Haberler:


X adresimiz

Ana Menü

Yük çeken, yükselir, olgunlaşır

Başlatan İsra, 14 Eylül 2009, 04:34:54

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

İsra

Dinimiz, almayı değil vermeyi emretmektedir. İnsanların sıkıntılarına katlanmak, kahırlarını çekmek, yardımlarına koşmak, müşkillerini halletmek, hep vermektir yani fedakârlıkta bulunmaktır. Zaten dinimizde esas olan, nazlanmak değil, naz çekmek yani yük çekmektir. İnsanların yükünü çeken, olgunlaşır, istifade etmeye başlar. Yükselen, olgunlaşan insanlar, hep vererek yükselmiş ve olgunlaşmışlardır. Bu sebeple insan, hayatta iken kendini vermeye alıştırmalıdır. Hadîs-i şerîfte;

(Şu üç şey için yemin ederim: Sadaka vermekle asla mal eksilmez. Öyle ise sadaka verin! Zulüm gördüğü şahsı, Allah rızası için affeden, dünya ve âhirette aziz olur. Öyle ise affedin! İsteme kapısını açana da, Allah fakirlik kapısını açar) buyurulmuştur.

Her şeyi yaratan, veren, ihsân eden Allahü tealadır. İnsanlar, isyân ettiği, emirlerini dinlemediği halde rızıklarını kesmemiş yine vermiştir. İmâm-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:

“HER NİMETİ VEREN O’DUR”

“Bütün mahlûklara her nimeti, iyilikleri veren yalnız Allahü teâlâdır. Her şeyi var eden, var olmak nimetini veren Odur. Her ân, varlıkta durduran da Odur. İnsanları sıkıntıdan kurtaran, duâları kabûl eden, belâlardan kurtaran hep Odur. Öyle bir Rezzâktır ki, kullarının rızıklarını, günâhlarından dolayı kesmiyor. Affı ve merhameti o kadar boldur ki, günâh işleyenlerin yüz karalarını meydâna çıkarmıyor. Hilmi o kadar çoktur ki, kullarının cezâlarını vermekte acele etmiyor.”

Peygamber efendimiz bir hadis-i şeriflerinde;

(Allahü teâlânın ahlâkı ile huylanınız!) buyurmuştur. Meselâ, Allahü teâlânın sıfatlarından biri Settâr’dır. Yanî günahları örtücüdür. Müslümânın da din kardeşinin ayıbını, kusûrunu örtmesi lâzımdır. Allahü teâlâ, kullarının günâhlarını affedicidir. Müslümânlar da, birbirlerinin kusûrlarını, kabâhatlerini affetmelidir. Allahü teâlâ kerîmdir, rahîmdir. Yanî lütfu, ihsânı boldur ve merhameti çoktur. Müslümânın da cömert ve merhametli olması lâzımdır. Abdullah-ı Ensârî hazretleri buyurdu ki:

“Sana iyilik eden kimsenin esiri olursun. Ona karşı boynun bükük olur. Kendisine iyilik ettiğin kimseye karşı ise, tam tersi olur. Onun için, dâima herkese iyilik etmeli, faydalı olmaya çalışmalıdır. Nitekim bir hadîs-i şerîfte; (Veren el, alan elden üstündür) buyurulmuştur.”

Ebü’l-Hüseyin Nûrî hazretlerini, kendi zamanında yaşayan birkaç evliyâ ile beraber, hasetçinin biri, halifeye şikâyet etmişti. İşin aslı araştırılmadan bunların idâm edilmesi emredildi. Onlardan birisi idâm edilmek üzere çağrılınca, Ebü’l-Hüseyin Nûrî hazretleri, hemen ileri atılıp;

-Önce beni idâm edin dedi. Cellâd;
-Kılınç, kendisine koşulacak bir şey değildir. Niçin acele ediyorsun? Sana henüz sıra gelmedi deyince, Ebü’l-Hüseyin Nûrî hazretleri;
-Bizim yolumuz îsâr yâni arkadaşını, kendine tercih etme, fedâkârlık yoludur. En kıymetli ve tatlı şey candır. Ben kendimi fedâ edip, birkaç sâniye de olsa bu kardeşlerimin yaşamasını arzu ediyorum cevabını vermiştir. Bu hâli gören halife, onların durumunu tekrar tahkik ettirir ve bunların Allah adamı olduğunu anlayıp, özür diler ve serbest bırakır.

