Hoşgeldiniz
Ziyaretçi
. Lütfen
giriş yapın
veya
kayıt olun
.
Aktivasyon eposta
nız mı yok?
1 Saat
1 Gün
1 Hafta
1 Ay
Her zaman
Kullanıcı adınızı, şifrenizi ve aktif kalma süresini giriniz
Haberler:
Ana Sayfa
Yardım
Ara
Giriş Yap
Kayıt Ol
Sadakat islami Forum
»
DİNİ KATEGORİLER
»
İSLAM-GENEL
(Moderatörler:
Miftahulkuluub
,
racül
) »
"Duvardan Dökülen İnciler" Takvim Yaprakları
« önceki
sonraki »
Arkadaşına gönder
Yazdır
Sayfa:
1
...
50
51
[
52
]
53
54
...
150
Aşağı git
Gönderen
Konu: "Duvardan Dökülen İnciler" Takvim Yaprakları (Okunma sayısı 1015193 defa)
0 Üye ve 3 Ziyaretçi konuyu incelemekte.
Mücteba
Moderatör
popüler yazar
İleti: 9214
"En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
İlmihal: Keffâret Nedir?
«
Yanıtla #765 :
13 Ocak 2013, 12:43:54 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"
“Kıyâmet gününde Allâhü Teâlâ’nın kullarının en hayırlısı, Allâhü Teâlâ’ya çok hamd edenlerdir.”
(Hadîs-i Şerîf, Müttefekun aleyh)
13
Ocak
Pazar
2013
Hicrî:
1 Rebîulevvel 1434 -
Rûmî:
31 Kânûn-ı Evvel 1428
İstanbul'da Dârulfünûn Açıldı (1863) • Medine-i Münevvere Müdâfii Fahreddin Paşa'nın Teslim Olması (1919)
İlmihal: Keffâret Nedir?
Keffâret
, silmek, temizlemek ve gidermek manasınadır.
Allâhü Teâlâ, bazı kusurları, birtakım vesîlelerle affedip örttüğünden bu vesilelerden her birine keffâret denilmiştir.
Keffâretler;
oruç keffâreti, zıhâr keffâreti, halk (tıraş) keffâreti, katil (adam öldürme) keffâreti ve yemin keffâreti olmak üzere başlıca beş nevîdir.
Bu keffâretler yasaklanan şeyleri yapmaktan insanları caydırmaya hizmet eder, yapılan bir günahın bir cezası gibidir.
Aynı zamanda bir ibadet olduğundan günahların bağışlanmasına vesile olur.
Oruç Keffâreti:
Ramazanı şerifte meşru bir özrü bulunmaksızın muayyen şartlar dâhilinde orucunu bozan bir mükellefin ödemesi gereken kefarettir.
Bu keffâret kişinin, Müslüman veya gayr-i müslim bir köle veya cariye azad etmesi, buna imkânı yoksa iki ay peşpeşe oruç tutması, buna da imkânı yoksa altmış fakire (sabah-akşam) yemek yedirmesidir.
Katil Keffâreti:
Bir Müslüman'ı veya bir zimmîyi kasden değil de, hata ile öldüren bir Müslüman'a lazım gelen keffârettir.
Gücü yetiyorsa bir mü’min köle veya cariye azat etmesi, buna imkânı yoksa iki ay peş peşe oruç tutmasıdır.
Yemin Keffâreti:
Yaptığı bir yemine riayet etmeyip andını bozan bir Müslüman'a lazım gelen keffârettir. Gücü yetiyorsa Müslüman veya gayr-i müslim bir köle veya cariye azat etmesi veya on fakiri sabah akşam doyurması veya on fakire orta halde birer parça elbise giydirmesidir.
Bunlara gücü yetmeyenin, üç gün peş peşe oruç tutması lazımdır.
Halk Keffâreti:
Hac için niyet edip ihrama giren kimse bir özürden dolayı saçlarını vaktinden evvel tıraş ederse keffâreti üç günlük oruçtan ibarettir. Peş peşe olması şart değildir.
«
Son Düzenleme: 04 Mart 2013, 16:45:21 Gönderen: Mücteba
»
Moderatöre rapor et
Kayıtlı
"En büyük keramet,
istikâmet üzere olmak
tır. Zira kerametler gelir geçer,
kalıcı olan istikâmettir.
"
Mücteba
Moderatör
popüler yazar
İleti: 9214
"En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
En Büyük Mucize: Kur'an-ı Kerim
«
Yanıtla #766 :
14 Ocak 2013, 12:09:40 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"
Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Çocuğu olan onunla çocuklaşsın.”
(Hadîs-i Şerîf, Kenzul-Ummâl)
14
Ocak
Pazartesi
2013
Hicrî:
2 Rebîulevvel 1434 -
Rûmî:
01 Kânûn-ı Sânî 1429
Dünyada İlk Telefon İngiliz Sarayı'na Çekildi (1878)
En Büyük Mucize: Kur'an-ı Kerim
Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafâ’nın mucizeleri pek çoktur.
En büyük mucizelerinden biri ve hattâ birincisi Kur’ân-ı Kerîm’dir ki kıyâmete dek bâkîdir, indiği günkü gibi kalacaktır.
Bir asırda muteber ve meşhûr olan her ne ise; o asırda gönderilen Peygamberin mucizeleri ona göre olurdu. Meselâ
Hz. Mûsâ (a.s.)
asrında
sihirbazlık
pek şöhret bulduğundan, Cenâb-ı Hakk ona asâsının ejder olarak sihirbazlara üstün geleceği mucizeler verdi.
Hz. Îsâ (a.s.)
asrında da
hikmet
pek ileri olduğundan Cenâb-ı Hakk onu âmâların gözlerini açmak ve ölüleri diriltmek gibi tabiblerin yapamayacağı mucizelerle gönderdi.
Hâtemü’l-Enbiyâ Muhammed Mustafâ Hazretlerinin
asrında ise,
şiir ve inşâ
pek ziyâde ilerlemişti. Arapların medenîlerinde fesâhat ve belâğat pek ileride olduğu gibi bedevîleri (yörükleri) de gâyet sâde ve güzel şiirler, hutbeler okurlardı. Hepsi
nazım ve nesir ile sihir
gibi sözler söylerdi. Bu sebepten Fahr-i Âlem Hazretlerine belâğatın en üst mertebesinde olan bir kitâb-ı kerîm nâzil oldu. Onun mislini getirmekten hattâ bir sûresine nazîre (benzer söz) söylemekten bütün
fasîh ve belîğler
âciz kaldı. Hâlbuki sûre sûre ve âyet âyet nâzil oldukça Resûl-i Ekrem onu ümmetine okurdu ve
buna nazîre söyleyemezsiniz diye bütün fasîh ve belîğ zatlara meydân okurdu.
