Haberler:


X adresimiz

Ana Menü

İlk işlenen günah: Hased

Başlatan İsra, 14 Ocak 2010, 04:17:20

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

İsra

Hased (çekememezlik) manevi hastalıklardandır ve büyük bir günahtır. Felâk suresinde Yüce Rabbimiz “Hased ettiği zaman, hased edenin şerrinden kendisine sığınmamızı” emretmektedir...

Hased, günahında hiçbir lezzet de yoktur. Diğer günahlarda geçici, aldatıcı lezzet olabilir. Zehirli bal gibi, ama bunda hiçbir tat yok. Hiçbir faydası da yoktur.

Hased, başkasının sahip olduğu nimetlerin elinden alınmasını temenni etmektir. Dört kısma ayrılır. Birincisi: Sevmediği kişinin elindeki nimetler gitsin, varsın onun da olmasın. Bu, hasedin en kötüsüdür. İkincisi: Ondan alınsın kendisine verilsin. Bu da kötüdür. Üçüncüsü: Onun gibi kendisi de nimetlere kavuşsun fakat başka yerden. Başka yerden olmaz ise sonra ondan alınsın ister. Bu diğerlerine göre biraz ehven ise de gene de haramdır.
Dördüncüsü diyor ki: Ey Rabbim bu kuluna verdiğin nimetlerini (makâm, mevki, para) bana da ver. Ama ondan alarak değil, başka yerden istiyorum. Bu, günah olmaz.

CENÂB-I HAKKA İTİRAZ!..

Hased, çok kötü bir huydur. İnsanın sıhhatini bozar, üzüntüsünü artırır, amellerini yakar. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki: (Ateşin odunu yakıp yok ettiği gibi, hased de sevâpları yer ve mahveder.)

Dünyada rahatlık yoktur. Herkesin kendine göre bazı sıkıntıları vardır. Ya kendisinde veya sevdiklerinin birinde. Hased edenin ise sıkıntılarına ilave bir de hased ettiği kişi veya kişilerin kavuştukları nimetlerdir. Onların nimeti arttıkça, hasedcinin üzüntüleri de artar, huzur bulamaz. Daima sıkıntılıdır.

Hased eden kişi Cenâb-ı Hakka da itiraz ediyor. Diyor ki: Ey Rabbim! Bu adam, bu nimetlere lâyık değil, sen buna niçin bu kadar çok veriyorsun?!.
Semada ilk işlenen günah haseddir. İblisin, Âdem aleyhisselama yaptığı hased... Yeryüzünde de ilk işlenen günahtır. Âdem babamızın bir oğlunun (Kabil) diğer oğluna (Habil) yaptığı haseddir.

Hased, iyileşmeyen bir yara gibidir. Herkesi memnun etmek mümkündür; yalnız hased edeni razı etmek zordur. Çünkü o nimetler elden çıkmadıkça razı olmaz.

İbni Sirin buyuruyor ki:

“Ben dünya makamı, mevkii ve serveti için hiç kimseye hased etmem. Düşünürüm; hepimiz bir gün öleceğiz, kabre gireceğiz. Kabir de, hadis-i şerifte buyurulduğu gibi; (Ya cennet bahçelerinden bir bahçedir veya (Allah korusun) cehennem çukurlarından bir çukurdur.) Nefsimin hased etmemi istediği bu adam da, bu ikisinden birine girecek. Eğer cennet bahçesine girecekse; bu elindeki nimetlerin ne kıymeti var ki kıskanayım. Cehenneme girecekse; onu kıskanmak değil ona acımak gerektir. Yani her hâlükârda; dünyanın geçici, fâni, bir gün bile devam edeceği belli olmayan hayatına hased etmemeliyiz!”

Böyle bir hayatın nesini kıskanacağız...

Hasan-ı Basri hazretleri de buna benzer bir örnek veriyor: “Rabbimiz, kendisine birçok nimetler verdiği kulunu ya seviyor, yahut sevmiyor. Seviyorsa; Rabbimizin sevdiğini ben nasıl sevmeyeyim. Sevmiyorsa, elindeki nimetlerin ne kıymeti olabilir, ta ki ona hased edeyim!..”

BÜTÜN HATALARIN BAŞI!..

Hasedin ana kaynağı dünya sevgisidir. Bütün hataların başıdır. Hased, kibir, düşmanlık, kin hep bundan meydana gelir.

Mevlâna Celâleddin rahmetullahi aleyh, Konya’da bir sokaktan geçerken ilkbahar mevsiminin güneşli bir gününde duvar dibinde iki köpeğe rastlarlar. Köpekler sarmaş dolaş uyuyorlardı, kollarını biribirlerinin boynuna dolamışlardı.

