DİNİ KATEGORİLER > CUMA SOHBET, HUTBE VE VAAZ ARŞİVİ

Hutbe: Cuma Namazı,

(1/9) > >>

selcuklu:
Hutbe: Cuma Namazı,
10 Cemâziyelâhir 1432 (13 Mayıs 2011)

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
يَـٰٓأَيُّہَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُوٓاْ إِذَا نُودِىَ لِلصَّلَوٰةِ مِن يَوۡمِ ٱلۡجُمُعَةِ فَٱسۡعَوۡاْ إِلَىٰ ذِكۡرِ ٱللَّهِ وَذَرُواْ ٱلۡبَيۡعَ‌ۚ ذَٲلِكُمۡ خَيۡرٌ۬ لَّكُمۡ إِن كُنتُمۡ تَعۡلَمُونَ

Muhterem Mü’minler,

İslâmın alâmetlerinden olan ve pek büyük bir ehemmiyeti olan Cuma Namazı, Cuma Günü eda edilen, faziletlerini saymakla bitiremeyeceğimiz bir ibadettir. Bu hususla alakalı olarak Cümu’a Suresi’nde şöyle buyuruluyor: “Ey iman edenler! Cuma günü namaz için ezan okunduğu zaman, hemen Allâh’ı zikretmeye koşun ve alış-verişi bırakın. Eğer bilmiş olsanız, elbette bu, sizin için daha hayırlıdır.”
Hadis-i Şeriflerinde Peygamberimiz (s.a.v): “Günlerin en faziletlisi Cuma günüdür. Bu sebeple o gün bana çokça salat-ü selam getiriniz; zira sizin selamlarınız bana arz olunur.” buyurulmaktadır (Sünen-i Ebî Dâvûd, Vitir 26, Sünen-i Nesâî, Cuma 5). Böylesine faziletli bir günde ifa edilen kıymetli bir ibadet için elbette ki çok titiz bir şekilde hazırlık yapmak icab etmektedir. Her hususta olduğu gibi bu hususta da Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bizler için en güzel numunedir. Rasül-i Ekrem Efendimiz bir çok hadis-i şerifleriyle Cuma Namazı’na gelirken dikkat edilecek hususları ifade buyurmuşlardır.

Sahih-i Buhârî’de geçen bir hadis-i şerifte: “Bir kimse Cuma günü gusül abdesti alarak elinden geldiğince temizlenir, saçını sakalını yağlayıp tarar veya evindeki güzel kokudan süründükten sonra camiye gider, fakat orada yan yana oturan iki kimsenin arasını açmaz, sonra Allâhü Tealâ’nın kendisine takdir ettiği kadar namaz kılar, daha sonra sesini çıkarmadan imamı dinlerse, o cumadan öteki cumaya kadar olan günahları bağışlanır.” buyurulmaktadır (Sahih-i Buhârî, Cuma 6,19). Zaten sadece Cuma namazları için değil, cemaatle kılınan diğer namazlar için dahi mescide gidecek kimselerin, kokusu diğer insanları rahatsız eden soğan, sarımsak ve pırasa gibi yiyecekleri pişirmeden çiğ olarak yememeleri lazımdır. Zira bir hadis-i şerifte: “Kim sarımsak, soğan, pırasa yemişse, mescidimize yaklaşmasın. Çünkü insanoğlunun rahatsız olduğu şeyden melekler de rahatsız olur” buyurulmuştur (Sahih-i Müslim, Mesâcid 74).

Cuma günü camiye giden kimse başkalarına rahatsızlık verecekse veya hutbe başlamış ise bulabildiği yere oturur. Eğer yer bulamaz ve ileri saflarda da boş yer olursa zarureten boş yere kadar gidebilir. Hatip minbere çıkınca cemaatin konuşmayıp sükut etmesi, selam alıp vermemesi, nafile namaz kılmaması icabeder. Zira bir hadis-i şeriflerinde Peygamber Efendimiz (s.a.v.): “Cuma günü imam hutbe okurken arkadaşına sus desen hata yapmış olursun” buyurmuşlardır (Muhît-ı Serahsî’den naklen Elmalı). Hattâ hutbede Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in mübarek isimleri zikredilince cemaatin Salât-ü Selam’da bulunmaksızın yalnız dinlemekle iktifa etmesi daha faziletlidir. İmam-ı Ebû Yûsuf Hz.’den rivayet edilen bir kavle göre bu halde gizlice Salât-ü Selam okunur.

