Haberler:


X adresimiz

Ana Menü

Akaid ile alakali degisik konular

Başlatan müteallim, 14 Aralık 2007, 00:59:10

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

müteallim

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

 
1. SORU

Bir kimse öldüğünde Münker ve Nekir melekleri gelerek ona Muhammed sallAllahu aleyhi ve sellem ve onun risaleti hakkında soru sorduklarında o bu sorulara cevap veremezse Allah-u Teâlâ kıyamete kadar azap mı eder, yoksa belli bir zamana kadar mı azap eder?

 
1. CEVAP

Ayet ve hadislerde bildirildiğine göre muhakkak ki kafirlere ve küfri nifak işleyen kimselere sonsuza dek sürecek azap vardır.

  (Bu konuda bildirilen ayetler şunlardır:

"Onlar (kafirler) ateşten çıkmayacaklardır." (Bakara: 167)

"Deve iğnenin deliğinden geçinceye kadar cennete giremeyecekler." (A’raf: 40)

" Onlar tam olarak ölmezler. Onlardan azab da hafifletilmez. Kafirleri işte böyle cezalandırırız." (Fatır: 3)

 
Ahmed b Hanbel’in Bera b Azib’den rivayet edip Ebu İvane’nin "Kabir sualleri hakkında" adlı kitabında sahih dediği uzunca hadisin son kısmında:

"Sonra onun (kabirde azab gören kişi) için ateşten bir delik açılır. Kıyamete kadar bu delikten o kişiye duman ve azap gelir."

 
Başka bir rivayette de şöyledir:

"Sonra onun (kabirde azab gören kişi) için sağır, dilsiz ve kör bir adam gelir. Onda demirden bir çubuk vardır. Şayet onunla bir dağa vursa dağ un-ufak olur. Bu çubukla ölüye bir darbe vurulur ve ölü paramparça olur. Sonra kabirdeki adam eski şekline döner, ve azap bu şekilde tekrarlanır."

 
Ahmed ve Tirmizi’nin Ebu Hureyre’den rivayet ettiği ve İbn-i Hibban’ın "Kabir sualleri hakkındaki" kitabında rivayet edip sahih dediği hadis şöyledir:

"Toprağa "sıkıştır" denilir. O, ölü üzerine kapanır ve ölünün uzuvları, birbirine geçer. Allah onu yattığı yerden diriltinceye kadar ona bu şekilde azap edilir."

 
Tirmizi’nin Ebu Said’den rivayet ettiği hadis şöyledir:

"Yer onun üzerine kapanır ta ki uzuvları birbirine geçinceye dek. Ona yetmiş tane ejderha hazırlanır. Onlardan her biri yeryüzüne bir üflese ondan hiçbir şey kalmaz. İşte bu ejderhalar o ölüye hesap için tekrar dirilinceye dek ateş püskürtüp tırmalar."

 
Bu haberlerin verdiği ortak mana:

Kafirlerin her birine değişik şekilde azap edilmesidir.

 
İbn-i Ebi’d Dünya "Kabirler" kitabında Şabi’den şunu nakletti:

Bir adam bir kabrin yanından geçerken kabirden çıkan birini gördü. Öyle ki başka bir adam ona demirden bir sopa ile vurunca adam yerin dibine geçiyordu. Sonra tekrar mezardan çıkıyor ve bu şekilde tekrar ediyordu. Bu haber Rasulullah’a ulaşınca bu olayı şöyle açıkladı:

"İşte bu Ebu Cehl İbn-i Hişam’dır. O, kıyamete kadar böyle azap olunur."

  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

müteallim

2. SORU
Ölü, mezarının yanına oturan kimseyi tanır mı?

Kur’an okumasını işitir mi?

 
2. CEVAP

Bu soruda iki mesele vardır.

Birincisi: Ölünün, kabrinin başına gelen kişiyi bilip bilmemesi.

İkincisi: Okunan Kur’anı işitip işitmemesidir.

Soruyu yalnız kabre yakın olduğu zaman duyması veya kabirden uzak olduğu zaman duymaması diye ve Kur’an okunmasını işitip, diğer sözleri işitmez diye sınırlandırmak anlamsızdır. Sorunun cevabında bunları ayrı ayrı açıklayacağız.

 
Ölünün, mezarını ziyaret eden kişiyi tanıması ve onun söylediklerini işitmesi, tartışma konusu olan meşhur "Ölümden sonra ruhlar nerede ikamet eder?" sorusunun bir parçasıdır.

