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 31 Teşrin-i Evvel 1432 Hicrî: 13 Safer 1438

Tekirdağ'ın Kurtuluşu (1922)


İmâm Muhammed Bâkır (k.s.)

İmâm Zeynelâbidîn’in oğlu, Muhammed Bâkır hazretlerinin annesi Hazret-i Hasan’ın kızı Fâtıma’dır. Hicrî 57 yılı Safer ayının ilk Cuma günü doğdu, Hicrî 114’de Medîne-i Münevvere’de vefât etti. Kabri Cennetü’l-bakî‘dedir.

Ca‘fer-i Sâdık hazretlerinin pederi Muhammed Bâkır hazretlerine ilminin çok geniş olmasından dolayı bu manada olan “Bâkır” denilmiştir. Abdullâh bin Atâ der ki: “İmâm Muhammed Bâkır kadar, huzûrunda ilim sâhiplerinin acziyetlerini ve ilimce noksanlıklarını itiraf ettikleri bir zât daha görmedim.”

Muhammed Bâkır hazretleri, hacda Mescid-i Haram’a girdiğinde Beytullah’a bakıp ağladı. Yanındakiler:

“İnsanlar size bakıyor, bu kadar şiddetli ağlayıp kendinizi harâb etmeyiniz” derler.

“Niçin ağlamayayım. Belki şu halime Allahü Teâlâ rahmet eder de yarın kıyâmet gününde bu gözyaşlarım hürmetine kurtuluşa ererim” buyurmuştur.

Sonra Beytullâh’ı tavâf eder ve Makam-ı İbrahim’de namaz kılar. Başını secdeden kaldırdığında secde ettiği yerin gözyaşlarından ıslandığını görürler. Yanındakilere:

“Çok hüzünlü ve kederliyim, kalbim de çok meşgûldür, der. Sebebi sorulunca buyurdular ki:

“Kimin kalbine samîmî ve hâlis bir şekilde Allah’ın dini girerse, onu başka her şeyden alıkoyar. Artık böyle kimsenin kalbinin dünyayla meşgûl olma ihtimâli hiç olur mu? Zaten dünya; ya bindiğin bir binek, ya giydiğin bir elbise, ya da evlendiğin bir kadın veya yediğin bir yemekten başka nedir ki?”

Burada Allâh’ın dîninden maksad Allâh sevgisidir. Zira dînde ihlâs, Allâh’ı sevmeyi îcâb ettirir. İşte böyle olunca kalp sadece Hak Teâlâ ile meşgul olur. Nitekim Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.): “Bir şeye olan muhabbetin seni kör ve sağır eder.” buyurdular. (İmam Yâfiî, Ravzu’r-Reyâhîn)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: اِتَّقِ الْمَحَارِمَ تَكُنْ أَعْبَدَ النَّاسِ وَارْضَ بِمَا قَسَمَ اللهُ لَكَ تَكُنْ أَغْنَى النَّاسِ
(ت)


Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
“Haramlara düşmekten sakın ki insanların en çok ibâdet edeni olasın. Allâhü Teâlâ’nın senin için yaptığı taksîme râzı ol ki insanların en zengini olasın.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)



14
Kasım Pazartesi 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 01 Teşrin-i Sânî 1432 Hicrî: 14 Safer 1438

Alemdar Mustafa Paşa'nın Vefatı (1808) • Birinci Dünya Harbi'nde "Cihad-ı Ekber" İlanı (1914) • Hayrabolu'nun Kurtuluşu (1922


Hazret-i Ebûbekir’in Rivâyet Ettiği Bazı Hadîs-i Şerîfler

• “Bazan devenin yuları Hz. Ebûbekir’in elinden düşerdi. Devesini çökertip alırdı. Yanındakiler, ‘yuları bizim vermemizi emretseydiniz’ dediler. Hz. Ebûbekir, çok sevdiğim Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.), insanlardan hiçbir şey istemememi emretmiştir, cevâbını verdi” (İmâm Ahmed)

• “Yarım hurma bile olsa, onunla cehennemden korunun. Çünkü o hurma eğriyi doğrultur, fenâ ölümden korur ve aç olan bir kimsenin feryadını dindirir.” (Ebû Ya‘lâ)

• “Üçüncüleri Allâh olan o iki kimse hakkında ne zannedersin (aslâ bir zarar eriştiremezler).” (Buhârî ve Müslim)

• “Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.), bir iş yapmak istediğinde, ‘Allâhım! İki işten bana hayırlı olanı ver ve yaptığım işi hayırlı kıl’ diye duâ ederdi.” (Tirmizî)