Muhterem Mü’minler,

Bir mühim husus ta şudur: Cuma’nın farzından sonra kılınan on rekat namaz kılınmadığı takdirde, bir noksanlıktan dolayı Cuma Namazı kabul olunmamışsa, öğle namazı üzerine borç olarak kalır. Bu sebeple Cumanın farzından sonra kılınan bu on rekati mümkün mertebe terk etmemelidir.
Din-i Celil-i İslam’ın en mühim alâmetlerinden biri ve Müslümanların Bayramı olan Cuma gününe âzamî derecede ehemmiyet vermek, ve Cuma vaktinde de mümkün olduğunca uyanık olmaya çalışmak lazımdır.

uzman.:
Hutbe: Mü´minler farklıdır, 19 Safer 1433 (13 Ocak 2012

 



 
استعيذ بالله : وَالَّذِينَ لَا يَشْهَدُونَ الزُّورَ وَإِذَا مَرُّوا بِاللَّغْوِ مَرُّوا كِرَاماً

 
قال رسول الله {صلعم} : مَنْ كَانَ يُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ فَلْيَقُلْ خَيْرًا أَوْ لِيَصْمُتْ

 

Muhterem Mü’minler,

Hz. Allah (c.c)’ın insanlar için koyduğu her sınır, dünya ve ahiret saadetine ulaştıran birer vasıtadır. Bu sebeple, Allah ve Rasülüne inanan, Kur’an-ı Kerim’i kendisine rehber olarak kabul eden her müslüman, birçok yönleriyle diğer insanlardan farklıdır. Söylediği bütün sözlerin, yaptığı bütün işlerin hesabını vereceğine inanan bir mü’min, elbette başkalarından farklı olacaktır.

Bu itibarla, söz ve davranışlarında ölçülü olmak, ciddi olmak, güvenilir olmak, inanan kimselere has özelliklerdir. Bunun içindir ki, ağzından yalan çıkmaz, söz getirip götürme olmaz. O, ya hayır söyler ya da susmasını bilir. Hakiki mü’min olmanın ve Cennet-ü Alaya aday olmanın yolu budur.

Sevgili Peygamberimiz (s.a.v) bize bu yolu nasıl tarif buyuruyorlar:

“ Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimse, ya hayır söylesin veya sussun”(1)

“ Koğuculuk yapan (söz getirip götüren) kimse Cennet’e giremez.”(2)

“ Kim bana iki sakalı (yani ağzını) ve iki ayağı arasını (namus ve iffetini)

koruyacağına söz verirse, ben de O’na Cennet için kefil olurum.(3)

 “ Hased’den sakının. Çünkü hased, ateşin odunu yiyip bitirdiği gibi bütün iyi ve güzel amelleri yiyip bitirir.”(4)

“ Sizin için en çok korktuğum şey, küçük şirk yani riya (gösteriş) dır.”(5)

Aziz Mü’minler,

Görülüyor ki, müslüman, söz ve davranışlarında ölçülü olmalı, Allah ve Rasülünün hoş görmediği hiç bir işi yapmamalıdır. Yalan, dedikodu, kin, hased, alay ve riya gibi kötü sıfatları üzerinde taşımamalı, kötülüklerin ve haramların işlendiği mahallerde bulunmamalıdır.Yalan yere şahitlik yapmamalı, boş söz konuşanlara rast geldiği zaman, bulaşmadan vâkârla oradan geçip gitmelidir.(6)

Değerli Mü’minler,

Müslümanın yemesi, içmesi, giyinmesi, kazanması ve harcaması bile farklıdır. Hep helal kazanç peşinde koşar. “Kazanayım da nasıl olursa olsun” düşüncesi onun inancında yoktur. Şunu da hiç bir zaman aklından çıkarmaz: Müslümanlık, kendi arzu ve isteklerimize göre değil, Mevlâ-i Zülcelâl Hazretlerinin çizdiği sınırlar içinde ve O’nun istediği şekilde yaşamak suretiyle değer kazanır.