KALBİ NURLANDIRAN ŞEY!..

Bir kimse, kırıldığı kimselere iyilik edebiliyorsa, onlara hediye verebiliyorsa, rahat eder, huzûrlu olur. Din büyükleri;

“Kalbi en fazla nurlandıran şey; kızdığınız kimseye dua etmektir” buyurmuşlardır.

Netice olarak mümin, gıda gibi olmalı, her zaman ona ihtiyaç duyulmalıdır. Vermeye alışan, yük çeken kimse, gıda gibi olur. Yüzü dünyaya dönük olan yani almaya alışan kimse, herkesle kavgalı olur. Yüzü ahirete dönük olan ise, herkesin yükünü çeker yani hep verir ve herkesle de barışık olur. Zaten vermeyen, fedakârlıkta bulunamıyan, kısacası cömert olmayan kimse, insanların sevgisini kazanamaz. Veren kimse, her zaman itibarlı ve aziz olur. Almaya, istemeye alışan kimse de, zillete düşer.

Osman Ünlü

İsra

Dinimiz, almayı değil vermeyi, yük olmayı değil, yük çekmeyi emir ve tavsiye etmektedir. Peygamber efendimiz;

(Veren el, alandan yüksektir) buyurmuşlardır.

Bir şeyler koparabilmek, dünyalık ele geçirmek, insanların zaaflarından istifade ederek onların sırtından geçinmek için yaltaklanmak yani temelluk etmek, kötü bir huydur. Zira hadîs-i şerîfde:

(Temelluk, müslümân ahlâkından değildir) buyurulmuştur.

Mevlânâ Celâleddîn Rûmî hazretleri, başkalarından bir şey istemeyi talebelerine yasak ederek;

“Başkasına el açıp bir şey isteyen, bizim talebemiz değildir. Ona dünyâda da âhirette de şefâat etmeyiz ve ondan uzak dururuz. Biz, talebelerimize dâimâ vermeyi, ihsân ve ikrâmlarda bulunmayı, herkese karşı tevâzu üzere bulunmayı, tatlı sözlü, güler yüzlü olmayı tavsiye ediyoruz. El açıp istemek bizim yolumuzda yoktur” buyururlardı.

Dünyâ lezzetlerine aldanmıyan, Cennet ni’metlerine kavuşur. İki âlemde azîz ve muhterem olur. Aksi olursa, insan zelil olur. Zira hazret-i Ömer, bir hâdise üzerine;

“Biz aşağı, bayağı insanlardık. Acem şâhlarının elinde esîr idik. Allahü teâlâ müslümân yapmakla bizleri şereflendirdi. Allahü teâlânın verdiği bu izzetten, bu şerefden başka şeref ararsak, Allahü teâlâ bizi yine zelîl ve herşeyden aşağı eder. İzzet, islâmdadır. İslâmın ahkâmına uyan, azîz olur. Bu ahkâmı beğenmeyip, izzeti, huzûru, saâdeti başka şeylerde arayan zelîl olur” buyurmuştur.

Ubeydullah-ı Ahrâr hazretleri;

“Tasavvuf, herkesin yükünü çekmek ve kimseye kendi yükünü çektirmemektir” buyurmuştur.