İbn-i Abdul Bir ve diğer alimlerin rivayetine göre hadis ehlinin çoğu ruhun ölünün kabrinin etrafında olduğu görüşündedirler. Fakat bu alimler bunun şehitler için de geçerli olduğunu söylemekten çekinmişlerdir. Zira bu konuda zahirinden bunun tam aksi anlaşılan hadisler varid olmuştur. (Bu konudaki açıklama ilerideki bu soruların cevabında yapılacaktır.) Nebilerin diğer bakımdan şehitlerden daha üstün olduğunda şüphe yoktur. Şüphesiz onların ruhları da şehitlerin ruhlarından faziletçe daha üstündür.

Bu ikisi dışındaki ruhlar mümin ve kafir olmak üzere ikiye ayrılır. Kafirlerin ruhu (daha önce geçtiği ve gelecek bazı soruların cevabında görüleceği üzere) keder, sıkıntı, tatsızlık, üzüntü ve azap içindedir.

Mü’minin ruhu ise eğer Allah’a isyan olarak ma’siyette bulunmuşsa kafirin azabından daha hafif olan bir azap içinde, eğer Allah’a itaat içinde yaşamışsa müjde ve sevinç içindedir. (Bu konudaki ayrıntılı açıklama ileride gelecektir.) Sahih hadislerin zahirinden anlaşıldığına göre müminlerin ruhları yükseklerde, kafirlerin ruhları ise ateştedir.

Bu iki guruptaki ruhların da cesedle bağlantısı vardır. Fakat bu bağlantı manevi bir bağlantı olup, dünya hayatındaki ruh ile cesed bağlantısına benzemez. Bu olaya en çok benzeyen uyku hadisesidir. Uyuyanın ruhu cesedinden ayrılmıştır. Fakat bu bir daha dönmemek üzere olan tam bir ayrılık değildir. Burada ruhun cesedle olan bağları kuvvetlidir. Ölünün ruhu ise cesedinden tamamen ayrılmıştır. Fakat ruh ile beden arasında mümin için nimetleri hissedecek, kafir için ise azabı hissedecek bir bağlantı kalır.

Ehl-i Sünnet’in tercih ettiği görüşe göre; ruhlara verilen nimet ve yapılan azap beden tarafından da hissedilir. Buna göre berzah alemindeki nimet ve azab hem ruh hem de bedene tattırılır.

Ehl-i Sünnet’ten bir kısmı ise bunun sadece ruha tattırılacağını söylerler. Bazı kitaplarda tercih edilen görüşü destekleyen manevi mütevatire ulaşmış bir çok rüyalar yer almaktadır.

(Manevi mütevatire ulaşan rüya; Aynı rüyanın birçok kişi tarafından görülmesi o rüyayı manevi mütevatire ulaştırır.)

Ebu Bekr İbn-i Ebi-d Dünya "El Kubur" kitabında Ebu Abdullah bin Mundeh "Er-ruh" kitabında Abdu’l Bir "El-İstizkar" kitabında Abdu’lhak "El-Akibeh" kitabında ve diğer alimlerin kitaplarında bu hususta birçok rüyalar nakledilmiştir. Bu rüyalar delil derecesine yükselmese de, eğer bu konuda bir delil yoksa bir tercih unsuru olabilir.

 
Bunu bu şekilde açıkladıktan sonra azab ve nimetin hem ruh hem de bedenle tadılacağı hususunda şöyle söylüyorlar:

"Ölü kendisini ziyaret edeni bilir ve yanında Kur’an okuyanı da işitir. Çünkü ruh bedenden ayrılmadığına göre ölünün ziyaret edeni tanıması ve Kur’an okuyanı işitmesinde engel teşkil edecek bir şey yoktur.

Azab ve nimetin sadece ruhlara tattırılacağı görüşünde olanlar ise:

"Ölü ziyaret edeni tanıyamaz, Kur’an okuyanı işitemez" demiyorlar.

Ancak bu görüş sahiplerinden bazıları;

"Azap gören ruhlar azabla, nimetlendirilen ruhlar da nimetle meşgul oldukları için bunları işitmeyip, tanımayacaklar" derler.

