Gönderen Konu: "Duvardan Dökülen İnciler" Takvim Yaprakları  (Okunma sayısı 1015224 defa)

0 Üye ve 3 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Âfiyet İstemek
« Yanıtla #720 : 29 Kasım 2012, 10:51:54 »


"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Allâhü Teâlâ’dan af ve âfiyet isteyiniz. Çünkü hiçbir kimseye yakînden (hakîki îmandan) sonra âfiyetten daha hayırlı bir şey verilmemiştir.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)



29
Kasım Perşembe 2012

Hicrî: 15 Muharrem 1434 - Rûmî: 16 Teşrin-i Sânî 1428


Âfiyet İstemek

Resûlullah Efendimiz (s.a.v): “Ezan ve kamet arasında yapılan duâ geri çevrilmez.” buyurdular. Orada bulunanlar “Nasıl duâ edelim?” diye sorunca Resûlullah (s.a.v) “Allâhü Teâlâ’dan dünya ve âhirette afiyet isteyin” buyurdular.

Diğer bir hadîs-i şerîfte şöyle buyrulmuştur: “Allâhü Teâlâ’dan istenen şeyler içinde onun en çok hoşuna giden, afiyet istenmesidir.”

Bir adam “Yâ ResûlAllah! Hangi duâ daha faziletlidir?” diye sordu. Resûlullah (s.a.v) “Rabbinden sana, dünyada ve ahirette af ve âfiyet nasip etmesini iste” buyurdu. Adam ikinci gün geldi, tekrar aynı şeyi söyledi. Üçüncü gün yine geldi ve tekrar aynı şeyi söylerek Allâhü Teâlâ sana dünyada af ve âfiyet verirse kurtuldun demektir buyurdu.

Bir diğer hadîs-i şerîfte Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Allahümme innâ nes’elüke’l-muâfâte fi’ddünyâ ve’l-âhireti: Kulun ‘Allâh’ım! Senden dünyada ve ahirette âfiyet istiyorum’ demesinden daha faziletli bir duâ yoktur.”

Ashâb-ı Kirâm’dan Irbâz bin Sâriye’nin (r.a.) yaşı oldukça ilerlemişti. Vefât etmeyi çok istiyor ve Allâhü Teâlâ’ya: “Yâ Rabbi, yaşım ilerledi, kemiklerim inceldi, beni nezdine kabûl buyur.” diye duâ ederdi. Şöyle anlattı:

Bir gün Şam mescidinde namaz kıldıktan sonra yine rûhumun alınması için duâ ediyordum. Bu sırada gâyet güzel bir delikanlı geldi, üzerinde yeşil bir kaftan vardı.

Bana “Niçin böyle duâ ediyorsun.” dedi.

Ben “Ya nasıl duâ edeyim.” dedim.

O “Yâ Rabbi, amelimi de ecelimi de güzel kıl” diye duâ et. dedi.

Ben “Allâh sana rahmet etsin, kimsin.” dedim.

“Ben mü’minlerin göğüslerinden hüznü çıkaran meleğim.” dedi. Sonra tekrar dönüp baktığımda kimseyi göremedim.

İSİMLERİMİZ: Erkek: İdris, Kız: Leylâ,




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: "Duvardan Dökülen İnciler" Takvim Yaprakları
« Yanıtla #721 : 30 Kasım 2012, 10:59:00 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Kalbinde Kur’ân-ı Kerîm’den bir şey bulunmayan, harab olmuş ev gibidir.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)



30
Kasım Cuma 2012

Hicrî: 16 Muharrem 1434 - Rûmî: 17 Teşrin-i Sânî 1428

Türbe ve Tekkelerin Kapatılması (1925)


Hazreti Dâvud (A.S)'ın Suâlleri

Allâhü Teâlâ Hazretleri buyurdu: “Ey Dâvud! Günahkârlara müjdele ve iyilere korku ver.”

Dâvud (a.s.): “Ey Allâh’ım! Nasıl müjdeliyeyim ve nasıl korkutayım?” dedi.

Hak Teâlâ Hazretleri buyurdu: “Ey Dâvud: Günahkârlara söyle! Tövbe etsinler ve benden ümitlerini kesmesinler. İyi kullarıma da söyle! Onlar da ibadetlerine (güvenip) aldanmasınlar.”

Hak Teâlâ Hazretleri yine buyurdu: “Ey Dâvud! Beni sev ve beni seveni sev, beni halka sevdir.”

Dâvud (a.s.) “Ey Rabbim! Seni severim ve seni seveni de severim. Seni halka nasıl sevdireyim?” dedi.

Allâhü Teâlâ Hazretleri buyurdu: “Ey Dâvud! Onların yanında beni ilâhî vasıflarımla anlat. Benim nimetlerimi ve ihsanlarımı onlara bildir ki, beni cömert, çok merhametli ve latîf zat olarak bilsinler.”

Dâvud (a.s.): “Allâh’ım! Mîzanı (Mahşerdeki ilâhî teraziyi) doldurmaya kimin gücü yeter?” dedi.

Hak Teâlâ Hazretleri: “Eğer ben bir kulumdan râzı olursam o mizanı bir hurma ile doldururum.” buyurdu.

Dâvud (a.s.): “Rabbim! Sırat’tan geçmeye kimin gücü yeter?” dedi,

Hak Teâlâ Hazretleri: “Ey Davud! Eğer bir kimse ömründe bir defa ‘Lâ ilâhe illallâh Muhammedün Resûlullâh’ dese, sıratı şimşek gibi geçer.”

“Ey Dâvud! Bir kimse, benden kaçıp uzaklaşan bir kulumu benim huzuruma getirse ben onu âlimlerden sayar ve yazarım. Kimi âlimlerden yazarsam ona azâb etmem.” buyurdu.

