Gönderen Konu: Baba, anneme iyi bak olur mu?  (Okunma sayısı 7240 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı İsra

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 7482
Baba, anneme iyi bak olur mu?
« : 23 Ekim 2009, 00:58:20 »


Benden sana evlat vasiyetidir; baba, anneme iyi bak!

Akşam en heyecanıyla televizyon izlerken, sen anneme bak.

Yaşanmışlıklarını göreceksin çocuksu bakışlarında;

Yaşattıklarını, yaşatamadıkları nı, sana adanmış koskocaman bir ömrü göreceksin bakışlarında

Akşamları geç geldiğinde yiyemediği lokmaları göreceksin, boğazına dizilen.

Sen kızmayasın diye, uyurken komşulara gidişlerini, bizim ağzımızı kapatmalarını, yüreğinin ağzına geldiği zamanları göreceksin.

Baba, anneme iyi bak…

-‘’Hanım ben gidiyorum ‘’ dediğinde, sen merdivenleri inene kadar ardından bakan insana bir kez durup, merdivenin 5 ci basamağında, sen bak!

Gözlerinde sen daha gitmeden seni özleyen bir kadın göreceksin.

Sokakta gördüğün arkadaşının sıktığın eli gibi bir kez olsun sarıl ona.

Sıkıca!

Sevgiyle!

Saatlerini harcadığın kahve sandalyesinde, yudumlarken bardağından çayını; hiç birinin tadının annemin çayının tadına benzemediğini fark ederek; evde, senin için yemek yapmanın telaşında olan o kadını düşün.

Koyarak üç beş kuruş yarım bıraktığın bardağın yanına, en hızlı adımlarınla koş baba.

Seni terk eden annen gibi,

Ardından bıçaklayan dostların gibi,

Senin kıymetini bilmeyen evlatların gibi değil;

Ne zaman düşsen, canın acımasın diye düştüğün yere çimen olan,
Her bayramda senin elini ‘’evimin direği ‘’ diyerek öpen o kadına iyi bak baba.

Ne kadar usulca çıksan da merdivenleri
Senin geldiğini daha ilk basamakta anlayan kadına,

Yüzün asıksa, mutfağında sessizce ağlayan ama sana soğanın ne kadar acı olduğunu söyleyen kadına,

Sen hastaneye yattığında; ağlarken uyuyan, uyanınca ağlayan; ‘’bu ev çok büyük geldi bana ‘’ diyen anama iyi bak baba.

Sarıl boynuna.
Tut ellerinden, öpüver.

Ve deki ona;

‘’Siyah saçlarımın terk ettiği yıllarımdan geriye, bir sen kaldın ve ben bir tek sana kaldım.!’’

Anama iyi bak baba.

Onun gözlerinde sana adanmış koskocaman bir ömür göreceksin !!!!

Ersin Hoşgenç

Çevrimdışı sakincan

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 212
Ynt: Baba, anneme iyi bak olur mu?
« Yanıtla #1 : 23 Ekim 2009, 01:36:12 »
ne güzel anlatmış yazar..

sade içten dokunaklı..

anneme iyi bak baba..
Bu akşam gül koydum yastığımın kenarına...
belki gelirsin rüyama...
benim için olmaz bilirim.......
gülün hatırına..

Çevrimdışı sudenur

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 2
Ynt: Baba, anneme iyi bak olur mu?
« Yanıtla #2 : 25 Ekim 2009, 18:46:02 »
Çok Dokunaklı Biran Keşke Babamı Görseydimde Ona Okusaydım Diye Düşündüm.EmeĞine Sağlık.Alllah Razı Olsun
« Son Düzenleme: 26 Ekim 2009, 01:09:53 Gönderen: İsra »

Çevrimdışı tefhim

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 360
Ynt: Baba, anneme iyi bak olur mu?
« Yanıtla #3 : 25 Ekim 2009, 21:22:46 »
mükemmel.
Bedeel islemü gariben feseyeudü gariben fetuba lilgurabai.