Nitekim âyet-i celîlede -meâlen-:
“...Bu Kur’ân’ın mislini vücûda getirmek üzere insanlar ve cinler bir yere gelseler, birbirlerine yardımcı olsalar dahi onun mislini vücûda getiremezler.”
(İsrâ, 88)
diye buyruldu.
İnkâr eden ve düşman olan bunca fesahat ve belâgat sahipleri içinde bir şahıs yâhud bir topluluk çıkıp da onun
bir kısa sûresinin bile benzerini söyleyemedi.
Âyet-i kerîmelerin bâzısında az lafzın çok mânâya delâleti var ve bâzısındaki tafsîlâtın fevkalâde bir tatlılık ve letâfeti vardır ki buralarını ancak fesâhat ve belâğatten anlayanlar bilir ve zevkine onlar varır.
Kur’ân-ı Kerîm’i tekrâr tekrâr okumakta insan lezzet bulur ve okudukça okuyacağı gelir.
Hâlbuki bir şiir veya inşâ ne kadar güzel olsa birkaç kere okunduktan sonra insanın tabiatı ondan usanır.
Bunun için fesâhat ve belâgat sahiplerinden
akıl ve insâfı olanlar
hemen Müslüman oldular, samîmî kalb ile Kur’ân’ın hükümlerine bağlandılar.
Îmâna gelmeyenler de
beşerin tâkati hâricinde bir kelâm olduğunu itirafa mecbur kaldılar.
«
Son Düzenleme: 04 Mart 2013, 16:45:06 Gönderen: Mücteba
»
Moderatöre rapor et
Kayıtlı
"En büyük keramet,
istikâmet üzere olmak
tır. Zira kerametler gelir geçer,
kalıcı olan istikâmettir.
"
Mücteba
Moderatör
popüler yazar
İleti: 9214
"En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Hakîkî Dîn Âlimlerini Sevmenin Faydası|İstanbul’un Manevî Fatihi Akşemseddin(ks)
«
Yanıtla #767 :
15 Ocak 2013, 11:11:07 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"
“Bir âlimin ilim meclisinde bulunmak bin rek’at (nâfile) namazdan, bin hasta ziyaret etmekten ve bin cenazede bulunmaktan daha hayırlıdır.”
(Hadîs-i Şerîf, İhyâu Ulûmiddîn)
15
Ocak
Salı
2013
Hicrî:
3 Rebîulevvel 1434 -
Rûmî:
02 Kânûn-ı Sânî 1429
Akşemseddin Hazretleri'nin Vefatı (1459) • İsrail Askerlerinin Mescid-i Aksâ'yı Basması (1988)
Hakîkî Dîn Âlimlerini Sevmenin Faydası
Kıyâmet günü bir kul hesâba çekilir. Cehenneme götürülmesi emredilir. Allâhü Teâlâ Cebrail (a.s.)'a emreder:
“Ona sor bakalım, dünyada iken bir âlimin meclisinde bulunmuş mu? Onun şefaati ile af edeyim.”
Kul;
“Hayır”
der.
Allâhü Teâlâ Cebrail'e buyurur ki:
“Sor bakalım bir âlimi sevmiş mi yahut onunla bir sofraya oturmuş mu veya âlimin mahallesinde oturmuş mu?”
Kul:
“Hayır,”
der.
Cenâb-ı Hak:
“Onun ismi bir âlimin ismine uygun mu?”
diye sorar. Kul;
“Hayır”
der. Allâhü Teâlâ Cebrail (a.s.)'a şöyle buyurur.
“Elinden tut, cennete koy. Çünkü o, âlimi seven bir adamı seviyordu. O âlimin ilmi bereketiyle onu da affettim."
Âlimleri dinleyerek istifâde etmek isteyenin yedi türlü kazancı vardır:
1-
İlim öğrenen
kişinin faziletlerine kavuşur.
2-
Âlimin yanında oturmaya devam ettikçe
dînini korumuş
olur.
3-
Evinden çıktığı zaman üzerine
rahmet
yağar.
4-
İlim meclislerine inen
meleklerin bereketi
kendisine de erişir.
5-
Dinlemeye devam ettikçe kendisine
sevap
yazılır.
6-
Melekler kanatlarıyla onu
kuşatır
.
7-
İlim meclisine giderken attığı her adım günahlarına keffaret ve derecesinin yükselmesine vesile olur.
İstanbul’un Manevî Fatihi Akşemseddin (k.s.)
Akşemseddin Hazretlerinin vefat ettiğinde hakkında söylenen bir manzumeden:
Kara gün dostu imiş Fatih'in Akşemseddin
Ki yüzünden leme'ân etdi anın feth-i mübîn
Nusreti çeşm-i hakikatle görüp verdi haber
Böyle her kârı uzakdan görür erbâb-ı yakîn.
Yani: Akşemseddin Hazretleri Hz. Fatih’in karagün dostu idi. İstanbul’un fethi onun gayreti ile mümkün olmuştur. Yakîn erbabı olanlar hakikat gözü ile uzakları görüp böyle haber verirler.
«
Son Düzenleme: 04 Mart 2013, 16:44:45 Gönderen: Mücteba
»
Moderatöre rapor et
Kayıtlı
"En büyük keramet,
istikâmet üzere olmak
tır. Zira kerametler gelir geçer,
kalıcı olan istikâmettir.
"
Mücteba
Moderatör
popüler yazar
İleti: 9214
"En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Allah'dan Korkan Başka Şeyden Korkmaz | Yemek Tarifi
«
Yanıtla #768 :
16 Ocak 2013, 11:13:37 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"
“...Her kim Allâh’tan korkarsa (ona isyandan sakınır, onun öğütlerini tutarsa) Allah ona (düştüğü darlıktan, çektiği sıkıntıdan kurtulacağı) bir çare gösterir.”
(Talak Sûresi, âyet, 2)
16
Ocak
Çarşamba
2013
Hicrî:
4 Rebîulevvel 1434 -
Rûmî:
03 Kânûn-ı Sânî 1429
Sultan Üçüncü Murad Han'ın Vefatı (1595) • İran'da Şahlığın Yıkılması (1979)
Allah'dan Korkan Başka Şeyden Korkmaz
Abdullâh İbn-i Ömer’in (r.anhümâ) bulunduğu seferlerden birinde kervan durmuştu. Sebebini sorduk:
“Yol üzerinde halkı korkutan bir arslan var.”
dediler.
Abdullâh İbn-i Ömer (r. anhümâ) bineğinden inerek arslanın yanına gitti, kulağından tutup yoldan çevirdi.
Sonra dedi ki:
“Resûlullâh’ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu işittim:
“Eğer Âdemoğlu kendine musallat olan şeyden korkmayıp yalnız Allâhü Teâlâ’dan korksaydı, ona hiçbir şey musallat olmazdı.”