Hak Tealâ Hazretleri buyurdu: “Ey Dâvud! Beni isteyen, beni dileyen bir kimse görürsen ona hizmetkâr ol. Ey Dâvud! Dünyanın kendilerini aldattığı âlimleri benden isteme. Onlar benim muhabbetimden çıkmışlar ve benim hâlis kullarımın yollarını benden kesmişlerdir. Onlar yol kesicilerdir.”


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ashâb-ı Suffe
« Yanıtla #722 : 01 Aralık 2012, 07:35:57 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“En fazîletli sadaka bir Müslüman’ın ilim öğrenmesi, sonra da onu Müslüman kardeşine öğretmesidir.” (Hadîs-i Şerîf, Sünen-i ibn-i Mâce)



01
Aralık Cumartesi 2012

Hicrî: 17 Muharrem 1434 - Rûmî: 18 Teşrin-i Sânî 1428

Timur'un, 57 Yıldır Rodos Şövalyelerinin Hüküm Sürdüğü İzmir'i Kuşatması (1402) • Kore'de Kunuri Zaferimiz (1950)


Ashâb-ı Suffe

Peygamber Efendimizin (s.a.v.) mescidinin bir tarafında sofa vardı. Ashâb-ı Kirâm’ın fakirleri orada kalırdı. Onlara Ashâb-ı Suffe denilirdi. Mescid-i Nebevî’de gece ve gündüz durmadan Kur’ân okurlar, ilim ve ibâdetle meşgul olurlardı. Diğer Ashâb-ı Kirâm ise namaz vakti olunca mescide gelerek Peygamber Efendimiz ile namaz kılıp giderlerdi. Medine dışında Kur’ân öğretilmesi ile alakalı bir vazife olduğunda, Peygamber Efendimiz bunlardan gönderirdi. Yaklaşık dört yüz kişi idiler.

Ashâb-ı Suffe’nin akşam yiyecekleri olmazdı. Hergün akşam olunca bazısını Resûlullâh kendi yanında alıkoyar, diğerlerini Ashâb-ı Kirâm’ın evlerine gönderirdi. Her biri gidip bir evde yemek yerdi.

Resûlullâh Efendimiz sadaka kabûl etmez, ancak hediye kabûl ederdi. Kendisine sadaka diye gelen şeylere el sürmeyip onları Ashâb-ı Suffe’ye verirdi. Gelen hediyelerden de onlara hisse ayırırdı.

Bir gün Resûlullâh (s.a.v.) Ashâb-ı Suffe’nin yanına vardı. Onların fakirliğini, ibâdetteki gayretlerini, ihlâslarını ve gönüllerinin temizliğini gördü ve: “Ey Ashâb-ı Suffe! Bana ümmet olup sizin gibi yaşayan kimseye şunu müjde edin: Ben sizden ve onlardan râzı oldum. Siz ve onlar, Cennette benim yoldaşımsınız.” buyurdular.

Ashâb-ı Suffe’nin güzel ahlâkından biri aynı azim ve gayret içerisinde kardeşçe hareket etmek, iç ve dışlarının bir olması ve birbirine karşı içinde asla bir kin ve düşmanlık bulunmaması idi. İnsanda kin ve düşmanlık bulunması kalbindeki dünyalık hırsındandır. Dünya sevgisi ise bütün hataların başıdır. Bu ise onlarda asla yok idi.

Resûlullâh Efendimiz buyurdular:

“Mü’minler birbirlerinin kardeşidir. Bir kısmı diğer bir kısmına ihtiyaçlarını görmesini arzeder. Böylece bazısı diğer bazısının ihtiyaçlarını yerine getirir. Allâhü Teâlâ da kıyâmet gününde onların ihtiyacını görür.”




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Hazret-i Ali'den Nasihatler | Talâk (Boşama) | Nükte: Âmânın Tedbîri
« Yanıtla #723 : 02 Aralık 2012, 16:10:09 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Ancak mü’min ile arkadaş ol, yemeğini de ancak takvâ sâhibi yesin!”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Ebû Dâvûd)



02
Aralık Pazar 2012

Hicrî: 18 Muharrem 1434 - Rûmî: 19 Teşrin-i Sânî 1428

Mars'a İlk Vasıtanın İnişi (1974)


Hazret-i Ali'den Nasihatler

Hz. Alî (k.v.) buyurdular:

Akrabanıza iyilik ediniz. Zira onlar sizi uçuran kanatlarınız yerindedir, sizin aslınızdır, siz onlara iyilik ettikçe size yakın olurlar, zorluk zamanınızda yardımcılarınız onlardır. Onların eşrafına ve büyüklerine ikrâmı terk etmeyin. Hasta olanlarını ziyaret edin, sıkıntılı zamanlarında yardımcı olun ve işlerinizde onlarla müşâvere ediniz, onlara danışınız.


Talâk (Boşama)

Nikâh akdini bozan yâni söylendiğinde talâk vâkî olacak sözleri kullanmaktan şiddetle kaçınmak lâzımdır.

Her müslümanın evvelâ nikâhı bozacak şu hususları bilmesi zarurîdir:
İnsanı dinden çıkaracak sözler söylenince hem îmân, hem de nikâh gider. Hem imânın hem de nikâhın yenilenmesi gerekir.

Kocanın “Üçten dokuza kadar hanımım benden boş olsun" sözü ile kadın üç talâkla birden boş olur. O kadınla bir daha bir arada kalamaz ve nikâhlanamaz.

Ancak o kadın bir başkası ile evlenir, birlikte olur (zifafta bulunur) ve ikinci kocası ölür veya boşanırsa yeniden iddet bekledikten sonra evvelki kocası ile nikâhlanabilir.

Bir kimse her ne sebeple olursa olsun hanımının yüzüne veya gıyabına: "Boş ol, ben seni boşadım, ben seni boşuyorum.” derse hanımı kendisinden boş olur.
Eğer “Seni ebediyen bıraktım, seni babanın evine gönderiyorum.” demişse niyeti sorulur. Nikâhı bozmayı kastetmişse yine boşamış olur. .