Çevrimdışı sakincan

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 212
Ynt: Baba, anneme iyi bak olur mu?
« Yanıtla #4 : 25 Ekim 2009, 22:09:36 »
 
 
 

 

Baba Bak Ben Büyüdüm..



Bugün kırk yaşını bitiriyorum… Bugün ömür defterinde yolun yarısından da ilerdeyim… Şu anda, seninle yaşadığım ve hayal meyal bile izleri kalmayan beş yılımı ve senden sonra yaşadığım otuz beş mevsimi kağıda döküyorum baba!
Zaman insana her şeyi öğretiyor biliyor musun baba? Yaşam, insana her şeyin nedenini ve sonucunu açıklıyor; ama zamanın gücü bile bir şeyleri açıklamaya yetmiyor!
Çok küçüktüm be baba, daha yolun başında bile değildim… Bir dev gibi dolandığını anımsıyorum evin içinde; motosikletinle işe gidişini, işten dönüşünü; sıcaktan korunmak için başına doladığın bir mendille inşaatta çalışmanı…
Seninle ilgili anımsadığım bazı şeyler daha var ama bunları ben mi anımsıyorum; yoksa anlatılanları yaşamış gibi mi duyumsuyorum bilemiyorum… İnsan beyni, anlatılanları bir süre sonra yaşanmış gibi düşündürüyor insana…
Ama baba, boğazımda otuz beş yıldır yutkunamadığım bir yumruk oldun sen… İşte bunu beynimin oyunu ile değil yüreğimin en kavurucu yangını ile söylüyorum.
İki olay var ki bunu seninle paylaşmayı çok istiyorum baba,
Seni hastaneden getirdikler gün, sen gelmeden önce annem salonda bir yatak hazırlamış, tertemiz çarşaf ve yorganla donatmıştı… Sonra evimizin önüne o araba yanaştı, hani beyaz boyalı ve üzerinde ay dede resmi olan araba… Sen dayımın kucağındaydın… O evin içinde dolanan dev değildin ama… Sararıp solmuştun, bir deri bir kemik kalmıştın… Hani gözlerin de olmasa seni neredeyse tanıyamayacaktım!
Seni yatağa yatırdıklarında kendinden geçmek üzereydin ve annem için için ağlıyordu… Sonra beni omuzlarımdan tutup senin başucuna getirdi ve:
“Bey,” dedi “bak Murat, ona bir şey demeyecek misin?”
İşte sen o anda, bugün bile içimi yakan bir hareket yaptın… Başını hafifçe bana doğru döndürüp sağ elini havada birkaç kez salladın ve elini indirip başını tekrar çevirdin… O an ben yalnızca bakıyordum ve hiçbir şey anlamıyordum… daha doğrusu kapımızın eşiğine kadar gelmiş kıyametin farkında değildim!
Sonra beni dışarıya çıkardılar ve bir süre sonra annemin o yürek yaralayan tiz çığ yükseldi evimizden… Mahalleden bir arkadaşım koşarak bana geldi.Hem koşuyor hem de bağırıyordu: “Murat’ın babası ölmüş! Murat’ın babası ölmüşşşşşşşşş!”
Ölmek neydi baba, ölüm neden bu kadar gürültülü ve acılıydı…
Mezarlığı anımsıyorum sonra, seni yıkadılar, beyaz bir beze sardılar ve toprağa yerleştirdiler. Annem sürekli ağlıyor, benimle ilgilenmiyordu ve ben o an seni, yalnızca senin kucağını istiyordum…
