Gönderen Konu: (Hazret-i Ömer (r.a)  (Okunma sayısı 3138 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı ay-yüzlüm

  • yazar
  • ****
  • İleti: 641
(Hazret-i Ömer (r.a)
« : 28 Mart 2008, 13:48:47 »

Peygamber (S.A.V.), ona ‘gözüm’ demişti(Hazret-i Ömer (radıyAllahu anh)

Kâğıtta onun ismi yazılıydı. Hazret-i Ebu Bekir (radıyAllahu anh) istemişti o ismi. Bu ismi görenler “Bilirsin ki Ömer sert mizaçlıdır.
 Rabbin, Ömer’i halife tayin ettiğin için seni sorgularsa ne cevap vereceksin?”
diyecek olmuşlardı da, “Allah’ın kullarının en iyisini onlara halife yaptım, derim.” diye cevaplamıştı

Hazret-i Ebu Bekir (radıyAllahu anh). Ve sonunda emr-i Hak vaki olmuş, minberde yükselme sırası Hazret-i Ömer’e (radıyAllahu anh) gelmişti. İşte ilk sözleri : “Allah’ım! Ben sert, şiddetli biriyim, beni yumuşat. Zayıf biriyim, beni güçlü kıl! Cimriyim, beni cömert eyle!”

“Yöneticilerimden biri haksızlık eder de düzeltmezsem bu haksızlığı yapan ben olmuş olurum!” diyerek bilgi sahibi olmaya çalıştı hep yapılan işlerden. Zira ona göre Allah’ın en sevmediği bilgisizlik, devlet başkanının bilgisizliğiydi.
 Bu yüzdendi Fırat kenarındaki koyunun öte dünyada bir soru işaretine dönüşeceğinden korkması.

Fetih, fethedilen topraklardaki insanların üstüne adaletin gölgesini düşürmek içindi, adalete gölge düşürmek için değil. Zamanın iki büyük gücü Bizans ve İranın Müslümanlar karşısındaki başarısızlıklarının arkasında kendi halklarına yaptıkları zulüm vardı.
 
Art arda düşüyordu şehirler. Önce Suriye Bizans hakimiyetinden çıktı, sonra Mısır. Öte yandan İran, Kadisiye zaferiyle sarsıldı ve Horasan’a kadar bütün İran topraklarında Mecusilerin ateşi söndü.

 Suriye’nin fethi tamamlandıktan sonra Müslümanlar harekatı batıya kaydırarak Efendilerinin mirac basamaklarından olan Kudüs’e yöneldiler. Kuşatma sonuç verdi;
 ancak Hıristiyanlar teslim olmak için bir istekte bulundular: Şehri bizzat Hazret-i Ömer (radıyAllahu anh) teslim alacaktı. Bir mektupla durum Hazret-i Ömer’e (radıyAllahu anh) bildirilmiş, yamalı elbiselerle ordunun başında Kudüs’e giren Hazret-i Ömer (radıyAllahu anh), kendi önderlerinin debdebeli yaşantısına aşina halkı şaşkına çevirmişti.

 Tıpkı Şam’a devesiyle girdiği gün, “Ey müminlerin halifesi! Şayet asil bir ata binmiş olsaydın, seni halkın ileri gelenleri karşılardı!” diyenlerin şaşkınlığı gibi. Ne demişti Hazret-i Ömer (radıyAllahu anh) onlara eliyle göğü işaret ederek : “Sizi orada göremiyorum! Bana emirler ancak oradan gelir. Devemin önünden çekilin!”

Hazret-i Ömer (radıyAllahu anh) “İsteseydim, içinizde en güzel giyinen, en hoş şeyler yiyen ve en rahat yaşayan biri olurdum.” diyordu. ‘Bir kişi cehenneme girecek!’ dense korkuyla ürperen, ‘Bir kişi cennete girecek!’ dense ümitle titreyen bir insanın istekleri de kuşkusuz farklı olacaktı :

Mesela ailesinden kurallara öncelikle kendilerinin uymasını istemiş, “İnsanlar sizi yırtıcı kuşun eti gözetlediği gibi gözetlerler. Emirleri çiğnerseniz, sizin cezanız daha ağır olur.” diyerek uyarmıştı. Mesela bir deveyi yakalamaya çalışırken kendisini gören Ahnef bin Kays’tan kovalamaya katılmasını istemiş, “Gel birlikte yakalayalım. Devlete ait bir deve kaçtı. Bu malda kaç kişinin hakkı olduğunu biliyorsun!” diye yükseltmişti sesini.

“Neden bu işi bir köleye yaptırmıyor da eziyet çekiyorsun!” diyenlere ise şu tarihî cevabı vermişti : “Benden iyi köle kimmiş!”

Hazret-i Ömer’in (radıyAllahu anh) başka istekleri de vardı. Mesela Bizans ve Sasani toplumundan bulaşan şaşaalı hayata direnmelerini istedi valilerinden ve onlara saray yapmayı yasakladı. Ordunun halkla karışıp bozulmasını önlemek için özel ordugah şehirleri kurulmasını emretti. Yöneticilerin mal ve servetlerinin kayıt altına alınmasını istedi. Yabancı paraların İslam topraklarındaki hakimiyetine, para bastırarak son verdi.

 Müslümanların bir takvime olan acil ihtiyaçlarını dikkate alarak hicrî takvimi başlattı. Hayırlı işlerde acele edilmesini isteyerek, “Her şeyin bir şerefi vardır; iyiliğin şerefi ise hemen yapılmasıdır” ilkesini koydu.
Ona göre kötülükle yenen aslında mağluptu, günahla zafer elde eden muzaffer değil.

Hazret-i Ömer’i (radıyAllahu anh) kötülük bir sabah namazı vurdu. “Beni bir köpek vurdu!” diye inledi Hazret-i Ömer (radıyAllahu anh). Kan kaybederken katilini öğrendi ve sevindi ; zira katil Müslüman değildi. Katilini öğrendi ve üzüldü ; zira katil iyilik yaptığı biriydi.

 Ve Hazret-i Ömer (radıyAllahu anh) ölmeden önce son bir şey istedi : Hazret-i Peygamber’in (sallAllahu aleyhi ve sellem) yanına defnedilmek... Hazret-i Aişe’ye (radıyAllahu anha) gidilip  “Ömer, arkadaşı Muhammed’in yanına gömülmek için iznini bekliyor!” denilmesini istedi. Hazret-i Aişe (radıyAllahu anha) hıçkırarak verdi izni. Hazret-i Ömer (radıyAllahu anh)  müjde ulaşana kadar ölmedi. Son sözü şuydu : “Allah’a hamdolsun! Benim için bundan daha mühim bir şey olamaz!” Hazret-i Peygamber’in (sallAllahu aleyhi ve sellem) “Gözüm!” dediği heybetli adam, işte böyle ayrıldı dünyadan.

Yürü dünya yürü bu yol dergaha gider.
Bu yol gama,kedere,acıya,aha gider.
Çıkablirsen eyer bu yokuşu zirveye,
Hüzünlenme o zaman sonu felaha gider.