Haberler:


X adresimiz

Ana Menü

Sahrada Esinti

Başlatan Reıhâ Sahradaesinti, 25 Kasım 2008, 00:14:08

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 2 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Reıhâ Sahradaesinti



Yağmurun ellerinden izlerken hayatı...

Şimdi sessiz bir gölge gibi yürüyüp, gitmek var kentin tüm sokaklarından…

Bir yağmur damlası olmak vardı şimdi… Buluttan süzülen, kurumuş, çorak topraklara hayatı müjdeleyen…



Hani sonra o mis kokusu yayılır ya yeryüzünün her bir karesine… Hani sen bir damlada seni alıp, giden suların derinliğine kapılıp, giderken, hayatı bir damlaya benzetirsin…



Şu bir damla ne kadar da zayıf, ne kadar da sönük gelir sana… Hani hep küçük gibi gelen her bir ayrıntı ne kadar da büyük hâdiselerin yapı taşıdır oysa… Bir adımla başlar büyük yolculuklar… Bir tohumdur fidanı ağaç eden… Bir sözdür yüreklere sular serpen… Bir bakıştır, acılı gönüllere serinlik veren…



Ve bir damladır, damla damla olup büyüyen, hayata canı müjdeleyen…



Ruhun, baharın sonuna çoktan hazırlanmış gibi… Yazdan kalma, baharın sonunu haber veren yağmurların ellerine bırakıvermek var şimdi kendi… Damlalarda boğulmak için değil, damlalardan denizlere, okyanuslara seni vardıracak yolculuğa çıkabilmen için…



Kâinat, yazın ardından kışa hazırlarken kendini, sen de  ruhunun tenhâlıklarında dolaş şimdi..

Hangi mevsimde kaldın, hangi mevsimi arıyorsun?



Şimdi sessiz bir gölge gibi yürüyüp, gitmek var kentin tüm sokaklarından…



Beyaz, bembeyaz bir düş kuruyorum şimdi tüm insanlık adına…

Çocukların ağlamadığı,

Sevgilerin sevgi,

Umutların umut,

Dostlukların dostluk olduğu bembeyaz bir düş kuruyorum…



Ve biliyorum,

Düşlere yakınsa gerçekler,

Yüzünü güneşe dönen günebakanlara benzer insanlar...



Günebakanların ışığa durduğu gibi hayallerin gerçek olduğu yere yakınsan eğer,

Aradığını bulmuş, menziline varmışsın demektir...



Reşhâ Sahradaesinti

19.09.2009

www.herkonudan.com
Kâlem sırra dokundu;Lâkin sırra bürünmedi cümleler.
Nicedir âyân olmakmış iştiyakları...Reşhâ'dan yol buldu Sahradaesinti'ler

Reıhâ Sahradaesinti

#61



…Dostluğun kayıp zamanlarına hicret…


Dostluk, sahtelerin yakınına yaklaşamayacağı kadar temiz ve sâfidir… Tıpkı bir su gibi berrak ve tertemiz… Gönlünden geçeni yüzünden okuyabilirmişçesine, bir çiçeğin güneşe durması kadar apaydındır… Bir anda emeklerin boy vermesi, fidan vermesi, meyve vermesi kadar şevinçtir yüreklerde… Hep vermek ama hiç almamaktır… Almayı murâd etmeden, vermenin tarifsiz hazzını yaşarmışçasına bir isârdır… Kardeştir, kardeşten de ötedir… Dost dost olabildiğince dost, yakın hissedebildiğince yakındır…

Günümüz coğrafyasından hicret etmiş lâkin… Hep almadan vermelerin bıkkınlıklarından yüklü bir kervanla yola çıkan sitem yüklü bulutların kanadına takılıvermiştir artık…

Bir mağarada, dostunu kendine tercih eden, o söylerse, doğrudur, onun emaneti emanetimdir diyen dillerin saadet zamanlarından kalma nidâları ne kadar da çabuk nisyânâ garkoldu gitti..

Şimdi kayıp zamanların, arayan yolcuları gibiyiz.. Kaybolduğumuz zaman dilimlerinde, yalanla doğru aynı pazarda satılırken, sıdkın sadakat olduğu, hakiki dostun bulunamadığından dem vurmak boşuna değil elbet…

Hakiki kul olabilmek yolundan geçiyor belki bu zorlu sınav… Güzel ahlâkı kendine rehber edinen hangi gönülde yaşanmaz ki bu dünya ziyneti güzellikler…

Hatırlar, bilirsiniz, lakin yine bir tefekkür dünyasına demlenme ihtiyacına binaen, bir güzîde kıssayı dile getirelim…


Şiblî, hâdiselere hikmetle bakan bir ibret ehliydi de. Vermek istediği bir fikri, bazen hikmetli bir vak'ayla nazarlara takdim eder; düşünmeyi te'mine gayret gösterirdi. Bir gün dostlarına sordu:
"Beni ciddi olarak seviyor musunuz?"
Hep birlikte cevap verdiler:
"Efendimiz, bunu sormak bile bize ağır geliyor. Şüpheniz mi var sarsılmayan sevgimizden?"

