Gönderen Konu: "Duvardan Dökülen İnciler" Takvim Yaprakları  (Okunma sayısı 1018290 defa)

0 Üye ve 26 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
İshak Aleyhisselâm / Rutubet-Nem
« Yanıtla #540 : 05 Haziran 2012, 10:30:54 »


"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Ve ona (Hz. İbrâhim’e) İshak’ı ve Yakub’u ihsan ettik ve hepsini de hidâyete erdirdik...”
(En’âm Sûresi, âyet 84)



05
Haziran Salı 2012

Hicrî: 15 Receb 1433 - Rûmî: 23 Mayıs 1428

Kutalmışoğlu Süleyman Şah'ın Vefatı (1086)

İshak Aleyhisselâm / Rutubet-Nem

Hz. İshak Aleyhisselâm, İbrahim Aleyhisselâmın ikinci oğludur. Sâre validemizin çocuğu olmuyordu. Hz. Hacer’den İsmail (a.s.) doğduğu zaman mahzun olmuştu. Allâhü Teâlâ Hazretleri lütfetti, Hz. Sâre de ihtiyarlığı zamanında Hz. İshak (a.s.)’ı dünyaya getirdi. Allâhü Teâlâ İshak Aleyhisselâmı, daha Hz. İbrahim hayatta iken Şam ahalisine Peygamber gönderdi. İbrahim Aleyhisselâmın irtihalinden sonra da yerine geçti. Neslinden birçok Peygamberler gelmiştir. İshak Aleyhisselâm, yüz altmış yaşında iken vefat etmiştir. Kabri şerifleri Hazreti İbrahim'in kabrinin yanında (Kudüs’te)dir. Vâlidesi Hz. Sâre'de yüz yirmi yedi yaşında iken Şam’da vefat etmiştir.

Rutubet-Nem

Havanın içindeki su buharına “rutubet” (nem) denir. Rutubet “higrometre” denilen cihazla ölçülür. Nemin alt limiti olan % 40-45 de olduğunda vücuttan buharlaşmayla su kaybı artar. Cilt ve gözlerde kuruluk olur. Ancak vücudun klima düzeni daha iyi çalışacağından vücut bunun üstesinden gelebilir. Nefes alışımız daha rahat olur. Kuru havada kanserojen mikroorganizmalar üreyemez. Rutubet üst limiti olan % 70'de olması durumunda, kısa vadede solunum zorluğuna sebep olur. Sıcak ve rutubet arttıkça, sıkça nefes alırız. Ayrıca nemli yerlerde terleme olur ancak ter buharlaşmadığı için serinleme olmaz. Hususiyle bebekler, hastalar ve yaşlı insanlar sıcak ve nemli havalarda bunalırlar. Uzun vadede ise rutubetin insan sağlığına verdiği rahatsızlıkların başında romatizma gelir. İnsan sağlığına çok zararlı olan küf ve kanserojen mikroorganizmaların üremesine sebep olur.

İSİMLERİMİZ: Erkek: İshak, Kız: İclâl


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
“Pişmanlık Tevbedir”
« Yanıtla #541 : 06 Haziran 2012, 10:40:08 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Günahlardan tevbe, bir daha günaha aslâ dönmemendir.”
(Hadîs-i Şerîf, Kenzü'l-Ummâl)



06
Haziran Çarşamba 2012

Hicrî: 16 Receb 1433 - Rûmî: 24 Mayıs 1428

Fatih Sultan Mehmed Han'ın Kırım'ı Fethi (1475)

"Pişmanlık Tevbedir"

Tevbe, dînin çirkin gördüğü ve yasakladığı şeyleri terk etmek, övdüğü şeylere dönmektir. Günahlar ve isyanlar, helâk eder, Allâh’tan ve cennetinden uzaklaştırır, onları terk etmek de Allâh’a ve cennetine yaklaştırır.
Hiçbir insanın tevbeye muhtaç olmaması düşünülemez. Çünkü herkesin haline göre bir noksanı bulunur.
Tevbenin şartları üçtür:
1- Dine uymayan işlere pişman olmaktır. Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.v.): “Pişmanlık tevbedir.” buyurdular. Pişman olduğunun alâmeti, kalbin müteessir olup incelmesi ve çok gözyaşı dökmektir.
2- Her hal ve zamanda bütün kötülükleri ve kötü sözleri terk etmektir.
3- Yapmış olduğu günâhı ve fenalığı bir daha yapmamağa azmedip, karar vermektir.
Tevbe eden kimse bulûğ (ergenlik) zamanından beri elinden, dilinden, kulağından, gözünden, ayağından, hâsılı bütün âzâsından meydana gelen işleri düşünmeli, küçük ve büyük günahlarının hepsini göz önüne getirmelidir.
Evvelâ kazâya kalmış, namaz, oruç gibi farzları kazâ etmelidir. Zina, şarap içmek, haram olan şeyleri dinlemek, mahrem olanlardan başkasına bakmak, cünüb olduğu halde mescidde oturmak, abdestsiz Kur’ân-ı Kerîm’e dokunmak ve bid’at îtikadında (Ehl-i sünnete uymayan inançta) bulunmak gibi yalnız kendisi ile Allâh arasında bulunan günahlardan tevbe, bunlardan pişman olmak, üzülmek ve Allâhü Teâlâ’ya istiğfâr etmekledir.
Üzerinde kul hakkı bulunanlar ise bu hakları sâhiplerine vermeli, gıybet ettiği kimseden özür dileyip af istemeli ve helâllaşmalıdır. Zîrâ kul hakkında hasımları kendisinden râzı olmayan kimsenin tevbesi makbul olmaz. Hasımları râzı olunca, tevbesi, orucu ve namazı makbul olur.
Bir dirhem gümüşü sâhibine vermek, bin yıllık (nâfile) ibâdetten üstündür. Bir haram dâneyi sâhibine vermek, yetmiş (nâfile) hacdan iyidir.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Peygamber Efendimiz'in Son Hastalığı
« Yanıtla #542 : 07 Haziran 2012, 11:04:39 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Hz. Âişe (r. anhâ) vâlidemizden; Peygamber Efendimiz (s.a.v.) her zaman Allâhü Teâlâ’yı zikrederdi.”
(Hadîs-i Şerîf, Müttefekun aleyh)