Bunu söyleyenler azdır ve meşhur olan; bu görüşün aksi olan görüştür. (Dördüncü sorunun cevabında bu tercih edilen görüşü kuvvetlendiren bazı şeyleri Allah’ın yardımıyla zikredeceğiz.)

  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

müteallim

3. SORU
Ölü için sadaka verme, köle azat etme, kurban kesme ve vakıf olarak bir şey bırakma gibi hayırlı amellerin sevabı ölmüş kimseye ulaşır mı?

 
3. CEVAP
Ehl-i sünnet alimlerinin çoğunluğuna göre ölü için sadaka vermenin sevabı ölmüş kimseye ulaşır. Ve ona fayda verir.

Bid’atçilerden bazıları ehl-i sünnetten ayrıldılar ve şöyle dediler:

"Ölen kimse için kendi yaptığından başka hiçbir şey fayda vermez."

Fakat ölü hakkında sadakanın fayda vereceği meşrudur ve sahih haberlerle sabit olmuştur. Ve ölü bundan yararlanır. Bununla ilgili haberler Buhari ve Müslim ve diğer kitaplarda geçmektedir. Müslim’in sahihinin mukaddimesinde İbn-i Mübarek’ten nakledildiğine göre ölü için verilen sadakanın ona fayda vereceği konusunda ihtilaf yoktur. Alimler, mü’minlerin ölüye yapacakları istiğfar ve duaların ona fayda vereceğinde icma ettiler. Bu icma: bid’atçilerin; ölüye ancak hayatında yaptıkları fayda verir, diye sınırlandırdıkları şeklindeki görüşü reddeder.

Ölü için yapılan şeylerden sadaka, ona fayda verdiğine göre köle azadı, kurban yahut vakıf da sadaka gibidir ve ölüye fayda verme açısından aralarında hiçbir fark yoktur.

Ehl-i sünnet alimleri bedenle yapılan ibadetler hususunda ihtilaf etmişlerdir. Seleften ve hanefilerden bazıları Ahmed b. Hanbel’den gelen bir rivayete dayanarak ölü için yapılan bedeni ibadetlerin de ölüye fayda vereceğinin sahih olduğu görüşündedirler.

Buhari ve Müslim’de şu rivayet geçmektedir:

Ebu Katade radiyAllahu anh bir kişinin iki dinarlık borcuna kefil oldu. Daha sonra kefil olduğu bu adam öldüğünde Ebu Katade ona ait borcu ödeyince Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem ona:

"İşte şimdi onun derisine serinlik verdin" dedi.

 
İbni Hamden El Hanbeli "Reaya" kitabında ölüye fayda versin diye, Allah’a yaklaşmak için yapılan her şeyin ölüye fayda vereceğini açıklamıştır. Bu amel ister mali olsun, ister bedeni olsun fark etmez. Sadaka, köle azadı, namaz, hacc, Kur’an okuma gibi bütün amellerin sevabı ölüye fayda verir, demiştir.

Sonra şöyle devam etti:

Denildi ki: bu amel işlenirken veya işlenmeden önce ölüye faydalı olsun diye yapmaya niyet edilirse bu ölüye ulaşır. Fakat amel yapıldıktan sonra sevabı ölüye olsun diye niyet edilirse olmaz. Hanbelilerden bazı alimler böyle bir şart koşarlar. Delilleri ise Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem’in ölü için hayır yapmak isteyen bir kişiye hiçbir zaman; "Allah’ım bu amelin sevabını şu kimseye ver, şu kimseye verme" diye söylemesini emretmemesidir.

Selefin de bir amel yaparken böyle şeyler söylediği nakledilmemiştir.

 
Bazı alimler:

"Bir ölü için bir amel yapılacaksa o amele başlarken ölü için niyet edilmesi şarttır, şayet amel bittikten sonra niyet edilirse bu geçersizdir" demişlerdir.

Bazı alimler şöyle demişlerdir:

"Amel yaptıktan sonra amelin sevabının ölüye bağışlanması geçerlidir. Zira kişi ibadet ettikten sonra şöyle dua eder: " Allah’ım bu amelin sevabını falan ölüye ulaştır."

Bundan dolayı bu alimler amele başlamadan önce ölü için niyet etmeyi şart koşmamışlardır. Doğru olan rasule ittibadır.

Bu konuda; niyeti, amelin başlangıcında şart koşan görüş tercih edilir. Çünkü ameller niyetlere göredir. (İnşeAllah bu soruların sonuna doğru bu konuda daha geniş açıklama gelecektir.)


  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

müteallim

4. SORU

Kur’an okumanın sevabı ölüye ulaşır mı?

Şayet ulaşırsa kabir yanında okunduğu zaman mı, yoksa uzakta okunduğunda mı ulaşır?

Ve ölü okuma sevabının tamamını mı yoksa dinleme sevabını mı alır?

 
4. CEVAP

Burada iki mesele var. Bu meselelerden birincisi, ikinci meselenin bir parçasıdır. Ben bu konuda Hanbeli mezhebinin şu görüşünü tercih ettim.

Okuyucu, ölü için niyet edip okumaya yöneldiğinde okuduğu Kur’an ölüye fayda verir ve sevabı da ona ulaşır.

 
Bazı alimler şöyle dedi:

Okumanın başında ölü için okumaya niyet etmek şart değildir. Bilakis önce okuyup sonra bunun sevabını ölüye hediye ederse bu sevap ölüye ulaşır. Daha önce zikrettiğim gibi birinci görüş tercih edilmiştir.

Bu iki görüş arasında yani Kuran’ın kabirde okunmasıyla kabirden uzakta okunmasının sevabının ölüye ulaşması hususunda fark yoktur. Her iki durumda da okumanın sevabı ölüye ulaşır.

 
Bazı Şafiiler ölü ancak dinleme sevabı alır dediler. Bu görüşün iki kurala dayandığını söylediler.

Birincisi: Sevabı hediye etmek sahih değildir.

İkincisi: Ruhlar kabirler etrafındadır. Azaplanmayı ve nimetlenmeyi bedenlerinin hissetmesi sebebiyle ölülerin ruhları, kabirle ve bedenle manevi bir birleşmeyle birleşmişlerdir. (Bedenin azap ve nimeti hissetmesinin sabitliği daha önce açıklanmıştı.)

Bunun için ölü okumayı duyar ve duyunca da dinleme sevabı ona ulaşır. Bu söz, söyleyen kişiyi çıkmaza sokar. Çünkü ölünün idraki ve duyuşu mükellef kişilerin (dirilerin) idraki gibi değildir. Bu konuda Allah’ın fazlına ihtiyaç duyar. Allah isterse ölüye duyma nimetini verebilir.

Şafiilerden bazıları okuma sevabı konusunda başka bir görüş ileri sürdüler. Kur’an okurken ölü için niyet edilirse doğru olmaz.

Eğer önce kendisi için okur, sonra bu sevabın ölüye ulaşması için Allah’a dua ederse ölüye sevabın ulaşması bu şekilde mümkün olur. Zaten bu da dua hükmündedir. Onun işi Allah’a kalmıştır, isterse onun duasını kabul eder, isterse kabul etmez. Bu söz onlarda şu sözü söyleyen kimsenin sözüne zıt değildir:

Sevabı hediye etmek doğru değildir. Çünkü kul, mal konusunda hibe etme hakkına sahip olduğu gibi, ibadetler (sevap) konusunda herhangi bir tasarruf hakkına sahip değildir. Çünkü burada okuma sevabının ölü için olmasını amaçlıyor, veya "sevabımı ölüye verdim" diyor. Bu görüş daha önce zikredilen duaya zıttır. Daha önce de geçtiği gibi sevabın ölüye ulaşması kesin değildir. Kabirde Kur’an okuma hakkında sahabelerden gelen rivayetler azdır. Fakat dört mezhep zamanından günümüze kadar müslümanlar Kuran’ı ölünün mezarının yanında okumayı sürdüre gelmişlerdir.

 
Ahmed İbn-i Muhammed İbn-i Harun Ebu Bekir-il Hilal bu konuda "Cami" kitabında şöyle dedi:

Abbas İbn-i Ahmed-İddevri bize şöyle dedi:

Ahmet İbn-i Hanbel’e kabirlerin yanında Kur’an okumak konusunda bir şey bilip, bilmediğini sordum.

"Bilmiyorum" dedi. Sonra dedi ki:

Yahya Bin Muin’e sordum. Mübeşşir Bin İsmail El-Halebi’den şöyle dedi:

Abdurrahman İbnil Ala Bin El Lahlah’ın babasından şöyle dedi:

Babam dedi ki; Ben öldüğüm zaman beni lahite koy ve Allah’ın adıyla Rasulullah’ın sünneti üzere de, başımın yanında Bakara’nın başlangıcını ve sonunu oku.

 
Ben İbn-i Ömer’in de bu şekilde vasiyet ettiğini duydum. Sonra Hilal başka bir rivayette şöyle dedi:

Ahmed İbn-i Hanbel bir cenazede iken ölü defnedilince, kör bir adam kabrin yanına gelerek Kur’an okudu. Ahmed Bin Hanbel ona şöyle dedi:

"Ey adam kabrin yanında Kur’an okumak bid’attir."

Muhammed İbn Kuddeme ona şöyle dedi:

"Ey Eba Abdullah! Mübeşşir El Halebi hakkında ne diyorsun?"

Ahmed Bin Hanbel dedi ki:

"Güvenilir bir zattır."

Ona Mübeşşir’il Hanbeli’nin daha önceki yukarıda zikredilen hadisini zikredince Ahmed Bin Hanbel radiyAllahu anh ona şöyle dedi:

"Adamına git ve okumasını söyle."

Hilal aynı şekilde şöyle demiştir:

Ebu Bekr El-Mervuzi bize şöyle demiştir:

Ahmed İbn-i Muhammed İbn-i Hanbeli’yi şöyle derken işittim:

"Kabirlere girdiğiniz zaman; Fatiha, Felak, Nas ve İhlas surelerini okuyun ve okuduklarınızı kabir ehline hediye edin, böylece bu okuduklarınızın sevabı onlara ulaşır."

Aynı şekilde Zaferani’nin şöyle dediği rivayet edilmiştir:

"Şafii’ye radiyAllahu anh kabrin yanında Kur’an okuma hakkında sordum"

O şöyle dedi:

"Bir sakınca yoktur."

Zaferani güvenilirdir ve Şafii’nin eski görüşünü rivayet etmiştir ve Şafii’den rivayet ettiği bu rivayet gariptir. Şafii’nin yeni görüşünde eski görüşüne muhalif bir şey varit olmadıkça eski görüşüyle amel edilir, fakat Şafii’nin Kuran’ın sevabının ölüye ulaştığını söylediği yeni görüşü şöyledir:

"Kur’an zikrin en şereflisidir. Zikir, zikredildiği yer için bir bereket sağlar ve bu bereket orada bulunanlara yayılır."

Bu görüşün temeli şuna dayanmaktadır:

Kabre iki hurma dikildiği zaman bunlar yaşadıkları müddetçe Allah’ı tesbih ederler. Böylece onların tesbihleri sonucu kabirde sahibi için bir bereket hasıl olur ve bu bereket dallar kuruyuncaya kadar devam eder. Rivayetin bu tefsiri bazı müfessirlere göredir. Bitkilerin Allah’ı tesbih etmesinin bereketi hasıl olunca zikirlerin en şereflisi olan Kur’an; ki hayvan, bitki ve cansızlardan daha şerefli olan ademoğlu tarafından okunuyor, bilhassa okuyan salih kişi ise bu Kuran’ın bereketinin hasıl olması tabii ki daha evladır. Allah en iyisini bilir.

 
İçinde Abdulhak’ın da bulunduğu bir grup alimler ölünün duymasına, ölü hakkında selam vermenin meşruiyetini delil olarak göstererek şöyle dediler:

"Eğer ölü selamı işitmeseydi onlara yapılan hitap boş ve faydasız olurdu."

Bu zayıf bir görüştür. Çünkü bu, bunu gerektirmez. Namazdaki teşehhüdde Rasulullah’a hitaben selam söylenir. Elbette Rasulullah teşehhüdde ona bütün selam söyleyenleri duymaz. Mezarların yanından geçen kimsenin mezardaki mü’minlere selam söylemesi ölülerin, o selamı duymasını gerektirmez. Bu dua mahiyyetindedir. Ve "Ey Rabbim! Onların üzerine selam olsun" demektir. Aynı şekilde namazda rasule "Ey Allah’ın rasulü! Selam senin üzerinedir" demek yani "Ey Rabbimiz! Salat ve selamı rasulün üstüne yap" demektir. Buhari ve Müslim’deki bir hadiste Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

"Bizim üzerimize ve salih kulların üzerine selam olsun" dediğinde bu söz bütün salih kullara ulaşır.