Kereviz
Kereviz vitaminler ve mineral tuzlar bakımından zengin bir kış sebzesi olup birçok faydaları bulunmaktadır. Bu faydalardan bazıları şunlardır:
Mideyi kuvvetlendirir, hazmı kolaylaştırır, gazı giderir ve iştah açar, kanı temizler, sarılığı giderir, böbrekleri çalıştırır, idrar söktürücüdür ve sinirleri yatıştırır.
Yemek Tarifi: Portakallı Kereviz (5-6 kişilik)
Malzemeler:
4-5 adet kereviz, 2 adet havuç, 1 adet limon, 1 su bardağı portakal suyu, zeytinyağı, tuz.
Hazırlık:
Kerevizin kök ve yaprakları ayrılıp güzelce yıkanır. Kökleri soyulup küp gibi, yaprakları ise ince doğranır. Havuç, küp şeklinde doğranır.
Pişirme:
Tencereye yeteri kadar zeytinyağı konur. Önce havuç bir miktar kavrulur. Sonra küp şeklinde doğranmış kerevizler ilave edilir bir miktar pişirilir. Daha sonra portakal ve limon suyu ilave edilir. Kereviz kuru ise bir çay bardağı kadar su ilave edilebilir, yeteri kadar tuz konur. Kaynadıktan sonra ateş kısılır. Pişmeye yakın kereviz yaprakları ilave edilir. Kısık ateşte biraz daha pişirilir, altı kapatıldıktan sonra 15 dakika dinlendirilir. İstenirse soğuk olarak da servis yapılabilir. Afiyet olsun.
«
Son Düzenleme: 04 Mart 2013, 16:44:26 Gönderen: Mücteba
»
Moderatöre rapor et
Kayıtlı
"En büyük keramet,
istikâmet üzere olmak
tır. Zira kerametler gelir geçer,
kalıcı olan istikâmettir.
"
Mücteba
Moderatör
popüler yazar
İleti: 9214
"En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ashabın Hayırda Yarışı | Bilmece
«
Yanıtla #769 :
18 Ocak 2013, 11:01:58 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"
“Ebû Bekir’in imanı yeryüzü halkının imanı ile tartılsa elbette ağır gelir."
(Hadîs-i Şerîf, Beyhakî, Şuabü'l-îmân)
17
Ocak
Perşembe
2013
Hicrî:
5 Rebîulevvel 1434 -
Rûmî:
04 Kânûn-ı Sânî 1429
İstanbul Galata Tüneli'nin Açılışı (1875) • Ankara'da Ekmek Vesikaya Bağlandı (1942) • Irak (Körfez) Savaşı'nın Başlaması (1991)
Ashabın Hayırda Yarışı
Hz. Ebû Bekir'in (r.a.) oğlu Abdurrahman (r.a.) şöyle anlatıyor: Resûlullah (s.a.v.) sabah namazını kıldırdıktan sonra ashabına döndü ve
“İçinizde bugün oruçlu olan var mı?”
diye sordular.
Hz. Ömer (r.a.);
“Yâ ResûlAllah! Geceden oruç tutmayı düşünmedim, onun için ben oruçlu değilim.”
dedi.
Hz. Ebû Bekir (r.a.);
“Geceden oruç tutmayı düşündüm ve şimdi de oruçluyum.”
dedi.
Resûlullah (s.a.v.)
“İçinizde bugün hasta ziyaretinde bulunan var mı?”
diye sordular.
Hz. Ömer (r.a.)
“Yâ ResûlAllah! Sabah namazını şimdi kıldık, daha yerimizden de ayrılmadık. Nasıl hasta ziyaretinde bulunabiliriz ki?”
dedi.
Hz. Ebû Bekir (r.a.);
“Kardeşim Abdurrahman bin Avf'ın (r.a.) hasta olduğunu duydum. Mescide gelirken, nasıl olduğuna bakmak için ona uğradım, onu ziyaret ettim.”
dedi.
Resûlullah (s.a.v.)
“İçinizde bugün bir yoksulu doyuran var mı?”
diye sordular.
Hz. Ömer (r.a.);
“Yâ ResûlAllah! Sabah namazını şimdi kıldık, daha yerimizden de ayrılmadık.”
dedi.
Hz. Ebû Bekir (r.a.);
“Mescide girdiğimde, bir şeyler isteyen bir yoksul gördüm. O sırada oğlum Abdurrahman'ın elinde bir parça arpa ekmeği vardı. Onu alıp hemen o yoksula verdim.”
dedi.
Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.);
“Seni cennetle müjdeliyorum!”
buyurdu.
Hz. Ömer (r.a.) bir iç çekti ve
“Ah cennet!”
dedi.
Resûlullah (s.a.v.) Hz. Ömer'i (r.a.) memnun edecek bazı şeyler söyledikten sonra;
“Allah, Ömer'e rahmet etsin, Allah, Ömer'e rahmet etsin! Ne zaman bir hayır yapmak istese Ebû Bekir muhakkak onu geçer.”
buyurdular.
Bilmece:
• Gelir bir bir, gider bir bir, gelen gider, giden gelmez, bu nedir? (Doğan, Ölen)
• Kaş ile gözden yakın, söylenen sözden yakın? (Ecel)
«
Son Düzenleme: 04 Mart 2013, 16:44:09 Gönderen: Mücteba
»
Moderatöre rapor et
Kayıtlı
"En büyük keramet,
istikâmet üzere olmak
tır. Zira kerametler gelir geçer,
kalıcı olan istikâmettir.
"
Mücteba
Moderatör
popüler yazar
İleti: 9214
"En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Cuma Namazı
«
Yanıtla #770 :
18 Ocak 2013, 11:03:57 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"
“Her cuma günü bana çok salevât okuyunuz. Çünkü ümmetimin salevâtı bana cuma günü arz olunur. Derece bakımından bana en yakın olan, bana en çok salevât okuyandır.”
(Hadîs-i Şerîf, Beyhakî, Sünen-i Kübrâ)
18
Ocak
Cuma
2013
Hicrî:
6 Rebîulevvel 1434 -
Rûmî:
05 Kânûn-ı Sânî 1429
Cuma Namazı
Cuma, Müslümanlarca bir bayram günüdür. Bu mübarek günde Müslümanlığın varlığı, birliği, güzellikleri tecelli eder.
Bu hayırlı günde mükellef olan Müslümanlar, cami ve mescidlerde toplanırlar, hutbeleri dinleyerek faydalanırlar. Hep birlikte cuma namazını kılarlar, sonra ya başka ibadetlerle meşgul olur veya birbirini ziyaret ederler yahut kendi işlerine dönerler.
Bir hadîs-i şerîfte buyruluyor ki:
“Üzerine güneşin doğduğu en hayırlı gün cuma günüdür. Âdem aleyhisselam o gün yaratılmış, o gün cennete konulmuş, o gün cennetten çıkarılmıştır. Kıyâmet de ancak cuma gününde kopacaktır.”
Bütün bu hâdiselerde ise birçok hayırlar, hikmetler bulunmaktadır.