Talebenin dikkâtini çeker ve Mevlâna’ya göstererek der ki:

-Efendim ne kadar tatlı bir manzaradır, ne de çok birbirlerini seviyor bu köpekler, böylece uyuyorlar.
Mevlâna hazretleri köpeklere bakar, tebessüm eder ve buyurur ki:
-Kemik, olmadığı için böyle sarmaş dolaştırlar. Yanlarına bir kemik atarsan o zaman görürsün o dostlukları nasıl düşmanlığa dönüşecektir!..

M.Said Arvas

İsra

Hased büyük günahtır. Aynı zamanda içinde kul hakkı da vardır. Başkalarının elindeki nimetlerin çıkmasını istemek, onların sıkıntıya girmelerini temenni etmek insana yakışmaz.

Bu kötülüğüne rağmen hased kanunen suç değildir. Çünkü kanun bunu tesbit edemez. Ama Rabbimiz bunu harâm kılmıştır. Yapanları da tesbit edebilir ve cezalandırabilir.

Dünyada huzur içinde yaşayabilmemiz için bilmemiz gerekenleri yaratıcımız bize bildirmiş. Bilmemiz uygun olmayanları da bize bildirmemiştir...
Hased etmek de bunlardan biridir. Bizim hakkımızda başkalarının düşündüklerini bilebilseydik, hepimiz yaka paça olurduk. Nimete kavuşup da kıskanılmayan, insan sayısı çok azdır.

ELİMİZ AYAĞIMIZ TUTMAZDI!..

Ölüm vaktinin de bildirilmemiş olması büyük nimettir. Bildirilseydi elimizden kâğıt kalem eksik olmazdı. “Kaldı şu kadar yıl, ay ve günüm” derdik. 1 seneden daha az kalınca artık elimiz ayağımız bir şey tutmaz olurdu. Perişan olurduk.

Hased etmenin zararları!..

1- Hased eden Rabbine isyan eder, O’nun emirlerine karşı gelir. Çünkü hasedi haram kılmıştır.
2- Hayırlarını yakar veya hased edenin defterine yazılmasına sebep olur.
3- Hased eden kâmil bir Müslüman olamaz. Mü’min mü’minin kardeşidir. Kardeş kardeşe kötülük düşünemez. Yaparsa, şeytanın yaptığını yapar, ona arkadaş olur.
4- Rabbinin yaptıklarına itiraz eder, beğenmez. Hased ettiği şahsa bir belâ gelirse sevinir ve Rabbim beni seviyormuş diye memnun olur.
5- Hased eden dünyada ve ahirette sıkıntılara uğrar; dünyada hased ettiği kişinin nimetleri arttıkça üzülür. Ahirette ise sevapları onun terazisinden alınır, sevmediği, kıskandığı insana verilir. Sevapları biterse hased edilenin günahları alınır, hased edenin günahlarına ilave edilir.

Hased etmekle insan bu kadar sıkıntılara, felaketlere maruz kalırken, hased edilenin hiçbir zararı olmaz. Bilakis iki dünyada da kârlıdır.
Dünyada kârlıdır; çünkü kendisini sevmeyen, ona kötülük düşünen kişi devamlı azâb içindedir. Cezası dünyada başlar. Hased edilenin ise kıskanıldığı için nimetlerinde bir azalma da olmaz. Her hased edilen şahsın nimetleri elinden alınsaydı, dünyada nimet sahibi kimse kalmazdı. Çünkü her nimetin bir kıskananı bulunur.

Akıllı olan adam, hiçbir tadı olmayan, hiçbir yararı olmayan, büyük sıkıntılara sebep olabilecek hased hastalığından kendini kurtarır.
Ahirette hiçbir cezası olmasaydı bile, insan boş yere kendisini bu kadar sıkıntılara sokmamalıdır.

Bir gün Sevgili Peygamberimiz aleyhisselâm, Eshab-ı kiramına sorar:

-Müflis kime derler?
Cevap olarak derler ki:
-Biz müflis (iflas etmiş) o kişiye deriz ki; elindeki, avucundaki malına sahip olamamış, hepsini yitirmiş ve zenginken fakirleşmiştir.

“GÜNAHINA İLAVE EDİLİR!..”

Bunun üzerine şöyle buyurdu, fahri kâinat:

-Benim ümmetimden gerçek müflis odur ki; kıyamet günü birçok hayırlarla gelir. Namaz kılmış, oruç tutmuş, zekât vermiş, hacca gitmiş, sadaka vermiş, fakat birini dövmüş, birini sövmüş, birini gıybet etmiş, birinin kanını akıtmış, birine hased etmiş, birinin malını yemiş. Hak sahipleri başına üşüşür, sevaplarını alırlar. Sevapları biter, hak sahipleri hâlâ varsa, bu defa onların günahı alınır, onun günahına ilâve edilir.

Sevaplar sıfırlanır, günahlar da artarsa onun gideceği yer elbette ki Cehennemdir.

Rabbimizin merhameti sonsuzdur, fakat kulların merhametine güvenilmez. Mümkün olduğu kadar üzerimizde kul hakkı ile mahşer meydanında bulunmamaya gayret edelim...

M.Said Arvas