07
Haziran Perşembe 2012

Hicrî: 17 Receb 1433 - Rûmî: 25 Mayıs 1428

Osmanlı-Amerikan Ticaret ve Dostluk Antlaşması (1830)

Peygamber Efendimiz'in Son Hastalığı

Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) hastalığı, Safer ayının son gecesinde, Çarşamba günü Cennetü’l-Bakî' kabristanına gidip hane-i saadetlerine (evine) döndükten sonra başlamış, on üç gün sürmüştür.
Resûlullâh (s.a.v.), Ümmü Bişr (r.anhâ)’ya “Ey Ümmü Bişr! Hayber’de oğlunla tatmış olduğum zehirli etin acısından şu anda kalp damarımın koptuğunu duymaktayım! Zaman zaman onun ağrısını ve sızısını duyuyorum.” buyurmuştu. Peygamberimizin hastalığı, baş ağrısı ile başlamıştı.
Ebû Saîd-i Hudrî (r.a.), Peygamber Efendimiz’i (s.a.v.) hastalığından dolayı, ziyârete gelmişti. O sırada, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in üzerinde bir şilte örtülü idi. Ebû Saîd-i Hudrî (r.a.), şiltenin üzerine elini koyduğu zaman, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in vücûdunun harâretini şiltenin üzerinden hissetti. “Ateşin, ne kadar da şiddetlidir!” dedi. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Bize, ibtilâ (belâ), böyle ağırlaştırılır. Ecrimiz de kat kat verilir.” buyurdu.
Ebû Saîd-i Hudrî (r.a.); “İnsanların, en ağır belâya uğrayanları, kimlerdir?” diye sordu.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.); “Peygamberlerdir!” buyurdu.
Ebû Saîd-i Hudrî (r.a.); “Sonra kimlerdir?” diye sordu.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.); “Sâlihlerdir!” buyurdu.
Abdullah b. Mes’ûd (r.a.) Resûlullah’ı ziyaret etmişlerdi.
Şöyle anlattılar: Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) hastalığında, mübarek vücudu, hummânın (sıtma) hararetinden şiddetle sarsıldığı sırada, yanına varmıştım. ‘Yâ Resûlallâh! Sen, çok şiddetli bir hummâya tutulmuşsun!’ dedim. Resûlullâh (s.a.v.) ‘Evet! Ben, sizden iki kişinin humması gibi hummâya tutuldum.’ buyurdu. “Şüphe yok ki, sana iki ecir vardır.” dedim.
Resûlullâh (s.a.v.) “Evet! Öyledir. Hastalığa tutulan hiçbir müslüman yoktur ki, Allâhü Teâlâ, onun kusur ve günâhlarını, ağacın yaprakları döküldüğü gibi dökmesin!’ buyurdu.”

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Peygamberimizin Cenâze Namazı
« Yanıtla #543 : 08 Haziran 2012, 12:13:41 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Ve Muhammed de ancak bir peygamberdir. Ondan evvel de peygamberler gelip geçmiştir. Eğer o ölse veya öldürülse siz gerisin geriye mi dönüvereceksiniz? Ve her kim gerisin geriye dönerse elbette Allâhü Teâlâ’ya hiçbir zarar vermiş olamaz ve Allâhü Teâlâ şükredenlere mükâfat verecektir."
(Âl-i İmrân Sûresi, âyet 144)



08
Haziran Cuma 2012

Hicrî: 18 Receb 1433 - Rûmî: 26 Mayıs 1428

Peygamberimiz (SAV)'in İrtihali (632)


Peygamberimizin Cenâze Namazı

Peygamberimiz (s.a.v.) vefat ettiği hastalığı sırasında Hücre-i Saâdet ile mescid arasından bir perdeyi açtırdı. Ashâbı Hz. Ebûbekr’in ardında cemâat olup namaz kılıyorlardı. Onların bu güzel hâlini gördü ve Allâh’ın ümmetini bu hal üzere tutacak, ıslâh edecek birini halîfe kılacağını ümîd ederek Allâh’a hamd etti. Sonra “Ey insanlar, ey mü’minler, sizden birinize başkasından dolayı bir musîbet erişirse benim vefâtımı hatırlayarak kendini taziye etsin. Zira benden sonra ümmetim üzerine benim vefâtımdan daha şiddetli musibet gelmez.” buyurdular.
Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) hicretinin onbirinci (11.) senesi Rebîulevvel ayının onikinci (12.) Pazartesi günü(m. 8 Haziran 632) irtihal buyurdular. Ashâb-ı Kirâm zevâl vaktinden sonra cenâze namazını kılmağa başladılar. Üç gün namaz kılındı.
Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) kefenlenip sedîr üzere konulduğunda, yanına önce Hz. Ebûbekr ve Hz. Ömer, Muhâcir ve Ensâr’dan odanın alacağı kadar bir cemaat ile girdi ve saf saf olup durdular. İkisi “Selâmün aleyke eyyühennebiyyü ve rahmetullâhi ve berekâtühü” diyerek Resûlullâh’a selâm verdiler. Hz. Ali (r.a.) “Sizden kimse onun cenâze namazına imamlık etmesin, zira o hayâtında ve vefâtında da imâmımızdır.” dedi. İmam olmadan namazını kıldılar. Sonra Hz. Ebûbekr ve Hz. Ömer şöyle dedi: “Yâ Allâh, bizler şâhitlik ederiz ki o senin ona indirdiğin dîni bize teblîğ etti, bizlere hak yolda nasîhatte bulundu, dînini azîz kılıncaya kadar senin yolunda hakkıyla cihâd etti, hattâ dîn kemâl buldu. Allâh’ım, bizleri senin ona indirdiğine tam uyanlardan kıl, peygamberimizden sonra onun yolundan bizi ayırma, âhirette de bizi onunla bir araya getir, o bizi, biz onu tanıyalım. Zira o hayatında iken mü’minlere pek müşfik, pek merhametli idi. Muhakkak biz ondan sonra da imanı hiçbir şeye denk tutmaz, dinimizi dünya ile asla satmayız.” Cemâat de “Âmîn, âmîn.” dedi.
Sonra onlar çıktı ve başka cemâat geldi. Hz. Ali devamlı orada bulunup halk bölük bölük girip namazı kıldıkça Resûlullâh’a selâm verir ve Hz. Ebûbekir’in söylediklerini söyler, halk da “Âmîn, âmîn” derlerdi. Bu vaziyette önce erkekler, sonra kadınlar ve sonra da çocuklar namaz kıldılar. Medîne’de Resûlullâh Efendimiz’in namazını kılmayan kimse kalmadı.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Sıddîk-ı Azam Hz. Ebû Bekir (r.a.)
« Yanıtla #544 : 09 Haziran 2012, 13:03:02 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Muhakkak Allâhü Teâlâ İbrahim aleyhisselâmı dost edindiği gibi beni de dost edindi. Muhakkak benim dostum da Ebû Bekir’dir.
(Hadîs-i Şerîf, Taberanî, Mu’cemü’l-Kebir)