Bu defa eline geçirdiği odun parçalarını dostlarına doğru fırlatan Şibli, dostlarının "bu adam aklını oynattı galiba" diyerek birer ikişer uzaklaştıklarını gördü.
Tekrar sordu: "Ey benim sarsılmayan dostlarım, nereye gidiyorsunuz böyle birer, ikişer?"

Dediler ki: "Nereye olacak, evlerimize!" "Hani beni seviyordunuz. Niye terk ediyorsunuz?"

"Efendimiz, siz bize fırlattığınız odunlarla başımızı, gözümüzü yaralayıp bize sıkıntı verdiniz. Bu durumda artık yanınızda duracak hâlimiz kalmadı."

Şibli, mütebbessim, "Geliniz, geliniz. Ey benim sahte dostlarım!" dedi ve ilâve etti:

"Dostluğun şanı odur ki, dostundan zarar da gelse sineye çekecek, acı da gelse rıza gösterip terk etmeyecek. Siz benim hakiki dostum olsaydınız, bende rahatsız edici bir tavır görülünce sabreder, ıslahıma çalışırdınız, terk etmeyi tercih etmezdiniz..."

Böylece bir imtihanı kaybeden dostları, yine çevresini aldılar. Vaaz ve nasihatlerinden istifadeye başladılar. Dostluğun şartını da böyle fiili bir örnekle, unutulmayacak şekilde öğrenmiş oldular.



Reşhâ Sahradaesinti
Kâlem sırra dokundu;Lâkin sırra bürünmedi cümleler.
Nicedir âyân olmakmış iştiyakları...Reşhâ'dan yol buldu Sahradaesinti'ler

Reıhâ Sahradaesinti

#62


Ne uzun sandık seni ey hayat…

Ne uzun sandık seni ey hayat… Ne kadar da emel biriktirdik sende bir bir… Bir bebektik, büyümeyi murad ettik ilkin… Büyüdük dedik oysa daha bir çocuktuk… Bulutlara diktik gözlerimizi… Uzak, çok uzak olması mıydı bizi cezbeden, yoksa erişilmez mi bilinmez, biz hep uçmak istedik… Oysa daha minicik bir bedende saklı iken yüreğimiz, o olmayanı, imkansızı istemişti.. Hem de öyle büyükler gibi demirden makinaların içinde değil, bildiğimiz kuş gibi uçmak istiyordu, daha bir kanadı bile olmadan… Çocuktuk ve hayal ile gerçeği, imkan ile imkansızı ayıramayacak kadar olmasını istediklerimiz ile kuşatılmıştı dünyamız…



Bir gün bize büyüdün dediler, bir baktık beden büyük ama yürek hâlâ o çocuk mevsimine hapsolmuş kalmış… Ne kadar imkansız varsa almış bohçasına sarmış… Yetmezmiş gibi üstüne daha da eklemiş, getirmiş… Şimdi büyük bedeninle, küçük yüreğinin savaş alanında, bir yangının ortasında kalmış düşünüyorsun… Ne dil anlatabilir, ne gönül hissedebilir bu hâli…



Yağmur yüklü bulut misâl, her kurak hayalin ortasına umut yollamak istersin o minicik ellerin, o minicik yüreğinle… Elinde olanları, kaybedilenleri ve aslında hiç yanında olmayanları bir bir getirirsin gözlerinin önüne… Neyin hesabını tutuyorsun ki hâlâ?



Pişmek dedin, pişirdi işte elinden gidenler…

Yanmak dedin, yaktı tüm ummadığın dağları başına yağdıran karlar…

Hâlin sırra vâkıf olabilecek bilgelik aramak boşuna…

Zira sen hâlâ  büyük bedeninin, küçücük kalbi ile cedelleştikçe,

Ne anlayabilirsin bu hâlin anlamını,

Ne de çözebilirsin bu hayatın muammasını…




Bebektin, büyümek dedin, büyüdün, gördün… Gördükçe gördüklerinin anlamsızlarından kayboldun… Şimdi yine gerisin geriye dönmek istercesine hâlâ minicik yüreğin çırpınışlarının ayak sesleri  yankılanıyor sokaklarında…



Ya hayat başka hayat ya da bu kuralları koyanlarla başımız dertte… Oyunu kuralına göre oynayanlar hep iyi, olan hep oyundan çıkanlara mı olur?