Nükte: Âmânın Tedbîri

Âmâ bir adam geceleyin bir elinde mum, bir elinde testi ile su almak için çeşmeye giderken; kendisinin muma ihtiyacı olmadığı halde niçin mum taşıdığını sorarlar.

Mumu insanların karanlıkta bana çarpıp testiyi kırmamaları için taşıyorum cevabını verir.


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Kelâm İlmi
« Yanıtla #724 : 03 Aralık 2012, 12:54:48 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Ve dünyâ hayâtı bir oyundan, bir oyalanmadan başka bir şey değildir. Ve elbette âhiret hayâtı, korunan müttakîler için daha hayırlıdır. Hâlâ akıllanmayacak mısınız?”
(En'âm Sûresi, âyet 32)



03
Aralık Pazartesi 2012

Hicrî: 19 Muharrem 1434 - Rûmî: 20 Teşrin-i Sânî 1428

Kıyafet Kanunu'nun TBMM'de Kabulü (1934)


Kelâm İlmi

Kur’ân-ı Kerîm ile hadîs-i şerîfler, itikâd hükümlerinin birer menbaı, kaynağıdır. Biz bütün i’tikadî meselelerimizi bu muazzam menbalardan alırız. İ’tikadî meselelerimiz hususunda en birinci müracaat kaynağımız, Kur’ân-ı Kerîm ile hadîs-i şerîflerden ibarettir. Âlimlerimiz bu itikadî meseleleri başlıca bir ilim halinde toplamışlardır ki buna kelâm ilmi ismi verilmiştir.

Kelâm ilmi, itikâd; inanç bilgilerine âit olan ilimdir. Buna evvelce ilm-i i'tikâd, ilm-i tevhîd de denilmiştir.

Aklî ilimlere âit meselelerde insana mantık ilmi kuvvet verdiği gibi dîne dair meselelerde ilm-i kelâm sahibine kuvvet kazandırır.

İlm-i kelâm, üç devir geçirmiştir.
Şöyle ki: İ'tikadî meseleler, Peygamber Efendimiz (s.a.v.) zamanında müstakil bir ilim halinde değildi. O vakit halk meselelerini bizzât Resûlullâh Efendimiz’e, ondan sonra Dört büyük halîfeye, sonra da Ashâb’ın büyüklerine sorarak hallederlerdi. Sonraları Ashâb-ı Kirâm azalıp akîdelerdeki saflık da bozulmaya yüz tuttu. Bunun üzerine dîn âlimleri bu kötü gidişe mani olmak için itikad meselelerini delîlleri ile tesbît etmeye ihtiyaç gördüler. Bu ilim “İlm-i tevhîd, Fıkh-ı ekber.” adı ile meydana getirildi.

Sonra bir takım bid'atçılar çıkarak Ashâb-ı Kirâm’ın doğru mezhebine uymayan ve felsefe ile karışık “Kelâm” ismi ile bir ilim neşrettiler. Ehl-i sünnete uymayan yollara gittiler. Bunun üzerine dîn imâmları Ehl-i sünnete mahsûs olmak üzere diğer bir ilm-i kelâm meydana getirerek ehl-i bid'atların kötü neşriyatına mâni oldular. Böylece ikinci devre vücuda geldi.

Daha sonraları İslâm muhitinde felsefenin yayılması ve ehl-i sünnet hâricindeki sapık mezheplerin bunu kullanması üzerine islâm âlimleri felsefenin İslâm akâidine uymayan yerlerini reddettiler. Böylece üçüncü devre meydana gelip bir “Hikmet-i islâmiyye” olmak üzere İlm-i Kelâm tesis edilmiştir.

Bu ilme dâir birçok kıymetli eserler te'lif olunmuştur. “Kitabu't-Tevhîd, el-Erbaîn, Ebkâru'l-Efkâr, Tavali', Şerh-i Mevâkıf” bunlardandır.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Tebrikleşmek
« Yanıtla #725 : 04 Aralık 2012, 12:55:26 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Komşu hakkı nedir, bilir misiniz? Senden yardım isterse yardım edersin, borç isterse verirsin, fakir düşse tekrar borç verirsin, hasta olsa ziyaret edersin, hayırdan bir şeye kavuşursa tebrik edersin, başına bir musibet gelirse taziyede bulunursun.”
(Hadîs-i Şerîf, Beyhakî, Şuabu'l-Îmân)



04
Aralık Salı 2012

Hicrî: 20 Muharrem 1434 - Rûmî: 21 Teşrin-i Sânî 1428

İnönü, Churchill ve Roosvelt'in Kahire Konferansı (1943)


Tebrikleşmek

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) hayırlı bir haslet üzere buldukları Ashâb’ını “Bu hâl sana bereketli olsun” diye tebrik ederlerdi.

Hastalıktan şifâ bulunca, Hac tamam olunca, Hacdan dönünce, gazâdan dönünce, nikâhdan sonra, doğumdan sonra, hamâma girince, Ramazân-ı şerîf ayında, bayramda, yeni elbise alınca, akşama yahut sabaha erdiğinde tebrik etmek ile alâkalı hadîs-i şerîfler vardır.

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.), Havvât bin Cübeyr’i (r.a.) hastalığından sonra ziyâret ettiklerinde ona “Vücudun sıhhat bulsun, Yâ Havvât” buyurdular.

Hz. Âdem haccettiğinde melekler ona "Haccın mübârek olsun." dediler.

Bir genç hacca gideceğinde Resûlullâh’a (s.a.v.) geldi. Ona “Ey genç, Allâh takvayı azığın kılsın, seni hayra yönlendirsin ve işlerinde sana yardımcı olsun.” buyurdular. Hacca gidip döndüğünde ise “Ey genç, Allâh haccını kabûl etsin, günahını bağışlasın ve hac için sarfettiğinden hayırlısını nasîb etsin.” buyurdular.

