Osmanlı arşivlerinin akibeti

Başlatan Lika, 21 Nisan 2008, 03:31:03

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Lika

75 yıl önce: 4 haziran 1931 okka ile satılan kıymetli evraklar

--------------------------------------------------------------------------------

Son Posta, 4 Haziran 1931 tarihli nüshasında, gazetenin yazarlarından İbrahim Bey’in ağzından, hurda kağıt fiyatına Bulgaristan’a satılan Maliye evrak hazinesinin, Sultanahmet’teki Maliye binasından, Sirkeci İstasyonu’na nasıl nakledildiğinin öyküsünü aktarır.

Son günlerin en önemli konularından biri, paçavra fiyatına Bulgaristan’a satılan 50 bin okkalık tarihî vesikalar meselesidir.

Son Posta muharriri İbrahim Bey, bütün memleketi, devleti, milleti, ilim alemini şiddetle alakadar eden bu büyük hatayı ve faciayı nasıl ortaya çıkardığını şöyle anlatmaktadır: “Mayıs’ın 12. Salı günü, Sultanahmet’teki Maliye evrak hazinesinin önünde, 25-30 kadar araba sıralanmış, kapının önüne büyük bir baskül konmuş, birtakım çemberlenmiş kağıtlar tartılıyor ve hamallarla bu arabalara konularak Sirkeci İstasyonu’na taşınıyordu.”

“Bu taşıma sırasında, bunlardan birçokları da, sokaklara dökülüp saçılıyordu. Bu binanın önünden, Sultanahmet tramvay mevkiine kadar olan yol, birçok vesikalarla dolmuş ve örtülmüştü.”

Yerdeki kağıtları inceleyen muharrir İbrahim Bey, vaziyetin ciddiyetini anlayarak kağıtların tartılmasına nezaret eden görevliye müracaat edip içeri girmiş ve şu manzara ile karşılaşmıştır: “Uzun koridor harman halinde dökülmüş kağıtlarla dolu idi. Çemberleniyorlardı. Arkada yüzlerce torba kağıt yığılmıştı. O suretle ki, içeri girmek mümkün değildi. Bu kısımda tasnif edilmiş birçok kıymetli vesikalar, defterler göze çarpıyordu.”

“Burasını gözden geçirdikten sonra, sıra aşağı kata geldi. Buradan lalettayin aldığım kağıtların içinde, altın yaldızlı mecmua parçaları, Silistre, Varna, Tuna vilayetlerine ait kalelerin tamirine, zeamet, tımar vesikalarına, ulufenamelere, mutfak masraflarına, vakıflara ait birçok tarihî mülknamelere rastlamak mümkündü.”“Bu gördüklerimi Tarih Encümeni azasından Muallim Cevdet Bey’e anlattım.”“Cevdet Bey, hemen faaliyete geçerek sokak çocuklarından 12 kadar vesika toplamış. Bunun için 20 kuruş vermiş. Bu vesikalardan bazıları şunlardır: Hicrî 1096, 1099, 1101 senelerindeki Viyana seferlerine ait ordunun masraf defterleri; İstanbul’u fetheden ordunun kumandanlarından Gazi Davud Paşa’nın imaretine ait bir vesika; Gazi Mihal evladına ait Plevne’de bir köy tapusu; Niş Kalesi’nde yerli süvari ve piyade teşkilatına ait bir vesika; meşhur şair Şeyh Galib’in evladına III. Sultan Selim tarafından verilmiş bir ferman.”

Cevdet Bey’in mesele ile ilgili yorumu şöyledir: “Bu gibi vesikalar satılırken her medenî memlekette tek bir usul vardır. Müze, tarih cemiyetleri encümenleri iş başına çağrılır, tetkik yaptırılır ve bir karar verilir. Bizde böyle yapılmamıştır. Bu emri Maliye Vekaleti Levazım Şubesi vermiştir ve mesuliyet onlara aittir. Asırlardan beri saklanan bu vesikaların bugün satılması iktisadî bir zaruret miydi?”


(Popüler Tarih Mecmuası - Haziran 2006/Tarihte Bu Ay)
Ne içindeyim zamanın,Ne de büsbütün dışında;Yekpare geniş bir anın Parçalanmış akışında,
Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil.Başım sukutu öğüten Uçsuz, bucaksız değirmen;İçim muradıma ermiş Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim,Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim

Lika

Bulgaristan'a Satılan Osmanlı Arşivleri ve Kaybolan Tarihî Mirasımız... (Birinci bölüm...)