09
Haziran Cumartesi 2012

Hicrî: 19 Receb 1433 - Rûmî: 27 Mayıs 1428

Hz. Ebubekir'in (RA)Halife Seçilmesi (632) • Sultanahmed Camii'nin İbadete Açılması (1617)


Sıddîk-ı Azam Hz. Ebû Bekir (r.a.)

Hz. Ebû Bekr’in (r.a.) Peygamber (a.s.)’a hakîkatte dosttur ve Ashab’ın en üstünüdür. Âlim, zâhid, müttakî, sıddîk ve kâmildir. Erkeklerden ilk Müslüman olandır. İslâm’a girmezden önce çok malı vardı. Müslüman olunca herşeyini Rasûlullâh’ın yoluna feda etti.
Rasûlullâh (a.s.): “İnsanlar içinde Ebû Bekir, melekler içinde Mîkâîl’e benzer. Ey Ebû Bekir! Seninle benim aramda ki fark şudur: Bana peygamberlik verildi. Ebû Bekir ise namazda imamlığa uygun görüldü.” buyurdu. Namazda insanlara imam olunca, geri kalan şeylerde de
uyulmaya lâyık demektir.

Ashâb’dan bazıları şöyle demişlerdir:
Peygamber Efendimiz (a.s.), Cennetin kilidi kimin elinde olur diye? düşünürdü. Derhâl Cebrâil (a.s.) geldi ve: "Allâhü Teâlâ sana selâm söyler. Cennetin kilidi Hz. Ebû Bekr-i Sıddîk’ın elinde olacaktır. Ebû Bekr-i Sıddîk kimden râzı olursa onu Cennete koyarım. Kimden razı olmazsa onu Cennete koymam" buyurdu, dedi.
Rasûlullâh (a.s.) buyurdu ki: “Hak Teâlâ Hazretlerinin yarattığı üç yüz güzel ahlâk vardır. Kim bunlardan birisi ile bezense Cennete girer.” Hz. Ebû Bekir (r.a.): “Ey Allâh’ın Rasûlû! Bende o güzel huylardan bir şey var mıdır?” dedi. Rasûlullah (s.a.v.): “Üç yüzü de sende vardır.” buyurdu.
Ebû Bekr'in faziletine açık bir delil de şu âyet-i kerîme’dir -meâlen-: “O en müttakî olan ise ondan (cehennemden) uzaklaştıkça uzaklaşdırılacaktır. O ki malını verir, tezekkî eder.” (Leyl sûresi, âyet 17, 18) Bütün müfessirler, âyetteki şahsın Ebû Bekir olduğunu söylemişlerdir.
Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu: “Nebîlerden ve Rasûllerden sonra, Ebû Bekir’den üstün bir kimse üzerine güneş doğmamıştır.” Kıyâmet gününde peygamberimiz ilk önce kabirden kalkar, arkasından Ebû Bekir kalkar.
Saîd bin Zeyd'e, (r.a.) “Hz. Ebûbekr’e ne vakit biat edildi.” diye soruldu da “Resûlullâhın vefât ettiği gün. Zira Ashâb-ı Kirâm, bir günün bir kısmında bile cemâatsiz kalmaktan hoşlanmadılar.” buyurdu.
Peygamber Efendimizden sonra iki (2) yıl dört (4) ay Halifelik yaptı. Altmış üç (63) yaşında iken vefât etti. RadıyAllahu Teâlâ anhu.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Receb Ayında Kılınacak Namaz
« Yanıtla #545 : 10 Haziran 2012, 13:20:12 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Allâhü Teâlâ ancak ihlâslı olarak ve sadece kendi rızası gözetilerek yapılan ameli kabul eder.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Nesâî)  



10
Haziran Pazar 2012

Hicrî: 20 Receb 1433 - Rûmî: 28 Mayıs 1428


Receb Ayında Kılınacak Namaz

Receb’in 1’i ile 10’u arasında, 11’i ile 20’si arasında ve 21’i ile 30’u arasında olmak üzere sâdece birer defa kılınacak 10’ar rek’at Hâcet Namazı vardır. Bunların her üçünün de kılınış şekli aynıdır. Yalnızca namazların sonlarında okunacak duâlarda fark vardır.
Bu namaz, mü’min ile münâfığı ayırır. Bu 30 rek’at namazı kılanlar, hidâyete ererler. Bu namazı kılanın kalbi ölmez. Bu 30 rek’at namaz Resûlullâh Efendimiz’in (s.a.v.) berberi Selmân-ı Pâk (r.a.) Hazretleri tarafından rivâyet edilmiştir.
Bu namazlar, akşamdan sonra da, yatsıdan sonra da kılınabilir. Fakat, cuma ve pazartesi gecelerinde ve bilhassa teheccüd vaktinde kılınması efdaldir.

Kılınışı:
Hâcet namazına şu niyetle başlanır: “Yâ Rabbi, teşrifleriyle dünyâyı nûra gark ettiğin Efendimiz hürmetine, sevgili ayın Receb-i şerîf hürmetine, beni feyz-i ilâhîne, afv-ı ilâhîne, rızâ-yı ilâhîne nâil eyle, âbid, zâhid kulların arasına kaydeyle, dünyâ ve âhiret sıkıntılarından halâs eyle, rızâ-yı şerîfin için” Allâhü Ekber.

Her rek’atte 1 Fâtiha, 3 Kul yâ eyyühe’l-kâfirûn, 3 İhlâs-ı şerîf okuyup, 2 rek’atte bir selâm verilir. Böylece 10 rek’at tamamlanır.

* İlk on gün içinde kılınan namazdan sonra, 11 defa “Lâ ilâhe illallâhü vahdehû lâ şerîke leh, lehü’l-mülkü ve lehü’l-hamdü yuhyî ve yümît, ve hüve Hayyün lâ yemûtü biyedihi’l-hayr. Ve hüve alâ külli şey’in kadîr” okunup duâ edilir.

* İkinci on gün içinde yani Receb’in 11’i ile 20’si arasında kılınan 10 rek’atten sonra, 11 defa: “İlâhen vâhıden ehaden sameden ferden vitren hayyen kayyûmen dâimen ebedâ” okunup duâ edilir.

* Üçüncü on gün içinde, yâni Receb’in 21’i ile 30’u arasında kılınan 10 rek’atten sonra da 11 kere: “Allâhümme lâ mânia limâ a’tayte, velâ mu’tiye limâ mena’te, velâ râdde limâ kadayte, velâ mübeddile limâ hakemte, velâ yenfeu ze’l-ceddi minke’l-ceddü. Sübhâne Rabbiye’l-aliyyi’l-a’le’l-Vehhâb, Sübhâne Rabbiye’l-aliyyi’l-a’le’l-Vehhâb, Sübhâne Rabbiye’l-aliyyi’l-a’le’l-kerîmi’l-Vehhâb, Yâ Vehhâbü yâ Vehhâbü yâ Vehhâb” okunup duâ edilir. (Duâ ve İbâdetler, Fazilet Neşriyat)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
İslâm Akâidi Aslâ Değişmez
« Yanıtla #546 : 11 Haziran 2012, 11:04:14 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Allâhü Teâlâ’ya yaklaştıran ilmi arttırmadığım bir gün bana gelirse o günün güneşinin doğmasında benim için bereket yoktur.”
(Hadîs-i Şerîf, Ebû Nuaym, Hılyetü’l-Evliyâ)



11
Haziran Pazartesi 2012

Hicrî: 21 Receb 1433 - Rûmî: 29 Mayıs 1428

Kanuni Sultan Süleyman'ın İran Seferi (1534) • Hilal-i Ahmer (Kızılay)'in Kuruluşu (1868)


İslâm Akâidi Aslâ Değişmez

Şüphe yok ki dînî akidelerimiz zaman itibariyle aslâ değişmez. İslâm akâidi bundan on dört asır evvel ne ise şimdi yine odur. Resûlullâh Efendimiz’in asrından sonra, onun ve Ashâb’ının yolu olan Ehl-i Sünnet inancından başka inançlara sâhib bir takım fırkalar çıkmıştır. Bu fırkaların en büyükleri Mu'tezile, Şî'a, Hâricîyye, Mürci'e, Neccâriyye, Cebriyye, Müşebbihe fırkalarıdır. Bunlar da kendi aralarında bölünmüşlerdir. Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.), ümmetinin az bir müddet sonra yetmiş üç fırkaya ayrılacağını ve bu fırkalardan yalnız zât-ı şerîfleri ve Ashabının yolu üzere bulunanlardan başkalarının azaba müstehak olacaklarını, bir mucize olarak evvelce haber vermişti.
Fırka-i Nâciye ki Ehl-i Sünnet ve Cemâ'attir; bid’atten uzak ve sünnet-i nebeviyyeye lâyıkıyla uyan, dîn hükümlerini hevâlarına göre te'vil ve tahriften sakınanlardır.

Mu'tezile: “Kaza ve kaderi inkâr ettiklerinden “Kaderiye” de denilmiştir. Allâh’ın sıfatlarının ezelî olduğunu ve cennette Allâh’ı görmeyi kabûl etmezler.

Şî'a: İmam Ali ile evlâdını, diğer halîfelere üstün tutanlardır. Bazıları bunda çok ileri giderek imâmları ilah yahut nebî sayar. Gâliye, İmamiye, Zeydiyye adlarıyla üç şu’beye ayrılır.

Hâricîler: Bunlar Hz. Osman ile Hz. Ali’yi ve bunlara uyanları mü’min saymazlar. Bunlardan “Yezidiye” taifesi kendilerini İslâm’a nisbet ederlerse de hakikaten müslüman değildirler. Şeytana “Melek-i tavus” derler.

Mürci'e: Bunların i'tikadınca îman, Allâh'ı bilip sadece kalpten sevmekten ve Allâh’a karşı kibiri terkten ibârettir. Böyle olan kimse her türlü günâhı işlese de mü’mindir derler.

Neccâriye: Allâh’ın Vücûd sıfatını inkâr ederler. Mutezile gibi cennette Allâh’ı keyfiyetsiz görmeyi kabûl etmezler, Kur’ân hâdisdir derler.

Cebriyye: Bunlar Kaderiyye'nin aksine olarak kullarda irâde-i cüz’iyye olduğunu inkâr ederler.

Müşebbihe: Hak Teâlâ’yı mahlûkâtına benzetenlerdir. Kerramiyye de bunlardandır.