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) ve Ashâbı, Bedir’den döndüklerinde halk onları karşılayıp tebrîk ediyorlardı. Üseyd bin Hudayr, Resûlullâh Efendimize (s.a.v.) “Sizi muzaffer kılıp gözlerinizi aydın kılan Allâh’a hamdolsun.” demişti.

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) evlenenlere “Allâh bereketli kılsın, üzerinize bereketini indirsin ve aranızı hayır ile bir araya getirsin.” buyururdu.

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) Ümmü Hâlid binti Hâlid’e elleriyle yeni bir elbise giydirdiler ve “Allâh bunu eskitip yenisini giyinceye kadar ömrünü uzun kılsın.” buyurdular. Hz. Ömer’in üzerinde yeni beyaz bir gömlek gördüler ve “Yeni giyesin, hamd ederek yaşayıp şehîd olarak vefât edesin.” buyurdular.

Bayramlarda Ashâb-ı Kirâm birbirlerine “Takabbelellâhü minnâ ve minküm.” (Allâh bizden ve sizden kabûl buyursun) derlerdi.

Hasan-ı Basrî Hazretleri doğum tebrikinde “Allâh sana ve ümmet-i Muhammede hayırlı kılsın.” deyiniz demiştir.


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Özürsüz Çocuk Düşürmek Cinayettir
« Yanıtla #726 : 06 Aralık 2012, 01:15:57 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Bir de fakirlik korkusuyla evlatlarınızı öldürmeyin. Onlara da rızkı biz veririz, size de. Muhakkak ki onları öldürmek büyük bir cinayettir.”
(İsra Sûresi, âyet 31)




05
Aralık Çarşamba 2012

Hicrî: 21 Muharrem 1434 - Rûmî: 22 Teşrin-i Sânî 1428

Nuruosmaniye Camii'nin İbadete Açılması (1755)


Özürsüz Çocuk Düşürmek Cinayettir

Cenîn, henüz annesinin rahminde bulunan çocuk demekdir. Ceninleri, kasıtlı olarak düşürmeye “iskat-ı cenîn = çocuk düşürme” denilir ki bu, büyük bir günah ve İslâm hukukuna göre bir cinayettir. Dînin müsaadesine dayanmaksızın bunu işleyenler, câni sayılırlar. Çünkü cenîn, bir insan demektir. Cenîn, canlı ise bunu bilerek düşürmek, bir insanı öldürmek demektir. Cenîn, henüz canlı değilse onu düşürmek, bir masumu hayattan mahrum bırakmak demektir. Bir insanı öldürmek, bir masumu hayattan mahrum bırakmak ise cinayetten başka bir şey değildir. Geçim endişesiyle bu günaha cüret edenler, Allâh’a güvenmekten mahrum, güzel bir dinî terbiyeden nasipsiz kimselerdir.

Bir zarûret olmadan çocuk düşürmek cinayettir. Bunu işleyenler, ta'zir cezasına müstahik olacakları gibi gurre denilen, beş yüz dirhem gümüş - 200 gr. altın- tazminata da mahkûm olurlar.

Şu kadar var ki, muhakkak bir özür dolayısıyla bazı ceninleri düşürmek, cinayet sayılmayacağından maddî ve manevî mesuliyeti olmaz. Henüz âzası belirmemiş olan bir cenîn, annesinin hayatına tesir edecek sıhhî bir sebepten dolayı tıbbî bir tetkik ve istişare neticesinde düşürülebilir. Yine bir kadın, çocuğuna süt vermekte iken gebe kalmakla sütü kesilmeğe başladığı ve çocuk için sütanne tedarikine de imkânları müsaid bulunmamakla çocuğun helak olmasından korkulduğu takdirde henüz bir azası teşekkül etmeden cenini düşürmek caizdir. Ancak, bunun için hamileliğin en fazla yüz yirmi günlük olması lâzımdır. Bundan sonra çocuk düşürmek caiz görülmemektedir.

Bir zaruret bulunmaksızın, çocuğu düşürmek için kasden ilaç içmek vesaire de caiz değildir.

Bütün bu günahların yayılmasında herkesin büyük bir mesuliyeti vardır: Âile reisleri çocuklarına, âile fertlerine, ilim-irfan (eğitim) müesseseleri talebeye, kalem sahipleri halka karşı mükellef bulundukları terbiye ve tenvir vazifesini güzelce, lâyıkiyle yerine getirecek olursa bu gibi günahların hiç olmazsa azalması temin edilmiş olur.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
İmâm-ı Âzam'ın Talebesine Sevgisi ve İkramı
« Yanıtla #727 : 06 Aralık 2012, 11:28:56 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Kim ilim talep ederse Allâhü Teâlâ onun rızkına kefil olur.”
(Hadîs-i Şerîf, Feyzu'l-Kadîr)




06
Aralık Perşembe 2012

Hicrî: 22 Muharrem 1434 - Rûmî: 23 Teşrin-i Sânî 1428

Ali Kuşcu'nun Vefatı (1474) • Fransa Kralının Kanuni'den Yardım İstemesi (1525)


İmâm-ı Âzam'ın Talebesine Sevgisi ve İkramı

İmâm-ı Âzam Hazretlerinin en büyük talebelerinden olan İmam Ebû Yusuf (rh.) ilim tahsiline ilk adım attığında yaşadığı bir hadiseyi şöyle anlatıyor:

İmâm-ı Âzam Ebû Hanife Hazretlerinden hadis ve fıkıh dersi alıyordum. Hiçbir şeyim yoktu ve üstüm başım da yırtık bir haldeydi. Bir gün babam, Ebû Hanîfe’nin (r.a.) yanında olduğum sırada geldi. Ben de babamla beraber gittim. Bana dedi ki: Evladım! Ebû Hanîfe ile beraber olma. Zira onun hali vakti yerindedir. Halbuki sen geçimini temin için çalışmaya muhtaçsın.

Bunun üzerine ben, babama itaat etmeyi tercih ettim ve derslerimin birçoğuna gitmez oldum. İmâm-ı Âzam (r.a.) gelmediğimi görünce, beni arayıp sormuş. Ben de bundan sonra derslerine devam etmeye karar verdim.

Ara verdikten sonraki ilk gidişimde bana, ‘Bizim derslerimize gelmekten seni ne alıkoydu.’ diye sordu. Ben de ‘Geçim derdi ve babamın sözüne itaatim.’ dedim. Sonra da oturdum. Ders bitip insanlar dağılınca bana bir kese verdi ve ‘Bununla ihtiyacını görürsün.’ buyurdu. Ben de baktım, içinde tam yüz dirhem vardı. “Derslere, ihmal etmeden devam et, bitince bana haber edersin.” buyurdular. Ben de derslere devam ettim.

Az bir müddet geçmişti ki, bana yine yüz dirhem verdi. Ben hiçbir zaman kendisine bir ihtiyacımı veya paramın bittiğini söylemedim. Sanki kendisine birisi, verdiklerinin bittiğini haber veriyordu. Böylece zengin oldum, mal mülk sahibi oldum.

Derslerine tam yirmi dokuz sene devam ettim ve muradıma ulaştım. Onun bereketi ve iyi niyetiyle Allâhü Teâlâ bana ilim ve mal ihsan etti. Allâhü Teâlâ bu yaptığından dolayı ona ihsanda bulunsun ve onu bağışlasın.

Beyit:

Allah âdı olsa her îşin önü
Hergiz ebter olmaya ânın sonu. (Süleyman Çelebi)

Hergiz: Asla, Ebter: Hayır ve bereketi kesik.




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Yûsuf Aleyhisselâm
« Yanıtla #728 : 07 Aralık 2012, 11:12:19 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“…Muhakkak ki nefis kötülüğü şiddetle emreder. Ancak Rabb’imin rahmet ettiği (nefisler) müstesna (o nefisler pâk olurlar)…”
(Yûsuf Sûresi, âyet 53)




07
Aralık Cuma 2012

Hicrî: 23 Muharrem 1434 - Rûmî: 24 Teşrin-i Sânî 1428

Kilis'in Kurtuluşu (1921) • Japonya'nın ABD'ye Pearl Harbour Baskını (1941)


Yûsuf Aleyhisselâm

Hz. Yûsuf, Yâkub (a.s.)’ın oğludur. Hz. Yâkub, on iki oğlundan en çok Hz. Yûsuf'u severdi.

Kardeşleri, babalarının Yûsuf'a olan muhabbetini kıskanıyorlardı. Bir gün onu gezip oynasın diye kıra götürüp bir kuyuya attılar, sonra da onu kuyudan çıkarıp bir kafileye “kölemizdir” diye sattılar. Babalarına da “Yûsuf'u kurt yedi” diye yalan söylediler. Kafile henüz on yedi yaşında bulunan Hz. Yûsuf’u alıp Mısır’a götürdü ve Mısır’ın azizine (maliye nazırı) sattılar.

Yûsuf (a.s.), pek güzel idi, yüzünden gözünden nurlar akardı. Kendisine evvelâ ilim ve hikmet, sonra da peygamberlik verilmiştir.

Hz. Yûsuf maliye nazırının zevcesi Zeliha’nın iftirasına uğrayarak yedi sene zindanda kaldı.

Nihayet Mısır hükümdarı bir rüya gördü, bunu kimse tabir edemedi. Hz. Yûsuf’a müracaat edildi. Bu rüyaya nazaran yeryüzünde yedi sene bolluk, arkasından yedi sene de kıtlık olacak, sonra bir sene de halk pek çok varlık görecekti. Hz. Yûsuf’u zindandan çıkardılar, ölen maliye nazırının yerine tayin ettiler. Zeliha’yı da Hz Yûsuf’a nikâhladılar. Bu hükümdar, Hz. Yûsuf’a iman etmiştir.

Yûsuf (a.s.)’ın emriyle bolluk senelerindeki fazla ekinler, başaklarıyla beraber ambarlarda biriktirildi, sonra kıtlık seneleri başladı. Artık halk bu ambarlara koşuyordu. Hz. Yûsuf, bu esnada birkaç gün aç kalırdı, “Elinin altında bu kadar hazineler bulunduğu halde neden aç kalıyorsun?” diyenlere: “Aç kalanların hallerini anlamak için.” buyururlardı.

Yûsuf’un (a.s.) kardeşleri de zahire almak için bir iki defa Ken’an ilinden Mısır’a çıkıp geldiler. Nihayet Hz. Yûsuf kendisini kardeşlerine tanıttı, haklarında pek büyüklük gösterdi ve muhterem babası Yâkub (a.s.) ile vâlidesini ve bütün kardeşlerini Mısır’a davet etti.

Hz. Yâkub’un (a.s.) artık sevgili Yûsuf’una kavuşacağı zaman gelmişti. Hanımı ve oğullarıyla beraber Mısır’ı teşrif ettiler. Hz. Yûsuf’un sarayında hepsi birden secde-i şükrana kapandılar.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Cenâzede Sünnetler ve Bid'atler
« Yanıtla #729 : 08 Aralık 2012, 18:31:43 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Ölülerinize Yâsîn sûresini okuyunuz.”
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i İbn-i Hibbân)




08
Aralık Cumartesi 2012

Hicrî: 24 Muharrem 1434 - Rûmî: 25 Teşrin-i Sânî 1428

ABD ve İngiltere'nin Japonya'ya Harp İlanı (1941)


Cenâzede Sünnetler ve Bid'atler

Cenâze defnedildikten sonra hemen dağılmayıp bir zaman yanında bekleyip Yâsîn, Mülk, Vâkıa, İhlâs, Felâk, Nâs sûreleri sonra Fâtiha sûresi ile Bakara Sûresi’nin ilk sayfasını okumak müstehaptır. Sevâbı cenâzenin ve diğer müslümanların ruhlarına bağışlanır.

