"Hayır!" diyebilmek yetenektir

Başlatan İsra, 07 Temmuz 2009, 05:24:39

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

İsra

“Herşeyden zor ve en güçlü karakter gerektiren: Hayır demektir!“

“Hayır“ kelimesi itaatsizliğin, saygısızlığın havasını estiren bir kavram olarak tanımlanır. Çünkü saygı, bazıları tarafından yanlış olarak şöyle algılanır: Yaş olarak kendinden büyük birisinin konuştuğunda küçüğün lafını geriye alması, farklı düşünse bile bunu diğerine belirtmemesidir. 

Böyle bir anlayış ise, insanların alış verişinde baskıya yol açar. Fikir alışverişini tıkar. Ve hep yukarıdan dikte edilen kuzu insanlar ortaya çıkarır. Halbuki “Büyük insanlar“ dediğimiz şahsiyetler, yanlışlarının doğru bir üslupla kendilerine söylenmesini israrla istemişlerdir. Nitekim her insanın farklı fikirleri vardır.

Aslında saygı, her insanın, küçük olsun büyük olsun, aile ortamında, komşu arasında birbirlerinin fikirlerine dinlenecek kadar değer vermesi ve hayat biçimlerini tolere etmesidir.

Hiç kimse “en doğru düşünceye“ sahip değildir. Kendine göre doğru bir düşünce geliştirmiştir. Kendi doğrusunu başkalarına baskıyla öğretmek ise, karşısındaki insanın kişisel alanına girmek demektir. Aynı şekildede sadece başkasının düşüncelerine ve beklentilerine göre yaşamak, tembellik ve pasifliktir.

Uzlaşma ve meşveret anlayışı ancak yaşa ve konuma bakılmadan herkesin sözüne saygı gösterilen, kulak verilen bir ortamda gerçekleşebilir. 

Saygı aynı zamanda “söz dinleme“ anlamınada gelir. Dinlediğin sözü uygulamak senin aklının ve vicdanının ölçüsünden geçerek kendi attığın adımla hayatına geçer. “Sözde durma“ ise başkasına verdiğin sözdür, diğerinin sana verdiği isteği yerine getirmek değildir. Böyle cümle oyunlarıyla anlamların nasıl karışabileceğini görüyoruz.

“Söz dinlemek“, kendinden büyük olanların, arkadaşlarının sana söylediği sözlere kulak vermektir, değer vermektir. Onları söylendiği gibi yerine getirmemek, saygısızlık değil, tam tersine kendi aklının ve vicdanının varlığının göstergesidir. 

“Ya hayal kırıklığına uğrarsa?“… Hayatımızın gayesi, dünyada yaşayan her insanı hayal kırıklığına uğratmaktan sakınmak değildir. Herkes kendi hayali için yarışsın, bunu diğerine üstlemesin.

Öğütleri ise iki sınıfa ayırabiliriz:

Birincisi, Allahın emirlerine itaati öğütlemek, diğerisi ise kişisel alanda öğütler. 

Birincisinde yaratıcımızın bizden isteklerini birbirmize hatırlatmaktır, ki bunlara uymamak yaratanımıza karşı saygısızlık olduğundan, söyleyene karşı da saygısızlıktır.

İkinci alanda öğüt ise kendi tecrübe, fikir ve beklentilerinin karışımı bir öğüttür, buna kulak vermek ve uymak kişinin seçimine kalmıştır.

Maalesef çoğunluk olarak insanlarda “Everybody’s darling” olma isteği “God`s darling” olma isteğinden önce geliyor.

“Komşum ne der? Annem babam ne der? Millet ne der?“ fikri, “Yaratanım benden memnunmu?“ fikrine galip geliyor. 

Sırf başkalarının memnun ve herkesi hoşnud etmek için çabalayan bir insan şahsi fikir dünyasını kapatip kendi isteklerini ve kişiliğini baskı altına almıştır. Tarih boyunca din kültürü belirlerken, şimdilerde kültür ve beklenti takıntıları dinimizi yaşamamıza engel oluyor.

Evet her doğru her yerde söylenilmez, ama kesinlikle her zaman doğru konuşulması gerçeğine herkes katılıyor. Peki ya doğru zamanda söylenilmeyen bir doğru? Hem haksızlık, hemde hakka hürmetsizliktir. Yanlışa, zulme göz yummak ve ortak olmaktır. En kötü durumda kendi hakkına girilmesine dahi seyirci kalmaktır.

Her insan kendi etrafında bir kişisel alan çizer. Bu alanın yarıçapının büyüklüğü ise bizim elimizdedir. Eğer bu alanı olusturursak, diğerinin bizim hakkımızda kurduğu olumlu ve olumsuz düşünceler, ne bizi etkiler ne de gururlandırır. 

Çünkü biz herşeyden önce Rabbimizin rızasını elde etme gayesiyle ve yaratanımızın bize verdiği istidatlarla şekilleniriz. 

Bir “Hayır“ bu şekli çoğu zaman hem korur, hemde yönlendirir. 

Sümeyye KILIÇASLAN