Bugün İslâm âleminin büyük kısmı Ehl-i sünnet mezhebindedirler. Dimağlarımızı Resûlullâh ve Ashâbının yoluna uymayan batıl fikirlerden korumalıyız.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Cennette Mü’minlere Verilen Nimetler
« Yanıtla #547 : 12 Haziran 2012, 17:16:31 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Sen cennette kuşa bakarsın da onu arzu edersin. Hemen o kuş kızartılmış olarak önüne getirilir.”
(Hadîs-i Şerîf, Mecmau’z Zevâid)



12
Haziran Salı 2012

Hicrî: 22 Receb 1433 - Rûmî: 30 Mayıs 1428

Keban Barajı'nın Temelinin Atılması (1966)


Cennette Mü’minlere Verilen Nimetler

Allâhü Teâlâ, cennette mü’minlere hazırladığı nîmetleri bir hadîs-i kudsîde şöyle beyan buyuruyor: “Sâlih kullarıma, hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın duymadığı ve hiçbir beşerin aklına gelmedik nimetler hazırladım.”
Cennet ehli cennette tüysüz ve sakalsızdır. Göz kapakları da yaratılıştan sürmeli ve otuz yahut otuz üç (33) yaşında olarak cennete girecekler.Cennete ilk girecek olanların yüzleri ayın on dördü gibi parlar. Onlardan sonra gelenler, semadaki en parlak yıldız gibidirler.Onların büyük ve küçük abdest ihtiyacı olmaz. Orada hacet gidermek bedenlerinden çıkacak ve misk kokusu gibi kokacak olan terlemekle olur. Orada, tükürme, sümkürme ve uyku ihtiyacı da olmaz. Çünkü uyku ölümün kardeşidir. Cennette ise ölüm yoktur. Orada, suyu bozulup bayatlamayan su ırmakları; tadı değişmeyen, kokmayan, ekşimeyen, her zaman taze olan süt ırmakları; içenlere lezzet veren ve dünyadaki gibi kekreliği, aklı gidermesi ve günahı olmayan şarap ırmakları; mumu, posası olmayan süzme bal ırmakları vardır. Onlar koltukları üzerine yaslanmış olarak hurma salkımlarına uzanıp alırlar. Daha meyve ağızlarına ulaşmadan yerinde başkası yaratılır. Cennette meleklerin kuşatıp hizmet ettiği bir çarşı vardır. Orada gözlerin görmediği, kulakların işitmediği ve kalblere hiç gelmeyen nimetler vardır. Cennet ehlinin arzu ettikleri her şey getirilir. Fakat orada satılan ve satın alınan hiçbir şey yoktur. O çarşıda cennet halkı birbirleriyle karşılaşırlar ve tanışırlar. Dünyada nasıl olduklarını, Rablerine ibadetlerinin nasıl olduğunu, geceleri nasıl ihya ettiklerini, gündüzleri nasıl oruç tuttuklarını, ölümün nasıl olduğunu ve uzun müddet çürüdükten sonra nasıl dirilip de cennet ehlinden olduklarını konuşurlar, sohbet ederler.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Sıla-i Rahmin Faziletleri
« Yanıtla #548 : 13 Haziran 2012, 10:49:53 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Müslüman kardeşini ziyaret edenin sevabı, ziyaret ettiği kimsenin sevabından daha büyüktür.”
(Hadîs-i Şerîf, Suyûtî, el-Câmiu's-Sağîr)



13
Haziran Çarşamba 2012

Hicrî: 23 Receb 1433 - Rûmî: 31 Mayıs 1428

Süleymaniye Camii'nin Temelinin Atılması (1550) • Silistre Müdâfaası (1854)


Sıla-i Rahmin Faziletleri

Ebu'l-Leys es-Semerkandî (rh.) şöyle buyurdu:
Bir kişi akrabalarının yakınında ikamet ediyorsa, hem hediye ile ve hem de ziyaret ile sıla-i rahimde bulunmalı, onlarla alakadar olmalıdır. Eğer hediye götürmeye imkânı olmazsa ziyaret ederek ve ihtiyaç duydukları işlerde onlara yardımcı olarak alakadar olmalıdır.
Şayet uzak bir yerde ikamet ediyorsa o zaman mektup yazmalı (telefon vs. yollarla görüşmeli)dır, eğer gücü yeterse ziyaret etmesi daha iyidir.

Sıla-i rahimde  on (10) güzellik vardır:
1- Sıla-i rahimde Allâhü Teâlâ’nın rızası vardır. Zira Allâhü Teâlâ sıla-i rahmi emretmiştir.
2- Ziyaret etmekle akrabalarını sevindirir. Nitekim hadîs-i şerîfte “Amellerin en faziletlisi mü’mini sevindirmektir.” buyrulmuştur.
3- Melekler bundan dolayı sevinirler.
4- Sıla-i rahimde bulunan kişiyi Müslümanlar takdir edip överler.
5- İblis aleyhilla'ne gam ve kedere boğulur, üzülür.
6- Ömrü ziyadeleşir.
7- Rızkında bereket olur.
8- Vefat eden babalar ve dedelerin ruhları bu ziyaretten dolayı sevinirler.
9- Sevgi ve muhabbetin artmasına sebep olur. Çünkü başına bir üzücü veya sevindirici bir şey gelse yakınları toplanırlar ve kendisine yardımcı olurlar. Böylece aralarında sevgi ve muhabbet artar.
10- Öldükten sonra da sevab elde eder. Çünkü akrabaları, onun kendilerine yaptığı iyiliği her ne zaman hatırlasalar ona duâ ederler.

BEYİT:
Her nefeste eyledik yüz bin günâh,
Bir günâha etmedik hiçbir gün âh.

