Haberler:


X adresimiz

Ana Menü

Zina ve Zinanın Hükmü

Başlatan müteallim, 11 Nisan 2008, 00:49:34

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

müteallim

ZİNA VE ZINANIN HÜKMÜ



Zina etmek, bir kadınla nikâhsız veya haksız olarak cinsel temasta bulunmak. Arapça "zenâ" fiilinden mastar. Zinanın sözlük ve terim anlamı birdir. Bu da; bir erkeğin kadınla bir akde veya haklı bir sebebe dayanmaksızın önden cinsel temasta bulunmasıdır. Zina eden erkeğe "zânî" kadına ise "zâniye" denir.

Hanefîler, bir fıkıh terimi olarak zinayı şöyle tarif etmişlerdir: İslâmî hükümlerle yükümlü bulunan bir erkeğin, kendisine cinsel istek duyulacak yaştaki diri bir kadına, İslâm ülkesinde nikâh akdine veya cariyelik gibi haklı bir nedene dayanmaksızın önden cinsel temasda bulunmasıdır.

Zinada had cezasının uygulanması için, erkeğin cinsel organının en az sünnet yerinin (haşefe) kadının cinsel organına girmiş olması gerekir. Bundan daha azına meselâ; öpmek, sarılmak veya uyluk arasına sürtünmek vb. hareketler haram olmakla birlikte had cezasını gerektirmez. Küçük çocuk ve akıl hastası yükümlü olmadığı için bunların fiili de kendileri bakımından haddi gerektirmez. Diğer yandan Ebû Hanîfe'ye göre erkek veya kadına arkadan temasta bulunmak (livâta) zina hükmünde değildir. Çünkü bu, zina olarak nitelendirilmez. Ebû Yusuf, İmam Muhammed, Şâfiî, Hanbelî ve Mâlikîler aksi görüştedir. Ölü kadın, hayvan veya ergenlik çağına gelmemiş olan ve kendisine cinsel istek duyamayan kız çocuğu ile temas da zina hükmünde değildir. Çünkü bu gibi temasları selîm fıtrat kabul etmez. Ayrıca erkek veya kadının zinaya zorlanmamış olması da şarttır. Çünkü Raslüllah (s.a.s): "Ümmetimden hata, unutma ve zorlandıkları şeyin hükmü kaldırıldı" (Buhârî, Hudûd, 22; Talâk, II; Ebû Dâvud, Hudûd, 17; Tirmizî, Hudûd, 1; İbn Mâce, Talâk, 15) buyurmuştur.

Zinaya zorlanan kadına had cezası gerekmediği konusunda İslâm bilginlerinin görüş birliği vardır. Zinaya zorlanan erkeğe gelince, Şâfiîlere ve Mâlikîlerde tercih edilen görüşe göre böyle bir erkeğe ne had ve ne de ta'zîr cezası gerekmez. Delil, yukarıdaki hadis ve zorlanma özrünün bulunmasıdır. Ebû Hanîfe'nin ilk görüşüne göre zinaya zorlama Devlet başkanı tarafından olmuşsa had gerekmez. Devlet başkanından başkası zorlamışsa istihsân'a göre had uygulanır. Çünkü, zorlama ancak sultan tarafından gerçekleşir. Ebû Hanîfe'nin istikrar bulan görüşü ise, zorlanana had cezasını uygulamamasıdır. Çünkü bazan erkeğin istek dışı cinsel temasa gücü yetebilir. Ebû Yusuf ve İmam Muhammed'e göre iki durumda da zorlanana had cezası uygulanmaz. İmam Züfer aksi görüştedir (el-Kâsânî, Bedâyiu's-Sanâyi', 2. baskı, Beyrut 1394/1974, VII, 34,180; eş-Şirâzi, el-Mühezzeb, Mısır t.y., II, 267; İbn Rüşd, Bidâyetü'l-Mûctehid, II, 267; İbn Rüşd, Bidâyetû'l-Müctehid, II, 431; İbn Kudâme, el-Muğnî, 3. baskı, Kahire,1970, VIII,187, 205; Vehbe ez-Zühaylî, el-Fıkhu'l-İslâmî ve Edilletüh, 2. baskı, Dimaşk 1405/1985, VI, 27 vd.; Ömer Nasuhi Bilmen, Hukuk-ı İslâmiyye ve İstilâhat-ı Fıkhıyye Kamusu, İstanbul 1968, III,197 vd).

Zina İslâm'da ve önceki bütün semâvî dinlerde haram ve çok çirkin bir fiil olarak kabul edilmiştir. O büyük günahlardandır. Irz ve neseplere yönelik bir suç olduğu için cezası da hadlerin en şiddetlisidir.

Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle buyurulur:

"Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o, çok çirkin bir iş ve kötü bir yoldur" (el-İsrâ, 17/32). "Onlar Allah ile birlikte başka ilaha dua etmezler. Haksız yere, Allah'ın haram kıldığı kimseyi öldürmezler ve zina da etmezler. Kim bunları yaparsa cezaya çarpar. Ona kıyamet gününde kat kat azap verilir ve o azabın içinde alçaltılmış şekilde ebedî bırakılırlar" (el Furkân, 25/68).

Bekâr erkek veya bekâr kadının zina etmesinin cezası yüz değnek, evli ve iffetli erkek veya kadının zina cezası ise taşla öldürme (recm)dir. Allah Teâlâ şöyle buyurur: "Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüz değnek vurun. Eğer Allah'a ve âhiret gününe inanıyorsanız bunları Allah'ın dinini uygulama hususunda acıyacağınız tutmasın. Mü'minlerden bir topluluk da, onların cezasına şahid olsun" (en-Nûr, 34/2). Celde, ete geçmemek üzere, yalnız deriyi etkileyecek şekilde vurmak demektir. Vuruşta yalnız kürk ve palto gibi kalın elbiseler çıkartılır, diğerleri çıkarılmaz.

Evli, iffetli erkek veya kadına recm cezası ise, sünnetle sabittir. Çünkü Rasûlüllah (s.a.s) Mâiz'e ve Benî Gâmid'ten bir kadına recm cezasını uygulamıştır. Recm'in meşrûluğu konusunda sahabenin icmaı vardır.

Zina haddi Allah'a ait haklardandır. Bu, aileye, nesle ve toplum düzenine karşı işlenen bir suç olduğu için toplum haklarından sayılır.

Mezhep imamları çocuk ve akıl hastasına zina haddinin gerekmediği konusunda görüş birliği içindedir. Hadiste şöyle buyurulmuştur: "Üç kişiden kalem kaldırılmıştır. Çocuktan büyüyünceye kadar, uyuyandan uyanıncaya kadar, akıl hastasından iyileşinceye kadar" (Ebû Dâvud Hudûd, 17).

Zina Haddini Uygulamanın Şartları

Zina eden erkek veya kadına ceza uygulanabilmesi için bir takım şartların bulunması gerekir:

1- Zina edenin erginlik çağına ulaşması gerekir. Ergin olmayan çocuğa had uygulanmaz.

2- Akıllı olması gerekir. Akıl hastasına had uygulanmaz. Akıllı bir erkek, akıl hastası bir kadınla veya akıl hastası bir erkek akıllı bir kadınla zina etse, bu ikisinden akıllı olana had cezası uygulanır.

3- Çoğunluk fakihlere göre müslümana ve kâfire zina haddi uygulanır. Fakat Hanefilere göre muhsan olan kâfire recm uygulanmaz, değnek vurulur. Mâlikîlere göre kâfir bir erkek kâfir bir kadınla zina etse had uygulanmaz. Fakat zinasını açığa vurursa te'dib edilir. Müslüman bir kadını zinaya zorlarsa öldürülür. Şafii ve Hanbelîlere göre pasaportlu gayri müslim yabancılara ne zina ve ne de içki içme cezası verilmez. Çünkü bunlar Allah haklarından olup, müste'menler bu hakları üstlenmemiştir.

4- Zinanın istekle yapılmış olması. Çoğunluğa göre zinaya zorlanana had uygulanmaz. Hanbelîler aksi görüştedir.

5- Zinanın insanla yapılmış olması. Üç mezhebe ve Şâfiîlerde sağlam görüşe göre hayvanla temas edene had cezası gerekmez, ta'zir uygulanır. Hayvan öldürülmez ve çoğunluğa göre onun yenilmesinde de bir sakınca yoktur. Hanbelîlere göre ise, iki erkeğin şahitliği ile hayvan öldürülür, eti haram olur ve hayvanın tazmin edilmesi gerekir.