09 Mart 2008 Pazar


Osmanlı arşivlerinin nasıl talan edildiği ve yok edildiğini Dr. Adil ÇELİK tarafından hazırlanan “ Kuru Ot ve Paçavra Fiyatına, Okkası Üç Kuruş On Paraya” isimli çalışma tüm dehşetiyle ortaya koyuyor.

(Bölümler halinde yayınlayacağım çalışmanın tamamını Stratejikboyut.com sitesinde, Bulgaristan’a Satılan Osmanlı Arşivi ve Yok Olan Arşivler isimli haberde bulabilirsiniz…)

Kuru Ot ve Paçavra Fiyatına, Okkası Üç Kuruş On Paraya ” Bulgaristan’a Satılan Osmanlı Arşivi ve Yok Olan Arşivler

Dr. Adil ÇELİK – Birinci Bölüm


“…Mayısın on ikinci Salı günü Sultanahmetteki Maliye evrak hazinesinin önünde (20–30) kadar araba sıralanmış kapının önüne büyük bir baskül konmuş, bir takım çemberlenmiş kâğıtlar tartılıyor ve hamallarla bu arabalara konuluyor ve Sirkeci istasyonuna taşınıyordu. Bu ameliye esnasında bunlardan birçokları da sokaklara dökülüp saçılıyordu.

Bu binanın önünde Sultanahmet tramvay mevkiine kadar olan yol birçok vesikalarla dolmuş ve örtülmüştü. Bilhassa tapu dairesinin önündeki bunlar bir yığın teşkil ediyordu.

Bu sırada bir ses yükseldi. Bu Hazine Bekçisi Bekir Ağanın sesi idi. Yoldan arabalar ile geçen çöpçülere çıkışıyor, vazifelerini yapamadıklarını söylüyor, yol üzerindeki kâğıtları süpürmelerini ihtar ediyordu.

Çöpçülerde cevap veriyor, kâğıtların çokluğundan şikâyet ediyor, akşama kadar çalışsalar bitiremeyeceklerini anlatıyorlardı.

Nihayet çöpçüler bu kâğıtların bir kısmını toplayarak Kumkapı sahillerine atmak üzere kaldırmaya başladılar…”

(Son Posta Gazetesi, 4 Haziran 1931)

Giriş


Son Posta Gazetesi, Osmanlı Arşivlerinin Bulgaristan’a “kuru ot ve paçavra fiyatına, okkası üç kuruş on paraya” (3.10 kuruş) satılmasını olayı bu sözlerle okuyucularına aktarıyordu. Gazeteler de “20. Asırda Hülakû Faciası” olarak nitelendirilen olaya bizzat şahit olanlar veya bir yerlerden duyanlar inanmakta zorlanıyorlardı. Fakat dünya tarihinde eşine rastlanamayacak şekilde, bir ülkenin nerdeyse 600 yıllık tarihi birikimi, bir milletin hafızası ve birçoğu altın yaldızlı, el emeği, göz nuru tarihi belgeleri, maliyeye gelir getirsin diye kuru ot fiyatına satılıyordu. Çoğu insanın “artık bu kadar da olamaz” diyeceği olay maalesef olmuş ve hatta Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü 1993 yılında konuyla ilgili tam 604 sayfalık bir kitap bile yayınlamıştı.(1)

Bu çalışmada, Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğünce basılan bu kitap esas alınarak o dönemde yaşanın evrak satılma olayı ve bu olay sırasında basın ve olaya adı karışan görevlilerin tutumlarıyla daha sonraki yıllarda arşivlerle ilgili yaşanan sorunlar üzerinde durulacaktır.

1. Arşivlerin Bulgaristan’a Satılması ve Olayın Kamuoyunca Duyulması

Milliyet Gazetesinin 21 Mayıs 1931 tarihli haberinde göre olay, iki yıl önce Maliye Bakanlığınca Defterdarlığa gönderilen lüzumsuz evrakların satılması yazısıyla başlamıştı. Bu yazı üzerine Defterdarlık bünyesinde bulunan dairlerde çalışanların içinde yer aldığı ve başında Nev’i B. olduğu bir komisyon oluşturulmuştur. Çalışmalar sırasında komisyon başkanı, Sultanahmet mahzenindeki evrakın kıymetli olduğunu, zayi olmaması için başka yere nakledilmemesi hususlarını evrak satışından 9 ay önce Maliye Bakanlığına bir rapor halinde bildirmiştir.