(Süleyman Çelebi)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Çocuğun Babasının Üzerindeki Hakkı / Dînî Eser Neşriyatı
« Yanıtla #549 : 14 Haziran 2012, 12:21:36 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“İnsanoğlu sabahladığı zaman bütün âzâları dile yalvararak şöyle derler: Bizim hakkımızda Allâh’tan kork. Çünkü biz ancak sana bağlıyız. Sen doğru olursan biz de doğru oluruz. Sen eğri olursan biz de eğri oluruz.
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)



14
Haziran Perşembe 2012

Hicrî: 24 Receb 1433 - Rûmî: 01 Haziran 1428

Avustralya'nın Keşfi (1643) • Jandarma Teşkilatı'nın Kuruluşu (1846)


Çocuğun Babasının Üzerindeki Hakkı

Ashab-ı Kirâm, ‘Yâ Resûlullah, çocuğun babası üzerinde hakkını bize bildir.’ dediler.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “İsmini güzel, edebini güzel yapmasıdır.” buyurdular.
Çocuklara manasız, çirkin manalı isimler koymamalıdır. Volkan, Buket ve Sibel gibi isimler Türkçe değildir. Volkan’nın manası güzel değil korkunçtur. Buket Türkçe değildir. Sibel ise Hititler’in putlarından birinin adının Fransızcası’dır.

Dînî Eser Neşriyatı

Dînî eser neşriyatı son yıllarda çok artmıştır. Çok faydalı te'lîf ve tercüme eserlerin yanı sıra çok bozuk eserler de çıkarılmaktadır. Bu eserlerin bir kısmı sırf ticaret hırsıyla hareket edenler tarafından kontrolsüz olarak basılıyor. Bir kısmı da ilmî salâhiyeti olmayan bazı yazarlar tarafından para kazanmak için yalan yanlış hazırlanıyor. Hele birtakım ehliyetsiz mütercim ve sadeleştiriciler, asıl nüshaları muteber ve sağlam nice kitabı tercüme ederken ve sadeleştirme yaparken berbat ediyor, hatta katlediyorlar. Kaliteyi, keyfiyeti pek düşünen yok...

Böyle neşriyatın büyük mahzurları vardır.Genç nesiller dinini öğrenemiyor, ahlâk yıkılıyor; gusül abdestini bile bilmeyen milyonlarca insan var... Dinini öğrenmek isteyen Müslümanlar okuyacakları dîn kitâblarını ehl-i sünnet ve cemaat âlimlerine sorup da öyle almalıdır. Yoksa yalan yanlış eserler alır, onları okurken -en azından- boş yere vakit kaybetmiş olurlar. Hatâlarla dolu Kur’ân meâlleri, Hz. Muâviye’ye, ashabın bâzılarına hakaret eden, Hz. Âişe’ye dil uzatılan bozuk İslâm târihi kitapları vardır... Müslümanlar çok dikkatli olmalı, dinini, tarihini mutlaka ve mutlaka ehl-i sünnet âlimlerinin eserlerinden öğrenmelidir.
Ömür pek kısadır, vakit ise dardır. Önce zarurî ve temel dîn bilgilerini öğrenmek lâzımdır. Onlar da akaid, fıkıh, muamelât, ahlâk kitaplarıdır. Ehl-i sünnet âlimlerinin bu mevzularda birçok kitabı vardır.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Çokça istiğfar etmeye gücünüz yeterse yapın. Zira Allâhü Teâlâ katında istiğfardan daha çok işe yarayan ve ona daha çok sevimli olan bir şey yoktur.”

(Hadîs-i Şerîf, Kenzü’l-Ummâl)



15
Haziran Cuma 2012

Hicrî: 25 Receb 1433 - Rûmî: 02 Haziran 1428

Ezan-ı Muhammedî'nin İlk Defa Okunuşu (622) • I. Kosova Zaferi ve Murad Hüdâvendigâr'ın Şehâdeti (1389)
Yeniçeri Ocağının Kaldırılması (1826)


Sünnet Dinde Delildir

Peygamber Efendimiz (s.a.v) onlara (Ashab-ı Kiram’a) namaz kıldırdı. Sonra kalktı ve şöyle buyurdu:
“Sizden koltuğuna yaslanmış biriniz şöyle mi zanneder: Allâhü Teala Kur’ân-ı Kerîm’inde olanlardan başka hiçbir şeyi haram kılmamıştır?
Dikkat edin! Muhakkak ki ben vAllahi vaaz ettim, emrettim ve bir çok şeyden nehyettim ki onlar Kur’ân-ı Kerîm’de olanlar kadar, hatta daha fazladır….”


Mi‘râc Gecesi’nde ve Gündüzünde Yapılacak İbâdet

• Receb-i Şerîf’in 27’nci gecesi (yarın akşam) Mi‘râc Gecesi’dir. Yatsı namazından sonra 12 rek’at Hâcet namazı kılınır. Her rek’atte Fâtiha’dan sonra 10 İhlâs-ı Şerîf okunur. Namaza niyet şöyledir: “Yâ Rabbi, rızâ-yi şerîfin için niyet eyledim namaza. Bu gece yedi kat gökleri ve bütün esrârını göstererek muhabbetin ile müşerref kıldığın sevgili Habîbin Resûl-i Zîşân Efendimiz hürmetine ben âciz kulunu aff-ı ilâhîne, feyz-i ilâhîne ve rızâ-yı ilâhîne mazhar eyle.” Allâhü Ekber
Namazdan sonra:
• 4 Fâtiha-i Şerîfe,
• 100 defa, “Sübhânallâhi ve’l-hamdü lillâhi velâ ilâhe illallâhü vallâhü ekber, Velâ havle velâ kuvvete illâ billâhi’l-aliyyi’l-azîm”,
• 100 İstiğfâr-ı Şerîf,
• 100 Salevât-ı Şerîfe okunup duâ edilir.

