Benjamin Franklin'e sormuşlar: Acaba ruh ölümsüz müdür? Cevabı ise: "Bugüne
kadar bu meseleyle meşgul olamadım, bundan sonra da olmayı lüzumsuz
buluyorum. Çünkü ihtiyarım, nasıl olsa pek yakında hiçbir zahmete gerek
kalmadan gerçeği öğreneceğim."
***
Abraham Lincoln ABD eski başkanıdır. Sima olarak da yakışıklı değildir.
Birgün politik bir tartışma koptuğunda muhalefetten biri: "Bu adam
ikiyüzlünün teki, inanmayın." demiş. Lincoln ise: "Ya ben ikiyüzlü olsam,
neden bu yüzü kullanayım ki?"
***
ABD başkanı George Wahsington'un sekreteri birgün işe geç kalır ve mazereti
şudur: "Efendim, saat geri kaldı, o nedenle geciktim." Washington'un cevabı
ise: "O halde ya sen kendine yeni bir saat almalısın, ya da ben yeni bir
sekreter!"
***
İngiltere eski başbakanı Winston Churchill doğum gününde genç bir fotoğrafçı:
"Umarım 100. doğum gününüzün de fotoğrafını çekebilirim." Churchill genci
şöyle bir süzmüş ve: "Niye mümkün olmasın delikanlı, bana oldukça zinde ve
sıhhatli görünüyorsun!"
***
Varlıklı bir adam çok içmiş ve tüm denizi içebileceğini iddia etmiştir; ve
kaybettiği takdirde de evini, arazisini kazananlara verecektir. Ertesi gün
uyandığında yaptığının ne kadar saçma olduğunu anlar, ama bir iddiaya
girmiştir bir kere. Yunanlı bir filozof ona bu konuda yardım eder. O gün
iddiaya girdiği kişilerle karşılaşır ve: "İddia hala geçerlidir, denizin
içeceğimi söylemiştim ancak bir sorun var. Ben sadece bu denizin suyunu
içerim diye bahse girdim, denize dökülen ırmakları ve çayları içmem söz
konusu değil. Irmak ve çayların yönünü değiştirirseniz denizi içerim."
AHMET MÜSADE ETMEZ
Sadrazam Keçecizade Fuad Paşa'ya yetmişlik bir kadının otuz yaşında bir gençle evlenmek istediğinden bahsetmişler. Paşa hemen:
- Ahmet müsaade etmez, demiş. Sormuşlar
- Hangi Ahmet
- Karaca Ahmet.
AK SAKALLI
Varna Savaşı'nda muharebe meydanında gezen II. Murad, düşman askerlerinin hep genç olduğunu görür. Komutanlarından birine sorar. "Garip değil mi? Bu kadar ölünün içinde hiç ak sakallı görmedim. Hepsi genç, hepsi taze!" Komutan şu cevabı verir:
- Padişahım! İçlerinde bir ak sakallı olsaydı, başlarına bu felâket gelir miydi?
FATİH NİYE ÜSTÜN
Napolyon, S. Helen adasında sürgün bulunduğu sırada 'Fatih mi yoksa siz mi büyüksünüz? Sorusunu soranlara şöyle cevap vermişti:
Büyüklükte ben onun çırağı bile olamam. Çünkü ben, kılıçla zaptettiğim yerleri henüz hayattayken geri vermiş bir bedbahtım. O ise; fethettiği yerleri nesilden nesile intikal ettirmenin sırrına ermiş bir bahtiyardır.
GENÇ FATİH
Bir genç, "Fatih Sultan Mehmed'in resmini neden hep yaşlı bir insan suretinde çiziyorlar" diye sorunca, bir yazarımız şöyle cevap vermiş:
- Yaptığı işler o kadar büyük ki, bunları genç bir insanın yapacağını hayallerine sığdıramıyorlar
GÖNLÜMÜ FETHETTİĞİ İÇİN
Fatihe sorarlar:
-İstanbulu niçin fethettin?
Cevap verir:
-Önce o benim gönlümü fethettiği için!
HERŞEYİNİ ALDIM AMA...
Halet Efendi, kendisine dalkavukluk etmeyen Moralı Osman Efendiyi bir takım basit işlerle Anadolu'da dolaştırır. Ama onun birgün kendisini görmek için geldiğini duyunca, sofaya koşarak karşılar ve gideceği zaman da merdiven başına kadar uğurlar. Olaya şahit olan İzzet Molla:
- Efendim! der. Bu adama etmediğiniz kötülük kalmadı. Şimdi bu kadar iltifat edişinizin hikmeti nedir?
Halet Efendi cevap verir:
- Evet, ben bu adamın herşeyini aldım. Ama üzerinde bir "efendilik" var ki, onu bir türlü alamıyorum. Onu görünce de saygı duymak zorunda kalıyorum
KARINCA
Kanuni Sultan Süleyman, sarayın bahçesindeki armut ağaçlarını kurutan karıncaların öldürülmesi için Şeyhül İslam Ebussud Efendi'den şu beyitle fetva istemiş:
Dırahta ger ziyân etse karınca
Zararı var mıdır ânı kırınca
(Ürünlere zarar veren karıncaların öldürülmesinde dinen bir zarar var mıdır?)
Ebussud Efendi bir beyitle cevap vermiş:
Yarın Hakkın divanına varınca
Süleyman'dan hakkın alır karınca
Napolyon
Fransız imparatoru 3. Napolyon, bir gün opera salonuna girerken, Osmanlı sefiri Keçecizâde Fuat Paşa’nın ayağa kalkmadığını görür ve protokol nâzırı olan memura der ki:
“gidip sorun bakalım. yoksa kendisini Kanunî’nin elçisi mi zannediyor?”
bu suale Keçecizâde’nin cevabı şu şekilde olur:
"hâşâ!.. eğer ben Kanunî’nin sefiri olsa idim, sizin kralınız, benim olduğum yere, benden izin almadan girebilir miydi?"
Fuat Pasa, Batılı diplomatlarla görüsme yaptıgı bir sırada, bulundukları yerde açılıp kapanan kapı gıcırtı yapıyormus.
Batılı bir diplomat bu gıcırtıdan hareketle Osmanlı Devletinin yönetim yeri olan Bâb-ı Âli’yi (Yüce Kapı) kastederek:
— Kapı gıcırdıyor (imparatorluk sallanıyor), demis.
Fuat Pasa:
— Gres’e (Greece) (hem makine yagı hem de Yunanistan’ın Batı dillerindeki adı, bir anlamda yaglanmaya, bir anlamda
Eski Yunan kültür ve medeniyetine veya Yunanistan’ın yeniden bize baglanmasına) ihtiyacı var, diye cevap vermis!..
Fuat Pasa’nın da aralarında bulundugu Batılı diplomatlar:
— Zamanımızın en güçlü devleti hangisidir acaba, diye tartısıyorlarmıs.
Fuat Pasa tartısmaya müdahale ederek demis ki:
— Zamanımızın en güçlü devleti Osmanlı Devletidir. Çünkü üç yüz yıldır siz dısardan biz içerden yıkmak için çalıstıgımız halde hâlâ sapasaglam ayakta durmaktadır.