6- Zina edilen kadının ergin veya kendisine cinsel istek duyulan bir yaşta olması gerekir. Küçük kız çocuğu ile zina edilmesi halinde zina eden erkeğe de kıza da had cezası gerekmez. Ergin olmayan çocukla cinsel temasta bulunan kadına da had uygulanmaz.

7- Zinanın bir şüpheye dayalı olmaması gerekir. Bir kimse kendi eşi veya cariyesi sanarak yabancı bir kadınla cinsel temasta bulunsa çoğunluğa göre had gerekmez. Ebû Hanîfe ve Ebû Yusuf'a göre ise had gerekir. Çünkü burada failde şüphe vardır. Mezhepler arasında ihtilaflı olan fasıt nikâhtan sonraki cinsel temasa had gerekmediği konusunda da görüş birliği vardır. Velisiz veya şahitsiz evlenme halinde durum böyledir. Bu da akitte şüphe bulunduğu içindir. Evlilik ittifakla fasit olursa had uygulanır. iki kız kardeşi bir nikâhta toplamak, beşinci eşle evlenmek, nesep veya sût cihetinden haram olan bir hısımla evlenmek, iddet beklemekte olan kadınla veya üç talâkla boşadığı kadınla hulleden önce evlenmek bu niteliktedir. Ancak bütün bunların haramlığını bilmediğini iddia ederse, bunlarla olan cinsel temas haddi gerektirmez.

8- Zinanın dârul İslâm'da olması. İslâm Devlet başkanının dârul harp veya dârul baği (âsiller ülkesi) üzerinde velâyet yetkisi yoktur. Yani orada hadleri uygulamaya gücü yetmez.

9- Kadının diri olması. Çoğunluğa göre, ölü kadınla cinsel temasta bulunana had gerekmez. Mâlikîlerde meşhur olan görüş bunun aksinedir.

10- Cinsel temasın önden olması ve sünnet yerinin girmiş olması. Arkadan ilişki yani livata Ebû Hanîfe'ye göre yalnız ta'zir cezası gerektirir. Ebû Yusuf, İmam Muhammed ve diğer üç mezhebe göre ise livata haddi gerektirir. Yabancı bir kadına cinsel organın dışında, uyluk, karın v.b başka yerine temas ise yalnız ta'ziri gerektirir. Çünkü bu, şer'an kendisine bir şey takdir edilmeyen münker bir fiildir.

Zinanın Cezası

Zinanın cezası, zina eden erkek veya kadının bekar ya da evli olmasına göre değişiklik gösterir. Dayak, taşlâ öldürme, sürgün ve İslâm Devletinin koyacağı bir ta'zir cezası bunlar arasındadır.

1- Yüz Değnek Cezası

Bekâr erkek veya kadının zina cezası yüz değnek olup, Kur'ân-ı Kerîm'le belirlenen bir had cezasıdır.

"Zina eden kadın ve erkekten her birine yüz değnek vurun" (en-Nûr, 34/2).

Dayak cezası uygulanan zina suçlusunun, suçun işlendiği yöreden bir yıl süreyle sürgün edilmesi İslâm'ın ilk dönemlerinde uygulanan bir ceza türü idi. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Bekâr'ın bekârla zinası için yüz değnek ve bir yıl sürgün. Dulun dulla zinası için ise yüz değnek ve taşla recm vardır" (İbn Mâce, Hudûd, 7). Ancak bu uygulama Nûr sûresi inmezden önceye aittir. Bu sûre inince bekârlar için yalnız değnek (celde), evli (muhsan) olanlar için sünnetle recm cezası belirlenmiştir (es-Serahsî, el-Mebsût, 3. baskı, Beyrût 1398/1978, IX, 36 vd).

Hanefilere göre celde cezasına sürgün ilâve edilmez. Çünkü âyette celde zina cezasının tümünü ifade eder. Ancak sürgün bir had cezası değil, İslâm Devlet başkanının görüşûne bırakılan ta'zir cezası kabilindendir. O sürgünde bir yarar görürse uygular. Nitekim, zina edenin tevbe edinceye kadar hapsedilebilmesi de bu niteliktedir.

Şâfiî ve Hanbelîlere göre celde ve bir yıl sürgün birlikte uygulanır. Sürgün yeri seferîlik mesafesinden uzakta olmalıdır. Dayandıkları delil, yukarıda zikredilen sürgün bildiren hadistir. Ancak kadın kocası veya mahrem bir hısmı ile birlikte sürgüne gönderilir. Çünkü Hz. Peygamber; "Kadın, yanında kocası veya mahremi bulunmadıkça yolculuğa çıkamaz" (Buharî, Taksîr, 4, Mescidü Mekke, 6, Sayd, 26, Savm, 67; Ebû Dâvud, Menâsik, 3; Müslim, Hacc, 413-434; Tirmizî, Radâ', 15) buyurmuştur.

Mâlikilere göre ise yalnız erkek sürgün edilir, yani bulunduğu beldeden uzakta hapsedilir. Kadın gittiği yerde de zina etmemesi için sürgün edilmez.

Diğer yandan sürgün hadisinin sonundaki dul için öngörülen celde ve taşla recmin birlikte uygulanması dört mezhebe göre amel edilmeyen bir esastır. Çünkü muhsan (evli) için yalnız recm uygulaması bildiren hadisler daha sahihtir. Nitekim Ebu Hureyre ve Zeyd bin Hillit'ten bir topluluğun naklettiği işçi kıssası bunu ifade eder. İşçisi ile zina eden evli kadın olayında Hz. Peygamber, bekâr olan işçi için yüz değnek ve bir yıl sürgün cezasına, kadın için ise recm cezasına hükmetmiştir (es-Serahsî, a.g.e., IX, 37; ez-Zühaylî, a.g.e., VI, 39). Zâhirîlere göre, celde ve recm birlikte uygulanır. Onlar, sürgün hadisinin sonundaki "...evli evli ile zinasına yüz değnek ve taşla recm vardır" kısmının açık anlamına dayanırlar.

2- Recm Cezası:

Muhsan olan erkek veya kadının zinası için recm cezası konusunda İslâm bilginleri görüş birliği içindedirler. Delil; Sünnet ve İcmâ'dır.

Hz. Peygamber'in evli olarak zina edene recm cezası uyguladığı tevâtüre ulaşan hadislerle sabittir.

Bir hadiste şöyle buyurulur: "Müslüman bir kimsenin kanı şu üç durumda helal olur. Zina eden evli kimse, nefse karşılık nefsi ve İslâm toplumundan ayrılarak dinini terkedeni öldürmek" (Buhârî, Diyât, 6; Müslim, Kasâme, 25, 26; Ebu Dâvud Hudûd, 1; Tirmizî, Hudûd, 15, Diyât, 10; Nesâî, Tahrîm, 5, Kasâme, 6; İbn Mâce, Hudûd, Dârimî, Hudûd 2, Siyer, II).

Hz. Peygamber'in recm uyguladığı olaylar şunlardır.

a- Evli bir kadınla zina eden bekâr için yüz değnek ve bir yıl sürgün cezası uygulanmıştır. Allah elçisi bir sahabeyi kadına göndererek şöyle buyurmuştur: "O kadına git, eğer suçunu itiraf ederse, onu recmet" (Buhârî, Hudûd, 3, 38, 46, Vekâlet,13; Tirmizî, Hudûd, 5, 8).

b- Çeşitli yönlerden sabit olan Mâiz olayı. Mâiz, zinasını itiraf etmiş ve Rasûlüllah (s.a.s) onun recmedilmesini emir buyurmuştur (eş-Şevkânî, Neylü'l-Evtâr, VII, 95, 109; Zeylaî, Nasbu'r-Râye, III, 314 vd).

c- Gâmidiyeli kadın zinasını ikrar etmiş ve doğumdan sonra recm uygulannııştır (İbn Mâce, Diyât, 36; Mâlik, Muvatta ; Hudûd II; eş -Şevkânî, Neylü'I-Evtâr, VII, 109).

İslâm ümmeti recmin meşrûluğu üzerinde icmada bulunmuştur. Ancak hâricîler ekolü recmi inkâr etmiştir. Çünkü onlar tevatür sınırına ulaşmayan haberleri delil olarak kabul etmezler (es-Serahsî, a.g.e., IX, 36).

İhsan Terimi ve Kapsamı

İhsan bir İslâm hukuku terimi olarak; bir erkek veya kadına had cezası uygulanabilmesi için bunlarda şer'an bulunması gereken vasıfları ifade eder. Bu niteliklere sahip erkeğe "muhsan", kadına "muhsana" denir. Çoğulu "muhsanat" tır.

İhsan, zina iftirası (kazf) ve recm ihsanı olmak üzere ikiye ayrılır.

Zina iftirası atılan kimsenin muhsan sayılması için akıllı, ergin, hür, müslüman ve zinadan iffetli bulunması gerekir. Bu nitelikler olunca iftiracıya âyette şu ceza öngörülür: Namuslu ve hür kadınlara zina iftirası atan, sonra da bunu dört şahitle ispat edemeyen kimselere seksen değnek vurun. Onların ebedî olarak şahitliklerini kabul etmeyin. Onlar fâsıkların ta kendileridir" (en-Nûr, 24/4).

Ancak, kadın zinayı ikrar eder veya iftiracı dört şahitle bunu ispat ederse had cezası düşer (bk. "Kazf" mad)

Recm için muhsan sayılmada ise erkek veya kadında yedi niteliğin bulunması şarttır. Bu nitelikler şunlardır: Akıllı olmak, ergin bulunmak, hür ve müslüman olmak, sahih nikâhlı bulunmak ve bu nikâhtan sonra eşiyle meni gelmese bile guslü gerektirecek şekilde cinsel temasta bulunmak. Bu şartlardan herhangi birisi bulunmazsa ceza yüz değneğe dönüşür. Bu duruma göre, küçük çocuk, akıl hastası, köle, kâfir, fâsit nikâhla evli kimse veya cinsel temas olmayan mücerred nikâhla evli kimse için "muhsanlık" söz konusu olmaz. Diğer yandan erkek muhsanlık şartlarını taşır fakat karısı küçük, akıl hastası veya cariye olmak gibi bir sebeple muhsan bulunmazsa, ondan bu arızalar kalktıktan sonra kocası onunla eşit şartlarda yeniden cinsel temasta bulunmadıkça koca muhsan sayılmaz. Çünkü bu yedi şartın eşlerde birlikte bulunması gerekir.

Ebû Yusuf'a göre, bir müslüman sahih nikâhlısı olan bir gayri müslim kadınla cinsel temasta bulunmakla muhsan olur. Şâfiîler de bu görüştedir (eş-Şirâzî, el-Mühezzeb, II, 268). Buna göre, biri küçük, diğeri ergin, biri uykuda diğeri uyanık veya biri akıllı, diğeri akıl hastası olan karıkoca cinsel temasta bulununca, ehliyetli olan muhsan sayılır, daha sonra başkası ile zina ederse had cezası yalnız ona uygulanır.

Muhsanlık sıfatının devamı için evliliğin devam etmekte olması şart değildir. Bu yüzden ömründe bir defa evlenen ve eşiyle cinsel temasta bulunup da, dul kalmış olan kimse de muhsan olabilir (Bilmen, a.g.e., III, 201).
  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

müteallim

Nur suresi üçüncü ayet-i kerimede "zina yapan erkek, zina yapan kadınla ya da bir müşrik kadınla evlenir. zina yapan kadın da zina yapan bir erkekle ya da müşrik bir erkekle evlenir." buyurulmuştur. Peki yanlışlıkla bu yola sapmış birisi sonradan tevbe-i nasuh ile tevbe ederse durum ne olur?

Bu ayet ile ilgili açıklamaları Elmalı Merhumun Tefsirinden şöyle özetleyebiliriz. Önce farklı görüşleri verip, 7. maddede sonucu belirteceğiz:

1- Bazıları " bu ayette maksat, nikahın hükmünü açıklamak değil, zinanın kötülüğünü açıklamadır. Burada nikah çiftleşme manasındadır ve bu sebepten haramlık ta zinanın haramlığıdır" demişlerse de anlamsızdır. Çünkü Kur'an da nikah, hep akit "nikahlanma" manasına geldiğinden çiftleşme manası verilmesi doğru değildir. Bir de bu manaca ayetin hiçbir fayda ifade etmemiş olacağı gösterilmiştir.

2- Hz. Aişe (r.a) dan rivayet edilmiştir ki: "Bir erkek bir kadınla zina etse onu nikahlayamaz, bu ayette haramdır. O işe başladığında zina etmiş olur…" Ebu Hayyan tefsirinde: Ashab-ı kiramdan İbn-ü Mesud ve Bera b.Azib (r.anhüma) nin de görüşlerinin böyle olduğu bildirilmiştir.(1) Fakat buna karşılık Hz. Peygamber (sav)den bu konu sorulmuş "Evveli akılsızlık, ahiri nikahtır, haram, helali haramlaştırmaz." (2) buyurduğu nakledilmiştir. Ebu Bekr'i Sıdık, İbnü Ömer, İbnü Abbas ve Cabir'den ve Tavus, Said b. Müseyyeb, Cabir b. Zeyd, Ata, Hasen'den ve dört İmam'dan naklonunan görüşte caiz oluşudur. (3) Ancak Fahrür Razi tefsirinde zikredildiği üzere zina eden erkek ve zina eden kadının iffetli erkek ve iffetli kadın ile ve iffetli erkek ve iffetli kadının, zina eden erkek ve zina eden kadın ile evlenmesinin haram olması, Hz. Aişe ve İbnü Mes'ud gibi Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Ali'nin de mezhepleridir, (4)deniliyor.

3- Hasen'in görüşüne göre bu haramlık, belirli zina eden erkek ve zina eden kadın haklarındadır. Had cezası dediğimiz sopa vurulmuş zina eden erkek, ancak zina etmiş bir kadınla evlenebilir, Hz.Ali böylesinin nikahını reddetti diye, rivayet edilmiştir.

4- Bazıları bu hükmün Medine de İslam'ın başlangıcında gelmiş olup, daha sonra nesh edildiğini söylemişlerdir. Said b. Müseyyeb bu süredeki "Aranızdaki bekarları evlendirin." (Nûr 24/32) ve Nisa süresindeki "Size helal olan kadınlardan nikahlayın." (Nisa 4/3)ayetlerinin umumlarıyla birlikte neshedildiği rivayet edilmiş ve bu görüş yaygınlık kazanmıştır.(5) Mutezilen Cübbai de icma ile nesholunmuştur, demiş. Fakat Fahrür-Razi tefsirinde açıkladığı üzere araştırmacı alimler bu iki görüşün ikisinin de zayıf olduğunu anlatmışlardır. (6) Çünkü neshedenin icma olduğunu söylemek ise, icmanın nasih olmayacağı Fıkıh usülü ilminde sabittir. Bir de Ebu Bekir, Ömer, Ali gibi zatların muhalefetleri bulunan bir konuda icma sahih olamaz. Bu sebepten icma ile nesholunmuştur, demek doğru olmayacağı gibi mensuh olduğuna icma edilmiş demek te doğru değildir. Çünkü açıklandığı üzere aksi sabittir. Gerçi " ve enkihul eyame minkum" ve "fenkihu ma dabe lekum" emirleri geneldir. Fakat bunların da dinen bir engel bulunmayanlara ait olduğunda şüphe yoktur. Bundan dolayı diğer haramlar gibi buradaki haram kılınmanın da engellerden biri olması düşünülebilir.(7)

5- Abdullah b. Ömerden, İbnü Abbastan (r.anhüm) Mücahidden, Said b. Cübeyr'den ve yine Said b. Müseyeb'den gelen rivayetlere göre bu ayetin iniş sebebi şudur: Cahiliye devrinde fahişeleri işleten kirahaneler (Kerhaneler) kerhaneciler vardı. İslam geldiği vakit Medine de bunlardan Ümmü Mehzûl gibi meşhur karılarla, kapıları bayraklı, alametli dokuz kadar kerhane bulunuyordu. Bu karılar, bu kerhaneciler hep müşriklerden idi. İçlerinde servet edinmiş olanları vardı.İslamda zina haram olduğundan bu fahişelerden bazıları, yeni müslüman olmuş olan bazısına nikah teklif temiş ve kabul ederlerse nafakalarını taahhüt etmek istemiş, onlarda fakirlikleri ve ihtiyaç içinde bulunduklarından dolayı Resülullahtan izin istemişler, bunun üzerine bu ayet indirilmiş, o nikahın mü'minlere haram olduğu anlatılmıştır.

Bundan dolayı bazı tefsirciler bu haramlığın nüzul sebebi olanlara mahsus olduğunu zannetmişlerdir ki, "elif lamlar" ahd için demek olur. Gerçi karine tamam olduğu zaman hüküm, nüzul sebebine tahsis oluna bilir. Fakat burada hüküm, umumi sıfat üzerine gelmiş ve bu suretle haramlığa sebep olanların şahıslarında değil; ötede zinakarlık, beride iman vasıfları arasında zıtlıkta gösterilmiştir. Bu ise tamim, yani umumilik karinesidir. Öyle ki "lam" ahde yorumlansa bile, hükmün kıyas ile genelleştirilmesi zorunlu olacaktır. Bundan dolayı, nüzul sebebine mahsustur, diyenlerin muradı da bu haram kılmanın özellikle kerhane fahişeleri hakkında olduğunu söylemektir.

Ve bu fahişelerin belirgin özelliği ise zinayı helal kabul etme veya hafife alma demektir ki, küfürdür. İslamiyetin hakimiyeti ile o cahiliyet kalıntısı olan kerhaneler kalkmış ve had cezalarının konulması ve uygulanması İslam topraklarında artı öylelerinin ortaya çıkmasına meydan bırakmamış olduğu müddetçe, bunların nevi şahıslarına münhasır kalmış olmasından dolayı bu, onların şahıslarına mahsus kaldı, diyenler de olmuştur. Bununla beraber:

6- Tefsircilerin çoğunun açılamasına göre, bu haram kılma, zina edenleri nikahlamaktan müminleri sakındırıp korkutmak için mübalağa içindir. Çünkü diyorlar; zina damgası basılmış fasıkların peşine takılmak caiz değil, mahzurludur. Fasıklara benzemesine, töhmet mevkiinde bulunmasına, hakkında kötü lakırdılar edilmesine ve daha birçok bozgunculuğa sebeptir. Günahkarlar topluluğunda oturmakta bile günahlar işlemeye maruz kalmak tehlikesi ne kadar çoktur! Artık zina eden kadınlar, kahpelerle evlenmek nasıl olur? " Aranızdaki bekarları, kölelerinizden ve cariyelerinizden iyi olanları evlendirin" (Nur, 24/32) emrindeki "salah" "iyi olanlar" kaydında da bu manaya dikkat çekilmiştir.Ancak bir mümin, kaçınılması gereken böyle haram bir nikahı -faraza- yapmış olsa o nikah nikah olur mu? Yoksa o da bir zinamı olur?

7- Şimdi bunu özetlemekle ayetin manasını tesbit edelim: Burada üç kısım vardır: Müşrikler, zinayı helal kabul edip hafife alanlar, bir de böyle olmayanlar.

BİRİNCİSİ: Herhangi bir mümin erkeğin veya mümin kadının, şirk koşan bir kadın veya şirk koşan bir erkekle nikahı sahih olmaz, kesinlikle haramdır, o bir zina olur.

İKİNCİSİ: Zina eden erkek ve zina eden kadın, ayetin nuzul sebebi olan kerhaneciler ve sermaye olarak kullandıkları kadınlar gibi zinayı helal gören veya zinayı hafife alan takımdan ise, haramlığı nass ile benimsenmiş olanı helal kabul etme veya hafife alma küfür olduğu için, bunlar müşrik hükmünde olduklarından, nikahları nikah olmaz, kesinlikle haramdır, müşrik nikahı gibidir.Onun için ayette zina eden erkek ve kadın, müşrik erkek ve kadına denk tutulmuş, "Bu müminlere haram kılınmıştır" buyurulmuştur. Ayet bu iki kısmın nikahının haram oluşuna delildir. Ancak gerçekten tövbe etmiş olanlar başkadır.

ÜÇÜNCÜSÜ: Helal sayma veya hafife alma gibi küfür delili olmayarak zinası tesbit olunmuş, önceden de başından hiç nikah geçmemiş ise, iffet sahibi müminlerin bunları nikahlamaları tahrimen mekruh, fakat nikahları sahih olur. ayetin tahriminin bu kısmı içine aldığı hususunda bir çeşit şüphe vardır. Onun için içtihada yol açmıştır. İşte zikredilen ihtilaf, bu kısım hakkındadır. Yalnız Hz. Aişe ve İbnü Mesud ve Bera b. Azib hiçbirisinde nikahlanmayı uygun bulmamış, bu kısmın haramlığını da diğer iki kısım derecesinde tutmuşlardır.

Özetle söylemek gerkirse Zinayı helal sayanlar ancak zina eden biriyle evlenmelidir. Zinanın haram olduğunu kabul edip nefsini uyarak zina eden bir müminin zina etmeyen birisiyle evlenmesi helaldir. Ayrıca içten ve samimi yapılan tövbeler inşAllah kabul edilir.
Buna göre zinayı haram bilen ve onu hafife almayan bir müslüman zina etse bile, zina etmeyen bir kadınla evlense helal olur.

Zina meselesinin hükmü İslam Dininde açıktır. Suçunu ikrar eden veya dört şahidi bulunan birisi hakkında karar verilir. Şayet bu insan evli ise recm cezası, yoksa bekar bir insan için verilecek karar recm değildir, yüz değnek sopa vurulur.

Fakat hem kendisi suçunu açık bir şekilde itiraf etmemiş veya yaptığı bu fiili kimse görüp şikayet etmemiş ise bu insanın yapacağı tek şey günahından dolayı pişmanlık gösterip bir daha yapmamak üzere tövbe etmektir.

Ayrıca böyle bir suç işleyen kimse suçunu itiraf etse bile şu anda bunun cezasını uygulayacak bir merci yoktur. Geriye iki şey kalıyor. Biri kul hakkıdır. Varsa helalleşmek gerekir. Diğeri de Allah hakkı için tövbe, istiğfar etmek ve bir daha o günaha girmemektir.

(1)Ebu Hayan a.g.c. VI, 430
(2) Alûsi a.g.c. XVIII, 88.
(3) Kurtubi, el-Camiu li Ahkami'l- Kur'an, XII, 169; Süyuti, ed-Durrul-Mansur,VI,126-130.
(4)Fahrü'r Razi, a.g.c.XXIII, 151.
(5) Alusi Ruhul Meani IX, 87
(6) Fahrür Razi a.g.e. XXIII,152
(7) Suyuti, ed durul Mansur,VI, 128, 130.
  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

müteallim

Zinasını dört defa ikrar eden Mâiz b. Mâlik (r.a)'in recmedilmesi.

Mâiz b. Mâlik, Hz. Peygamber'e gelerek "Beni temizle" dedi. Hz. peygamber "Yazık sana, çık git, Allah'a tövbe ve istiğfar et" buyurdu. Mâiz, pek uzaklaşmadan geri döndü ve "Ey Allah'ın Resulu! Beni temizle" dedi. Hz. Peygamber aynı sözlerle üç defa daha geri gönderdi. Dördüncü ikrarında "Seni hangi konuda temizleyeyim?" diye sordu. Mâiz; "Zinadan" dedi. Hz. Peygamber "Bunda akıl hastalığı var mıdır?" diye sordu. Böyle bir rahatsızlığı olmadığını söylediler. "Şarap içmiş olabilir mi?" diye sordu. Bir adam kalkıp içki kontrolü yaptı. Onda şarap kokusu tesbit edemedi. Hz. Peygamber tekrar "sen zina ettin mi?" diye sordu. Mâiz "Evet" cevabını verdi. Artık emir buyurdular ve Mâiz recmedildi. Recimden sonra onun hakkında sahabiler iki kısma ayrıldılar. Bir bölümü Mâiz'in helâk olduğunu, başka bir grup ise onun en faziletli tövbeyi yaptığını söylediler. Bu farklı yaklaşım üç gün sürdü. Daha sonra yarılarına gelen Resulullah (s.a.s) "Mâiz b. Mâlik için dua edin" buyurdu. "Allah Mâiz'e mağfiret eylesin" dediler. Hz. Peygamber şöyle buyurdu: "Mâiz öyle bir tövbe etti ki, bu tövbe bir ümmet arasında paylaştırılırsa onlara yeterdi" (Müslim, Hudûd, 22; eş-Şevkânî, Neylül-Evtâr, VII, 95,109; ez-Zeylaî, Nasbu'r-Râye, III, 314 vd.).

3. Gâmidiyeli evli kadının zinadan dolayı recmedilmesi.

Mâiz'in recmedilmesinden kısa bir süre sonra Ezd kabilesinin Gâmid kolundan bir kadın geldi ve "Ey Allah'ın elçisi! Beni temizle" dedi. Hz. Peygamber "Yazıklar olsun sana. Çık git, Allah'a tövbe ve istiğfar et" buyurdu. Kadın dedi: "Beni, Mâiz'i çevirdiğin gibi geri çevirmek istiyorsun" Hz. Peygamber, "Sana ne oldu?" diye sordu. Kadın kendisinin zinadan gebe olduğunu söyledi. Bunun üzerine "Sen mi?" buyurdu. Kadın "Evet" dedi. Hz. Peygamber "Doğuruncaya kadar git" buyurdu. Kadının bu arada geçimini Ensar'dan bir adam üstlendi. Daha sonra Hz. Peygamber'e gelerek; "Gâmidli kadın doğurdu" dedi. Çocuğun bakımını da Ensar'dan birisi üzerine aldı ve kadın recmedildi" (Müslim, Hudûd, 22, 23, 24; İbn Mâc'e, Diyât, 36; Mâlik, Muvatta', Hudûd, II). Başka bir rivâyette, çocuk sütten kesilinceye kadar emzirmesine izin verildiği, recm sırasında Hâlid b. Velîd (r.a)'ın üzerine kan sıçraması üzerine kadın hakkında kötü sözler söylediğini işiten Hz. Peygamber'in şöyle buyurduğu nakledilir:

"Ey Halid! yavaş ol. Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim. Bu kadın öyle bir tövbe etti ki, onu bir baççı (vergi memuru) yapsaydı, şüphesiz mağfiret olunurdu" Sonra kadının hazırlanmasını emrederek cenazesini kılmış ve kadın defnedilmiştir (Müslim, Hudûd, 23).

Şâmil İslâm Ansiklopedisi: s 12


Soru : Zina yapan evli bayan ve erkeğin durumları nedir ve ne yapmaları lazımdır?

Cevap : Bismillahirrahmanirrahim

" Çok büyük günah işlemişlerdir . Zinayı yapan kimse muhsan yani evli veya dul ise recmedilir yani taşlanarak öldürülür . Hz . Ömer (RA) şöyle demiştir :

-- Gerçekten Allah u Teâlâ , Hz. Muhammed (S.A.V.) Efendimizi hak din ile göndermiş ve kendisine Kitab’ı indirmiştir . Allah u Teâlâ’nın indirdiği şeyler içinde recm ayeti de vardı . Bizler o ayeti okuduk , anladık ve iyice ezberledik . Bunun içindir ki , Resûlüllah (S.A.V.) Efendimiz recmetti , O’ndan sonra biz de recm ettik .


Ben insanlara zaman uzayıp da bir diyenin ; Biz Allah u Teâlâ’nın kitabında recm ayetini bulmuyoruz , demesinden ve Allah u Teâlâ’nın indirmiş olduğu bir farizayı terketmeleri suretiyle sapıklığa düşmelerinden endişe ediyorum . Recm , Allah u Teâlâ’nın kitabında sabit bir haktır . Bu erkeklerden ve kadınlardan evlenip de zina eden , zinası da beyyine ( açık delil ) ile yahud gebelik ile yahud da itiraf ile sabit olan kimselere uygulanır . Hz . Ömer (R.A.) nün bahsettiği recm ayeti şu idi :

"“ Erkek ve kadın iki yaşlı (evli) zina ederse , her ikisini de Allah Teâlâ’dan ibretli bir ceza olarak recmedin . Allah u Teâlâ aziz ve hakimdir .”"

Bu recim ayetinin okunması kaldırılmış , hükmü ise baki bırakılmıştır .
Recm cezası Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz tarafından erkeklerden Maiz b. Malik el-Eslemî (R.A.)ya Kadınlardan da Ezd kabilesinin Gâmid kolundan bir kadına (R.Anha) tatbik edilmiştir . Yine Yahudilerin müracaatı üzerine, Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz zina yapan bir Yahudi çiftine de recm cezasını uygulamıştır .

Bu bakımdan İslâm’da recm cezası yokmuş!iddiası hezeyandır . Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz zamanında recmen idam vaki olmuştur , bu kesin olarak bilinmektedir .
Neslin muhafazası için haram kılınmış olan zina suçunu önlemede , caydırıcı bu ağır maddi müeyyide ( yüz değnek ve recm ) min yanı sıra , konu dini , imani bir mesele olarak da ele alınmaktadır . Nitekim Ebu Hureyre (R.A.)den rivayete göre Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz :

"“ Zinakâr kişi zina ederken mü’min olarak zina edemez . Şarab ( veya sarhoş edici içki ) içen de içerken mü’min olarak içemez . Hırsız da çalarken mü’min olarak çalamaz . Halkın gözü önünde yağmacılık eden kimse de , yağmacılık ettiği sırada mü’min olarak yağmacılık edemez "" buyurmuşlardır .

Cenab-ı Hakk da Kur’an-ı Hakim’in beş ayet-i kerimesinde kullarını zinadan sakındırmaktadır . İsra Suresi 32. ayet-i kerimesinde şöyle buyurur :

"“ Zinaya ( yapmak şöyle dursun ) yaklaşmayın ( niyetlenmeyin bile . ) Çünkü o , gerçekten bir hayasızlıktır , kötü bir yoldur ""
Günümüzde recm cezasının uygulanma imkanı bulunmamaktadır . Bu bakımdan son derece pişman olup tövbe ve istiğfar etmek gerekir
  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

cemozcan

Allah razı olsun hocam.. bilmediklerimizi öğrendik...

müteallim

24-NUR:

الزَّانِي لَا يَنكِحُ إلَّا زَانِيَةً أَوْ مُشْرِكَةً وَالزَّانِيَةُ لَا يَنكِحُهَا إِلَّا زَانٍ أَوْ مُشْرِكٌ وَحُرِّمَ ذَلِكَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ {3} وَالَّذِينَ يَرْمُونَ الْمُحْصَنَاتِ ثُمَّ لَمْ يَأْتُوا بِأَرْبَعَةِ شُهَدَاء فَاجْلِدُوهُمْ ثَمَانِينَ جَلْدَةً وَلَا تَقْبَلُوا لَهُمْ شَهَادَةً أَبَداً وَأُوْلَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ {4} إِلَّا الَّذِينَ تَابُوا مِن بَعْدِ ذَلِكَ وَأَصْلَحُوا فَإِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ {5} وَالَّذِينَ يَرْمُونَ أَزْوَاجَهُمْ وَلَمْ يَكُن لَّهُمْ شُهَدَاء إِلَّا أَنفُسُهُمْ فَشَهَادَةُ أَحَدِهِمْ أَرْبَعُ شَهَادَاتٍ بِاللَّهِ إِنَّهُ لَمِنَ الصَّادِقِينَ {6} وَالْخَامِسَةُ أَنَّ لَعْنَتَ اللَّهِ عَلَيْهِ إِن كَانَ مِنَ الْكَاذِبِينَ وَيَدْرَأُ {7} عَنْهَا الْعَذَابَ أَنْ تَشْهَدَ أَرْبَعَ شَهَادَاتٍ بِاللَّهِ إِنَّهُ لَمِنَ الْكَاذِبِينَ {8} وَالْخَامِسَةَ أَنَّ غَضَبَ اللَّهِ عَلَيْهَا إِن كَانَ مِنَ الصَّادِقِينَ {9} وَلَوْلَا فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ وَأَنَّ اللَّهَ تَوَّابٌ حَكِيمٌ {10}

Meal-i Şerifi

3- Zina eden erkek, zina eden veya müşrik olan bir kadından başkası ile evlenemez; zina eden bir kadınla da ancak zina eden veya müşrik olan erkek evlenebilir. Bu, müminlere haram kılınmıştır.