Bu namaz her rekatte (100) yüz ihlas okuyarak (10) on rekat kılınır veya (10) on ihlas okuyarak 100 rek’at kılınırsa; -bunu yerine getiren mü’min bu namazın feyz ve bereketiyle- huzûr-i ilâhiye namaz borçlusu olarak çıkmaz.
Hadîs-i şerîfte, Mi’râc (Receb-i Şerîf’in 27.) gecesinin gününde oruç tutana altmış (60) ay oruç sevâbı yazılacağı va’dedilmiştir. O gün öğle ile ikindi arasında 4 rek’at namaz kılınır. Her rek’atte Fâtiha’dan sonra 5 Âyetü’l-Kürsî, 5 Kul yâ eyyühe’l-kâfirûn, 5 İhlâs-ı Şerîf, 5 Kul eûzü birabbi’l-felak, 5 Kul eûzü birabbi’n-nâs sûreleri okunur. (Duâ ve İbâdetler, Fazilet Neşriyat)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
İsrâ ve Mi’râc Mûcizesi
« Yanıtla #551 : 16 Haziran 2012, 13:38:35 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“(Mirâc gecesinde) Resûlullâh’a (s.a.v.) üç şey verildi: Beş vakit namaz, Bakara Sûresi’nin son iki âyeti (Âmenerrasûlü...) ve ümmetinden, hiçbir şeyi Allâh’a şirk (ortak) koşmayanların büyük günahlarının bağışlanacağı.
(Hadîs-i Şerîf, Sahih-i Müslim)



16
Haziran Cumartesi 2012

Hicrî: 26 Receb 1433 - Rûmî: 03 Haziran 1428

Yıldırım Bâyezid Han'ın Cülûsu (1389) • Ezân-ı Muhammedî'nin Aslî Lafızlarıyla Okunmasının TBMM'ce Serbest Bırakılması (1950)


İsrâ ve Mi’râc Mûcizesi

Peygamberimiz (s.a.v), hicretten bir buçuk sene evvel Receb ayının 27. gecesi Burak ile Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksâ’ya götürüldükten sonra sahradan semâya çıkarıldı. Semâ katlarının her birinde peygamberlerden biriyle görüştü. Nice melekler gördü. Cennet ve cehennemi müşâhede etti, gördü. Sidre-i Müntehâ’yı geçti, Allâhü Teâlâ’nın melekûtundan birçok acâyibât gösterildi. Beş vakit namaz emriyle aynı gece geri döndü. Sabahleyin mescide çıkıp Kureyş’e haber verdi. Şaşkınlık ve inkârdan kimi el çırpıyor, kimi elini başına koyuyordu. Îman etmiş olanlardan bâzıları, dinden döndüler. İçlerinden bir kısmı Hz. Ebû Bekir’e (r.a.) koştular: “Eğer bunu o söylediyse şüphesiz doğrudur.” dedi. “Onu, buna karşı da mı tasdik ediyorsun?” dediler. O da “Ben onu bundan daha ötesinde -yani peygamberliğini- tasdik ediyorum!” dedi. Bunun üzerine “Sıddîk” diye isimlendirildi.
Kureyşlilerden Mescid-i Aksâ’yı bilenler Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) onunla alâkalı suâller sordular, târifini istediler. Allâhü Teâlâ Mescid-i Aksâ’yı Resûlullâh'a gösterdi, ona bakıp târif ediyordu. Müşrikler, “Târifinde doğru söyledi.” dediler.
Sonra da “Haydi bakalım, bizim kervanı haber ver. O, bizce daha mühimdir. Onlardan bir şeye rast geldin mi?” dediler. “Evet, filanların kervanına rast geldim, Revha’da idi. Bir deve yitirmişler, arıyorlardı. Yüklerinde bir su kırbası vardı. Susadım, onu alıp su içtim ve yine eskisi gibi yerine koydum. Geldiklerinde sorun bakalım, kırbada suyu bulmuşlar mı?” buyurdu. “Bu da diğer bir delildir.” dediler.
Sonra sayılarını, yüklerini, şekillerini sordular. Bu defa da Resûlullâh’a (s.a.v.) kervan gösteriliverdi ve sorduklarının hepsini haber verdi: “İçlerinde falan ve filân, önde karamtık beyaz bir deve üzerinde dikilmiş iki büyük çuval olduğu halde filân gün güneşin doğuşuyla beraber gelirler.” buyurdu. “Bu da diğer bir delildir.” dediler.
O gün hızla Seniyye’ye doğru çıktılar. Güneş ne zaman doğacak da onu yalancı çıkaracağız diye bakıyorlardı. Derken içlerinden birisi “Güneş doğdu.” diye haykırdı, diğer birisi de “İşte kervan geliyor, önünde karamtık beyaz deve ve içlerinde falan ve filân da var, tıpkı dediği gibi.” dedi.
Böyle iken yine îmân etmediler de “Bu apaçık bir sihirdir.” dediler.

mazhar

  • Ziyaretçi
Ynt: "Duvardan Dökülen İnciler" Takvim Yaprakları
« Yanıtla #552 : 16 Haziran 2012, 21:17:37 »
Allah Razı olsun.Hakkıyla eda edebilmeyi Rabbim nasip etsin.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Hz. Osman-ı Zinnûreyn (r.a.)
« Yanıtla #553 : 17 Haziran 2012, 12:15:11 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Osman bin Affân ümmetimin en hayâlısı ve ekremidir.”
(Hadîs-i Şerîf, Kenzü'l-Ummâl)



17
Haziran Pazar 2012

Hicrî: 27 Receb 1433 - Rûmî: 04 Haziran 1428

Hz. Osman'ın Şehid Edilmesi (656)


Hz. Osman-ı Zinnûreyn (r.a.)