Fakat bu arada Komisyonun ortak olarak hazırladığı rapor Bakanlığa gönderilmişti. Bakanlık, bir yazı ile evrakı lüzumlu ve lüzumsuz olarak iki ayırmış, lüzumsuz olanların gazeteye ilan vererek satılmasını, satılan evrakın bakkal vesaire yerde kalmaması için, alıcılara bu evrakı yurt dışına çıkarma şartını getirmiştir.(2) İşte bu inanılmaz tarihi olay böyle başlamıştı.

Sessiz sedasız yürütülen satış işlemi, nakliye sırasında sokağa dökülen evrakların dikkat çekmesi nedeniyle, Son Posta Gazetesi muhabiri İbrahim Hakkı (Konyalı) Bey tarafından ilk kez 13 Mayıs 1931 tarihinde kamuoyuna durulmuştur. Verilen haberlerde tarihi evrakların İzzet Halim Bey M. Takforyan ve ortaklarına satıldığı, 120 balya ve 500 sandık civarında olan evrakın içinde çok kıymetli ve tarihi değeri olan belgelerin olduğu, bu evrakın en azından tasniften sonra satılması gerektiği belirtilmiştir.(3)

Olayı gazetelerden öğrenen, zamanın İstanbul Belediyesinde gazetelerle ilişkilerden yürütmekle görevli Osman Ergin, konuyu Muallim Cevdet (İnançalp)’a duyurmuştur. Duyduklarına ve gazetelerde gördüklerine inanamayan Muallim Cevdet, büyük bir şok içinde Sultanahmet’e gitmiş ve bir süre sonra, beşer kuruşa çocukların elinde topladığı ve içinde Viyana seferine dair Yol Masraf Defteri, Uygurca bir anahtar, Sırbistan’da ilk fethettiğimiz Niş kalesine dair kayıtlar gibi bazı belgelerin bulunduğu bir kucak evrakla beraber ağlayarak geri dönmüştür. Osman Ergin Beyin teşvikiyle, kişilik olarak cesur ve pervasız olan M. Cevdet’le beraber konunun Başvekil (Başbakan) İsmet İnönü’ye bildirilmesi kararlaştırılmıştır.(4)

Muallim Cevdet, “Paşam, Bahri, Mali, Fenni, Ticari, Hukuki, Sanai, Edebi, tarihimizin vesikaları..” diye başladığı yazısında; bu milletin bahsi geçen alanlarda tarihinin henüz yazılmadığı ancak belgelerinin arşivlerde olduğunu belirtmiş, ancak bu hazinenin şu an satılmakta olduğunu, oysa batılı bilim adamalarının bu belgelere hayran kaldıklarını ve takdir ettiklerini, bin yıllık tarihi belgelerini satan bir cemaati, batı medeniyetinin de kendi içine almayacağını söyleyerek, olaya el koymasını istemiştir.(5)

Tarih bilincine sahip insanların gayretleriyle konuyu Ankara’ya da takip eden, Halil Ethem Eldem, Başbakan İnönü ile yoğunluğu nedeniyle ancak ayaküstü görüşmüş ve diğer milletvekillerine de bilgi vermiştir.(6)

Halil Bey, M. Cevdet’e yazdığı mektupta Başbakanlık Müsteşarı Kemal Bey’le de görüştüğünü ve satılan belgelerin birer suretini gösterdiğini, konuyla ilgilenme sözü aldığını yazmıştır.(7)

Diğer yandan, konudan haberdar olan Manisa Milletvekili Refik Şevket İnce Meclise soru önergesi vererek gelişmeleri takip etmiştir. Meclise verilen soru önergesi üzerine, dönemin Maliye Bakanı Mustafa Abdulhalik Renda, maliye memurlarına yapılan usulsüz ödemelere cevap verdikten sonra, konuyla ilgili olarak;

“Vaktiyle bir defa ilanı meşrutiyet akabinde, sonrada mütarekeden evvel tasnif edilmiştir… Tasnif edilmiş olanlar üst kata aktarılmış oralarda raflara konulmuştur.

Evrak tasnif edildikten sonra, ayrıldıktan sonra, ayrımlı evrak mahzenin üst katındaki yerlere konulmuştur ve deftere yazılmıştır. Altta kalan karışık ve tasnif edilmemiş evraktır.

Yeni harfler münasebetiyle bu evrakın kıymeti tarihiyeyi haiz olmayanlarını yakmak mevzubahis oldu. Vekâlette düşünüldü ki bunlar imha edileceğine, memleket dâhilinde şuraya buraya atılacağına kağıt fabrikalarına vesaireye satalım denildi.