İzzet ve şerefi, Allahü teâlânın dînine uygun olmayan hâllerde arayan kimseyi, Allahü teâlâ, hor-hakîr ve zelîl eder. Peygamber efendimiz, müslümanı;

(Müslüman, diğer müslümanların elinden ve dilinden zarar görmediği kimsedir) buyurarak tarif etmişlerdir. Ayrıca Resulullah efendimiz;

(Kendin için istediğini, insanlar için de istemek, kendin için istemediğini insanlar için de istememek) buyurarak, nasıl olmamız gerektiğini bildirmişlerdir. Senâullah-i Pânî pütî hazretleri;

“Ne istersen yap, fakat, insanlara eziyet ve sıkıntı verme yolunu seçme. Çünkü dinde bunun gibi büyük günah yoktur” buyurmuştur.

Seyyid Emîr Hamza hazretleri, hocası Mevlânâ Ârif hazretlerinden naklederek buyuruyor ki:

“Yükünüzü çekecek bir dost isterseniz, bu çok az bulunur. Eğer yükünü çekeceğiniz birini ararsanız, bütün dünyâ size dosttur.”

Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretleri de talebelerine ve sevenlerine hitaben buyurur ki:

“Size önemle sünnet-i seniyyeye yapışmanızı; câhiliye âdetlerinden ve pek aşağı olan bid’atlerden sakınmanızı; gösterişe kapılmamanızı; halktan, bedeni beslemeye çok ehemmiyet verenlere, kendilerinden bir şey beklemek sûretiyle makam ve mevkî sâhipleri ile görüşmeyi terk etmenizi tavsiye ederim. Çünkü bu şekilde onlarla görüşmek, onların lekelendiği şeylerle siz de lekelenmiş olursunuz. Şunu iyi biliniz ki, sizin bana en sevgiliniz; dünyâ ehline alâkası en az olanınız, başkasına yük olmayanınız, fıkıh ve hadîsle meşgûl olanınızdır.”

Hâris el-Muhâsibî hazretleri, nasihat isteyen bir talebesine:

“Hiç kimseyi incitme. İster az ister çok olsun veya ihtiyacın olsun yâhud da olmasın hiçbir halde kendi yükünü kimseye yükleme. İnsanlardan hiçbir şey bekleme ve sâhib oldukları hiçbir şeye göz dikme!” buyurmuştur.

Hayırlı insan, ailesine ve çocuklarına faydalı olandır. Her hayır ve fayda ise, islâmiyyetin içindedir. Dinimiz de, insanların sıkıntısını, yükünü çekmemizi emretmektedir. Buna uyan, rahat eder. Dünyada da, âhırette de aziz olur. Allahü teâlânın kullarına hizmet edene, onların yükünü alana, Cenab-ı Hak yardımcı olur. Dünyada iken, Allahü teâlânın dinine hizmet edenler ve Onun kullarının müşküllerini halledenler, mahşerde, tahtlar üzerinde, kürsülerde, gölgelerde oturacaklardır.

Seyyid Emîr Hamza hazretleri, kendisinden nasihat istiyen birine şöyle buyurur:

“Bizi sevenler, Resûlullah efendimizin sünnetine yani İslâmiyete uyarlar. Haram işlerden ve haram yemekten sakınırlar. İnsanların yükünü çekip, kimseye yük olmazlar. Şöhretten sakınırlar. Müslümanlara acıyarak, onlara yumuşak davranırlar. Dâimâ Allahü teâlâdan korkarlar ve günahlarının affedilmesi için yalvarırlar. Gıybet etmezler. Dünyâya, dünyânın rahatlığına ve zînetine güvenmezler. Sâlihlerin ve Eshâb-ı kirâmın yolunda ve onların ahlâkı üzere olurlar. Büyükleri inkâr etmezler ve bid’at ehline uymazlar.”

Netice olarak, dünyada ve âhırette aziz olmak isteyen, kimseye sıkıntı vermez, yük olmaz; herkesin sıkıntısını ve yükünü çekmeye, gücü nisbetinde gayret gösterir. Kısacası Din Büyüklerinin buyurduğu gibi:

“Yük çeken aziz, yükünü çektiren ise, zelil olur.”

Osman Ünlü