Abdullah İbn-i Ömer (r.anhüma) buyurdu:
“Nebî aleyhisselâmın yanında Hz. Osman anıldı.
Resûlullâh “O nurdur” buyurdular.
“Nûr nedir” diye soruldu.
“Nûr semâ ve cennetlerde güneştir. O nur, hûru'l-îynden üstündür. Ben kızımı onunla evlendirdim. Allâhü Teâlâ melekleri katında onu “Zü'n-nûreyn” diye isimlendirdi. Cennette de onu zü'n-nûreyn diye isimlendirir. Kim Osman’a kötü söylerse elbette bana kötü söylemiştir.”  buyurdular.
Peygamber (a.s.)'ın iki defa damadı olmuştur. Onun için lâkabı “Zinnûreyn” (iki nur sâhibi; Hz. Peygamberin iki kızının zevci) idi. Melekler ondan utanırdı. Resûlullâh (a.s.)’ın Hz. Ebûbekir ve Ömer’den sonra üçüncü dostu idi. Kur’ân’ı Kerîm’in tamamı hafızasında idi ve aynı zamanda Câmi’u’l-Kur’ân’dır. Tefsirini; manasını iyi bilenlerden idi. Hz. Osman’ın, bir gecede iki rek'at namazda Kur’ân-ı hatmettiği meşhurdur.
Malını Allah ve İslâm yolunda harcadı. Bir gün Resûlullâh’a (s.a.v.) üçyüz (300) deve bağışladı.
Resûlullâh (a.s.) Hz. Osman’a duâ etti ve "Ey Osman! Allah senin gelmiş ve gelecek günahını bağışlasın!" buyurdu. Hak Teâlâ Hazretleri o duâyı kabûl edip Hz. Osman’ı bağışladı.
Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) Hz. Osman’a baktı ve: “Benden sonra sana belâlar geldiğinde halin nice olur.” buyurdular. Hz. Osman (r.a.) sordu “Ben ne yapayım, Yâ Resûlallâh”, Hz. Peygamber: “Sabır, Yâ Osmân! Rabbin senden râzı olduğu halde bana kavuşuncaya kadar sabır.” buyurdular.
Hz. Ömer'den sonra oniki (12) yıl halîfelik yaptı. Zilhicce ayının 18. Cuma günü, Kur'an okurken evinde şehîd ettiler. 90 yahut 86 yaşında vefat etti.

BEYİT:
Hakkıyâ, âyîne-i cevr u cefâdır evliyâ
Cilvegâh-ı sabr u teslîm ü rızâdır evliyâ
Dâvet etti bezmine çû anı şâh-ı enbiyâ
Hazret-i Osmân şehâdet şerbetin nûş eyledi.

Açıklaması:
Ey Hakkı, evliyâ; belâ ve cefânın aynası, sabır, teslîmiyyet ve rızânın tecellî ettiği mahaldir. Sultân-ı Enbiyâ onu meclisine dâvet edince Hz. Osmân şehâdet şerbetini içti.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Hz. İdrîs Aleyhisselâm / Yemek Tarifi: Fırında Sütlaç
« Yanıtla #554 : 18 Haziran 2012, 13:51:45 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Tallâhi, biz senden evvel birçok ümmetlere resûller gönderdik, buna karşı şeytan onlara amellerini tezyin etti (süsledi), bugün de o (şeytan) onların velisidir ve onlara elîm bir azâb var.”
(Nahl Sûresi, âyet 63)



18
Haziran Pazartesi 2012

Hicrî: 28 Receb 1433 - Rûmî: 05 Haziran 1428

Çandarlı Ali Paşa'nın Vefatı (1406) • Şemseddin Sâmî'nin Vefatı (1904) • Karadeniz Ereğlisi'nin Kurtuluşu (1921)


Hz. İdrîs Aleyhisselâm

Hz. İdrîs (a.s.), babası Hz. Şît (a.s.)’a benzer idi. Âlem’de ilk önce yazıyı Hz. İdrîs (a.s.) yazdı. O, nücûm ilmi, hesap ve rakam bilir ve Allâh’a ibâdetle son derece meşgul olur idi. Asıl adı (Uhnûh) olup ilimle ve dersle çok uğraştığı için (İdrîs) denilmiştir.
Allâhü Teâlâ, onu Kâbiloğullarına peygamber olarak gönderdi. O kavim Allâh’ı tevhîdi bırakıp putlara taparlardı. Hz. İdrîs onları Allâh’a ibâdete davet ederdi. Allâhü Teâlâ ona otuz (30) “Suhuf” indirdi. Gece ve gündüz bunu okur, melekler onu dinlemeye gelirlerdi. Her gün yükseltilen ibadetler içinde onun ibadeti diğer insanlarınkinden fazla idi. Hatta melekler onun ibâdetine hayret ederler, şeytan ise hased eder, ama ona bir şey yapmak için hiç yol bulamazdı.
Terzilik sanatını ilk o işleyip elbise dikti, insanlar onu giydiler. Ondan önce halk dikişsiz hayvan derisi giymekte idi. Elbise dikerken iğneyi her geçirdiğinde Allâh’ı tesbîh ederdi. Eğer bir gaflet olursa hemen diktiğini çözüp tekrar dikerdi.
Hz. İdrîs elinin emeği ile geçinirdi. Halka ücretle elbise dikerdi. Hz. İdrîs (a.s.), ümmetine tûfândan bahsetmiş ve Hâtemü’l-Enbiyâ (peygamberlerin sonuncusu) olan Resûlullâh Efendimiz Hazretlerinin sıfatlarını bildirmişti.

Yemek Tarifi: Fırında Sütlaç (5 Kişilik)

Malzemeler: Süt, yarım kg. Şeker, 1,5 çay bardağı. Nişasta, yarım çay bardağı. Vanilya, 1 çay kaşığı. Çam sakızı, 1 gr. Pirinç, yarım çay bardağı
Hazırlık: Bir tencerede süt kaynatılır. Ayrı bir tencerede pirinç haşlanır. Kaynatılan sütün içerisine sulandırılmış nişasta ilave edilir. Şeker, çamsakızı ve vanilya ilave edilerek beş dakika kaynatılır. Üzerine haşlanan pirinç ilave edilir ve iki dakika daha kaynatılır ve kâselere konulur. Bir parmak kalınlığında soğuk su konulmuş tepsiye dizilip fırında (200 derece) üzeri kızarıncaya kadar pişirilir. Soğuk olarak yenilir.