Satış içinde eskiden orada bulunan tapu kuyudu atıka memurlarından iki, defterdarlıktan iki, tasfiye hesabatından bir olarak beş kişiden mürekkep bir heyet tefrik edilerek mevcut evrak tetkik edilmiş, bunlardan işe yarayanlar ayrılarak yukarı kata konulmuş ve mütebaki işe yaramayanlar da satılmak için ayrılmıştır. Bu karar verildiği zamanlarda tarih müesseselerine müracaat edilmemiştir.

(Satış)… Müzayede ve münakaşa kanununu ahkâmına tamamen riayet edilmiştir. (konuyla ilgili )…tahkikat henüz bitmemiştir. Yalnız maliye müfettişlerinin tahkikatı esnasında işe yarayan evrakın üst katta mevcut olduğu görülmüştür.

(Bulgaristan’a gönderilen)… Evrakların iadesi kabildir. Bu vaka üzerine evrak alanlar isterseniz aynen iade edelim dediler. Bizde aynen iadesini istedik” şeklinde cevap vermiştir.( 8 )

Bu cevaptan dört gün sonra Başbakanlıktan Başvekil İsmet İnönü’nün imzasıyla gönderilen bir tamimle, İstanbul’da satılan evrak içinde kıymetli belgelerin olduğunun anlaşıldığı, aynı durumun diğer kurum ve vilayet arşivlerinde olabileceği, bunların değerinin ancak ihtisas erbabınca takdir edilebileceği, bu nedenle evrakın yok olmasına meydan verilmemesi ve gerekli tedbirlerin alınması istenmiştir.(9)

Sonraki günlerde olaya sebebiyet verenler hakkında yürütülen soruşturmalar (10), arşivlerin perişan durumu (11), satılan yaklaşık kırk ton evraktan 53 balyalık kısmının ancak geri getirilmesi (12), gibi konular gündeme gelmiştir.

-------------------------------------------------------------------------------------------------

• Not: Bu makalede yer alan Gazete haberleri ve raporların bir kısmının aslı T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü tarafından 1993 yılında yayınlanan “Bulgaristan’a Satılan Evrak ve Cumhuriyet Dönemi Arşiv Çalışmaları” adlı eserde yer almaktadır.

1 “Bulgaristan’a Satılan Evrak ve Cumhuriyet Dönemi Arşiv Çalışmaları”, T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Cumhuriyet Arşivi Daire Başkanlığı, Yayın Nu:19, Ankara, 1993,

2 Milliyet, 21 Mayıs 1931, 3. sayfa

3 Son Posta, (285) 13 Mayıs 1931, 1. sayfa ve 14 Mayıs 1931, 1. sayfa, Vakit 19 Mayıs 1931, 1–2 sayfalar

4 Osman Ergin, M. Cevdetin Hayatı, Eserleri ve Kütüphanesi, Bozkurt Basımevi, İstanbul, 1937 (Bulgaristan’a satılan Evrak ve Cumhuriyet Dönemi Arşiv Çalışmaları, T.C. Başbakanlık Devlet arşivleri Genel Müdürlüğü Cumhuriyet Arşivi Daire Başkanlığı, yayın Nu:19, Ankara, 1993, s.3–4

5 Ergin, a.g.e., s.112

6 Vakit, 14 (4796), 19 Mayıs 1931, 1,2 sayfa

7 Ergin, a.g.e., s.120

8 Meclis Tutanakları, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 6.6. 1931 Tarihli, Dördüncü Devre, Fevkalede İctima, Onuncu İnikat: İ:10 6.6.1931 C:1, Hakimiyeti Milliye, 8 Haziran 1931 1. sayfa

9 Bulgaristan’ Satılan Evrak… a.g.e., s.10

10 Milliyet, 22, 24, 26 ve 29 Mayıs 1931 tarihli sayılar,

11 Vakit, 14 Haziran 1931, 1,2 sayfalar

12 Açık Söz, 22 Mayıs 1936, 1. sayfa
Ne içindeyim zamanın,Ne de büsbütün dışında;Yekpare geniş bir anın Parçalanmış akışında,
Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil.Başım sukutu öğüten Uçsuz, bucaksız değirmen;İçim muradıma ermiş Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim,Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim

turab

verdiğin bilgiler için teşekkürler lika kardeş
Allah ebeden razı olsun
Allahım!Ahirete mani olan dünyadan,ölümün iyiliğine engel olan hayattan ve amelin hayrına mani olan emelden sana sığınırım

tarihman

Güze bir yazı... Paylaştığınız için teşekkür ederim. Ancak daha sonra bu belgelerin bir kısmının mikrofilmi Bulgaristan'dan satın alınmıştır. Belki de kilosunu 3.10 kuruşa sattığımız belgelerin bir mikrofilmine 3 milyon lira (TL, YTL değil) vererek satın alındı. Garip... Bunları satanlar utansın.

