Gönderen Konu: "Duvardan Dökülen İnciler" Takvim Yaprakları  (Okunma sayısı 1018484 defa)

0 Üye ve 14 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Semizotu | Mutfağımız:.Zeytinyağlı Semizotu
« Yanıtla #855 : 15 Nisan 2013, 11:37:38 »


"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“(Ey ümmetim) Muhakkak ki siz kolaylaştırıcı olarak gönderildiniz, zorlaştırıcı olarak gönderilmediniz.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Ebû Dâvud)




13
Nisan Cumartesi 2013

Hicrî: 3 Cemâziyelâhir 1434 - Rûmî: 31 Mart 1429

Muallim Nâci'nin Vefâtı (1893) • 31 Mart Vakası (1909)


Semizotu

Semizotu, Omega-3 bakımından, demir, bakır, manganez, C ve D vitaminlerince de zengin bir bitkidir. Madenî tuzlar ve vitaminlerce çok zengin olan semizotundan tam istifade için salata olarak yenilmesi tavsiye edilir. Semizotunun iyisi tarlalarda yetişen yabanisidir.

Pişirilmesi arzu ediliyorsa gıda değerlerini kaybetmemesi için çok hafif pişirilmelidir.

Semizotu yere yakın bir sebzedir. Topraklı olabileceğinden iyice yıkanmalı, sirkeli suda bekletilmelidir. Semizotu mevsimi olan Nisan, Mayıs, Haziran, Temmuz aylarında haftada 3-4 kez yiyilebilir.

Bazı faydaları: Kanı temizler, idrar söktürür, sinir krizlerini ve beyin yorgunluğunu geçirir, böbrek taşı ve kumunu döker, şeker hastalarının susuzluğunu azaltır, kabızlığa iyi gelir, şişmanlara kilo verdirir, kalorisi düşüktür. Ağrı kesicidir, yaşlılar ve midesi hassas olanlara faydalıdır, vücudu mikroplara ve gribe karşı korur, sinirleri dinlendirip, uykunun düzene girmesine yardımcı olur, ihtiva ettiği Omega 3 sayesinde kalbe faydalıdır.

Semizotunun zeytinyağlı olarak pirinçle veya yeşil mercimekle yemeği yapılabilir veya pişirmeden limon ve zeytinyağı ile yahut üzerine sarımsaklı yoğurt dökülerek salata yapılabilir. En iyisi zeytinyağlı limonlu salatasıdır.


Mutfağımız:.Zeytinyağlı Semizotu

Malzemeler: Yarım kg. semizotu, 3 adet domates, 2’şer adet soğan ve havuç, 2 çorba kaşığı pirinç, 3 diş sarımsak, tuz, zeytinyağı.

Yapılışı: Semizotları iyice yıkanıp doğranır, havuç, domates ve soğan kuşbaşı doğranır. Soğan ve havuç yağda kavrulur, domates ilave edilerek bir müddet daha kavrulur, üzerine semizotu konulur. Ara sıra karıştırarak ağzı kapalı on dakika kaynatılır. Tuz ve yeterince su ilave edilir, üzerine pirinç ilave edilip kısık ateşte biraz kaynatıldıktan sonra dinlenmeye bırakılır.




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Onlara (Firavun ve kavmine), âyetlerimiz hakikati gözlerine sokarcasına geldiği vakit onlar ‘Bu apaçık bir sihir.’ dediler.”
(Neml sûresi, âyet 13)




14
Nisan Pazar 2013

Hicrî: 4 Cemâziyelâhir 1434 - Rûmî: 01 Nisan 1429

Piyale Paşa'nın Sakız Adasını Fethi (1566) • Doğubayazıt, Diyadin ve Patnos'un Kurtuluşu (1918)


Bir Hanım Sahâbî: Zinnîre (R.Anhâ)

Zinnîre (r.anhâ), ilk Müslüman olanlardan Rum asıllı hanım bir sahabîdir. Önceleri bir müşrikin cariyesi iken Müslüman olmuş. Bunu öğrenen efendisi dininden çıkması için daima kendisine işkence edermiş. Hz. Ebû Bekir (r.a.) bunu öğrenince satın alarak âzât etti. Hz. Ebû Bekr’in âzât ettiği yedi kişiden birisidir.

Zinnîre (r.anhâ), İslam’a girince gözleri kör olmuştu. Müşrikler “Lât ve Uzzâ’yı terk ettiği için onun gözünü kör etti.” dediler.

Hz. Zinnîre, “Lât ve Uzzâ kendilerine tapanları ne bilirler? Benim Rabb’im gözümü bana tekrar vermeye kâdirdir.” dedi ve ertesi sabah uyandığında gözleri görmeye başlamıştı.

Bunun üzerine Kureyş müşrikleri “Bu da Muhammed’in sihridir.” dediler.  


Osmanlının İlk Araba Vapurları

Boğaz’ın iki yakasında at, araba ile askeriyenin ağırlıklarının taşınması için husûsî vapurlara ihtiyaç vardı. Bilhassa ordu hayvanlarının, topların karşıdan karşıya geçirilmesi büyük güçlüklerle ve hayli zaman kaybıyla mümkün olabiliyordu.

Şirket-i Hayriye müdürü Hüseyin Hâki Efendi, Müfettiş İskender Efendi ve Hasköy Fabrikası Başmimarı Mehmed Usta ile baş başa verip o güne kadar benzeri görülmemiş bir vapur imal etti ki buna araba vapuru dendi.

İki başında kıyıya indirilecek kapakları olan bu tekne, iki yanındaki çarklarını ileri ya da geri döndürerek iki yöne de aynı hızla ilerleyebiliyordu. Yolcuların oturmalarına mahsus sıralar da kaldırıldığı için ana güverte atları, arabaları rahatça alabilecek kadar geniş tutulmuştu. Suhulet adı verilen bu araba vapuru 1871 yılından itibaren Üsküdar- Kabataş arasında çalışmaya başladı. Hemen sonra Sahilbend adlı arabalı vapur da hizmete girdi. Bu iki araba vapuru yıllar boyunca iki yaka arasında at, araba, yük, eşya, yolcu ve asker taşıyıp durdular...    (Çamlıca Basım Yayın, Osmanlıda Ulaşım)



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Hendek Gazvesi (M. 627)
« Yanıtla #857 : 15 Nisan 2013, 16:01:29 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Müşriklere karşı mallarınızla, canlarınızla ve dillerinizle cihâd ediniz.”
(Hadîs-i Şerîf, Müsned-i Ahmed)




15
Nisan Pazartesi 2013

Hicrî: 5 Cemâziyelâhir 1434 - Rûmî: 02 Nisan 1429

Titanik'in Batışı (1912) • Ağrı'nın Kurtuluşu (1918)


Hendek Gazvesi (M. 627)

Hendek Harbi hicretin beşinci senesinde olmuştur. Kureyşliler Yahudilerin teşvikiyle birtakım kabilelerle ittifak ederek onbin kişiden fazla bir ordu ile Medîne-i Münevvere’ye doğru yürüdüler.

Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz Selmân-ı Fârisî’nin (r.a.) tavsiyesi üzerine Medîne-i Münevvere’nin düşman gelecek tarafına hendek kazdırdılar. Fahr-i Âlem Efendimiz de ashâbıyla beraber çalışıyordu. Büyük bir kaya çıkmıştı. Resûl-i Ekrem'e arz ettiler.

 Peygamber Efendimiz mübarek eline aldığı balyozu “Bismillah” diye kayaya indirdi. Kayanın üçte birini kopardı, kayadan bir kıvılcım çıkıp Yemen tarafına sıçradı. Peygamber Efendimiz;

“Allâhu ekber, bana Yemen’in anahtarları verildi. Şu anda San’a’nın kapılarını görüyorum!” dedi. Sonra Bismillah diyerek bir daha vurdu, kayanın bir parçası daha koptu, bu defa da çıkan kıvılcım Şam cihetine sıçradı. Resûl-i Ekrem Hazretleri;

“Allâhü ekber, bana Şam’ın anahtarları verildi, Şam’ın kırmızı köşklerini görüyorum!” dedi. Bir daha vurunca kaya büsbütün parçalandı. Bu defa da çıkan kıvılcım İran tarafına sıçradı. Fahr-i Âlem Efendimiz;

“Allâhü ekber, bana Fars ikliminin anahtarları verildi, Medâyin’de Kisrâ’nın beyaz köşklerini görüyorum!” diye buyurdu ve Selmân-ı Fârisî Hazretleri'ne hitaben:

“Yâ Selmân! Bu fütuhat benden sonra ümmetime nasîp olacaktır.” diye müjde verdi ve hakikaten öyle de oldu.

Düşman hendeği görünce şaşırıp kaldı. Hendeği geçmek isteyenler, atılan oklar ve taşlar ile menediliyordu.

Muhasara on beş gün kadar sürdü. Mevsim soğuk idi. Düşman usanmağa başlamıştı. Bir gece çıkan şiddetli bir fırtına ile çadırları altüst oldu. Artık ertesi gün dağılıp gittiler. Bıraktıkları develer ve zahirelerle müslümanlar kıtlık sıkıntısından kurtuldular.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Önce Sahih İtikad Sonra Salih Amel | İsimlerimiz
« Yanıtla #858 : 16 Nisan 2013, 10:51:57 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Allâhü Teâlâ benim sebebimle ümmetimin gönüllerinden geçirdikleri kötülükleri ve vesveseleri -işlemedikçe veya söylemedikçe- afveyledi.”
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Buhârî)




16
Nisan Salı 2013

Hicrî: 6 Cemâziyelâhir 1434 - Rûmî: 03 Nisan 1429

Şeyhülislam İbni Kemal Paşa'nın Vefatı (1534) • Eleşkirt'in Kurtuluşu (1918)


Önce Sahih İtikad Sonra Salih Amel - İsimlerimiz

İmâm-ı Rabbânî Hazretleri buyurdular:

“…İtikadı (ehl-i sünnet itikadı üzere) tashih ettikten sonra sâlih ameller işlemek lazımdır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.);

“İslâm dîni beş temel üzerine kurulmuştur:

Allâh’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in (s.a.v.) Allâh’ın Resûlü olduğuna şehâdet etmek,

Namaz kılmak,

Zekât vermek,

Ramazan orucu tutmak ve Hac etmek.”
buyurmuştur.

Bu şehâdet, Resûlullah’ın (s.a.v.) teblîği ile sâbit olan şeylere iman ve itikaddır.

İkincisi, dinin direği olan beş vakit namazı edâ etmektir, üçüncüsü, malın zekâtını vermektir, dördüncüsü, ramazan ayı orucunu tutmaktır, beşincisi, Beytullâhi’l-Harâm'ı; Ka’be'yi haccetmektir.

Namaz, Allâh’a ve Resûl’üne imandan sonra en faziletli ibadettir ve iman gibi lizâtihî hasendir. Diğer ibadetler böyle değildir... Namazı, -fıkıh kitaplarında izah edildiği gibi- tam bir abdest aldıktan sonra, hiç zayıflık göstermeden, Allâhü Teâlâ’nın huzurunda olduğunu düşünerek ve dikkatle edâ etmek lazımdır.

Namazın kâmil manada eda olunabilmesi için kırâatte, rükû, sücûd, kavme (rükûdan sonra ayakta durmak), celse (iki secde arasında oturmak)ta ve diğer rükünlerde ihtiyatlı olmak lazımdır. Yine rükû, secde, kavme ve celsede tadil-i erkâna son derece riâyet etmek ve bunu terk ve ihmalden son derece kaçınmak lazımdır.

Namazları, tembellik ve cahillik yaparak geciktirmeyi caiz görmeksizin ilk vakitlerinde eda etmek lazımdır. Makbul kul, sırf Mevlâ'sının emri olduğu için onun emrine imtisal edendir. Allâhü Teâlâ’nın emrine imtisali geciktirmek, itaatsizlik ve sû-i edebtendir.(Mektubât-ı İ. Rabbânî, 3/17)

İSİMLERİMİZ: Erkek: Fatih, Kız: Ferhan


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Öfkenin Dört İlacı | Osmanlı'nın Altı Minareli Camii, Sultanahmet
« Yanıtla #859 : 17 Nisan 2013, 10:38:58 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Biriniz ayakta iken öfkelenirse otursun. Öfkesi giderse (ne âlâ), aksi takdirde uzansın.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Ebû Dâvûd)




17
Nisan Çarşamba 2013

Hicrî: 7 Cemâziyelâhir 1434 - Rûmî: 04 Nisan 1429

Fatih Sultan Mehmed Han'ın İstanbul Adalarını Fethi (1453)


Öfkenin Dört İlacı

1- Abdest almak. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular ki: “Öfke şeytandan (yani şeytanın vesveselerinden)dir, şeytan da ateşten yaratılmıştır. Ateş ise su ile söndürülür. Biriniz öfkelendiğinde abdest alsın.”
2- Ayakta ise oturmak, oturuyorsa ayağa kalkmak, yoksa yanı üzere yatmak.
3- Eûzü okumak,
4- Peygamber Efendimiz’in Hz. Âişe vâlidemize tavsiye ettiği: “Allâhümmeğfirlî zenbî, ve ezhib ğayza kalbî ve ecirnî mine'ş-şeytân” duâsını okumak. Bu duânın manası: “Allâh’ım günahımı mağfiret eyle, affet, kalbimin gayzını gider ve beni şeytandan koru.”


Osmanlı'nın Altı Minareli Camii, Sultanahmet

Camii on dört yaşında ve on dördüncü Osmanlı sultanı olarak tahta çıkan Sultan Birinci Ahmed Han yaptırmışdır. Daha önce Rüstem Paşa Sarayı’nın da bulunduğu yerini bizzât Sultan beğenip seçmiştir. Mimarı Mehmed Ağa olup Mimar Sinan’ın çıraklık eserim dediği Şehzadebaşı Camii örnek alınmıştır.

9 Kasım 1609’da bütün devlet erkânı, alimler ve halkın da hazır olduğu bir cemiyetle temele ilk kazma vuruldu. Temel önce Şeyhülislâm Mehmed Efendi ile devrin büyük âlimi Aziz Mahmûd Hüdâyî Hazretleri ve vezirler, sonra da halk tarafından dualarla kazılmaya başlandı. Temel işinde padişah, eline aldığı kazma ile yoruluncaya kadar çalıştı ve eteğine toprak doldurup “Yâ Rab! Ahmed kulunun hizmetidir, dergâhında kabul eyle...” diyerek ırgatlarla temelden toprak taşıdı. Yedi senede tamamlandı.

Camiin inşâsı sırasında İslâm âleminde altı minare yalnız Mekke-i Mükerreme’de Harem-i Şerîf’te bulunuyordu. Sultan, Harem-i Şerîf’e hürmetinden dolayı Harem-i şerîfe yedinci minareyi yaptıktan sonra camiine altı minare yapılmasına ruhsat vermiştir. Binânın tamamlanmasına “le-nı’me dâru’l-müttakîn” 1026 (mîlâdî 1617) tarih düşürülmüştür.


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Vahiy Kâtibi Hazret-i Muâviye (r.a.)
« Yanıtla #860 : 18 Nisan 2013, 10:33:52 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

Hz. Muâviye 'Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) “Kıyâmet günü insanların en uzun boylusu müezzinlerdir.” buyurduğunu işittim', dedi.
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Müslim)




18
Nisan Perşembe 2013

Hicrî: 8 Cemâziyelâhir 1434 - Rûmî: 05 Nisan 1429

Türk-Yunan Harbi'nin Başlaması (1897)


Vahiy Kâtibi Hazret-i Muâviye (r.a.)

Hz. Muâviye, Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.)’in “Allâh’ım, Muâviye’ye hesâb ve kitâbı öğret ve azâbdan koru” ve;

“Allâh’ım, Muâviye’yi hâdî ve mehdî (hidâyet edilmiş ve hidâyet edici) kıl ve onunla insanlara hidâyet ver.”  duâlarına mazhar olmuştur.(Sünen-i Tirmizî)

İbn-i Abbâs Hazretleri Hz. Muâviye’nin müctehidliğine şâhidlik etmiş ve yatsıdan sonra vitir yaptığı kendisine rivayet olununca, ‘Onu bırakın, zira Ashâb-ı Resûlullâhdandır.’ demiştir. Bu, Allâh’ın kitâbından sonra Resûlullâh’ın hadîs-i şerîflerinin en sahîhi İmam Buhârî’nin Sahîh’inde bildirilmektedir. Fakîhler Hz. Muâviye’nin sözüne itimat ederlerdi. Kütübü Sitte’de (Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî ve İbn-i Mâce) ve Hanbelî mezhebinin imamı İmâm Ahmed’in Müsned’inde Hz. Muâviye’den hadîs rivâyet edilmiştir ki bu kitaplar Resûlullâh’ın sünnetinin en muteber metinlerindendir.

Hz. Muâviye, Resûlullâh’ın vahiy kâtiblerindendir ve Hz. Zeyd bin Sâbit ile birlikte en uzun müddet kâtiplik yapmıştır.

İmam Abdullâh bin Mübarek’e ‘Ömer bin Abdülaziz mi yoksa Muâviye mi faziletlidir.’ diye sorulunca “Resûlullâh ile gaza ederken Hz. Muâviye’nin atının burnuna giren toz ondan şu kadar daha faziletlidir.” dedi.

Bu sual Muâviye bin İmran’a böyle sorulunca öfkelenmiş ve “Hiçbir insan Resûlullâh’ın Ashâbı ile kıyâs edilmez. Muâviye hazretleri de sahâbedendir. Hem o Resûlullâh’ın akrabasıdır ve aynı zamanda vahiy kâtibidir.” demiştir.

Hz. Muâviye Sünnet-i nebeviyyeye uymakta pek harîs idi, dâimâ Resûlullâh’ın hadîslerini öğrenip onunla amel eder, halka da uymağı emreder, sünnete uymayan hareketlerden nehyederdi.

Hz. Ömer, Hz. Muâviye’yi Şam’a vâli tayin etmiş, Hz. Osmân zamanında vâliliğe devam etmiştir. Sahâbeden bir nice zât onu takip ettiler, tabi oldular. Hz. Hasan (r.a.) da eğer onu halifeliğe ehil görmese idi hılâfeti teslîm etmezdi. Zira emrinde 40 bin askeri vardı. (en-Nâhiye an Ta'n-i Muâviye)



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Peygamber Efendimiz'e Vahiy Gelmesi Ve Peygamberlik Verilmesi
« Yanıtla #861 : 21 Nisan 2013, 02:12:48 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“O (Resûlullâh) hevâsından konuşmaz. (Her ne konuşmuş ise) o kendisine vahyolunan bir vahiydir.”
(Necm Sûresi, âyet 3, 4)




19
Nisan Cuma 2013

Hicrî: 9 Cemâziyelâhir 1434 - Rûmî: 06 Nisan 1429

Kars'ın Ermenilerce İşgali (1919)


Peygamber Efendimiz'e Vahiy Gelmesi Ve Peygamberlik Verilmesi

Hazret-i Muhammed aleyhissalâtü vesselam Efendimiz sabîliğinden beri fevkalâde bir fazîlet ve nezâhet içinde yaşamıştı. Kavminin câhilâne törelerinden tamamen uzak idi. Kimseden birşey okumamış, birşey yazmamıştı. O, bütün cihanın en büyük muallimi, en yüksek mürşididir. Onun kalbine bütün ilimleri, irfanları bizzat Hak Teâlâ Hazretleri akıtmıştı. O, tam bir masumiyet içinde kırk yaşlarına yaklaşmıştı. O sıralarda mübarek gözlerine melekler görünür,

“Yâ Muhammed!” diye nida olunur, taşlardan, ağaçlardan selâm sesleri gelirdi. Aklı, zekâsı, maddî ve manevî sıhhat ve kemâli fevkalâde mükemmeldi.

Hazret-i Muhammed sallallâhu aleyhi vesellem Efendimiz tam kırk yaşlarına girince fiilen peygamberlik şerefine nail oldu. Şöyle ki:

Fahr-i Âlem Hazretleri, kırk yaşlarına yakın, senede bir ay kadar Hira dağında bir mağarada Allâhü Teâlâ’nın kudretini ve azametini tefekküre dalar ve oradan geçen yolculara yiyecek ve içecek verirdi. Tam kırk yaşlarına girince ilk evvel altı ay kadar rüyasında gördüğü şeyler, birer sabah aydınlığı gibi açık bir surette meydana çıkardı. Bu altı aydan sonra yine Hira’da iken bir gün Cibrîl-i Emîn geldi, Ikra’ sûre-i celîlesinin ilk beş âyetini getirdi, kendisini peygamberlikle müjdeledi.

Bundan sonra -üç sene kadar- vahy-i ilâhî kesildi; Kur’ân-ı Mübîn’in âyetleri inmedi. Bundan sonra tekrar Cibrîl-i Emîn göründü, Kur’ân-ı Azîm’in âyetlerini getirmeye başladı. Hazret-i Muhammed aleyhi’s-salâtü vesselam da gerek kendi kavmini ve gerek diğer bütün insanları hak dine davet etmekle vazifelendirildi.

Hazret-i Muhammed aleyhisselâm Efendimiz’in Allâhü Teâlâ tarafından peygamber olarak vazifelendirilmesine nübüvvet, risâlet denir.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Resûl-i Ekrem'in Pek Yüksek İlim Ve İrfanı | Mevlid-i Şerîften
« Yanıtla #862 : 21 Nisan 2013, 02:15:37 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Mü’minlerin îmân bakımından en kâmili, ahlâkı en güzel olanıdır.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)




20
Nisan Cumartesi 2013

Hicrî: 10 Cemâziyelâhir 1434 - Rûmî: 07 Nisan 1429



Resûl-i Ekrem'in Pek Yüksek İlim Ve İrfanı

Peygamber Efendimiz (s.a.v.), sırf Allâhü Teâlâ’nın vahiy ve ilhâmıyla pek çok hakikatlere muttalî idi. Hiçbir kimse ilim ve irfanca onun mertebesine yetişmemiştir ve yetişemez. Semavî kitapların, şeriatların hükümlerine, geçmiş ümmetlerin târihine, her kavmin siyâsetine, hikmetli ilimlerine, medeniyet ilimlerine, harp fenlerine ve daha birçok yüksek ilimlere vâkıf idi. Halbuki kendisi ümmî idi, yani hiçbir mektebe, medreseye gitmemiş, hiçbir kimseden birşey okuyup yazmamıştı. Bunun böyle olduğunu bütün kavim ve kabîlesi de biliyordu. Bu hâli onun hakkında bir mucize idi. Artık onun vahy-i ilâhî'ye mazhar pek büyük bir peygamber olduğunda asla şüphe edilemez.  


Mevlid-i Şerîften

Doğdu ol sâatte ol sultân-ı dîn,
Nûra gark oldu semâvât ü zemîn.

Ger dilersiz, bulasız oddan necât,
Aşk ile derd ile eydin es-salât.

Yaradılmış cümle oldu şâdumân,
Gam gidüb âlem yeniden buldu cân.

Cümle zerrât-ı cihân  idüb nidâ
Çağrışuban didiler kim merhabâ!

Merhabâ ey âlî sultân merhabâ!
Merhabâ ey kân-i irfân merhabâ!

Merhabâ ey sırr-ı furkân merhabâ!
Merhabâ ey derde dermân merhabâ!

Merhabâ ey bülbül-i bâğ-ı Cemâl!
Merhabâ ey âşinâ-yi Zü’l-celâl!

Merhabâ ey mâh ü hurşîd-i hudâ!
Merhabâ ey Hakk'dan olmayan cüdâ!

Merhabâ ey âsî ümmet melcei!
Merhabâ ey çâresizler eşfei!

Merhabâ ey cân-ı bâkî merhabâ!
Merhabâ uşşâka sâkî merhabâ!

Merhabâ ey kurratü'l-ayn-i Halîl!
Merhabâ ey hâss-ı mahbûb-i Celîl!

Merhabâ ey Rahmeten li'l-âlemîn!
Merhabâ, sensin şefîu’l-müznibîn!

(Süleyman Çelebi)



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Hûd Aleyhisselâm | Ebu'l-Esved Ed-Düelî'den Nükteler
« Yanıtla #863 : 21 Nisan 2013, 02:19:23 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“İnsanların sende görmelerini çirkin gördüğün şeyi yalnız başına kaldığın zaman da yapma.”
(Hadîs-i Şerîf, Kenzu'l-Ummâl)




21
Nisan Pazar 2013

Hicrî: 11 Cemâziyelâhir 1434 - Rûmî: 08 Nisan 1429



Hûd Aleyhisselâm

Hazret-i Hûd, Yemen’de Hadramut civarında Ahkaf denilen mahalde yaşayan Ad kavmine peygamber gönderilmiştir.

İnsanlar, Nuh tufanından sonra yine azıtmışlar, yollarını sapıtmışlar, Hak Teâlâ’nın dinine aykırı hareketlere cür’et göstermişlerdi. Bunlardan bir kısmı da Âd kavmi idi. Bunlar, birçok nimetlere, kuvvetlere nail olmuş, muhteşem binalar yapmış, fakat Allâhü Teâlâ’nın birliğini inkâr ederek putlara tapmışlardı. Kendilerine Hûd aleyhisselâm gönderildi.

Bu muhterem peygamber, birçok mucizeler gösterdi, fakat, inanmadılar. Nihayet yedi gece, sekiz gün devam eden şiddetli bir rüzgâr ile helâk oldular.

Hz. Hûd (a.s.) da kendisine iman edenler ile beraber Ahkaf’tan çıkıp gitti. Yüzelli sene yaşamıştır ve kabr-i şerîfleri Mekke-i Mükerreme'de veya Hadramut'tadır.

Ebu'l-Esved Ed-Düelî'den Nükteler

• Tâbiînden Ebu’l-esved ed-Düelî, dokuz altına bir at satın aldı, bir gözü görmeyen bir kimseye atın fiyatını tahmin ettirmeye götürdü. Adam dört buçuk altın kıymet biçince, “Sen yarı kıymetini tahmin ettin. Eğer diğer gözün de olaydı tam fiyatını biçerdin” dedi ve eve geldi, uykuya yattı. Uyandığında atın kişnemesini işitip bu ses nedir? dedi. At arpasını yiyor denilince “Ben uyurken malımı mahv edeni bırakmam, ancak çoğalmasına sebep olanı bırakırım” deyip atı satarak yerine bir tarla aldı.

• Basra’da komşuları Ebu'l-Esved'e rahatsızlık verirlerdi. O da evini sattı. Kendisine, ‘evini niye sattın’, denince ‘evimi değil, komşularımı sattım’ dedi.

• Ebu'l-Esved, bir dilencinin akşam yemeği istediğini işitti. Onu çağırıp akşam yemeğini yedirdi. Adam gidecek oldu. Ona, artık gidemezsin, seni bu gece Müslümanlara eziyet etmeyesin diye yedirdim, dedi. Sonra sabaha kadar onu alıkoydu ve sabah bıraktı.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
"O (Allah) Ki Ölümü Ve Hayâtı Yarattı"
« Yanıtla #864 : 22 Nisan 2013, 11:19:40 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“O (Allah) ki ölümü ve hayatı, hanginizin amelce daha güzel olduğunu imtihan için yarattı. O Azîz ve Gafûr’dur.”
(Mülk Sûresi, âyet 2)




22
Nisan Pazartesi 2013

Hicrî: 12 Cemâziyelâhir 1434 - Rûmî: 09 Nisan 1429



"O (Allah) Ki Ölümü Ve Hayâtı Yarattı"

Her canlının hayatı ve ölümü, Allâhü Teâlâ'nın yaratması ve takdir etmesiyledir. Hiçbir kimseye takdîr olunmuş vaktinden önce hayât verilmez ve yine hiçbir kimse eceli gelmedikçe ölmez. Eceli gelince de bir saniye olsun daha yaşıyamaz. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de: “Halbuki Allâh bir nefsi eceli geldiği zaman aslâ te’hîr buyurmaz…” (Münâfikûn sûresi, âyet 11) buyurulmuştur.

Dirilten ve öldüren ancak Allâhü Teâlâ’dır. Mahlûkatının bir kısmını hayat sahibi olarak yaratmış ve bilhassa insanları imtihan için bu âleme getirmiştir Nitekim Mülk sûresinin ikinci âyetinde meâlen: “O ki: ölümü ve hayatı yarattı, hanginizin amelce daha güzel olduğunuzu imtihan için.” buyurulmuşdur.

İnsanın eceli muayyen vakit olduğu gibi insanlardan meydana gelen cemiyetlerin de Allâh katında belli bir nihayeti vardır. Her millet, her topluluk ne kadar yaşarsa yaşasın: “Her ümmet için bir ecel vardır. Artık ecelleri gelince bir lâhza geri de kalmazlar, öne de geçemezler.” (A’râf, 34) âyet-i kerîmesinde buyurulduğu üzere bir gün nihayet bulacaktır.

Ecel, her hayat sahibinin ölümü için Allâhü Teâlâ’nın takdir buyurmuş olduğu belirli bir vakittir. Her kimsenin bir eceli vardır. Ölüm sebepleri değişse de ecel değişmez. Öldürülen de Allâh tarafından takdîr olunan eceliyle vefat eder. Katl fiilinin akabinde ölümü yaratmakta bir ilâhî âdettir. Cenâb-ı Allâh, öldürme fiilinin zamanını ezelde bildiği için maktulün ecelini öylece takdir buyurmuştur. Yoksa kâtil, ölenin hayat müddetini eksiltmiş değildir.

“Hem Allâh’ın izni olmadıkça kimseye ölmek yoktur, o va’desile yazılmış şaşmaz bir yazı” (Âl-i İmrân Sûresi, âyet 145) gibi kat'î delîller vardır. O halde ömrün eksildiğine inanmak doğru değildir. Kâtilin mesuliyeti ise takdir-i ilâhînin ne olduğunu bilmediği halde yasaklanmış olan öldürme fiiline cür'et ederek fesada âlet ve ilâhî kazânın o sûretle zuhûruna sebeb olduğundan dolayıdır.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Fitne ve Karışıklık Zamanında İbadet | Pratik Bilgiler
« Yanıtla #865 : 23 Nisan 2013, 13:43:03 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Karanlık gece parçaları gibi birtakım fitneler (harbler, zulümler) ortaya çıkmadan önce sâlih ameller işlemeye koşun, acele edin. İnsan (o fitneler içinde) mü’min olarak sabahlar, kâfir olarak akşamlar. Mü’min olarak akşamlar, kâfir olarak sabahlar. Onlar dinlerini, dünyânın küçük bir menfaati karşılığında satarlar.
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)




23
Nisan Salı 2013

Hicrî: 13 Cemâziyelâhir 1434 - Rûmî: 10 Nisan 1429

TBMM'nin Açılışı (1920) • Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı (1920)


Fitne ve Karışıklık Zamanında İbadet

İmam-ı Rabbanî Hazretleri buyurdular:

“…Hadîs-i şerîfte, küfür yeryüzünü kaplayıp hükümleri açıkça icra olunmadıkça Mehdî’nin zuhur etmeyeceği buyrulmuştur. Bu vakit de, küfrün her tarafı kapladığı ve kuvvetli olduğu; İslâm’ın ve Müslümanların zayıf ve kuvvetsiz olduğu vakittir.

Bu vakit, Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) ‘Garip Müslümanlara müjdeler olsun’ buyurduğu vakittir.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.);

‘Fitne ve karışıklığın olduğu zamanda ibadet etmek, bana hicret etmek gibidir.’ buyurmuştur. Malumunuzdur ki, fitne ve fesadın ortalığı kapladığı bir vakitte askerlerin az bir cesaret ve küçük hareketleri onlara çok büyük bir itibar kazandırır.

Hâlbuki fitnenin azaldığı, ortadan kalktığı bir vakitte onun hiçbir kıymeti yoktur. Onlar çok büyük bir harekette bulunsalar bile bir kıymeti yoktur. Amel edilecek ve amellerin kabule şayan olacağı vakit fitnenin (kötülüklerin)yayıldığı vakittir.

Onun için -eğer makbul olmuşlar zümresinde haşredilmek, diriltilmek istiyorsanız- Allâhü Teâlâ’nın razı olacağı şeylerde var gücünüzle gayret göstermeli ve sünnet-i seniyyeye -alâ sâhibihe's-salâtü vesselâmü vettehiyyetü- uymaktan başka hiçbir şeyi tercih etmemelisiniz.

Görmüyor musunuz ki, Ashab-ı Kehf, fitne zamanında bir hicret ile yüksek derecelere ulaştılar. Siz ümmetlerin en hayırlısı olan ümmet-i Muhammed zümresindensiniz. Binaenaleyh vaktinizi, oyun ve eğlence ile zayi etmeyiniz, çocuklar gibi boş şeylere aldanmayınız…(Mektubât-ı İmâm-ı Rabbâni, 2/6)



Pratik Bilgiler

Artan ekmekler fırında kızartılıp robotla rendelenir, elenir ve köftede kullanılır.
Artan ekmekler küçük küp gibi doğranarak fırında kızartılır, mercimek, saray ve domates çorbalarına konulur.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Cemaate Dair Bazı Meseleler | Parçalı Ay Tutulması
« Yanıtla #866 : 24 Nisan 2013, 10:27:24 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) uyumadan önce ‘Allâh’ım, isminle ölür ve dirilirim.’ meâlindeki “Allâhümme bismike emûtü ve ahyâ” duâsını okurlardı. (Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)



24
Nisan Çarşamba 2013

Hicrî: 14 Cemâziyelâhir 1434 - Rûmî: 11 Nisan 1429

Yavuz Sultan Selim Han'ın Tahta Çıkışı (1512) • Osmanlı - Rus (93) Harbi (1877)


Cemaate Dair Bazı Meseleler

Beş vakit namazı cemaatle kılmak erkekler için sünnet-i müekkededir. Yalnız kılmanın sevabı üzerine yirmi yedi kat fazileti vardır. Cemaatle namaz Peygamberimize uymanın alametidir.

Günahlardan sakınan, Ehl-i sünnet itikadına sahip, namazın şartlarını ve namazı bozan şeyleri bilen, Kur’ân kıraetinde hata etmeyen imamın ardında namaz kılmalıdır.

İmama uyan erkekten bir kişi olursa imamın sağına ökçesi imamın ökçesinden geri olarak durur. Uyanın boyu imamın boyundan uzun olup da secde yeri imamın secde yerini geçse de namazı bozmaz.

Tek kişinin imamın soluna yahut ardına durması mekruhdur. Uyan kadın ise imamın ardına durur.

Cemaat saf tutarken imâm safı düz tutup boşlukları doldurmalarını emreder.

İlk saf daha faziletlidir. İmamın hemen arkasında durana yüz, sağındakine yetmiş beş, solundakine elli ve diğer saflarda duranlara yirmi beşer namaz sevabı yazılır.

Namazın kırâetden başka rükünlerinde cemâat, imâma uyup onunla birlikte işlerler.

Rükû ve secdeden imamdan evvel kalkmamalı ve imamdan bir tesbîh ziyâde geriye kalmamaya çalışmalı, tesbihleri tamamlamak için beklememelidir.


Parçalı Ay Tutulması

Yarın (25 Nisan Perşembe) günü “Parçalı ay tutulması” meydana gelecektir.

Asya, Afrika ve Avustralya kıtaları ile Pasifik Okyanusundan gözlenebilecek olan tutulma, Türkiye, Almanya ve Avusturya’dan da görülebilecektir. 

Tutulmanın büyüklüğü: 0.0148’dir.

Ay’ın gölgeye girişi: 25 Nisan 2013 21.03 (Türkiye yaz Saati)

Tutulmanın ortası: 25 Nisan 2013  23.08

Ay’ın gölgeden çıkışı: 26 Nisan 2013  01.11



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Sen Bir Kulsun Efendin De Allâhü Teâlâ'dır | İsimlerimiz
« Yanıtla #867 : 25 Nisan 2013, 16:38:22 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Allâhü Teâlâ sizin dış görünüşünüze ve mallarınıza itibar etmez. Ancak sizin kalplerinize ve amellerinize itibar eder.”
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Müslim)




25
Nisan Perşembe 2013

Hicrî: 15 Cemâziyelâhir 1434 - Rûmî: 12 Nisan 1429



Sen Bir Kulsun Efendin de Allâhü Teâlâ'dır

Allâhü Teâlâ’ya kullukta, sana karşı itaatli olup güzel hizmet eden, yaptıklarından memnun olduğun, seni kızdırmayan, canını sıkmayan köle (hizmetçi) gibi ol. Nasıl ki sen, kendi kölenin istemediğin bir işi yapmasından razı değilsen, Allah da senin kendi rızasına aykırı bir iş yapmanı istemez. Bil ki sen bir kulsun ve efendin de Allâhü Teâlâ’dır.

İnsanlara karşı yaptığın işleri, onların sana yapmalarını arzu ettiğin şekilde yap. Çünkü kendin için sevdiğin bir şeyi başkası için de sevmedikçe imanın kâmil olmaz.

Okuduğun ilimler, kalbini düzeltip ahlâkını güzelleştiren mahiyette olmalıdır.

Mesela, ömründen bir hafta kaldığını öğrensen âhiretine yaramayacak ilimlerle uğraşmazsın. Çünkü bu ilimlerden -esasen faydalı oldukları halde- artık sana fayda yoktur. Hemen kalbini yoklar, dünya ile alakanı keser, kötü huylardan temizlenip, Allâhü Teâlâ’nın sevgisiyle, kulluk ve taatiyle meşgul olur, güzel huylarla bezenmeye çalışırsın.

Hâlbuki insanın her girdiği gün ve gecede ölmesi mümkündür. Buna göre seçtiğin ilimler, hep dünya ilmi olmamalı, biraz da maneviyatını düzelten ilimler olmalıdır.

Ey oğul! Şimdi şu birkaç sözümü de can kulağı ile dinle. Kurtuluşun için bu nasihatimi dinle ve üzerinde ehemmiyetle dur.

Eğer hafta sonuna kadar sultanın seni ziyaret edeceğini haber alsan, iyi biliyorum ki, her işini bırakıp hemen bu zaman içinde evine çeki düzen verir, ev, yatak, beden ve elbise ile benzeri şeylerin temizliği ile uğraşırsın. Akıllı olan kimseye tek bir söz kâfidir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Allâhü Teâlâ sizin dış görünüşünüze ve mallarınıza itibar etmez. Ancak sizin kalblerinize ve amellerinize itibar eder.” buyurmuştur.

İSİMLERİMİZ: Erkek: Bilâl, Kız: Betül



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Resûlullâh Hazretlerine Uymak Farzdır
« Yanıtla #868 : 26 Nisan 2013, 10:45:59 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“…Bir de peygamber size her ne (emir) verirse tutun, nehyettiğinden, yasakladığından da sakının...”
(Haşr Sûresi, âyet 7)




26
Nisan Cuma 2013

Hicrî: 16 Cemâziyelâhir 1434 - Rûmî: 13 Nisan 1429

Çernobil Nükleer Santral Kazası (1986)


Resûlullâh Hazretlerine Uymak Farzdır

Resûlullâh Efendimiz’den farz olarak gelenlere uymak farz, vâcib olarak gelenlere uymak vâcib, işlediklerine uymak ise sünnettir.

Hadîs-i şerîflerde şöyle buyuruldu:

“Kim benim sünnetimi -uymayarak ve işlemeyerek- zâyi ederse şefâatimden mahrum olur. Kim benim sünnetimi ihyâ ederse beni ihyâ etmiş olur. Beni ihyâ eden beni sevmiş olur. Beni seven ise kıyâmet gününde cennette benimle beraber olur.”

“Kim sünnetimi muhâfaza eder; devâmlı sünnetime uyarsa Allâh ona dört haslet verir: iyilerin kalblerine sevgisini, kötülerin kalblerine heybetini, rızıkta genişlik ve dînde asla şaşmaz bir ilim.”

“Ümmetimin fesâdı zamanında sünnetime sımsıkı yapışan kimse için yüz şehîd sevâbı vardır.”
(Şerh-i sevadı azam)

Ebû'n-Necîh Irbâz (r.a.) buyurdu: Resûlullâh (s.a.v.) sabah namazından sonra bize (öyle) vaaz etti ki ondan kalpler korktu, gözlerden yaşlar aktı.”

“Yâ Resûlallâh, sanki bu vedâ edenin hutbesi gibidir, bize bir vasiyette bulununuz ki onu her amelimizde düstûr kılalım.”
dedik.

“Sizlere vasiyetim şudur: Allâh’dan korkunuz, emîrinize itâat ediniz. Sizden ömrü olanlar pek çok ihtilaflar göreceklerdir. Sizler sünnetime ve râşid ve hidâyet olunmuş halîfelerin sünnetlerine yapışınız.” buyurdular.

Bu hadîs-i şerîfe göre Resûlullâh’ın sünneti ile beraber Resûlullâh’ın râşid ve mehdî halifelerinin sünnetine de uymak lazım gelir. Nitekim Hz. Ebubekir zekâtı vermeyenlerle harbetti; sahabe-i kirâm ona uydular, Hz. Ali’de (k.v.) da Haricilerle harbetti, sahabe-i kirâm ona itaat ettiler.

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) sünnetinden bazısının halîfeleri zamanında meşhûr olacağını bilirdi. Bu sebebten râşid halîfelerine itaati ve sünnetlerine uymayı emreyledi. Ta ki bir kimse bu sünnetleri onların sünneti zannedip reddetmesin, reddederse aslında Resûlullah’ın sünnetini terk ve reddetmiş olur.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Sünnetime Sarılınız | Duânın Âdâbından | Mısra
« Yanıtla #869 : 29 Nisan 2013, 15:33:02 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

Peygamber Efendimiz (s.a.v.); “Allâhümme lâ tekilnî ilâ nefsî tarfete aynin.” duâsını çok okurlardı. Manâsı: Allâh’ım göz açıp kapayıncaya kadar (bile) beni nefsime bırakma.
(Hadîs-i Şerîf, Kenzü'l-Ummâl)




27
Nisan Cumartesi 2013

Hicrî: 17 Cemâziyelâhir 1434 - Rûmî: 14 Nisan 1429

Kanuni Sultan Süleyman Han'ın Doğumu (1495) • Sultan İkinci Abdülhamid Han'ın Hal'i , Sultan Reşad Han'ın Tahta Çıkışı (1909)


Sünnet-i Hüdâ - Sünnet-i Zevâid

Mutlak sünnet, Resûlullâh Efendimizin (s.a.v.) devamlı işleyip bir kere veya iki kere terk etmiş olduğu amellerdir ki ibâdetlerde olur ise sünnet-i hüdâ, âdetlerde olursa sünnet-i zevâid denilir.

Sünnet-i hüdânın terki mekruhtur. Buna sünnet-i müekkede derler ki vâcibe yakındır. Sünnet-i hüdâ denilmesi dînin kemâline hidâyet ettiği içindir. Bunu işleyen sevâb kazanır, terk eden dalalettedir ve bid’atçidir. Ezân ve ikâmet okumak ve namazı cemâatle kılmak ve revâtib (beş vakit namazın sünnetleri) gibi.

Zevâid sünneti işlemek müstahsendir. Terk etmek mekruh olmaz. Oturup kalkmakta, giyinmekte, yiyip içmekteki Resûlullah’ın sünnetine uymak gibi. Buna zevâid dendi, zira işleyen sevâb kazanır, terk eden dalalette olmaz.


Duânın Âdâbından

Kulun secdede olduğu vakit duâların kabul vaktidir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Kulun Rabbi(nin rahmeti)ne en yakın olduğu vakit secdede olduğu vakittir. Bunun için, secdede çok duâ ediniz.” buyurmuştur.

Ebu Mûsâ el-Eşarî (r.a.) anlatıyor: Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ile beraber sefere çıktığımızda her vadi üzerine çıktıkça sesimizi çok fazla yükselterek tehlil ve tekbir ederdik. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Ey insanlar! Kendinize acıyın, sesinizi yükseltmeyin. Şüphesiz siz ne sağıra, ne de gâibe duâ ediyorsunuz. Dua ettiğiniz o Allah, muhakkak ki sizinle beraberdir. O sesinizi çok iyi işitir ve size çok yakındır.” buyurdular.

Onun için duâ eden kişi kısık bir sesle duâ eder, gözlerini yukarıya dikmez ve duânın sonunda ellerini yüzüne sürer. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ellerini duâ için kaldırdığı zaman, yüzüne sürmeden indirmezdi.


Mısra

Bu deyr-i köhnede biz de duâya muhtâcız.

(Ragıp Paşa)