Eğer oyunbozan olmaksa bunun bedeli, büyümüyor ve oyunu bozuyorum…



Siz devam etmek isteyenlere, bir “oyun ve oyalanma” kadar kısa ise hayat, size kolay gelsin…





Reşhâ Sahradaesinti

www.herkonudan.com
Kâlem sırra dokundu;Lâkin sırra bürünmedi cümleler.
Nicedir âyân olmakmış iştiyakları...Reşhâ'dan yol buldu Sahradaesinti'ler

fasulye

İnsanlar büyüdükçe hayalleri küçülürmüş.

lalegül

Keşke hep çocuk kalsaydık....

teşekkürler güzel ve değerli yazılarınız için.
Şu rahmete bakın ki,
insanlar bütün azalarıyla günah işlerken,
sadece diliyle yaptığı tövbeyle affolunuyor.

Aziz Mahmud Hüdai (k.s)

Reıhâ Sahradaesinti

Teşekkür ederim yorumlarınıza:)

İnternet ortamında vaktimiz oldukça burada ve herkonudanda paylaşmaya gayret ediyoruz yazılarımızı. Sanırız internet ortamında ziyaretçilerin de gönlünde makes bulan cümlelerimiz farklı yerlerde paylaşıyormuş. Buradan tüm paylaşan, sesimize ses veren tüm gönül dostlarına teşekkür ediyoruz.

Selam ve dua ile :)
Kâlem sırra dokundu;Lâkin sırra bürünmedi cümleler.
Nicedir âyân olmakmış iştiyakları...Reşhâ'dan yol buldu Sahradaesinti'ler

Reıhâ Sahradaesinti



Hoş geldin Hayatın Baharı!...


Hiç düşünmeden kendini suyun yüzüne bırakıvermek gibidir yaşamak…



Güvenle, huzurla, aşkla, sevgiyle…



Sadece sen olmak ya da istenen seni oynamak arasında gidip gelen ârâf telaşları bırakıvermek bir kenara ve suyun üzerine yüzmeyi bilmeden kendini anın akışına bırakmak…



Sen seninle ve huzurun getirdiği ile başbaşasın şimdi…



Hayatı şimdi solukluyor, yaşamın anlamına beklide şimdi varıyorsun…



Kışta baharı yaşamak böyle olsa gerek…



Mevsimlere benzer belki insanların hayat dönemleri…



Ne hep kış ne hep bahar.. Ne hep dolu-kar ne de hep serin ve sıcak… Her biri kendine belirlenen sürede gelir ve gönül sahnende yerini alırlar..



Onları nasıl uğurlayacağını, onları nasıl karşıladığın belirler… Her insan kendi seçimlerini bedelini öder ve bedeli ödenmeyenin kıymeti de yoktur… Bedelsiz mutluluk peşine düşmek kolay gibi görünse de kömürden elmasa zor bir yol bekler insanı…



Önüne sunulan mı yoksa asıl istediğin mi?



Kolay mı, yoksa zor mu?



Kolay kolay, zor imkansız gibi….



Ama bir bakmışsın ummadığın anda, gelmez dediğin anda gelivermiş bulmuş seni…



Hani zordu, hani gelmezdi diyenlere inat, yüzünde gerçekten inananların ve bekleyenlere yarışan haklı bir tebessüm var şimdi…



Sen inandın ve bekledin… Gelmez diyenlere inat belki… Kışta bahar olmaz diyenlere inat, yaşa şimdi tüm inanmışlığınla karşıladığın baharı…



Hoş geldin hayatıma ey tebessüm!..



Hoş geldin gelmezlerin önünde el pençe divan durduğu hayatın neşesi!...



Hoş geldin sabredenlerin eline sunulan inci tanesi…



Hoş geldin mutluluk kelimesinin anlam bulduğu gerçek…



Hoş geldin ömrün baharı, leylin nehârı…



Hoş geldin!...



Reşhâ Sahradaesinti
Kâlem sırra dokundu;Lâkin sırra bürünmedi cümleler.
Nicedir âyân olmakmış iştiyakları...Reşhâ'dan yol buldu Sahradaesinti'ler

lalegül

Bu yazınızı da diğerleri gibi çok beğenerek okudum, yüreğinize sağlık....
ama bu kadar ara vermeyin, şahsım adına yazılarınızı merakla bekliyorum,

teşekkürler.
Şu rahmete bakın ki,
insanlar bütün azalarıyla günah işlerken,
sadece diliyle yaptığı tövbeyle affolunuyor.