müteallim

maksad osmanli ve islam tarhini ortadan silmek kaldirmak idi bir dereceye kadar muvaffak oldular ,calisani calistigi alanda mevla muvafaak kilar,
  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

Lika

Alıntı yapılan: turab - 21 Nisan 2008, 08:51:33
verdiğin bilgiler için teşekkürler lika kardeş
Allah ebeden razı olsun

Hz.Allah cümlemizden razı olsun turab kardeşim.

Alıntı yapılan: tarihman - 21 Nisan 2008, 15:04:37
Güze bir yazı... Paylaştığınız için teşekkür ederim. Ancak daha sonra bu belgelerin bir kısmının mikrofilmi Bulgaristan'dan satın alınmıştır. Belki de kilosunu 3.10 kuruşa sattığımız belgelerin bir mikrofilmine 3 milyon lira (TL, YTL değil) vererek satın alındı. Garip... Bunları satanlar utansın.

Bizler de aktardığınız bilgiler için teşekkür ederiz.

Alıntı yapılan: müteallim - 22 Nisan 2008, 01:09:38
maksad osmanli ve islam tarhini ortadan silmek kaldirmak idi bir dereceye kadar muvaffak oldular ,calisani calistigi alanda mevla muvafaak kilar,

Dediğiniz gibi hocam, kim hangi yönde çalışırsa o yönde muvaffak oluyor..
Ne içindeyim zamanın,Ne de büsbütün dışında;Yekpare geniş bir anın Parçalanmış akışında,
Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil.Başım sukutu öğüten Uçsuz, bucaksız değirmen;İçim muradıma ermiş Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim,Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim

muallim_abi

Osmanlı arşivleri ve değerli eserlerin yurtdışına satılması veya çıkarılması ile alakalı çok şey duymuş, okumuştum.

Şahsen bildiğim bir tanesini de ben aktarayım:

Geçenlerde bir araştırma sebebiyle çeşitli kütüphaneler ile bağlantıya geçmiştim. Bunlardan Çek Cumhuriyeti'nin başkenti Prag'da bulunan Çek Milli Kütüphanesi'nde 330 cilt elyazma eserimizin olduğunu öğrendim. Kütüphane yetkililerinin bana verdiği bilgiye göre eserler 1934 senesinde bir müzayedede, 1897 senesinde vefat eden Ahmed Vefik Paşa'nın İstanbul'daki kütüphanesinden satın alınmış.

Bu eserlerin 40 tanesi 12. ve 13. yüzyıllara ait.

Yakın bir zamanda özel bir izinle kütüphaneye ziyarette bulunacağım inşaAllah. Kütüphane yetkilileri, eserlerin dahaca tetkikten geçirilmemiş olmaları sebebiyle bu özel izin çerçevesinde hertürlü imkanı sağlayacaklarını belirttiler.

Gelişmelerden haberdar etmeye çalışırım.

Selam ve dua ile..
Okuduk, okuttuk, unuttuk; üç kaf bir araya geldi, olduk bir kukuk..
nemsavi@hotmail.com / incemeseleler.com

Lika

Ziyaret ettikten sonraki izlenimlerinizi ve gelişmeleri bekliyoruz.Bu önemli konuyu yeniden gündeme getirdiğiniz için teşekkür ederiz.İnşaAllah fırsat olursa konu ile alakalı birkaç anektodu daha paylaşmaya çalışacağız.
Ne içindeyim zamanın,Ne de büsbütün dışında;Yekpare geniş bir anın Parçalanmış akışında,
Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil.Başım sukutu öğüten Uçsuz, bucaksız değirmen;İçim muradıma ermiş Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim,Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim

Lika


Türkiye, Osmanlı dönemine ait arşiv belgelerini bir bir topluyor. En son Roma Sefareti’ne ait binlerce evrak İstanbul’a taşındı. İşi ciddiye alan Başbakanlık’a bağlı Osmanlı Arşivleri Daire Başkanlığı, sokaktan belge toplamak için bile büyük çaba harcıyor. Kurumun hedefi, yabancılar tarafından değerli vesikaların yurtdışına çıkarılmasını engellemek.

Libya ile Tunus, geçtiğimiz aylarda Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşiv Dairesi Başkanlığı’na müracaatta bulunarak, kendi sınırları ile ilgili düzenlemeyi içeren 19 Mayıs 1910 tarihli anlaşma metnini istedi. Daha önce de Kuveyt-Katar, Suudi Arabistan-Yemen, Etiyopya-Eritre gibi birbirlerine deniz ve kara sınırı bulunan ülkeler, hudutlarıyla ilgili anlaşmazlıkları çözmek adına Osmanlı arşivlerine başvurmuştu.

Bu taleplerden sonra bir belgenin yüzyıl sonra uluslararası problemlere çözüm getirebileceği anlaşıldı. Peki, dışarıdaki veya içerideki tarihî vesikalar tam manasıyla toplanabiliyor mu? İşte bu soru henüz net bir cevap bulmuş değil.

50 ton arşiv belgesinin Bulgaristan’a hurda kâğıt niyetine verilmesinin üzerinden 70 yıldan fazla bir süre geçerken devletin 1950’lerde başlattığı dışarıdaki belgelerin toplanması işlemine son yıllarda hız verildi. Türkiye, Osmanlı’nın elçilik veya konsolosluk açtığı ülkelerde toplanan arşiv belgelerini bir bir geri getirmek için çaba harcıyor.

Son olarak Roma Sefareti’nde bulunan evraklar geçtiğimiz günlerde Başbakanlık Osmanlı Arşivi’ne ulaştı. 1856-1923 yıllarını kapsayan 112 defterden oluşan binlerce muhtelif belge kolilere doldurularak Türkiye’ye getirildi. Roma Sefareti’ndeki (elçilik) belgeler tarihe ışık tutması açısından son derece önemli. Önümüzdeki birkaç yıl içinde tasnifi yapılıp araştırmaya açılacak belgeler, Hariciye Nezareti’yle ilgili yazışmaları, Balkan, Trablusgarp, Birinci Dünya Savaşı, Balkanlar’daki problemler, Arnavutluk, Bulgaristan, Karadağ, Yunanistan, Kuzey Afrika’nın durumu ve Osmanlı’nın borçları gibi konuları içeriyor. Girit Meselesi, Paris Anlaşması’nın yankıları, Millî Mücadele’ye Avrupa devletlerinin bakışı ve belki de en önemlisi Kurtuluş Savaşı için Batı’dan silah temini, Karadeniz’e mühimmat taşınmasında İtalyan ve Fransız gemilerinden faydalanılması gibi mevzular da bu evraklar sayesinde aydınlığa kavuşacak.

3,5 milyon evrak geldi…

Ancak yurtdışında bulunan arşivlerin ciddi bir şekilde korunduğunu söylemek mümkün değil. 1985’e kadar Dışişleri Bakanlığı bünyesindeki Hariciye Nezareti Arşivi bu tarihten itibaren Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı’na devredildi.

Söz konusu el değiştirme arşivlerin yurtdışından getirilme sürecine hız kazandırdı. Tahran’ın ardından Paris Hariciye Arşivi İstanbul’a taşındı. Ancak Tahran’dan gelen belgeler Türkiye’ye gelişinde kısmen zarar gördü. Daha önceki dönemlerde de Atina, Belgrad, Çetine (Karadağ), Washington ve Viyana elçiliklerinde yer alan Osmanlı dönemi belgeleri ile Cakarta’dan bir miktar işlem görmemiş evrak getirilmişti. Sadece ismi geçen yerlerden gelen evrak sayısı yüz binlerle ifade ediliyor. Mesela Atina Elçiliği’nden 156 bin 30, Washington’dan ise 36 bin 70 belge Osmanlı Arşivleri’nde kayıt altına alındı.

Şu ana kadar dışarıdan toplam 3,5 milyon arşiv malzemesi İstanbul’a getirildi, bunların tasnif işlemleri hâlihazırda devam ediyor. Evrakların 1,5 milyonunda herhangi bir ibare bulunmaması ve dağınık olması çalışmaları güçleştiriyor. Hariciye’den gelen malzeme, memurlara ait maaş, rütbe kayıtları, devlet erkânının seyahatleri çalışanlar hakkındaki dilek ve şikayetler, tabii afetler ve kazalar neticesinde yapılan yardımlar, savaşlar ve antlaşmalar gibi dönemin politik ve siyasî mevzularını içeriyor. Son dönemin en önemli tartışma konusu Ermeni Meselesi de söz konusu değerli kâğıtlar içinde önemli bir yer tutuyor. Bununla ilgili 2733-2902 numaralar arası ve 34 bin 351 belge özetlenerek araştırmacıların hizmetine sunulmuş durumda.