Mezarlıktan dönerken Mahmut Amca aldı beni yanına, arabanın önüne yerleşti ve beni kucağına aldı… Ben başımı Mahmut Amca’nın göğsüne yasladım, o da başımı okşadı… İşte orada beni çeken bir şey vardı baba… Orada beni sana yaklaştıran bir şey vardı… Neydi biliyor musun? Kokun… Mahmut Amca da senin sürdüğün kokuyu sürmüştü baba…
İşte onun için eve kadar başımı Mahmut Amca’nın göğsünden hiç ayırmadım…
Sevgili Babacığım, bugün, yani senden ayrıldıktan otuz beş yıl sonra, başucunda sana içimi döküyorum… Neden mi? Belki biliyorsun, belki biliyorsun diyorum; çünkü annem: “O gitmedi, gökyüzünden bizi izliyor.” derdi. Evet izlediysen bizi, biliyorsundur mutlaka, ben de artık bir babayım… Sana doyasıya söyleyemediğim o sihirli sözcüğü, çocuklarıma doya doya söylüyorum: “Babam” diyorum onlara “Babam benim”….
Sana anlatacağım, bir olay daha var baba, canımı yakan, beni benden alan bir olay…
Senden sonra, annem üzerimize titredi… Bizi üzmemek için, senin yokluğunu belli etmemek için, uğraştı, didindi, durdu. İlkokula başladığım gün, senin yerine, annemin elini tutup melül mahzun gittim okula ve oturdum sıraya… Herkes, “baba” diye ağlıyordu… Bense susuyordum… Boğazımda bir yumruk vardı, yutkunamıyordum… Annem, gözü yaşlı bana bakıyordu, ben yutkunamıyordum…
Sonra, zaman bir su gibi akıp geçti ve üçüncü sınıfı bitirdiğimde, sünnet olmamıza karar verildi… O sünnet günü var ya baba! Herkes, etrafımızda ve herkes bize kırılacak bir cammışız gibi davranıyordu… Sünnet elbiseleri ile dolaşırken arkadaşlarım etrafımı çevirdi ve çocukça konuşmalar başladı…
Biri diyordu ki:
-“ Murat’ın babası var ya, şimdi buradadır ha!” eliyle evin önünü gösteriyordu…
Diğeri:
-“Deli misin oğlum!” diyordu, “ölüler bir daha dünyaya gelemez ki!”
Onlar, tartışıyorlardı, ben evin önüne bakıyor, seni arıyordum…
Şimdi kırk yaşını bitiren bir adam olarak soruyorum sana:
-“Sen, o gün orada mıydın baba?”
Beş yıl önce, kendi çocuklarımı sünnet ettirdim… Ben onların yanındayım; ama hep ağladım. Neden biliyor musun baba? Sünnet elbiseleri içinde, babasını arayan Murat’ı düşündüm hep de ondan baba!
Bugün, kırk yaşını bitiriyorum… Otuz beş kış, sensiz döndü bahara… Otuz beş yaz, sensiz kucakladı sonbaharı…Ve tam otuz beş yıldır boğazım düğüm düğüm baba! Boğazımda bir yumruk var… Yutkunmak ne mümkün!… Ağlamak ne mümkün!…
Bugün, kırk yaşını bitiriyorum… Bugün, ben sana söylemediğim o sihirli sözcüğü, çocuklarım söylesin diye, ağızlarını doldura doldura “baba” desinler diye, inadına direniyorum… İnadına yaşıyorum…