O halde, gelin şu ilahi fermana kulak verelim:

“ Ey iman edenler, Allah’tan nasıl korkmak lazımsa öylece korkun. Ancak müslüman olarak can verin.”(7)                                                                         


(1)El Furkan,72; (2)Buhari, Müslim, Ebu Davud,Tirmizi,et Tac c.5 s.183; (3)Müslim, Müsned-i Ahmed et Tac c.5 s.24; (4)Buhari, Tirmizi, Müsned-i Ahmed, et Tac c.5 s.183;  (5)Ebu Davud, İbn-i Mace,et Tac c.5; (6)Müsned-i Ahmed, et Terğib ve’t Terhib, c.1 s.69; (7)Al-i İmran 10

uzman.:
Hutbe: Hidayet, 26 Safer 1433 (20 Ocak 2012)

 
استعيذ بالله إِنَّكَ لَا تَہۡدِى مَنۡ أَحۡبَبۡتَ وَلَـٰكِنَّ ٱللَّهَ يَہۡدِى مَن يَشَآءُ‌ۚ وَهُوَ أَعۡلَمُ بِٱلۡمُهۡتَدِينَ
 
قال رسول الله {صلعم} : أحب الناس إلى الله تعالى أنفعهم للناس

 

Muhterem Mü’minler!

Hutbemiz İNSANLARIN HİDAYETİNE VESİLE OLMANIN KIYMETİ hakkındadır.

Bütün peygamberler insanların Allah’ın rızasını kazanıp ahirette azaba uğramamaları için gönderilmişler, bu uğurda birçok sıkıntılara maruz kalmalarına rağmen bu vazifelerini hiç bırakmamışlardır. Bu itibarla insanların hidayeti için gayret göstermek her zaman çok kıymetli bir haslet olmuş, bilhassa dinimiz bu mevzu üzerinde çok durmuştur. Dünyevi ve uhrevi saadet bu yüce dine tabi olmakla mümkün olduğu için, bir kişinin İslam’ı bulup yaşamasına vesile olmak çok kıymetli bir haslettir.

Hidayet Allah’tandır. Tüm dünya bir araya gelse,  Allah’ın hidayet vermediği kimsenin hidayeti elde etmesine imkân yoktur. “Doğrusu sen sevdiğine hidayet edemezsin. Ve lakin Allah kimi dilerse hidayete erdirir ve hidayete erecek olanları en iyi O bilir.”  mealindeki Kasas Suresi’nin 56. Ayet-i Kerimesi bu hususu ifade etmektedir. Ancak bu hal, yani hidayetin ancak Allah’ın izni ile tahakkuk etmesi, insanların hidayeti için gayret gösterilmesine mâni değildir. Bu hususta en büyük gayret Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e aittir. Hayatı boyunca bu uğurda gayret göstermiş, kendisine vazgeçmesi karşılığında birçok dünyalıklar vaat edilmesine rağmen asla tereddüt etmeden vazifesine devam etmiştir.

Muhterem Müslümanlar,

Bir kişinin hidayetine vesile olmak, dünyanın en kıymetli malına sahip olmaktan daha hayırlıdır. Zaten bir hadis-i şerifte de “senin için üzerine güneşin doğup-battığı her şeyden hayırlıdır[1]” ifadesi konuyu çok güzel ifade etmektedir.

Bir hadis-i şerifte şöyle buyruluyor: “İnsanların en hayırlısı, insanlara en çok faydası dokunandır”[2] Müslümanlara Allah’ın rızasına giden yolu gösterip İman-ı Hakiki’yi elde etmelerini temin etmekten daha güzel ne olabilir ki?

Ebu’l Faruk Silistrevi Hz.leri de bütün gücüyle Ümmet-i Muhammed’in hidayeti için gayret sarfetmişler ve şöyle buyurmuşlardır: “Vazifeniz batağa düşmüş olan ümmet-i Muhammed’in evladını bataklıktan kurtarmak, gaye rızâ-ı ilâhîdir.[3]


[1] Mu’cemu’l-Kebir, 1. Cild, 315

[2] Mu’cemu’l-Kebir, 12. Cild, 453

[3] Sunguroğlunun Notları,159

uzman.:
Hutbe: Islami Edep, 04 Rebîulevvel 1433, 27 Ocak 2012

 
استعيذ بالله:  لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِّمَنْ كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الْآخِرَ وَذَكَرَ اللَّهَ كَثِيراً
قال رسول الله {صلعم} : يَسِّرُوا وَلاَ تُعَسِّرُوا بَشِّرُوا وَلاَ تُنَفِّرُوا

 

Muhterem Müslümanlar,

Yüce İslam dininin iman ve salih amel ile yücelttiği Müslüman, her hususta edebe riayet etmek durumundadır. “Beni Rabbim terbiye etti, onun için de edebimi güzel yaptı” buyuran şânı yüce bir peygamberin ümmeti olarak, ferdî davranışlarımızda ve toplum içinde en güzel özelliklere sahip olmamız lazımdır. “Bu ahlâka nasıl sahip olacağız ve bu seviyeye nasıl ulaşacağız?” diye sormaya hiç gerek yoktur, çünkü Hz. Allah (c.c.), peygamberimizde “güzel bir örnek bulunduğunu”(1) âyetleriyle haber vermektedir. Allah’ın rızasını kazanmak ve âhiretin saâdetlerine erişmek isteyen kimsenin takip edeceği yol ve kendisine tatbik edeceği huy budur.

Kıymetli Mü’minler,

Ömür sermayesinin değerini bilen insan, mânâsız ve faydasız sözlerle vakit öldürmemelidir. Yapacağı işlerde tertipli ve prensipli olmalı, gelişi güzel ve düzensiz hareket etmemeli, tedbiri elden bırakmamalıdır. “Ağır başlı olmanın Allah’tan, acele etmenin şeytan’tan olduğunu”(2) unutmamalıdır.

Toplum içinde sevilen ve saygı duyulan bir insan olabilmek için hareketlerimize dikkat etmemiz, temizliğe riâyette kusur etmememiz gerekmektedir. İnsanların arasına çıkaca-ğımızda ve bilhassa büyük kalabalıkların arasına karıştığımızda güzel ve temiz elbiselerimizi giymemiz lazımdır. Tevazû sahibi olayım düşüncesiyle üstü başı dağınık ve perişan halde cemiyet içinde bulunmak, tevâzûu yanlış anlamak olur. Rasülullah Efendimizin şu hadis-i şerifleri ne kadar dikkat çekicidir: “Elbisenizi güzel yapın, vasıtalarınızı iyileştirin. O derece ki, insanlar arasında (ette) ben gibi olun.”(3)

Görgü kurallarına da son derece dikkat etmeli, esnerken ağzını kapamalı, yemek yerken ağzını şapırdatmamalı, su içerken üç nefeste içmeli ve nefes alıp verme esnasında bardağı ağzından uzaklaştırmalıdır. Bereketin hâsıl olması için sağ elimizle alıp vermeli, sağ elimizle yiyip içmeliyiz. Zirâ şeytan bu gibi işlerini sol eliyle yapar. Ona muhalefet, sünnete uymak olur. Misafirlerimize çay, kahve gibi içecek ikramında, oda kapısından girdiğimizde, sağımızda bulunan kimseden başlamalı, o istikâmetteki sırayı takip etmelidir.

Muhterem Cemaatimiz,

Dinimiz kolaylık dinidir. Müslüman da din kardeşlerine kolaylık gösteren ve zorluk çıkarmaktan sakınan kimse olmalıdır. Rasülullah (s.a.v.)’in “Kolaylaştırın, zorlaştırmayın, müjdeleyin, nefret ettirmeyin.”(4) hadis-i şerifini unutma-malıdır.

İman sahipleri kalblerinde taşıdıkları imanın tesiriyle, insanlara ve diğer canlılara merhamet ederler. Çünkü; “Sen, yerde olana acı ki, göktekiler de sana merhamet etsinler” (5) hadîsinin sırrına nâil olmaya çalışırlar.

Ayrıca bir kimse, muhabbet gösterdiği bir kardeşine ona olan sevgisini söylemelidir. Sünnete uygun olan da budur. Allah’ın Rasülü (s.a.v.) “Sizden biriniz, (müslüman) kardeşini sevdiği zaman, onu sevdiğini kendisine açıklasın. Çünkü bu davranış, kaynaşmada daha hayırlı ve sevgide daha kalıcıdır.” (6)

İzaha çalıştığımız dini bazı edeplerle alâkadar olan Müslümanlar, bu esasları öğrenip yaşamaya çalışmalı, evlâdını da bu ölçülere göre terbiye etmelidir. Rasülullah Efendimiz (s.a.v.), “Evlâdınıza ikram ediniz, onların edeblerini güzelleştiriniz” (7) buyuruyorlar.


1.Ahzab,21 2.Terğib-Terhib c.3 s.418 3.Feyzül Kadir c.1 s.192 4.Terğib-Terhib c.3 s.417 5.Feyzül Kadir c.1 s.473 6.Feyzül Kadir c.1 s. 74 7.İbni Mâce, c.2 s.12

uzman.:
Hutbe: Mevlid Kandili.

 

11 Rebîulevvel 1433 (3 Şubat 2012)

 
استعيذ بالله بسم الله الرحمن الرحيم: لَقَدْ جَاءكُمْ رَسُولٌ مِّنْ أَنفُسِكُمْ عَزِيزٌ عَلَيْهِ مَا عَنِتُّمْ حَرِيصٌ عَلَيْكُم بِالْمُؤْمِنِينَ
رَؤُوفٌ رَّحِيمٌ
قال رسول الله {صلعم}  : اِنَّمَا اَناَ رَحْمَةٌ مُهْدَاةٌ (1)

 

Muhterem Mü’minler,

Bu akşam yani Cuma’yı Cumartesi’ye bağlayan gece Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v)’in âlemleri şereflendirdiği, nurlu vücudunun dünyaya intikal ettiği mübarek Veladet Kandilidir.

Cenab-ı Hakk’ın biz kullarına maddi ikramları olduğu gibi, manevi ihsanları da vardır. Maddi-manevi lütuflar, ilahi ikramlar arasında böyle mübarek geceler de vardır.

Rasülullah Efendimiz, Rebiul Evvel ayının 12. gecesinde dünyayı şereflendir-mişlerdir. Bu itibarla bu ayın 12. gecesi Hicri senemizin ilk kandilidir.

Kâinât, varlıklar, ümmeti olduğumuz Peygamberimiz hürmetine yaratılmıştır. O’nun aşkına var edilmiştir. Kudsi Hadisinde Rabbimiz “Habibim, Sen olmamış olsaydın, alemleri yaratmazdım. Seni var ettiğim için mahlukatı halk eyledim” buyurmuşlardır.

Rasülullah Efendimizde: “Bana Cebrail geldi de şöyle söyledi; Hz. Allah şöyle buyuruyor: Şayet sen olmamış olsaydın, cenneti yaratmazdım, eğer sen olmasaydın cehennemi de yaratmazdım”. (2)

Böylece bütün varlıkların sebeb-i vücûdudur. Nâ mütenâhi hamd-ü senâlar olsun ki, böyle bir peygambere ümmet olduk. Bu şeref hepimize yeter, yeter de artar.

Cenab-ı Hak bütün peygamberlere Rasülullah Efendimizi haber veriyor. Hz. Adem başta olmak üzere hepsi haberdar ediliyor; O’nun ümmeti haber veriliyordu. Öyle ki Hz.Adem’e Allahımız; “Seni Muhammedin nurundan yarattım Ya Adem, senin vücudunda parlayan nur Habibimin nurudur” buyurmuştur. Hz. Adem’ de Peygamberimiz’in nuru parlarken melekler nereye gitse ardından geliyorlar, o nuru ziyaret ediyor, bakmaya doyamıyorlardı.

Miladi 571 yılı, mevsim ilkbahar, Nisan ayının 20. günü, yevmül Ehadi yevmül İsneyne bağlayan gece, Pazarı Pazartesiye bağlayan gece, Birinciyi İkinciye bağlayan gece…

Hz. Allah’a inanmadan, O’nu kabul etmeden, O’na itaat etmeden, tâbi olmadan, sevmeden, O’nunla olmadan, yani Hz.Allah olmadan hiç bir şey olmaz, olunamaz. Hâsılı, herşeyin yaratıcısı, sahibi, terbiye edeni, rızıklandıranı, yaşatanı Cenab-ı Hak olduğuna göre, herşeyin yaratılış sebebi de Hz. Muhammed (s.a.v)’dir.

Bu vesileyle bu gün saat 18.30 itibariyle başlayıp, Mevlid-i Şerif, Vaaz-u Nasihat, Yatsı ve Tesbih Namazıyla ihya etmeye çalışacağımız Kandil Proğramımıza hepinizi dâvet ediyoruz.

Hutbemizin başında okuduğumuz ayeti kerimenin mealiyle mevzumuza nihayet verelim: “Andolsun, size kendinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır ve güç gelir. Üzerinize çok düşkündür. Mü’minleri cidden esirgeyicidir, bağışlayıcıdır.” (Sure-i Tevbe 128)

1.Feyz’ül-Kadir,c.2 s.572; 2.Siret-ün Nebeviyye c.1 s.6 (Siret-i Halebi kenarında)

Navigasyon

[0] Mesajlar

[#] Sonraki Sayfa

Tam sürüme git
Seo4Smf 2.0 © SmfMod.Com | Smf Destek