4- Namuslu kadınlara zina isnadında bulunup, sonra (bunu ispat için) dört şahit getiremeyenlere seksener sopa vurun ve artık onların şahitliğini hiçbir zaman kabul etmeyin. Onlar tamamen günahkardırlar.

5- Ancak bundan sonra tevbe edip ıslah olanlar müstesnadır. Çünkü Allah çok bağışlayıcı ve merhametlidir.

6- Eşlerine zina isnadında bulunup da kendilerinden başka şahitleri olmayanlara gelince, onların her birinin şahitliği kendisinin doğru söyleyenlerden olduğuna dair dört defa Allah adına yemin ederek şahitlik etmesidir.

7- Beşinci defa da, eğer yalan söyleyenlerden ise, Allah'ın lanetinin kendi üzerine olmasını dilemesidir.

8- Kadının, kocasının yalan söyleyenlerden olduğuna dair dört defa Allah adına yemin ve şahitlik etmesi,

9- Beşinci defa da, eğer (kocası) doğru söyleyenlerden ise, Allah'ın gazabının kendi üzerine olmasını dilemesi kendisinden cezayı kaldırır.

10- Ya Allah'ın size bol lütfu ve merhameti olmasaydı ve Allah tevbeleri kabul eden hüküm ve hikmet sahibi olmasaydı (haliniz nice olurdu.)?

3- Şöyle ki: Zina eden erkek, zina eden veya müşrik olan bir kadından başkası ile nikahlanamaz. Zina eden bir herif evlenecek olursa, alacağı karı ya bir zina etmiş kadın veya bir müşrik kadındır. Çünkü imanı ve namusu olan temiz saliha kadınlar ondan nefret eder, ona tenezzül etmez ve etmemelidirler; öyle heriflere olsa olsa ya kendisi gibi zina işlemiş veya Allah'a şirk koşmakta olan bir karı rağbet eder ki, Allah'a şirk koşan kadınların da iffet ve namusu şüphelidir. Ve işte zina şirke, şirk zinaya böyle yakındır.

Bir de nefsinde zina etmeye yatkınlık olan erkek, namus ve iffetten yoksun kadınlarla ilgi kurar, onlardan tiksinmez; aksine şehvetini tahrik edip heva ve hevesine uyduklarından dolayı onlara kapılır ve bu duygu onun evlenmek konusundaki fikrini ve düşüncesini bozar da nikaha ve evlenmeye rağbet etmez ve şayet evlenecek olursa, alacağı da öyle birisi olur. Zira iffet ve namusun kıymetini bilmez, iffetli olanları takdir etmez, kendi dengini arar. Bu şekilde, erkeğin iffetsizliği, iffetsiz kadına düşmesine sebeb olduğu gibi, netice olarak nikahlayacağı kadının iffetsiz olmasına da sebeb olur. Bu nükte ve incelik ile, bu âyette erkek, dişiden önce zikredilmiştir. Halbuki, önceki âyette dişi önce zikredilmişti. Çünkü dişinin görünmesi, açgözlülüğe düşürmesi, kendi isteği ve kabulü olmadıkça adı geçen zina fiili başlayamayacağından, orada suçun başı, zinanın maddesi, karı olduğuna işaret edilmişti. Fakat nikah konusuna gelince, bunda erkeğin rağbet ve isteği asıl ve öncül olduğuna ve erkeğin ahlâkının iffet bakımından kadın üzerindeki nüfuz ve tesirine işaret inceliği ve nüktesi gösterilmiştir.

Zina eden kadın; bununla da zina eden erkek veya müşrik bir erkekten başkası nikah edemez. Yani iffet ve namusu olanlar, zina eden kadından nefret eder, nikahına tenezzül etmez de onu nikah etse etse, bir zina suçu işlemiş veya zinadan sakınmamak âdetleri olduğundan dolayı ancak bir müşrik nikah eder. Çünkü "kötü kadınlar, kötü erkeklere, kötü erkekler kötü kadınlara yaraşır" (Nur, 24/26) ve o yani o nikah, müminlere haram kılındı. Bakara Sûresinde "İman edinceye kadar müşrik kadınlarla evlenmeyin. İman etmiş bir cariye, beğenseniz bile müşrik bir kadından kesinlikle daha iyidir. İman edinceye kadar müşrik erkeklere de mümin kadınları nikahlamayın.

İnanmış bir köle müşrik bir kimseden daha hayırlıdır" (Bakara, 2/221) âyet-i kerimesine göre, müşrik kadın ve müşrik erkekle nikahlanmanın yasak olduğu bilinmektedir. Zina eden kadını nikahlamaya gelince; bu âyetin zahirinden, bunun da müminlere haram ve müşrikle nikahlanmaya yakın olduğu anlaşılıyor. Bununla beraber ihtilaf yönü de yok değildir.

a- Bazıları "bu âyette maksad, nikahın hükmünü açıklamak değil, zinanın kötülüğünü açıklamadır. Burada nikah çiftleşme mânâsındadır ve bu sebebten haramlık da zinanın haramlığıdır" demişlerse de anlamsızdır. Çünkü Kur'ân'da nikah, hep akit "nikahlanma" mânâsına geldiğinden çiftleşme mânâsı verilmesi doğru değildir. Bir de bu mânâca âyetin hiçbir fayda ifade etmemiş olacağı gösterilmiştir.

b- Hz. Aişe (r.anha) dan rivayet edilmiştir ki: "Bir erkek bir kadınla zina etse onu nikahlayamaz, bu âyette haramdır. O işe başladığında zina etmiş olur..." Ebu Hayyan tefsirinde: Ashâb-ı kiramdan İbnü Mes'ud ve Berâ b. Azib (r.anhüma)'nin de görüşlerinin böyle olduğu bildirilmiştir. Fakat buna karşılık Hz. Peygamber (s.a.v) den bu konu sorulmuş "Evveli akılsızlık, ahiri nikahtır, haram, helali haramlaştırmaz" buyurduğu nakledilmiştir. Ebu Bekr'i Sıddîk, İbnü Ömer, İbnü Abbas ve Cabir'den ve Tâvûs, Saîd b. Müseyyeb, Cabir b. Zeyd, Atâ, Hasen'den ve dört imam'dan naklolunan görüş de caiz oluşudur. Ancak Fahrü'r-Râzî tefsirinde zikredildiği üzere zina eden erkek ve zina eden kadının iffetli erkek ve iffetli kadın ile ve iffetli erkek ve iffetli kadının, zina eden erkek ve zina eden kadın ile evlenmesinin haram olması, Hz. Aişe ve İbnü Mes'ud gibi Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer ve Hz. Ali'nin de mezhepleridir, deniliyor.

c- Hasen'in görüşüne göre bu haramlık, belirli zina eden erkek ve zina eden kadın haklarındadır. Had vurulmuş zina eden erkek ancak zina etmiş bir kadınla evlenebilir, Hz. Ali böylesinin nikahını reddetti diye, rivayet edilmiştir.

d- Bazıları bu hükmün Medine'de İslâm'ın başlangıcında gelmiş olup daha sonra neshedildiğini söylemişlerdir, Said b. Müseyyeb bu sûredeki "Aranızdaki bekarları evlendirin." (Nûr, 24/32) ve Nisâ Sûresi'ndeki "Size helal olan kadınlardan nikahlayın." (Nisâ, 4/3) âyetlerinin umumlarıyla birlikte neshedildiği rivayet edilmiş ve bu görüş yaygınlık kazanmıştır. Mütezile'den Cübbâî de icma ile nesholunmuştur, demiş. Fakat Fahrür-Râzî tefsirinde açıklandığı üzere araştırmacı âlimler bu iki görüşün ikisinin de zayıf olduğunu anlatmışlardır. Çünkü neshedenin icma olduğunu söylemek ise, icmanın nâsih olamayacağı Fıkıh usûlü ilminde sabittir. Bir de Ebu Bekir, Ömer, Ali gibi zatların muhalefetleri bulunan bir konuda icma sahih olamaz. Bu sebepten icma ile nesholunmuştur, demek doğru olamayacağı gibi mensuh olduğuna icma edilmiş demek de doğru değildir. Çünkü açıklandığı üzere aksi sabittir. Gerçi ve emirleri geneldir. Fakat bunların da dinen bir engel bulunmayanlara ait olduğunda şüphe yoktur. Bundan dolayı diğer haramlar gibi buradaki haram kılınmanın da engellerden biri olması düşünülebilir. Böyle bir ihtimal karşısında ise neshe hükmetmek doğru olmaz. Özellikle sûrenin başındaki "Onu farz kıldık" kelâmı bu sûrede mensuh bir hüküm bulunmadığını anlatmak için yeterlidir.

e- Abdullah b. Ömer'den, İbnü Abbas'tan (r.anhüm) Mücahid'den, Said b. Cübeyr'den ve yine Saîd b. Müseyyeb'den gelen rivayetlere göre bu âyetin iniş sebebi şudur: Cahiliye devrinde fahişeleri işleten kirahaneler (Kerhaneler) kerhaneciler vardı. İslâm geldiği vakit Medine'de bunlardan Ümmü Mehzûl gibi meşhur karılarla, kapıları bayraklı, alâmetli dokuz kadar kerhane bulunuyordu. Bu karılar, bu kerhaneciler hep müşriklerden idi. İçlerinde servet edinmiş olanları vardı. İslâm'da zina haram olduğundan bu fahişelerden bazıları, yeni müslüman olmuş olan bazısına nikah teklif etmiş ve kabul ederlerse nafakalarını taahhüt etmek istemiş, onlar da fakirlikleri ve ihtiyaç içinde bulunduklarından dolayı Resulullah'tan izin istemişler, bunun üzerine bu âyet indirilmiş, o nikahın müminlere haram olduğu anlatılmıştır. Bundan dolayı bazı tefsirciler bu haramlığın nüzul sebebi olanlara mahsus olduğunu zannetmişlerdir ki, "elif lâmlar" ahd için demek olur. Gerçi karine tamam olduğu zaman hüküm, nüzul sebebine tahsis olunabilir. Fakat burada hüküm, umumî sıfat üzerine gelmiş ve bu suretle haramlığa sebep olanların şahıslarında değil; ötede zinakârlık, beri de iman vasıfları arasındaki zıtlık da gösterilmiştir. Bu ise tamim, yani umumîlik karinesidir. Öyle ki "lâm" ahde yorumlansa bile, hükmün kıyas ile genelleştirilmesi zorunlu olacaktır. Bundan dolayı, nüzul sebebine mahsustur, diyenlerin muradı da bu haram kılmanın özellikle kerhane fahişeleri hakkında olduğunu söylemektir.

Ve bu fahişelerin belirgin özelliği ise zinayı helal kabul etme veya hafife alma demektir ki, küfürdür. İslâmiyetin hakimiyeti ile o cahiliyet kalıntısı olan kerhaneler kalkmış ve had cezalarının konulması ve uygulanması İslâm topraklarında artık öylelerinin ortaya çıkmasına meydan bırakmamış olduğu müddetçe, bunların nev'i şahıslarına münhasır kalmış olmasından dolayı bu, onların şahıslarına mahsus kaldı, diyenler de olmuştur. Bununla beraber:

f- Tefsircilerin çoğunun açıklamasına göre; bu haram kılma, zina edenleri nikahlamaktan müminleri sakındırıp korkutmak için mübalağa içindir. Çünkü diyorlar; zina damgası basılmış fasıkların peşine takılmak caiz değil, mahzurludur. Fasıklara benzemesine, töhmet mevkiinde bulunmasına, hakkında kötü lakırdılar edilmesine ve daha birçok bozgunculuklara sebebtir. Günahkârlar topluluğunda oturmakta bile günahlar işlemeye maruz kalmak tehlikesi ne kadar çoktur! Artık zina eden kadınlar, kahpelerle evlenmek nasıl olur? "Aranızdaki bekarları, kölelerinizden ve cariyelerinizden iyi olanları evlendirin" (Nûr, 24/32) emrindeki "Salâh" "iyi olanlar" kaydında da bu mânâya dikkat çekilmiştir. Ancak bir mümin, kaçınılması gereken böyle haram bir nikahı -faraza- yapmış olsa o nikah , nikah olur mu? Yoksa o da bir zina mı olur?

g- Şimdi bunu özetlemekle âyetin mânâsını tesbit edelim: Burada üç kısım vardır: Müşrikler, zinayı helal kabul edip hafife alanlar, bir de böyle olmayanlar.

BİRİNCİSİ: Herhangi bir mümin erkeğin veya mümin kadının, şirk koşan bir kadın veya şirk koşan bir erkekle nikahı sahih olamaz, kesinlikle haramdır, O bir zina olur.

İKİNCİSİ: Zina eden erkek ve zina eden kadın, âyetin nüzul sebebi olan kerhaneciler ve sermaye olarak kullandıkları kadınlar gibi zinayı helal gören veya zinayı hafife alan takımdan ise, haramlığı nass ile belirlenmiş olanı helal kabul etme veya hafife alma küfür olduğu için, bunlar müşrik hükmünde olduklarından, nikahları nikah olmaz, kesinlikle haramdır, müşrik nikahı gibidir. Onun için âyette zina eden erkek ve kadın, müşrik erkek ve kadına denk tutulmuş "Bu müminlere haram kılınmıştır" buyurulmuştur. Âyet bu iki kısmın nikahının haram oluşuna delildir. Ancak gerçekten tevbe etmiş olanlar başka.

ÜÇÜNCÜSÜ: Helal sayma veya hafife alma gibi küfür delili olmayarak zinası tesbit olunmuş, önceden de başından hiç nikah geçmemiş ise, iffet sahibi müminlerin bunları nikahlamaları tahrimen mekruh, fakat nikahları sahih olur. Ayetin tahriminin bu kısmı içine aldığı hususunda bir çeşit şüphe vardır. Onun için ictihada yol açılmıştır. İşte zikredilen ihtilaf, ancak bu kısım hakkındadır. Yalnız Hz. Aişe ve İbnü Mesud ve Berâ b. Azib hiçbirisinde nikahlanmayı uygun bulmamış, bu kısmın haramlığını da diğer iki kısım derecesinde tutmuşlardır. İ

şte zinanın sonucu öyle azab, böyle mahrum bırakmaktır. Mümin olanların zinadan sakınmaları ve cezasını uygulamaları farz olduğu gibi zânî ve zâniyeyi nikahlamaktan kaçınmaları ve birbirlerini böyle töhmetlerden korumaları da gerekir. Yoksa sakınma bahanesiyle ona buna zina isnat ederek, iffet sahiblerinin namusuna dokunmak da büyük bir cinayettir, suçtur ki, buna remiy veya kazif denilir. Bu deyim; namuslu olanlara delilsiz böyle bir isnatta bulunmak, nasıl rastgelirse gaybı taşlamak gibi olmakla beraber, öldürmek için şiddetli ok atmak gibi yaşama hakkına bir hücum olduğuna işarettir. Bu yönüyle zina cezasının açıklanmasının arkasından kazif cezası açıklanarak buyuruluyor ki:

4- Ve muhsanelere zina isnad eden, MUHSANE: Evlenmiş iffetli kadına, bir de evlenmiş olsun olmasın mutlaka iffetli ve ırzı sağlam olana denilir ki, kazf ayetindeki "ihsanda" bu mânâ kastolunduğunda görüş birliği vardır. Yani burada evlenmiş olmak şart değil, zinadan temiz olmak şarttır. Bundan dolayı yetişkin kızları da içine alır. Fakihler, bu ihsanda, İslâm, akıl, bulûğ, hür olmak ve iffetli olmak üzere beş şart saymışlardır. Erkeklere zina isnad etmek aynı hükümde delalet yönüyle dahildir. Fakat kadınlara söz atmak daha yaygın olduğundan cemi müennes sigası ile onlar özellikle belirlenmiş veya genellikle öyle olduğu hükmü ortaya konulmuştur.

Netice olarak namusu sağlam olanlara atan, zina isnat eden sonra da dört şahit getirmeyen kimseler, demek ki ikrar bulunmadıkça bir zinayı ispat için şahitliğin ölçüsü en az dörttür. Halbuki iki adil şahit ile kısas bile sabit olur. Demek ki, namuslu bir kimseyi, özellikle ırz ve namus sahibi bir kadını zina ile itham etmek canını almaktan ağırdır. Bu sebepten onlara iftira atıp da ispat edemeyenler yok mu? Bunlara da attıklarından dolayı seksen sopa vurunuz hem de bunların ebedî olarak şahitliklerini kabul etmeyiniz. O zina iftirası suçunu fırlatan dilin ebedî olarak, yani ölünceye kadar bu suretle hükmünü düşürmek bu da bu cezanın tamamlayıcı unsurudur. Celdin acısı cisme ait, bunun acısı ise ruha aittir. Zinada cisme ait olan yön, kazifte ruha ait olan yön galip olduğundan kazfin celdi, zina cezasından aşağı ve fakat bu manevî ceza ondan daha fazladır, çünkü ebedîdir. Bunlar fasıklar güruhundan ibarettir. Fısk ile mahkum kimselerdir.

5-6- Ancak ondan sonra tevbe edip kendilerini ıslah edenler müstesna. Yani o kazif suçunu işledikten sonra nedamet getirerek sözünü geri alan ve onu telafi etmek için cezasına teslim olmak ve kazfettiği kimse ile helallaşmaktan başlayarak hal ve amelini düzelten kimseler, fasıklık hükmünden müstesna olurlar. Tevbe ile had cezasının düşmediğinde icma vardır. Ancak Şâfiî mezhebinde bu istisnanın yukarıdaki cümleden ikisine ait olduğu ve bu sebepten böyle tevbe ettikleri takdirde had cezası düşmezse de fasıklıkları gittiği gibi şehadetlerinin de kabul olunabileceği söylenilmiştir.

Fakat Hanefi mezhebinde bu, yalnız sonundaki "fâsikûn" cümlesinden istisnadır. Kazif haddi ile cezalı olanlar tevbe ile hadden kurtulamayacakları gibi, şehadetlerinin kabul olunmaması da ebedilik kaydı ile kayıtlıdır. Ebedileştirme ise istisnaya aykırıdır. Bundan dolayı bu hükümden istisnanın faydası kul hakkı ile ilgisi olmayan ve yalnız Allah hakkı olan yönde olur. Çünkü Allah çok bağışlayıcı ve merhametlidir. Mağfireti çok, rahmeti çoktur. Bundan dolayı tevbe ve ıslah halinde sorumlu tutmaz; fakat kazifte had ve şehadet yalnız Allah hakkı değil, aynı zamanda kul hakkıdır. Kazfolunanın davası üzerine cerayan eder. Bu sebepten kul hakkını ilgilendirir ve şahitliğin reddi hükmü, tevbe ile düşmezse de yalnız Allah hakkı olan günah bağışlanabilir. Ve bu yönüyle bu suçlarda suçu gizleyip açığa çıkarmamak daha uygundur.

Zinayı ispatta dört şahit şartı da bununla ilgilidir. Bununla birlikte burada pek önemli bir nokta vardır. Bir kişi bir zinayı görecek olursa, o bir yabancının zinası olduğu takdirde kendisine bir ar gerektirmeyeceğinden gizlemesi daha uygun olur. Fakat zevcesi olduğu takdirde ar gelir, nesebi bozulur, sabredemez, o halde başka şahit bulmak da mümkün değil gibidir. Bundan dolayı burada şöyle bir soru vardır: Rivayet edildiğine göre kazif âyeti indirilip okunduğu zaman Ensar'dan Sa'd b. Ubâde ve Asım b. Adiy, birisi ayağa kalkıp "Bir adam karısı ile birisini görse ne olacak.Dava etse seksen değnek vurulacak ve şehadeti reddedilecek, fasıklığına hükmolunacak; vurup öldürürse katlolunacak; dört şahit bulup getirinceye kadar ise işini bitirecek, bir açıklık getir Allah'ım!" dedi.

Çıkar çıkmaz damadı Hilâl b. Ümeyye veya Uveymir kendini karşıladı, ne var dedi. "Şer var, karımı Şüreyk b. Semha ile buldum" dedi ki, amcası oğlu idi. "VAllahi dedi bu benim sualim, ne çabuk mübtela oldum." Bunun üzerine ikisi bir Resulullah'a vardılar, haber verdiler. Resulullah kadını getirtip sorguya çekti, kadın inkâr etti, ashab toplanmıştı. Koca, önceki âyet gereğince kazif cezasına mahkum olacaktı. "Gözlerimle gördüm, kulaklarımla dinledim, Allah biliyor ki ben doğruyum, ancak hakkı söyledim, herhalde Allah'ın buna açıklık getireceğini ümid ederim." diyordu.

Derken Resulullah'a vahy gelmeye başladı, ashab bunu işaretlerden tanıyorlardı, hepsi sustular, beklediler, o zaman şu Liân âyetleri indirilmişti ki kazf âyetinin genelinden bir istisna niteliğinde ve özellikle kocaların kendi zevcelerine kazfi hakkındadır: Kendi zevcelerine zina isnat edip de kendilerinden başka şahitleri olmayanlara gelince onların herbirinin şahitliği ,yani o eşlerden herhangi birinin kazif cezasından kurtulması için şer'an dikkate değer bulunacak meşru ve uygun şehadeti kendisinin doğru söyleyenlerden olduğuna dair dört defa Allah adına yemin ederek şahitlik etmesidir. Yani şehadet ederim, billahi hiç şüphesiz ona attığım sözde kesinlikle doğruyum, diye tekrar tekrar dört kere yemin etmesidir.

7- Beşincisi de, eğer yalan söyleyenlerden ise Allah'ın lanetinin kendi üzerine olmasını dilemesidir. Yani beşinci defa da böyle şehadet edecek: Eğer o zina isnadında bulunmada ve şehadette yalan söyledi ise Allah'ın laneti muhakkak üzerine olsun, diyecek ki bu, bir yemin-i münakidedir. Bu âyette ilâhî kelâmın üslubu dikkat olunursa, kocanın yalanı takdirinde Allah tarafından lanete uğratılmasını ifade eder bir şekildedir. Nitekim Resulullah da bu beşinci "mucib yani gerekçedir" buyurmuştur.

8-9-Koca böyle beş kere şehadetle liân yapınca kazif cezasından kurtulur, ithamı karısına yönelir. Zevceden de azabı, yani o dünyada verilecek azabı -ki sonu evliler hakkında zina cezasının neticesi olan recimdir o zevcenin kendisinin şöyle şehadet etmesi üzerinden kaldırır: Kocasının yalan söyleyenlerden olduğuna dair dört defa Allah adına yemin ile şahitlik etmesi, beşincisi de eğer (kocası) doğru söyleyenlerden ise Allah'ın gazabının kendi üzerine olmasını dilemesi, yani koca, sözünde doğru ise Allah'ın gazabını zevce kendi üzerine alacak; erkek tarafında lanet, kadın tarafında gazab üzerine on yemin verilmesi kadınlar üzerine gazabın lanetten daha tesirli olmasındandır. Böylece zevce de bu beş yemin ile şehadet ederse zina cezasını kendi üzerinden kaldırmış olur ve artık karı koca arasında ayrılık meydana gelir.

Fakat zevce, bu beş şehadeti yapmaz da liân yapmaktan kaçınırsa azabı defedemez. O halde ne yapılır? Burası âyetin mefhûm-i muhâlifine aittir. Şâfiî hemen had cezasının yapılmasına hüküm vermiş, fakat Hanefiler kesinlik gerekli olan böyle yerlerde yalnız mefhüm-ı muhalif ile amel etmeyi caiz görmediklerinden dört şahit yok iken ikrar da bulunmayınca zinanın sabit olmasıyla hadd cezasının yerine getirilmesine hüküm verilemeyeceğini ve bundan dolayı ya liânı kabul veya hadd yerine getirilmek üzere ikrar edinceye kadar hapse hükmetmişlerdir .

10-Netice olarak kazif, zina gibi çok çirkin, karı kocalık namusu da çok önemli olduğundan, bir taraf açısından kazif cezası, diğer taraf açısından da zina cezası yerine geçecek olacak liân da böyle önemli bir kurtuluş çaresidir ki, bunları Allah Teâlâ emir ve hüküm buyurdu Allah'ın size bol lütfu ve merhameti olmasaydı da kendi kendinize kalsaydınız ve Allah tevbeleri kabul eden hüküm ve hikmet sahibi olmasaydı da tevbelerinizi kabul etmeseydi, hikmetsiz hükümlere, nizamsız idarelere bırakıverseydi, neler olmazdı neler...
  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

istikamet þehadet