Resûl-i Ekrem (sallallâhu aleyhi vesellem) Efendimiz, hicretleri esnasında Medine-i Münevvere'ye yakın bulunan
“Sâlim ibn-i Avf”
yurdunda
“Rânuna”
denilen vadide
“Benî Sâlim”
mescidinde ilk Cuma hutbesini okumuş, ilk cuma namazını kıldırmıştır.
Cuma namazının vakti
tam öğle namazının vakti
dir. Cuma namazı için öğle vaktinde ezan okunur.
Evvelâ, tam öğle namazının ilk sünneti gibi dört rek’ât
cumanın ilk sünneti
kılınır.
Sonra cami-i şerîf içinde bir ezan daha okunup minberde cemaata karşı
hutbe
okunur.
Bu hutbeden sonra kamet okunup cumanın
iki rekât farzı cemaatle
kılınır. İmam cehren (sesli) okur.
Bu farzdan sonra da yine öğlenin ilk dört rekât sünneti gibi cumanın
son dört rek’at sünneti
kılınır.
Bundan sonra da
“Zuhr-i âhir”
adıyla dört rek’ât daha namaz kılınır.
Bundan sonra da vaktin sünneti niyetiyle tam sabah namazının sünneti gibi
iki rek’at daha
kılınır.
Tesbih ve dua ile namaz tamamlanır.
«
Son Düzenleme: 04 Mart 2013, 16:43:54 Gönderen: Mücteba
»
Moderatöre rapor et
Kayıtlı
"En büyük keramet,
istikâmet üzere olmak
tır. Zira kerametler gelir geçer,
kalıcı olan istikâmettir.
"
Mücteba
Moderatör
popüler yazar
İleti: 9214
"En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Peygamber Efendimizin (S.A.V.) Merhameti | “Rabbinin makamından korkana iki cenn
«
Yanıtla #771 :
19 Ocak 2013, 11:07:20 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"
“Rabbinin (hesap için huzuruna çıkacağı) makamından korkan kimseye iki cennet (biri Adin, biri Naîm) vardır.”
(Rahmân Sûresi, âyet 46)
19
Ocak
Cumartesi
2013
Hicrî:
7 Rebîulevvel 1434 -
Rûmî:
06 Kânûn-ı Sânî 1429
Çırağan Sarayı'nın Yanması (1910) • SSCB Askerlerinin Bakü'yü (Azerbaycan) İşgali (1990)
Peygamber Efendimizin (S.A.V.) Merhameti
Hz. Enes (r.a.) buyurdular:
“Resûlullâh'ın (s.a.v.)
kokusundan daha güzel
ne bir anber, ne bir misk, ne de başka bir koku kokladım. Resûlullâh'ın (s.a.v.)
mübarek teninden daha yumuşak
ne bir atlasa, ne de bir ipeğe dokundum.” dedi.
Sâbit (r.a.)
“Yâ Enes, sen sanki Resûlullâh'a (s.a.v.) bakıyormuş ve mübarek sesini işitiyormuş gibisin”
dedi.
Hz. Enes (r.a.) şöyle dedi:
“Evet; görüyor ve işitiyorum. VAllahi kıyâmet günü ona kavuşmayı umuyorum. O zaman
'Yâ Resûlâllah! Küçük hizmetçin geldi!'
diyeceğim.”
Sonra şöyle dedi:
“Peygamber Efendimiz'e (s.a.v.) Medine’de on sene hizmet ettim. Ben o zaman küçük çocuktum. Her yaptığım iş, Peygamber Efendimiz'in (s.a.v.) olmasını arzu ettiği gibi değildi.
Bana yaptığım bir işten dolayı “üf” bile demedi, 'Bunu niçin yaptın, bunu niçin şöyle yapmadın.' diyerek hiç azarlamadı
.”
“Rabbinin makamından korkana iki cennet vardır”
Hz. Ömer'in halifeliği zamanında mescide ve ibadete devam eden bir genç vardı. Bir kız ona âşık oldu. O da ona âşık olmuştu.
Tenha bir yerde kız yanına geldi, konuştular.
Genç ona meylettiği sırada Allah korkusundan hıçkırıklarla bayılıverdi.
O gencin amcası geldi ve onu kucaklayıp evine götürdü. Kendine gelince amcasına,
“Ey amca! Hz. Ömer'e git, benden kendisine selâm söyle ve
'Rabbinin hesap için huzuruna çıkacağı makamından korkan kimseye mükâfat olarak ne vardır?'
diye sor.”
dedi. Bunun üzerine amcası gitti ve Hz. Ömer'e olanı anlattı. Bu sırada genç tekrar bir hıçkırıkla vefat etmişti.
Hz. Ömer bu olanları öğrenince gencin yanına vardı ve:
“Sana iki cennet vardır, sana iki cennet vardır.”
buyurdu.
«
Son Düzenleme: 04 Mart 2013, 16:43:32 Gönderen: Mücteba
»
Moderatöre rapor et
Kayıtlı
"En büyük keramet,
istikâmet üzere olmak
tır. Zira kerametler gelir geçer,
kalıcı olan istikâmettir.
"
Mücteba
Moderatör
popüler yazar
İleti: 9214
"En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Kulak Çınlaması | Müslümanlar Muhasara Altında
«
Yanıtla #772 :
20 Ocak 2013, 03:12:04 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"
“Allâhü Teâlâ’ya en sevimli olan ameller, Allah için sevmek ve Allah için buğzetmektir.”
(Hadîs-i Şerîf, Müsned-i Ahmed)
20
Ocak
Pazar
2013
Hicrî:
8 Rebîulevvel 1434 -
Rûmî:
07 Kânûn-ı Sânî 1429
Sultan Birinci Mustafa Han'ın Vefatı (1639) • Darulaceze'nin Kuruluşu (1895)
Kulak Çınlaması
Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:
“Birinizin kulağı çınladığında beni ansın ve bana salavât getirsin ve
'zekerallâhü men zekeranî bi-hayrin'
desin”
Resûlullâh,
“Muhammedün Resûlullâh sallalâhü aleyhi ve sellem”
ve bunun benzeri salavat-ı şerife okumak ile zikredilir, anılır.
Mü'minin kulağı çınladığı esnada Resûlullah (s.a.v.) onu Cenâb-ı Hak katında anmış, ona duâ etmiştir.
Mü’minin ruhu bunu duyduğu zaman kulağı çınlar. Bunun için
salavât-ı şerîfe okuması
tavsiye buyurulmuştur.
Nitekim ayak uyuşup karıncalandığında da
salavât getirmek
tavsiye edilmiştir.
Müslümanlar Muhasara Altında
Muhammed Mustafa'ya (s.a.v.) peygamberlik verildiğinin
yedinci senesinde
, Mekke-i Mükerreme'deki müşrikler, müslümanların günden güne artıp kuvvet bulduklarını görünce onlara eziyetlerini bir kat daha artırmışlardı.
Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) mensup olduğu
Benî Hâşim
'in ihtiyaç içinde yaşamaları için kendileriyle her türlü alışverişi ve münâsebeti kesmişler hattâ bu hususta bir
ahitname
de yazıp Kâbe-i Muazzama'nın duvarına asmışlardı. Artık Peygamberimizin kabilesi Benî Hâşim'den olanlar, -gerek müslüman olsunlar ve gerek olmasınlar- Ebû Talib’in mahallesinde mahsûr (çevreleri kuşatılmış) bir vaziyette kalmış, son derece sıkıntıya uğramışlardı. Diğer müslümanlar da gelip bu mahallede toplanmışlardı.
Bu muhasara
üç yıl
devam etmiş nihayet bu ahitnamenin evvelindeki
Bismik'allâhümme (isminle ya Allah)
ibaresinden başka bütün yazılarını güvelerin yemiş olduğunu Peygamber Efendimiz bir mucize olarak haber verdi.
Gidip baktılar, bu hakîkati anlayınca müşrikler biraz utandılar, Hâşimîler aleyhindeki ittifakları bozdular,
Benî Hâşim
de kurtulup biraz nefes aldı.
«
Son Düzenleme: 04 Mart 2013, 16:43:13 Gönderen: Mücteba
»
Moderatöre rapor et
Kayıtlı
"En büyük keramet,
istikâmet üzere olmak
tır. Zira kerametler gelir geçer,
kalıcı olan istikâmettir.
"
Mücteba
Moderatör
popüler yazar
İleti: 9214
"En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Rızkı Veren Allâh'dır | Peygamberimiz'in Mübârek Nesepleri
«
Yanıtla #773 :
21 Ocak 2013, 13:07:17 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"
“
Ben Abdulmuttalib oğlu Abdullah oğlu Muhammed'im.
Muhakkak Allâhü Teâlâ bütün mahlûkâtı yarattı ve beni onların en hayırlıları içerisinde kıldı. Sonra onları
iki fırkaya
ayırdı ve beni en hayırlı fırkada kıldı. Sonra onları kabîlelere ayırdı ve beni en hayırlı kabîlede kıldı. Sonra onları evlere ayırdı ve
beni en hayırlı evde kıldı...
” (Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)
21
Ocak
Pazartesi
2013
Hicrî:
9 Rebîulevvel 1434 -
Rûmî:
08 Kânûn-ı Sânî 1429
Sultan Üçüncü Mustafa Han'ın Vefatı, Sultan Birinci Abdülhamid Han'ın Tahta Çıkışı (1774) • Gazi Ahmet Muhtar Paşa'nın Vefatı (1918)
Rızkı Veren Allâh'dır
Allâhü Teâlâ, rızık verenlerin en hayırlısıdır.
Görünürde rızık verenler Allâh’ın verdiği rızkı ulaştıran
vâsıtalardır
. Rızkı Allâh’dan istemelidir. O nasîb etmeyince kazanç yollarının hiçbirisinin faydası olmaz. Allâh’ın öyle rızık kapıları vardır ki onlar kapanınca bütün ticaretler de kapanır.
Onun için ticaret sevdasıyla her şeyi unutmayıp hemen Allâh’ın zikrine dönmelidir.
Peygamberimiz'in Mübârek Nesepleri
Peygamberimiz Hazret-i Muhammed aleyhissalâtü vesselam Efendimiz Arabistan'da Mekke-i Mükerrem’e şehrinde
Rebîülevvel ayının on ikinci Pazartesi gecesi, milâdın 571'inci yılının Nisan ayının yirminci gecesi
, dünyâyı teşrif buyurmuştur.
Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz,
Kureyş kabilesinden ve Hâşim ailesinden
zuhur etmiştir. Muhterem pederinin adı
Abdullah
, dedesinin adı
Abdülmuttalib
, validesinin adı da
Âmine
'dir.
Fahr-i Âlem Efendimiz’in baba cihetinden mübarek nesepleri:
Hz. Muhammed sallallâhu aleyhi vesellem Abdullah, Abdulmuttalib, Hâşim, Abdimenaf, Kusayy, Kilâb, Mürre, Kâ'b, Lüey, Gâlib, Fihr, Mâlik, Nazr, Kinâne, Huzeyme, Müdrike, İlyâs, Mudar, Nizar, Meâd ve Adnan. Adnan, İsmail aleyhisselâmın oğlu Kayzar'ın neslindendir.
Adlarını yazdığımız bu zatlardan her birinin evlâdı birçok kabîlelere ayrılmış, Mâlik'in oğlu Fihr'in evladından da Kureyş kabîlesi teşekkül etmiştir.
Peygamber Efendimiz’in dedesi ve zamanında Kureyş kabilesinin reisi bulunan Abdülmuttalib'in on üç oğlu var idi. Bunlardan en ziyâde
Abdullah
'ı severdi.
Çünkü, onda başka bir güzellik, başka bir nûrâniyet vardı.
Abdülmuttalib, bu sevgili oğluna Kureyş kızları içinde her cihetten seçkini
Benî Zühre reisi Vehb'in kızı Hz. Âmine'yi
nikahla aldı.
İşte bu iki kudsî fıtratın evlenmesinden de Peygamber-i Zî-şân Efendimiz dünyâyı teşrif buyurdu.
«
Son Düzenleme: 04 Mart 2013, 16:42:45 Gönderen: Mücteba
»
Moderatöre rapor et
Kayıtlı
"En büyük keramet,
istikâmet üzere olmak
tır. Zira kerametler gelir geçer,
kalıcı olan istikâmettir.
"
Mücteba
Moderatör
popüler yazar
İleti: 9214
"En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Allah için Kardeşlik Yapanların Derecesi | Velâdet (Mevlid) Kandili
«
Yanıtla #774 :
22 Ocak 2013, 10:38:01 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"
“De ki: Ey insanlar, Haberiniz olsun! Ben size, sizin hepinize Allâh’ın resûlüyüm. O Allah ki bütün göklerin ve yerin mülkü onun. Ondan başka ilah yok. Hem diriltir, hem öldürür. Onun için gelin Allâh’a ve resûlüne iman edin...”
(A’râf Sûresi, âyet 158)
22
Ocak
Salı
2013
Hicrî:
10 Rebîulevvel 1434 -
Rûmî:
09 Kânûn-ı Sânî 1429
Yavuz Sultan Selim Han'ın Ridaniye Zaferi (1517) • Baytar Mektebi'nin Açılışı (1842)
Yarın akşam mübarek Mevlid Kandili.
Allah için Kardeşlik Yapanların Derecesi
Ebû İdris el-Havelanî, Muaz b. Cebel’e (r.a.):
“Seni Allah için seviyorum.”
dediğinde,
Muaz:
“Sana müjdeler olsun, ben Resûl-i Ekrem’in (s.a.v.) şöyle buyurduğunu işittim:
“Arş-ı A’zam’ın etrafında nurdan kürsüler vardır. Bu kürsülere öyle kimseler oturacak ki, elbiseleri ve yüzleri nur gibi parlayacaktır. Bunlar, Peygamber değil, şehidler de değildir, fakat Peygamber ve şehidler onlara gıpta edecektir.”
Bunlar kimlerdir?
diye sorulunca, Resûl-i Ekrem (s.a.v.):
“Onlar, Allah için birbirini sevenler, Allah için buluşup oturanlar ve Allah için birbirini ziyaret edenlerdir.”
buyurdu.
Velâdet (Mevlid) Kandili
Yarın akşam, Peygamberimiz Hazret-i Muhammed Mustafâ’nın (s.a.v.) âlemleri şereflendirdiği Velâdet Kandili’dir.
Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.), R
ebîulevvel ayının 12’nci Pazartesi gecesinde
kâinâtı teşrîf etmişlerdir. Bu îtibârla bu ayın 12’nci gecesi hicrî senenin ilk kandilidir. Yarın akşam, Peygamberimiz (s.a.v.)’in dünyâyı teşrîflerinin kamerî 1487, milâdî yılla 1442. yılını idrâk edeceğiz.
Bu ay içerisinde mümkün olduğu kadar
salât ü selâm getirmeli;
Salât-ı Nâriye, Salât-ı Münciye ve Salât-ı Fethiye
okumaya çalışmalıdır.
Bu gecenin mânevî zenginliğinden istifâde etmek için
bir tesbîh namazı kılmalı
,
bir de Hatm-i Enbiyâ
yapmalıdır.
Tesbih namazına şu şekilde niyet edilir:
“Yâ Rabbi, niyet eyledim rızâ-yı şerîfin için tesbîh namazına. Yâ Rabbi, bu gece teşrîfleriyle âlemleri nûra gark ettiğin Habîbin, başımızın tâcı Resûl-i Zîşân Efendimiz’in hürmetine ve bu gecedeki esrârın hürmetine ben âciz kulunu da afv-ı ilâhîne, feyz-i ilâhîne mazhar eyle.”
Allâhü Ekber, diyerek namaza başlanır. (Duâ ve İbâdetler, Fazilet Neşriyat)
«
Son Düzenleme: 04 Mart 2013, 16:41:15 Gönderen: Mücteba
»
Moderatöre rapor et
Kayıtlı
"En büyük keramet,
istikâmet üzere olmak
tır. Zira kerametler gelir geçer,
kalıcı olan istikâmettir.
"
Mücteba
Moderatör
popüler yazar
İleti: 9214
"En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Resûl-i Ekrem’in Güzel Sûretİ: HİLYE-İ SAÂDET
«
Yanıtla #775 :
24 Ocak 2013, 11:03:36 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"
“Zikrin en hayırlısı, gizli olanıdır. Rızkın en hayırlısı, kâfî (miktarda) olandır.”
(Hadîs-i Şerîf, Müsned-i Ahmed)
23
Ocak
Çarşamba
2013
Hicrî:
11 Rebîulevvel 1434 -
Rûmî:
10 Kânûn-ı Sânî 1429
Sinan Paşa'nın Şehâdeti (1517) • İttihatçıların Bâbıâlî Baskını (1913)
Bu akşam mübarek Mevlid Kandili. Kandiliniz mübarek olsun.
Resûl-i Ekrem’in Güzel Sûretİ: HİLYE-İ SAÂDET
Peygamber Efendimiz (s.a.v.)
bütün yaratılmış olanların
en güzeli en yakışıklısı
idi. Mübarek vücûdu
güçlü kuvvetli
idi. Zayıf ve semiz olmayıp orta halde, etleri
sıkıca
idi. Münevver cildi ipeklerden
yumuşaktı
. Latif cisminin kokusu
fevkalâde güzeldi.
Dokunduğu şeylerden günlerce güzel kokular duyulurdu. Nezih cismi
beyazdı, nûrânî
idi. Bu beyazlık içinde latif bir
pembelik
parıldardı. Pek sevimli olan mübarek boyu ne kısa, ne de uzun idi. Bununla beraber,
yanında bulunanlardan daima uzun görünürdü.
Göğsü ve iki mübarek omuzlarının arası geniş idi ve nurlu omuzlarının arasında güvercin yumurtası gibi bir kırmızı ben nişanesi var idi ki bu bir
hâtem-i nübüvvet; peygamberlik mührü
idi.
O Nebiyy-i Zîşân'ın söz söyledikçe inci dânelerinden daha berrak olan
dişlerinin parıltısı
görülürdü. Parlak alnı genişti. Hilâl kaşları uzunca idi. Kaşlarının arası açıkça idi. Letafet nişanesi olan kirpikleri uzun ve siyah idi. Saâdetli sakalı sıkça idi, bir tutam boyunca bulunurdu. İrtihâlleri sırasında mübarek başıyla sakalının beyaz saçları henüz yirmi kadar bulunuyordu. Sünbüllerden daha zarif, daha güzel kokulu bulunan başının
saçları ne pek kıvırcık, ne de pek düz
idi, kulaklarının yumuşaklarını geçmezdi.
Resûl-i Ekrem Efendimiz'in bütün âzaları pek mükemmeldi.
Başkalarının göremeyecekleri, işitemeyecekleri kadar uzak yerlerde bulunan şeyleri görür, sesleri işitirdi. Pek vakarlı olan yürüyüşü, inişten aşağıya doğru akar gider gibi süratlice idi. Kendisini ilk gören bir kimse bir heybet içinde kalırdı, kendisiyle görüşüp konuşmak şerefine nail olan kimse ona karşı
derin bir muhabbet
duyardı. Onun yüksek evsâfını görüp yâdedenler onun bir mislini ne ondan evvel, ne de ondan sonra görüp bilmediklerini itiraf ederlerdi.
Hâsılı, o bir letafet ve mükemmeliyet hârikası idi. (Sallallâhu aleyhi vesellem)
«
Son Düzenleme: 04 Mart 2013, 16:40:56 Gönderen: Mücteba
»
Moderatöre rapor et
Kayıtlı
"En büyük keramet,
istikâmet üzere olmak
tır. Zira kerametler gelir geçer,
kalıcı olan istikâmettir.
"
Mücteba
Moderatör
popüler yazar
İleti: 9214
"En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Hazret-i Ali'den (k.v.) Hikmetler
«
Yanıtla #776 :
24 Ocak 2013, 11:12:08 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"
“Bir kimse insanları hidâyete çağırırsa kendisini takip edenlerin sevapları, onların sevabından hiçbir şey eksilmeden onun defterine yazılır.”
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Müslim)
24
Ocak
Perşembe
2013
Hicrî:
12 Rebîulevvel 1434 -
Rûmî:
11 Kânûn-ı Sânî 1429
Hz. Ali (K.V.), Kûfe Camii'nde Şehid Edildi (661) • Haliç'in Donması (1621)
Hazret-i Ali'den (k.v.) Hikmetler
Amel işlemekten ziyade
amelin kabul edilmesi
için gayret ediniz.
Çünkü takva ile olan amelin sevabı, asla azalmaz.
Herhangi biriniz, işlediği günahından başka bir şeyden
korkmasın
, Allâh'tan başka bir kimseden bir şey
istemesin
.
Cahil kişi ilim öğrenmekten, âlim olan bir kimse de bilmediği bir sualle karşılaşınca,
“Allah bilir”
demekten utanmasın.
Sabrın
imandaki mevkii, başın bedendeki rütbesi gibidir.
Tam ve gerçek âlim
odur ki, nasihatlerinde halkı, Allâh'ın rahmetinden
umutsuzluğa düşürmez.
Allâhü Teâlâ’ya karşı isyan etmelerine
ruhsat vermez.
Onları Allâh'ın azabından
emin kılmaz
ve Kur'ân'ın hikmetini terk edip başka şeye
gönül vermez.
İlimsiz yapılan ibadette, anlaşılmayan ilimde, tefekkürsüz okumakta hayır yoktur.
Bilmediğim bir mesele sorulduğunda,
“Allah bilir” demem
, ciğerimin hararetini en çok serinleten şeylerdendir.
İnsanlar, kendilerine karşı
adaletli
bulunulmasını isterlerse,
nefisleri için arzuladıkları şeyi başkaları için de istesinler.
Şüphesiz, sıkıntı ve musibetlerin sona ermesinin bir müddeti vardır. Öyle ise akıllı kimse, başına bir belâ gelince
müddeti geçinceye kadar sabretmelidir.
Çünkü müddeti sona ermeden önce onu kaldırmaya çalışmak, sıkıntının artmasına sebep olur.
Bir kimsenin yaptığı günahın (dünyadaki) cezası
ibâdette gevşeklik, maddî sıkıntı, lezzetin bozulmasıdır.
"Lezzetin bozulması nasıl olur?”
diye sordular:
“İştahı çekip de eline helâl bir şey geçtiğinde karşısına mutlaka zevkini bozacak bir şey çıkar.”
buyurdu.
«
Son Düzenleme: 04 Mart 2013, 16:40:24 Gönderen: Mücteba
»
Moderatöre rapor et
Kayıtlı
"En büyük keramet,
istikâmet üzere olmak
tır. Zira kerametler gelir geçer,
kalıcı olan istikâmettir.
"
Mücteba
Moderatör
popüler yazar
İleti: 9214
"En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
İslâmiyet'i İlk Kabul Eden Zâtlar
«
Yanıtla #777 :
25 Ocak 2013, 15:49:51 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"
“Fitne ve fesad zamanında ibadet etmek, bana hicret etmek gibidir.”
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Müslim)
25
Ocak
Cuma
2013
Hicrî:
13 Rebîulevvel 1434 -
Rûmî:
12 Kânûn-ı Sânî 1429
Sırpsındığı Zaferi (1364)
İslâmiyet'i İlk Kabul Eden Zâtlar
Resûl-i Ekrem Efendimiz (s.a.v.) kendisine peygamberlik verilince ilk evvel çevresinde bulunan bazı zâtları İslâm dinine davet buyurmuştu. Bu daveti ilk önce
Hz. Hatîce validemiz
kabul edip İslâmiyet şerefine nail oldu. Sonra Kureyş'in büyüklerinden olan
Ebûbekr-i Sıddîk
ile Peygamberimizin azatlısı olan
Zeyd bin Harise
ve Peygamberimiz'in amcası Ebû Talib'in henüz dokuz-on yaşında bulunan oğlu
Hz. Ali
kabul ettiler. Daha sonra da Hz. Ebûbekir'in daveti ile
Osman bin Affan
,
Abdürrahman bin Avf
,
Sa'd bin Ebî Vakkâs
,
Zübeyr ibnü'l-Avvâm
,
Talhatü'bnü Ubeydillah (r.anhüm)
hazretleri İslâmiyet'le müşerref oldular.
Nebiyy-i Âlî-şân (s.a.v.) Efendimiz, daha sonra insanları
açıkca
dine davete başladı. Herkese Allâhü Teâlâ'nın varlığını, birliğini, büyüklüğünü anlatarak ondan başkasına ibadet edilmemesini öğretiyor, hidayete kabiliyetli zatlar Müslümanlığa can atıyor, cehaletten kurtulup saadete eriyordu.
Bir müddet sonra Peygamberimiz'in amcalarından
Hz. Hamza
İslâmiyet'i kabul etti. Bundan biraz sonra da
Ömeru'l-Fâruk
müslüman olarak İslâm dininin yayılmasına çalıştı.
Peygamber-i Zîşân Efendimizi görüp müslüman olan zâtlara
sahabe, ashâb
denir.
Ashâb-ı kirâmın en büyüklerinden olan Ebûbekir, Ömer, Osman, Ali (r.anhüm) hazretlerine
hulefâ-yı râşidîn
, denir ki,
bunlar, Resûl-i Ekrem’den sonra sırasıyla
hilâfet
makamında bulunmuş, İslâm dinine pek çok hizmetler etmişlerdir.
Bu dört zât ile
Abdürrahman bin Avf
,
Sa'd bin Ebî Vakkâs
,
Zübeyr bin Avvâm
,
Talhatü'bnü Ubeydillah
,
Sa'dübnü Zeyd
ve
Ebû Ubeydetübnü Cerrah (r.anhüm)
hazretlerine de
aşere-i mübeşşere
denir.
Peygamberimiz (s.a.v.) bu on zâtın cennete gireceklerini müjdelemişlerdir.
«
Son Düzenleme: 04 Mart 2013, 16:39:59 Gönderen: Mücteba
»
Moderatöre rapor et
Kayıtlı
"En büyük keramet,
istikâmet üzere olmak
tır. Zira kerametler gelir geçer,
kalıcı olan istikâmettir.
"
Mücteba
Moderatör
popüler yazar
İleti: 9214
"En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
"Dönüş Ancak Onadır"
«
Yanıtla #778 :
26 Ocak 2013, 12:56:50 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"
“Muhakkak ki önünüzde öyle sarp ve aşılması zor bir yokuş vardır ki, günahla yüklü olanlar o yokuşu (kolay kolay) geçemezler.”
(Hadîs-i Şerîf, Hâkim, el-Müstedrek)
26
Ocak
Cumartesi
2013
Hicrî:
14 Rebîulevvel 1434 -
Rûmî:
13 Kânûn-ı Sânî 1429
Büyük Tarihçi ve Muhaddis İbni Asâkir (R.H.)'in Vefatı (1176) • Karlofça Antlaşması (1699) • Televizyonun Îcâdı (1926)
"Dönüş ancak onadır"
Mülk sûresinin 15. ve 23. âyetlerini
Elmalılı Hamdi merhum şöyle tefsir etmiştir:
Her nerede olursanız olun, herhangi bir noktada, bir devlet ve cemiyette bulunursanız bulununuz,
nihayet onun; Allâh’ın huzuruna toplanacaksınız. Böyle olmayan hiçbir ferd, hiçbir cemiyet yoktur.
O halde niçin sizi başkası yaratmış, başkası büyütmüş, sonra da ölmeyecek, bulunduğunuz dünyada kalacak yahut başkasına gidecekmiş gibi davranıyor, başkalarına kulluk ediyor, başkalarından korkuyor,
nankörlük ederek bu süfliyyette kalmak istiyorsunuz da
ona gideceğinize iman ederek
her hareketinizde onun rızasını gözetip şükrederek ona gitmek istemiyorsunuz?
Eğer siz her nerede olursanız olunuz, ondan kulağınıza, gözlerinize, gönüllerinize eriştirilen haberleri güzelce, samîmiyyetle dinler ve onlara hıyanet etmeden hareket edecek olursanız hiçbir yerde ölümden kurtulamayacağınızı ve her nerede bulunursanız
Rabb’imizin inayetiyle yaşadığınızı ve âkıbet ona gideceğinizi bilir anlarsınız.
Ve bu anlayışla bütün yüzünüzü ona, onun kıblesine çevirerek ancak Allâh’tan korkarak ve ona şükrederek hareket edecek olsanız
“Her nerede olursanız olunuz, Allah hepinizi bir araya getirir.”
âyetinde bildirildiği üzere hepiniz onun huzuruna ak yüzle girmiş ve başka korkulardan kurtulmuş bulunursunuz.
O sizi her şeyden kurtarır ve murada erdirir. Ondan başka saydıklarınız ve korktuklarınız ise, onun elinden kurtaramaz. Olsa olsa birkaç günlük geçici bir zevk veya eleme sebebiyet verebilir, o da onun izin ve iradesi olursa yapabilir. Nihayet hepiniz ferd ferd veya cemiyet cemiyet veya bütün arz ve sema ile birlikte ona sevk olunur,
onun huzurunda yeni bir hayat, ebedî ceza ve mükâfat için toplanırsınız.
O halde daima onun
huzuruna varıp hesab vereceğinizi düşünerek
onun nizam ve ahkâmından çıkmaksızın, küfür, zulüm, isyan ve şeytan yollarına sapmaksızın, nimetlerinin kadrini bilip azabından korunarak ve nimetlerine şükrederek
onun nezdinde va’dedilen en yüksek hayata ermek için yürüyün.
«
Son Düzenleme: 04 Mart 2013, 16:39:39 Gönderen: Mücteba
»
Moderatöre rapor et
Kayıtlı
"En büyük keramet,
istikâmet üzere olmak
tır. Zira kerametler gelir geçer,
kalıcı olan istikâmettir.
"
Mücteba
Moderatör
popüler yazar
İleti: 9214
"En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Osmanlı Devletinin Kuruluşunda Âlimler
«
Yanıtla #779 :
27 Ocak 2013, 04:15:40 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"
“İdârecilerin en şerlisi, idâresinde bulunanlara zulmeden, merhameti az olan kimsedir. Sen sakın onlardan olma.”
(Hadîs-i Şerîf, Müsned-i Ahmed)
27
Ocak
Pazar
2013
Hicrî:
15 Rebîulevvel 1434 -
Rûmî:
14 Kânûn-ı Sânî 1429
Osmanlı Devleti'nin Kuruluşu (1299) • Üçüncü Mehmed Han'ın Tahta Çıkışı (1595) • Şâir Nef'î'nin Vefatı (1635)
Osmanlı Devletinin Kuruluşunda Âlimler
Osmanlı Devletinin kurucusu
Osman Gâzi
çocukluğundan itibaren büyük âlimlerin sohbetlerinde ve meclislerinde bulunur ve onların sağlam fikirleri ile hareket eylerdi. Asrın mümtâz âlim ve fakîhlerinden olan
Edebâlî Hazretleri’ne
damad oldu. 680/1281 senesinde pederinin irtihâlinde amcaları ve büyük biraderleri mevcûd olduğu hâlde istidâd ve ehliyetiyle bey oldu.
Osman Gazi, Selçuklu devletinin bir daha kuvvetini kazanamayacak derecede zayıf kaldığını görmüş, Moğolların İslâm memleketlerini yağmalamasına pek müteessir olmuştu. Bir taraftan yanına sığınan Müslümanları iskâna çalışıyor, bir tarafdan da Bizans Devletine âit memleketlere doğru gazalar yapıyordu. Kayınpederi
Mevlânâ Edebâlî
de âdil ve ilmiyle amel eden âlimler yetiştirmeye çalışıyordu.
699/1299 senesinde Selçuklu sultânı Alâeddîn’in esîr edilmesi üzerine Osman Gâzî istiklâlini ilan etmiş ve kayınpederi Edebâlî’yi de müftü tayin etmişti. Osman Gâzî dînî meselelerde olduğu gibi, devlet ve idâre işlerini de ona danışırdı. Edebâlî Hazretlerinin talebesi ve dâmâdı olup sultan adına ilk hutbeyi okuyan
Tursun Fakîh de kâdı tayîn
olundu.
701/1301 senesinde sancaklar teşkîl olunduğu sırada her tarafa
müftî
ve
kâdîlar
ta’yîn olunmuş ve Edebâlî Hazretlerinin önceki gayreti sayesinde muktedir ve âdil memûrlar ta’yîn edilmiştir. 726/1326 senesinde Edebâlî Hazretleri’nin vefatı üzerine
Tursun Fakîh
kayınpederinin yerine fetva makamına geçti.
Bütün Osmanlı hanedanı İslâmın hükümlerine uyarak
dîn ve hukûk işlerine ait husûsları bu ilimlere vâkıf olan âlimlere
havale etmişler, idare makamlarının en yükseği olan
vezirleri dahi ilmiye sınıfından
tayîne dikkat etmişlerdi.
«
Son Düzenleme: 04 Mart 2013, 16:39:18 Gönderen: Mücteba
»
Moderatöre rapor et
Kayıtlı
"En büyük keramet,
istikâmet üzere olmak
tır. Zira kerametler gelir geçer,
kalıcı olan istikâmettir.
"
Arkadaşına gönder
Yazdır
Sayfa:
1
...
50
51
[
52
]
53
54
...
150
Yukarı git
« önceki
sonraki »
Sadakat islami Forum
»
DİNİ KATEGORİLER
»
İSLAM-GENEL
(Moderatörler:
Miftahulkuluub
,
racül
) »
"Duvardan Dökülen İnciler" Takvim Yaprakları