• “Resûlullâh Efendimiz’e (s.a.v.) ‘En faziletli hac hangisidir?’ diye sorulunca, ‘Telbiyede ses yükseltilip bol bol kurban kesilen hacdır’ buyurdular.” (Tirmizî)

GIYBET BÜYÜK GÜNAHTIR

Hz. Îsâ bin Meryem Aleyhisselâm ashâbına dedi ki;

“Siz uykuda iken avret mahallinin bir kısmı rüzgârdan açılmış birini görseniz onun üzerini örter miydiniz? Ne dersiniz?” Onlar da

“Evet, elbette örterdik.” dediler.

“Hâlbuki siz avret mahallinin kalan kısmını da açıyorsunuz” deyince,

“Sübhânallâh, nasıl olur da açarız?” dediler. Îsâ (a.s.) şöyle buyurdu:

“Yanınızda bir kimsenin gıybeti yapıldığı zaman siz de hemen onun kusurlarını, kötü yanlarını söylemiyor musunuz? İşte böylece siz avret mahallindeki kalan örtüyü açıyorsunuz.” (Tenbîhü’l-Gâfilîn)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Kulun Vazîfesi Allah’a İbâdettir | Mısra
« Yanıtla #2174 : 27 Kasım 2016, 02:28:37 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: كُلُّ أُمَّتِي يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ إِلَّا مَنْ أَبَى قَالُوا يَا رَسُولَ اللهِ وَمَنْ يَأْبَى قَالَ مَنْ أَطَاعَنِي دَخَلَ الْجَنَّةَ وَمَنْ عَصَانِي فَقَدْ أَبَى
(خ)


Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
“Girmek istemeyen müstesna, bütün ümmetim cennete girer.” buyurdular.
‘Yâ ResûlAllah kim istemez?’ dediler.
“Kim bana itâat ederse cennete girer, kim bana isyan eder; emrettiklerimi yapmazsa cennete girmeyi istememiş olur.” buyurdular.
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Buhârî)



15
Kasım Salı 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 02 Teşrin-i Sânî 1432 Hicrî: 15 Safer 1438

Hassa (Hatay)'nın Kurtuluşu (1921) • Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin Kuruluşu (1983) • Filistin Devleti'nin Kuruluşu (1988)


Kulun Vazîfesi Allah’a İbâdettir | Mısra

Tarîkat-ı Muhammediye kitabında “İbâdetlerde Şeytan’ın hileleri” bahsinin sonunda şöyle geçmektedir:

Şeytan bir kula gelip der ki: Eğer sen (levh-i mahfûzda) saîdler (yani cennetlikler)den yazılmış isen işlediğin ameli terketmen zarar vermez. Eğer şakî (yani cehennemlik)lerden isen amel için yaptığın gayretler sana fayda vermez, o hâlde amel etme!” Kul şöyle cevap verir:

“Ben bir kulum. Kulun vazifesi ancak efendisinin emrine uymaktır.

Eğer ben şakîlerden isem amel işlemeye daha muhtâcım. Hiç değilse huzuruna vardığımda Allâhü Teâlâ ibâdeti terk ettiğim için beni azarlamaz; ben de nefsimi bundan dolayı kötülemem. İbâdet etmeme rağmen cehenneme girmem, Allâh’a isyân ederek girmekten daha sevimlidir.

Muhakkak Allâhü Teâlâ vaadinden dönmez. İbâdet edersek sevap vereceğini bize vaad etmiştir. Kim Allâhü Teâlâya iman ve amel ile kavuşursa elbette cehenneme girmez.

Allâh azze ve celle müsebbibülesbâb (bütün sebepleri yaratan)dır. Her şeyi sebeplere bağlamıştır. Meselâ yağmuru bitkilerin hayatı için sebep kılmıştır. Böylece amelleri de cennete girmeye vesîle kılmıştır.”

Bir evliyâ, ziyâretine gittiği diğer bir evliyâya:

“Ben seni levh-i mahfuzda şakî (cehennemlik) olarak gördüm” dedi. O zât:

“Ben kırk senedir kendimi öyle görüyorum. Lâkin biz ibâdet için yaratıldık. Vazifemiz sadece Allâhü Teâlâ’ya ibâdet etmektir” dedi. (Hâdimî, Eyyühe’l-Veled şerhi)

MISRA:

İnsan-ı kâmil olmağa sa’y eyle âdem ol (Baki)
(Kâmil insan olmaya çalış ve adam ol.)