Aslında bu söz Allah’tan bir istemedir. O sözün manası "Allah’ım salih kullara selam söyle" manasındadır

  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

müteallim

5-SORU
Kur’an okuyucu Kuran’dan bir şey okuduğu zaman ve onu ölülere hediye ettiği zaman bu onlara ulaşır mı yoksa ulaşmaz mı?

Ve okunanı ölü işitir mi yoksa işitmez mi?

 
5. CEVAP

Bu ihtilaflı bir konudur. En iyi olan okuyucunun şöyle demesidir:

"Allah’ım eğer bu okuyuşumdaki amelimi kabul ettiysen bunun sevabını senden bir lütuf olarak filana ver."

Eğer böyle demeyip de:

"Allah’ım okuduğum Kur’an sevabını filana ver" derse; bu sevabın ölüye ulaşıp ulaşmaması alimler arasında ihtilaflıdır.

Birinci söz (yani eğer Kur’an okuyuşumu kabul ettiysen bunun sevabını senden bir lütuf olarak filan kişiye ver) dua mahiyetindedir. Allah dilerse onu kabul eder, dilerse kabul etmez. Allah bunu kabul etmişse muhakkak ki ölüye fayda verir

  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

müteallim

6. SORU

Ölü için namazdan, sadakadan veya Kur’an okumadan veya buna benzer başka iyilik çeşitlerinden hediye edilerek sunulduğunda ölü onu bilir mi?

Bundan gelecek olan sevap ölünün amel defterine yazılır mı?

 
6. CEVAP

Sadakanın sevabı ölüye ulaşır ama namazın ve orucun sevabının ona ulaşıp ulaşmadığı hususu ihtilaflıdır. Gerçi ölü hayatta iken tutamadığı oruçlarının velisi tarafından tutulması veya birisine tutturulması durumunda bu sevap ölüye ulaşır.

Hac meselesinde de ücretle veya kendiliğinden veya ölen kişinin vasiyetiyle, ölünün hayattayken eda edemediği hac farizasının eda ettirilmesi caizdir.

Ancak Kur’an okumanın sevabının ona ulaşıp ulaşmayacağı konusunda alimler arasında meşhur bir ihtilaf vardır. Şehirlerin bir çoğunda ölü için Kur’an okumak adet halini almıştır. Kur’an okumanın bereketinin ölüye fayda vermesi hususunda ihtilaf yoktur.

 
Müslim’in sahihinde sabit olduğuna göre; ölünün ancak şu üç konudaki ameli kesilmez.

"Onun için dua eden salih oğul, faydalanılan ilim veya sadaka-i cariye."

Bu hadis Sünende ve İbn-i Huzeyme’nin sahihinde geçmektedir.

  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

müteallim

7. SORU

Hesap ve azaptan sonra dünyada olduğu gibi birbirlerine yakın ve akraba olanlar buluşurlar mı?

 
7. CEVAP

Bu soruda bir kusur vardır. Eğer bu "hesap ve azaptan sonra" dan kastedilen kişiler cennete ve cehenneme yerleştikten sonrası ise böyle bir soruya gerek yoktur. Zaten cennet ehli toplanıp birbirlerini ziyaret edecek cehennem ehli ise toplanıp birbirleriyle atışacak.

Eğer "hesap ve azaptan sonra" dan kasd olunan kabirdeki sorgu ve sualden sonraki durum ise kabirdeki olaylara hesap denilemez. Allah’ın diledikleri dışında insanların çoğu kıyamet günü hesaba çekilecektir. Bazı insanlar azap görecek bazıları ise görmeyecektir. Kabir sorgusu ve azaptan, kıyamet günü yapılacak olan sorgu ve azap kastedilmemesi gerekir.

 
Birçok hadiste ölülerin ruhlarının karşılaşacağına dair rivayetler vardır.

Bunlardan İbn-ü Ebi’d-Dünya’nın "Kubur" adlı kitabında Said İbn-i Müseyyeb’ten şöyle bir rivayet vardır.

O şöyle dedi!

Selman-ı Farisi ile Abdullah İbn-i Selam karşılaştılar. Biri diğerine:

"Eğer sen benden önce ölürsen öldükten sonra benimle buluş ve Allah tarafından karşılaştığın şeyleri bana anlat. Eğer ben senden önce ölürsem seninle buluşup Allah tarafından karşılaştığım şeyleri sana haber veririm."

Diğeri şöyle dedi:

"Evet. Cennetteki ruhlar diledikleri yerlere giderler".

  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik