İstanbul’un fethinden sonra şehrin kapıları akşamın belirli saatlerinde kapanır, sabahında belirli saatlerinde açılırdı. Dışarı ziraate gidecekler sabah kapı açılınca çıkarlar, akşam şehrin kapısı kapanmadan da gelirlerdi. Sonra da şehrin kapıları kapanır çıkamazlardı.
Hz. Fatih bir gün devlet ricaliyle beraber şehrin dışına çıkar…
Planları akşam kapı kapanmadan dönmektir. Ama dönemezler. Gelirler ki kapı kapanmış.
Hz. Fatihin ordu komutanı “ Sultanım, izin verin gideyim, kapıyı açtırayım” der. Kapıların paşası da Sinan Ağa’dır. Merkez kapıdan seslenir..
“Bre Sinan Ağa!”
Sinan ağa bakar ki aşağıda birisi.Tanıtır kendisini “ Biz dışarıdan geldi ki Kapıyı aç!”
Sinan Ağa derki; Padişah fermanıdır, bu kapı açılmaz, saati geçti.”
Ama biz şöyleyiz Sultan da var dese de
“Bu kapı fermanla kapandı, açılmaz” der.
Ordu komutanı döner “Sultanım açtıramadım” der
Şeyhülislam “Sultanım müsaade edin ben açtırayım” der Dini otoritesine güvenir. Gelir. Sinan Ağaya seslenir. Sinan ağanın cevabı aynıdır “Padişah fermanıdır, bu kapı açılmaz, saati geçti.”
Bunun üzerine sadrazam der ki” Sultanım ! Bari ben gideyim. İş bize düştü, Kendine çok güvenmektedir. Gelir Sinan Ağa ona da aynı cevabı verir.
İş Hz. Fatih’e düşmüştür. Fatih: “Bre Sinan! Padişah fermanı der dururmuşsun. İşte şimdide ferman ediyorum Aç kapıyı” der. Sinan Ağa “ Padişahım! Ferman etmişseniz açarım. Açarım ama bu nasıl fermandır ki; bir aç diyor, bir kapa diyor Yarın Sultanın fermanı da bu kapı gibi yol geçen hanına dönerse ne olacak ?” Fatih:
“ Bre Sinan! Haklı söylüyorsun Açma kapıyı” der.
Padişah döner arkadaşlarının yanına ve der ki; “Arkadaşlar herkes sedirini sersin Bu geceyi kapının önünde geçireceğiz.”
……………