Defnedildikten sonra yedinci güne kadar her gün sadaka vermek müstehaptır.

Sadaka vermeye kudreti yoksa iki rek’at namaz kılar. Her rek’atta Fâtiha’dan sonra bir Âyetü’l-Kürsî, on defa Tekâsür Sûresi okur ve ölünün rûhuna hediye eder.

Hem sadaka verip ve hem de bu namazı kılması daha iyi olur.

Kur’ân-ı Kerîm hatmi ve kelime-i tevhîd hatmi okuyup bağışlamak güzeldir.

Eğer ölen kişi vasiyet etmiş ise iskât-ı salât ve savm yapmak vâcip olur. Eğer vasiyet etmemiş ise velisi kendiliğinden yapar.

Cenâze günü komşuların cenâze evine yemek götürmeleri müstehaptır.

Cenâze defnedilmeden önce ve defin esnâsında kabrin başında cenâze sâhibine tâziyede bulunmak bid'at ve mekruhtur. Çünkü orada uygun olan okuyup duâ etmektir. Cenâze defnedildikten sonra tâziye edilir. Çünkü definden evvel cenâze sahibi defin ile meşgul olur. Eğer çok ağlayıp dövünürse definden evvel tâziye daha güzeldir.

Tâziyenin definden îtibâren üç gün içinde yapılması uygun olur. Eğer mânî bir sebep yoksa üç günden sonra mekruhtur. Tâziye yapan kişi “Allâhü Teâlâ onu af ve mağfiret etsin, rahmetiyle muâmele eylesin, size de sabır ve ecir versin.” der.

Cenâze sahiplerinin bağırarak ağlaması mekruhtur. Bağırmadan ağlamakta mahzur yoktur.

Cenâzede konuşmak ve cenâze omuzlardan indirilmeden oturmak, cenâzeyi götürürken bağırarak tekbir getirmek, sesli Kur’ân-ı Kerîm okumak da mekruhtur.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
İbâdet Allâh'ın Yardımı İledir
« Yanıtla #730 : 09 Aralık 2012, 12:13:49 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Ve bir şey hakkında ‘Ben bunu elbette ki yarın yapacağım?’ deme. Ancak Allâhü Teâlâ dileyecek olursa (inşâallâh) yaparım de...”
(Kehf Sûresi, âyet 23 - 24)



09
Aralık Pazar 2012

Hicrî: 25 Muharrem 1434 - Rûmî: 26 Teşrin-i Sânî 1428

Kudüs'ün İngilizler Tarafından İşgali (1917)


İbâdet Allâh'ın Yardımı İledir

İnsanın vücudu, yaptığı amelleri, hepsi sırf Allâhü Teâlâ’nın nimetidir. İnsan bunları hak ederek kazanmamıştır, Allâh vergisidir. Bunu iyi düşünen kimse devâmlı tevâzu ile Rabbine şükreder ve nimetin elden çıkmasına sebep olacak şeylerden hep sakınır.

Hz. Dâvûd aleyhisselâm şöyle dedi:
“Ya Rabbi, hiçbir gece yoktur ki âl-i Dâvûd’dan bir kimse kâim (namaz kılıyor) olmasın ve hiçbir gün yoktur ki âl-i Dâvûd’dan bir kimse sâim (oruçlu) olmasın. Hiçbir sâat yoktur ki âl-i Dâvûd’dan bir âbid sana ibâdette bulunmasın. Her halde ya namaz kılar veyahut oruç tutar veyahut seni zikreder bir âbid bulunur.” dediğinde, Hz. Mevlâ şöyle buyurdu: “Yâ Dâvûd, bu dediklerin nereden meydana geliyor, ancak benim muvaffak kılmam ve yardımımla değil mi? Eğer benim yardımım olmasa idi hiçbir şeye güç yetiremezdin.”

Ashâb-ı Kirâm, Huneyn gününde kuvvet ve çokluklarına güvenerek “Bugün biz herhalde gâlib oluruz.” dediler. Derhâl Allâhü Teâlâ Hazretlerinin (meâlen) “Muhakkak ki, Allah size birçok mevkilerde yardım etmiştir. Huneyn gününde de. O gün ki çokluğunuz sizi güvendirmişti, fakat bu size bir fâide vermemişti. Yer yüzü o genişliğiyle başınıza dar gelmişti. Sonra bozularak arkanıza dönmüştünüz.” (Tevbe Sûresi, âyet 25) buyurduğu üzere çokluklarına rağmen ilk anda dağılmışlar ve ondan sonra yine ancak Allâh’ın yardımı ile galip oldular.

İşte bu hikmetlerden dolayı Allâhu Teâlâ, Kurân-ı Kerîm’inde (meâlen) Ve eğer üstünüzde Allâh’ın lütfu ve rahmeti olmasa idi sizden hiçbir kimse ebediyen temize çıkamazdı. Velâkin Allah dilediğini temize çıkarır ve Allah hakkıyla işitici ve bilicidir.” (Nûr sûresi, âyet 20) buyurmuştur.

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) “Sizden hiç birinizi ameli kurtaramaz.” buyurdular. Ashâb-ı Kirâm “Yâ Resûlallâh, sizi de mi kurtaramaz?” dediler “Evet, Allâhü Teâlâ rahmetiyle muhâfaza buyurmadıkça amelim beni de kurtaramaz.” buyurdular.