Bugüne kadar hep çocuk gözüyle baktım acılara, “babam olsaydı” dedim, “babam ölmeseydi” dedim… Ama bugün, kırk mevsimi geride bırakırken şimdi senin gözünle bakıyorum acılara… Dönüşü olmayan bir yolda, çocuklarına bakıp neler duyumsadığını düşündükçe içim yanıyor baba, yüreğim kor ateşlerde kavruluyor… “Nereden bileceksin” deme baba… ben de artık bir babayım… Annem, beni senin yanına getirdiğinde niçin el salladığını, benden niçin gözlerini kaçırdığını, anlıyorum baba… Anladıkça daha bir kahroluyorum…
Çocuklarıma bakıyorum baba… Onların büyüdüğünü görmek istiyorum… Gençlik çağlarında onların yanında olmak istiyorum… Erkek erkeğe onlarla sohbet etmek, onlara arkadaş olup yol göstermek, arkalarında durup güç vermek istiyorum… Sen de isterdin mutlaka… Ve ben şimdi diyorum ki: “sen okula başladığımda da, sünnet olduğumda da, evlendiğimde de, çocuklarım olduğunda da benim yanımdaydın… Bir yerlerden beni hep izledin…” Bunları, bir ‘baba yüreği’ ile söylüyorum…
Bir yanda baba özlemi taşıyan minicik yürekler, öte yanda çocuklarından zamansız ayrılan bir baba…
Ben yıllarca baba özlemi ile yaşadım; ama baba olduktan sonra senin neler düşündüğünü, neler duyumsadığını anlayarak yaşıyorum… Hangisi mi daha zor? Acının ölçüsü, mutlaka vardır; ama ikisi de çok zor be baba!...
Hani demiştim ya, “yaşam, zaman içinde her şeyin nedenini ve sonucunu insana açıklıyor,” diye, evet her şeyin bir açıklaması var, her şeyin bir nedeni ve sonucu var… Evet, yaşadıklarımdan tam bir sonuç çıkarayım diye düşünürken, yaşam bir başka açıdan baktırıyor, dünyaya… Ve insan kaç yaşında olursa olsun, yeniden başlıyor, yaşamı tanımaya… Bütün ezberler bozuluyor… Bütün tanımlar değişiyor… Bütün yaşanmışlıklardan geriye, nasırlaşmış bir yürek kalıyor…
Seni tanımaya fırsatım olmadı baba, doyasıya sarılamadım sana, işte bu benim babam diyemedim… Seni hep başkalarından dinledim… Hep yaptığın iyilikler anlatıldı, hep doğruluğun, dürüstlüğün ortaya kondu… Bir çocuk için bundan daha büyük bir miras var mıdır? Bir insan için bundan daha büyük bir değer var mıdır? Yanımızda yoktun belki, ama seni sevenler hep yanımızdaydı… Yaptığın iyilikleri unutmayanlar hep bizimleydi…
Eğer sana yakışan bir evlat olmuşsam ne mutlu bana baba!… Eğer çocuklarıma seninki gibi miras bırakabilirsem ne mutlu bana baba!...
Sensiz otuz beş yıl geçti ve ben artık büyüdüm baba! Baba, ben de artık bir babayım biliyorsun değil mi? Yokluğunun açtığı yaralara, çocuklarımın sevgisini ilaç yaptım… En önemlisi baba, ne zaman yaşam denen bu kavgada yorulacak olsam, ne zaman yaşam canıma tak dese, babasız Murat’ı düşünüp, çocuklarımı babasız bırakmamak için ayağa kalkıyorum, direniyorum…
Bugün kırk yaşını bitiriyorum baba, sensiz daha kaç mevsim geçecek, bilinmez; ama bildiğim tek şey, sana olan özlemim, gerisi laf ü güzaf....
 
Bu akşam gül koydum yastığımın kenarına...
belki gelirsin rüyama...
benim için olmaz bilirim.......
gülün hatırına..

Çevrimdışı sakincan

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 212
Ynt: Baba, anneme iyi bak olur mu?
« Yanıtla #5 : 25 Ekim 2009, 22:10:50 »
bu  içten yazıda merhum veya yaşayan babalarımız için olsun..

yazan kardeşimizin yüreğine emeğine sağlık..

kimin yazdığı bilinmiyor..
Bu akşam gül koydum yastığımın kenarına...
belki gelirsin rüyama...
benim için olmaz bilirim.......
gülün hatırına..

Çevrimdışı sakincan

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 212
Ynt: Baba, anneme iyi bak olur mu?
« Yanıtla #6 : 25 Ekim 2009, 22:19:39 »
Daha Çok Küçüğüm Tut Elimi Anne…


Tut elimi anne… sımsıkı tut! sakın bırakma…
Korkularım hiç peşimi bırakmıyor karabasan gibi baksana…
Çok hastayım anne koysana elini bir daha başıma…
Koy hadi n’olur sarıl yavruna, oku yine o dua’dan bana…

Hatırlar mısın? Anne…
Küçükken sürekli ayaklarım ağrırdı…
Dayanamazdım ya gözümden de hep yaşlar akardı…
Sen… eski evimizde ki kuzinede ısıttığın tuğlaları koyardın ağrıyan ayağıma…
Sanki kaybolup gider,hiç bir şeyde kalmazdı ağrılarımdan o dakka…
Şefkatli sesin bile yeterdi acımı dindirmek için aslında…
Hep yanımda ol anne! sakın gitme…
Söyle sensiz ne yapar yavrun bu yaban ellerde…

Anne… Bugün Cuma…
Öğretmen sınıfta bakar hadi kessene şu uzayan tırnaklarımı…
Kahvaltımı da bitirdim… Bak temizledim bile tabağımı…
Okusana anne benim için, bir kez daha şu “annem” ilahisini…
Sen okuyunca nede güzel oluyor bu ilahi…
Okuldan sonra sınıf maçımız var gecikirsem merak etme…
Söz… en geç akşam ezanı okunurken,yerler mühürlenmeden gelirim eve…

Ablam eve geldi mi? odasında mı? ...
Ya Babam…sinirli mi? yoksa eh işte mi? ...
Para istediler okuldan yine… Nasıl diyeceğim Babama para diye…
Biliyorum önce kızar ama…
Mahcup etmez çocuklarını asla… Cüzdanı bomboş… Cebi delik-deşik bile olsa…

Anneee… “patates kızartmasıyla bide köfte yapsan”…
Ablamda niye hep bana söyletir ki bunları hiç anlamam…
'-Annem seni kırmaz, sen söylersen yapar' öyle diyor ablam…

Offf yaa! sabah erkenden bağa gidecekmişiz…
Bağda biraz iş varmış hem de piknik yapıp eğlenecekmişiz…
Allah’ım bi araba parası nasip etse de şu bağa gitme işi de işkenceden zevke dönse…
Ne güzeldi değil mi anne? eskiden…
Hep beraber olurduk, çoluk- çocuk, büyük –küçük… amcamlarla bile gelirdik bu bağa…
Ağaçlardaki meyvelerin tadı, öten kuşların sesi bile bir başka olurdu o zamanlarda…
Dedem… ne zaman Hakk’a yürüdü...
Sanki, sihirli kötü bir el… bütün neşemizi aldı götürdü…
Ne bağa gelmelerin ne de bayramların bir zevki kaldı artık…
Hem… Dedem... biraz daha bizimle oynamadan niye? hiç dönmemecesine buralardan göçtü…

Ağabeyim soruyor mu anne? ...
Kirazlar çiçek açtı mı? ...ya da Çavuş üzümleri ne âlemde? diye…
Kirazlar, çiçek açalı çok oldu değil mi? anne …kızarıp tatlandılar bile…
Çavuş üzümleri de daha da azalıyor her geçen sene…
O gurbette… Biz memlekette…
Bu hayat ne zamana kadar gidecek böyle anne? …

Biz mi? hayata küstük..Hayat mı bize sırt çevirdi bilmem…
Neden? büyüdükçe hayattan zevk alamıyor insan anne…

Heem… büyümek istediği mi de kim söyledi ki…
Zaman nasıl geçerse geçsin... Bana ne, ben küçüğüm yine de…

Çocukluğumu geri istiyorum ben anne…
Doyasıya hayatı baştan yaşamak…
Dedemle pencerenin önünde oturup “tahmincilik” oynamak…
Babamın işe giderken peşinden koşup “-Baba beni de götür” diye ağlamak…
Kepir pınarında saatlerce sıraya girip akşam çayı için testilere su doldurmak…
Çıkmaz sokağın girişinde durup okuldan gelen öğrencileri seyretmek, ablamın çantasını taşımak…
Sabah’ın kör saatinde bile erkenden kalkıp bağ yollarına düşüp, üzüm toplamak…
Ağabeyimin yatılı okuldan gelmesini beklerken sabırsızlanmak, yerinde hiç mi hiç duramamak…
Karşı komşumuz Atiye yengeyle yarım yamalak konuşarak ona “öçbelik” yapmak…
Oynarken düşmek, “uf” olan ayağımın acısını sana koşup sarılarak unutmak…
Uyuyormuş rolü yapıp ablamın gerçek sevgisini bir kez daha uyumadan önce duymak…
Bakkal Yetim’e gitmek, ekmek’ten artan paraya kutu içinde satılan gofretlerden almak…
O gofretleri oturup kaldırıma, katlarını tek tek ayırıp, yavaş yavaş yemek, gofret yemenin tadını doyasıya çıkarmak…
Patlayan plastik topum için oturup yine ağlamak, kumbaraya para biriktirip,gidip mahalle bakkalın’dan yeniden o top’tan almak…
Babamın benim için kızak yapmasını seyretmek, çocuk olmanın dokunulmazlığıyla saatlerce sokaklarda o kızakla kaymak…
Akşam bitkin düşüp geç vakitte ertesi günün ödevini hatırlamak, ablamın zorla ödevimi yapmasını sağlamak için uğraşmak, yalvarmak, ağlamak…
Eve geldiğimde kapıda yabancı bir ayakkabı görüp, dedem mi? acaba diye heyecanlanmak…
Türk filmlerinin olduğu günleri sabırsızlıkla beklemek, filmle birlikte gülmek hatta ağlamak…
Daracık, taşlı sokaklardan yürüyüp misafirliğe gitmek, evin çocuklarıyla “elim elin üstün de” diye oyunlar oynamak…
Halıların üstündeki çizgileri yol yapıp “arabacılık”, sandalye’lere ters binip “atçılık” oynamak…
Sonra yorgun düşüp uyuya kalmak, Babamın kucağında eve doğru yol almak…
Başucumda seni üstümü örterken tekrar görmek ve senin o görüntünle öylece, huzurla uykuya dalmak…

Anne, ben…
Çocukluğumu son kez yaşamak …
Doyasıya,dolu-dolu yaşamak istiyorum…

Hem… ne olursa olsun…
Zaman... bütün acımasızlığıyla yüzüme de vursa,ben senin küçüğün değil miyim? anne…

Ali Orhan Günaydın
« Son Düzenleme: 26 Ekim 2009, 01:17:24 Gönderen: İsra »
Bu akşam gül koydum yastığımın kenarına...
belki gelirsin rüyama...
benim için olmaz bilirim.......
gülün hatırına..

Çevrimdışı hizmetci

  • yazar
  • ****
  • İleti: 551
  • Evladim sen dogru ol, egri belasini bulur
Ynt: Baba, anneme iyi bak olur mu?
« Yanıtla #7 : 25 Ekim 2009, 23:15:38 »
herkese tesekkürler paylasim icin
AllahIM BANA SENIN SEVGINI; SENIN SEVDIKLERININ SEVGISINI VE BENI SANA YAKLASTIRAN HERSEYIN SEVGISINI VER!!!AMIIN.

Çevrimdışı lalegül

  • yazar
  • ****
  • İleti: 513
    • Sidre.net
Ynt: Baba, anneme iyi bak olur mu?
« Yanıtla #8 : 26 Ekim 2009, 23:10:30 »

bu  içten yazıda merhum veya yaşayan babalarımız için olsun..


Annelerimiz ve Babalarımız için olsun....

Teşekkürler İsra ve Sakincan.
Şu rahmete bakın ki,
insanlar bütün azalarıyla günah işlerken,
sadece diliyle yaptığı tövbeyle affolunuyor.

Aziz Mahmud Hüdai (k.s)

Çevrimdışı sakincan

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 212
Ynt: Baba, anneme iyi bak olur mu?
« Yanıtla #9 : 27 Ekim 2009, 18:52:07 »
:)rica ederim efendim..

okunması mutlu ediyor beni..

kendimizden bir şeyler buluyoruz herbirinin içinde..
Bu akşam gül koydum yastığımın kenarına...
belki gelirsin rüyama...
benim için olmaz bilirim.......
gülün hatırına..