Aziz Mahmud Hüdai (k.s)

Lika

Hayat ne süprizlerle dolu aslında... Kimi zaman bavulunu toplar, çeker gidersin. Kimi zaman kışta doğan güneş gibi yeniden doğar, herşeye merhaba dersin :)
Ne içindeyim zamanın,Ne de büsbütün dışında;Yekpare geniş bir anın Parçalanmış akışında,
Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil.Başım sukutu öğüten Uçsuz, bucaksız değirmen;İçim muradıma ermiş Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim,Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim

sehle

Eğer kış,"Baharı yüreğimde saklıyorum"deseydi,ona kim inananırdı?...çok güzel ifadelerle hoş bir esinti yine.
الَهى انت مقصودى ورضاك مطلوبى

Reıhâ Sahradaesinti

Çok teşekkür ederim :) Kalem, yüreğe dokundukça, inşaAllah elimizden eldiğince sizlerle paylaşmaya gayret edeceğiz. Selam ve dua ile :)
Kâlem sırra dokundu;Lâkin sırra bürünmedi cümleler.
Nicedir âyân olmakmış iştiyakları...Reşhâ'dan yol buldu Sahradaesinti'ler

Reıhâ Sahradaesinti

#71


Aynaya Çevir Yüzünü!


Aynaların kendini, seni gösteren yüzü ile tanıştın mı hiç ?

Hani o sadece güzel yüzünü görmek istediğin zamanlarda görmek istediğini görmek istercesine baktığın aynaya?

Kendimize iyiyi, güzeli yakıştırdığımızdan mıdır nedir hep iyi zamanlarımızda bakarız aynalara...

Bir de bunun içimizi gösterebilenler olsa aslında... Hani o en derinlerde, gerçek "bizi" saklayan, gerçek olanı yansıtan yüzü bize gösterecek...

Şimdi kalk ve dön bak aynadaki yüzüne...

Aynada ne görüyor ve neyi görmeyi umuyorsun?

Genç ve  güzel bir yüz mü yoksa ben diyen yüzünü mü?

Neyi saklıyor bu alnına yerleşen izler?

Ne için bu yüzünün ardına gizlediğin gölgeler?

Kimin getirdiği, götürdüğü önemli değil aslında yüzündeki izlerden...

Önemli olan aynada neyi görmen gerekiyor ve neyi görüyorsun?

Kime sorarsan sor, sen kendini bilmedikten sonra hangi kitapların gizli cümleleri sana seni haykırabilir ki?

Kendini göremedikten, bulamadıktan sonra hangi harita, hangi pusula yön gösterebilir, hangi aynada kendini bulabilirsin ki?

Eline aldın, üstünü cilaladıkça cilaladın, yaldızlı süslerle süsledin  ve geçtin karşısına kendini görmek için en güzel sûrette...

Kandırma kendini!...

Bu sen değil, görmek istediğinsin oysa...

Peki ben neredeyim diye sorma bana, zira bu cevabı sadece sende saklı bir soru ve yanıtını sadece kendin olduğunda yüzünü çevirdiğin her ayna, sana bunu gösterecek, haykıracaktır unutma...

Kolay değil elbet, sahtelerden uzak, sadece biz olduğumuz bir hayatı inşa etmek. Ama yalan değil de gerçek bir yaşamsa umduğun, gerçek seni görmek istemekse gâyen, zora tâlibsin demektir.. Tercih senin ama aynaya geçmiş günlerdeki kadar güvenle, huzurla bakabilmek içinse yaşamaktan anladığın, o halde kalk ve dön yüzünü aynaya...

Aynada bulduklarını ve yitirdiklerini sor gözlerinin gizlediklerine..


Hatırla ve anla ki; yaşamak bir nefes kadar kısa ama bir nefese bir ömrü sığdırabilecek kadar önemlidir insan olabilene...


Reşhâ Sahradaesinti
19.11.2009
www.herkonudan.com
Kâlem sırra dokundu;Lâkin sırra bürünmedi cümleler.
Nicedir âyân olmakmış iştiyakları...Reşhâ'dan yol buldu Sahradaesinti'ler

insirah

Aynaya Çevir Yüzünü,kendini iyi tanı ve sadece 'ben'diyerek yaşama

emeğine sağlık:)
Hayat başladığı noktaya, bittiğinde geri döner! Hayatta her şey noktayla başlar, noktayla biter... Sümeyra Denizli

lalegül

Hatırla ve anla ki; yaşamak bir nefes kadar kısa ama bir nefese bir ömrü sığdırabilecek kadar önemlidir insan olabilene...

Ne güzel ifade etmişsiniz...sanırım bütün mesele her bir nefesin kıymetini bilebilmekte ve her bir nefese güzellikler,iyilikler,mutluluklar sığdırabilmekte....

teşekkürler bu güzel paylaşım için   :)
Şu rahmete bakın ki,
insanlar bütün azalarıyla günah işlerken,
sadece diliyle yaptığı tövbeyle affolunuyor.

Aziz Mahmud Hüdai (k.s)

uzgun

hepsi çok güzel emeginizie saglık