Gelmeyenler ne olacak?


Osmanlı elçilik ve konsoloslukları, bakanlıklardan önce kuruldu. İlk elçiliklerin III. Selim zamanında kurulduğu göz önüne alınarak, yurtdışından gelen arşivlerin o dönemden bu yana teşekkül ettiği düşünülebilir. Ancak durumun böyle olmadığı elçilik arşivlerinde Tanzimat öncesi dönemle ilgili hemen hemen hiç belge bulunmamasından anlaşılıyor. Bunu, 1790’larda açılmış ilk sefaretlerin sistematik olarak 1839’a kadar tam oluşturulamamasına ve savaşlar nedeniyle faaliyetlerinin sık sık kesilmesine bağlamak mümkün. Dışarıdaki arşivleri inceleyen ve bazılarının tasnif ve düzenlemesinde yer alan Prof. Dr. Bilâl Şimşir, “Dış temsilciliklerimizin arşivinde Tanzimat öncesine ait hemen hemen hiç belge yoktur.” diyerek konuya vurgu yapıyor.

Yurtdışından gelenlerin yanı sıra bazı merkezlerde bulunan arşiv malzemesi hâlihazırda Türkiye’ye ulaşabilmiş değil: Bern, Lahey, Londra, Kopenhag, Madrid, Sofya büyükelçilikleri ve Batum Başkonsolosluğu. Bu yerlerdeki belgelerin de en az gelenler kadar önemli ve çok olduğu dile getiriliyor. Sadece Londra’dan 2 bin kutu evrakın gelmesi bekleniyor. Ortadoğu’nun karakutusu niteliğindeki bu belgeler günümüzün en önemli tartışma konularından Musul- Kerkük petrollerinin kullanım hakkı ve bölgenin demografik yapısı hakkında bilgi veriyor. Yine de elçilikte kutularda beklemek zorunda kalan evrakların gelişi bürokratik engelleri aşamıyor.

Türkiye’deki evraklar yurtdışına çıkartılıyor


Yurtdışında bulunanlar çeşitli yollarla Türkiye’ye getirilmeye çalışıladursun, hâlihazırda sahaflar başta olmak üzere, çeşitli kişilerin ya da ailelerin elindeki resmî evrakların sayısı binlerle ifade ediliyor. Bunlar arasında Sultan Abdülaziz’in annesi Bezmiâlem Valide Sultan Vakfı’na ait olduğu bilinen belgeler de yer alıyor. Şimdilerde bazı ailelerin elinde bulunduğu belirtilen evraklar yüksek fiyat istendiği için elde edilebilmiş değil.

Bu tarz belgelerin yurtdışında da alıcısı çok fazla. Sahaflardan ya da ailelerden ele geçirilen evraklar yüksek fiyatlar karşılığında yabancılara satılıyor. Akademik çalışmalar için kullanılmaktan ziyade ev süslemesi ya da hatıra niyetiyle alınan binlerce evrak şimdiden Türkiye’den çıkarılmış durumda. Alıcıları arasında birçok millet bulunmasına rağmen son yıllarda Japonlar, Amerikalılar, Fransızlar ve İngilizler, Osmanlı Devleti’nden kalan evrakları topluyor.

Karaköy’de tarihî eser ve antika malzeme toplayıcılığı yapan Kenan Başakyiyen yabancıların nasıl belge topladıklarını şöyle anlatıyor; “Bunlar şimdi durumu biliyor. Sahafları ve antikacıları dolaşıp Osmanlıca belge topluyorlar. Belgenin içeriği veya özelliği o kadar önemli değil. Zaten çok önemli belgeyi bizler satmıyoruz, daha çok kendimize saklıyoruz. Japonlar, son yıllarda da Ermeniler fazla topluyor. Ama bazen de çok önemli bir belge yurtdışına çıkabiliyor.”