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
"Kim Bir Kavme Benzerse Onlardandır"
« Yanıtla #731 : 10 Aralık 2012, 14:05:29 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Bizim dışımızdakilere benzemeye yeltenen, bizden değildir.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)



10
Aralık Pazartesi 2012

Hicrî: 26 Muharrem 1434 - Rûmî: 27 Teşrin-i Sânî 1428

İnsan Hakları Beyannamesi'nin Yayınlanması (1948)


"Kim Bir Kavme Benzerse Onlardandır"

İkinci bin yılın müceddidi İmâm-ı Rabbânî (k.s.) Hazretleri buyuruyorlar ki:

“İki dîni tasdîk eden kişi şirk ehlinden sayılır. İslâm hükümleri ile küfrü bir araya getirmeye teşebbüs eden de müşriktir. Hâlbuki küfürden teberrî etmek (uzaklaşmak) İslâm'ın şartıdır, şirk şâibesinden sakınmak tevhiddir...
Hindûların büyük bildikleri günlere hürmet etmek, Yahûdîlerce bilinen âdetlere uymak küfrü îcâp ettirir. Nitekim bazı câhil Müslümanlar, bilhassa kadınlar, küffârın belli günlerindeki küfür merâsimini icrâ etmektedirler. Bunları, kendileri için de bayram kabul edip, kızlarının ve kardeşlerinin evlerine onlar gibi hediyeler yollarlar... Böylelikle o merâsime tam mânâsı ile îtinâ ve îtibâr ederler. İslâmda bunların hepsi şirk ve küfürdür.(Mektûbât-ı İmâm-ı Rabbânî, 3 /41)

“Bir kere, bir hastanın ziyâretine gitmiştim. Ölümü yaklaşmıştı. Hâline teveccüh ettiğim zaman gördüm ki kalbi şiddetli zulmet içinde... Her ne kadar bu zulmetin kalkması için teveccüh ettiysem de kalkmadı. Çokça teveccühten sonra bilindi ki, bu zulmetler, kendisinde gizli bulunan küfür sıfatındandır. Bu sıkıntıların sebebi küfür ehlini dost edinmesindendir.

Bana mâlum oldu ki bu zulmetlerin kalkması için teveccüh etmek, yerinde bir iş değildir. Zîrâ onun bu zulmetlerden temizlenmesi, küfrün cezâsı olan cehennem azâbına bağlıdır.

Ve bana mâlum oldu ki, onda zerre miktarı îmân mevcuttur ve bunun bereketiyle cehennemde ebedî kalmaktan kurtulacaktır.”

Cehennem azabı -azab ebedî olsun veya muvakkat olsun- küfür ve küfür sıfatlarına mahsustur. Muvakkat cehennem azabı küfür sıfatının, ebedî cehennem azabı ise küfrün cezasıdır. (Mektûbât-ı İ. Rabbânî, 1/266)



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: "Duvardan Dökülen İnciler" Takvim Yaprakları
« Yanıtla #732 : 11 Aralık 2012, 10:45:12 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Kim sabah ve yatsı namazını cemâatle kılarsa, kendisine iki berât verilir. Biri nifaktan berât, biri de şirkten berât.”
(Hadîs-i Şerîf, Müsned-i Ebû Hanîfe)



11
Aralık Salı 2012

Hicrî: 27 Muharrem 1434 - Rûmî: 28 Teşrin-i Sânî 1428

M.G.K.'nın Kuruluşu (1962) • Rusların Çeçenistan'a Girmesi (1994)


Sadaka'nın Çeşitleri

Sadakanın bir çok çeşidi vardır ve bunları fırsat bilmelidir.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in hizmetinde bulunmuş olan Enes bin Mâlik (r.a.) buyurdu:

Birgün Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) öyle güzel ve tatlı sözlersöyledi k i biz İslâm’ı bileliden beri, o sözlere sevindiğimiz kadar sevindiğimizi bilmiyoruz. Şöyle buyurdular:

'Mü’min olan kimse yoldan gelen geçene zahmet ve eziyet veren şeyi kaldıracak olsa, Allâhü Teâlâ ecir vermekle o kişiyi sevindirir. Gidecek yolunu bilmeyen kimseye yol gösterse bu da sadakadır.

Her türlü hayırlı şeyleri göstermekte ecir vardır. Dilinde tutukluk olan kimseye başkasına bir şey anlatırken yardımcı olmak da sadakadır.

Sadaka diye niyet edilen her işe sadaka sevabı verilir: "SübhanAllah, lâ ilâhe illAllah, Allâhü ekber" demek, haram işlememek için hanımına yaklaşmak, iki kişi arasında adaletli olmak sadakadır.

Bineğine bir şey yükleyene veya ondan birşey indirene yardımcı olmak sadakadır.

Tatlı söz söylemek, din kardeşinin yüzüne tebessüm etmek sadakadır.

Namaza giderken atılan her adım sadakadır.

Kendisine ve ailesine yaptığı her harcama sadakadır.

Fidan dikmek veya insanlar, hayvanlar ve kuşlar yesin diye bir şey ekmek de sadakadır.

Faydalı bir ilim öğretmek, su yolu açmak veya su kuyusu kazmak, câmi bina etmek, Mushaf vakfetmek, vefat ettikten sonra kendisi için istiğfar edecek birini bırakmak da sadakadır.

Bütün Müslümanlar için istiğfar etmek, Resûlullah’a (s.a.v.) salavât-ı şerîfe getirmek de sadakadır.

Damızlık hayvanı, kova ve benzeri eşyaları emanet vermek sadakadır.

Bir hayvanı, bineği Allah yolunda cihada hazırlamak da sadakadır.

İki hasmın arasını düzeltmek de sadakadır.'"




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

"Bir adam kucağında olan parayı tasadduk etse (sadaka verse), diğer bir kimse de Allâh’ı zikretse; Allâh’ı zikreden daha faziletlidir."
(Hadîs-i Şerîf, Mecmeu’z-Zevâid



12
Aralık Çarşamba 2012

Hicrî: 28 Muharrem 1434 - Rûmî: 29 Teşrin-i Sânî 1428

Bangladeş'in İstiklâli (1971)


Mevlânâ Muhammed Hâcegî Emkengî (K.S.)

İsmi Hâce Abdü'l-bâkî olan Mevlânâ Muhammed Hâcegî Emkengî es-Semerkandî (k.s.) Hazretleri Silsile-i Sâdât’ın yirmi birinci halkasıdır. H. 918 (M. 1512) tarihinde doğdu. Semerkant'ın Emkeng kasabasında ikamet ettiği için oraya nisbetle Emkengî denilmektedir.

Zâhirî ve bâtınî terbiyelerini pederleri Mevlânâ Dervîş (k.s.) Hazretleri’nden görmüşler, onun güzel terbiyesi, himmet ve sohbetlerinin bereketiyle kâmil ve mükemmil mertebesine ulaşmışlardır.

Zâhirî ilimleri Semerkand ve Buhârâ âlimlerinden tahsil etmişlerdir.

Âbid, zâhid ve kerâmet sahibi bir zat olan Mevlânâ Muhammed Hâcegi Emkengî (k.s.) Hazretleri bâtinî ahvâlini insanların gözünden gizlerdi.

Kendisine gelip tarikata intisab etmek isteyenlere istiharede bulunmalarını emreder, istihare yaptırmadan kimseyi kabul etmezdi.

Mevlânâ Muhammed Hâcegî Emkengî (k.s.) Hazretleri H. 1008 yılında 90 yaşlarında iken âhirete irtihal buyurdular. Kabri şerifleri bugün Özbekistan’ın Kaşkaderya vilayetinin Emkene köyündedir.

Bir çok halifesi bulunan Mevlânâ Muhammed Hâcegi Emkengî (k.s.) Hazretleri irşad vazifesini halifesi Muhammed Bâkî Billah (k.s.) Hazretlerine teslim etmişlerdir. Kaddesallâhu esrârahüm.

Kar Taneleri Nasıl İncelenir?

Hemen eriyiverdiklerinden kar tanelerini incelemek zordur.

Bilim adamlarının geliştirdiği Taramalı Elektron Mikroskobu ile kar taneleri soğuk metal diskler üzerine toplanıyor ve -190 C' de sıvı nitrojene batırılıp daha sonra mikroskoba alındığında hiçbir bozulma olmadan her biri birbirinden farklı ve mükemmel yapıdaki kar taneleri kolayca incelenebiliyor ve fotoğrafları çekilebiliyor.

Neticede kar tanelerini meydana getiren kristallerin hep altı köşeli olduğu görülebiliyor.


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Dâvûd Aleyhisselâm | Safer Ayı İctima'i, Ru'yet ve Başlangıcı
« Yanıtla #734 : 13 Aralık 2012, 10:58:17 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Şanım hakkı için biz Dâvûd’a tarafımızdan bir fazilet vermiştik: Ey dağlar! Onunla beraber tesbihte bulunun -dedik- kuşlara da böyle emrettik ve onun için demiri yumuşattık.”
(Sebe Sûresi, âyet 10)



13
Aralık Perşembe 2012

Hicrî: 29 Muharrem 1434 - Rûmî: 30 Teşrin-i Sânî 1428

Sultan Birinci Mahmud'un Vefatı ve Sultan Üçüncü Osman'ın Tahta Çıkışı (1754) • Türkiye'nin Gümrük Birliği'ne Katılması (1995)


Dâvûd Aleyhisselâm

Hz. Dâvûd Aleyhisselâm, Hz. Yakub Aleyhisselâm’ın oğlu Yehûda’nın neslindendir.

İşmûil Aleyhisselâmın irtihalinden sonra kendisine Peygamberlik verilmiş, kayınpederi Talût’un vefatından sonra da İsrâil oğullarına hükümdar olmuştur.
Hz. Dâvûd’a verilen “Zebur” kitabı, hep va’zlardan, ilahiyattan, münâcâttan ibaretti. Dînî hükümleri ihtiva etmiyordu, kendisi de Mûsâ Aleyhisselâm’ın diniyle âmel etmiştir.

Hz. Dâvûd (a.s.)’ın, pek güzel bir sesi vardı. Zeburu okudukça işitenler pek ruhanî zevkler içinde kalırdı.

Bir mucize olmak üzere mübarek elleriyle demirleri mum gibi yumuşatır, bunlardan zırh yapar, kendi elinin emeğiyle yiyeceğini temine çalışır, devlet hazinesinden para almazdı.

İnsanlara daima öğütler verir, adaletle hükme çalışır dururdu.

Kudusü Şerîf’i fethederek payitaht yapmış, Umman beldelerini, Halebi, Nusaybin’i, Ermenistan’ı zaptetmiş, kırk sene hükümette bulunduktan sonra yetmiş yaşında iken vefat etmiştir.

Safer Ayı İctima'i, Ru'yet ve Başlangıcı

Hicrî Kamerî 1434 yılı Safer ayı ictima‘ı bugün (13 Aralık Perşembe) Türkiye saati ile 10.42’de.

Ru’yet, ise bugün (13 Aralık Perşembe) Türkiye saati ile: 21.17’de.

Hilâl’in görüldüğü yerler: Kuzey Amerika Kıtasının Orta ve güneyi ile Güney Amerika Kıtasının Orta ve kuzey ve Büyük Okyanus’un ortasındaki adalardan Havai Adası.

Hilâl; Türkiye, Almanya, Avusturya, Mısır, Fas, Cezayir, Tunus ve Arap yarımadasından ilerleyen saatlerde görülebilecektir.

Hilâl’in görüldüğü günü tâkip eden 14 Aralık Cuma günü de Safer ayının 1’i olmaktadır.