Osmanlı Arşivleri Daire Başkanlığı yetkilileri ise ellerinde imkân olsa tüm belgeleri toplayacaklarını ama işe maddiyat girince zor durumda kaldıklarını vurguluyor. Yine de evrakların yurtdışına çıkarılmasını engelleme adına projeleri yok değil. Bunlardan biri de ekonomik durumu iyi, tarihî kâğıtlara ilgisi bulunan kişilerin ya da kurumların söz konusu belgeleri satın alarak muhafaza etmesi. Tabii en önemlisinin kurum bünyesine verilmesi olduğunu söyleyen Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdür Yardımcısı Doç. Dr. Mustafa Budak, “Yine de bize verilmese bile, belirtilen yöntem kullanılırsa, asırlık evraklar Türkiye’de kalır. Çünkü mevzu bahis önemsiz kâğıt parçaları değil. 600 yıl milyonlarca metrekare coğrafyayı yönetmiş bir devletin sistematiğinin göstergeleri.” diyor.

Osmanlı Arşivleri’ndeki tasnif çalışmaları genişledikçe, yerli ve yabancı araştırmacıların ilgisi de giderek artıyor. Son 15 yılda 2 bin 700 kişinin ziyaret ettiği arşiv bünyesinde şimdiye kadar 70 ülkeden araştırmacı çalışma yürüttü. Yetkililer, Amerika Birleşik Devletleri’nden Sudan’a, İsveç’ten Arjantin’e kadar birçok ülkeden kişinin gelmesini, Osmanlı Devlet sisteminin başarısına yönelik meraka bağlıyor. Hatta geçtiğimiz yıllarda araştırmacılarını finanse eden ve onları destekleyen Japon devletinin nezaretinde Hicaz Demiryolu projesini esas alan bir tez hazırlandı.

Yine de bazı ülkeler, Osmanlı arşivinin kapısı sonuna kadar açık olmasına rağmen yeterince kullanmıyor. Bunların başında da Ermeni soykırımı iddialarıyla Türkiye’yi sıkıştıran Ermenistan geliyor. 2005’in ilk ayına kadar sadece 2 Ermeni araştırmacı resmî yollardan arşivde çalışma yürütmüş. Söz konusu durumun aslında iddialar karşısında Türkiye’nin elini güçlendirdiğini belirten uzmanlar, “Eğer soykırımı savları doğruysa buyursunlar, bizim arşivlerde de araştırma yapsınlar. Baksınlar bakalım bir şey çıkacak mı?” diyor.

Şimdiye kadar yürütülen araştırmalarda Amerikalılar 443 kişiyle ilk sırayı alıyor. Onları sırasıyla Japonlar ve Almanlar izliyor. Araştırma alanına göre ise Ortadoğu, Balkanlar, Avrupa ülkeleri en çok merak edilen konular. Bunların haricinde askerî konular (39 kişi), azınlıklar (55 kişi), Ege adaları (70), idarî teşkilat (97), vakıf (33) ilgilenilen diğer alanlar.

Doç. Dr. Mustafa Budak: İçerdeki de dışarıdaki kadar önemli

Yurtiçinde dolaşan belgeleri takip etmek çok zor. Bizim bu belgelerin toplanması için gayret göstermemiz yeterli olmuyor. Hangi belge nerede bunu bilemeyiz. Ama piyasada Teşkilatı Mahsusa’dan tutun da iç yazışmalara kadar her türlü belge sahaflarda veya kıymet bilmeyenlerin elinde bulunuyor. Bir de bazı aile arşivleri var ki bunları arşive kazandırmak için epey para lâzım. Bunları maddi olarak karşılamak kolay değil. Biz Başbakanlık Devlet Arşivleri olarak haberini aldığımız her belgenin peşine düşüyoruz. Konuya meraklı kişilerin ikazları ile ya da yönlendirmesiyle bazı belgeleri kurum bünyesine katmış olsak da bu yeterli değil. Arşivlere meraklı ve maddi durumu iyi kişilerin piyasadaki bu evrakları satın alması onların yurtdışına çıkmasını önler. Bu da çok önemlidir. Neticede bahsi geçen bizim tarihimiz. Biz bu konuda çok geç kaldık ama hâlâ yapılacak bir şeyler var. Unutmayalım ki bazen bir belge tarihte karanlık kalmış bir konunun aydınlanmasına yol açabilir.

*Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdür Yardımcısı
Ne içindeyim zamanın,Ne de büsbütün dışında;Yekpare geniş bir anın Parçalanmış akışında,
Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil.Başım sukutu öğüten Uçsuz, bucaksız değirmen;İçim muradıma ermiş Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim,Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim